SON DAKİKA
Hava Durumu

Lenara Halilova - 1944 Kırım Tatar Sürgün Hatıraları #21

Lenara Halilova - 1944 Kırım Tatar Sürgün Hatıraları #21

Haber Giriş Tarihi: 15.07.2020 15:20
Haber Güncellenme Tarihi: 29.11.2023 10:01
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Lenara Halilova - 1944 Kırım Tatar Sürgün Hatıraları #21

Kırım Tatar halkı 75 yıl önce, 18 Mayıs 1944 tarihinde Sovyetler Birliğinin ve dünya tarihinin en kanlı diktatörlerinden Josef Stalin’in emriyle alınan Sovyet hükûmeti kararı neticesinde Vatan Kırım’dan vahşice sürgün edildi. Kırım Haber Ajansı (QHA), ünlü Kırım Tatar gazeteci Zera Bekirova‘nın 2019 yılında Kırım’da Kırım Tatarca ve Kiril alfabesiyle basılan “Sürgünliknin Taqdiri” (Sürgünlüğün Yazgısı) kitabında, hikayelerini tek tek dinlediği sürgünü yaşayan Kırım Tatarlarının hatıralarını Türkçe ve Kırım Tatarca (latin harfleriyle) yayınlıyor.

QHA'da 21'incisini yayınladığımız 1944 Kırım Tatar Sürgünü hatıralarında Lenara Halilova, 18 Mayıs 1944 günü kardeşiyle sürgüne gönderilmekten ninesi sayesinde son anda nasıl kurtulduklarını ama yine de sürgün yerine nasıl gittiklerini ve yaşadıklarını anlatıyor.

Anadolu Türkçesi

1934 yılında Özenbaş köyünde doğdum. Annem Fatime Halilova Özenbaşlı, babam Asan Halilov ise Efendiköylüydü. Babam öğretmen olup, köyümüze çalışmaya geldiğinde annemi görüp beğenmiş, evlenmişler. Sonra babamı Fotisala köy okuluna müdür tayin ettiler ve biz oraya taşındık. 1937 yılında kardeşim Leyla doğdu.

Babam 1941 yılında savaşa gitti. Çarpışmalarda çok cesurluk gösterdi, yaralandı, hastanede yattı. Biraz kendine geldiğinde bize mektup yazdı ama bu mektup "aileniz belirsiz bir yere gitti" diye bir yazıyla ona geri döndü. Babam orada bir Rus kadınla evlendi. Bizpek çok yıllar ondan haber alamadık. 1966 yılında bir gün komşumuz bize televizyonda duyduğunu anlattı. Yani kim savaşta kayıp olan yakınlarını bulmak istese Podolsk şehrindeki askeri arşive yazmalı. Ben de öyle yaptım. Mektubu ninemin adıyla yazdım. Çok tez zamanda babamdan telgraf, sonra da kendi geldi. Babamın ikinci karısından bir oğlu oldu, onu getirip bizlerle tanıştırmak istedi ama ninem razı olmadı, "ben onları tanımıyorum, benim torunlarım yanımda" deyip, kestirip attı. Babam da iki aile arasında yaşadı.

Şunu söyleyeyim ki, babamın annesi, ninem Tagunova Yevdokiya Gerasimovna Rus idi. O, çocuklukta öksüz kaldı. Onu Tatar ailesi bakmak için aldı, müslüman terbiyesi verdi ve ona Ayşe dediler. Ninem Kırım Tatar dilini su gibi bilir, dini örf adetlerimizi tamtamına bilir, eski halk türkülerimizi pek güzel söyler ve severdi. Köyde pek çokları onun Rus olduğunu bilmez, bilseler de inanmak istemezler.

Eceli gelmese, kırk yıl kırgınlık olsa sağ kalırmış. İşte, biz ninemle Efendiköye gittik, anne ise 17 Mayıs günü Özenbaş köyüne annesinden babasından haber almaya gitti. Köyü Almanlar yakmışlardı, tek bir kaç ev kalmıştı. Annem akrabalarıyla görüşüp, sabaha kadar konuştular. Sabah ise sürgün etmeye geldiler. Annem kaygılanmaya başlayıp, "Benim çocuklarım başka köyde, onlar ne olacak?" diye. Askerler ona, her kesi bir yere götüreceklerini ve orada görüşeceklerini söylediler. Nerede görüşmek!!! Biz ninemle o, avluya yerleşip, geceledik. Akşam üstü askerler geldiler, köy halkı hiç bir şeyden habersiz onları ağırladı, ninem onlar için yantıklar pişirdi. Onlardan oğlunu soruştu. Askerler vedalaşıp gittiler, biz uyumaya yattık. Sabaha yakın giriş kapılarını sanki parçalayacaklar, öyle şiddetli vurdular. Ninem atılıp gitti kapıya, dışarıda ise akşamki askerler bize tüfeklerini doğrulttular. Biz köyden-köye gidip geldiğimiz için eşyalarımız bohçalardaydı ama nineme bir şey aldırmadılar. Olduğumuz gibi arabalara bindirdiler ve Bahçesaray demiryol istasyonuna getirdiler. Kadınlar ağlıyordu, "Ya bizim kocalarımız, ağabeylerimiz, kardeşlerimiz savaştalar! Bizim ne suçumuz var?" diye. Onlara kulak asan olmadı. Vagonlara doldurdular. Kardeşimle ikimiz köşede oturyoruz, ninem nereyese gitti. Meğer o, sadece Kırım Tatarların sürgün edildiğini duymuş, askerlere pasaportunu gösterip, "Bana bakınız, ben Rusum. Vagonda torunlarım oturuyor. Oğlum savaşta, gelinim evde değil!" diye. Vagonun kapısını kapattıktan sonra açtılar. Baktık ki aşağıda ninem duruyor. Kolunda bir şişe süt vardı. Yanında duran askere, "Sen bunu tutup dur, ben torunlarımı indireyim" dedi. Ninemi ve bizi bir arabaya oturtup yine Efendiköye alıp gittiler. Köye geldiğimizde, maruşkeler (Rus kadınları) ninemin mendillerini başlarına bağlayıp yürüyorlar.

Köyde evimiz olmadığından başka bir Kırım Tatarların evine yerleştik. Zavallıların her bir şeyi dağılıp, yerlerdeydi. Annemi aramaya pek uğraştık. Bize bakmak için ninem işe girdi, bekçilik yaptı, yemekhanede aşçı olup çalıştı. Annem akbalarıyla Özbekistan'ın Andican vilayetindeki Şahrihan şehrine düştü. Bizi çok araştırdı, sonra aklına gelip, Efendiköy reisine (muhtarına) bizi sorup, yazdı. Reis o mektubu nineme getirip verdiğinde, ninem yola çıkmak için hazırlanmaya başladı. Annem garibim, bizim köyden kaldığımızı bildikten sonra acele ikinci mektubu yolladı, "Gelmeyin. Kırım'da kalın! Bu yerde çok açlık var!" diye yazdı. Fakat biz artık yoldaydık. Ninem pek korktu: "Ben ölsem, çocuklar öksüz kalır, annelerine kavuşturayım" diye bizi Özbekistan'a alıp gitti. Ninem becerikli kandı, yanına yemeye erzak, biraz para aldı. Yolda neler neler çekmedik!

Ekim ayında biz annemin sürgün edildiği yere varıp çıktık. Annemi zorla tanıdık, öyle bir dülber, görümlü, moda giyinmeyi seven kadın yerine karşımızda kırı kemikleri kalan bir vücut! Her kes şaştı. Hoşgeldin için gelenler bize "Kırım'dan geldiler!" diye sarılıp sarılıp ağladılar. Her kes aç, zayıflayan, hastalanan... Ninem getirdiği patatesleri kavurdu, undan ekmek pişirdi, misafirleri doyurmak istedi. Ya ne kadar zaman yetecek ki bu? Havalar soğudu. Uyumanın çaresi yok. Hamama varalım desek, kıyafetlerimizi değiştirmek gerek. O da yok. Ta bahar gelene kadar hamam görmedik.

Annemle ninem 1945 yılında bizi açlıktan kurtarmak için çocuklar yurduna verdiler. Çocuklar yurdunda sadece Kırım Tatar ve savaş olan yerlerden getirilen bir kaç Rus çocucuğu vardı. Okumaya başladık. Bir odada 45 çocuk oturuyoruz, hepimizde bir kitap. Defeter yok, öğretmenimiz eski kitapları getiriyor. Biz gazetelerin boş yerlerine yazıyorduk. İki yıl mı, üç yılmı yaşadık çocuklar yurdunda. Annem çok sık gelip bizi bakıyordu. Ninem ve annem çalışıyorlardı, işyerinden ufacık bir ev verdiler. Ben okulu bitirdim, sonra Taşkent'e gittim enstitüye. Okuldan sonra evlendim, kızlarım doğdu. Fakat aile hayatım çokça sürmedi, 27 yaşımda dul kaldım. Kocam kazada helak olup, öldü. Bizleri bakıp, büyüten Ayşe ninem benim çocuklarımı da büyütmeye yardım etti.

Ninem 88 yaşında 1977 senesi Şahrihan'da vefat etti. Ölmzeden evvel onu müslüman mezarlığına bütün adetler yerine getirilmiş halde denedilmesini vasiyet etti. 1990 yılında biz vatana döndük. Bahçesaray'da yaşıyoruz.

Bütün sürgün hikayelerine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Kırım Tatarca

1934 senesi Özenbaş köyünde doğdım. Anam Fatime Halilova Özenbaşlı, babam Asan Halilov ise Efendiköylü edi,  Babam oca olğan, köyümizge çalışmağa kelgende anamnı körip begengen, evlengenler.  Soñ babamnı Fotisala köy mektebiniñ müdiri etip tayinlediler ve biz anda köçtik. 1937 senesi Leylâ qardaşım doğdı.

 1941-de babam cenkke ketti, çoq çarpışmalarda  cesürlik köstergen, yaralanğan, gospitalde yatqan. Biraz özüne kelgende  bizge mektüp yazğan, amma  mektüp "aileñiz bellisiz yerge ketken", degen yazınen qaytıp kelgen. Babam anda bir rus qadınına evlene. Biz pek çoq yıllar  ondan haber alıp olamadıq. 1966 yılı künlerniñ birinde qomşumız bizge  televizorda eşitkenini ayttı. Yani kim de-kim cenkte ğayıp olğan yaqınlarını bulmağa istese Podolsk şeerindeki arbiy arhivge yazmalı. Men öyle de yaptım. Sorav mektübini ise bitamnıñ adından yazdım. Pek tez vaqıtta babamdan telegramma, soñra özü de keldi.  Babamnıñ ekinci qarısından bir oğlu olğan, onı ketirip bizlernen tanıştıracaq oldı. Amma bitam razı olmadı, "men olarnı tanımayım, menim torunlarım yanımda", dedi kestirip. Babam öyle de eki aile arasında yaşadı.

Şunı söyleyim ki, babamnıñ anası, bitam — Tâgunova Yevdokiya Gerasimovna rus edi. O, balalıqta öksüz qalğan.  Onı tatar qorantası baqmağa alıp, musulman terbiyesi bergen, oña Ayşe degenler. Bitam qırımtatar tilini suvtilmaç bilir, diniy urf-adetlerimizni tantiminen küter, eski halq türkülerimizni pek yahşı yırlar ve sever  edi. Köyde pek çoqları onıñ rus olğanını bilmez, bilseler de inanmaz ediler.   

Eceliñ kelmese, qırq yıl qırgınlıq olsa sağ qala ekensiñ. İşte, biz bitamnen Efendiköyge kettik,  anam ise mayıs 17 künü Özenbaşqa anası-babasından haber almağa kete. Köyni nemseler yaqqan ediler, tek bir qaç ev qalğan. Anam  aqrabalarınen körüşe, sabağace qonuşalar. Saba ise sürgün etmege keleler. Anam başlay vay-vaylamağa: "Menim balalarım başqa köyde, olar ne olacaq?". Askerler oña, er kesni bir yerge köçüreceklerini ve anda körüşeceklerini aytalar. Qayda körüşmek!!! Biz bitamnen o, yaşağan azbarda yerleşip, geceledik. Aqşam üstü askerler keldiler, köy halqı iç bir şeyden habersiz olarnı sıyladı, bitam olar içün yantıqlar pişirdi. Olardan oğlunı soradı.  Askerler sağlıqlaşıp kettiler, biz yuqlamağa yattıq. Sabağa yaqın arabaqapılarnı sanki parlaycaqlar, öyle şiddetli qaqtılar. Bitam atılıp çıqtı, tışarıdan ise aqşamki askerler tüfeklerini bizge doğrulttılar. Biz köyden-köyge qaçıp yürgenimiz içün şeylerimiz boğçalarda edi. Amma bitama şeylerini aldırmadılar. Olğanımız kibi arabalarğa yüklediler ve Bağçasaray demiryol stantsiyasına ketirdiler. Qadınlar ağlaylar: "Ya bizim qocalarımız, ağa-qardaşlarımız cenkteler! Bizim ne suçımız bar?".  Olarğa qulaq asqan yoq.  Vagonlarğa toldurdılar. Qardaşım ekimiz köşede oturamız, bitam qaydadır ketti. Meger o, tek qırımtatarlarnı sürgün etkenlerini eşitip, askerlerge pasportını köstergen: "Mına, baqıñız, men rusım.  Vagonda torunlarım otura, oğlum cenkte, kelinim evde degil". Vagonnıñ qapısını qapatqan ediler soñ açtılar. Baqsaq aşağıda bitam tura. Qolunda bir şişe süt bar edi. Yanında turğan askerge, tutıp tur, men torunlarımnı endireyim, degen edi. Bitam bizni tüşürgence asker sütni alıp ketti. Biz vagondan endik. Bitamnı ve bizni bir arabağa oturtıp kene Efendiköyge alıp kettiler. Köyge kelsek, maruşkeler endi bitamnıñ yavluqlarını başlarına bağlap yüreler.

Köyde evimiz olmağanından başqa bir qırımtatarlarnıñ evinde yerleştik.  Zavallılarnıñ er bir şeyi dağılıp yata edi. Anamnı qıdırıp pek aladıq. Bizni baqmaq içün bitam işke kirdi, qaravullıq yaptı, aşhanede aşçı olıp çalıştı. Anam  aqrabalarınen Özbekistannıñ Andijan vilâyetine Şahrihan şeerine tüşken. Bizni çoq araştırğan, soñ aqılına kelip Efendiköy köy reisine bizni sorap yazğan. Reis o mektüpni bitama ketirip bergeninen, bitam yolğa azırlanıp başladı. Anam ğarip bizim köyde qalğanımıznı bilgen soñ çabuq-çabuq yollağan ekinci  mektübinde: Kelmeñiz, qalıñız Qırımda! Bu yerde pek açlıq!", dep yazğan. Lâkin bir artıq yolda edik. Bitam pek qorqtı: "Men ölsem, balalar öksüz qalır, analarınen qavuştırayım", diye bizni Özbekistanğa alıp ketti. Bitam pek becerikli qadın edi, yanına aşamağa erzaq, biraz para aldı. Yolda neler-neler çekmedik!

 Ekim ayında biz anam sürgün etilgen yerge barıp çıqtıq. Anamnı zornen tanıdıq, öyle bir dülber, körümli, mot kiyinmege sevgen qadın yerine qarşımızda quru kemikleri qalğan bir vucut!. Er kes şaştı, hoşkeldige kelgenler bizge "Qırımdan keldiler!", dep sarılıp-sarılıp ağlaştılar. Er kes aç, arıqlağan, hastalanğan. Bitam ketirgen qartopnı qavura, undan ötmek pişire, musafirlerni toydurmağa istey. Ya ne qadar vaqıtqace yetecek ki bu? Avalar suvudı.  Yuvunmaqnıñ çaresi yoq. Hammamğa barayıq desek, urbamıznı deñiştirmek kerek. O da yoq. Taa baargece hammam körmedik.

 1945 yılı anamnen bitam bizni açlıqtan qurtarmaq ve mektepke qatnamamız içün  balalar evine berdiler. Balalar evinde tek qırımtatar ve cenk olğan yerlerden ketirilgen bir qaç rus balası da bar edi. Oqup başladıq. Bir odada 45 bala oturamız, epimizge bir kitap. Defter yoq, ocamız eski gazetlerni ketire. Biz gazetlerniñ boş yerlerine yaza edik. Eki yılmı-üç yılmı yaşadıq balalar evinde. Anam pek sıq kelip yoqlay edi bizni. Bitam ve anam çalışalar, iş yerinden ufaçıq bir ev berdiler. Şu evde yaşadıq.  Men mektepni bitirdim, soñ Taşkentke kettim institutqa.  Oquvdan soñ evlendim, qızlarım doğdı. Lâkin aileviy bahtım çoqqa sürmedi, 27 yaşımda tul qaldım. Aqayım qazalanıp elâk oldı. Bizlerni baqıp östürgen Ayşe bitam menim balalarımnı da östürmege yardım etti.

Bitam seksen sekiz yaşında 1977 senesi Şahrihanda vefat etti. Ölmezden evel onı musulman qabristanına bütün adetler kütülgeni alda def etilmesini vesiyet etti. 1990 yıllarda biz Vatanğa qayttıq. Bağçasarayda yaşaymız.

Episi sürgün ikâyelerine mında basıp irişebilirsiñiz.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.