Rus büyükelçinin öldürülmesi, halihazırda terör eylemleri ile sarsılan Türkiye'de korkuları güçlendirdi.
Haber Giriş Tarihi: 20.12.2016 12:06
Haber Güncellenme Tarihi: 25.12.2016 12:24
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Beşiktaş ve Kayseri saldırıları ile sarsılan Türkiye'de, Rus Büyükelçisi'nin bir suikast sonucu öldürülmesi büyük bir infial yarattı. Özellikle sosyal medyada Gavrilo Princip'in Avusturya-Macaristan veliahdını öldürmesiyle tetiklenen Cihan Harbi'ne göndermeler yapılarak, Türkiye ve Rusya'nın ilişkilerinin bozulacağı, ciddi sürtüşmeler yaşanacağı dile getirildi. Fakat olay anından bu yana, Türk ve Rus liderler suikasti bir provokasyon olarak niteleyerek, ilişkilerin zedelenmeyeceği açıklamaları yaptılar.
"Halep'i unutmayın" diyerek Büyükelçi vurmanın, Halep davasına Ruslarla sürtüşme içinde olan "muhalifler şemsiyesi" açısından bir katkı yapmayacağı aşikar. Benzer eylemler, vaktiyle Çeçenistan'da da olmuş ve Çeçen davasının gündemden düşmesine, dünyada yalnızlaşmasına yol açmıştı. İnsanın ilk aklına gelen, artık bir Rus klasiği olarak haklı hareketleri islami aşırıcılık olarak çerçeveleme operasyonları...
Çeçenistan'da ne olmuştu?
Üst sınıf bir general olarak Rus hava kuvvetlerinde görev yapan Cahar Dudayev, Estonya'da başlayan ayrılıkçı hareketlere karşı bombardıman operasyonu yapması emredildiğinde, özgürlüğü için savaşan bir halkı bombalamayacağını söyleyerek kumaşını belli etmişti. Daha sonra Çeçen hareketinin lideri olup, Ruslarla mücadeleye başladığında, dünyanın saygı ve desteğini kazanmış bir özgürlük savaşçısı olarak büyük kazanımlar elde etmişti. Hakkında çeşitli rivayetler dolaşan ölümünden sonra, Çeçen siyaseti, Dudayev'in yaşadığı süre boyunca bir nebze baskılanmış bir kutuplaşmanın hız kazanmasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Zakayev ve Maşadov gibi "seküler kanat"ın karşısında, Basayev ve Yandarbiyev gibi islamcı-aşırıcı bir kanat belirginleşmişti. Aşırıcı kanat, Körfez ülkelerinin ve uluslararası islamcı örgütlerin desteğini kazanmaları ve coğrafyada İmam Şamil - Hacı Murat çağından beri -maalesef- süregiden gelenekten ötürü, baskın çıkmıştı. Nihayetinde, uluslararası kamuoyunun desteğini tuhaf ve kimseye yaramayan eylemlerle kaybeden Çeçenler, bugün Putin'in şahsi tetikçisi rolünde bir adam tarafından yönetilir hale geldiler.
Basayev'in GRU ile ilişkisi, ilginçtir. Hem dünyadan, hem de Çeçen hareketinden çok sayıda isim, Basayev'in Ruslarla kurduğu kirli ve şüpheli bir ilişki nedeniyle Çeçen direniş ve özgürlük hareketini zor durumda bırakıp, imajını iyiden iyiye aşırıcı bir çerçeveye oturtacak eylemler yapılmasına neden olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Büyükelçi suikasti kime yarar?
Rusların, yalnızca Çeçenistan'da değil, müdahil olmak istedikleri bütün bölgelerde "düşman"ı aşırıcı olarak gösterdikleri bilinen bir gerçek. Kırım'da, Kırım Tatarı barışçıl-direnişlere sürekli Hizbuttahrir damgası vurulduğuna dair haberleri her gün QHA sayfalarından okuyoruz. Orta Asya'daki "islami terör" tehlikesi, Rusya ve Çin'in sürekli bu ülkelerin iç işlerine karışma bahanesi olarak kullanılıyor. Orta Asya'nın Rus zincirlerini kırıp özgürleşmesine engel olan bu faaliyetler, Türkiye'de henüz yeterli bahane olmadığı için başarılı olamıyordu.
Türkiye, Rusya'yla ilişkilerini düzeltse de, Kırım ve Suriye meselelerinde Rusya ile çelişen çıkarları var. Üstelik, bu iki bölgede Rusya etnik olarak Türk varlığını hedef alıyor. Daha kötüsü, Türkiye'nin NATO müttefiki olması gereken Amerika ve diğer batılı ülkeler, PYD'yi Türkiye'den "daha makul ve müspet" bir müttefik olarak gördüklerini iyiden iyiye gösterdiler. Türkiye'nin Rusya'ya yakınlaşması, hep bu iki "netameli bölge"deki siyasetine takılıp kalıyordu, bu suikast, Türkiye'nin Rusya karşısında elini zayıflatacaktır.
Pekala Rusya kendi büyükelçisini mi vurdurtmuştur? Rusya bunu yapamayacak bir ülke değil, fakat bunun faili olmaktan çok, göz yumma ihtimali vardır diyebiliriz. Bir Rus Dışişleri yetkilisinin aynı gün ölü bulunması ilginç. Suikastten bir gün önce New York Times'ta yer alan bir makale, önemli yorumlar içeriyor. Türkiye ile İran'ın, Türkiye'nin güneyinde etki ve nüfuz alanı kazanmak için rekabete girdikleri artık inkar edilemez bir gerçek.Irak'ta İran daha baskın durumdayken, Türkiye muhalifler ve Türkmenler üzerinden, Fırat Kalkanı operasyonuyla da destekleyerek daha baskın olmaya çalışıyordu. Dünyayla ilişkilerini daha da iyileştirmiş bir İran, bu olaydan sonra aktör olarak daha güçlü bir hale geliyor. Bir nevi, 10 yıl önceki manzara ters döndü gibi: Türkiye, Batı ile ilişkileri daha avantajlı ve bağları kuvvetli olduğu için, İran'a nazaran daha geniş bir hareket kabiliyetine sahipti. Artık İran, Batı ile ilişkilerini görece iyileştirmiş, Rusya ile Avrasyacı görüşün öngördüğü biçimde koordinasyon içindeyken, mezhep asabiyetini de kullanarak daha aktif bir aktör haline geliyor.
FETÖ İhtimali
Darbe yapan bir örgüt, elbette her şeyi yapabilir. Fakat bu suikast, FETÖ ajandasına faydalı olabilecek hiçbir çıktı göstermiyor. Bu suikastin peşinen FETÖ'ye ihale edilmesi, Türkiye'nin halihazırda bayağı hırpalanan uluslararası imajını zedeleyecektir. Net kanıtlar bulmadan FETÖ şüphesinin dillendirilmesi, iki büyük terör saldırısından sonra bir de büyükelçi suikastine, üstelik polis üniforması giyen bir el tarafından işlenen bir cinayete sahne olmuş bir ülke olarak, soruşturmamızın sağlıklılığını tartışmaya açacaktır. Türkiye'nin kurumlarının itibar kaybetmesi, FETÖ ve PKK'nın yurtdışı uzantıları tarafından Doğu'daki terör operasyonlarımızın meşruiyetinin sorgulanmasını sağlayan iletişimsel operasyonlara malzeme verecektir.
Failin Nusra ile ilişkilendirildiği iddialar da oldukça önemli. Türkiye, muhalifleri bir şemsiye olarak görmekten vazgeçip, Çeçenistan'daki hataya düşmeyip seküler, mümkünse Türkmen tandanslı ve mültecileri-sınırlarını korumak odaklı bir örgütlenme ve söylem modeline yönelmelidir. Nusra'nın ve diğer muhalif grupların ne yapacağı belli değil, hele ki Halep kaybedilmişken, güven vermeyen bu oluşumlar, Türkiye'nin desteği için bir süre rafa kaldırdıkları müstakil ajandalarını yeniden açığa çıkarabilir, daha kötüsü, kaybedeceklerini anlayınca, paralı askerler olarak (Bazı eski Çeçen mücahidler gibi) farklı örgüt ve ülkelerin "ihale usulü" suikastlerini üstlenebilirler.
Batının desteğini Suriye'deki Esad karşıtı mücadele lehine yeniden kazanmak ve Rus-İran cephesinin propagandasına karşı koymak için, Türkiye'ye büyük iş düşüyor. Halihazırda bölgedeki tek laik ülke olarak, laiklik-modernlik-özgürlük vurgusunu PYD'nin sahteciliğine terk etmeyen ve üstlenen Türkiye, gerçek "kültür ihracı"nı anlayıp tarihi misyonunu yerine getirecektir.
Büyükelçi suikastinden sonra stratejik açıdan eli daralan Türkiye'yi, büsbütün Rus güdümüne girmekten ancak Batıyla ciddi, olumlu ve eşit ilişkiler kurması kurtarabilir. Bunun yolu da Türkiye'nin gerçek benliğine, "Ortadoğunun model seküler-müslüman ülkesi" kimliğine dönmesinden geçiyor. Ülkede etnik (PKK) ve dini (FETÖ-IŞİD) terör örgütleri sürekli eylemler yaparken, Suriye'de kaşınan mezhep asabiyetinin ve bir diğer dini tandanslı terör organizasyonunun Türkiye'de aktif hale gelmesi, zaten ekonomik ve siyasi sıkıntılarla boğuşan ülkemize doğrudan ve dolaylı müdahaleleri kolaylaştıracaktır.
M. Bahadırhan Dinçaslan QHA Türkçe Yayın Yönetmeni
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Karlov suikasti ne anlama geliyor?
Rus büyükelçinin öldürülmesi, halihazırda terör eylemleri ile sarsılan Türkiye'de korkuları güçlendirdi.
Beşiktaş ve Kayseri saldırıları ile sarsılan Türkiye'de, Rus Büyükelçisi'nin bir suikast sonucu öldürülmesi büyük bir infial yarattı. Özellikle sosyal medyada Gavrilo Princip'in Avusturya-Macaristan veliahdını öldürmesiyle tetiklenen Cihan Harbi'ne göndermeler yapılarak, Türkiye ve Rusya'nın ilişkilerinin bozulacağı, ciddi sürtüşmeler yaşanacağı dile getirildi. Fakat olay anından bu yana, Türk ve Rus liderler suikasti bir provokasyon olarak niteleyerek, ilişkilerin zedelenmeyeceği açıklamaları yaptılar.
"Halep'i unutmayın" diyerek Büyükelçi vurmanın, Halep davasına Ruslarla sürtüşme içinde olan "muhalifler şemsiyesi" açısından bir katkı yapmayacağı aşikar. Benzer eylemler, vaktiyle Çeçenistan'da da olmuş ve Çeçen davasının gündemden düşmesine, dünyada yalnızlaşmasına yol açmıştı. İnsanın ilk aklına gelen, artık bir Rus klasiği olarak haklı hareketleri islami aşırıcılık olarak çerçeveleme operasyonları...
Çeçenistan'da ne olmuştu?
Üst sınıf bir general olarak Rus hava kuvvetlerinde görev yapan Cahar Dudayev, Estonya'da başlayan ayrılıkçı hareketlere karşı bombardıman operasyonu yapması emredildiğinde, özgürlüğü için savaşan bir halkı bombalamayacağını söyleyerek kumaşını belli etmişti. Daha sonra Çeçen hareketinin lideri olup, Ruslarla mücadeleye başladığında, dünyanın saygı ve desteğini kazanmış bir özgürlük savaşçısı olarak büyük kazanımlar elde etmişti. Hakkında çeşitli rivayetler dolaşan ölümünden sonra, Çeçen siyaseti, Dudayev'in yaşadığı süre boyunca bir nebze baskılanmış bir kutuplaşmanın hız kazanmasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Zakayev ve Maşadov gibi "seküler kanat"ın karşısında, Basayev ve Yandarbiyev gibi islamcı-aşırıcı bir kanat belirginleşmişti. Aşırıcı kanat, Körfez ülkelerinin ve uluslararası islamcı örgütlerin desteğini kazanmaları ve coğrafyada İmam Şamil - Hacı Murat çağından beri -maalesef- süregiden gelenekten ötürü, baskın çıkmıştı. Nihayetinde, uluslararası kamuoyunun desteğini tuhaf ve kimseye yaramayan eylemlerle kaybeden Çeçenler, bugün Putin'in şahsi tetikçisi rolünde bir adam tarafından yönetilir hale geldiler.
Basayev'in GRU ile ilişkisi, ilginçtir. Hem dünyadan, hem de Çeçen hareketinden çok sayıda isim, Basayev'in Ruslarla kurduğu kirli ve şüpheli bir ilişki nedeniyle Çeçen direniş ve özgürlük hareketini zor durumda bırakıp, imajını iyiden iyiye aşırıcı bir çerçeveye oturtacak eylemler yapılmasına neden olduğunu ileri sürmüşlerdi.
Büyükelçi suikasti kime yarar?
Rusların, yalnızca Çeçenistan'da değil, müdahil olmak istedikleri bütün bölgelerde "düşman"ı aşırıcı olarak gösterdikleri bilinen bir gerçek. Kırım'da, Kırım Tatarı barışçıl-direnişlere sürekli Hizbuttahrir damgası vurulduğuna dair haberleri her gün QHA sayfalarından okuyoruz. Orta Asya'daki "islami terör" tehlikesi, Rusya ve Çin'in sürekli bu ülkelerin iç işlerine karışma bahanesi olarak kullanılıyor. Orta Asya'nın Rus zincirlerini kırıp özgürleşmesine engel olan bu faaliyetler, Türkiye'de henüz yeterli bahane olmadığı için başarılı olamıyordu.
Türkiye, Rusya'yla ilişkilerini düzeltse de, Kırım ve Suriye meselelerinde Rusya ile çelişen çıkarları var. Üstelik, bu iki bölgede Rusya etnik olarak Türk varlığını hedef alıyor. Daha kötüsü, Türkiye'nin NATO müttefiki olması gereken Amerika ve diğer batılı ülkeler, PYD'yi Türkiye'den "daha makul ve müspet" bir müttefik olarak gördüklerini iyiden iyiye gösterdiler. Türkiye'nin Rusya'ya yakınlaşması, hep bu iki "netameli bölge"deki siyasetine takılıp kalıyordu, bu suikast, Türkiye'nin Rusya karşısında elini zayıflatacaktır.
Pekala Rusya kendi büyükelçisini mi vurdurtmuştur? Rusya bunu yapamayacak bir ülke değil, fakat bunun faili olmaktan çok, göz yumma ihtimali vardır diyebiliriz. Bir Rus Dışişleri yetkilisinin aynı gün ölü bulunması ilginç. Suikastten bir gün önce New York Times'ta yer alan bir makale, önemli yorumlar içeriyor. Türkiye ile İran'ın, Türkiye'nin güneyinde etki ve nüfuz alanı kazanmak için rekabete girdikleri artık inkar edilemez bir gerçek.Irak'ta İran daha baskın durumdayken, Türkiye muhalifler ve Türkmenler üzerinden, Fırat Kalkanı operasyonuyla da destekleyerek daha baskın olmaya çalışıyordu. Dünyayla ilişkilerini daha da iyileştirmiş bir İran, bu olaydan sonra aktör olarak daha güçlü bir hale geliyor. Bir nevi, 10 yıl önceki manzara ters döndü gibi: Türkiye, Batı ile ilişkileri daha avantajlı ve bağları kuvvetli olduğu için, İran'a nazaran daha geniş bir hareket kabiliyetine sahipti. Artık İran, Batı ile ilişkilerini görece iyileştirmiş, Rusya ile Avrasyacı görüşün öngördüğü biçimde koordinasyon içindeyken, mezhep asabiyetini de kullanarak daha aktif bir aktör haline geliyor.
FETÖ İhtimali
Darbe yapan bir örgüt, elbette her şeyi yapabilir. Fakat bu suikast, FETÖ ajandasına faydalı olabilecek hiçbir çıktı göstermiyor. Bu suikastin peşinen FETÖ'ye ihale edilmesi, Türkiye'nin halihazırda bayağı hırpalanan uluslararası imajını zedeleyecektir. Net kanıtlar bulmadan FETÖ şüphesinin dillendirilmesi, iki büyük terör saldırısından sonra bir de büyükelçi suikastine, üstelik polis üniforması giyen bir el tarafından işlenen bir cinayete sahne olmuş bir ülke olarak, soruşturmamızın sağlıklılığını tartışmaya açacaktır. Türkiye'nin kurumlarının itibar kaybetmesi, FETÖ ve PKK'nın yurtdışı uzantıları tarafından Doğu'daki terör operasyonlarımızın meşruiyetinin sorgulanmasını sağlayan iletişimsel operasyonlara malzeme verecektir.
Failin Nusra ile ilişkilendirildiği iddialar da oldukça önemli. Türkiye, muhalifleri bir şemsiye olarak görmekten vazgeçip, Çeçenistan'daki hataya düşmeyip seküler, mümkünse Türkmen tandanslı ve mültecileri-sınırlarını korumak odaklı bir örgütlenme ve söylem modeline yönelmelidir. Nusra'nın ve diğer muhalif grupların ne yapacağı belli değil, hele ki Halep kaybedilmişken, güven vermeyen bu oluşumlar, Türkiye'nin desteği için bir süre rafa kaldırdıkları müstakil ajandalarını yeniden açığa çıkarabilir, daha kötüsü, kaybedeceklerini anlayınca, paralı askerler olarak (Bazı eski Çeçen mücahidler gibi) farklı örgüt ve ülkelerin "ihale usulü" suikastlerini üstlenebilirler.
Batının desteğini Suriye'deki Esad karşıtı mücadele lehine yeniden kazanmak ve Rus-İran cephesinin propagandasına karşı koymak için, Türkiye'ye büyük iş düşüyor. Halihazırda bölgedeki tek laik ülke olarak, laiklik-modernlik-özgürlük vurgusunu PYD'nin sahteciliğine terk etmeyen ve üstlenen Türkiye, gerçek "kültür ihracı"nı anlayıp tarihi misyonunu yerine getirecektir.
Büyükelçi suikastinden sonra stratejik açıdan eli daralan Türkiye'yi, büsbütün Rus güdümüne girmekten ancak Batıyla ciddi, olumlu ve eşit ilişkiler kurması kurtarabilir. Bunun yolu da Türkiye'nin gerçek benliğine, "Ortadoğunun model seküler-müslüman ülkesi" kimliğine dönmesinden geçiyor. Ülkede etnik (PKK) ve dini (FETÖ-IŞİD) terör örgütleri sürekli eylemler yaparken, Suriye'de kaşınan mezhep asabiyetinin ve bir diğer dini tandanslı terör organizasyonunun Türkiye'de aktif hale gelmesi, zaten ekonomik ve siyasi sıkıntılarla boğuşan ülkemize doğrudan ve dolaylı müdahaleleri kolaylaştıracaktır.
M. Bahadırhan Dinçaslan
QHA Türkçe Yayın Yönetmeni
Son Haberler