SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Doğu Türkistan

QHA - Kırım Haber Ajansı - Doğu Türkistan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Doğu Türkistan haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğu Türkistan’da süren sessiz çığlık: 9 Aralık Uygur Soykırımı Günü Haber

Doğu Türkistan’da süren sessiz çığlık: 9 Aralık Uygur Soykırımı Günü

9 Aralık, Uygur Türklerinin yaşadığı soykırımı dünyaya duyurmak için önemli bir gün. Uygurlar, işgal altındaki Türk yurdu Doğu Türkistan'da son yıllarda kapsamlı bir baskı, zorla çalıştırma ve kültürel soykırıma maruz kalıyor. Çin hükûmetinin bölgedeki Uygur Türklerine yönelik gerçekleştirdiği baskılar, insanlık dışı uygulamalar ve sistematik soykırım, dünya genelinde yoğun tepkiler alıyor. 9 ARALIK UYGUR SOYKIRIMI GÜNÜ Bağımsız Uygur Mahkemesi, Eylül 2021 yılında başlattığı incelemeler neticesinde Çin'in Doğu Türkistan'da soykırım işlediğine dair güçlü delillere dayanarak aylarca süren soruşturmanın ardından 9 Aralık'ı Uygur Soykırımı Günü ilan etmişti. Mahkeminin başında ise ünlü yargıç ve savaş suçlarıyla suçlanan eski Sırp devlet başkanı Slobodan Miloşeviç’in yargılanması konusunda oynadığı etkin rolle tanınan Prof. Sir Geoffrey Nice oldu. Geoffrey Nice, geçmiş tecrübelerine dayanarak yürüttüğü soruştumalara ilişkin yaptığı açıklamasında, Çin'in kasten ve sistematik bir şekilde Uygur Türklerinin nüfusunu azaltma politikası uyguladığını, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de dahil üst düzey bürokratların, Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur Türklerine karşı uygulanan suçlarda "birincil sorumluluğu" olduğunu bildirmişti. EKONOMİK ÇIKARLAR BİR ÇOK ÜLKEYİ SUSTURDU 9 Aralık, bu vahşeti dünya gündemine taşımak ve Çin’in uyguladığı insan hakları ihlâllerine karşı tepkisini artırmak amacıyla soykırım günü olarak kabul edildi. Ancak, uluslararası toplumun tepkisi, bu noktada dünyadaki Uygur diasporaları tarafından yeterli görülmüyor. Çin’in uygulamaları çoğu zaman göz ardı ediliyor. Birçok ülke, ekonomik ve diplomatik ilişkiler nedeniyle susmayı tercih ediyor. Uygurların yaşadığı acı, dünya üzerinde bir halkın kimliğini, kültürünü ve yaşam hakkını yok etme süreci olarak tarihe geçti.

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu Haber

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu

Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜRKDAM), Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu ile Kızılelma Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği tarafından 8 Aralık 2025 tarihinde “Türk Dünyası Sorunları ve Sorunlu Bölgeler” başlığıyla kapsamlı bir panel düzenlendi. Gazi Üniversitesi Rektörlük binasındaki Mimar Kemaleddin Salonu’nda tertip edilen program saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. "TÜM ATALARIMIZI HÜRMETLE YÂD EDİYORUZ" “Türk dünyasının ata yurdundan bugüne, adı bilinen veya bilinmeyen tüm büyüklerimize; Alp Er Tunga’dan Tonyukuk’a, Korkut Ata’dan Kaşgarlı Mahmud’a, Cengiz Aytmatov’dan İsmail Bey Gaspıralı’ya kadar fikirleriyle, kalemiyle, mücadelesiyle yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi hürmetle yâd ediyoruz.” diyerek programın sunumunu yapan TBMM ve TRT program yapımcısı ve aunucusu Yasemin Aras açılış konuşmaları için protokol isimlerini takdim etti. TÜRK DÜNYASININ DERTLERİYLE DERTLENMEYİ BORÇ BİLEN NESİLLER Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu Başkanı Seyfullah Kaya, katılımcıların programa iştirak ederek, Türk dünyasının dertleriyle dertlenmeyi bir borç olarak bildiğini gösterdiğini vurguladı. Kaya, panelde sorunlu bölgeler başlığıyla toplanılmış olsa da buraya yalnızca coğrafî problemle bakılamayacağını kaydetti. Kaya, “Çünkü bizim için Kırım yalnızca haritada bir yarımada değil, sürgüne direnen bir toplumun vatanı. Ahıska, vatana duyulan bitmeyen bir hasret. Kerkük, Türkmeneli hoyratlarda dile gelen bizi biz yapan, öz mayamızdır. Kıbrıs, vazgeçemeyeceğimiz egemenliğimiz; Karabağ ise sabrın kutlu zaferidir.” ifadelerini kullandı. Kaya, bu bölgelerdeki soydaşların tarih boyunca bedeller ödediğini belirtti. Yalnızca problemlerin konuşulduğu bir program olmaması gerektiğini kaydeden Türk Dünyası Topluluğu Başkanı, “Yolumuz İsmail Bey Gaspıralı’nın da dediği gibi ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ sloganını bir slogan olmaktan çıkarıp yaşantımıza dökmektir.” dedi. "AYNI KANDAN AYNI CANDAN MİLLETİN EVLATLARIYIZ" Ardından Kızılema Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği Başkanı Dr. Yasemin Meydan ise programın yalnızca toplantıdan ibaret olmadığının altını çizdiği açılış konuşmasında, “Bugün burada aynı kandan aynı candan aynı tarihten gelen bir milletin evlatları olarak omuz omuzayız, omuz omuza olmak zorundayız. Her birimizin yüreğinde vatandan uzak, haksızlığa uğramış, sesi kısılmaya çalışılmış Türk yurtlarının hüznü, acısı ve umudu var.” cümlelerini sarf etti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından, Rus işgali altındaki Kırım’da yapılan baskılardan örnek veren Meydan, yayılmacı güçlerin sistematik bir baskı, asimilasyon politikası ve korku yaratma hedeflerinin olduğunu söyledi. Ayrıca Azerbaycan’da memleketlerinden koparılan insanların acılarının devam ettiğini, Ahıska Türklerinin ise hâlâ vatan hasreti çektiğini sözlerine ekleyen Meydan, Türkmeneli’nde varoluş, Kıbrıs’ta ise eşitlik mücadelesi olduğunu dile getirdi. "BİR ÇOCUĞUN DİLİ SUSTURULDUĞUNDA BİR MİLLETİN SESİ KISILIR" Meydan konuşmasında, “Türk dünyasının farklı bölgelerindeki acılar yalnızca istatistik bir rapor ya da yalnızca tarih değildir. Bunlar kadınlarımızın gözyaşı, gençlerimizin feryadı, çocuklarımızın sessizliği, yaşlılarımızın kırılmış yüreğidir. Bir annenin çocuğuna sarılamadığı yerde huzur olmaz. Bir gencin kimliği elinden alınmaya çalışıldığı yerde gelecek olmaz. Bir çocuğun dili susturulduğunda bir milletin sesi kesilir. Bir yaşlının vatan toprağından hasretle ölmesi bir tarihin koparılmasıdır. Biz biliyoruz ki Türk dünyasının bir yerinde zulüm varsa o zulüm hepimize yapılmış demektir.” ifadelerine yer verdi. TÜRK DÜNYASI GENİŞ COĞRAFYAYA HÂKİM TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy ise Türk dünyasını derinliği olan, değerli ve önemli bir kavram olarak nitelendirerek başladığı konuşmasında, Türk nüfusunun derin bir coğrafyaya hâkim olduğunu ifade etti. Bağımsız olarak yaşayan, otonom olarak yaşayan ve başka ülkelerde azınlık halinde kimlik mücadelesi vererek yaşayan Türklerin büyük bir alana yayıldığını aktaran Aksoy, “İşte bu derin coğrafya içerisinde ekonomiden siyasete, sosyo-kültürel meselelerden güvenliğe kadar çok çeşitli alanlarda birtakım sorunların olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni fırsat yeni siyasi konjonktür ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Türk milleti için birtakım fırsatları beraberinde getirirken diğer taraftan da aşılması gereken zaman içerisinde çözümlenmesi gereken sorunları beraberinde getirmiştir.” diyerek toplantının konusuna işaret etti. Programda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Aksoy sözlerine Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “Ağıt” şiiriyle son verdi. TÜRKİSTAN HASSAS BİR DENGE KURMAK ZORUNDA Açılış konuşmaları Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necdet Hayta’nın konuşmasıyla son buldu. Prof. Dr. Hayta, Türk dünyasının Kafkasya, Türkistan, Balkanlar ve Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada olduğunun altını çizdi. Bu nedenle Türklerin farklı siyasî yapıların, farklı ekonomik şartların ve çok çeşitli kültürel ortamlara sahip olduğunu aktaran Hayta, “Türk dünyası hem büyük bir potansiyel hem de ciddi sorunlar barındırabiliyor.” dedi. Türk dünyasının, özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin Rusya, Çin, ABD ve asgari düzeyde bölgede tehdit haline gelen İran gibi ülkelere karşı güvenlik, enerji, ekonomik gibi alanlarda hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu belirtti. Türk dili ve alfabesine dikkat çeken Hayta, farklı alfabelerin uzun vadede kültürel etkileşimi zorlaştırdığını söyledi. Hayta, “Ortak bir müfredat, ortak eğitim politikaları ya da gençler arası güçlü bir kültürel etkileşim gerekmektedir. Öyle ki bazı ülkelerde Türk kimliğine yönelik baskılar ve asimilasyon politikaları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı. Türk dünyasındaki sorunların devam ettiğini vurgulayan Hayta, “Bu sorunların aşılabilmesi için Türk devletlerinin daha güçlü bir iş birliği, daha fazla ekonomik entegrasyon ve ortak sosyo-kültürel politikalar geliştirilmesi son derece önemlidir.” diyerek Türk dünyasına çağrıda bulundu. TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy’un moderatörlüğünü yaptığı panelde; Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Araştırmacı-Yazar Dr. Azad Dedeoğlu, Türkmeneli Dernekler Federasyonu Başkanı Mehmet Tütüncü, Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ve Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü konuşmacı olarak yer aldı. ÇİN YAYILMACI BİR SİYASET GÜDÜYOR Prof. Dr. Emet, Doğu Türkistan sorununu anlamak için öncelikle Çin’i bilmek gerektiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında, Çin’in tarihî sürecini ve coğrafî konumunu kısaca ele aldı. Çin’in özellikle Türk dünyası başta olmak üzere geniş bir alana yayıldığını ifade eden Emet, Japonya ile ipleri geren Çin’in yayılmacı bir politika güttüğünü söyledi. KARDEŞLERİNİN HEPSİ TOPLAMA KAMPINDA Öte yandan Türkiye’de oluşturulan algının tam tersine Doğu Türkistan’da insanlık suçlarının işlendiğini aktaran Emet, kardeşlerinin hepsinin toplama kampında olduğunu dile getirdi. 2017 yılı itibarıyla hayata geçirilen toplama kampları için artık sadece Uygurların değil Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar gibi Türk soyluların da millî kimliği nedeniyle hedef alındığını kaydetti. Emet, “Uydu görüntüleri aracılığıyla bin 200 tane toplama kampı tespit edildi. Korkunç derecede insanlık dışı uygulamalar var burada. Kampa girmek için akrabanızı ziyaret etmeniz bile yeterli. Ayrıca çok sayıda yazar, akademisyen, gazeteci de toplama kamplarına alındı.” dedi. Çin kaynaklarında Uygurların Türk olarak tarihe kaydedildiğini anımsatan Emet, şimdi ise bunun inkâr edildiğini, Uygurların Çinli olduğu yalanını ortaya koyduklarını sözlerine ekledi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Doğu Türkistan ziyaretinin ardından asimilasyon talimatı vermesi üzerine Uygurların yok edilmeye çalışıldığının altını çizen Emet, “Çünkü Doğu Türkistan onlar için stratejik öneme sahip bir bölge.” yorumunda bulundu. Emet ayrıca dünyadaki Doğu Türkistan diasporasına da değindiği konuşmasında, Uygurların oluşturduğu teşkilâtların tek çatı altında toplandığı Dünya Uygur Kurultayından söz etti. Emet, Uygur Türklerinin kimliğini korumak, gelecek nesillere aktarmak için müzikleri, dansları ve ana dili ile kültürel çalışmalar yaptıklarını ifadelerine ekledi. Emet, “Bugün Doğu Türkistan sorununu sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz.” dedi. Ayrıca DUK Sözcüsü, 9 Aralık’ın Doğu Türkistan Soykırım Günü olarak kabul edilmesine işaret ederek, bunun kritik bir önem taşıdığını ve önemli bir gelişme olduğunun altını çizdi. AZERBAYCAN JEOPOLİTİK REKABETTE ÖNE ÇIKIYOR Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozkuş ise Azerbaycan’daki soruna işaret ederek etnik yapısı, coğrafî konumu, bölgesel gelişmeler ve enerji sevkiyatının geçiş güzergâhı üzerinde olması nedeniyle Azerbaycan’ın önemli bir konumda olduğunun altını çizdi. Azerbaycan’ın 1918’de bağımsızlığını ilan edene dek Rusya’nın baskılarını sürdürdüğünü aktaran Bozkuş, iki yıl sonra Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldiğini hatırlattı. Bozkuş, “Bu süreçte Türklerin bölgedeki varlığının izlerinin kasıtlı bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Geçmişin her dönemindeki Kafkasya’daki, Azerbaycan’daki, tarihî kültürel mirasa yönelik saldırılar bölgenin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu, Batılı kaynaklara dâhi yansımıştır.” değerlendirmesini yaptı. Ermeni kaynaklarında da Revan Hanlığından söz edildiğini belirten Bozkuş tarihî kalıntılara günümüzde ulaşıldığını belirtti. “Bu toprakların aslî sakinlerinin Azerbaycan Türklerine ait olduğunu görebiliyoruz.” ifadesine yer veren Bozkuş, aynı zamanda bölgeye gelen Ermenilerin kentlerin isimlerini değiştirdiğini ve ciddi bölgenin demografik değişime uğradığını kaydetti. Bozkuş, “Bölgeye gelen Ermeniler Müslüman halkı göçe zorlamış ve 20. yüzyıla kadar zorunlu göç devam etmiştir.” bilgisini verdi. Kültürel kimliğe yönelik tehdidin Sovyetler Birliği’nde de devam ettiğini vurgulayan Öğretim Üyesi, “Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni dönemde Azerbaycan’ın Kafkasya’daki tarihî mirası araştırma ve gelecek nesillere aktarma konusunda hepimize önemli bir görev düşüyor.” şeklinde konuştu. Bozkuş bu hususta birlik ve dayanışma çağrısı yaparak diasporanın kültürel kimlik konusunda çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizdi. AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNU ELE ALINDI Ardından konuşmasına şiirle başlayan Araştırmacı-Yazar Dedeoğlu, Ahıska Türklerinin yaşadığı problemleri ele aldı. Ahıska Sürgünü’nün bu yıl 81. yılı olduğunu kaydeden Dedeoğlu, Ahıska’nın Türk yurdu olduğunu belirterek, tarihinden ve coğrafî konumundan söz etti. “Bölgede kara bulutlar eksik olmamış” diyen Dedeoğlu, 1828’den sonra Anadolu’ya göçlerin başladığını belirtti. Dedeoğlu, “Ahıska bölgede hem kültürün hem de irfanın ışığı olmuştur. Coğrafyada da söz sahibi olan bir vilayet konumunda olmuştur.” diyerek 19. yüzyıldaki duruma işaret etti. Dedeoğlu, Ahıska’nın 1900’lerde Sovyet sınırları içerisinde kaldığını ve bu süre zarfında kıyımlara maruz kaldığını da ifade etti. AHISKA TÜRKLERİ YAŞAM MÜCADELESİNE DEVAM EDİYOR Öte yandan Dedeoğlu, 14 Kasım 1944’te Ahıska Türklerinin hayvan vagonlarına bindirilip SSCB tarafından vatanlarından koparılarak Türkistan’a sürüldüğünü sözlerine ekledi. Ahıska Türklerinin hâlâ vatan hasreti çektiğini belirten konuşmacı, “1944’ten 1956 yılına kadar tam anlamıyla açık hava hapishanesi diyebileceğimiz bir yaşam sürdürmüşlerdir." dedi. Türk dünyası halklarının SSCB döneminde sürgüne uğradıklarını sözlerine ekleyen Dedeoğlu, “Bunların tamamına yakını geri dönüyor ancak Ahıska Türkleri olarak dünyanın dört bir yanında ABD dâhil dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Ve yaşam mücadelesi veriyoruz.” ifadelerini kullandı. TÜRKMENELİN'DEKİ SORUNLAR KONUŞULDU Türkmeneli’ndeki sorunları masaya yatıran Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Tütüncü ise Türk dünyasındaki sorunlara bakıldığı zaman toplumların farklı milletlerin baskısı altında yaşadığını belirtti. Irak’taki meselenin Türkiye ile iç içe bir mesele olduğunu kaydeden Tütüncü, “Çünkü Türkmenler sınırın öte tarafındadır. Hem Irak’taki hem de Suriye’deki Türkmenler bölgeye yerleşen ilk Türklerdir. O bölge, Anadolu’nun Türkleşmesinden önce Türkleşiyor.” dedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türkmenlerin kaderinin değiştiğini vurgulayan Tütüncü, büyük bir varoluş mücadelesi verildiğini ifadelerine ekledi. "IRAK TÜRKLÜĞÜ HER ŞEYE RAĞMEN ÖZÜNÜ KORUYOR" Tütüncü, Musul’un Misak-ı Millî sınırları içinde olduğu için son derece önemli olduğunun altını çizerek, kaybedilen bir toprak olduğunu belirtti. Günümüzde devletin pek çok kademesinde ve bununla birlikte aydınların siyasî baskıya maruz kaldığını aktaran Tütüncü, “Türkmenler asimilasyona uğratılmak istendi, katliam gören, kendilerine ait binalarının tahrip edilmesine, pek çok yöntemle hunharca soykırıma uğramasına rağmen Irak Türklüğü bugün büyük ölçüde özünü korumaktadır.” şeklinde konuştu. Ayrıca dil ve kültürel açıdan asimile edilmeye çalışıldıklarının ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarının altını çizen Tütüncü, “Siyasî Türkmen kuruluşları, Irak Türkmen Cephesi ve onun yanındaki diğer Türkmen partiler olmak üzere bütün bu Türkmenler coğrafyasında Irak Türkmenleri varlığını, kültürünü, siyasî ve kültürel haklarını savunmaya devam etmektedir. Bu konudaki en büyük desteğimiz elbette ki anavatanımız Türkiye’dir. Bütün Türk dünyasından da bu konuda destek bekliyoruz.” dedi. "KIBRIS'TAKİ TÜRK VARLIĞI 400 YILI AŞKINDIR MEVCUT" Panelistlerden Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Balyemez, bölgedeki sorunları masaya yatırdı. “Türk dünyasına selam olsun” diyerek konuşmasına başlayan Balyemez, Kıbrıs’taki Türk varlığının 4 asırdan bu yana var olduğuna dikkat çekti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Osmanlı'nın fethiyle Kıbrıs Adası’nda var olduğunu ve yakın tarihte var olma mücadelesi verdiğini kaydetti. Balyemez, “Bu varoluş mücadelesi bundan 42 yıl önce kurulan bir devlet olarak varlığını devam ettiriyor.” diyerek bölgedeki soruna da işaret etti. Balyemez, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ısrarla Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını aktardı. "TÜRKİYE 75 YILDIR KIBRIS TÜRKLERİNİN UĞRADIĞI HAKSIZLIĞI GİDERMEK İÇİN ÇABALIYOR" Tarihî süreci anlatan Balyemez, 1931’de İngiliz hükûmeti tarafından Türklerin millî kimliğinin reddedildiğini, Müslüman azınlığı olarak tanınma yönünde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin o tarih itibarıyla Türklük mücadelesine başladığını kaydetti. 1960’lı yıllara gelindiğinde katliamlara uğradıklarını anımsatan Balyemez, daha sonra KKTC’nin kurulmasıyla güvenlik sorunun yaşanmadığını belirtti. Balyemez konuşmasında, “Türkiye yetmiş beş yıldır ana gündem maddesi olan dış politikasında Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlığı gidermek için çabalamaktadır.” cümlesini sarf etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tarafından Türk dünyasının şekillendirilmeye çalışıldığının altını çizen Balyemez, bunun yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getirdi. Son olarak işgal altındaki Kırım, Kırım Tatarları, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’da var olan mevcut durum ve bu bağlamda faaliyette olan Kırım Ailesini anlatan kısa bir video kesit gösterildi. "RUS ORDUSUNA GİRMEMEK, UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞMAMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİM" Panelde konuşmacı olarak yer alan Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü ise Rus işgali altındaki Kırım’ın tarihî serüvenini ve Kırım Tatarlarını katılımcılara anlattı. 2022 yılı itibarıyla Anadolu topraklarına adım attığını belirterek konuşmasına başlayan Kömürcü, “Türkiye’ye gelmemin sebebi Rus ordusuna girmemek, Ukrayna’ya karşı savaşmamak, milletim için çalışmaktı. Biliyorsunuz Kırım, Türk dünyasının hassas ve sorunu olan bölgelerinden biri.” diyerek Kırım Tatarlarının anavatanı Kırım Yarımadası’nın yüzyıllardır maruz kaldığı asimilasyon ve baskı politikalarına değindi. Kırım Hanlığı bağlamında yarımadanın tarihini ele alan Kömürcü, tarihî şahsiyetlerden biri olan İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına yeni bir soluk kazandırdığını vurguladı. Ayrıca 1917 senesinde Numan Çelebicihan başkanlığında Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da sözlerine ekleyen Kömürcü kısa süreli cumhuriyetin ardından aydınların Ruslar tarafından katledildiğine dikkat çekti. Kömürcü, “Bu yetmeyince Kırım Hanlığı'ndan miras kalan yapılarımızı da yok etmeye çalıştılar.” dedi. Kömürcü, 1944’te ise Kırım Tatarlarının SSCB tarafından hayvan vagonlarına bindirilerek ana yurtlarından sürgüne gönderildiğini anımsattı. 1960’lı yılların sonunda Kırım’a geri dönüşlerin başladığını ancak gidenlerin zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini aktaran Zevri Komürcü, SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı itibarıyla Kırım’ın Ukrayna topraklarına dâhil olduğunu belirtti. Kömürcü, böylelikle Kırım Tatarlarının anavatanına döndüğü, asimilasyona karşı verdiği kimlik mücadelesinin sonuç verdiği dönemin ortasında 2014 yılında Kırım’ın yeniden Rusya tarafından işgal edildiğini dile getirdi. MOSKOVA TÜRKİYE'NİN YARDIMLARINDAN SONRA TEDİRGİN OLDU Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım’a her zaman destek verdiğini, bununla birlikte Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) işgalden önce Kırım’da türlü faaliyetler yürüttüğünü ifade eden Kömürcü, “Türkiye’nin Kırım’a yaptığı yardımları gören Moskova Türk dünyasının yeniden kurulmasına izin vermedi.” yorumunda bulundu. İşgal altındaki Kırım’da şu anda 200’ü aşkın siyasî tutsak olduğunu aktaran Kömürcü, işgalcilerin Kırım’daki Türklüğü susturmak istediğini vurguladı. Bu nedenle Kıyiv’de faaliyet gösteren Kırım Ailesinin 2022’de topyekûn Rus saldırılarının başlamasıyla birlikte Eskişehir’e geldiğini dile getiren Kömürcü, “Savaştan hemen önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Savaş başlayacak biliyoruz ama sizin yanınızda olacağız’ diyerek bize teminat vermişti. Öyle de oldu. Savaşın başladığı gün Türkiye'nin Kıyiv Büyükelçiliği otobüslerle çocukların Türkiye’ye getirilmesini sağladı.” dedi. CUMHURBAŞKANI, FIRST LADY VE TİKA BAŞKANINA TEŞEKKÜR Kömürcü, desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, First Lady Emine Erdoğan ve TİKA Başkanı Abdullah Eren’e teşekkür etti. Panelin ardından programın organizatörleri tarafından panelistlere bozkurt temalı plaket, Teşekkür Belgesi ve Kızılelma Ziya Gökalp Onur Ödülü Belgesi takdim edildi. Program, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

Kırım Akademi Konferansları’nda Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri masaya yatırıldı Haber

Kırım Akademi Konferansları’nda Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri masaya yatırıldı

Eskişehir Kırım Derneği tarafından düzenlenen Kırım Akademi Konferansları Serisi’nin 32’nci programı, “Esaret Altında Gökbayraklar: Doğu Türkistan” başlığıyla Büyükşehir Sanat Merkezi Ergin Orbey Sahnesi’nde 22 Kasım 2025 tarihinde yoğun katılımla gerçekleştirildi. Programda, Doğu Türkistan’da yaşanan insan hakları ihlalleri, bölgenin tarihsel arka planı ve güncel gelişmeler akademik bir çerçevede ele alındı. Konferansa alanında uzman akademisyenler ve araştırmacılar konuşmacı olarak katıldı. Programın moderatörlüğünü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Cezmi Karasu tarafından üstlendi. Karasu, oturumu başarılı bir şekilde yönetirken tartışmayı derinleştiren katkılarıyla dikkat çekti. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkin Emet, Doğu Türkistan’ın tarihsel sürecine ilişkin kapsamlı bir analiz sunarak bölgenin kimlik mücadelesine ışık tuttu. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nimetcan Mehmet Orhun, güncel durum ve insan hakları ihlallerine dair bilimsel değerlendirmelerini paylaşırken, bölgedeki toplama kampları, kültürel asimilasyon ve kimlik baskılarına dikkat çekti. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yusuf Ulusoy ise Doğu Türkistan meselesinin uluslararası boyutunu ele alarak, küresel güç dengeleri ve uluslararası kurumların tutumuna dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Konferans sonunda konuşmacılara, Doğu Türkistan davasına sundukları katkılar dolayısıyla teşekkür hediyeleri takdim edildi. Eskişehir Kırım Derneği, programa katılım sağlayan tüm misafirlere ve Doğu Türkistan davasına gönül veren herkese teşekkür ederek, bu tür akademik etkinliklerin kararlılıkla sürdürüleceğini belirtti.

Uygur Türkü yazar Ziya Samedi vefatının 25. yılında rahmetle anılıyor Haber

Uygur Türkü yazar Ziya Samedi vefatının 25. yılında rahmetle anılıyor

Ziya Samedi, 15 Nisan 1914’te Kazakistan’ın Almatı bölgesindeki Yarkand şehrinde dünyaya geldi. 1944 yılında Doğu Türkistan ordusuna katıldı ve albaylığa kadar yükseldi. Özgürlük yanlısı duruşu ve eserlerinde Uygur Türklerinin çektiği acıları dile getirmesi nedeniyle Çin yönetiminin hedefi oldu. Çin devleti tarafından milliyetçi fikirleri sebebiyle tutuklanan Samedi, 7 yıl hapis yattı. Sürekli gözetim altında tutuldu ve baskılara maruz kaldı. Eğitimini tamamladıktan sonra işkencelerden ve yıldırmalardan kurtulmak için Doğu Türkistan’dan Kazakistan’a kaçmak zorunda kaldı. Samedi, Çin'ib altında ezilen Uygur Türklerinin dramını anlattığı “Kanlı Dağ” romanıyla büyük ün kazandı. Ayrıca Uygurların ünlü epik şiiri “Garip ve Senem” kaleme aldı. Bu eserler, Uygur edebiyatında bir dönüm noktası olarak kabul edildi. Kazakistan’da edebiyata yaptığı hizmetlerden ötürü önemli ödüllere layık görüldü. Ancak eserleri, diğer Türk dünyası yazarlarının aksine yalnızca Kazakistan’da geniş ilgi bulabildi. Samedi, tiyatro ve müzik alanında da üretken bir sanatçıydı. “Boynu Kesik” adlı müzikali ve senaryolaştırdığı üç romanı (İli Nehri Boyunca, Kanlı Dağ, Garip ve Senem) onun çok yönlü sanatçı kimliğini ortaya koydu. Ziya Samedi, 20 Kasım 2000’de hayata gözlerini yumdu. Arkasında, Uygur halkının özgürlük mücadelesini ve yaşadığı zulmü edebiyat aracılığıyla dünyaya duyuran güçlü bir miras bıraktı.

Taha Kılınç İZÜ'de Doğu Türkistan'ı anlattı: "Kaşgar'da son bayram namazı 2016'da kılınmış" Haber

Taha Kılınç İZÜ'de Doğu Türkistan'ı anlattı: "Kaşgar'da son bayram namazı 2016'da kılınmış"

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) düzenlenen “Rotamız Doğu Türkistan” başlıklı programa, ekim ayında yaptığı ziyaretinin ardından Doğu Türkistan'daki gerçekleri, "Kayıp Coğrafyanın İzinde: Doğu Türkistan Seyahatnamesi" adlı kitapla kaleme alan gazeteci ve yazar Taha Kılınç konuk oldu. Kılınç, Çin zulmü ve baskısı altındaki Doğu Türkistan'a yaptığı ziyarete dair gözlemlerini aktardı. "DOĞU TÜRKİSTAN MESELESİ DÜNYANIN YETERİNCE İLGİ GÖSTERMEDİĞİ BİR KONU" Açış konuşmasını yapan İZÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, Doğu Türkistan’ın İslam coğrafyasının kanayan yaralarından biri olduğunu söyledi. Acar, “Doğu Türkistan meselesi, dünyanın yeterince ilgi göstermediği bir konu. 20 milyon dindaşımız, soydaşımız büyük bir zulüm altında. Seslerini duyurmak, sıkıntılarını hafifletmek amacıyla mümkün olan her yola başvurmak mühim.” dedi. "ÇİNLİ GÖREVLİLER DENETLEME AMACIYLA UYGUR AİLELERİN EVLERİNDE KALIYOR" Taha Kılınç ise yıllardır İslam coğrafyası üzerine çalışmasına rağmen Çin’in uyguladığı vize ve giriş kısıtlamaları nedeniyle bölgeye gidemediğini ifade etti. Geçen yıl gri ve yeşil pasaporta vize uygulanmadığını öğrenince seyahat hazırlıklarına başladığını belirten Kılınç, 8 günde 15 şehri gezerek gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yaşadıklarını şöyle aktardı: Her adımda durdurulduk. En sık karşılaştığımız sorular ‘Kimsiniz?’, ‘Buraları nereden biliyorsunuz?’, ‘Burada tanıdığınız kimse var mı?’ gibi sorulardı. Bunlar İsrail’in Filistin’e gidenlere sorduğu soruların neredeyse aynısı. Kılınç, bölgede güvenlik tedbirlerinin olağanüstü boyutlara ulaştığını, “10-15 metre aralıklarla dikilen direklerde her yönü gören ve ses kaydı alan 5-6 kamera var. Çinli görevliler denetlemek amacıyla tespit ettikleri ailelerin evlerine gidip 10-15 gün kalıyor. Gerekli görülenler toplama kamplarına götürülüp ‘eğitiliyor’." ifadeleriyle vurguladı. "BELLİ BİR UZUNLUĞUN ÜZERİNE İP ALMAK YASAK!" Sokakların sessizliğine, halkın tedirginliğine ve yabancıların bölgeye girişine yönelik ciddi engellere dikkat çeken Kılınç, Doğu Türkistan'ın 15 yıldır dünyadan izole edildiğini söyledi. Seyahati boyunca tek bir tesettürlü kadın görmediğini ifade eden Kılınç, Çin’in din ve kültürden uzaklaştırmayı hedefleyen bir sosyal mühendislik yürüttüğünü belirterek uygulanan yasaklara şu örnekleri verdi: Çadır, dürbün, teleskop, belli bir uzunluğun üzerinde ip almaları yasak. Bir Uygur Türkü evinden üç günden fazla uzak kalamıyor. Camiler kapalı, ezan okunmuyor. 18 yaşın altındakilerin camiye girmesi yasak. Ama biz uygulamada 60 yaşın altında hiç kimsenin girebildiğine şahit olmadık. Kaşgar’da en son bayram namazı 2016 yılında kılınmış. SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINA HÜKÛMETLERİ HAREKETE GEÇİRME ÇAĞRISI Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği programda, Çin’in elinde bulundurduğu ekonomik güçle çözüm yollarını tıkadığını söyleyen Kılınç, sivil toplum kuruluşlarının hükûmetleri harekete geçmeye zorlaması gerektiğini söyledi. Kılınç, söyleşinin ardından TDV Kitap Kahve’de okuyucuları için kitaplarını imzaladı.

Doğu Türkistan Millî Günü başkentte yankı buldu: Anma toplantısı ve çalıştay düzenlendi Haber

Doğu Türkistan Millî Günü başkentte yankı buldu: Anma toplantısı ve çalıştay düzenlendi

Uygur Akademisi Vakfı ve Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı, 12 Kasım 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ve 12 Kasım 1944 Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin yıl dönümünde, "Doğu Türkistan Cumhuriyetlerini Anma Toplantısı" ile "Doğu Türkistan Çalıştayı-4" tertip etti. Çok sayıda politikacı, gazeteci, yazar ve STK (sivil toplum kuruluşu) temsilcisinin katıldığı program; başta Doğu Türkistan olmak üzere, Türkiye ve Türk dünyasında vatanı uğruna can vermiş şehitler için saygı duruşu, ardından İstiklâl Marşı ile Doğu Türkistan millî marşının okunmasıyla başladı. TÜRKİYE'DEKİ SİYASÎ PARTİLERDEN DOĞU TÜRKİSTAN'A TAM DESTEK Uygur Akademisi Vakfı Başkanı Abdülhamit Karahan ve Doğu Türkistan Araştırmaları Vakfı Başkanı Dr. Abdülkerim Buğra açılış konuşması yaptı. Açılış konuşmalarında, Doğu Türkistan Millî Günü'nün Türkiye'deki siyasî parti temsilcilerinin katılımıyla anılmasının Uygurlar açısından büyük bir önem taşıdığı vurgulandı. Türkiye'deki iktidar partisi ile muhalif partilerin Doğu Türkistan meselesinin Türkiye'nin millî meselesi olarak görmelerinin, Çin'in asimilasyon ve soykırım politikasına karşı cesur duruş sergilemelerinin ve Uygur Türklerinin haklı bağımsızlık mücadelesine destek vermelerinin önemine değinildi. MEDENİ VE ASİL BİR TÜRK KAVMİ: UYGURLAR Açılış konuşmalarının ardından Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Bursa Milletvekili Osman Mesten, Türkiye'nin gücü yettiğince Uygur kardeşlerini desteklediğini, Uygurların medeni ve asil Türk kavmi olduğunu ifade etti. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) Özbekistan Dostluk Grubu Başkanlığı görevini yürüttüğünü belirten Mesten, Özbek ve Uygur Türklerinin kültürünü çok sevdiğini sözlerine ekledi. Mesten, Uygurların yaşadığı zorlukların hafifletilmesi için kendisinin ve partisinin tıpkı diğer zulüm altındaki Türk topluluklarına olduğu gibi yardımcı olmaya çalıştığını söyledi. MİLLÎ KİMLİĞİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKTİ TBMM Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Doç. Dr. Selçuk Özdağ, kendisinin ve partisinin Uygurların haklı mücadelesini desteklediğini, bu bağlamda mecliste çok kez konuşma gerçekleştirdiğini kaydetti. Dünya Uygur Kurultayı gibi teşkilatlarda Çin'e karşı yürütülen çalışmalara aktif olarak katıldığını ifade eden Özdağ, Uygurların Çin zulmüne karşı direniş göstermelerindeki en önemli rolün millî kimliği korumak olduğunun altını çizdi. TÜRKİYE UYGURLARIN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEK AK Parti Genel Merkezi Türk Devletleri ile İlişkiler Başkan Yardımcısı Dr. Reşide Yüksel ise Türk devletleri ile ilişkileri güçlendirmek adına hükûmetin özel bir başkanlık kurduğunu anımsatarak başladığı konuşmasında, Türk dünyasındaki mazlum soydaşlara, özellikle Uygurlara özel bir ilgi gösterildiğini, Türkiye'nin Uygur Türklerinin yanında olmaya devam edeceğini dile getirdi. Konuşmalar İYİ Parti eski Milletvekili Fahrettin Yokuş, Zafer Partisi Türk Dünyasından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Eser Türkistanlı, Saka ve Türk Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Filiz Avşar ile devam etti. Konuşmacılar, Doğu Türkistan Millî Günü'nü anarak, Doğu Türkistan'ın yakın zamanda Çin zulmünden kurtarılmasını temenni etti. Türkiye'nin Uygurlar için bir umut kaynağı olduğu vurgulanan konuşmalarda, Uygurların umutsuzluğa kapılmaması gerektiği, Doğu Türkistan'ın bir gün mutlaka özgürlüğüne kavuşacağı belirtildi. Programın devamında Dünya Uygur Kurultayı Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Doğu Türkistan Cumhuriyetleri'nin kuruluş süreçlerini, Çin’e karşı yürütülen savaşlarda millî ordunun kazandığı zaferler ve bu cumhuriyetlerin yıkılış nedenleri üzerine bir rapor sundu. 12 Kasım'ın Uygurların yeniden ayağa kalkarak, Çin işgalinden kurtulmaları ve bağımsız Doğu Türkistan devletini yeniden kurmaları için ilham kaynağı olduğunu aktaran Emet, Çin'in yakın gelecekte parçalanacağına, Uygurların kendi bağımsız devletlerinde özgür bir şekilde yaşayacaklarına inandığını vurguladı. Uygur Akademisi Vakfı Başkanı Abdülhamit Karahan, Uygurların tarihini, Doğu Türkistan’ın coğrafi, demografik ve ekonomik özelliklerini tanıtan, Çin’in Uygurlara karşı yürüttüğü asimilasyon ve soykırım politikalarını belgeleyen bir raporu katılımcılarla paylaştı. Uygurların yerleşik ilk Türkler olduğu, en erken medeniyet inşa eden Türk topluluğu olduğu belirtilen raporda Doğu Türkistan'ın coğrafî, tarihî, kültürel, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine dikkat çekildi. Karahan, Türkiye’nin Doğu Türkistan meselesini kendi millî meselelerinden biri olarak görmesinin hem Türkiye’nin Çin karşısında güçlenmesine hem de Uygurların özgürlüğe daha çabuk ulaşmasına katkı sağlayacağını tarihî örneklerle aktardı. Toplantı, soru cevap ve tartışmalarla devam ederken, Doğu Türkistan'a yönelik bağımsızlık temennileri ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

12 Kasım Doğu Türkistan Millî Günü Haber

12 Kasım Doğu Türkistan Millî Günü

Bugün Doğu Türkistan'da 1933 ve 1944 yıllarında kurulan iki cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü. Diasporadaki Doğu Türkistan Türkleri, 12 Kasım'ı unutturmamak için milli gün olarak kutluyor. Bilindiği üzere, Çin'in baskıcı ve soykırıma varan politikalarından dolayı günümüzde Doğu Türkistan halkı bir varoluş mücadelesi veriyor. DOĞU TÜRKİSTAN MİLLİ GÜNÜ Doğu Türkistan Türkleri, 12 Kasım 1933 ve 1944’te iki kez bağımsız bir devlet ilan etmişti. Bu nedenle, iki cumhuriyetin kuruluş yıl dönümü “Doğu Türkistan Milli Günü” olarak kutlanıyor. Dönemin Mançu rejimine karşı zafer elde eden Doğu Türkistan Türkleri, 12 Kasım 1933 ve 1944’te iki kez bağımsız bir Türk-İslam devleti ilan etmişti. İlanından sonra sadece dört ay ayakta kalabilen Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti 1933 ile ilanından sonra beş yıl hüküm süren Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin (1944) kuruluşlarının yıl dönümü olan 12 Kasım; Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesinin hatırlanmasında ve Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri ile diğer Türk toplulukları için büyük bir önem taşıyor. BİRİNCİ DOĞU TÜRKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ Bağımsızlık ateşini yakan Doğu Türkistanlılar, 12 Kasım 1933’te Birinci Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurdu. Hoca Niyaz’ın Cumhurbaşkanı ve Sabit Damollam’ın Başbakan olduğu bu Cumhuriyet, Çinli Müslümanların (Tunganlar) diğer Çinliler ile anlaşması ve Rusların da bu düşman kuvvetlere destek vermesi sonucunda büyük katliamlara maruz kalarak yıkıldı. YIKILIŞA GÖTÜREN ÇİN'DE KOMÜNİST VE SOVYET MANEVRALARI Doğu Türkistan’da dört yıllık milli ayaklanma, Çin içerisindeki komünistlerin ve Sovyetlerin Doğu Türkistan’da manevra alanı bulmasına neden oldu. Milliyetçi Çin hükumetinin bölgedeki isyanlardan sonra nüfuzunu Komünist Çinli komutanlara bırakması, Türkistanlılar için işleri daha karmaşık hale getirdi. Niyaz Hoca sonrası askeri birliklere komutan olan Abdu Niyaz, 1937’de Kaşgar’ı aldı. Çinlilere ve Ruslara karşı savaşabilmek için Tungan komutanlarla işbirliği girişiminde bulundu. Bunun üzerine, bölge geneline yayılan isyanı bastırmak için komünist Çinli vali Sovyetlerden yardım istedi. Sovyetlerin askeri takviyesinden sonra 1938 sonlarında ayaklanmalar bastırıldı. OSMAN BATUR DİRENİŞİ VE İKİNCİ CUMHURİYET 1940 yılına gelindiğinde Altay, Gulca ve Urumçi'de isyanlar çıkmış, Altay bölgesinde başarılar elde edilmiştir. Vali isyancıların isteklerini, özellikle Rusların bölgeyi terk etmesini anlaşmayla kabul ettiyse de bir yıl sonra bozdu. Osman İslam (Batur) bunun üzerine, Altay’da görev yapan bütün Rusları kurşunu dizdirdi. Osman Batur, 1944’e gelindiğinde hala bölgesine hakimdi. Bu sırada Doğu Türkistan, Çin’deki komünist ihtilalcilerin, milliyetçi Çin hükumetine karşı rahat zemin bulduğu bir alan haline geldi. Bundan yararlanan Uygur aydınları ve siyasileri, ayaklanmalara başladı. Nihayetinde Gulca’da Ali Han Töre, 12 Kasım 1944’te İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyetini kurarak Cumhurbaşkanı oldu. YIKILIŞ VE ÇİN İŞGALİ Uygur siyasetçiler, Milliyetçi Çin’e karşı Sovyetler ile yakınlaşmışlardı. Komünizm, Çin’de zafer elde ettikten sonra, Komünist Rusya ile iyi ilişkiler içerisinde olsalar da bu yeni yönetimi tanımadılar. Alma Ata’ya davet edilen Ahmetcan Kasimi, İshak Beğ, Abdülkerim Abbas ve Delil Han uçakları düşürülerek öldürüldüler. Cumhuriyetin en parlak önderlerinden Canım Han Hacı, Urumçi'de idam edildi. 1949’da Cumhuriyet tamamen Çin tarafından ortadan kaldırıldı. Osman Batur, son mücadeleleri sırasında Şubat 1951’de esir düştü. Nisan ayında Urumçi'de asılarak idam edildi. 1946’dan itibaren devlet başkanı Ahmetcan Kasimi oldu. Daha sonrasında Türkiye’ye iltica eden İsa Yusuf Alptekin ise bu hükumetin Genel Sekreterliği görevini yürüttü.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.