Başbakan Yıldırım: "S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet"
Başbakan Yıldırım: "S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet"
Başbakan Yıldırım, Astana toplantılarına ilişkin, "Astana Cenevre sürecine alternatif veya rakip değil." dedi.
Haber Giriş Tarihi: 28.11.2017 10:08
Haber Güncellenme Tarihi: 28.11.2017 10:10
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Başbakan Binali Yıldırım, Londra'daki temasları kapsamında, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nde (IISS) "Türkiye'nin Ortadoğu Perspektifi, Tünelin Sonunda Işık Var mı?" başlıklı panelde konuştu.
Bütün dünyanın, içinden geçilen bu dönemdeki kırılganlıklar ve hassasiyetler karşısında doğru siyasi kararlar vermesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, Ortadoğu ile bir anlamda Türkiye'nin etrafındaki geniş coğrafyanın ele alındığını söyledi.
Türkiye'nin insani anlayışla çevresindeki insan faktörünü en ince detaylarıyla ele aldığını, bütün bunları yaparken Türkiye'nin her başarısının çevresini olumlu yönde etkilediğini anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İsrail-Filistin sorunu ile gündemde olan Ortadoğu, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali, 2011 yılından bu yana Suriye'deki iç savaşın etkileriyle kanayan bir coğrafya haline gelmiştir. Ortadoğu bölgesi, tarih boyunca farklı kültürlerin, din ve mezheplerin son derece renkli ve zengin miraslar bıraktığı bir medeniyet beşiğidir. Esasen bu yönüyle bütün insanlığa barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini geçmişte sunan bir bölgedir. Maalesef bugün tam tersine dünya haritasının tam ortasında alevlerin yükseldiği bir kaos dönemi yaşanmaktadır. Bölgedeki kriz ortamından otorite boşluğundan, iç savaştan beslenen terör örgütleri, sadece burada bulunan ülkeleri ve komşularını değil giderek bütün dünyayı etkileyen bir belaya dönüşmektedir. Sadece sosyal, politik değil ekonomik alanda da son derece zengin potansiyele sahip bu bölgenin dünyanın enerji kaynakları bakımından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz."
Başbakan Yıldırım, 7 yıldır Suriye'de iç savaşın devam ettiğini, 10 milyondan fazla insanın yerinden, yurdundan olduğunu aktardı.
Uluslararası toplumun Suriye'de akan kana son verme ve krizi çözme yönünde etki gösteremediğini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti:
"Suriye krizine verdiği tepkilerle Suriye halkının umutlarını ayakta tutan bir ülke varsa o da Türkiye. Halkın beklentilerini anlamamakta ısrar eden bir irade ile ülkedeki otorite boşluğunu fırsata dönüştürerek gündemi terörle yönetmeye çalışan, yaşadıkları ülkede ayrışmaya merhem olmak bir yana bu ayrışmaları derinleştirmeye gayret gösteren yapılar görüyoruz. Terör örgütleri buradaki otorite boşluğundan çok ama çok istifade ediyor. Orada terörün daha da büyümesine alan sağlıyor. Suriye'nin insanıyla içten içe yanarak bir enkaz haline dönüşmesine tabii ki 911 kilometre hudut uzunluğu olan Türkiye'nin kayıtsız kalması düşünülemezdi. Baskıdan ve yapılan saldırılardan kaçan milyonlarca insanı bağrımızı bastık."
'Astana Cenevre sürecine alternatif değil'
Türkiye, Rusya ve İran’ın başlattığı Astana sürecine değinen Yıldırım, "Bu süreç, belirli bir noktaya kadar geldi. Gerilimi azaltma, ateşkesi sağlama noktasında oldukça önemli bir mesafe katettik." dedi.
Astana’nın Cenevre sürecine alternatif veya rakip olmadığını vurgulayan Yıldırım, "Bu süreç aslında Cenevre'de Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan ve Suriye’de teröre bulaşmamış bütün etnik yapıların temsil edileceği, devamlı bir istikrarlı yönetim için ön hazırlıktır." diye konuştu.
Bu konuda gerek koalisyon gücünü oluşturan ülkelerin, gerekse ABD’nin bundan sonra daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, "Eminim ki çok uzun olmayan bir zaman diliminde Suriye meselesi nihayet çözüme kavuşacak ve bölgede yaşanan bu acılar, çileler nihayet bulacaktır.” ifadesini kullandı.
"3 bin 600 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik"
"Dikkat edilmesi gereken en önemli husus DEAŞ’la mücadeledir." diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu mücadelede çok ciddi bir başarı sağlanmıştır. Tamamen yok edilmemiştir. Kurumsal olarak çökertilmiş ama ancak münferit hücrelerin devam ettiğini bilmekteyiz. Burada dostlarımızla ayrıştığımız bir noktayı ifade etmek isterim. Biz DEAŞ’la mücadele konusunda Fırat Kalkanı çerçevesinde çok önemli bir iş yaptık ve 3 bin 600 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik Suriye topraklarında. Ayrıca ülkemize girmeye çalışan 50 binin üzerinde yabancı savaşçıyı, 54 farklı ülkeden gelenleri kapıdan geri çevirdik. 5 binden fazla DEAŞ mensubunu da gözaltına aldık, 3 bin civarında tutuklandı, hapse atıldı. Bir yandan hukuki mücadele devam ederken, bir yandan da güvenlik esaslı mücadele aynı kararlılıkla devam ediyor.”
ABD’nin Suriye’deki DEAŞ’la mücadelesini Barack Obama yönetiminde alınan bir kararla PYD/YPG’yi kullanarak yürüttüğünü belirten Yıldırım, "Bunun, NATO’da müttefik olduğumuz ABD’ye usulü dairesinde doğru bir yaklaşım olmadığını defalarca anlattık. Bize söylenen şu oldu, 'Biz DEAŞ’la mücadeleyi çok önemsiyoruz. Dolayısıyla bu konuda her türlü imkanı değerlendirmek zorundayız. PYD/YPG ile DEAŞ mücadelesi bizim bir tercihimiz değil, bir mecburiyettir.' Tabii bunu biz anlamakta zorlanıyoruz. Ne zamandan beri bir terör örgütünü yok etmek için başka bir terör örgütüyle işbirliği yapılıyor? Ciddi devletlere yakışan bir durum değil." şeklinde konuştu.
Yıldırım, Türkiye’nin ABD’den beklentisini şu sözlerle dile getirdi:
"Olan oldu. Şimdi DEAŞ da gündemden çıktığına göre bu mecburiyetten vazgeçmek ve birlikte Suriye'nin geleceği, barışın, huzurun sağlanması için, yeniden imarı için birlikte çalışmalıyız. İnşallah bunu başarabiliriz. Bu yönde beklentimiz günden güne artmaktadır.”
"Bizim itirazımız Kürtlere değil"
Türkiye’nin, Suriye’de ve Irak’ta terörle mücadelesine yönelik iddialara da değinen Yıldırım, "Bizim itirazımız Kürtlere değil, Irak’ta da Suriye’de de eline silahı alan, füzeyi, bombayı alan, masum insanları katleden eli kanlı terör örgütüyledir. Bunlarla iş tutanlar, bunları cesaretlendirenler, bölgeye iyilik etmiyorlar." diye konuştu.
"S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet"
Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 füze sistemiyle ilgili bir soru üzerine Yıldırım, "Cevap basit. Nasıl biz Amerika’ya diyoruz ki 'PYD ve YPG terör örgütüdür, bunlarla DEAŞ'ı yok etmek için işbirliği yapmayın', bize dönüp diyorlar ki 'Bu bir seçim değil, bu bir mecburiyet.' Ben de diyorum ki S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet." yanıtını verdi.
"Topraklarımızı korumak zorundayız." ifadesini kullanan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunu, NATO ile yapmak isteriz. Bunun için de çok gayret ettik. Ama maalesef sesimizi duyuramadık. Bakın biz Patriot'u almak istedik, olumlu cevap almadık. Eurosam almak istedik, olumlu cevap almadık. Bize sadece satmak istiyorlar. Tamam da biz satın almak istemiyoruz. Biz, madem NATO'nun bir üyesiyiz, stratejik ortağıyız, biz bu teknolojiye birlikte sahip olmak istiyoruz. Bütün buralardan sonuç alamayınca mecbur kaldık. Çin’e de gittik, Rusya'yla da görüştük ve Rusya'yla da S-400 konusunda mutabık kaldık. Büyütecek birşey değil. Bu bizim NATO üyeliğimize, NATO sisteminin entegrasyonuna zarar verecek bir iş de değil. Örneği de var. Yunanistan’da S-300 var. Orada sorun olmuyor da neden Türkiye’de sorun oluyor bunu anlamakta zorlanıyorum.”
"Türk ekonomisi konusunda maksatlı propoganda var"
Bir soru üzerine Türkiye’nin ekonomisinin güçlü olduğunu vurgulayan Yıldırım, ekonominin büyüme oranına dikkati çekti. Yıldırım, yıl sonunda ortalama yüzde 6-7 arasında bir büyüme gerçekleşmesinin beklendiğini dile getirdi.
Son bir yılda 1 milyon 400 bine yakın yeni iş üretildiğini ve üretim sektörü ve yenilikçi teknolojilere teşviklerin sürdürüldüğünü belirten Yıldırım, bankacılık sisteminin de birçok Avrupa ülkelerindeki bankanın göstergelerinden daha iyi olduğunu kaydetti.
Türkiye’nin bir problemi bulunduğunu söyleyen Başbakan Yıldırım, bunun da finansal piyasalarda kısa vadeli dangalanmalar olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bu dalgalanma geçen yıl darbeden sonra da yaşandı. Hemen hızlı kararlar aldık, hızlı tedbirler aldık ve buradaki sorunu ortadan kaldırdık. Şu anda da Türk bankacılık sistemi, Türk ekonomisi konusunda maalesef bir dedikodu, bir maksatlı propoganda var. Yani, Türk lirası bir anlamda test ediliyor. Acaba Türkiye ekonomisini Türk lirası üzerinden yorabilir miyiz? Burada sorunları büyütebilir miyiz? Burada bulunan bulunmayan herkesin bilmesini isterim ki Türkiye ekonomisi yeterince güçlüdür. Gerekli araçları vardır. Tedbirleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Siz hiç merak etmeyin, yatırımınıza aynen devam edin. Bu kadar tecrübeniz var. Türkiye son 10 yılda 15 tane buna benzer atakla karşı karşıya kaldı, hepsini de bertaraf etmeyi başardı."
"Bölge sorunlardan çok yoruldu"
Yemen’deki duruma da değinen Yıldırım, şunları kaydetti:
"Suriye, Irak, Katar krizi çok ön plana çıkınca Yemen ile Libya biraz gündemin arkasına düştü maalesef. Tabii Suudi Arabistan’ın orada çok daha önemli bir sorumluluk alması gerekiyor. Son zamanlarda insani yardım konusunda imkan sağlamaları olumlu bir adım. Bunu takdir ediyoruz. Tabii orada da yine maalesef bu mezhepsel ayrışmanın getirdiği bir sonucu yaşıyoruz. O yüzden de biz şu anda insani yardım bakımından Yemen’e, Somali’ye bu boyutuyla destek oluyoruz. Ancak Suudi Arabistan meseleyi biraz güvenlik meselesi olarak görüyor ve o şekilde karşılık veriyor. O bakımdan zannediyorum şu Suriye’de bir noktaya geldikten sonra Yemen meselesiyle de uluslararası camia daha fazla meşgul olacak ve orada da bir çözüm geliştirilmiş olacaktır.
Artık bölge çok yoruldu, sorunlardan çok yoruldu. Eğer burada gerekli sorumluluğu alıp, dikkatli adımlar atmazsak telafisi imkansız daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Bu insanların da artık huzur içinde yaşamaya, geleceğini inşa etmeye hakkı olduğunu düşünüyorum ve Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında yer alan 5 daimi üye başta olmak üzere bütün BM’nin üyelerinin bu bölgedeki sorunlara duyarlı davranmasını bekliyoruz. Buna hakkımız olduğunu düşünüyoruz."
Yıldırım, panelin ardından İMO Genel Merkezi'ne gitti.
Başbakan Yıldırım, burada Türkiye'nin Uluslararası Denizcilik Örgütü (İMO) Konseyi 2018-2019 dönemi C kategorisi adaylığı için verilen resepsiyona katıldı.
Yıldırım, daha sonra özel uçak "ANA" ile TSİ 00.55'te İngiltere'den ayrıldı.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Başbakan Yıldırım: "S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet"
Başbakan Yıldırım, Astana toplantılarına ilişkin, "Astana Cenevre sürecine alternatif veya rakip değil." dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Londra'daki temasları kapsamında, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nde (IISS) "Türkiye'nin Ortadoğu Perspektifi, Tünelin Sonunda Işık Var mı?" başlıklı panelde konuştu.
Bütün dünyanın, içinden geçilen bu dönemdeki kırılganlıklar ve hassasiyetler karşısında doğru siyasi kararlar vermesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, Ortadoğu ile bir anlamda Türkiye'nin etrafındaki geniş coğrafyanın ele alındığını söyledi.
Türkiye'nin insani anlayışla çevresindeki insan faktörünü en ince detaylarıyla ele aldığını, bütün bunları yaparken Türkiye'nin her başarısının çevresini olumlu yönde etkilediğini anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İsrail-Filistin sorunu ile gündemde olan Ortadoğu, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali, 2011 yılından bu yana Suriye'deki iç savaşın etkileriyle kanayan bir coğrafya haline gelmiştir. Ortadoğu bölgesi, tarih boyunca farklı kültürlerin, din ve mezheplerin son derece renkli ve zengin miraslar bıraktığı bir medeniyet beşiğidir. Esasen bu yönüyle bütün insanlığa barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini geçmişte sunan bir bölgedir. Maalesef bugün tam tersine dünya haritasının tam ortasında alevlerin yükseldiği bir kaos dönemi yaşanmaktadır. Bölgedeki kriz ortamından otorite boşluğundan, iç savaştan beslenen terör örgütleri, sadece burada bulunan ülkeleri ve komşularını değil giderek bütün dünyayı etkileyen bir belaya dönüşmektedir. Sadece sosyal, politik değil ekonomik alanda da son derece zengin potansiyele sahip bu bölgenin dünyanın enerji kaynakları bakımından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz."
Başbakan Yıldırım, 7 yıldır Suriye'de iç savaşın devam ettiğini, 10 milyondan fazla insanın yerinden, yurdundan olduğunu aktardı.
"Terör örgütleri otorite boşluğundan istifade ediyor"
Uluslararası toplumun Suriye'de akan kana son verme ve krizi çözme yönünde etki gösteremediğini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti:
"Suriye krizine verdiği tepkilerle Suriye halkının umutlarını ayakta tutan bir ülke varsa o da Türkiye. Halkın beklentilerini anlamamakta ısrar eden bir irade ile ülkedeki otorite boşluğunu fırsata dönüştürerek gündemi terörle yönetmeye çalışan, yaşadıkları ülkede ayrışmaya merhem olmak bir yana bu ayrışmaları derinleştirmeye gayret gösteren yapılar görüyoruz. Terör örgütleri buradaki otorite boşluğundan çok ama çok istifade ediyor. Orada terörün daha da büyümesine alan sağlıyor. Suriye'nin insanıyla içten içe yanarak bir enkaz haline dönüşmesine tabii ki 911 kilometre hudut uzunluğu olan Türkiye'nin kayıtsız kalması düşünülemezdi. Baskıdan ve yapılan saldırılardan kaçan milyonlarca insanı bağrımızı bastık."
'Astana Cenevre sürecine alternatif değil'
Türkiye, Rusya ve İran’ın başlattığı Astana sürecine değinen Yıldırım, "Bu süreç, belirli bir noktaya kadar geldi. Gerilimi azaltma, ateşkesi sağlama noktasında oldukça önemli bir mesafe katettik." dedi.
Astana’nın Cenevre sürecine alternatif veya rakip olmadığını vurgulayan Yıldırım, "Bu süreç aslında Cenevre'de Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan ve Suriye’de teröre bulaşmamış bütün etnik yapıların temsil edileceği, devamlı bir istikrarlı yönetim için ön hazırlıktır." diye konuştu.
Bu konuda gerek koalisyon gücünü oluşturan ülkelerin, gerekse ABD’nin bundan sonra daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, "Eminim ki çok uzun olmayan bir zaman diliminde Suriye meselesi nihayet çözüme kavuşacak ve bölgede yaşanan bu acılar, çileler nihayet bulacaktır.” ifadesini kullandı.
"3 bin 600 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik"
"Dikkat edilmesi gereken en önemli husus DEAŞ’la mücadeledir." diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu mücadelede çok ciddi bir başarı sağlanmıştır. Tamamen yok edilmemiştir. Kurumsal olarak çökertilmiş ama ancak münferit hücrelerin devam ettiğini bilmekteyiz. Burada dostlarımızla ayrıştığımız bir noktayı ifade etmek isterim. Biz DEAŞ’la mücadele konusunda Fırat Kalkanı çerçevesinde çok önemli bir iş yaptık ve 3 bin 600 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik Suriye topraklarında. Ayrıca ülkemize girmeye çalışan 50 binin üzerinde yabancı savaşçıyı, 54 farklı ülkeden gelenleri kapıdan geri çevirdik. 5 binden fazla DEAŞ mensubunu da gözaltına aldık, 3 bin civarında tutuklandı, hapse atıldı. Bir yandan hukuki mücadele devam ederken, bir yandan da güvenlik esaslı mücadele aynı kararlılıkla devam ediyor.”
ABD’nin Suriye’deki DEAŞ’la mücadelesini Barack Obama yönetiminde alınan bir kararla PYD/YPG’yi kullanarak yürüttüğünü belirten Yıldırım, "Bunun, NATO’da müttefik olduğumuz ABD’ye usulü dairesinde doğru bir yaklaşım olmadığını defalarca anlattık. Bize söylenen şu oldu, 'Biz DEAŞ’la mücadeleyi çok önemsiyoruz. Dolayısıyla bu konuda her türlü imkanı değerlendirmek zorundayız. PYD/YPG ile DEAŞ mücadelesi bizim bir tercihimiz değil, bir mecburiyettir.' Tabii bunu biz anlamakta zorlanıyoruz. Ne zamandan beri bir terör örgütünü yok etmek için başka bir terör örgütüyle işbirliği yapılıyor? Ciddi devletlere yakışan bir durum değil." şeklinde konuştu.
Yıldırım, Türkiye’nin ABD’den beklentisini şu sözlerle dile getirdi:
"Olan oldu. Şimdi DEAŞ da gündemden çıktığına göre bu mecburiyetten vazgeçmek ve birlikte Suriye'nin geleceği, barışın, huzurun sağlanması için, yeniden imarı için birlikte çalışmalıyız. İnşallah bunu başarabiliriz. Bu yönde beklentimiz günden güne artmaktadır.”
"Bizim itirazımız Kürtlere değil"
Türkiye’nin, Suriye’de ve Irak’ta terörle mücadelesine yönelik iddialara da değinen Yıldırım, "Bizim itirazımız Kürtlere değil, Irak’ta da Suriye’de de eline silahı alan, füzeyi, bombayı alan, masum insanları katleden eli kanlı terör örgütüyledir. Bunlarla iş tutanlar, bunları cesaretlendirenler, bölgeye iyilik etmiyorlar." diye konuştu.
"S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet"
Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 füze sistemiyle ilgili bir soru üzerine Yıldırım, "Cevap basit. Nasıl biz Amerika’ya diyoruz ki 'PYD ve YPG terör örgütüdür, bunlarla DEAŞ'ı yok etmek için işbirliği yapmayın', bize dönüp diyorlar ki 'Bu bir seçim değil, bu bir mecburiyet.' Ben de diyorum ki S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet." yanıtını verdi.
"Topraklarımızı korumak zorundayız." ifadesini kullanan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunu, NATO ile yapmak isteriz. Bunun için de çok gayret ettik. Ama maalesef sesimizi duyuramadık. Bakın biz Patriot'u almak istedik, olumlu cevap almadık. Eurosam almak istedik, olumlu cevap almadık. Bize sadece satmak istiyorlar. Tamam da biz satın almak istemiyoruz. Biz, madem NATO'nun bir üyesiyiz, stratejik ortağıyız, biz bu teknolojiye birlikte sahip olmak istiyoruz. Bütün buralardan sonuç alamayınca mecbur kaldık. Çin’e de gittik, Rusya'yla da görüştük ve Rusya'yla da S-400 konusunda mutabık kaldık. Büyütecek birşey değil. Bu bizim NATO üyeliğimize, NATO sisteminin entegrasyonuna zarar verecek bir iş de değil. Örneği de var. Yunanistan’da S-300 var. Orada sorun olmuyor da neden Türkiye’de sorun oluyor bunu anlamakta zorlanıyorum.”
"Türk ekonomisi konusunda maksatlı propoganda var"
Bir soru üzerine Türkiye’nin ekonomisinin güçlü olduğunu vurgulayan Yıldırım, ekonominin büyüme oranına dikkati çekti. Yıldırım, yıl sonunda ortalama yüzde 6-7 arasında bir büyüme gerçekleşmesinin beklendiğini dile getirdi.
Son bir yılda 1 milyon 400 bine yakın yeni iş üretildiğini ve üretim sektörü ve yenilikçi teknolojilere teşviklerin sürdürüldüğünü belirten Yıldırım, bankacılık sisteminin de birçok Avrupa ülkelerindeki bankanın göstergelerinden daha iyi olduğunu kaydetti.
Türkiye’nin bir problemi bulunduğunu söyleyen Başbakan Yıldırım, bunun da finansal piyasalarda kısa vadeli dangalanmalar olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bu dalgalanma geçen yıl darbeden sonra da yaşandı. Hemen hızlı kararlar aldık, hızlı tedbirler aldık ve buradaki sorunu ortadan kaldırdık. Şu anda da Türk bankacılık sistemi, Türk ekonomisi konusunda maalesef bir dedikodu, bir maksatlı propoganda var. Yani, Türk lirası bir anlamda test ediliyor. Acaba Türkiye ekonomisini Türk lirası üzerinden yorabilir miyiz? Burada sorunları büyütebilir miyiz? Burada bulunan bulunmayan herkesin bilmesini isterim ki Türkiye ekonomisi yeterince güçlüdür. Gerekli araçları vardır. Tedbirleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Siz hiç merak etmeyin, yatırımınıza aynen devam edin. Bu kadar tecrübeniz var. Türkiye son 10 yılda 15 tane buna benzer atakla karşı karşıya kaldı, hepsini de bertaraf etmeyi başardı."
"Bölge sorunlardan çok yoruldu"
Yemen’deki duruma da değinen Yıldırım, şunları kaydetti:
"Suriye, Irak, Katar krizi çok ön plana çıkınca Yemen ile Libya biraz gündemin arkasına düştü maalesef. Tabii Suudi Arabistan’ın orada çok daha önemli bir sorumluluk alması gerekiyor. Son zamanlarda insani yardım konusunda imkan sağlamaları olumlu bir adım. Bunu takdir ediyoruz. Tabii orada da yine maalesef bu mezhepsel ayrışmanın getirdiği bir sonucu yaşıyoruz. O yüzden de biz şu anda insani yardım bakımından Yemen’e, Somali’ye bu boyutuyla destek oluyoruz. Ancak Suudi Arabistan meseleyi biraz güvenlik meselesi olarak görüyor ve o şekilde karşılık veriyor. O bakımdan zannediyorum şu Suriye’de bir noktaya geldikten sonra Yemen meselesiyle de uluslararası camia daha fazla meşgul olacak ve orada da bir çözüm geliştirilmiş olacaktır.
Artık bölge çok yoruldu, sorunlardan çok yoruldu. Eğer burada gerekli sorumluluğu alıp, dikkatli adımlar atmazsak telafisi imkansız daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Bu insanların da artık huzur içinde yaşamaya, geleceğini inşa etmeye hakkı olduğunu düşünüyorum ve Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında yer alan 5 daimi üye başta olmak üzere bütün BM’nin üyelerinin bu bölgedeki sorunlara duyarlı davranmasını bekliyoruz. Buna hakkımız olduğunu düşünüyoruz."
Yıldırım, panelin ardından İMO Genel Merkezi'ne gitti.
Başbakan Yıldırım, burada Türkiye'nin Uluslararası Denizcilik Örgütü (İMO) Konseyi 2018-2019 dönemi C kategorisi adaylığı için verilen resepsiyona katıldı.
Yıldırım, daha sonra özel uçak "ANA" ile TSİ 00.55'te İngiltere'den ayrıldı.
EN ÇOK OKUNANLAR