SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Güney Kafkasya

QHA - Kırım Haber Ajansı - Güney Kafkasya haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Güney Kafkasya haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanından kritik uyarı: Rusya Kafkasya'daki kontrolü kaybetmemek için etnik çatışma kışkırtabilir Haber

Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanından kritik uyarı: Rusya Kafkasya'daki kontrolü kaybetmemek için etnik çatışma kışkırtabilir

Karadeniz ve Kafkasya, “sınır bölgesi” olmaktan çıkarak yeni Avrasya düzeninin yapısal omurgasına dönüştü. Önümüzdeki yıllarda bu bölgelerde yaşanacak gelişmeler, Rusya’nın jeopolitik statüsünü belirleyecek. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İnal Şerip’in Kıyiv Post için kaleme aldığı köşe yazısında, Ukrayna savaşının küresel öncelikleri kökten değiştirdiğini ve artık lojistik koridorların güvenliği ile kritik altyapının dayanıklılığının, geleneksel askeri güçten farksız bir stratejik öneme sahip olduğunu vurguladı. Bu bağlamda, ABD’li uzman S. Frederick Starr’ın değerlendirmelerine de atıfta bulunarak, Karadeniz’e serbest erişimin Kafkasya devletlerinin egemenliği için hayati olduğunu belirtti. Şerip, Batı’ya yönelimi hızlanan bu kritik coğrafyada kontrolü kaybetmek istemeyen Moskova’nın, doğrudan askeri karşılık yerine Dağıstan-Azerbaycan sınırındaki etnik fay hatlarını istismar eden "Lezgin Kartı" gibi asimetrik ve düşük maliyetli provokasyonlarla bölgede yönetilen bir belirsizlik yaratma tehlikesine dikkat çekerek Rusya’nın bu hamlelerinin, sadece Kafkasya’yı değil, tüm yeni Avrasya düzenini kilitleme riski taşıdığı uyarısında bulundu. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İnal Şerip’in Kıyiv Post’ta 25 Ekim 2025 tarihinde yayımlandığı köşe yazısının tam metni şu şekilde: "Ukrayna'daki savaş, küresel öncelikler hiyerarşisini kökten değiştirdi; sınırların zorla değiştirilmesi tabusu fiilen kalkarken, yaptırımlar ve lojistik kontrolü devlet yönetiminin kalıcı araçları haline geldi. 'Sert' ve 'yumuşak' deniz ablukalarının rolü, altyapı üzerindeki siber baskı ve limanlar, boğazlar ve okyanuslara nehir erişimi için rekabetle birlikte artıyor. Haberleşme güvenliği ve kritik altyapının dayanıklılığı -günümüzde artık ordu mevcudu veya donanma tonajı kadar- belirleyici hale geldi. Avrasya haritasında bu değişim, en doğrudan Karadeniz ve Kafkasya’yı etkiliyor. Uzun süredir çevresel olarak görülen bu bölgeler artık yeni düzenin kilit düğümüne dönüşmüş durumda. Montrö Sözleşmesi, Karadeniz'e erişimde Türkiye'yi kaçınılmaz bir hakem yaparken; Tuna Nehri, Ukrayna-Romanya koridoru üzerinden Orta Avrupa'yı okyanuslara bağlıyor. Tahıl ve enerji lojistiği, kıyı sularının stratejik değerini yükseltiyor. Aynı zamanda, Karadeniz, Kafkasya, Hazar ve Orta Asya'yı birbirine bağlayan Orta Koridor (Trans-Hazar Koridoru) güçleniyor ve Avrupa Birliği’ne (AB) Rus güzergâhlarına alternatif bir yol sunuyor. Bu bağlamda, 30 Eylül 2025'te ABD Senatosu Avrupa ve Bölgesel Güvenlik Alt Komitesi'nin toplantısında konuşan S. Frederick Starr, Karadeniz krizinin Baltık kriziyle karşılaştırıldığında sistematik biçimde hafife alındığını savundu. Rusya, Türkistan ve Kafkasya konusunda uzman, Orta Asya ve Kafkasya Enstitüsü'nün kurucu başkanı ve Amerikan Dış Politika Konseyi'nin ( AFPC ) önde gelen Avrasya araştırmacısı olan Starr, Karadeniz’in üç NATO üyesi ülkeye (Romanya, Bulgaristan, Türkiye) ev sahipliği yaptığını ve Rusya’nın bu denizi Ortadoğu üzerindeki etkisini yansıtmak için kullandığını vurguladı. Starr’ın temel tezi şuydu: Karadeniz’e serbest erişim, Kafkasya ve hatta Orta Asya devletlerinin egemen manevra kabiliyetlerinin ön koşuludur; bu erişimin kaybı onları Moskova veya Pekin’in kontrolü altına iter. Rusya için riskler çok yüksek. Karadeniz–Kafkasya hattındaki nüfuzunu korumak, küresel güç iddiasının bir testi niteliğinde. Kontrolün kaybı, deniz koridorlarına, kaynak üslerine ve dışa açılma kanallarına erişimi daraltacak; bu da Avrupa üzerindeki enerji ve transit alanındaki baskı araçlarını zayıflatacak. Buna karşılık, rakip güzergâhların işleyişini bozabilme ve bölgeyi “yönetilebilir belirsizlik” içinde tutabilme yeteneği, Rusya’nın dış politika araç setinin ömrünü uzatıyor. Güney Kafkasya’nın Batı’ya yönelimi, ABD yönetiminin aracılığıyla Vaşington'da ağustos ayında duyurulan Ermenistan-Azerbaycan barış anlaşması sonrasında hız kazandı. Kimileri bu gelişmeyi 'tarihi' olarak nitelendirirken, diğer gözlemciler Beyaz Saray deklarasyonu ile onaylanmış bir barış anlaşmasının aynı şey olmadığını ve uzun vadeli uygulama gerektireceğini belirtiyorlar. Yine de niyetlerin teyidi ve altyapı projelerinin başlaması bile güç dengelerini değiştiriyor ve Moskova bunu keskin biçimde hissediyor. Rusya'nın tepkisi ne olacak? Doğrudan bir askeri karşılık, Ukrayna'ya karşı devam eden savaş ve kaynak maliyetleri nedeniyle kısıtlıdır. Yakın vadede daha olası senaryo asimetrik tepkiler; ekonomik baskılar (enerji, transit, seçici gümrük ve düzenleyici engeller), bilgi–psikolojik operasyonlar ve deniz hukuku ya da su alanı rejimleri üzerine hukukî ihtilaflar. Muhtemel 'hedefler' arasında Orta Koridoru’nun (Trans-Hazar) zayıf noktaları ve Karadeniz bağlantıları yer alıyor. Buralarda yaşanacak her aksama, Bakü, Kıyiv, Bükreş ve Brüksel için maliyeti artıracak ve Moskova’ya dolaylı nüfuz alanı sağlayacak. Kremlin’in Güney Kafkasya’nın Batı’ya kalıcı yönelimini sessizce kabullenmesi beklenmiyor. Bu çerçevede Vladimir Putin’in İlham Aliyev’e yönelik uzlaşmacı jestleri, zaman kazanma çabası olarak okunabilir. Bu strateji, farklı keskinlikte 'iğnelerden' oluşan bir set gibi: ekonomik kısıtlamalar, transit anlaşmazlıkları ve Azerbaycan çevresinde etnik fay hatlarını kaşıyan “yönetilebilir istikrarsızlık” yaratma çabaları. Bu bağlamda, uzun süredir kullanılan 'Lezgi Kartı' dikkat çekicidir. Dağıstan ile Azerbaycan'ın kuzeydoğusu arasında hassas kimlikleri manipüle etmeye dayalı bir araç. 1990’larda 'sınırların yeniden çizilmesi' ve 'tarihi adalet' söylemleri sıradan hale gelmişti; 'azınlıkların korunması' retoriği dış müdahale için meşrulaştırıcı gerekçe olarak kullanılıyordu. Abhazya savaşında, Kafkas Dağlı Halkları Konfederasyonu aracılığıyla bir ay içinde yaklaşık bin 500 gönüllünün seferber edilmesi, yerel bir kıvılcımın nasıl devletlerarası krize dönüşebileceğini göstermişti. En riskli senaryo, Dağıstan-Azerbaycan sınırında bir provokasyon, olayın bir 'etnik katliam' olarak gösterilmesi ve dolayısıyla bir 'insani görev' veya 'kardeş halkı koruma' iddialarına kapı açılmasıdır. Demografik yapı da kırılganlığı artırıyor; yalnızca Dağıstan’da yaklaşık 120 bin Azerbaycanlı, Azerbaycan’da ise 250 bin civarında Lezgi ve Avar yaşıyor. Dolayısıyla olası bir çatışma hızla sınırı aşarak Kremlin’e siyasi ve bilgi savaşında geniş manevra alanı sunacaktır. Şimdiden Dağıstan’da 'yerel aktivistler' aracılığıyla Azerbaycan karşıtı söylemleri yayıldığına dair haberler ortaya çıkıyor. Bu yaklaşım Kremlin’in repertuarına tamamen uygun; düşük maliyet, yüksek etki ve sorumluluğun zor kanıtlanması. Moskova’nın 'Lezgi Kartını' uzun süredir yedekte tuttuğuna dair kanıtlar şunlardır: Birinci Çeçen Savaşı’ndan sonra Rus yetkililer, Rusya Federasyonu içindeki ulusal oluşumların uluslararası platformlarda temsilini sistematik biçimde sınırladı ve bu, birçok bölge ve cumhuriyetin Temsili Olmayan Milletler ve Halklar Örgütünden (UNPO) ayrılmasına yol açtı. 'Gönüllü' olarak ayrılanlar arasında; Başkurdistan (1998), Yakutistan (Saha) (1998), Mari El (2009), Çuvaşistan (2008), Tataristan (2008), Kumıkistan (2008), İnguşetya (2008), Komi (2009), Buryatya (2010), Tuva (2010) ve Udmurtiya (2013) vardı. Buna karşın, Rusya'da kendi federal özneliği olmayan, Dağıstan'ın güneyi ve Azerbaycan'ın kuzeydoğusunda yaşayan bir halk olan Lezgilerin Temmuz 2012'de UNPO'ya katılması ve bugün orada temsil edilen tek 'Rus' halkı olarak kalması dikkat çekicidir. Rusya içinde Lezgi kimliğini kurumsal olarak temsil eden yapı, merkezi Moskova’da bulunan Federal Lezgi Ulusal-Kültürel Özerkliği’dir. Başkanları Arif Paşayeviç Kerimov, Rusya Devlet Başkanlığına bağlı Uluslararası İlişkiler Konseyi üyesidir; başkan yardımcısı ise Rusya İçişleri Bakanlığı İç Kuvvetleri Zırhlı Araç Dairesi eski Başkanı, Tümgeneral Tagir Hiyiroviç Eminov’dur. Analistler tarafından bu yapı, Bakü üzerinde potansiyel bir etki kanalı olarak görülmektedir. Bugünkü konjonktürde Kuzey Kafkasya'nın bütün sistemin en kritik bileşenlerinden biri haline geldiğini görüyoruz. Rus kontrolü altında kaldığı sürece bölge, Hazar Denizi'nden Karadeniz'e kadar tüm kuşak boyunca güç kullanabilen bir "barut fıçısı" potansiyelini koruyor. Bölgedeki herhangi bir yerel tırmanış, Güney Kafkasya ve Karadeniz'de anında yankı bulabilir. Özetle, Karadeniz ve tüm Kafkasya, 'sınır bölgesi' olmaktan çıkıp yeni Avrasya düzeninin yapısal omurgası haline geldi. Önümüzdeki birkaç yıl içinde burada kök salacak kurumlar, rotalar ve kurallar, yalnızca Ukrayna'nın istikrarını, Avrupa'nın güvenliğini ve Kafkasya ile Orta Asya'nın özerkliğini değil, aynı zamanda Rusya'nın küresel bir rakip statüsünü koruyup koruyamayacağını veya fiili bir bölgesel güce indirgenip indirgenmeyeceğini de belirleyecektir. Tüm bu sorular, 1 Kasım 2025'te Kıyiv'de düzenlenecek olan 'Avrupa'nın Güvenlik Sınırı: Kuzey Kafkasya' başlıklı uluslararası konferansta ele alınacak."

Ermenistan-AB ilişkileri nereye gidiyor? Haber

Ermenistan-AB ilişkileri nereye gidiyor?

Dilara Dilşah KAYA / QHA Ankara Ermenistan, 2024 yılının ekim ayında Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik konusunda referandum yapılması için bir dilekçe kampanyası başlattı. 50 bin imza gerektiren kampanya için, beklenen son tarihten önce 60 bin imza toplandı. Toplanan imzalar, Ermenistan Merkez Seçim Komisyonuna sunulacak ve gerekli doğrulamaların yapılmasının ardından, yasa tasarısı değerlendirilmek üzere Ermenistan Parlamentosuna iletilecek.  Ermenistan’ın Batı ile olan ilişkileri ve kurduğu ittifaklar dikkat çekiyor. 22 Temmuz 2024 tarihinde gerçekleşen AB Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısında; Ermenistan’a yapılacak askerî yardım konusu ele alındı ve  Ermenistan Silahlı Kuvvetlerini desteklemek amacıyla Avrupa Barış Aracı (APF) kapsamında 10 milyon avro değerinde bir yardım tedbirinin kabul edildi. Ermenistan’ın savunma alanında güçlenmesinin önünü açacak bu yardım, Azerbaycan’ın da gözünden kaçmadı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, atılan bu adım üzerine yaptığı açıklamada Batı’yı uyarmış ve yaşanacak olası olayların da doğrudan sorumlusu olacaklarını belirtti. Yaşanan bu gelişmeler ışığında; Ermeni tarihi ve Türk-Ermeni İlişkileri alanlarında uzman olan Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Analisti Tuğçe Tecimer, Ermenistan’ın attığı adımların Güney Kafkasya bölgesindeki dinamiklere yönelik olası etkilerini Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi. ERMENİSTAN, MÜTTEFİĞİ RUSYA’DAN BEKLEDİĞİ DESTEĞİ GÖREMEDİ Başlatılan imza kampanyasının Ermenistan’ın AB ile ilişki kurma konusundaki ilk denemesi olmadığını belirten Tecimer, daha önceki dönemlerde de konuyla ilgili adımlar atıldığını fakat Rusya’nın müdahalesi nedeniyle ilerlenemediğini kaydetti. Ermenistan’ın AB ile ilişki kurma çabalarının nedenlerini sıralayan Uzman; başlıca sebebin “Ermenistan’ın İkinci Karabağ Savaşı sırasında müttefiki olan Rusya’dan beklediği desteği göremediğini düşünmesi” olduğunu ifade etti. Tecimer aynı zamanda Ermenistan’ın Rusya’nın Güney Kafkasya’da kurmaya çalıştığı tahakkümden rahatsız olduğunun da altını çizdi. ÖNCE TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER DÜZELTİLMELİ Geniş çaplı bir alternatif müttefik arayışında olan Ermenistan’ın AB ile bağ kurabilmesi için önce Türkiye ile ilişkilerini düzeltmesi gerektiğini vurgulayan Uzman, “AB’ye üyelik konusunda devam eden müzakereler ve kurulan alternatif ticari ilişkiler Ermenistan’ın politik ve ticari olarak Rusya ile sınırlı kalmayıp dünyaya açılma misyonunu da ortaya koymaktadır. Bu konuda şunu da belirtmek gerekir ki, Ermenistan’ın Türkiye ile normalleşme sürecini tamamlaması denize ve ticaret yollarına açılması bakımından elzemdir. Yani, Ermenistan’ın söz konusu hedefine ulaşması Türkiye ile olan ilişkilerini geliştirmesiyle doğrudan bağlantılıdır.” ifadelerini kullandı. ASKERÎ YARDIMLAR, AZERBAYCAN İLE BARIŞ ANLAŞMASININ İMZALANMASINI ZORLAŞTIRIYOR Tecimer, Ermenistan-AB ilişkileri hakkındaki değerlendirmesine bölgesel ve Azerbaycan özelinde açıklamalarıyla devam etti. Azerbaycan’ın Ermenistan’ın AB’ye üye olması konusunda herhangi bir çekincesi olmadığını belirten Tecimer, AB tarafından Ermenistan’a sağlanan askerî yardımlara dikkat çekti. Uzman, “Ermenistan’ın İkinci Karabağ Savaşı henüz bitmişken ve barış anlaşması dahil imzalanamamışken, Fransa ve diğer Batılı ülkelerden aldığı askeri yardımlar ve askeri malzeme satın alımları Azerbaycan’ı haklı gerekçelerle rahatsız etmektedir.” açıklamasını yaptı. Ermenistan’a yapılan yardımların Azerbaycan tarafından art niyet olarak görüldüğünü aktaran Tecimer, bu yardımlarla yeni bir savaş çıkma olasılığı oluşturduğunu vurguladı. Değerlendirmesini, “Azerbaycan’ın görüşüne göre, Ermenistan’ın bu şekilde silahlandırılması ve savunma alanında yapılan yatırımlar, gelecekte tekrar bir savaş çıkma olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Bu sebeple, Azerbaycan Ermenistan’a verilen bu askeri desteği art niyetli bir girişim olarak görmektedir. Bu koşullar, iki ülke arasında barış anlaşması imzalanmasını zorlaştıran etkenlerden biridir.” ifadeleriyle aktardı. ERMENİSTAN AB ÜYESİ OLABİLİR Mİ? Ermenistan’ın talep ettiği söz konusu üyeliğin çeşitli etkenlerden dolayı öngörülebilir gelecek için mümkün görünmediğini aktaran Uzman, etkenler hakkında bilgi verdi. İlk olarak AB ile doğal köprü görevi görecek olan Türkiye’nin üyelik süreci tamamlanmamışken denize çıkışı bile olmayan ve Türkiye ile normal ilişki tesis edemeyen Ermenistan’ın AB üyesi olması gerçekçi görünmediğini belirtti. İkinci olarak Ermenistan’dan çok daha önce, kararlı bir şekilde AB üyeliği sürecine giren diğer bir Kafkas ülkesi Gürcistan’ın üyeliği muammadayken Ermenistan üyeliğinin öne alınmasının Gürcistan ve diğer aday ülkeler için olumsuz mesaj verilmesine sebep olarak AB’nin prestijine zarar vereceğini kaydetti. Üçüncü olarak Doğu Avrupa ve özellikle de Ukrayna’nın geleceği devam eden Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle belirsiz durumdayken, Avrupa’nın yanı başında bile olmayan Kafkasya’daki Ermenistan’ın AB üyesi olması jeopolitik açıdan mantıklı olmadığı yorumunu yaptı. Dördüncü ve son olarak da AB’nin en son yapılan genişlemeyi bile tam olarak hazmedememişken, üye ülkelerin Ermenistan gibi jeopolitik ve ekonomik sorunlarını henüz çözememiş bir ülkenin üyeliğine onay vermesinin pek mümkün gözükmediğini kaydetti. Tecimer, değerlendirmesini “Tüm bunlara rağmen Batılı ülkeler, Ermenistan’a AB üyeliği olasıymış gibi mesaj vermektedir. Bunun temel sebebi, Batılı ülkelerin Ermenistan üzerinden Kafkasya’da söz sahibi olmak istemesi ve bölgedeki ülkelere (Türkiye, Rusya, İran, Azerbaycan ve Gürcistan) oyun kurucu olduğunun mesajını verme gayretidir.” ifadeleriyle sonlandırdı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.