Kırım Derneği İstanbul Şubesinde "Kayyum Nâsıri" konuşulacak
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesinin her hafta düzenlediği "Geleneksel Cuma Konferansları" kapsamında, bu hafta "İki Asra Sığmayan Aydın Kayyum Nâsıri" konuşulacak. Konferans, 14 Şubat 2025 tarihinde saat 19.30'da gerçekleşecek.
İKİ ASRA SIĞMAYAN AYDIN KAYYUM NÂSIRİ'Yİ ROZA KURBAN ANLATACAK
Bu haftaki konferansın konuğu, Kazan Tatar tarihçi, araştırmacı ve yazar Roza Kurban olacak. Konferans, Kırım Derneği İstanbul Şubesinin tüm sosyal medya hesaplarında canlı olarak yayınlanarak ilgililerin erişimine açık olacak.
Ayrıca konferansta Merhume Nurzade Bağış ve Merhum Şefik Bağış anısına ikram dağıtılacak.
KAYYUM NASIRİ KİMDİR?
15 Şubat 1825’te Kazan civarındaki Yukarı Şırdan köyünde doğdu. Asıl adı Abdülkayyûm’dur. Dedeleri ve babası bölgenin tanınmış âlimlerindendi. Babası Abdünnâsır Molla, Nâsırî’ye temel dinî bilgileri öğrettikten sonra onu Kazan’a götürerek Akmescid (Beşinci Mahalle) Medresesi’ne verdi. Burada 1855 yılına kadar dinî eğitim gördü; Arapça, Farsça ve Rusça öğrendi. Rus çocuklarının okuduğu ibtidâî dinî okulda ve bu okulun devamı olan İlâhiyat Akademisi’nde Tatarca öğretmenliği yaptı. 1871 yılında işten uzaklaştırılınca medreselerde okuyan Tatar çocuklarına Rusça kursları düzenledi. 1873’te müslüman mektepleri müfettişi Radloff’un yardımıyla Muallim Mektebi’nde Tatarca dersler vermeye başladı. Fakat Radloff’la araları açılınca görevinden istifa etti. 1879 yılına kadar bazı Rus okullarında da öğretmenlik yaptıktan sonra görevini bıraktı. Geçimini tercümanlık, kitaplarının geliri ve Rusça bilmeyen Tatarlar’ın resmî dairelerdeki işleri için yazdığı dilekçelerle sağlamaya çalıştı.
1860’lı yıllardan itibaren yayıncılık işine girişen Nâsırî risâlelerinin büyük bir kısmını çeşitli kitaplardan toplayarak kaleme almıştır. Nâsırî’nin en önemli yönlerinden biri dil konusundaki görüş ve faaliyetleridir. Eskiden beri İdil-Ural bölgesinde süregelen Osmanlı ve Çağatay Türkçesi karışımı bir Tatar Türkçesi yerine müstakil, saf Tatarca’yı ön plana çıkarmaya çalıştı, ancak bu hususta yalnız kaldı. Tatar Türkçesi’nin Çağatayca’nın bir kolu olduğunu, kendine has kaide ve usullerinin bulunduğunu savunarak saf Tatarca ile yazı yazmaya gayret etti.
1871’de İdil-Ural bölgesinde ilk defa takvim (salnâme) geleneğini başlatan Nâsırî bunu 1897 yılına kadar sürdürdü. Nâsırî, çıkardığı takvimlerde genel takvim bilgilerinden başka tarih, coğrafya, halk edebiyatı gibi konularda da makaleler yazdı. Ayrıca Türk-Tatar toplumu arasında ilk defa matematik, geometri, coğrafya, anatomi ve sağlık bilgisi ders kitapları kaleme aldı ve bu ilim dallarında yeni Tatarca terimler geliştirmeye çalıştı. Makaleleri Rus coğrafya cemiyeti mecmuasında yayımlandığı gibi 2 Kasım 1885 tarihinde Kazan Üniversitesi Arkeoloji-Tarih ve Etnografya Cemiyeti’ne aslî üye seçildi.
Tatar yenilikçilik (Cedîdcilik) düşüncesinin en önemli temsilcilerinden olan Kayyûm Nâsırî Tatarlar’ın cahilliğinden ve eğitime önem vermemelerinden şikâyet ediyordu. Özellikle yazdığı ders kitapları, tâlim ve terbiye konusundaki görüşleriyle döneminde Gaspıralı İsmâil ile başlayan eğitimde yenileşme (usûl-i cedîd) hareketinin öncülerinden sayılıyordu.
Nâsırî Şark edebiyatına hayrandı. Osmanlıca, Farsça ve Arapça’dan edebiyata dair çok sayıda metni Tatarca’ya tercüme etti. Kābusnâme, Kırk Vezir, Kırk Bakça ve Fevâkihü’l-cülesâ adlı eserlerinde bu hikâyelere yer verdi. Coğrafyayla ilgili eserlerini hazırlarken Kâtib Çelebi ve Ahmed Hamdi’nin kitaplarından faydalandı. Özellikle Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ’sı onun üzerinde büyük etki bıraktı.
Dil ve edebiyat meselelerine dair çalışmalara da ağırlık veren Nâsırî, Tatarca’nın imlâ kaideleriyle sarf ve nahvini (Kavâid-i Kitâbet, Enmûzec), sözlüğünü (Lehçe-i Tatarî, I-II, Kazan 1895) hazırladı. Özellikle yaz aylarında Tataristan’ın çeşitli bölgelerine seyahatler yaparak Tatar folklorunun örneklerini topladı ve bunları neşretti.
Görüşlerinden dolayı mutaassıp kişilerce aşağılanan, hatta tehdit edilen Nâsırî gösterişten uzak bir şekilde yalnız yaşadı. Diğer aydın kesimle doğrudan ilişki kurmadı. Gaspıralı İsmâil’den de Ruslar’la olan ilişkileri sebebiyle uzak durdu. Nâsırî’nin Rusya hükümetiyle diyalogu hiçbir zaman iyi olmadı. 1886’da neşredilen çarın fermanına göre kadılık ve imamlık yapacak kişilerin 1891 yılından itibaren Rusça imtihan vermeleri şart koşulmuştu. Nâsırî bu fermanı Tatarca olarak yayımladı. Bunun üzerine halk fermana tepki gösterdi. Tatarlar’ın yoğun biçimde yaşadığı İdil-Ural bölgesinde çeşitli karışıklıklar çıkınca Nâsırî’nin tercümesi toplatıldı. Nâsırî, Tatar halkının Rusça öğrenmesi taraftarı olmakla birlikte bu işin zorla ve misyoner Rus papazları vasıtasıyla yapılmasına karşıydı. Bu sebeple Rusça öğrenmek isteyenler için çeşitli gramer kitapları ve sözlükler hazırladı. Nâsırî 2 Ekim 1902’de vefat etti. (Kaynak: İslam Ansiklopedisi)