SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Güney Azerbaycan

QHA - Kırım Haber Ajansı - Güney Azerbaycan haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Güney Azerbaycan haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Evin Cezaevi’nde açlık grevi: Güney Azerbaycanlı aktivistler işkenceye direniyor! Haber

Evin Cezaevi’nde açlık grevi: Güney Azerbaycanlı aktivistler işkenceye direniyor!

QHA ÖZEL/ANKARA İran rejimi, Güney Azerbaycan Türklerinin millî kimliğine yönelik baskı ve ayrımcı tutumlarını sürdürürken, Tahran’daki Evin Cezaevi’nde tutulan Güney Azerbaycan Millî Hareketi aktivistlerine yönelik işkence ve kötü muamelelerin arttığı bildirildi. Aktivistler, yaşadıkları hak ihlallerine karşı 27 Ekim 2025’ten bu yana eş zamanlı olarak açlık grevinde bulunuyor. Kırım Haber Ajansı (QHA) tarafından bölgeden teyit edilen bilgilere göre, Vadud Asadi ve Avukat Taher Nagavi başta olmak üzere tutuklu aktivistler, gözaltı anından itibaren işkence, kötü muamele, hukuksuz sorgu süreçleri ve ailelerle iletişim engeli gibi ciddi insan hakları ihlallerine maruz bırakılıyor. Aktivistlerin Türkçe yazmaları ve millî kimliklerini savunmaları gerekçesiyle gözaltına alındığı, aileleriyle görüştürülmedikleri ve tamamen tecrit edildikleri bildirildi. AKTİVİSTLER AÇLIK GREVİNE GİRDİ Açlık grevine katılan isimler arasında Vadud Asadi, Mahmoud Ojaglu, Murteza Parvin, Ayaz Seyfkhah, Abdulaziz Azimi Ghadim ve Taher Nagavi yer alıyor. Aktivistlerin 24. gününe giren açlık grevi, sağlık durumlarının kritik bir noktaya ulaştığını gösteriyor. Vadud Asadi son günlerde cezaevinin sağlık merkezine birkaç kez nakledilirken, her iki tutuklunun da durumu endişe verici olarak değerlendirildi. TUTUKLULARIN AİLELERİ DE AÇLIK GREVİNE BAŞLADI Güney Azerbaycan Millî Hareketi aktivistleri Abbas Lisani, Ali Hayrcu, Yusuf Kari ve Behzad Daşti, 13 Kasım 2025’te Tahran Savcılığı ve cezaevi yönetimine mektuplar yazarak, tutuklama sırasında aldıkları yaraların kayıt altına alınması için derhâl adli tıp kurumuna sevk edilmelerini talep etti. Bununla birlikte grevdeki bazı tutukluların ailelerinin de yakınlarına destek olmak amacıyla açlık grevine başladıkları bildirildi. Aktivistler, ailelerinin çağrılarına rağmen baskı ve aşağılanmaya geri dönmemek için grevini sürdürme kararı aldı. Cezaevi yönetimi ise aile görüşmelerini engelleyerek bilgi akışını kesmeye devam ediyor. İRAN YASASINA VE ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI Öte yandan bu durumun İran yasaları ve uluslararası hukuk açısından suç unsuru taşımadığı biliniyor. Bununla birlikte bu uygulamaların tamamı, İran’ın taraf olduğu Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin (ICCPR) 7., 9. ve 14. maddelerinin açık ihlali niteliği taşıyor. Bu isimlerin tamamının işkence sonucu ciddi yaralanmalar taşıdığı, bazılarına günlerce süren “uykusuz bırakma”, “soğuk oda”, “zorla sorgu”, “dayak”, “elektrik verme” gibi işkence yöntemlerinin uygulandığı bildirildi. BASKI VE AŞAĞILANMAYA KARŞI ONUR SAVAŞI Açlık grevinin 24. gününe giren aktivistler artık ölüm sınırına ulaştı. Aileler defalarca eylemi durdurmaları için çağrı yapsa da aktivistler “baskı ve aşağılanmaya geri dönmemek” için grevi sürdürme kararı aldı. Cezaevi yönetimi ise aile görüşmelerini engelleyerek bilgi akışını kesmeye devam ediyor. Tüm tutukluların Tahran’daki Evin Cezaevinde tutulduğu, tamamının ağır işkenceden geçtiği ve hiçbir hukuk sürecinin işletilmediği aktarılıyor.

Türk dünyasının sembolü yok oluyor: “Urmu Gölü can verir; İran onun katline ferman verir” Haber

Türk dünyasının sembolü yok oluyor: “Urmu Gölü can verir; İran onun katline ferman verir”

QHA ÖZEL Güney Azerbaycan’ın incisi olarak anılan Urmiye Gölü, son yıllarda ciddi bir ekolojik kriz ile savaşıyor. Dünyanın 2. büyük tuz gölü olan Urmiye Gölü'nde son 20 yıldır su seviyesi son derece azalmış durumda olması en başta Güney Azerbaycan Türkleri olmak üzere tüm Türk dünyasında ciddi endişelere sebep oluyor. Küresel ısınma, aşırı yeraltı suyu kullanımı ve baraj inşaatları nedeniyle gölün su seviyesi hızla düşerken, çevredeki tarım arazileri tuzlanıyor ve bölgede yaşayan Azerbaycan Türkleri göçe zorlanıyor. Bununla birlikte ekolojik nedenlere ek olarak, İran rejiminin Güney Azerbaycan Türklerine karşı olan tutumu gölün kurumasında siyasi çıkarların etkili olduğu görüşünü destekliyor. Urmiye Gölü’nün kuruma sürecini Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendiren Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Nazrin Alizada, gölün kurumasının yalnızca çevresel bir sorun değil, aynı zamanda siyasi bir mesele olduğuna dikkat çekti. Dr. Alizada QHA’ya yaptığı açıklamada, öncelikle Urmiye Gölü hakkında temel bilgilere değindi. Urmiye Gölü’nün tarihte Çiçe, Şahı, Rezaiye ve Urmu Gölü olarak anıldığını hatırlatan Dr. Alizada, gölün sonrasında kendi adına kavuştuğuna dikkat çekti. TÜRKÇE İSİMLER FARSÇALAŞTIRILIYOR UNESCO’nun rezervler listesinde yer alan gölde irili ufaklı 102 ada bulunduğunu belirten Dr. Alizada, bu adaların büyük kısmının Türkçe isimlerinin Farsçalaştırıldığını, Arpa Vadisi’nin “Covin”, Beyaz Dağ’ın “Spid”, Sarıtepe’nin ise “Zartepe” olarak değiştirildiğini belirtti. GÜNEY AZERBAYCAN’IN İNCİSİ YOK OLUYOR Aynı zamanda tuzluluk oranı bakımından dünyanın en büyük altı hipersalin gölünden biri olan Urmiye Gölü’nün “Güney Azerbaycan’ın incisi” olarak anıldığını vurgulayan Dr. Alizada, gölün 1995’te en yüksek su seviyesine ulaştığını, sonraki otuz yılda ise 7 metreden fazla çekilerek su alanının yüzde 28’inden fazlasını kaybettiğini ifade etti. Dr. Alizada, İran rejiminin gölün kurumasını küresel ısınma gibi doğal faktörlere bağladığını ancak asıl nedenin insan kaynaklı olduğuna vurgu yaptı. Bu duruma en büyük etkiyi rejim tarafından gölü besleyen nehirler üzerinde inşa edilen barajların yaptığını belirten Dr. Alizada, “Bu projeler sonucunda gölün alanı yüzde 90 oranında küçülmüştür. Ayrıca Urmiye-Tebriz arasındaki mesafeyi kısaltmak için göl üzerinde yapılan köprü, kuzeydeki tuzluluk oranını artırırken güneydeki dengeyi bozmuş ve ekosistemi olumsuz etkilemiştir.” dedi. İRAN’IN SU POLİTİKALARI VE SİYASİ ETKİ Dr. Alizada bir diğer önemli faktör olarak ise, İran’daki su kıtlığına çözüm olarak açılan derin kuyuları gösterdi ve “Urmu Gölü’nün nehirler ve yeraltı suları ile beslendiği düşünüldüğünde, bu kuyular gölü ihtiyaç duyduğu sudan mahrum bırakmıştır. Dolayısıyla Urmu Gölü’nün kuruması, yalnızca doğal bir süreç değil; devlet destekli projeler, yanlış su politikaları ve siyasi tercihlerle hızlandırılmış bir sürecin sonucudur. Bu nedenle gölün kuruması ekolojik boyutunun yanı sıra, siyasi bir mesele olarak da değerlendirilmelidir.” ifadelerini kullandı. MİLLÎ BİR SEMBOL YOK OLUYOR Bununla birlikte Urmiye Gölü’nün kurumasının yalnızca bir çevre felaketi olmadığını tekrar eden Alizada, bunun devlet destekli projeler, yanlış su politikaları ve siyasi tercihlerle hızlandırılmış bir süreç olduğunu söyledi. İran’daki çevre sorunlarının çoğunlukla etnik grupların yaşadığı bölgelerde ortaya çıktığını belirten Dr. Alizada, bunun Güney Azerbaycan Türklerine yönelik “çevresel ırkçılık” olarak nitelendirildiğini dile getirdi ve şu ifadeleri kullandı: Bu durum, devletin uyguladığı çevresel ırkçılığın bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Net istatistiksel verilere ulaşmak zor olmakla birlikte, 30 milyonu aşkın nüfusuyla İran’da Farslardan sonra en kalabalık etnik grup olan Azerbaycan Türkleri için Urmiye Gölü yalnızca ekolojik bir değer değil, aynı zamanda millî kimliğin sembolü konumundadır. “URMU GÖLÜ CAN VERİR; İRAN ONUN KATLİNE FERMAN VERİR” Dr. Alizada, bölgedeki Azerbaycan Türklerinin, zaman zaman sokaklara çıkarak hükûmetin politikalarını protesto ettiğini belirtti ve “Urmu Gölü can verir, meclis buna ferman verir” gibi sloganlarla konuyu uluslararası kamuoyuna taşımaya çalıştıklarını söyledi. Gölün kurumasının bölgedeki Azerbaycan Türklerinin yaşamını doğrudan etkilediğini yineleyen Dr. Alizada, yaklaşık 6 milyon Güney Azerbaycan Türkünün bu süreçten olumsuz etkilendiğini ve bu sebeple ekonomik ve ekolojik krizlerin göçleri tetiklediğini anımsattı. İRAN REJİMİ ÇEVRESEL ASİMİLASYON YAPIYOR Öte yandan göç etmek zorunda kalan Türklerin genellikle Farsların yoğun yaşadığı bölgelere yerleştirildiğini belirten Dr. Alizada, göl çevresine Kürtler ve farklı etnik azınlıkların iskân edilmesi teşvik edildiğini söyledi. Dr. Alizada, “Böylece hem nüfus yapısının değiştirilmesi hem de bölgenin çevresel asimilasyonu hedeflenmiştir. Bu süreç, bir yandan Azerbaycan Türklerinin Farslar arasında kültürel asimilasyonuna zemin hazırlarken, diğer yandan Urmiye Gölü çevresinde demografik dengelerin değiştirilmesine hizmet etmiştir.” cümlelerini sarf etti. “BU BİR KÜLTÜREL SOYKIRIM” Dr. Alizada bu sürecin Azerbaycan Türklerinde “asimilasyon” ve “kimlik erozyonu” kaygılarını artırdığını söyleyerek, bu durumun onların siyasi temsil gücü ve kültürel görünürlüğü üzerinde olumsuz etki yarattığını kaydetti. Ayrıca, “Kürt nüfusunun bölgedeki artışı, etnik çeşitliliğin çoğalmasına yol açarken, Azerbaycan Türklerinin tarihsel olarak sahip oldukları yerel çoğunluk statüsünü zayıflatabilir. Bu durum, onların siyasi temsil gücü, kültürel görünürlükleri ve bölgesel hâkimiyet algısı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.” şeklinde konuşan Dr. Alizada şu ifadeleri kullandı: Nitekim Azerbaycan Türkleri uzun süredir rejim tarafından “Azeri” adı altında Türk kimliklerinin çarpıtılması, anadilin kamusal hayattan dışlanması ve kimliksel asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Demografik yapının değiştirilmesiyle birlikte bu sürece yeni bir boyut eklenmiş ve bölgenin etnik erozyonu hızlanmıştır. Bu bağlamda yaşananlar, Raphael Lemkin’in etkin soykırım kavramsallaştırmasını hatırlatmaktadır. Lemkin’e göre herhangi bir etnik grubun yok edilmesi iki şekilde gerçekleşebilir: Birincisi, grubun bireylerinin fiziksel olarak imha edilmesi, yani fiziksel soykırım; ikincisi ise grubun yaşam tarzının, kültürel değerlerinin ve kimliğinin sistematik biçimde ortadan kaldırılması, yani kültürel soykırım. Urmiye Gölü çevresinde yaşanan demografik ve kültürel dönüşümler, Azerbaycan Türkleri açısından ikinci boyutun giderek belirginleştiğini göstermektedir. “TÜRKÇE UNUTTURULMAK İSTENİYOR” İran yönetiminin, farklı etnik grupları tek bir çatı altında toplamak amacıyla İran milliyetçiliğini ve Şii İslam’ın homojenleştirici etkisini stratejik bir araç olarak kullandığına ve bu politikadan en fazla zarar gören topluluğun Azerbaycan Türkleri olduğuna dikkat çeken Dr. Alizada, “Onlara karşı uygulanan en etkili yöntemlerden biri, sosyokültürel değerlerin tedricen unutturulmasıdır. Bu bağlamda ilk hedef, milletin kimliğini ve birlik ruhunu koruyan en temel unsur olan dil olmuştur. Türkçenin kamusal yaşamdan dışlanması, asimilasyon sürecinin başlangıç aşamasını teşkil ederken; sonraki aşamalar arasında zorunlu göçler, Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bölgelere farklı etnik grupların yerleştirilmesi ve şehirlerin Türkçe isimlerinin Farsçalaştırılması bulunmaktadır.” dedi. URMİYE GÖLÜ KURUDU PEKİ TÜRK DÜNYASINA DÜŞEN ROL NEDİR? Türk dünyasının konuya yaklaşımını da değerlendiren Dr. Alizada, “Türk devletlerinin tutumu kritik önem taşımaktadır. İran, Şii kimliğini bütünleştirici unsur olarak kullanırken; Türk devletlerinin de ortak Türk kimliği, tarih ve değerler üzerinden iş birliği yaparak bu sürece karşı ortak bir duruş sergilemeleri gerekmektedir.” ifadelerini kullandı. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) bu tür krizlere karşı ortak mekanizmalar geliştirmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Alizada, “TDT çerçevesinde ortak hareket alanlarının oluşturulması ve Türk dünyasının bölgesel bir kimlik olarak kurumsallaştırılması, Türklerin yaşadıkları coğrafyalardaki sorunların dile getirilerek çözüme kavuşturulması için önlemler alınmasının teşvik edilmesi önem arz etmektedir.” cümlelerini sarf etti. “AZERBAYCAN VE TÜRKİYE ÖNCÜ OLMALIDIR” Dr. Nazrin Alizada, 2020 Karabağ Savaşı sonrasında Güney Kafkasya’da şekillenen yeni jeopolitik mimaride Azerbaycan ve Türk dünyasında rol model ülke konumundaki Türkiye’nin öncü rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı. Öte yandan özellikle Kuzey ve Güney Azerbaycan Türkleri arasındaki bağların güçlendirilmesi ve Bakü’nün Güney Azerbaycan Türkleri için bir çekim merkezi hâline gelmesinin, İran rejimi tarafından “iç işlerine müdahale” gibi bir tehdit olarak algılanabileceğine dikkat çeken Dr. Alizada, “Bu nedenle ortak mekanizma etrafında Azerbaycan’ın tutumunu dengeli biçimde sürdürmesi, Türkiye’nin önderliğinde diğer Türk devletlerinde de bu konuya yönelik farkındalık oluşturulması yerinde olacaktır.” şeklinde konuştu.

Güney Azerbaycan'ın incisi Urmiye Gölü kurudu! Haber

Güney Azerbaycan'ın incisi Urmiye Gölü kurudu!

Dünyanın 2. büyük tuz gölü olan Güney Azerbaycan'daki Urmiye Gölü, su kaynaklarının yanlış yönetilmesi ve gölün üzerine kurulan 23 barajın inşası nedeniyle kurudu. Güney Azerbaycan medyası GünAz TV'nin 8 Eylül 2025 tarihinde gündeme taşıdığı habere göre; bölgede bol su tutumlu ekimi yapılan şeker pancarının yetiştirilmesinin yanı sıra, göl havzasındaki ek su kaynakları da Mahabad (Soyuqbulaq) Şeker Fabrikası’nın kullanımına ayrıldı. Uzmanlara göre, bu durum Urmiye Gölü’nün yeniden canlandırılmasına yönelik umutları azaltıyor. İRAN REJİMİ GÖLÜN KURUMASINA ALDIRMIYOR! Öte yandan gölü yeniden canlandırmak, Hasan Ruhani başta olmak üzere göreve gelen Cumhurbaşkanlarının seçim vaatlerinden biri olduğu biliniyor. Buna karşın Hasan Ruhani döneminde Güney Azerbaycan’ın yerel olmayan Valisi Muhammed Mehdi Şahriari, Urmiye Gölü Kurtarma Komitesinin kurallarına aldırmadan, fabrikanın Meşhed’den Mahabad’a taşınmasına karar verdi. ARTIK URMİYE GÖLÜ DEĞİL, URMİYE ÇÖLÜ! Tebriz medyası, daha önceki dönemlerde mayıs ayında gölün su ve alanında böyle bir azalmanın kaydedilmediğini bildirimişti. Nisan ayında yapılan açıklamada ise göldeki ekolojik sorunun devam ettiği, son mevsim yağışlarına rağmen Urmiye Gölü'ndeki su hacminin şu an 1 milyar 340 milyon metreküp olduğu kaydedildi. Ayrıca göldeki su seviyesinin bin 270,28, gölün alanının ise bin 140 kilometrekare olduğu bildirilmişti. URMİYE GÖLÜ NEDEN KURUYOR? Dünyanın 2. büyük tuz gölü olan Urmiye Gölü'nde son 20 yıldır su seviyesi son derece azalmış durumda. İran'ın kuzeyinde yaşayan Güney Azerbaycan Türkleri ise bu durumdan İran rejimini sorumlu tutuyor. Güney Azerbaycanlı aktivistler Urmiye Gölü'nün kurumasında İran rejiminin kasıtlarına dair birçok örnek sıralıyor. Öncelikli nedenlerden biri olarak Urmiye Gölü havzasındaki nehirlerin üzerine hesapsızca inşa edilen barajlar olarak görülüyor. İran rejiminin göle akan nehirler üzerine tam 25 baraj inşa ettiği biliniyor. Ayrıca gölün ortasına inşa edilen köprü yolunun gölü kuzey ve güney olarak ikiye ayırırarak su geçişini kısıtladığı, bu nedenle gölün güney kısmının kurumasının hızlandığı vurgulanıyor. Yine tarım amaçlı açılan derin su kuyularının göle akan yeraltı kaynaklarını kuruttuğu belirtiliyor. Tüm bunları 2000'li yılların başından beri ifade ettiklerini belirten Türk aktivistler ve çevreciler verilen sözlerin yerine getirilmediğini aktarıyor. Özellikle bu konu hakkında yapılan tüm gösterilerde yüzlerce insanın tutuklamalara tabi olduğu belirtiliyor. Urmiye Gölü meselesi Güney Azerbaycanlıların Türk dili ve kimlik meselesinden sonra en çok itirazda bulunduğu konu olarak görülüyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.