SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kültürel Miras

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kültürel Miras haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kültürel Miras haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Polonya, Kırım’da kaçak kazı yapan Rus arkeoloğu  tutukladı Haber

Polonya, Kırım’da kaçak kazı yapan Rus arkeoloğu tutukladı

Rus işgali altındaki Kırım’da yasa dışı kazı çalışmaları yürüterek Ukrayna'nın kültürel mirasına verdiği zarar nedeniyle Ukrayna tarafından aranan Rusya’nın Hermitaj Müzesi çalışanı Polonya’da tutuklandı. Polonya merkezli Radyo RMF24 muhabiri Kşiştof Zasada’nın aktardığına göre; Rus bilim insanı, geçen hafta Hollanda’dan Balkanlara seyahat ederken Varşova’dan transit geçtiği sırada Polonya İç Güvenlik Ajansı tarafından durdurularak gözaltına alındı. Ardından savcılıkta ifade vermeyi reddeden bilim insanı hakkında Polonya mahkemesi 40 günlük tutukluluk kararı verdi. Ukrayna’nın bu süre içinde resmî iade talebinde bulunması bekleniyor. RUSYA TUTUKLAMAYI DOĞRULADI Rus propaganda haber ajansı RİA Novosti ise gözaltına alınan kişinin Aleksandr Butyagin olduğunu doğruladı. Rusya’nın Polonya’daki diplomatik misyonu, 4 Aralık’ta yapılan gözaltı konusunda ancak 9 Aralık’ta bilgilendirildiklerini belirterek, Polonya makamlarından açıklama talep ettiklerini açıkladı. 2024’DE SUÇLAMA YÖNELTİLDİ Ukrayna Başsavcılığı, Butyagin’e Kasım 2024’te resmen suçlama yöneltmişti. Yetkililere göre Butyagin, Hermitaj Müzesi tarafından organize edilen sözde Mirmekiy Arkeolojik Keşif Gezinin başkanlığı görevini üstlenerek Ukrayna’dan hiçbir izin almadan Kırım’ın Kerç kentindeki Antik Mirmekiy Kenti’nde yasa dışı kazı çalışmaları yürütüyor. Ukrayna mevzuatına göre izinsiz kültürel miras tahribi 2 ila 5 yıl hapis cezası gerektiriyor. Ukrayna Güvenlik Servisi (SBU), yapılan uzman incelemelerde Rus ekiplerin ilgili arkeolojik alana 200 milyon Ukrayna grivnasını aşan zarar verdiğini belirlediklerini duyurdu.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Rus işgali altındaki Kırım’da ihlaller derinleşiyor Haber

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü: Rus işgali altındaki Kırım’da ihlaller derinleşiyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde, dünyada acı tecrübelere sahne olan insan haklarının ağır ihlallerine ve soykırım fiillerine dikkat çekmek için İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bu tarihten itibaren 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, tüm dünyada insan onurunun ve temel özgürlüklerin önemini hatırlatan bir tarih olarak kaydediliyor. Ancak yaklaşık 12 yıldır Rus işgali altında bulunan Kırım’da bu gün, insan hakları ihlallerinin kesintisiz sürdüğü karanlık bir tabloyu gözler önüne seriyor. Kırım, Rus işgalinin başladığı Mart 2014’ten itibaren sistematik baskıların, zorla kaybetmelerin, hukuksuz tutuklamaların ve işkencenin yoğun yaşandığı bir bölgeye dönüştü. İşgalci yönetimin baskı ve zulüm uygulamalarından en çok etkilenen topluluk ise yarımadanın yerli halkı olan Kırım Tatarları oldu. İşgalin hemen ardından Rusya, Kırım Tatar halkının milli lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov ve KTMM Başkan yardımcıları dahil olmak üzere siyasi ve manevi önderlerin Kırım’a girişini yasakladı, birçok isim hakkında uydurma suçlamalarla açıldı. Kırım’daki bağımsız medya tamamen susturuldu; ATR televizyon kanalı ve Kırım Haber Ajansı (QHA) kapatıldı. Nisan 2016’da ise Kırım Tatarlarının en üst temsil organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi resmen yasaklandı. RUSYA EN AZ 176 KIRIM TATARINI HAKSIZ YERE ALIKOYUYOR İnsan hakları savunucularının aktardığı verilere göre Rusya’nın kontrolündeki cezaevlerinde 176’sı Kırım Tatarı olmak üzere toplam 316 Kırımlı siyasi tutsak bulunuyor. Tutuklular arasında kadınlar, gençler, yaşlılar ve engelliler de yer alıyor. Kırım Tatar Kaynak Merkezinin verilerine göre, 2017-2025 yılları arasında işgal altındaki Kırım’da 10 binden fazla insan hakları ihlali kaydedildi; bunların 6 binden fazlası Kırım Tatarlarına karşı işlendi. İşgalden bu yana 44 kişi kaçırıldı, bunlardan 6’sı ölü bulundu, 15’inin akıbeti hâlâ bilinmiyor. Kaybolanlar arasında Dünya Kırım Tatar Kongresi Yönetim Kurulu üyesi Ervin İbragimov da bulunuyor. KIRIM TATARLARINI SAVUNAN AVUKATLAR HEDEF ALINIYOR İşgalci yönetimin baskılarına maruz kalan Ukrain ve Kırım Tatar siyasi tutsakları savunan avukatlar da sistematik baskıya uğruyor. Avukatlar Emil Kurbedinov ve Edem Semedlayev haklarında açılan idari davalar çerçevesinde hapis cezası aldı.; Lilya Gemeci, Rüstem Kamilev, Nazim Şeymambetov ve Aleksey Ladin olmak üzere 4 Kırımlı avukatının lisansı iptal edildi. Kırım'daki baskıları dünyaya duyuran insan hakları savunucusu ve yurttaş gazeteci Lutfiye Zudiyeva “yabancı ajan” ilan edildi. RUSYA EĞİTİM SİSTEMİNİ BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK KULLANIYOR, KIRIM TATARLARININ KÜLTÜREL MİRASINI YOK EDİYOR Eğitim alanında da baskılar derinleşti. İşgal öncesi Kırım Tatarca eğitim veren 15 milli okulun tamamı statüsünü kaybetti. Rusya, eğitim sistemini çocukların milli kimliğini silmek ve genç nesli propaganda ile yönlendirmek için bir araca dönüştürdü. Kırım Tatar kültürel mirası da hedef alındı. Kırım Tatar mimarisinin dünyadaki tek örneği olan Hansaray, “restorasyon” gerekçesiyle ağır tahribata uğratıldı. UNESCO’nun tüm girişimlerine rağmen süreç durdurulamadı. Bunun dışında 2014’ten bu yana Rus işgali altındaki Kırım’da onlarca tarihi ve kültürel miras alanı tahrip edildi, binlerce tarihi eseri kaçırıldı. Son 12 yılda yarımadaya bir milyondan fazla Rus yerleştirilerek Kırım’ın demografik yapısı kökten değiştirildi. Aynı dönemde on binlerce Kırım Tatarı, baskılar nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, Kırım’daki sistematik ihlallerin uluslararası toplum tarafından yeniden hatırlanması açısından kritik bir önem taşıyor. Kırımlı siyasi tutsakların serbest bırakılması, kaybedilen kişilerin akıbetinin açıklanması ve yerli halkın temel haklarının korunması için uluslararası baskının artırılması gerekiyor.

Kırk yıllık hatırın sembolü: 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü Haber

Kırk yıllık hatırın sembolü: 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü

Tarihi ve kültürel zenginliğiyle bilinen Türk kahvesi, her yıl 5 Aralık'ta "Dünya Türk Kahvesi Günü" olarak kutlanıyor. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'nde yer alan bu özel içecek, kendine has pişirme yöntemi, sunum ritüeli ve telvesiyle geleceğe dair mesajlar taşıyan geleneğiyle küresel lezzetler arasında özel bir konuma sahip. 16. yüzyılda Osmanlı sarayına giren kahve, kısa sürede halk arasında yaygınlaşarak kahvehanelerin açılmasına vesile oldu. Bu mekânlar, edebiyat, siyaset ve sanat sohbetlerinin merkezi hâline geldi. Günümüzde ise Türk kahvesi, hem Türkiye’de hem de dünyada kültürel bir miras olarak yaşatılmaya devam ediyor. Türk mutfağının ve sosyal hayatının vazgeçilmezi olan Türk kahvesi, sadece bir içecek değil, aynı zamanda nesiller boyu aktarılan köklü bir kültürel miras. Bu özel miras, 2013 yılında UNESCO tarafından İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne dâhil edildi. Türk kahvesi ayrıca, 2025 yılında Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde (AB) tescil edilen ilk "geleneksel ürün adı" oldu. GELENEK VE RİTÜELİN BULUŞMASI Türk kahvesini dünya çapında eşsiz kılan, çok ince çekilmiş kahve çekirdeklerinin cezvede ağır ateşte, su ve isteğe bağlı şekerle köpürtülerek pişirilmesi gibi kendine has hazırlama yöntemi ve küçük fincanlarda, bir bardak su eşliğinde sunulmasıyla pekişen misafirperverlik ritüelidir. Ayrıca, içildikten sonra fincanın ters çevrilerek fincan dibinde kalan telveden fal bakılması geleneği, osyalleşmenin eğlenceli ve mistik bir parçası olarak kültürü canlı tutmakta. "BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR" 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü, bu eşsiz geleneği hatırlatmak ve kahve kültürünün toplumsal bağları güçlendiren rolünü vurgulamak için önemli bir fırsat sunuyor. Sabahın ilk saatlerinden akşam sohbetlerine kadar Türk kültüründe derin bir iz bırakan Türk kahvesi, dostluk, sohbet ve misafirperverliğin sembolü olarak görülmeye devam ediyor. Bugün, Türkiye ve dünyanın birçok yerinde Türk kahvesinin tarihi ve lezzeti kutlanmakta, kahvehanelerden modern kafelere kadar her yerde bu özel içecek için etkinlikler düzenlenmekte. Dünya Türk Kahvesi Günü, Türkiye’nin kültürel diplomasi hamleleri arasında önemli bir yere sahip. Hem gastronomi turizmine katkı sağlıyor hem de Türk kültürünün küresel görünürlüğünü artırıyor.

Ukrayna ve Türkiye, kültürel mirasın korunması için iş birliğini güçlendiriyor Haber

Ukrayna ve Türkiye, kültürel mirasın korunması için iş birliğini güçlendiriyor

Ukrayna’nın İnsani Politikadan Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Kültür Bakanı Tetyana Berejna, Türkiye’nin Kıyiv Büyükelçisi Mustafa Levent Bilgen ile bir araya geldi. Görüşmede, iki ülke arasında kültürel mirasın korunması ve yeniden inşası alanındaki iş birliğinin güçlendirilmesi ele alındı. Ukrayna Kültür Bakanlığından yapılan açıklamaya göre görüşmede Bakan Berejna, Türkiye’nin uzun süredir sağladığı desteğe teşekkür etti. Ukrayna kültürünün karşı karşıya olduğu büyük yıkıma dikkat çeken Berejna şu ifadeleri kullandı: Rusya’nın saldırıları sonucunda bin 612 kültürel miras anıtı ve 2 bin 427 kültürel altyapı tesisi zarar gördü. Bu kayıpların telafisi uluslararası desteğe ihtiyaç duyuyor; bu nedenle ortak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye’nin Ukrayna ile derin tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğunu belirten Büyükelçi Bilgen ise Ankara’nın bu alanda daha fazla iş birliğine hazır olduğunu ifade etti. Görüşmede ayrıca Kültürel Dayanıklılık İttifakı’nın öncelikleri, Ukrayna Kültürel Miras Fonu’nun kurulması ve “Equipment for Culture” (Kültür Ekipmanları) girişimi ele alındı. Türkiye, bu programlara ortak projelerle katılmaya davet edildi. Taraflar, iki ülke arasındaki müzeler, bilimsel kurumlar ve sanat kuruluşları arasında iş birliğinin genişletilmesi ve kültür uzmanları arasında mesleki değişimin desteklenmesi konusunda mutabık kaldı.

Eski Kırım Başbakanının kaçırdığı 7 binden fazla eser Ukrayna Milli Tarih Müzesine devredildi Haber

Eski Kırım Başbakanının kaçırdığı 7 binden fazla eser Ukrayna Milli Tarih Müzesine devredildi

Eski Ukrayna Milletvekili, 2000’li yıllarda Kırım Özerk Cumhuriyeti Başbakanlığı görevini yapan Valeriy Gorbatov, Kırım’dan yasa dışı yollarla elde edilmiş büyük bir kültürel miras koleksiyonunu Ukrayna Milli Tarih Müzesine iade etti. Devlet Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen soruşturma çerçevesinde 2022’de Gorbatov’un evinde yapılan arama sırasında 7 binden fazla arkeolojik eser ele geçirilmişti. Horbatov, 2000’li yılların başında Kırım Bakanlar Kuruluna başkanlık etmiş, öncesinde ise Ukrayna Cumhurbaşkanının Kırım Daimi Temsilcisi olarak görev yapmıştı. 1994-2006 yılları arasında Ukrayna Parlamentosunda milletvekilliği yapan Horbatov, ayrıca Ukrayna Sendikalar Federasyonunun ilk başkan yardımcılığını yürütmüştü. Horbatov soruşturma kapsamında suçu kabul ederek devletle anlaşma yaptı. Koleksiyonunun tamamını, aramalarda bulunmayan parçalar da dâhil olmak üzere devlete devretmeyi kabul etti. Kaynaklara göre, eski siyasetçi şu anda Kıbrıs’ta yaşıyor ve sağlık sorunları nedeniyle koleksiyonun iadesi "kendi rızasıyla" gerçekleşti. Ukrayna Başsavcılığının açıklamasına göre, soruşturma sırasında ele geçirilen 7 binden fazla eşsiz eser, Ukrayna Milli Tarih Müzesine devredildi. Bu devir, müze fonuna bağımsızlık tarihindeki en büyük katkı olarak kayıtlara geçti. EŞSİZ HAZİNELER MİLLİ TARİH MÜZESİNDE Başsavcılık, eserlerin bir kısmının Ukrayna için benzersiz olduğunu ve müze fonlarında bile benzerinin bulunmadığını vurguladı. Devlete devredilen paha biçilmez eserler arasında şunlar bulunuyor: 5 binden fazla antik sikke: Kırım'daki Yunan şehir devletleri, Bizans, Kıyiv Knezliği ve Altın Orda dönemlerine ait sikkeler. Antik Seramikler: 3 bin ile 4 bin yıllık Antik Yunan seramikleri ve cam kaplar. Silahlar ve Zırhlar: İskit, Bizans, İskandinav ve Yakın Doğu menşeli silahlar. Koleksiyonda Ukrayna'da bulunan tek Bizans kılıcı da yer alıyor. Çeşitli Eserler: Antik miğferler, zırh gömlekleri (zırhlar), takılar ve günlük yaşam eşyaları. Nadir Ateşli Silah Koleksiyonu. Savcılık, söz konusu eserlerin iadesinin ulusal kültürel mirasın korunmasında istisnai bir adım olduğunu belirtti. Arkeolojik eserlerin bir kısmı şimdiden Milli Tarih Müzesinde sergilenmeye başlandı ve ziyaretçilerin erişimine açıldı.

Kırım’ın kültürel mirası tehlikede: İşgal beş yıl daha sürerse kayıplar telafi edilemez olacak Haber

Kırım’ın kültürel mirası tehlikede: İşgal beş yıl daha sürerse kayıplar telafi edilemez olacak

Ukrayna’da bu sene ilk kez düzenlenen Yerli Halklar Kongresi 2 Kasım’da Kıyiv’de yapıldı. Etkinlik kapsamında “Ukrayna’nın Yerli Halklarının Maddi ve Manevi Kültürel Mirası: Rus Saldırganlığı Koşullarında Korunma Zorlukları” başlıklı panel düzenlendi. Panele; Ukrayna Kültür Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Departmanı Başkanı Anastasiya Kozyar, Ukrayna Karay Birliği Başkanı ve Yerli Halklar Danışma Kurulu Üyesi Olena Arabacı, Kırım Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkan Yardımcısı Elmira Ablalimova Çiygöz ve Kırım Evi temsilcisi, tarihçi Gülnara Abdullayeva katıldı. Panelin moderatörlüğünü gazeteci Hanna Homonay üstlendi. SOMUT OLMAYAN MİRAS LİSTESİ GENİŞLİYOR Ukrayna Kültür Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Departmanı Başkanı Anastasiya Kozyar 2018’den beri yürürlükte olan Ukrayna Ulusal Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nin kapsamını anlattı. Bugün listede Kırım Tatarlarının “Örnek” adlı geleneksel deseni, Karay halkının Et Ayaklak (Karay böreği) geleneği, Kırım Tatar çibörek ve yantık yapım pratiği, Kırım Tatar kahve geleneği, Ağır Ava ve Kaytarma danslarının yer aldığını belirten Kozyar, “Bu unsurlar yalnızca yüzyıllar öncesine dayanan tarihi yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda Ukrayna'nın yerli halklarının modern kültürel alandaki öznelliğini de teyit ediyor.” ifadelerini kullandı. İŞGALCİLER KARAY MİRASINI HEDEF ALIYOR Rusya’nın işgal altındaki topraklarda kültürel mirası sistematik olarak yok etmeyi sürdürdüğünü aktaran Ukrayna Karay Birliği Başkanı Olena Arabacı, işgal altındaki Melitopol’deki Karay Kültür Merkezi’nin işgalciler tarafından kasıtlı biçimde tahrip edilip nargile kafeye dönüştürülmesini örnek gösterdi. Arabacı ayrıca, Kırım kültürünün korunması için düzenlenen “Kırım Günleri” girişiminin önemine dikkat çekti. “BEŞ YIL DAHA SÜRERSE KAYIPLAR TELAFİ EDİLEMEZ OLACAK” Kırım Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkan Yardımcısı Elmira Ablalimova Çiygöz, Kırım Stratejik Araştırmalar Enstitüsünün işgal altındaki tüm bölgelerde kültürel mirasın durumunu belgelediğini ifade etti. Rusya’nın eğitim sistemini ideolojik olarak dönüştürdüğünü, yerel dilleri kamusal alandan ittiğini söyleyen Ablalimova Çiygöz, bunun doğrudan kimliği yok etme politikası olduğunu vurguladı İşgalin en az beş yıl daha sürmesi halinde dünyanın, Kırım Tatarlarının kültürel hafızasını ve kimliğini etkileyecek çok derin kayıplarla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunan Ablalimova Çiygöz şunları kaydetti: Kültürün yok edilmesi sadece binaların yıkılması değildir. Hafızanın, sürekliliğin, devamlılığın kaybına yol açar; bir halkın deneyimlerin silinmesine, temelini kaybetmesine ve gelecekten mahrum kalmasına yol açar. “KÜLTÜREL SOYKIRIM YÜZYILLARDIR SÜRÜYOR” Tarihçi Gülnara Abdullayeva, Kırım’daki kültürel mirasın yok edilmesinin 2014’te başlamadığını, Rusya’nın bunu 18. yüzyıldan beri planlı şekilde yürüttüğünü belirtti. Abdullayeva, Rus imparatorluğunun Kırım’ın demografisini bilinçli olarak değiştirdiğini, böylece yerli halkların “buraya sonradan gelmiş gibi” gösterildiğini ifade etti.

Rusya Herson Sanat Galerisi’nde binden fazla eser yağmaladı Haber

Rusya Herson Sanat Galerisi’nde binden fazla eser yağmaladı

Ukrayna Savunma Bakanlığı İstihbarat Başmüdürlüğü (HUR), Rus işgal güçlerinin Herson’daki Oleksiy Şovkunenko Sanat Galerisi’nden çaldığı binden fazla eserin listesini yayımladı. HUR tarafından bugün yapılan açıklamada, Herson’un Rus işgalinden kurtarılmasının üçüncü yıl dönümünde “War & Sanctions” (Savaş ve Yaptırımlar) adlı çevrim içi platformda Rusya’nın Herson’daki Oleksiy Şovkunenko Sanat Galerisi’nden çaldığı eserlerin listesi paylaşıldı. Rus askerleri, şehrin geçici işgali sırasında Rus müze yetkililerinin koordinasyonunda galerideki resim, heykel, grafik ve ikon gibi eserleri sistematik şekilde çaldı. Eserlerin bir bölümü yasa dışı olarak işgal altındaki Kırım’a götürüldü. Açıklamada War & Sanctions sitesinde şu anda 1233 tabloya ait bilgilerin bulunduğunu, bunun ise çalınan eserlerin yalnızca bir kısmını oluşturduğu bildirildi. Bunlar arasında Peter Lely, Mariya Prımaçenko (Maria Prymachenko), Mıkola Pımonenko (Mykola Pymonenko), Ivan Ayvazovski, Serhiy Vasılkivskıy (Serhiy Vasylkivsky) gibi 19-20. yüzyıl Ukraynalı ve Avrupalı sanatçılara ait eserler yer alıyor. Ukrayna istihbaratı, Rusya’nın bu tür kültürel yağmalarla Ukrayna’nın millî kimliğini silmeye ve işgali meşrulaştırmaya çalıştığını vurgulayarak, “Bu suçların belgelenmesi, adaletin yeniden tesis edilmesi ve sorumluların cezalandırılması için büyük önem taşıyor.” ifadelerini kullandı. HUR ayrıca, daha önce Zaporijjya bölgesindeki “Kamyana Mohıla” müzesinden Rusya tarafından kaçırılan 178 esere ilişkin verilerin de aynı portala eklendiğini hatırlattı.

UNESCO'dan Rusya'ya kınama: Kırım'daki durum izlenmeye devam edilecek Haber

UNESCO'dan Rusya'ya kınama: Kırım'daki durum izlenmeye devam edilecek

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Yürütme Kurulu, 9 Ekim'de aldığı kararla, Rusya'nın Ukrayna kültürel mirasını tahrip etme eylemleri ve işgal altındaki Kırım'daki durumun izlenmesine devam etme kararı aldı. Kabul edilen kararda, yarımadada Rusya tarafından Kırım Tatarlarının hak ihlalleri, gazetecilere yönelik baskı ve eğitim alanındaki kısıtlamaları da bir kere daha teyit edildi. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre söz konusu karar, UNESCO Genel Direktörünün geçici olarak Rusya tarafından işgal edilen Kırım'daki durumu ele alan raporuna dayanıyor. Raporda, Ukrayna yarımadasındaki durumun önemli ölçüde kötüleştiği ve Rusya'nın UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Antik Kent Hersones Tavriyskıy dâhil olmak üzere kültürel mirası yok ettiği belirtiliyor. Ayrıca raporda, Rusya’nın Kırım Tatarlarının haklarını sistematik biçimde ihlal ettiği, işgal yönetiminin gazetecilere yönelik yasa dışı baskılar uyguladığı, eğitim alanında ve Ukraince ile Kırım Tatarca öğrenme hakkının kısıtlanmasında ciddi ihlaller yaşandığı, din özgürlüğü ve diğer temel insan haklarının da hedef alındığı vurgulanıyor. ULUSLARARASI DESTEK VE KINAMA Toplantı sırasında, Çekya delegasyonu 44 UNESCO üye devleti adına bir açıklama yaparak, Kırım Tatarlarına yönelik zulümden kültürel ve dini anıtların yok edilmesine kadar Rusya'nın işgal altında bulunan Kırım'daki eylemlerini kınadı. Ayrıca, belgede Rus işgal yönetiminin sorumsuz faaliyetlerinden kaynaklanan ekolojik zararlara da dikkat çekildi. Litvanya, Türkiye, Almanya, Arnavutluk ve Şili delegasyonları da ayrı ayrı açıklamalarla Ukrayna'nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan desteklerini yineledi. Ukrayna'nın UNESCO Daimi Temsilcisi Vadım Omelçenko, izleme misyonun görev sürecinin sürdürülmesinin önemine dikkat çekerek, “Yürütme Kurulunun kararı, UNESCO üyesi ülkelerin çoğunluğunun uluslararası hukukun, insan haklarının ve Ukrayna’nın uluslararası alanda tanınan sınırları içindeki toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik sarsılmaz tutumunu bir kez daha teyit ediyor.” dedi.

Türk savaş sanatları yeniden doğuyor: Ertan Erkekoğlu QHA'ya anlattı Haber

Türk savaş sanatları yeniden doğuyor: Ertan Erkekoğlu QHA'ya anlattı

Türkiye’de geleneksel sporlar son yıllarda yeniden ilgi görmeye başladı. Bu canlanmanın en önemli temsilcilerinden biri de Karesi Atlı Okçuluk Kulübü Başkanı Ertan Erkekoğlu. 1966 Balıkesir doğumlu olan Erkekoğlu, kökleri Akıncılara dayanan bir aileden geliyor. Atların içinde büyüyen Erkekoğlu, yıllarca inşaat sektöründe çalışsa da ata ve Türk savaş kültürüne olan ilgisini hiç kaybetmemiş. Bugün hem eğitmen hem de temsilci olarak, Türk atlı savaş sanatlarının yaşatılması için çalışmalarını sürdürüyor. Kırım Haber Ajansına (QHA) konuşan Erkekoğlu, bu alanın tarihsel öneminden gençlerin ilgisine, kültürel diplomasiden devlet desteğine kadar birçok konuda sorularımızı yanıtladı. CAMİANIN İLKLERİNDEN ERTAN ERKEKOĞLU Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Atlı okçuluk ve atlı savaş sanatlarına ilginiz nasıl başladı? Merhaba, ismim Ertan Erkekoğlu. 1966 Balıkesir doğumluyum. Ailem Balıkesir'in yerlisi. Yaklaşık 400 yıllık bir mazimiz var Balıkesir'de. Dedelerim, atalarım Akıncı olarak gelmiş Balıkesir'e. Onlara bir bölge tımar olarak verilmiş. Ve orada uzun yıllar at yetiştiriciliği yapmışlar. Ben de atçı bir aileden gelmem vesilesiyle atların içinde büyüdüm. Ne zaman ata bindiğimi bile hatırlamıyorum. Çok küçük yaşlarda at binmeye başladım. Dedelerim, amcalarım hepsi iyi atçılardı. Onların çevresi iyi atçıydı. Ben de böyle bir ortamda yetiştim. Daha sonra meslek olarak inşaatçılık hayatım oldu yıllarca. 30 yıl yaklaşık inşaat işi yaptım. Müteahhitlik yaptım ama hiçbir zaman atlardan kopmadım. Yani hayatımın bütün evrelerinde at vardı. 2006 yılında Balıkesir'de bir binicilik kulübü açtım. 19 yıl önce. Orada binicilik eğitimleri, binicilik hizmetleri vermeye başladım. Daha sonra 2010 gibi falan Türkiye'de atlı okçuluk başladı. Birkaç kişi, Sami Genel, Hilmi Arıç, Oyuncu Cemal Günal gibi arkadaşlar, büyüklerimiz, kardeşlerimiz bu işe gönül verdiler ve araştırıp bu işleri yapmaya başladılar. Ben de onlardan sosyal medyada gördüm. Ben de ilk yayımı, okumu, gerekli malzemelerimi alıp başladım. O günlerde çok sıkıntı yaşadım. Çünkü bu işi bilen yoktu, nasıl yapılacağını bilen yoktu. Malzemeye edinmek zordu, geleneksel kıyafet yaptırmak zordu. Yani bu şekilde adım atmış oldum bu camiaya. Ve camianın da ilklerinden olduk bu vesileyle. Ondan sonra birçok öğrenci yetiştirdik. Sayı hızla artmaya başladı ve bu şekilde yolumuza devam ettik. "BU GELENEĞİN YAŞATILMASI TÜRK KÜLTÜRÜ AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ" Geleneksel Türk savaş sanatları, özellikle de atlı okçuluk, tarihsel kökleri çok derin olan bir alandır. Bu geleneğin günümüzde yaşatılması sizce ne tür bir anlam taşımaktadır? Geleneksel Türk savaş sanatları, özellikle de atlı okçuluk, tarihsel kökleri çok derin olan bir alan, evet. Bu geleneğin günümüzde yaşatılması çok önemli bence. Çünkü biliyorsunuz birçok ülke, özellikle Japonya gibi ve Asya ülkelerindeki bu işe hiç ara vermeden, devam eden Türk soydaşlarımız gibi, kandaşlarımız gibi bu sanatları yaşatmaya gayret etmişler, devam etmişler. Bizde maalesef çok uzun yıllar, yaklaşık 100 yıl ara vermiş bu gelenek. Çok büyük kopukluk olmuş. Bu işe gönül veren birkaç kişinin gayretleriyle tekrar canlandı. Bu geleneğin yaşatılması Türk kültürü açısından çok önemli. Çünkü günümüzde gençler maalesef tarihini ve kültürünü bilmiyor, okumaktan uzaklar. Sadece sosyal medyada ve televizyonlardaki dizilerde gördükleri kadarıyla bilgiye sahipler. O yüzden biz bu geleneği canlı canlı, tarihsel değerlerine uygun, dönemine uygun olarak, kıyafet olarak, ekipman olarak her şeyimizle yaşatmaya çalışıyoruz ki gençler bunu görerek algılasınlar. Çünkü atlı okçuluk tarihin en zor savaş sanatıdır ve özellikle Türklerin tarih sahnesinde birçok savaşı atlı okçuların savaş kabiliyetiyle çok kısa sürede bazen hiç zayiat vermeden bazen çok az zayiatlarla kazanmasını sağlamıştır. Atlı savaş sanatlarında hangi disiplinler öne çıkmaktadır? Siz kendi çalışmalarınızda bu disiplinlerden hangilerine özellikle odaklanıyorsunuz? Atlı savaş sanatlarında şöyle, müsabaka olarak sadece atlı okçulukta tabla parkuru ve kabak parkuru dediğimiz iki disiplin var. Tabla parkuru, Selçuklu dönemi yazmalarından çıkarılmış, o günkü hedeflerin birebir aynısıdır görsel olarak da, ebat olarak da. Tabla 3 ve tabla 4 diye iki şekilde uygulanıyor. Çeyrek final ve elemelerde üç hedefli tabla hedefi olur. Yarı final ve finalde de dört hedefli, biraz daha zorlaştırılır. Yani yarı finale çıkan sporcu daha başarılıdır diye hedef sayısı artırılır. Bu tabii ki aynı mesafe içinde, yani 100 metre mesafe içinde. Çeyrek ve eleme finallerinde 3 hedef varken, yarı finale ve finale de 4 hedef olur. Bunları tabla 3 ve tabla 4 diye adlandırıyoruz. Dediğim gibi Selçuklu dönemi hedeflerinin birebir aynısıdır, Selçuklu yazmalarından çıkarılmıştır. Diğer disiplin de kabak parkuru diye adlandırılır. 8 metrelik bir direğin üzerinde 60 santim çapında bir tepsi olur. Parkura girdiğinizde yine o da çeyrek final, eleme ve yarı final, final parkurlarında farklıdır. Çeyrek finalde bir tane yerde kikaç dediğimiz bir hedef olur. 30 santim çapında parkura girdikten sonra sporcu bunu sol tarafında yere eğilerek atar, -o yerdedir- sonra kabak okunu çeker ve direğin üzerindeki tepsiyi vurur. Yarı final ve finallerde bu kikaç hedefi 2 tanedir. Biri parkurun girişinde, biri çıkışında olur. Sporcu girerken bir tanesini atar, sonra kabağa atar, ardından çıkıştaki yerdeki kikaç hedefine atar. Bunlar da sporcunun yeteneklerini öne çıkarmak için zorlaştırılmış finallerdir. Savaş sanatları deyince ise, bugün bunlar müsabaka olarak değil ama gösterilerde yaptığımız disiplinler: At üzerinde kılıç, gürz, balta, mızrak gibi savaş aletlerini kullanma; ayrıca atlı akrobasi, yani cündilik dediğimiz, Asya’da jigitovka yani yiğitlik gösterisi diye bilinen, dört nala giden at üzerinde akrobasi hünerleri sergileme disiplinleridir. "İYİ BİR SAVAŞÇIDA OLMASI GEREKEN ÖZELLİKLER NEYSE İYİ BİR SAVAŞ ATINDA DA BUNLAR BULUNMALI" Sizin hem de kendi atlarınızı yetiştirdiğiniz ve eğittiğinizi de biliyoruz ve at yetiştiriciliği bu sanatların temelini oluşturuyor. Sizce iyi bir savaş atı veya okçuluk atı yetiştirmek için hangi özellikler en önemlidir? Evet, kendi atlarımızı yetiştiriyoruz ve eğitiyoruz. Bu çok önemli. Çünkü savaş sanatlarında at çok önemli. Yani atlı okçuluk, atlı savaş sanatları diyoruz. At olmadan yapılamayan bir şey. Yoksa yerde yapmanız gerekir bu sporu. Ya da bu savaş sanatlarını. O yüzden atlı okçuluk ve atlı savaş sanatları deyince ilk akla gelen tabii ki at oluyor. Yani atla bir takım oluyorsunuz. Siz ona hayatınızı teslim ediyorsunuz, o size hayatını teslim ediyor. Öyle bir ikili olmanız gerekiyor ki birbirinizin ne yapacağını bilmeniz, kestirmeniz, güvenmeniz gerekiyor. Bu çok önemli bir şey. Çünkü atın üstünde ok, kılıç, gürz, balta, mızrak kullanıyorsunuz. At herhangi bir korku yaşadığında sapar, yolundan çıkar ve sizin o silahları kullanmanıza engel olduğu gibi sizi üstünden de düşürebilir. Siz de yanlış bir hareket yaparsanız atınıza zarar verebilirsiniz. O yüzden atı iyi yetiştirmeniz ve atla iyi bir bağ kurmanız çok önemli. Savaş atı seçerken atın özellikleri de çok önemlidir. Bir kere cesur olmalı, korkusuz olmalı, heybetli ve sağlam yapılı olmalı. Fiziki özellikleri, bilek yapısı önemlidir çünkü sizi ve silahlarınızı uzun süre taşıyacak. Özellikle birebir çarpışma canlandırmalarında at kesinlikle geri durmamalı. İyi bir savaşçıda olması gereken özellikler neyse iyi bir savaş atında da bunlar bulunmalıdır. DEVLET DESTEĞİ ŞART Türkiye’de geleneksel atlı sporlar ve savaş sanatlarına olan ilgi son yıllarda artmakta. Sizce bu ilginin sürdürülebilir olması için hangi adımlar atılmalıdır? Türkiye’de geleneksel sporcular ve savaş sanatlarına olan ilgi son yıllarda artıyor ve ivme kazanıyor. Bu da bizi mutlu ediyor. Ama bu ilginin sürdürülebilmesi için en önemli şey bence medya. Ulusal basının bu programlara, müsabakalara, gösterilere daha fazla yer vermesi gerekiyor ki halk arasında bilinirlik artsın. Maalesef ulusal basın şu anda buna çok önem göstermiyor. Şu an sadece TRT ve TRT Spor’da yayınlar yapılıyor. Ama diğer kanallar da yayınlasa, mesela yağlı güreş gibi, çok daha büyük bir ilgi olur. Medya bu işin öneminin farkına varamadı. En kısa zamanda farkına varmasını ümit ediyoruz. Medya bu işin sürdürülebilirliği için en önemli ayaktır. İkinci unsur ise devlet desteği. Çünkü bu pahalı bir spor. At bakımı, kıyafetler, donanım, silahlar, zırhlar, miğferler çok masraflı. Bu iş gönüllülük esasına dayanıyor. Severek yapılan bir şey. Çıkar için yapılacak bir spor değil. O yüzden devlet desteği çok önemli. Devlet desteği bu aşamada istediğimiz kadar değil. Evet, müsabakalarda at nakliyeleri, konaklama ve harcırahlar karşılanıyor ama bir sporcunun yıl boyunca ata bakması, antrenman yapması çok masraflı. Ekonomik durumu iyi olmayanlar için destek şart. "AVRUPA’DA BİRÇOK ÜLKE TAMAMEN TÜRK STİLİYLE YARIŞIYOR" Yurt dışında katıldığınız uluslararası yarışmalarda ve gösterilerde Türk atlı savaş geleneği nasıl karşılanıyor? Dünyada bu alandaki yerimizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Yurt dışında katıldığımız uluslararası yarışmalarda ve gösterilerde Türk atlı savaş sanatları geleneği, Türk atlı okçuluğu gerçekten çok güzel karşılanıyor. Çünkü oradaki, Avrupa’dan Asya ülkelerine kadar şu anda hepsinin yaptığı atlı okçuluk stilleri Türk atlı okçuluk geleneği üzerine. Avrupalılar da artık bizim yaylarımızla, bizim mandallama sistemimizle, başparmak çekişiyle atıyorlar. Avrupa’da birçok ülke tamamen Türk stiliyle yarışıyor. Japonların Yabusame dedikleri uzun yaylarla yapılan stilleri var, onu sürdürüyorlar ama yine bizim stilimizle yarışıyorlar. Bu da bizi gururlandırıyor. Yurt dışında bizi bu işin sahipleri olarak görüp bize ayrı bir saygı gösteriyorlar. Biz özellikle yurt dışındaki müsabakalarda geleneksel kıyafetlerimizle yarışıyoruz. Bir çok ülke buna dikkat etmiyor, sporcular tişört ve tayt ile yarışıyor ama biz geleneğimizden taviz vermiyoruz. En güzel şekilde ecdadımızı, ülkemizi temsil etmeye çalışıyoruz. Bu da büyük takdir görüyor. Geleneksel atlı savaş sanatlarını modern spor anlayışıyla buluşturmak sizce mümkün müdür? Böyle bir şey gerekli mi ya da? Gelenek ile modern sporun dengesi nasıl kurulabilir? Bence hiç gerekli değil, mümkün de değil. Çünkü modern sporlar ayrı, geleneksel sporlar ayrı. Mesela diğer ülkelerde bunu tişört ve tayt ile yaparken biz ağustos sıcağında kaftanımızla, hatta bazen zırhımızla, börkümüzle, miğferimizle, bütün ekipmanlarımızla terleyerek ama taviz vermeden geleneğimizi yaşatıyoruz. Ben böyle devam etmesi taraftarıyım. Modern spor modern olarak kalsın, geleneksel spor geleneksel olarak. Türkiye’de hem geleneksel Türk okçuluğu hem de geleneksel atlı okçulukta bu konuda dikkat ediliyor. Bu da çok önemli. GENÇ SPORCULARIN YETİŞMESİ İÇİN DESTEK ŞART Bu alanda gençlerin yetişmesi için ne tür eğitim yöntemleri uyguluyorsunuz? Sizce genç kuşakların ilgisini artırmak için neler yapılmalıdır? Geleneksel atlı savaş sanatlarında gençlerin yetişmesi için çok gayret ediyoruz. Ama zor ve masraflı bir spor, savaş sanatı olduğu için beklediğimiz kadar ilgi olmuyor. Ekonomik şartlar da ağırlaştıkça, isteyen çok olsa da sürdüren az oluyor. Buna rağmen biz elimizden geleni yapıyoruz. Gençlerin ilgisini artırmak için destek, sponsorluk, yerel yönetimlerin ve devletin katkısı çok önemli. Belediyeler imkân sağlamalı, iş adamlarımız sponsor olmalı, devlet destek vermeli. İnşallah önümüzdeki yıllarda daha çok destek göreceğiz. Atlı okçuluk ve savaş sanatlarının, kültürel diplomasi ve ülke tanıtımı açısından önemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Atlı okçuluk ve savaş sanatlarımızın kültürel diplomasi ve ülke tanıtımı açısından önemi çok büyük. Bunu gittiğimiz her ülkede gerçekten yaşıyoruz. Hem millî sporcu hem antrenör olarak pek çok ülkeye gittim. Mesela geçen yıl Göçebe Oyunları için Kazakistan’daydık. Sporun her türü, modern veya geleneksel, bir ülkenin tanıtımı için çok önemli. Ama öncelikle başarılı olmak gerekiyor. Son yıllarda birçok başarılı kardeşimiz yurt dışında dereceler aldı. 4-5 yıl önce öğrencim Kore’de gençlerde dünya birincisi oldu. Veysel Batuhan Bay, Yiğit Kerem Kekeç, Davut Çakır gibi sporcularımız yurt dışında çok güzel başarılar elde ettiler. Bu bizi gururlandırıyor. "TARİH BİR MİLLETİN KİMLİĞİDİR" Son olarak, bu alanda kelimenin tam anlamıyla bu işin aksakalı olarak, geleneksel atlı okçuluk ve savaş sporları konusunda gençlerimize ne söylemek istersiniz? Beni atlı okçuluk ve atlı savaş sanatlarında bu işin aksakallısı olarak gördüğünüz için teşekkür ediyorum. Camiada da öyle görülüyor, öyle saygı duyuluyor. Bunun ağırlığı üzerimde büyük bir yük ama örnek olmaya çalışıyorum. Yardım isteyen herkese destek olmaya çalışıyorum. Mesela YouTube kanalım var, bazı dizi ve filmlerde rol aldım. TRT Belgesel’de Türklerin Silahları adlı belgeselde atlı savaş sanatları uzmanı olarak yer aldım. Bu yüzden çok soru geliyor, ben de herkese cevap vermeye gayret ediyorum. Gençlerimize en büyük tavsiyem: Tarihi bir ders olarak görmesinler. Tarihi severek, atalarını öğrenir gibi öğrensinler. Tarih bir milletin kimliğidir. Gelenekleri, görenekleri, tarihi ve kültürü olmayan bir toplum sadece bir insan topluluğu olur. Eğer bir gence bile dokunup onu kötü alışkanlıklardan kurtarıp tarihine, kültürüne yönlendirebilirsek bu bizim için büyük mutluluktur. Bana bu imkânı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Tüm Türk soydaşlarımıza dünyanın her yerinden selam ve saygılarımı sunuyorum. Allah’a emanet olun.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.