Rusya'nın Kırım stratejisi: Propaganda ve sistematik baskıyla etnik kimliği yok etme girişimi

2014 sonrası Kırım Tatarlarının statüsü ve politikaları üzerine akademik çalışmalar yürüten Genç Tatar İnisiyatifi Başkanı Kâmil Can, QHA'ya verdiği özel röportajda, Rusya'nın Kırım'daki işgal stratejisini ve Kırım Tatarlarına yönelik baskıları değerlendirdi.

Haber Giriş Tarihi: 14.10.2025 17:39
Haber Güncellenme Tarihi: 14.10.2025 17:39
https://www.qha.com.tr/

Rusya'nın Kırım'ı işgali sonrası Kırım Tatarlarının statüsü ve izledikleri politikalar üzerine akademik çalışmalar yapan Genç Tatar İnisiyatifi Başkanı Kâmil Can, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajda, Kırım’ın 2014 yılındaki işgalinden sonra Kırım Tatarlarının durumu ve Rusya’nın başvurduğu propaganda taktikleri üzerine değerlendirmelerde bulundu. Can; Rusya’nın Kırım Tatarlarına siyaset, ekonomi, medya ve kültür alanlarında yaşattığı baskılara değindi.

“KIRIM’IN RUSYA TARAFINDAN İŞGALİ, BİR GECEDE ALINMIŞ ASKERÎ BİR KARAR DEĞİLDİR”

Kırım’ın Rusya tarafından işgaline giden süreci değerlendiren Kâmil Can, “Kırım’ın 2014’te Rusya tarafından işgali, bir gecede alınmış askerî bir karar değildir; uzun süredir hazırlığı yapılan, psikolojik, toplumsal boyutları olan bir sürecin bir sonucudur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, Kırım’ı tarihsel kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak görmeyi sürdürdü ve bölgedeki Rus nüfusu üzerinden de ‘koruma’ söylemini stratejik bir araç hâline getirdi. Bu sürecin kırılma noktası ise, 2013 yılının Aralık ayında başlayan Euromaydan olaylarıdır.” şeklinde konuştu.

Bu süre içerisinde Rusya’nın Ukrayna’daki yönetim boşluğunu da kendi lehine çevirmeyi hedeflediğini ifade eden Can, Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosunun o dönemde Viktor Yanukoviç’i desteklediğini ve gerekirse bağımsızlık ilan edeceklerine dair açıklamalar yaptığını belirterek, 2014 başında Rus yanlısı siyasetçilerin ‘öz savunma güçleri’ adı altında paramiliter yapılar oluşturduğunu ve bu yapıların Rus askerî varlığının sivil uzantısı hâline geldiğini hatırlattı.

“20 Şubat 2014 tarihinde Kırım Parlamentosu Başkanı Vladimir Konstantinov’un Moskova ziyareti ve Yanukoviç’in de ülkeyi terk etmesi sonrasında Rusya, Ukrayna’da kurulan geçici hükûmeti gayrimeşru ilan etti ve müdahale sürecini başlattı. 22-24 Şubat 2014 tarihlerinde ise kimliksiz Rus askerleri olan ve Yeşil Adamlar olarak da bilinen birlikler, Kırım’ın stratejik noktalarını ele geçirdiler ve 27 Şubat 2014 tarihinde de Kırım Parlamentosunu işgal ederek bu işgal sürecini askerî boyutta tamamladılar.” ifadelerine yer veren Can, Kırım’ın işgalini, 2013 yılının aralık ayında Viktor Yanukoviç’in bir anlaşma imzalamak istememesi sebebiyle Ukrayna halkının sokağa inmesi, ardından Rusya’nın bu olaylara bir müdahale gerçekleştirmesi şeklinde yorumlamanın doğru olmayacağını vurguladı. Bu sürecin 1783’ten itibaren devam eden Ruslaştırma politikasının bir sonucu olarak adlandırılabileceğini söyledi.

“SİLAHLARLA YAPILAN BİR REFERANDUM ÖZGÜR İRADEYİ NE KADAR İFADE EDEBİLİR?”

Can, Rusya’nın Kırım’ı işgalinde başvurduğu propaganda yöntemleri hususunda Moskova’nın, işgali hukuki bir boyuta sokma amacıyla öne sürdüğü birkaç temel söyleminin başında Euromaydan olayları geldiğini ifade ederek Rusya’nın bu olayları Batı destekli bir darbe olarak nitelendirdiğini ve işgali, Kırım’da yaşayan halkın referandum yoluyla kendi iradesiyle Rusya’ya katılımı şeklinde lanse ettiğini aktardı.

“16 Mart 2014 tarihinde düzenlenen referandum ise silahlı birliklerin gölgesinde ve uluslararası veya ulusal denetimin olmadığı bir ortamda yapıldı. Silahlar altında yapılan bir referandum, özgür iradeyi ne kadar ifade edebilir? Rusya’nın kendi kaderini tayin hakkı ilkesi ve insani müdahale argümanları uluslararası hukuka uymamaktadır. Uluslararası hukuk nezdinde bu durum, fiilî (de facto) bir işgalin ideolojik bir kılıfı olarak değerlendirilebilir.” açıklamasını yapan Can, Kırım’ın her zaman Rusya’ya ait olduğu iddiasına karşılık ise Kırım’da Türklerin varlığının milattan önce 3. yüzyıla kadar uzandığını; İskitler, Hazarlar ve Altın Orda Devleti’nin Kırım’da görüldüğünü fakat Ruslara rastlanılmadığının altını çizdi.

1783’ten önce 1441’de Kırım Hanlığı kurulduktan sonra 1441’den 1783’e kadar Kırım Hanlığı ile birlikte Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin de varlığının Kırım’da görüldüğünü dile getirerek, “Biz Kırım Tatarlarının birinci işgal dediği işgal, 1783 yılında gerçekleşti, 1917’de ise biz Kırım Halk Cumhuriyeti’yle ilk demokratik Türk müslüman devletini kurduk. 1944 yılında ise zaten sürgüne uğradık. Ruslar en fazla 400 yıl hüküm sürdükleri toprakları ebedi topraklarıymış gibi gösteriyor fakat biz Türkler olarak hep oradaydık.” ifadelerini kullandı.

“ERVİN İBRAGİMOV NEREDE?”

Kırım Tatarlarının 2014 yılındaki işgalden sonra yaşadığı siyasi baskıları değerlendiren Can, Rusya’nın Kırım’ın etnokültürel dokusunu dönüştürme stratejisine yönelik planının 1783’e kadar uzandığını ifade etti. İşgalden sonra Kırım Tatar Milli Meclisinin kapatıldığını, üyeleri hakkında davalar açıldığını ve bu üyelere karşı aşırılıkçı faaliyet suçlamalarının yöneltildiğine değindi. Rusya’nın Kırım Tatarlarının siyasi temsiliyetini fiilen ortadan kaldırmaya çalıştığına ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Refat Çubarov, Ahtem Çiygöz, Nariman Celal, İlmi Ümerov gibi isimlerin şu an serbest olsalar bile önceden tutuklandıklarına ya da yarımadaya girişinin yasaklandığına dikkat çekerek, “Dünya Kırım Tatar Kongresi Üyesi Ervin ise hâlâ kayıp. Ervin İbragimov nerede? Biz Ervin’in ne cenazesini gördük ne de sesini duyduk.” şeklinde konuştu.

Can, Kırım Tatarlarının karşılaştığı ekonomik baskılar hakkında ise Rusya’nın Kırım Tatarlarına ait olan işletmelerin önüne bürokratik engeller koyduğunu, kamu çalışanlarını ise Rus vatandaşlığı almamaları hâlinde işten çıkardığını dile getirerek Rusya’nın aynı zamanda tazminat ödemeyerek insanların topraklarını ve mülklerini gasp edip bu kamulaştırmayı bir sindirme aracı olarak kullandığını beyan etti.

Medya alanında ise Rusya’nın Kırım Tatarlarının bağımsız yayın organlarını kapatıp gazetecilere ise fiziksel şiddet uygulayarak Kırım Tatarlarının dilini, kültürünü ve hafızasını hedef aldığının altını çizerek 18 Mayıs Kırım Tatar Sürgünü ve 26 Haziran Kırım Tatar Milli Bayrak Günü etkinliklerinin de yasaklandığını belirten Can, “Kırım Tatarca konuşan bir çocuk, akranları tarafından darbedildi. Bir kadın kuaföründe ise bir kadın, Kırım Tatarca konuştuğu için kendisine ‘doğru dili’ yani Rusçayı konuşması yönünde baskı uygulandı yani ‘Rusça konuşmuyorsan yoksun,’ denildi.” değerlendirmesini yaptı.