Eskişehir’in eşsiz el sanatı: Lületaşı işlemeciliği

Eskişehir’in Beyazaltın köyünde çıkarılan ve dünya çapında eşsizliğiyle bilinen Lületaşı, ustaların el emeğiyle şekilleniyor. Beş bin yıllık geçmişe sahip bu nadide maden, sağlık açısından da faydalar taşıyor. QHA'ya konuşan lületaşı ustaları, bu kadim el sanatını ayrıntılarıyla anlattı.

Haber Giriş Tarihi: 11.08.2025 16:57
Haber Güncellenme Tarihi: 11.08.2025 16:57
https://www.qha.com.tr/

QHA ÖZEL

Denizköpüğü, beyazaltın, ellerde şekillenen bir maden… Eskişehir’in simgelerinden biri olan lületaşı, Eskişehir’in Tepebaşı ilçesine bağlı Beyazaltın köyünden çıkıp, ustaların ellerinden tüm dünyaya yayılıyor. Öyle ki tarihî ve mineral özellikleri olan, sağlık açısından da faydalı bu madenin, çıkarımından işçiliğine kadar insan gücü kullanılıyor.

Turistik ve kültürel yönüyle dikkat çeken Eskişehir’in Odunpazarı bölgesi, birçok lületaşı ustasına ve atölyelerine ev sahipliği yapıyor. Çeşit çeşit dükkanlarda dizili pipo, tespih, biblo ve takılar hem turistlerin hem de kültür meraklılarının ilgisini çekiyor. Kırım Haber Ajansına (QHA) konuşan lületaşı ustaları ise, bu sanatın usta-çırak ilişkisiyle aktarıldığına ve geleceğine dair duydukları endişelere dikkat çekiyor.

Odunpazarı’nda doğup büyüyen ve Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü son sınıf öğrencisi olan İsmet İlker Güler, henüz 24 yaşında olmasına rağmen 15 yılı aşkın süredir lületaşı ustalığı yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığına kayıtlı en genç devlet zanaatkârı olan Güler, bu mesleği dedelerinden devralan yedi kuşaklık bir ailenin son temsilcisi olma özelliği taşıyor.

“YEDİ GÖBEKTİR BU SANATI YAPIYORUZ”

Lületaşı oymacılığının aile geleneği olduğunu anlatan Güler, “Ben alaylı olarak büyüdüm, babamdan öğrendim. Babası babasından, babası babasından derken yedi göbek, Lületaşı içerisinde büyümüş kişileriz. Ben de şu anda o göbeğin son kuşağındayım. Benden sonrasına da muhtemelen ben yön vereceğim gibi duruyor.” dedi.

DÜNYADA SADECE ESKİŞEHİR’DE

Dünyada yalnızca Eskişehir’in kuzeyindeki sekiz-on köyde çıkarılan lületaşının, beş bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu belirten Güler, bu madenin ilk olarak bir Firavun’un kızının mezarında mühür olarak bulunduğunu söyledi. Aynı zamanda Usta Güler, magnezyum silis ve karbonat esaslı olan taşın nikotini, radyasyonu ve negatif enerjiyi emme özelliği bulunduğunu, ayrıca mide asidi ve reflü gibi rahatsızlıklara da iyi geldiğine vurgu yaptı.

Bununla birlikte Güler, Lületaşı’nın yenilebilen bir maden olduğunu da ifadelerine ekledi.

TAŞTAN FİGÜRE YOLCULUK

Lületaşı madeni kuyularından çıkarıldıktan sonra, ilk olarak temizleniyor. Aynı şekilde taşın çıkarıldıktan sonra temizlenip temizlenmeyeceğine lületaşı ustaları karar veriyor.

Öte yandan her taştan her figürün işlenemediğine dikkat çeken Güler, “Tespih taşı ayrı, pipo taşı ayrı, biblo taşı ayrı, takı taşları da ayrı oluyor. Bu yüzden de genelde pipo taşları veya biblo taşları temizlenmiş olarak bizlere geliyor. Çünkü içerisinde çatlak veya gözenek var mı? Bunları görmemize yaradığı için taşları temiz istiyoruz. İlk işlem böyle oluyor.” ifadelerini kullandı.

Güler, taşı işlerken kullanılan bıçakların inceliklerini ise, “Üç temel bıçağımız var: Kaba bıçağı, sıyırgı bıçağı ve kanca bıçağı. Hepsi el yapımıdır, ustanın eline göre şekillendirilir. Normal meyve bıçağı gibi ya da herhangi bıçak gibi değil de elimizde hangi bıçak uyuyorsa, şekilde hangisi uyuyorsa onu kullanıyoruz. Bu yüzden bu bıçaklar da el yapımıdır. Kaba bıçağı ile taşın fazlasını alırız, sıyırgı ile yüzeyi düzeltiriz, kanca bıçağı ise ince işçilik içindir.” şeklinde aktardı.

KAPLUMBAĞA FİGÜRÜNDEN BAŞLAYAN EĞİTİM

Lületaşı işlemeye başlayan bir çırak, ilk olarak kaplumbağa figürüyle tanışıyor. Kaplumbağa işleme geleneğinin nedenini, “Kaplumbağa kolay gözükür ama değil. Kaplumbağa, ustalıkta bütün bıçak darbelerini öğreten figürdür. Elin tersini, düzünü kullanmayı, kıvırmaları hep burada öğrenirsiniz. Sonra balık, baykuş, fil gibi figürlere geçilir. Bu süreç aylar değil, yıllar alır.” şeklinde açıklayan Güler, usta-çırak ilişkisinin önemine vurgu yaparak, “Kimin neyi yapabildiği, kimin yola devam edeceği böyle ortaya çıkıyor. Yani bu bir usta-çırak ilişkisi…” dedi.

GENÇ NESİL İLGİ GÖSTERMİYOR

Öte yandan Usta Güler, lületaşı işlemeciliğinin gelecekteki en büyük sıkıntısının gençlerin bu sanata duyduğu ilginin az olması ve usta-çırak ilişkisinin kurulamaması olduğunu söyledi. Güler, “Gençlerden talep yok. Gelenler kısa sürede bırakıyor. Benim birkaç öğrencim var; biri okuldan sınıf arkadaşım. Ona çırak bıçağı ve taş verdim, deniyor. Elleri bu yumuşak taşa nasıl tepki verecek, göreceğiz.” şeklinde konuştu.

BİR KADIN USTANIN GÖZÜNDEN LÜLETAŞI

Bir diğer Lületaşı Ustası olan Nimet Yunar, Beyazaltın köylü olup bu nadide sanatın köydeki kadın temsilcilerinden biri olarak sanatını icra ediyor. Babasından öğrendiği mesleği yıllardır sürdüren Yunar, hem üretim hem de satış yaparak lületaşını yaşatmaya çalışıyor.

Yunar, Beyazaltın’da lületaşı çıkarmanın, kömür madeni gibi kuyulardan yapılan zahmetli bir süreç olduğuna vurgu yaparak, “Bizim köyümüzde damar hâlinde değil, serpinti şeklinde çıkar. O yüzden bulmak da çıkarmak da zordur. Eskiden kazma ve kürekle yapılan madencilik, bugün hilti ve makaralı sistemlerle yürütülüyor. Önceden sepetle çıkartılıyordu. Bu yüzden Sepetçiler köyüydü. Ancak taşın çıkarılması kadar işlenmesi de ayrı bir ustalık istiyor.” ifadelerini kullandı.

“BU İŞ EL BECERESİNE BAĞLI”

Eşinin de lületaşı ustası olduğunu ve tespih işlediğini belirten Usta, “Kadın ya da erkek fark etmez, bu iş el becerisine bağlı.” şeklinde konuştu. Öte yandan ustalığın ve eğitimin önemine vurgu yapan Yunar, “Bıçak darbelerinde tek hata, taşın modelini değiştirir. Taşı küçültür. Bu yüzden çok dikkat ister.” diye ekledi.

“BU SANATIN ÖLMEMESİ GEREKİYOR”

Babasından bakarak öğrendiği lületaşı işçiliğini kızına da aktarmak isteyen Yunar, mesleğin geleceği konusunda kaygılı olduğunu ifade ederek, “Sanatımızın ölmemesi lazım. Bu sanata ilgi ve alaka gösterilmesi lazım. Gençler pek hevesli değil. Orta nesil gidiyor, yaşlı nesil ise artık kuyulara inemiyor. Bu sanatın ölmemesi için ilgi ve azim lazım.” dedi.

LÜLETAŞINA AKADEMİK BİR BAKIŞ

Türk Halk Bilimi Bilim Uzmanı Büşra Yılmaz, lületaşı işlemeciliği alanında “Eskişehir’in Beyaz Altını: Gelenekten Geleceğe Lületaşı İşlemeciliği ve Ustaları” isimli yüksek lisans tezininde lületaşını kapsamlı bir şekilde inceledi. Beyazaltın Köyü’nde başlayan saha araştırmalarıyla Eskişehir’in eşsiz madeni lületaşının geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine önemli veriler ortaya koyan Yılmaz, bu sanatın yaşadığı zorlukları ve korunma gerekliliğini vurguladı.

EKMEĞİNİ TAŞTAN ÇIKARAN USTALAR

Yılmaz, lületaşının tamamen insan eliyle yapılan bir taş olduğu için ustaların çırak yetiştirmede çok büyük problemler yaşadıklarını belirterek, “Madende çalışacak işçi yok ne yazık ki. Şu anda 60-70 yaşındaki insanlar hâlâ madenin ocaklarında çalışıyor. Öte yandan genç neslin özellikle bu mesleğe hem mesleğe hem de ev sanatına ne yazık ki uzakta kaldığını görülüyor. Böyle olunca ne yazık ki bu meslek de bu el sanatı da artık bitme noktasına geliyor. Hatta artık son demlerini yaşıyor diyebilirim.” dedi.

Bununla birlikte Yılmaz, lületaşının Türkiye’de ve dünyada benzersiz olduğunu, ancak yerel halkın dahi bu değerden yeterince haberdar olmadığını aktardı. Öte yandan Yılmaz, bu “ekmeğini taştan çıkaran” ustalardan ve sanatlarından çok etkilendiğini de cümlelerine ekledi.

LÜLETAŞI EFSANESİ

Yılmaz, araştırma sürecinde karşılaştığı bir halk efsanesini ise şu şekilde anlattı:

Lületaşı ilk olarak bir köstebek tarafından aslında ortaya çıktığı biliniyor. Rivayete göre geçmiş zamanda bir çoban varmış. Bu çoban koyunlarını güderken bir ağacın gölgesine oturuyormuş. Daha sonrasında ağacın gölgesine otururken gözüne bir köstebek ilişmiş. Bu köstebeğe de dikkatle bakarken köstebeğin elinde oynadığı beyaz bir taş görmüş. Bizim çoban da bu taşı merak etmiş ve elini almış. Elini alınca yanında taşıdığı bıçağını çıkarıp taşı şekillendirmeye başlamış. Çoban taşı şekillendirince birden bir peri kızına dönüşmüş bu taş. Bizim çoban da tabii ki o peri kızına oracıkta âşık olmuş. Ama o peri kızı köstebeğin açmış olduğu o kuyunun içerisine girmiş. Çoban peri kızının girdiği kuyuyu eşmeye başlamış. Çoban kuyuyu günlerce, aylarca hatta yıllarca eşmiş, eşmiş, eşmiş... Sonrasında köylüler bu eşilmiş o kuyuyu bulmuş. O kuyunun içine girmişler ve bakmışlar ki orada bir çoban, elinde de bir taş. Çoban kuyuda bulduğu taşları işlemiş işlemiş ama hiçbiri de peri kızına dönüşememiş... Çoban elinde taşlarla orada ölü bulunmuş. Bu yüzden söylenir ki ilk kuyular bir çoban tarafından ve bir köstebek tarafından ortaya çıkmış. İlk lületaşı da bir köstebek tarafından yeryüzüne çıkarılmış. Bu yüzden lületaşı bereketsiz bir taş olarak biliniyor aslında...

PEKİ NASIL GELECEĞE TAŞINIR?

Büşra Yılmaz, lületaşının tamamen uygulama üzerine kurulu bir sanat olduğuna dikkat çekerek, “Hiçbir ustanın ‘Şunu yapacaksan şöyle yap’ diye kesin bir tekniği yok. Taş, ustanın elini nereye götürürse o şekilde işlenir. Bu yüzden usta-çırak ilişkisinin ve eğitimin önemi çok büyük.” dedi.

Bununla birlikte, Halk Eğitim Merkezleri’nde lületaşı eğitiminin yaygınlaşması gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, “Her ustanın bir atölyesi ve dükkânı var. Atölyelerde taş işleniyor, dükkanlarda satış yapılıyor. Ancak halk önünde canlı yapım gösterimleri yapılırsa, gelen bir kişi taşa ve sanata dokunabilir, bu da ilgi uyandırır. Bu aynı zamanda kültür turizmini de canlandırır.” diyerek lületaşı işlemeciliği sanatının kültürünün korunmasının gerekliliğini vurguladı.