SON DAKİKA
Hava Durumu

Prof. Dr. Aydıngün: Savaşın, Rusya kamuoyunda destek bulmayacağı ve Putin’i zor duruma düşüreceği açık

Prof. Dr. Aydıngün: Savaşın, Rusya kamuoyunda destek bulmayacağı ve Putin’i zor duruma düşüreceği açık

Haber Giriş Tarihi: 18.02.2022 22:20
Haber Güncellenme Tarihi: 18.02.2022 23:07
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Prof. Dr. Aydıngün: Savaşın, Rusya kamuoyunda destek bulmayacağı ve Putin’i zor duruma düşüreceği açık

Ömer Cihad KAYA / QHA Ankara

Rusya Federasyonu’nun, işgal ettiği Kırım Yarımadası ve Donbas bölgesi ile Ukrayna sınırı yakınlarında askeri hareketliliği dünya kamuoyunun dikkatini yeniden bölgeye çekti. Şüphesiz, 2014 yılında Kırım'ın işgali ve Donbas'ta Rus yanlısı ayrılıkçıların yarattığı kriz, Ukrayna-Rusya arasındaki sorununun boyutlarını gözler önüne seriyordu. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı girişiminde bulunacağı beklentisi, son günlerde tansiyonun yükselmesine sebep olan en önemli ayrıntılardan birisi. Ukrayna-Rusya geriliminin perde arkası, Rusya'nın işgal tehdidi, müzakere ve diplomasi cephesinde Türkiye'nin arabuluculuk rolü gibi birçok hususa ilişkin konu başlıklarını, alanın uzmanlarından Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün'e sorduk. Prof. Dr. Aydıngün, Kırım Haber Ajansının Rusya-Ukrayna gündemine ilişkin sorularını yanıtladı.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün, Rusya-Ukrayna gündeminin sıcak başlıklarını Kırım Haber Ajansına değerlendirdi. QHA'nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Aydıngün, gerilimin Ukrayna cephesindeki durumunu, "...2019 yılında bir grup araştırmacıyla birlikte Ukrayna’da gerçekleştirdiğim araştırma verilerine dayanarak vurgulamak istediğim en önemli olgu, 2014 yılında Kırım ve Donbas bölgesinin işgalinin Ukrayin kimliğinin hızlı bir şekilde siyasallaşmasını mümkün kıldığı, ulusal bilinci güçlendirdiği ve toplumda Rusya karşıtlığını arttırdığıdır." ifadeleriyle anlattı. Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı tehdidinde bulunmasının altında yatan sebepler hakkında, "2014 yılında yaşananlar ve o dönemde dahi Ukrayna halkının gösterdiği ve Rusya’nın öngöremediği direnç, Rusya’nın ‘Yeni Rusya’ hayalinin bundan sonra ancak çok kanlı bir savaşın göze alınması halinde mümkün olacağını gösterdi" değerlendirmesini yaptı. İşte o röportaj:

Ukrayna ve Rusya arasında dünya kamuoyunun yakından takip ettiği gerginlik gündemden düşmüyor. Rusya’nın, Gürcistan, Kırım ve Donbas örnekleri göz önüne alındığında saldırı ihtimali halen masada mı?

Ukrayna’nın zaten 2014 yılından beri Rusya’nın işgali altında olduğunu ve Donbas bölgesinde çatışmaların zaman zaman devam ettiğini unutmamamız gerekiyor. 5 Aralık 1994’te, ABD, Birleşik Krallık, Ukrayna, Kazakistan ve Belarus’la birlikte imzalanan Budapeşte Memorandumu’nun imzacılarından olan Rusya, diğer ülkelerle birlikte Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanımış ve bunun karşılığında Ukrayna nükleer silahlarını Rusya’ya devretmiştir. Rusya, 2014’te, Kırım’ı ve Donbas bölgesini işgal ederek bu anlaşmayı ihlâl etmiştir. Bu anlaşmanın ihlâli ve diğer imzacı ülkelerin cılız tepkileri ve yaptırımları özellikle de Kırım konusundaki sessizlikleri son haftalardaki Rusya-Ukrayna gerginliğinin zeminini hazırlayan sebeplerdendir.

Ukrayna-Rusya gerginliğinin dünya kamuoyu tarafından yakından takip edilmesinin çeşitli nedenleri var kanaatimce. Bunların başında şüphesiz Rusya Federasyonu’nun Ukrayna sınırına yaptığı askerî yığınak bulunmaktadır zira bu, Avrupa güvenliği içinde bir tehdit oluşturmaktadır. Buna, Belarus’taki Rus birliklerini ve orada yapılan tatbikatı da ekleyebiliriz. Dünya kamuoyunun yakından izlemesinin bir diğer sebebi de ABD’nin bu konuyu sürekli gündemde tutması ve işi Rusya’nın sözde saldırılarına ilişkin tarih vermeye kadar ileri götürmesidir. ABD’nin yaklaşımı, bende ABD’nin bu savaşı istediği kanaatini uyandırmaktadır. İngiltere’nin de ABD gibi yüksek bir tonla savaş çığırtkanlığı yapmasa da bu gerilimi tırmandıracak bir politika izlediği açıktır. Elbette, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya saldırı ihtimali vardır. Ancak bu ihtimalin ABD’nin öngördüğü biçimde olmayacağını düşündüğümü belirtmek isterim.

ABD ve İngiltere’nin aralıksız bir şekilde savaş tamtamları çalmaları Rusya’nın bu askerî yığınağı hiçbir şey yapmadan geri çekmesini güçleştiren bir olgu haline geldi. Bu bağlamda gerekli koşulların oluşması halinde Rusya’nın Donbas bölgesine bir müdahale yapma ihtimali bulunmaktadır. Ancak böyle bir ihtimalin kapsamının ne olabileceğini öngörebilmek için 2014’te Rusya’nın ne amaçladığını ve Donbas bölgesinde olanları hatırlamak gerekiyor. Rusya, 2014’te, Kırım’ı Rusya topraklarına katmak istedi ve bunu başardı. Buna ek olarak kanaatimce ‘Yeni Rusya’yı (Novorossiya) da topraklarına katmayı hedefledi ancak bunda başarısız oldu. ‘Yeni Rusya’ kavramı ile ifade edilen Ukrayna toprakları 1768-1774 yılları arasında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Çariçe Yekaterina’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndan aldığı ve Ukrayna’nın doğusunu Kırım’la birleştirecek Odesa’ya kadar uzanan Ukrayna’nın güneyinde kalan topraklar. 2014 yılında yaşananlar ve o dönemde dahi Ukrayna halkının gösterdiği ve Rusya’nın öngöremediği direnç, Rusya’nın ‘Yeni Rusya’ hayalinin bundan sonra ancak çok kanlı bir savaşın göze alınması halinde mümkün olacağını gösterdi. Rusya’nın böyle bir savaşı göze almayacağını düşünüyorum çünkü Putin uluslararası sistemde statü ve meşruiyet kaybına neden olabilecek politikalardan kaçınıyor. Böyle bir savaşın Rusya kamuoyunda da destek bulmayacağı ve Putin’i zor duruma düşüreceği açıktır. Öte yandan, 2014’te, Putin’in Donbas bölgesindeki Rus askerî varlığını uzun süre reddetmesini de büyük ölçüde bununla açıklayabiliriz. Diğer bir ifadeyle, günümüzdeki olası müdahalenin Lugansk ve Donetsk’le sınırlı kalacağını ve bu de facto cumhuriyetlerin tanınmasına yönelik olabileceğini söyleyebilirim.    

Gürcistan, Kırım ve Donbas bölgesi arasında bazı açılardan farklılıklar var ancak önemli benzerlikler de var. Rusya ve Rus tarih anlatısı Kırım tarihini 1783’teki birinci Rus işgaliyle başlatmaktadır. Dolayısıyla Rusya perspektifinden bakıldığında Kırım, Rusya’nın bir parçasıdır. Nitekim birinci işgalin ardından demografik yapı Ruslar lehine sistematik olarak değiştirilmiş, Kırım Tatarları vatanlarını terk etmek zorunda bırakılmış ve tüm bunlar 2014 yılındaki ikinci işgalin alt yapısını hazırlamıştır. Ancak Vladimir Putin, Kırım’da Rusya yanlısı bir çoğunluğun varlığına rağmen işgalci askerlerin Rus askerleri olduğunu bir süre reddetmiştir. Gürcistan örneğine baktığımızda ise Güney Osetya’da da Rus pasaportunu kabul etmiş Rusya yanlısı bir nüfus bulunmaktadır. Güney Osetya’da olduğu gibi Donbas bölgesinde de önemli bir Rus ve Rusya yanlısı nüfus vardır. Ukrayna’nın bu bölgesi çok uzun süre Rus propagandasına maruz kalmış bir bölgedir. Dolayısıyla bu üç örneğin ortak paydası nüfuslarının önemli biri kısmının Rusya yanlısı olmasıdır. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, Putin’in askerî müdahalelerini meşrulaştıracak nedenlerin olmasına ya da bu nedenleri yaratılabilme kapasitesine atfettiği önemdir. Örneğin, Gürcistan’da ilk ateşin kim tarafından açıldığı önemli bir tartışma konusu olmuştu ve taraflar birbirlerini suçlamışlardı. Bu açıdan bakıldığında söyleyebileceğimiz, böyle ‘meşru’ bir zemin oluşmadan Putin’in askerî müdahalede bulunmayı tercih etmediğidir.

Ukrayna, Rusya için bir kimlik meselesidir. Çok kısaca açıklamam gerekirse, Rusya’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıması, Rusya’nın kendini tanımlama biçimini ve tarih anlatısını değiştirmesi ve bunları reddetmesi anlamına gelmektedir. Bu, Rusya açısından kabul edilemez bir durumdur ve detaylarını ayrıca kapsamlı bir şekilde tartışmak gerekir.

 Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün 

Rusya lideri Putin’in, Normandiya Dörtlüsü’nün Avrupa ayağı Fransa ve Almanya liderlerini ağırladığı masa ile verilen mesaj sizce nedir? Putin, müzakere ve diplomasi yolunu bu yolla kapatmak mı istiyor? Ukrayna sınırları ve işgal ettiği bölgelerde 100 bini aşkın asker yığan Rusya’nın politikalarını nasıl değerlendirirsiniz?

Emmanuel Macron ve Olaf Scholz’un Vladimir Putin’le yaptıkları görüşmede oturdukları masanın uzunluğu gündemi oldukça meşgul etti. Buna ilişkin çeşitli nedenler öne sürüldü, özellikle Macron’a ilişkin esprili değerlendirmeler de yapıldı. Hatta bu değerlendirmelerin basında görüşmelerin içeriği ve gidişatından daha fazla yer aldığını dahi söyleyebiliriz. Masa konusuna ve sonrasında yapılan açıklamalardaki ortama sembolik bazı anlamlar atfetmek elbette mümkündür. Bununla birlikte, ben masa konusunun önemli olduğu kanaatinde değilim. Müzakerelerin devam edeceği hususunda bir görüş birliği var. Bu oldukça önemli ve görüşmelerin ne şekilde ilerleyeceğini hep birlikte takip edeceğiz. Bence vurgulanması gereken bir diğer önemli nokta, Putin’le yapılan son müzakerelerde ve önce yapılan müzakerelerde Kırım’ın müzakerelerin bir parçası olmamasıdır. Bilindiği gibi tüm müzakereler Donbas bölgesine ilişkin yürütülmektedir. Bu çerçevede, Batı ülkelerinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıma ve koruma konusunda uluslararası hukuk prensiplerinden hareketle değil de kendi menfaatleri ve Rusya ile ilişkileri çerçevesinde değerlendirdiklerini kolaylıkla söyleyebiliriz.

Öte yandan, Putin’in müzakere ve diplomasi kapısını kapatmak istediğini de düşünmüyorum. Tersine, dile getirdiği taleplerin müzakere payını içerdiği görüşünü dahi savunmak mümkündür. Putin’in talepleri oldukça açık ancak esas olarak NATO’nun Rusya sınırına kadar gelmesini istemediğini ve NATO’nun genişlemesinin bir sınırı olması gerektiğini birçok kez dile getirdi. Bir anlamda bu talep Putin’in kırmızı çizgisi ve hiçbir şekilde müzakereye açık değil. Kırım da Putin açısından müzakereye açık olmayan bir diğer konu. Gürcistan örneği de Rusya’nın NATO konusunda ne kadar kararlı olduğunu kanıtladı.

Rusya’nın Ukrayna sınırına yaptığı askerî yığınağa değinmek gerekirse ben bunun kapsamlı bir askerî operasyon hazırlığından ziyade Rusya’nın ABD, İngiltere ve AB ülkelerine NATO’nun genişlemesine ilişkin görüşündeki kararlılığının anlaşılması amacıyla yapılmış bir yığınak olarak değerlendiriyorum. Şüphesiz konvansiyonel bir savaşta Rusya’yı yenemeyecek olan Ukrayna’yı korkutmak da bu askerî yığınağın bir diğer nedeni bence. Ancak daha önce de vurguladığım gibi, küresel sistemde söz sahibi olmak ve Rusya’nın saygı duyulan küresel bir güç olmasını isteyen Putin’in askerî yığınağı hedeflerinin en azından bazılarını gerçekleştirmeden geri çekmesi bir teslimiyet veya yenilgi olarak değerlendirilebileceğinden çok mümkün görünmemektedir.

Unutmamamız gerekiyor ki, Türkiye’nin Rusya’nın taleplerine karşılık verebilmesi mümkün değildir zira bu taleplerin öznesi ABD’dir. Bu gerçek, Putin’in arabuluculuk teklifine sessiz kalmasını açıklayıcı niteliktedir.

 Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün 

Rusya’nın saldırı tehdidi altında olan Ukrayna penceresinden bakarsak, süreci Ukrayna yönetimi sizce nasıl götürüyor? Ukrayna hükûmetinin aldığı kararları nasıl değerlendirirsiniz?

Bu soru için çok teşekkür ederim çünkü bu kriz tartışması yapılırken Ukrayna’daki gelişmeler ve iç dinamikler çok fazla dikkate alınmıyor. Öncelikle belirtmek isterim ki, Ukrayna devleti, son derece haklı olarak, daha önce de vurguladığım gibi, egemenliğinin Rusya Federasyonu tarafından sadece kağıt üzerinde değil pratikte de tanınmasını istemektedir. Diğer bir ifadeyle, Rusya’nın Budapeşte Memorandumu’na bağlı kalması gereğine dikkat çekmektedir. Ancak Rusya’nın, Ukrayna’nın egemenliğini tanımamak için kendine göre son derece varoluşsal nedenleri olduğunu da belirtmek gerekiyor. Ukrayna yetkilileri ve Ukrayna halkı bu nedenleri gayet iyi biliyor ve çoğunluğu da reddediyor. Diğer bir ifadeyle, Ukrayna’nın Rusya için önemini sadece bir güvenlik meselesi ve NATO meselesi olarak tanımlamak, konuya sadece uluslararası ilişkiler açısından bakan ve konunun sadece bir boyutuna değinen bir analizdir. Sosyolojik bir bakış açısıyla bu varoluşsal nedenler nelerdir diye soracak olursak, öncelikle vurgulanması gereken, Rusya için Ukrayna üzerindeki nüfuzunu kaybetmesinin kendi kimliğini yeniden tanımlaması anlamına geleceğidir. Ukrayna, Rusya için bir kimlik meselesidir. Çok kısaca açıklamam gerekirse, Rusya’nın Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tanıması, Rusya’nın kendini tanımlama biçimini ve tarih anlatısını değiştirmesi ve bunları reddetmesi anlamına gelmektedir. Bu, Rusya açısından kabul edilemez bir durumdur ve detaylarını ayrıca kapsamlı bir şekilde tartışmak gerekir.

2019 yılında bir grup araştırmacıyla birlikte Ukrayna’da gerçekleştirdiğim araştırma verilerine dayanarak vurgulamak istediğim en önemli olgu, 2014 yılında Kırım ve Donbas bölgesinin işgalinin Ukrayin kimliğinin hızlı bir şekilde siyasallaşmasını mümkün kıldığı, ulusal bilinci güçlendirdiği ve toplumda Rusya karşıtlığını arttırdığıdır. Ukrayna hükûmetinin son krizde izlediği politikalar da kanaatimce bu veriyi doğrulamaktadır. Ukrayna hükümetinin izlediği politikalar toplumsal bütünleşme ve dayanışmayı daha da güçlendirmeye yönelik politikalardır. Bu politikalar arasında en dikkat çekici olan, Volodımır Zelenskıy’ın 16 Şubat tarihini Birlik Günü olarak resmî tatil ilan etmesidir. Bilindiği gibi 16 Şubat, ABD tarafından Rusya’nın savaşı başlatacağı tarih olarak ilan edilmişti. Öte yandan Zelenskıy, Ukrayna’dan ayrılanları da geri dönmeye ve Ukrayna halkıyla dayanışmaya ve diplomatik girişimlere katkı sunmaya davet etti. Bu yolla ABD, İngiltere ve AB ülkelerine de bir mesaj verdiğini söylemek mümkündür. Nitekim Batı’nın Ukrayna’da savaş olacak izlenimi vermeye çalışmasını da kınamıştır ancak halen tarih verilmeye devam edilmesi, 16 Şubat tahmini tutmayınca yeni tarihin 20 Şubat olacağı haberinin Amerikan basınında yer alması son derece düşündürücüdür.

Öte yandan, arabuluculuk tekliflerine ve diplomatik girişimlere olumlu bakan Zelenskıy, barış ve müzakere yanlısı tutumunun yanı sıra Ukrayna toplumunun 2014 yılından daha güçlü bir direnişe hazır olduğunu da açık bir şekilde dünya kamuoyuyla paylaştı. Bölgesel savunma gruplarının kurulması ve sivil halkın askerler tarafından eğitildiğini gösteren görüntüler de dünya basınına yansıdı. Tüm bu görüntüler Ukrayna halkının vatanını savunmaya hazır olduğunu göstererek aslında hem Türkiye’de hem de Batı’da konuyu analiz eden birçok kişinin analizlerini anlamsız kıldı. Bilindiği gibi, birçok TV kanalında ve yazılı basında Ukrayinlerin bir kısmının ve Ukraynalı Rusların tamamının Rusya yanlısı olduğu, halkın Rusya’ya direnmeyeceği, Ukrayna’nın ikiye bölüneceği, Kıyiv’in işgal edileceği, Dinyeper’in sınır olacağı gibi toplumsal gerçeklikle örtüşmeyen analizler yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Sahadan elde edilen verilere dayanarak, günümüzde, 2014’te yaşanan işgallerin sonucunda Ukrayna halkının çok sınırlı bir kısmının Rusya yanlısı olduğunu, toplumda Rusya düşmanlığının güçlendiğini ve bu düşmanlığın her durumda Batı yanlısı olmak anlamına gelmediğini vurgulamak gerekiyor. Ayrıca, 2014’te de Ukrayna halkının direndiğini ve tam da bu nedenle işgalin Donbas bölgesinde hedefine çok sınırlı bir şekilde ulaştığını ve Rusya’nın ‘Yeni Rusya’ hayalini gerçekleştiremediğini de unutmamak gerekiyor. Rusya’nın Ukrayna halkından, 2014 yılında bulduğu desteği dahi artık bulamayacağı açıktır. 2014 yılında yaşananlar 10 binden fazla Ukraynalının ölümüne, 21 bin Ukraynalının yaralanmasına ve 1 milyon 800 bin Ukraynalının göç etmesine neden olmuştur. Tüm bunlar Ukrayna halkında önemli bir travma yaratmış, Rusya’yı algılama biçimlerini kökten değiştirmiş ve Rusya’ya duydukları güveni temelden sarsmıştır. Lugansk ve Donetsk’in bir kısmında kurulan sözde cumhuriyetlerin Ukrayna’daki Rusya yanlılarının yoğunlaştığı yerler olması, bu bölgeler dışında kalan Ukrayna’da halkın ideolojik olarak çok daha homojen olmasına neden olarak Rusya’nın olası siyasi etkisini de önemli ölçüde azaltmıştır. Ukraynalı yetkililer bu iç dinamiklere paralel bir politika izlemektedirler.

TASAV -TASAV - Donbas'ta Savaşın Ayak Sesleri: Ukrayna-Rusya Çatışması  Savaşa Dönüşür Mü?Ukrayna'nın doğusunda 2014 yılından bu yana Ukrayna-Rusya arasındaki savaş devam ediyor

Türkiye’nin Rusya-Ukrayna gerilimindeki arabuluculuk rolü dünya kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Sizce Türkiye, tansiyonu düşürmek için önemli roller üstlenebilir mi?

Türkiye’nin arabuluculuk için yaptığı girişimler elbette olumludur. Zelenskıy, Türkiye’nin arabuluculuğuna son derece olumlu yaklaşmış olsa da henüz Putin olumlu bir yanıt vermemiştir. Türkiye’nin arabuluculuk girişiminin Putin tarafından kabul görmemesi bu girişimin değerini azaltmaz. Unutmamamız gerekiyor ki, Türkiye’nin Rusya’nın taleplerine karşılık verebilmesi mümkün değildir zira bu taleplerin öznesi ABD’dir. Bu gerçek, Putin’in arabuluculuk teklifine sessiz kalmasını açıklayıcı niteliktedir. Esas olan Türkiye’nin bu kriz konusunda tarafsızlığını koruması, yapıcı ve barış yanlısı tavrını sürdürmesi, bu gerilimin diplomatik yoldan yumuşatılması için girişimlerini farklı kanallardan devam ettirmesi ve müzakerenin şart olduğu görüşünü her fırsatta ve her platformda gündeme getirmesidir.

Ayrıca, Ukrayna-Rusya krizi bir kez daha Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Karadeniz’in güvenliği ve barışı için önemini gözler önüne sermiştir. Bilindiği gibi bu uluslararası sözleşme birçok başka hususun yanı sıra savaşta ve barışta Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle kıyısı bulunmayan ülkelerin gemilerinin boğazlardan geçişini düzenlemektedir. Türkiye’nin Ukrayna-Rusya krizinde oynayabileceği en önemli ve kilit rol, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni dengeli bir şekilde uygulamaya, NATO ülkelerine Montrö’ye uygun olmayan talepleri dile getirmemeleri gerektiğini bildirmeye ve bölge barışına katkı sunmaya istikrarlı bir şekilde devam etmesidir. Böylesi yapıcı bir politikanın sürekli kılınması uzun vadede Türkiye’ye önemli kazanımlar sağlayacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Şubat 2022'de Ukrayna'yı ziyaret etti

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Şubat 2022'de Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’e ziyarette bulundu. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskıy ile görüşen Erdoğan ve ev sahipliği yapan Zelenskıy ortak basın açıklaması yaptı. 10. Türkiye-Ukrayna Yüksek Düzeyli Strateji Konsey Toplantısı’na katılan Erdoğan, Rusya ve Ukrayna gerilimini değerlendirdi. Kırım’ın Rusya tarafından yasa dışı ilhakını kabul etmediklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye krizin sonlanması için üzerine düşeni yapacaktır” değerlendirmesini yaptı.

UKRAYNA RUSYA’NIN SALDIRI TEHDİDİ ALTINDA: GERİLİM NASIL TIRMANDI?

Rusya Federasyonu’nun, işgal ettiği Kırım Yarımadası ve Donbas bölgesi ile Ukrayna sınırı yakınlarında askeri hareketliliği dünyanın gündeminde geniş yer tutuyor. Bu kapsamda, Rusya Federasyonu’nun askeri hareketliliği havadan görüntülendi. Uluslararası kamuoyunun, 110 bini aşkın muharip gücünü Ukrayna sınırlarında konuşlandırdığını ifade ettiği Rus ordusunun, mevcudiyetini artırdığı ve savaş durumuna geçtiği gözlendi.

Ukrayna Savunma Bakanlığı 14 Ocak 2022’de Ukrayna’nın sınırı içinde yer alan Rusya yanlısı grupların Donbas’taki Horlivka bölgesine “amonyak dolu konteynerler taşıdığı” ve Ukrayna’nın zehirli madde kullanmakla suçlayacağı yönünde endişe ve savaşa zemin hazırlama üzerine bir bildiri yayımladı. Ukrayna yetkilileri ise, Rus birliklerinin Tambov bölgesine paraşütle iniş yaptığını 99 Rus askerin, teçhizatların ve 3 adet füze sisteminin Donbas’a yerleştirildiğini söyledi. Ardından Rusya, Belarus ile “Birleşik kararlılık” adı verilen ortak tatbikat düzenlemek üzere Rus askerlerini Ukrayna’nın kuzeyine yerleştirdi.

Rusya ve Ukrayna geriliminin başlangıcı bu şekilde gelişti. Zelenskıy, Avrupa devletleri ve Türkiye’den yardım çağrılarında bulunurken, Putin olası bir savaş durumunun olmadığını söyleyerek sessizliğini korudu. Hemen ardından Putin, NATO ve Avrupa ülkelerinin güya Rusya Federasyonu sınırlarına geldiğini açıkladı. Uzun bir süredir Ukrayna sınırlarında, Rus askerlerinin sayıları hızla artış gösteriyor. ABD, Birleşik Krallık, Kanada Ukrayna’ya askeri teçhizat ve savunma yardımı yapmaya başladı.

Birleşik Krallık Cumhurbaşkanı Boris Johnson 1 Şubat 2022’de Ukrayna’yı ziyaret etti. Rusya’nın Kıyiv’i işgal etme durumunda yaptırımların hazır olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Johnson, 2015’ten beri Ukrayna’ya verdikleri desteklerini, 22 binden fazla Ukrayna asker eğitimi, 2,2 milyon sterlin değerinde “ ölümcül olmayan” askeri teçhizat gönderdiğini, tanksavar silahlar ve 88 milyon sterlinlik İngiltere fonunu açıkladı. Öte yandan Ukrayna’ya Kanada’dan 120 milyon dolar değerinde savunma yardımı yapılacağı açıklandı.

https://youtu.be/zDO_2hGQafs

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 Şubat 2022’de Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’e resmi ziyaret düzenledi. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna’nın Kırım dahil olmak üzere toprak bütünlüğünü ve egemenliğini desteklediklerini ifade etti. Erdoğan, Rusya-Ukrayna geriliminde arabuluculuk yapabileceklerini ifade ederek, Putin ve Zelenskıy’ı Türkiye’ye davet etti. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskıy, bu davete olumlu yanıt verdi ancak Putin’in cevabı halen bekleniyor.

Kırım Tatar halkını milli lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ise, Putin Rusyası’nın Ukrayna sınırlarındaki askeri hareketliliğini değerlendirerek, Putin’in “akılsız” politikalarda bulunduğunu ve Ukrayna’ya savaş açmasının kendisi için sonun başlangıcı olabileceğini ifade etti.

RUSYA-UKRAYNA SINIRINDA KAÇ ASKER VAR?

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nde yayımlanan açık verilere göre 2021 yılı itibarıyla 285 bin civarında silah altında asker bulunuyor. Zelenskıy’ın ilan ettiği asker artırımının ardından Ukrayna ordusunun mevcudu 385 bin askere ulaşmış olacak. Ülkenin ayrıca olası savaş durumunda silah altına alınabilecek 1 milyon yedeği mevcut.

Ukrayna’da yapılan bir değerlendirmeye göre, Rusya’nın bölgedeki kara birliklerinin askeri mevcudu 106 bin, deniz ve hava kuvvetleri olarak da 21 bin mevcudu olduğu açıklandı. Kalıcı olarak ise, 35 bin civarı Rus askeri konuşlandırılmış durumda. Amerika Birleşik Devletleri istihbaratının verilerine göre ise; Rusya, Ukrayna sınırına 100 binin üzerinde asker konuşlandırdı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.