SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kırım Tatarları

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kırım Tatarları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kırım Tatarları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Rusya, Kırım Tatar siyasi tutsakların takasını engelliyor Haber

Rusya, Kırım Tatar siyasi tutsakların takasını engelliyor

Rusya, esir takası görüşmelerinde Kırım Tatarlarını ve gazetecileri özellikle görüşme dışı bırakıyor. Kırım’ın 2014’teki işgalinden bu yana gerçekleştirilen esir takaslarında sadece 12 Kırımlı siyasi tutsak serbest kalabildi. Bunların sekizi 2022’den önce, dördü ise geniş çaplı işgal saldırısı başladıktan sonra özgürlüğüne kavuştu. Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’de dün "Kırım Parantez Dışında mı? Kırımlı Siyasi Tutsakları Özgürleştirmek İçin Bir Şans Var mı?" konulu basın toplantısı düzenlendi. Etkinlikte konuşan Kırım Tatar Kaynak Merkezi Başkanı ve Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Üyesi Eskender Bariyev, Rusya’nın özellikle Kırım Tatarlarını takas görüşmelerinin dışında tutmaya çalıştığını belirterek şu ifadeleri kullandı: Mayıs ayında Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüştüğümüzde, Rusların takas görüşmeleri sırasında; gazeteciler, Kırım Tatarları ve Azov mensupları hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Bu nedenle tüm müzakere taraflarına çağrımız nettir: Her takasta Kırım’dan insanlar ve Kırım Tatar halkının temsilcileri yer almalıdır. Bu yalnızca adalet değil, işgal altındaki soydaşlarımız için bir umut meselesidir. Ukrayna İnsan Hakları Yetkilisi Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Akyar Temsilcisi Elvin Kadırov, ise devlet kurumlarının sınırlı bilgiye rağmen siyasi tutsakların serbest bırakılması için çalışmaya devam ettiğini anlattı. Kadırov, ofislerinin Kırım’daki insan hakları ihlallerini sürekli olarak kayda aldığını ve bu verilerin uluslararası girişimlere temel oluşturduğunu kaydederek, “Bugüne kadar devlet kurumlarının ve uluslararası ortakların ortak çabalarıyla 160 sivil esiri geri getirmeyi başardık. Ancak Rusya’da kaç sivilin alıkonulduğuna dair resmi veri yok. Tahminler 30 binden başlıyor ve bana göre sayı çok daha yüksek.” dedi. Kadırov, Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık) ile de temas kurarak hasta ve ağır durumdaki esirlerin listelerini ilettiklerini, tıbbi yardım sağlanması veya serbest bırakılmaları için girişimde bulunulduğunu ifade etti. Kırım Tatar Kaynak Merkezi Uzmanı ve insan hakları savunucusu Volodımır Lyaşenko ise serbest bırakılan birçok siyasi tutsak için ortaya çıkan yeni bir sorun hakkında bilgi verdi. Lyaşenko, Ukrayna belgelerinin olmaması nedeniyle ceza süresi biten kişilerin işgal altındaki Kırım’dan veya Rusya’dan çıkamadığını kaydetti. Bunun çok karmaşık bir sorun olduğuna dikkat çeken Lyaşenko, “Bu sorun, işgalin 12 yıldır sürüyor olmasının bir sonucu. Ukrayna’da kimlik doğrulama sistemi 2016’dan itibaren tek demografik kayıt sistemine bağlandı. Kırım’daki birçok kişi hakkında bu sistemde herhangi bir kayıt bulunmuyor.” dedi. Kırım Tatar Kaynak Merkezinin verilerine göre, 10 Aralık itibarıyla Rusya’daki cezaevlerinde ve kolonilerde 42’si kadın olmak üzere toplam 325 Kırımlı siyasi tutsak bulunuyor.

Kırım Tatarlarından Bükreş çıkarması: Rumen yetkililere Kırım'daki durum aktarıldı Haber

Kırım Tatarlarından Bükreş çıkarması: Rumen yetkililere Kırım'daki durum aktarıldı

Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov ile birlikte Dünya Kırım Tatar Kongresi (DQTK) Genel Sekreteri ve Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkan Yardımcısı Namık Kemal Bayar, Romanya Müslüman Türk Tatar Birliği Başkanı Celil Esercep, Romanya Tatar Azınlık Milletvekili Varol Ahmet, Romanya Müftüsü Murat Yusuf, Kırım Müftüsü Ayder Rüstemov, Kırım Müslümanları Dini İdaresi İmamı Edem Basnaev ve Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği (UDTTMR) Bükreş Şube Başkanı Metin Ömer'den oluşan Kırım Tatar heyeti Romanya'nın başkenti Bükreş'te önemli ziyaretlerde bulundu. RUMEN MAKAMLARLA ÖNEMLİ GÖRÜŞMELER Romanya Tatarları Millî Günü etkinlikleri için ülkede bulunan heyet, başkent Bükreş'te sırasıyla Romanya Din İşleri Devlet Sekreteri Ciprian-Vasile Olinici, Etnik İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakan Yardımcısı Dinçer Cafer, Romanya Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu üyesi milletvekilleri, Romanya Dışişleri Bakanı Toiu Oana ve Türkiye'nin Bükreş Büyükelçisi Özgür Kıvanç Altan'ı ziyaret etti. Ziyaretlerde Rusya’nın işgali altındaki Kırım'ın ve esaret altındaki Kırım Tatar halkının vaziyeti hakkında Rumen makamlarına bilgi verilerek Kırım'ın geleceğine dair tüm gelişmelerde Kırım Tatar halkının iradesine ve haklarına saygı ve güvence verilmesi gerektiğinin altı çizilerek vurgulandı. Atrıca görüşmelerde Romanya ve diasporada yaşayan Kırım Tatar halkının durumu ele alındı. GÜNDEM: BARIŞ SÜRECİ SONRASI KIRIM'IN DURUMU Heyetin Bükreş temaslarına ilişkin Kırım Haber Ajansına (QHA) açıklamalarda bulunan Namık Kemal Bayar, "Genel olarak görüşmelerin hemen hemen tamamında özellikle barış görüşmeleri çerçevesinde Kırım'ın geleceği konusunda alınacak kararlara dikkat çekildi." ifadelerini kullandı. "Kırım Tatarlarının Kırım'daki haklarının korunması, hayatlarının güvenliklerinin tesis edilmesi konusunda Rumen devlet makamlarından yardım istendi." diyen Bayar, Kırım'ın geleceğiyle ilgili bir görüşme yapılırken bir barış ya da ateşkes durumunda yarımadanın Rusya'da kaldığı bir denklemde Kırım Tatarlarının ve meselelerinin mutlaka gündemde olması gerektiğinin altını çizdiklerini kaydetti. Görüşmelerde ayrıca Kırım'da halihazırda Kırım Tatarlarına karşı uygulanan baskılar üzerinde de durulduğunu belirten Bayar, "Siyasi mahkumlarla ilgili bilgilendirmeler yapıldı ve onların kurtarılması için Rumen makamlardan destek talebinde bulunuldu" dedi. Öte yandan ziyaretlerinde Kırım Tatar diasporalarının da bir başlık olarak ele alındığını belirten Bayar, Romanya makamlarının dünyadaki Kırım Tatar diasporları hakkında bilgilendirildiğini, Kırım Tatar halkının günümüzde 21 ülkede yaşadığını vurguladıklarını aktardı. Özellikle Türkiye'de yaşayan Kırım Tatarlarının çoğunun Romanya'da da akrabaları olduğundan bahsettiklerini söyleyen Bayar, "Türkiye'de yaşayan Kırım Tatarlarının Romanya ile Türkiye arasında dostluk köprüsü olabileceğinin altını çizdik" diye konuştu.

Çubarov: Avukatlara yapılan baskınlar siyasi tutsaklara yardıma koşanlara misilleme Haber

Çubarov: Avukatlara yapılan baskınlar siyasi tutsaklara yardıma koşanlara misilleme

Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov, Rus işgal güçlerinin, Kırım Tatar avukatlar Edem Semedlayev, Nazim Şeyhmambetov, Elvina Semedlayeva, Rüstem Kamilev ve Lilya Gemeci’nin ofislerine yaptığı baskını sert bir dille kınadı. Baskını Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendiren KTMM Başkanı, bu eylemleri siyasi tutsaklara yardım edenlere yönelik bir "misilleme" olarak değerlendirdi ve az sayıdaki cesur avukatın da hedef alınmasının Rusya'nın Kırım Tatarlarına yönelik baskılarını daha da artıracağına işaret ettiğine dikkat çekti. İşgalcilerin Kırım Tatar avukatlarına uyguladığı baskıyı "ileri dönük bir tehdit" olarak nitelendiren Çubarov şu ifadeleri kullandı: Eğer Rus işgalciler sonuna kadar gider ve bu insanları 'terörist' maddeler çerçevesinde suçlarlarsa, bu, az sayıdaki avukatın da yokluğunda, Rus işgalcilerin Kırım'da Kırım Tatarlarına yönelik çok daha büyük çaplı zulümlere başlayabileceği anlamına gelir. Bu durumda siyasi baskı vakalarının yalnızca dünya kamuoyu için değil, bizzat Kırım’ın kendi içinde dahi görünmez hâlde kalacağını belirten Çubarov, “Yani avukatlara yönelik bu baskı hem bu cesur insanlara yönelik bir misilleme hem de işgalcilerin Kırım’da işleyecekleri yeni suçlara hazırlıktır.” dedi. Kırım Tatar halkına yönelik baskı ve zulmün sürekli arttığını belirten KTMM Başkanı, “İşgalcilerin amacı net: Kırım Tatarlarının iradesini ezmek, yok etmek, kimsenin sesini çıkarmaya cesaret edememesini sağlamak ve bilhassa Rus işgalcilere karşı çıkmasını engellemek istiyorlar." şeklinde konuştu. Çubarov, “Bunu, insanların Kırım’ı terk etmesi için yapıyorlar; çünkü insanlar için artık yaşamanın imkânsız olduğu koşullar oluşturuyorlar.” dedi. İşgal altındaki Kırım'daki hukuksuzluğa karşı koyan, sahte suçlamalarla karşı karşıya kalan insanlara yardıma koşan avukatların sayısının son derece azaldığına dikkat çeken Çubarov, "Siyasi gerekçeli davalarda insanları savunan avukatların sayısı çok az. Çünkü hepsi baskı altına alındı; avukatlar siyasi tutsakları savunmaktan korkuyor. Hele ki siyasi gerekçeli davada suçlanan kişi bir de Kırım Tatarı ise, bu kişi savunmak isteyen çok az avukat bulunabiliyor. Son yıllarda alıkonulanların sayısı hızla artıyor öte yandan bu davalara bakmaya cesaret eden avukat sayısı bir elin parmaklarını geçmez hale geldi." ifadelerini kullandı. AVUKATLARIN OFİSİNE BASKIN Kremlin rejimi kontrolündeki sözde Aşırılıkla Mücadele Merkezi görevlileri 11 Aralık 2025 tarihinde avukatların ofisine baskın düzenledi. Açıklamaya göre baskın sırasında ofiste siyasi davalarda aktif rol alan avukat Edem Semedlâyev ve hukukçular Nazim Şeyhmambetov, Elvina Semedlâyeva, Rüstem Kamilev, Lilya Gemeci bulunuyordu. Baskın sırasında ofiste olmayan avukat Emil Kurbedinov’un ise içeri alınmadığı bildirildi. İşgal güçlerinin, Kırım Tatar avukatları “terör örgütü faaliyeti yürütmek”, “terörizme yardım etmek” ve “vergi kaçırmak” gibi suçlamalarla hedef aldığı bildirildi. BASKINI İŞ BİRLİKÇİ ŞAMBAZOV KOORDİNE ETTİ Baskının sözde Aşırılıkla Mücadele Merkezinin bölge şefi Ruslan Şambazov’un koordine ettiği bildirildi. İş birlikçi, vatan haini Şambazov'un Kırım'daki birçok aktivistin zulüm ve alıkonulmasında yer aldığını biliniyor. Ayrıca Şambazov, Kırım Tatarlarına karşı duyduğu aşırı nefretle tanınıyor. KIRIM TATARLARINI SAVUNAN AVUKATLAR HEDEF ALINIYOR Baskın, Kırım Tatar avukatlara yönelik yıllardır süren sistematik baskının devamı niteliği taşıyor. Kremlin rejimi kontrolündeki sözde Aşırılıkla Mücadele Merkezi görevlileri, ilk kez 2016 yılında avukatların ofisine zorla girmeye çalışmıştı. Bir yıl sonra aynı ekipler avukatların ofisine yeniden gelerek aynı gün Emil Kurbedinov’un evini de aramıştı. Ardından Kurbedinov, eski bir sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek “aşırıcılık” suçlamasıyla 10 gün tutuklanmıştı. 2018 yılında Rus işgal güçleri, Kırım Dayanışması sivil teşkilatının toplantılarına iki kez baskın düzenledi ve avukatlar Gemeci, Semedlayev ve Kurbedinov’a “Rusya’ya karşı aşırılık yanlısı eylemler” düzenledikleri iddiasıyla resmî uyarılar verdi. Aynı yıl Kurbedinov yeniden alıkonuldu; bu kez daha önce ceza aldığı aynı paylaşımın farklı bir sosyal medyada yer alması nedeniyle cezalandırıldı. Öte yandan baskılar yalnızca adli yollarla sınırlı kalmadı. 2018 sonunda kimliği belirsiz bir kişi, avukatların ofisine demir boru ile saldırarak pencereleri kırdı. 2019’da ise Lilya Gemeci, Nazim Şeyhmambetov ve Rüstem Kamilev hakkında disiplin süreçleri başlatılmaya çalışıldı. Gemeci hakkında, Kırım Tatarlarının terör suçlamalarıyla toplu hâlde hedef alınmasına dair verdiği bir röportaj nedeniyle “meslek etiğini ihlal” iddiasıyla soruşturma başlatılma girişiminde bulunuldu. Ardından diğer Kırım Tatar avukatları; Edem Semedlayev, Nazim Şeyhmambetov, Ayder Azamatov ve Emine Avamileva gazetecilere açıklama yaptıkları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle idari cezalara çarptırıldı. Kırım’daki baro ise avukatların bölgesel kaydını bilinçli olarak geciktirdi ve 2022 yazında Gemeci, Kamilev ve Şeyhmambetov’un avukatlık lisansları, kendilerine haber verilmeden ve savunma hakkı tanınmadan düşürdü. Avukatlar karara itiraz etmeye çalıştılar, ancak başarılı olamadılar.

“Türk Dünyası’nın Kanayan Yarası: Kırım” konferansı büyük ilgi gördü Haber

“Türk Dünyası’nın Kanayan Yarası: Kırım” konferansı büyük ilgi gördü

Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı, 11 Aralık 2025 tarihinde "Türk Dünyası'nın Kanayan Yarası: Kırım” başlıklı program düzenledi. Program, Başkanlığın Güvenlik Bilimleri Fakültesi Konferans Salonu’nda saat 15.00’te başladı. KIRIM TATAR TARİHİ, EN İNCE AYRINTILARIYLA ELE ALINDI Etkinlikte; Kırım Halk Cumhuriyeti döneminden itibaren Kırım’ın 2014 yılında Rusya tarafından işgal edilmesine kadar olan süreç ele alındı. Bununla birlikte konferansta, işgal esnasında Kırım Tatarlarının gösterdiği direniş ve Rusya tarafından maruz bırakıldıkları çeşitli hak ihlalleri ve zulümler anlatıldı. Öte yandan, Kırım Tatarlarının bugün hâlâ Rus işgali altında hayatta kalma mücadelesi vermelerine de dikkat çekildi. Konferansta; uzun yıllar Kırım üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Hacı Murat Arabacı, "Dünden Bugüne Kırım" başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Ayrıca, J.Sb. Ad. Merve Evin ve J.Sb.Ad. Muhittin Akça, canlı piyano ve keman eşliğinde,“Ey Güzel Kırım” eserini icra etti. KIRIMOĞLU’NUN HALKI İÇİN VERDİĞİ MÜCADELE KONUŞULDU Kırım Tatar halkının millî lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun, halkı adına verdiği mücadelenin anlatıldığı programda; Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Türkiye Temsilcisi Zafer Karatay ile yapımcı, yönetmen ve metin yazarı Neşe Sarısoy Karatay tarafından hazırlanan “Kırımoğlu, Bir Halkın Mücadelesi” belgeseli izlenildi. Aynı zamanda “1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı” konulu video gösterimi de yapıldı. Program, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi öğrencileri tarafından ilgiyle karşılandı.

İşgalci mahkeme 4 Kırım Tatar kadınının tutukluluğunu 3 ay uzattı Haber

İşgalci mahkeme 4 Kırım Tatar kadınının tutukluluğunu 3 ay uzattı

Rus işgali altında olan Kırım'daki Kremlin kontrolündeki sözde Kiyevskiy Bölge Mahkemesi, işgal güçleri tarafından 15 Ekim 2025 tarihinde evlerine yapılan baskınlarla haksız yere alıkonulan dört Kırım Tatar kadının tutukluluk süresini 3 ay uzattı. Kırım Tatar gazeteci ve insan hakları savunucu Lütfiye Zudiyeva yaptığı açıklamada, işgalci mahkemenin 10 Aralık’ta yapılan duruşma sırasında Kırım Tatar kadınlar; Esma Nimetulayeva, Elvize Aliyeva, Fevziye Osmanova ve Nasibe Saidova’nın tutukluluk süresini 14 Mart 2026 tarihine kadar uzatma kararını aldığını bildirdi. Zudiyeva’nın bildirdiğine göre duruşma yine kapalı gerçekleştirildi. Yakınları, sağanak yağmur altında mahkeme önünde saatlerce bekledi. Sözde mahkeme, yalnızca her bir kadın için bir aile üyesinin karar açıklandığı anında mahkeme salonuna girmesine izin verdi; ancak Nasibe Saidova’nın ailesi bu kapsamın dışında bırakıldı. Saidova’nın annesi Dinara İyupova, kızını hiç değilse nakliye aracına bindirildiği sırada uzaktan görebilme umuduyla mahkeme görevlileriyle tartıştı. Zudiyeva, sözde yargıcın dört kadınla ilgili talebi aynı anda değerlendirdiğini ve kadınların duruşma boyunca kelepçeli şekilde cam bölmede tutulduğunu aktardı. Fevziye Osmanova’nın annesi Elanora Osmanova, duruşma salonuna girdiklerinde duygularını saklayamadıklarını belirterek, “Gözyaşlarımızı tutamadık. Görevliler bizi azarladılar, sessiz durmamızı istediler. Ama elimizde değildi. Kızlarımız gülümsüyordu, güçlü durmaya çalışıyordu. Onlarla gurur duyuyoruz.” dedi. KADINLAR SİYASÎ HEDEF HÂLİNE GELDİ İşgalci Rus güçleri 15 Ekim 2025 tarihinde aralarında siyasî tutsak Remzi Nimetulayev'in eşi Esma Nimetulayeva'nın da olduğu dört Kırım Tatar kadını haksız gerekçelerle alıkoyarak FSB Ofisine götürdü. Ertesi gün sözde mahkemeye çıkarılan Esma Nimetulayeva, Elviza Aliyeva, Nasiba Saidova ve Fevziye Osmanova sözde "terör örgütü faaliyeti yürütmek ve ilgili örgütün faaliyetlerine katılmakla" suçlanarak tutuklandı. İŞGALCİLERDEN BAŞÖRTÜSÜNE FİZİKSEL MÜDAHALE Gözaltı merkezine getirildiği ilk günlerde FSB görevlisi bir kadının Fevziye Osmanova'nın başörtüsü takmasını yasakladığı, hatta erkek görevlilerin yanında başörtüsünü yırttığı bildirildi. Öte yandan kendisiyle birlikte zorla alıkonulan diğer iki siyasî tutsak Esma Nimetulayeva ve Nesibe Saidova'nın da aynı muameleyle karşı karşıya kaldığı öğrenildi. KIRIM’DAN MOSKOVA’YA ADALET YOLCULUĞU Haksız yere alıkonulan dört Kırım Tatar kadının aileleri başta olmak üzere 16 Kırım Tatarından oluşan heyet Rusya İnsan Hakları Yetkilisi (Ombudsman) Tatyana Moskalkova ile görüşmek amacıyla 29 Ekim’de Kırım’dan Moskova’ya yola çıktı. Hak arayışı yolunda son 36 saat içinde Rus kolluk kuvvetleri tarafından 5 defa alıkonulan Kırım Tatarları, Rusya Ombudsmanlık Ofisine ulaşmaya başardı. Nasibe Saidova, Fevziye Osmanova ve Elvize Aliyeva’nın aileleri ile avukat Nazim Şeyhmambetov, haksız yere alıkonulan Kırım Tatar kadınların serbest bırakılması talebini içeren dilekçeyi Rusya Ombudsman Ofisine sundu. Dilekçeye Kırım’ın farklı şehir ve köylerinden toplanan 6,5 bin imza atıldı. Heyet aynı dilekçeyi Rusya Başsavcılığına ve Devlet Başkanlığı İdaresine de sundu.

Vefatının 14. yılında Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Haber

Vefatının 14. yılında Dr. Ahmed İhsan Kırımlı

Bugün, Türkiye Cumhuriyetinin eski Turizm ve Tanıtma Bakanı, Balıkesir Milletvekili, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği eski Genel Başkanı, Dr. Ahmed İhsan Kırımlı’nın vefatının 14. yıl dönümü. Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının bugünlere gelmesinde önemli bir etkiye sahibi olan Kırımlı, hem siyaset hem de cemiyet hayatında ortaya koyduğu çalışmalarla, Kırım Tatar halkının sembol isimlerinden biri olarak hafızalardaki yerini koruyor. DR. AHMED İHSAN KIRIMLI Dr. Ahmed İhsan Kırımlı, 23 Nisan 1920’de Balıkesir’de doğdu. Ailesi Kırım Tatar muhacirlerden olup, Kırım’ın Bahçesaray şehrinden ve Bahçesaray’ın Efendiköy’ünden 1861 yılında göçerek Balıkesir’e yerleşmiştir. Dr. Ahmed İhsan Kırımlı’nın büyük dedesi, Kırım’ın Bahçesaray kazâsına bağlı Efendiköy’deki Kaçı Şeyhi merhum Akseyt Mehmed Efendi’dir. Tekkesi Efendiköy’de olan Akseyit Mehmet Efendi, 1853-1856 Kırım Savaşı sonrasında Rusya hükûmetinin KırımTatarları üzerindeki baskıları artınca ailesini Türkiye’ye göndermek zorunda kalır. Kendisi ise halkın üzerindeki tesirinden dolayı Kırım’da kalır. Akseyt Mehmed Efendi ailesini Osmanlı ülkesine gönderirken onlara bir miktar para ve bir Kur’an-ı Kerim verir. Kur’an-ı Kerim’in başına da şöyle yazar: “Ben burada kalacağım, etim kemiğim toprak olacak, üzerimde otlar çıkacak, onun kokusuna torunlarım buraya gelecek.” Kırımlı’nın kökünün diğer kolu ise Bahçesaray’ın Asmakapı Mahallesi’ne dayanmaktadır. 1861’de maceralı bir yolculukla Türkiye’ye gelen aile, Balıkesir’de Sultan Abdülmecid’in Kırım Tatar muhacirler için yaptırdığı ve daha sonra “Kırımlılar Mahallesi” olarak anılacak olan mahalledeki evlere yerleştirildi. Kısa zamanda kendilerini bulundukları bölgede kabul ettiren Kırımlı sülâlesinin çocukları ve torunları, Balıkesir’in tanınmış tüccarları arasında yer aldılar. İşte bu torunlardan biri de 23 Nisan 1920 de Balıkesir’in Mecidiye Mahallesi’nde doğan Ahmed İhsan Kırımlı’dır. Liseyi bitirinceye kadar Balıkesir’de okuyan Ahmed İhsan Kırımlı, daha sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1948’de İngiltere’ye bir yıl sonra da ABD’ne giderek çocuk sağlığı ve hastalıkları üzerine ihtisas yaptı. 1956’da Türkiye’ye döndükten sonra Demokrat Parti Balıkesir il Başkanlığı’nda bulundu. 1961’de Adalet Partisi’nden Balıkesir milletvekili seçildi ve 1977 Ekim’ine kadar kesintisiz dört dönem parlamento üyeliğinde bulundu. Dr. Ahmed İhsan Kırımlı parlamenterliği sırasında; TBMM Sağlık Komisyonu Sözcülüğü ve Başkanlığı, Milli Savunma ve Dış İşleri Komisyonu üyeliği ve sekreterliği yaptı. 1961’den 1976’ya kadar Adalet Partisi Genel İdare Kurulu üyeliğinde bulundu ve bu süre içinde yedi yıl Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı görevini yaptı. 1973-1974 yıllarında ise Turizm ve Tanıtma Bakanı olarak kabinede görev aldı. Parlamentodan ayrıldıktan sonra da Türkiye Kızılayı Genel Başkan Vekilliği görevine getirildi. KIRIM DERNEĞİ GENEL BAŞKANI OLDU Dr. Kırımlı, 1987’de Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği (Kırım Derneği) Genel Başkanı olarak seçildi. Bu tarihten itibaren kesintisiz devam ettiği bu görevi sırasında derneğin Türkiye çapında 22 şubeye sahip büyük bir sivil toplum kuruluşu haline gelmesinde birinci derecede rol oynadı. Derneğe bağlı olarak kurulan Kırım Vakfının Mütevellî Heyet Başkanlığına da yine Dr. Kırımlı getirildi. Dr. Kırımlı özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Kırım Tatarlarının seslerinin dünyada duyulması, sürgünden vatanlarına dönen Kırım Tatarlarına milletlerarası yardım temini, Türkiye’nin diplomatik desteğinin sağlanması ve diasporanın teşkilatlanması yönünde çok büyük hizmetlerde bulundu. Bu doğrultuda büyük bir enerji ile giriştiği teşebbüsleri bilhassa siyasî ve diplomatik sahada çok önemli katkılar sağladı. Tıbbî Turizm, Termal Turizm, Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması konularında özel çalışmalarda bulunan Kırımlı’nın bu konularda yayınlanan çeşitli makaleleri ve bir kitabı mevcuttur. Kırımlı’nın şiirlerinden oluşan Gönül Sayfalarımdan adlı bir kitabı da bulunmaktadır. Siyasî hatıraları ile 139 devleti kapsayan Seyahat Hatıraları yayına hazırlanma safhasındadır. Dr. Ahmed İhsan Kırımlı 11 Aralık 2011 tarihinde Ankara’da hayata veda etti. Kırımlı’nın eşi çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı olan Dr. Zuhal Çiçek Kırımlı da 4 Mart 2015 tarihinde vefat etti. Zuhal Çiçek Kırımlı, Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının en sevilen simalarındandı. Kırımlı’nın, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olan Hakan Kırımlı ve bir özel sektörde çalışan Cihan Kırımlı adlarında iki oğlu vardır.

KTMM Başkanı: Ukrayna’nın zaferi insan haklarının zaferi olacaktır Haber

KTMM Başkanı: Ukrayna’nın zaferi insan haklarının zaferi olacaktır

Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 77. yılında dünya genelinde insan onuru, özgürlük ve eşitliğin temel değerlerinin yeniden tehdit altında olduğunu vurguladı. Tarihsel hatırlatmaların yer aldığı açıklamada, 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen beyannameye Sovyetler Birliği'ni -Belarus Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti- ile birlikte “çekimser” oy kullandığını belirten Çubarov, “Bu tutum, Sovyet yetkililerinin savaştan sonra da işlediği kitlesel suçların uluslararası incelemeye alınması ve totaliter rejimin gerçek doğasının açığa çıkması korkusundan kaynaklanıyordu.” dedi. SOVYET DÖNEMİNDE TOPLU İHLALLER VE SÜRGÜN KTMM Başkanı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edildiği günlerde milyonlarca insanın Sovyet baskı mekanizmasının hedefi olduğunu anımsatarak şu ifadeleri kullandı: Birleşmiş Milletler kürsüsünden evrensel değerler ve insan hakları ilan edilirken, Kırım Tatar halkı 18 Mayıs 1944'te zorla sürgün edildikleri özel yerleşim yerlerinde dört yılı aşkın bir süredir yok oluyordu. Öyle ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünden sadece iki hafta önce, 26 Kasım 1948'de, SSCB Yüksek Konsey Başkanlığı, 'keyfi ayrılma', yani özel yerleşim yerlerinden kaçma girişimleri için 20 yıl ağır çalışma cezası öngören bir kararname yayınladı. Kırım Tatarları gibi anavatanlarından sürgün edilen Koreliler, Almanlar, İngriya Finleri, Karaçaylar, Kalmıklar, Çeçenler, İnguşlar, Balkarlar ve Ahıska Türkleri gibi diğer halklar da aynı koşullar altındaydı. Birçoğu için sürgün, sadece vatanlarından kovulma değil, aynı zamanda milli özerkliklerinin de yok edilmesi anlamına geliyordu. Bu durum, özellikle Kırım Tatar halkının özerkliği olan Kırım Özerkliği için de geçerliydi. MİLLİ MÜCADELESİNDE BEYANNAMENİN ROLÜ KTMM Başkanı, Kırım Tatar millî hareketinin gücünü büyük ölçüde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan insan hakları ilkelerinden aldığını, bu ilkelerin halkın anavatanına dönüş hakkının ve milli-bölgesel özerkliğinin temel dayanağı olduğunu kaydetti. Ayrıca Çubarov, 1991’de toplanan II. Kırım Tatar Millî Kurultayı tarafından kabul edilen belgelerin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilkeleri üzerine inşa edildiği hatırlattı. RUS İŞGALİ ALTINDAKİ GÜNCEL HAK İHLALLERİ Çubarov, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı işgaliyle başlayan ve 2022’de geniş çaplı saldırıyla derinleşen savaşın, işgal altındaki topraklarda kitlesel katliamlar, sistematik ve zulümlerle birlikte sürdüğü vurgulayarak şunları kaydetti: Rusya Federasyonu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni ve insan hakları ile milletlerin hakları alanındaki diğer tüm uluslararası belgeleri kabaca hiçe sayan bir terör devletine dönüşmüştür. Yalnızca işgal altındaki Kırım'da, büyük çoğunluğu Kırım Tatarları olmak üzere yüzlerce insan yasa dışı bir şekilde özgürlüğünden mahrum bırakılıyor. “UKRAYNA’NIN ZAFERİ, EVRENSEL İNSAN HAKLARININ YENİDEN TESİSİ OLACAK” Açıklamasının sonunda KTMM Başkanı Ukrayna’nın özgürlüğü için verilen mücadelenin aynı zamanda insanlığın evrensel değerlerini savunma mücadelesi olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: İnsan onurunu ve millelerin eşitliğini tesis etmeye yönelik insan hakları aktivistlerinin, siyasetçilerin ve diplomatların devasa çabalarının yeniden tehdit altına atıldığını ve 20. yüzyılın ortalarındaki gerçeklere geri döndürüldüğünü görmek acı vericidir. Ancak tam da bugün, Ukrayna'nın özgürlük mücadelesinin ön saflarında yer aldığı bu zamanda, demokratik ve özgürlüğü seven ulusların onun etrafında birleşmesi umudu geri getiriyor. Ukrayna'nın zaferi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde belirlenen uluslararası ilkelerin yeniden tesis edilmesine giden yolu açacak ve insan haklarının en yüksek değere sahip olduğu bir dünyaya olan inancı güçlendirecektir.

KTMM: Kırım Tatar Millî Kurultayı, halkımızın siyasî kimliğinin ve özgürlük mücadelesinin sembolü Haber

KTMM: Kırım Tatar Millî Kurultayı, halkımızın siyasî kimliğinin ve özgürlük mücadelesinin sembolü

Bugün, Kırım Tatar Millî Kurultayı'nın açılışının 108. yıl dönümü. Kırım Tatarlarının milli mücadelesinin mihenk taşı olan Kurultay, 9 Aralık 1917'de Bahçesaray'da açılmıştı. Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM), Birinci Kırım Tatar Millî Kurultayı'nın açılışının 108. yıl dönümü münasebetiyle yayımladığı açıklamada, Kurultay’ın Kırım Tatar halkı için taşıdığı tarihî ve siyasal önemine dikkat çekti. "KURULTAY ANAVATANA DÖNÜŞÜN VE ANAVATANDA YENİDEN VAROLUŞUN SEMBOLÜ" KTMM, Kurultay’ın sadece temsilcilerin toplandığı bir kongre değil, Kırım Tatar halkının siyasî kimliğinin temeli olduğunu vurgulayarak, “Kurultay, kendi kaderini tayin etme iradesinin sembolü ve sürgün, baskı, işgal ile devlet yoksunluğu dönemlerini aşarak günümüze ulaşan bir tarihsel gelenek. Kurultay, anavatana dönüşün ve anavatanda yeniden var oluşun sembolü. Kırım Tatarları Kurultay aracılığıyla kalkınma stratejilerini oluşturdular, halklarının haklarını korudular ve özgürlük mücadelesinin yollarını şekillendirdiler.” ifadelerine yer verdi. Kırım Tatar Millî Kurultayı'nın açılışının 108. yıl dönümü. Kırım'da Kırım Tatarlarının milli mücadelesinin mihenk taşı olan Kurultay, 9 Aralık 1917'de Bahçesaray'da açılmıştı. pic.twitter.com/l2o0pPxhLb — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 9, 2025

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu Haber

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu

Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜRKDAM), Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu ile Kızılelma Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği tarafından 8 Aralık 2025 tarihinde “Türk Dünyası Sorunları ve Sorunlu Bölgeler” başlığıyla kapsamlı bir panel düzenlendi. Gazi Üniversitesi Rektörlük binasındaki Mimar Kemaleddin Salonu’nda tertip edilen program saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. "TÜM ATALARIMIZI HÜRMETLE YÂD EDİYORUZ" “Türk dünyasının ata yurdundan bugüne, adı bilinen veya bilinmeyen tüm büyüklerimize; Alp Er Tunga’dan Tonyukuk’a, Korkut Ata’dan Kaşgarlı Mahmud’a, Cengiz Aytmatov’dan İsmail Bey Gaspıralı’ya kadar fikirleriyle, kalemiyle, mücadelesiyle yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi hürmetle yâd ediyoruz.” diyerek programın sunumunu yapan TBMM ve TRT program yapımcısı ve aunucusu Yasemin Aras açılış konuşmaları için protokol isimlerini takdim etti. TÜRK DÜNYASININ DERTLERİYLE DERTLENMEYİ BORÇ BİLEN NESİLLER Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu Başkanı Seyfullah Kaya, katılımcıların programa iştirak ederek, Türk dünyasının dertleriyle dertlenmeyi bir borç olarak bildiğini gösterdiğini vurguladı. Kaya, panelde sorunlu bölgeler başlığıyla toplanılmış olsa da buraya yalnızca coğrafî problemle bakılamayacağını kaydetti. Kaya, “Çünkü bizim için Kırım yalnızca haritada bir yarımada değil, sürgüne direnen bir toplumun vatanı. Ahıska, vatana duyulan bitmeyen bir hasret. Kerkük, Türkmeneli hoyratlarda dile gelen bizi biz yapan, öz mayamızdır. Kıbrıs, vazgeçemeyeceğimiz egemenliğimiz; Karabağ ise sabrın kutlu zaferidir.” ifadelerini kullandı. Kaya, bu bölgelerdeki soydaşların tarih boyunca bedeller ödediğini belirtti. Yalnızca problemlerin konuşulduğu bir program olmaması gerektiğini kaydeden Türk Dünyası Topluluğu Başkanı, “Yolumuz İsmail Bey Gaspıralı’nın da dediği gibi ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ sloganını bir slogan olmaktan çıkarıp yaşantımıza dökmektir.” dedi. "AYNI KANDAN AYNI CANDAN MİLLETİN EVLATLARIYIZ" Ardından Kızılema Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği Başkanı Dr. Yasemin Meydan ise programın yalnızca toplantıdan ibaret olmadığının altını çizdiği açılış konuşmasında, “Bugün burada aynı kandan aynı candan aynı tarihten gelen bir milletin evlatları olarak omuz omuzayız, omuz omuza olmak zorundayız. Her birimizin yüreğinde vatandan uzak, haksızlığa uğramış, sesi kısılmaya çalışılmış Türk yurtlarının hüznü, acısı ve umudu var.” cümlelerini sarf etti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından, Rus işgali altındaki Kırım’da yapılan baskılardan örnek veren Meydan, yayılmacı güçlerin sistematik bir baskı, asimilasyon politikası ve korku yaratma hedeflerinin olduğunu söyledi. Ayrıca Azerbaycan’da memleketlerinden koparılan insanların acılarının devam ettiğini, Ahıska Türklerinin ise hâlâ vatan hasreti çektiğini sözlerine ekleyen Meydan, Türkmeneli’nde varoluş, Kıbrıs’ta ise eşitlik mücadelesi olduğunu dile getirdi. "BİR ÇOCUĞUN DİLİ SUSTURULDUĞUNDA BİR MİLLETİN SESİ KISILIR" Meydan konuşmasında, “Türk dünyasının farklı bölgelerindeki acılar yalnızca istatistik bir rapor ya da yalnızca tarih değildir. Bunlar kadınlarımızın gözyaşı, gençlerimizin feryadı, çocuklarımızın sessizliği, yaşlılarımızın kırılmış yüreğidir. Bir annenin çocuğuna sarılamadığı yerde huzur olmaz. Bir gencin kimliği elinden alınmaya çalışıldığı yerde gelecek olmaz. Bir çocuğun dili susturulduğunda bir milletin sesi kesilir. Bir yaşlının vatan toprağından hasretle ölmesi bir tarihin koparılmasıdır. Biz biliyoruz ki Türk dünyasının bir yerinde zulüm varsa o zulüm hepimize yapılmış demektir.” ifadelerine yer verdi. TÜRK DÜNYASI GENİŞ COĞRAFYAYA HÂKİM TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy ise Türk dünyasını derinliği olan, değerli ve önemli bir kavram olarak nitelendirerek başladığı konuşmasında, Türk nüfusunun derin bir coğrafyaya hâkim olduğunu ifade etti. Bağımsız olarak yaşayan, otonom olarak yaşayan ve başka ülkelerde azınlık halinde kimlik mücadelesi vererek yaşayan Türklerin büyük bir alana yayıldığını aktaran Aksoy, “İşte bu derin coğrafya içerisinde ekonomiden siyasete, sosyo-kültürel meselelerden güvenliğe kadar çok çeşitli alanlarda birtakım sorunların olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni fırsat yeni siyasi konjonktür ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Türk milleti için birtakım fırsatları beraberinde getirirken diğer taraftan da aşılması gereken zaman içerisinde çözümlenmesi gereken sorunları beraberinde getirmiştir.” diyerek toplantının konusuna işaret etti. Programda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Aksoy sözlerine Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “Ağıt” şiiriyle son verdi. TÜRKİSTAN HASSAS BİR DENGE KURMAK ZORUNDA Açılış konuşmaları Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necdet Hayta’nın konuşmasıyla son buldu. Prof. Dr. Hayta, Türk dünyasının Kafkasya, Türkistan, Balkanlar ve Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada olduğunun altını çizdi. Bu nedenle Türklerin farklı siyasî yapıların, farklı ekonomik şartların ve çok çeşitli kültürel ortamlara sahip olduğunu aktaran Hayta, “Türk dünyası hem büyük bir potansiyel hem de ciddi sorunlar barındırabiliyor.” dedi. Türk dünyasının, özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin Rusya, Çin, ABD ve asgari düzeyde bölgede tehdit haline gelen İran gibi ülkelere karşı güvenlik, enerji, ekonomik gibi alanlarda hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu belirtti. Türk dili ve alfabesine dikkat çeken Hayta, farklı alfabelerin uzun vadede kültürel etkileşimi zorlaştırdığını söyledi. Hayta, “Ortak bir müfredat, ortak eğitim politikaları ya da gençler arası güçlü bir kültürel etkileşim gerekmektedir. Öyle ki bazı ülkelerde Türk kimliğine yönelik baskılar ve asimilasyon politikaları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı. Türk dünyasındaki sorunların devam ettiğini vurgulayan Hayta, “Bu sorunların aşılabilmesi için Türk devletlerinin daha güçlü bir iş birliği, daha fazla ekonomik entegrasyon ve ortak sosyo-kültürel politikalar geliştirilmesi son derece önemlidir.” diyerek Türk dünyasına çağrıda bulundu. TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy’un moderatörlüğünü yaptığı panelde; Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Araştırmacı-Yazar Dr. Azad Dedeoğlu, Türkmeneli Dernekler Federasyonu Başkanı Mehmet Tütüncü, Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ve Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü konuşmacı olarak yer aldı. ÇİN YAYILMACI BİR SİYASET GÜDÜYOR Prof. Dr. Emet, Doğu Türkistan sorununu anlamak için öncelikle Çin’i bilmek gerektiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında, Çin’in tarihî sürecini ve coğrafî konumunu kısaca ele aldı. Çin’in özellikle Türk dünyası başta olmak üzere geniş bir alana yayıldığını ifade eden Emet, Japonya ile ipleri geren Çin’in yayılmacı bir politika güttüğünü söyledi. KARDEŞLERİNİN HEPSİ TOPLAMA KAMPINDA Öte yandan Türkiye’de oluşturulan algının tam tersine Doğu Türkistan’da insanlık suçlarının işlendiğini aktaran Emet, kardeşlerinin hepsinin toplama kampında olduğunu dile getirdi. 2017 yılı itibarıyla hayata geçirilen toplama kampları için artık sadece Uygurların değil Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar gibi Türk soyluların da millî kimliği nedeniyle hedef alındığını kaydetti. Emet, “Uydu görüntüleri aracılığıyla bin 200 tane toplama kampı tespit edildi. Korkunç derecede insanlık dışı uygulamalar var burada. Kampa girmek için akrabanızı ziyaret etmeniz bile yeterli. Ayrıca çok sayıda yazar, akademisyen, gazeteci de toplama kamplarına alındı.” dedi. Çin kaynaklarında Uygurların Türk olarak tarihe kaydedildiğini anımsatan Emet, şimdi ise bunun inkâr edildiğini, Uygurların Çinli olduğu yalanını ortaya koyduklarını sözlerine ekledi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Doğu Türkistan ziyaretinin ardından asimilasyon talimatı vermesi üzerine Uygurların yok edilmeye çalışıldığının altını çizen Emet, “Çünkü Doğu Türkistan onlar için stratejik öneme sahip bir bölge.” yorumunda bulundu. Emet ayrıca dünyadaki Doğu Türkistan diasporasına da değindiği konuşmasında, Uygurların oluşturduğu teşkilâtların tek çatı altında toplandığı Dünya Uygur Kurultayından söz etti. Emet, Uygur Türklerinin kimliğini korumak, gelecek nesillere aktarmak için müzikleri, dansları ve ana dili ile kültürel çalışmalar yaptıklarını ifadelerine ekledi. Emet, “Bugün Doğu Türkistan sorununu sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz.” dedi. Ayrıca DUK Sözcüsü, 9 Aralık’ın Doğu Türkistan Soykırım Günü olarak kabul edilmesine işaret ederek, bunun kritik bir önem taşıdığını ve önemli bir gelişme olduğunun altını çizdi. AZERBAYCAN JEOPOLİTİK REKABETTE ÖNE ÇIKIYOR Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozkuş ise Azerbaycan’daki soruna işaret ederek etnik yapısı, coğrafî konumu, bölgesel gelişmeler ve enerji sevkiyatının geçiş güzergâhı üzerinde olması nedeniyle Azerbaycan’ın önemli bir konumda olduğunun altını çizdi. Azerbaycan’ın 1918’de bağımsızlığını ilan edene dek Rusya’nın baskılarını sürdürdüğünü aktaran Bozkuş, iki yıl sonra Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldiğini hatırlattı. Bozkuş, “Bu süreçte Türklerin bölgedeki varlığının izlerinin kasıtlı bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Geçmişin her dönemindeki Kafkasya’daki, Azerbaycan’daki, tarihî kültürel mirasa yönelik saldırılar bölgenin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu, Batılı kaynaklara dâhi yansımıştır.” değerlendirmesini yaptı. Ermeni kaynaklarında da Revan Hanlığından söz edildiğini belirten Bozkuş tarihî kalıntılara günümüzde ulaşıldığını belirtti. “Bu toprakların aslî sakinlerinin Azerbaycan Türklerine ait olduğunu görebiliyoruz.” ifadesine yer veren Bozkuş, aynı zamanda bölgeye gelen Ermenilerin kentlerin isimlerini değiştirdiğini ve ciddi bölgenin demografik değişime uğradığını kaydetti. Bozkuş, “Bölgeye gelen Ermeniler Müslüman halkı göçe zorlamış ve 20. yüzyıla kadar zorunlu göç devam etmiştir.” bilgisini verdi. Kültürel kimliğe yönelik tehdidin Sovyetler Birliği’nde de devam ettiğini vurgulayan Öğretim Üyesi, “Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni dönemde Azerbaycan’ın Kafkasya’daki tarihî mirası araştırma ve gelecek nesillere aktarma konusunda hepimize önemli bir görev düşüyor.” şeklinde konuştu. Bozkuş bu hususta birlik ve dayanışma çağrısı yaparak diasporanın kültürel kimlik konusunda çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizdi. AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNU ELE ALINDI Ardından konuşmasına şiirle başlayan Araştırmacı-Yazar Dedeoğlu, Ahıska Türklerinin yaşadığı problemleri ele aldı. Ahıska Sürgünü’nün bu yıl 81. yılı olduğunu kaydeden Dedeoğlu, Ahıska’nın Türk yurdu olduğunu belirterek, tarihinden ve coğrafî konumundan söz etti. “Bölgede kara bulutlar eksik olmamış” diyen Dedeoğlu, 1828’den sonra Anadolu’ya göçlerin başladığını belirtti. Dedeoğlu, “Ahıska bölgede hem kültürün hem de irfanın ışığı olmuştur. Coğrafyada da söz sahibi olan bir vilayet konumunda olmuştur.” diyerek 19. yüzyıldaki duruma işaret etti. Dedeoğlu, Ahıska’nın 1900’lerde Sovyet sınırları içerisinde kaldığını ve bu süre zarfında kıyımlara maruz kaldığını da ifade etti. AHISKA TÜRKLERİ YAŞAM MÜCADELESİNE DEVAM EDİYOR Öte yandan Dedeoğlu, 14 Kasım 1944’te Ahıska Türklerinin hayvan vagonlarına bindirilip SSCB tarafından vatanlarından koparılarak Türkistan’a sürüldüğünü sözlerine ekledi. Ahıska Türklerinin hâlâ vatan hasreti çektiğini belirten konuşmacı, “1944’ten 1956 yılına kadar tam anlamıyla açık hava hapishanesi diyebileceğimiz bir yaşam sürdürmüşlerdir." dedi. Türk dünyası halklarının SSCB döneminde sürgüne uğradıklarını sözlerine ekleyen Dedeoğlu, “Bunların tamamına yakını geri dönüyor ancak Ahıska Türkleri olarak dünyanın dört bir yanında ABD dâhil dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Ve yaşam mücadelesi veriyoruz.” ifadelerini kullandı. TÜRKMENELİN'DEKİ SORUNLAR KONUŞULDU Türkmeneli’ndeki sorunları masaya yatıran Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Tütüncü ise Türk dünyasındaki sorunlara bakıldığı zaman toplumların farklı milletlerin baskısı altında yaşadığını belirtti. Irak’taki meselenin Türkiye ile iç içe bir mesele olduğunu kaydeden Tütüncü, “Çünkü Türkmenler sınırın öte tarafındadır. Hem Irak’taki hem de Suriye’deki Türkmenler bölgeye yerleşen ilk Türklerdir. O bölge, Anadolu’nun Türkleşmesinden önce Türkleşiyor.” dedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türkmenlerin kaderinin değiştiğini vurgulayan Tütüncü, büyük bir varoluş mücadelesi verildiğini ifadelerine ekledi. "IRAK TÜRKLÜĞÜ HER ŞEYE RAĞMEN ÖZÜNÜ KORUYOR" Tütüncü, Musul’un Misak-ı Millî sınırları içinde olduğu için son derece önemli olduğunun altını çizerek, kaybedilen bir toprak olduğunu belirtti. Günümüzde devletin pek çok kademesinde ve bununla birlikte aydınların siyasî baskıya maruz kaldığını aktaran Tütüncü, “Türkmenler asimilasyona uğratılmak istendi, katliam gören, kendilerine ait binalarının tahrip edilmesine, pek çok yöntemle hunharca soykırıma uğramasına rağmen Irak Türklüğü bugün büyük ölçüde özünü korumaktadır.” şeklinde konuştu. Ayrıca dil ve kültürel açıdan asimile edilmeye çalışıldıklarının ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarının altını çizen Tütüncü, “Siyasî Türkmen kuruluşları, Irak Türkmen Cephesi ve onun yanındaki diğer Türkmen partiler olmak üzere bütün bu Türkmenler coğrafyasında Irak Türkmenleri varlığını, kültürünü, siyasî ve kültürel haklarını savunmaya devam etmektedir. Bu konudaki en büyük desteğimiz elbette ki anavatanımız Türkiye’dir. Bütün Türk dünyasından da bu konuda destek bekliyoruz.” dedi. "KIBRIS'TAKİ TÜRK VARLIĞI 400 YILI AŞKINDIR MEVCUT" Panelistlerden Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Balyemez, bölgedeki sorunları masaya yatırdı. “Türk dünyasına selam olsun” diyerek konuşmasına başlayan Balyemez, Kıbrıs’taki Türk varlığının 4 asırdan bu yana var olduğuna dikkat çekti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Osmanlı'nın fethiyle Kıbrıs Adası’nda var olduğunu ve yakın tarihte var olma mücadelesi verdiğini kaydetti. Balyemez, “Bu varoluş mücadelesi bundan 42 yıl önce kurulan bir devlet olarak varlığını devam ettiriyor.” diyerek bölgedeki soruna da işaret etti. Balyemez, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ısrarla Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını aktardı. "TÜRKİYE 75 YILDIR KIBRIS TÜRKLERİNİN UĞRADIĞI HAKSIZLIĞI GİDERMEK İÇİN ÇABALIYOR" Tarihî süreci anlatan Balyemez, 1931’de İngiliz hükûmeti tarafından Türklerin millî kimliğinin reddedildiğini, Müslüman azınlığı olarak tanınma yönünde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin o tarih itibarıyla Türklük mücadelesine başladığını kaydetti. 1960’lı yıllara gelindiğinde katliamlara uğradıklarını anımsatan Balyemez, daha sonra KKTC’nin kurulmasıyla güvenlik sorunun yaşanmadığını belirtti. Balyemez konuşmasında, “Türkiye yetmiş beş yıldır ana gündem maddesi olan dış politikasında Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlığı gidermek için çabalamaktadır.” cümlesini sarf etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tarafından Türk dünyasının şekillendirilmeye çalışıldığının altını çizen Balyemez, bunun yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getirdi. Son olarak işgal altındaki Kırım, Kırım Tatarları, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’da var olan mevcut durum ve bu bağlamda faaliyette olan Kırım Ailesini anlatan kısa bir video kesit gösterildi. "RUS ORDUSUNA GİRMEMEK, UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞMAMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİM" Panelde konuşmacı olarak yer alan Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü ise Rus işgali altındaki Kırım’ın tarihî serüvenini ve Kırım Tatarlarını katılımcılara anlattı. 2022 yılı itibarıyla Anadolu topraklarına adım attığını belirterek konuşmasına başlayan Kömürcü, “Türkiye’ye gelmemin sebebi Rus ordusuna girmemek, Ukrayna’ya karşı savaşmamak, milletim için çalışmaktı. Biliyorsunuz Kırım, Türk dünyasının hassas ve sorunu olan bölgelerinden biri.” diyerek Kırım Tatarlarının anavatanı Kırım Yarımadası’nın yüzyıllardır maruz kaldığı asimilasyon ve baskı politikalarına değindi. Kırım Hanlığı bağlamında yarımadanın tarihini ele alan Kömürcü, tarihî şahsiyetlerden biri olan İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına yeni bir soluk kazandırdığını vurguladı. Ayrıca 1917 senesinde Numan Çelebicihan başkanlığında Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da sözlerine ekleyen Kömürcü kısa süreli cumhuriyetin ardından aydınların Ruslar tarafından katledildiğine dikkat çekti. Kömürcü, “Bu yetmeyince Kırım Hanlığı'ndan miras kalan yapılarımızı da yok etmeye çalıştılar.” dedi. Kömürcü, 1944’te ise Kırım Tatarlarının SSCB tarafından hayvan vagonlarına bindirilerek ana yurtlarından sürgüne gönderildiğini anımsattı. 1960’lı yılların sonunda Kırım’a geri dönüşlerin başladığını ancak gidenlerin zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini aktaran Zevri Komürcü, SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı itibarıyla Kırım’ın Ukrayna topraklarına dâhil olduğunu belirtti. Kömürcü, böylelikle Kırım Tatarlarının anavatanına döndüğü, asimilasyona karşı verdiği kimlik mücadelesinin sonuç verdiği dönemin ortasında 2014 yılında Kırım’ın yeniden Rusya tarafından işgal edildiğini dile getirdi. MOSKOVA TÜRKİYE'NİN YARDIMLARINDAN SONRA TEDİRGİN OLDU Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım’a her zaman destek verdiğini, bununla birlikte Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) işgalden önce Kırım’da türlü faaliyetler yürüttüğünü ifade eden Kömürcü, “Türkiye’nin Kırım’a yaptığı yardımları gören Moskova Türk dünyasının yeniden kurulmasına izin vermedi.” yorumunda bulundu. İşgal altındaki Kırım’da şu anda 200’ü aşkın siyasî tutsak olduğunu aktaran Kömürcü, işgalcilerin Kırım’daki Türklüğü susturmak istediğini vurguladı. Bu nedenle Kıyiv’de faaliyet gösteren Kırım Ailesinin 2022’de topyekûn Rus saldırılarının başlamasıyla birlikte Eskişehir’e geldiğini dile getiren Kömürcü, “Savaştan hemen önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Savaş başlayacak biliyoruz ama sizin yanınızda olacağız’ diyerek bize teminat vermişti. Öyle de oldu. Savaşın başladığı gün Türkiye'nin Kıyiv Büyükelçiliği otobüslerle çocukların Türkiye’ye getirilmesini sağladı.” dedi. CUMHURBAŞKANI, FIRST LADY VE TİKA BAŞKANINA TEŞEKKÜR Kömürcü, desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, First Lady Emine Erdoğan ve TİKA Başkanı Abdullah Eren’e teşekkür etti. Panelin ardından programın organizatörleri tarafından panelistlere bozkurt temalı plaket, Teşekkür Belgesi ve Kızılelma Ziya Gökalp Onur Ödülü Belgesi takdim edildi. Program, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.