SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Osmanlı Devleti

QHA - Kırım Haber Ajansı - Osmanlı Devleti haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Osmanlı Devleti haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Rusların korkulu rüyası, Kafkasların hürriyet güneşi Şeyh Şamil Haber

Rusların korkulu rüyası, Kafkasların hürriyet güneşi Şeyh Şamil

Dağıstan’ın Gimri köyünde 26 Haziran 1797 yılında dünyaya gelen Şeyh Şamil'in babası Kafkas Avarlarından Muhammed, annesi ise Avar beylerinden Pir Budak’ın kızı Bahu Mesedu'ydu. Doğduğunda Avar Hanlığının hükümdarlığı son günlerini yaşıyordu bölge, kısa bir süre sonra Rus hakimiyetine girdi. Ona, doğduğunda dedesi Ali'nin adı verilmişti ancak sürekli hastalandığı için adı Şamil olarak değiştirildi. Şamil, arkadaşları ile eğitim için Irak'a gidip dönemin alimlerinden Mevlana Halid-i Şehrezori'den tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf gibi dini ilimler ile edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrendi. Şehrezori, talebesi Şamil'e halifelik de vererek, onu Kafkasya‘ya gönderdi. Bir Nakşibendi şeyhi olan Şamil, lider seçildikten sonra güçlü hitabeti, kararlı tutumu, askeri ve siyasi dehasıyla Dağıstan'da ve bütün Kafkasya'da etkili oldu, hem idari hem dini otorite olarak kabul edildi. Rusların güçlü orduları karşısında unutulmaz bir mücadele veren Şeyh Şamil'in adı, Rus işgaline direnen Kafkas halklarının hafızasına kazındı. Ömrü boyunca beş kez evlilik yapan İmam Şamil'in 11 çocuğu oldu. Oğullarından Gazi Muhammed, Osmanlı'nın hizmetine girerek 93 Harbi'nde Ruslara karşı savaştı. Kafkas Kartalı olarak anılan ve Dağıstan halkları için bir efsane olan Şeyh Şamil, 4 Şubat 1871'de hayata gözlerini yumdu. Şeyh Şamil'in ismi, bugün birçok Müslüman ülkede olduğu gibi Türkiye'de de okul, hastane, cami ve meydanlara verildi. Kafkas Müslüman halkları ile Rus Çarlığı arasında 35 yıl süren savaşlarda, Rus ordularına karşı direnişiyle ün kazandı. Kafkasların kahramanı Şeyh Şamil, ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala hatırlanmaya devam ediyor. RUSLARA KARŞI 35 YILLIK DESTANSI DİRENİŞ Kuzey Kafkasya Müslümanlarının 18. yüzyılın sonlarında başlattıkları direnişe, Ruslar "Müridizm", Kafkasyalılar ise "Gazavat" adını verdi. Bu hareket, İmam Mansur’un ölümünden sonra yıllarca öndersiz kaldı. 1823'te Dağıstan'a dönen Şeyh Şamil, Şeyhi İsmail Şirvani'den hilafet alarak direnişi sürdüren arkadaşlarından Molla Muhammed tarafından 1829'da lider seçildi. Şamil, direnişin sona erdiğinin düşünüldüğü bir zamanda, Avar liderleri tarafından imam olarak belirlendi. Şeyh Şamil, zorlu görevinde ilk iş olarak düzenli bir ordu kurulmasını sağlamıştı. Kafkas Kartalı, 1834'ten 1859'a kadar, Rusya'nın güçlü askeri ve teknik üstünlüğüne karşılık kurduğu düzenli orduyla uzun süre önemli bir mücadelenin başında yer aldı. Şamil, yaklaşık 35 sene süren bu mücadele süresince Ruslara ciddi kayıplar verdirdi. Şeyh Şamil, Dağıstan'da gücünü artırmaya çalışırken; Çeçenistan'da güçlenen Hacı Taşov ve Kibid (Kebed) Muhammed ile anlaşıp bölgedeki hakimiyetini pekiştirdi. 1842'de Çeçenistan ve Dağıstan'ın tek hakimi olan Şamil, 1844'te Kuzey Dağıstan'da kontrolü ele aldı. Çar I. Nikola, 30 Aralık 1843 tarihinde Şamil aleyhine askeri harekat emri verip destekçilerini kazanmak için önlemler aldı ancak Şamil'in güçlü direnişi karşısında Rus askeri harekâtı başarısız kaldı. Sonuç olarak General Neidhardt görevden alındı, yerine Prens Vorontsov atandı. KIRIM SAVAŞI ESNASINDA ETKİLİ DİRENİŞ 1846 yılının nisan ayında Şeyh Şamil, Kabardey'e (Kabartay) giderek Çerkeslerle birleşip Kafkasya birliğini sağlamaya dönük adımlar attı, kısmen başarılı da oldu. Kırım Savaşı'nın başladığı Ekim 1853'e dek bölgede sükunet hakimdi. Kafkasya'da ve özellikle Dağıstan'da Rus askeri faaliyetlerine karşı çalışmalar yaptı. Tiflis'e ulaşmayı hedefleyen bu hareketleri, olası bir Osmanlı-Rus savaşında Çarlık güçlerinin askeri yığınaklarını engellemeyi amaçlıyordu. 4 Ekim 1853'te Kırım Savaşı'nın başlaması, Osmanlı'nın Kafkasya'ya daha fazla yoğunlaşmasına neden oldu. Sultan Abdülmecid, 9 Ekim 1853'te Şeyh Şamil’e bir ferman göndererek onu cihada çağırdı. Şamil ise 13 Aralık 1853'te Tiflis'e askeri bir hareket düzenlenirse Rusların Kafkaslardan çıkarılabileceğini belirtti. Fakat bu teklifi, Osmanlı Devleti tarafından kabul görmedi. Osmanlı Devleti, Mayıs 1854'te Dağıstanlı Halil Bey'in önerisiyle Şeyh Şamil'e "Dağıstan Serdar-ı Ekrem" ünvanını verdi ve Tiflis'e askeri harekat yapılması gerektiğini savunan Şamil, Temmuz 1854'te Gürcistan’ın Kaheti bölgesine girdi. Ancak tüm çabalarına rağmen Osmanlı ordusunun Tiflis’e yürümesini sağlayamadı ve karargahı Dargiye’ye çekildi. ŞEYH ŞAMİL'İN DİRENİŞİ NASIL SON BULDU? Paris Antlaşması 30 Mart 1856'da imzalandıktan sonra Çarlık Rusyası'nın Prens Baryatinskiy'i Kafkas Orduları Başkomutanı ve Kafkas Genel Valisi olarak ataması, Kafkasya'nın ve dolayısıyla Şeyh Şamil’in geleceğinde belirleyici oldu. Prens, Kafkasya'daki kuvvetlerini beş gruba ayırıp her birine bir komutan atadı. Haziran 1857'de Ruslara karşı koyulsa da Şeyh Şamil, 6 Eylül 1859'da teslim olmak zorunda kaldı. Şeyh Şamil, ardından Temirhanşura, Saint Petersburg ve Kaluga'ya götürüldü. 1869'da kendi isteği üzerine Kıyiv'e gönderilen Şeyh Şamil, Rusların izniyle haccını yapmak için 31 Mayıs 1869'da İstanbul'a geldi. 15 Ağustos 1869'da Sultan Abdülaziz'in Dolmabahçe Sarayı'nda kabulüne gidip 7 ay boyunca kendisine tahsis edilen köşkte kaldı. Sultan, kendisine ve ailesine maaş bağladı. Hacdan sonra İstanbul'a dönmesi beklendiği için Zarif Paşa Konağı kendisine tahsis edildi. 25 Ocak'ta İstanbul’dan ayrılan Şeyh Şamil, hac görevini ifa etmesinin ardından 4 Şubat 1871'de Medine'de vefat etti. Şeyh Şamil, Medine'deki Cennetü'l-Baki'ye defnedildi.

Türk ordusunun Kars'ı Ruslardan kurtarmak için başlattığı tarihi taarruz: 110. yılında Sarıkamış Harekâtı Haber

Türk ordusunun Kars'ı Ruslardan kurtarmak için başlattığı tarihi taarruz: 110. yılında Sarıkamış Harekâtı

Birinci Dünya Savaşı'nda Ardahan ve Kars'ı Ruslardan kurtarmak amacıyla Başkumandan Vekili Enver Paşa'nın öncülüğünde Sarıkamış Harekâtı başlamıştı. Binlerce Türk askeri Allahuekber Dağları'nda Ruslara karşı kahramanca taarruz yaptı. 22 Aralık 1914'te vatan mücadelesi için savaşan binlerce Türk askeri donarak şehit oldu. Hafızalardan silinmeyen kahramanca mücadelenin bugün 110. yıl dönümü. Sarıkamış Harekâtı, I. Dünya Savaşı esnasında 22 Aralık 1914 ve 6 Ocak 1915 arasında gerçekleşen muharebelerden oluşmaktadır. Bilinenin aksine, harekat çerçevesinde Ruslarla çok sayıda muharebe yapılmış ve on yıllardır ilk kez Ruslara karşı çarpışmalarda zafer elde edilmiştir.  Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış ve çevresinde Oltu, Narman, Penek, Horasan, Bardız, Mecingirt, Karaurgan, Divik, Köprüköy gibi mevzilerde gerçekleşen muharebeler zorlu kış şartlarından dolayı çok ağır sonuçlar doğurmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun bölgeye gönderdiği subayların askerî taktik hataları nedeniyle harekat, başarısızlıkla sonuçlandı. MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİNİ ANDI Kahraman Türk ordusunun şanlı direnişi Milli Savunma Bakanlığı tarafından anıldı. Bakanlığın sosyal medya paylaşımında şu ifadeler kullanıldı: "110 yıl önce, en zorlu şartlarda Sarıkamış Harekâtı’na başlayan ve her türlü imkânsızlığa rağmen şehadete yürümekten geri durmayan şanlı ecdadımızı rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz." .

Prof. Dr. Hakan Kırımlı: Geraylar, Türk ve İslam tarihinin en önemli hanedânlarından birisidir Haber

Prof. Dr. Hakan Kırımlı: Geraylar, Türk ve İslam tarihinin en önemli hanedânlarından birisidir

Ömer Cihad KAYA Prof. Dr. Hakan Kırımlı’nın yayına hazırladığı “Geraylar ve Osmanlılar: Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti’ndeki Hikâyesi” eseri, okuyucularla buluştu. Geray Hanedânı’nın tarihi gelişimi çerçevesinde Osmanlı Devleti ile olan tarihi ve kültürel ilişkilerini merkeze alan eser, Kırım Tatar halkının tarihine ışık tutan arşiv belgeleri ve saha araştırmalarına dayanıyor. Prof. Dr. Kırımlı, Geraylar ve Osmanlılar kitabını Kırım Haber Ajansına değerlendirdi. Prof. Dr. Kırımlı, Geray sülalesinin tarihte Rumeli ve Kafkasya'da önemli roller oynadığını ve günümüzde çoğunluğu Türkiye'de olmak üzere Gerayların halen yaşamaya devam ettiğini vurguladı. Eserin ana amacının; tarihi, kimliği ve oynadığı roller itibarıyla gereğince bilinmeyen Geray sülalesini, kendi kaynaklarıyla tanıtmak olduğunun altını çizdi. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kırımlı’nın yayına hazırladığı Geray hanedânını merkeze alan “Geraylar ve Osmanlılar: Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti’ndeki Hikâyesi” kitabı okuyucu ile buluştu. Ötüken Neşriyat’tan çıkan eser, zengin arşiv belgeleriyle ve 200’e yakın saha araştırması ile yayına hazırlandı. Prof. Dr. Hakan Kırımlı, Geray Hanedânı ve Geray sülalesini, eserin oluşum sürecini ve beslenilen kaynakları, Gerayların yaşadığı, yerleştiği bölgeleri eser kapsamında önem arz eden hususları Kırım Haber Ajansına anlattı. "GERAYLARIN KURDUĞU DEVLET, BUGÜNKÜ KIRIM TATAR KİMLİĞİNİN TEMEL KAYNAĞINI TEŞKİL EDİYOR" Geray hanedânı, maalesef Türkiye'de ve dünyada gerektiği kadar tanınmamakta ve bilinmemektedir. Türkiye’de, son derece yanlış bir şekilde sadece Osmanlı Devletinin ilave bir kısmı falan gibi düşünülüyor. Kırım'da ise Ruslardan yarım yamalak ne duyuldu ise o şekilde görülüyor. Halbuki onun çok ötesinde bir hanedândan bahsediyoruz... Bakın, bırakınız Türk tarihini, İslam tarihinin en önemli hanedânlarından birisidir Geray Hanedânı. Şu anda, tarih dünyası ne yazık ki, bilgi ve belge yoksunluğundan dolayı bunu idrak edemiyor. Çünkü, Geray hanedanı, kendi kaynaklarından beslenilerek tanınmıyor. Zaten bu kitabı hazırlamamın amacı da budur. Kitabın amacı, bu hanedânı ne yükseltmek ne de yerin dibine batırmak. Amacımız, sadece ne olduğunu ortaya koyabilmek, gün yüzüne çıkarmaktır. Yanlış bilinen noktalardan birisi de, Gerayları yalnızca hanedândan ibaret görmek. Halbuki, binlerce kişiden teşekkül eden çok büyük bir sülale bu. Her Geray'ı Han zannediyorlar... Bunlar, Kırım Hanlığının idaresinde son derece büyük rol oynuyorlar. Tabii ki, onlar olmasa Kırım Hanlığı olmazdı. Kırım Hanlığı, tamamen Geray Hanedânının üzerine kurulmuş bir devlet. O devlet de, bugün aslında Kırım Tatar kimliğinin temel kaynağını teşkil ediyor. Ama bu insanlar, sadece Kırım Hanlığından ibaret değil. Bu insanlar, muazzam Rumeli arazisinde Osmanlı topraklarında çok önemli roller oynuyorlar. Bunlar, tamamen insanların bilmediği, ya da unutturulan konular... Zaten, Türkiye'de insanlar, tarihe hep bugünkü Türkiye sınırları içerisinden bakmaya alışıklardır. 150 sene evvel, bugün Bulgaristan denen yerin de Osmanlı Devleti olduğunu unutmamak gerekmektedir. Bu idrak edilemiyor... Orada, Geray hanedânının çok önemli rolleri oldu. Keza, Kafkasya için de aynı durum söz konusu. Kafkasya'daki Geraylar sülalesinden herkese Çerkes olmuş diyerek üstünü kapatıyorlar. Rumeli'de yaşayan hanedân mensupları Osmanlı topraklarında; Kafkasyadakiler ise Adigeler ile Nogaylar arasında çok önemli rol oynuyorlar ama o topraktakiler ile bütünleşmiş durumdalar. Bu noktada, hem Rumeli hem de Kuzey Kafkasya'da Geray kimliği son derece itina ile koruyorlar. Zaten, o kimlik üzerinden gerek Kafkasya gerekse de Rumeli'de itibar görüyorlar. Ancak, ne yazık ki bunlar Türkiye’de de bilinmiyor. Bu hususlara ışık tutabildiysem ne mutlu. Unutulmamalıdır ki, büyük çoğunluğu Türkiye'de olmak üzere Geray sülalesinden binlerce insan bugün hala yaşamaya devam etmektedir. "GERAYLAR VE OSMANLILAR" KİTABININ HAZIRLANMA SÜRECİ Çok farklı arşiv belgelerini kullanarak bu kitabı hazırladık. Ama ana kaynak noktasını elbette, Osmanlı arşivleri oluşturuyor. Onların da belli bir grubu değil, son derece farklı dosyaları içerisinde barındırıyor. Aynı zamanda, bu sayede saklı kalan birçok bilgi gün yüzüne çıkarılmış oldu. Öte yandan, Rus İmparatorluk belgeleri... Bunlar Osmanlı belgelerine nazaran çok daha fazla neşredilmiş durumda. Bunlardan da tabii ki faydalandık. Halâ neşredilmemiş pek çok belge ve bilgi var. Bunun yanı sıra, Bulgaristan ve Kırım arşivlerinden, Kırım devlet arşivlerinden ve pek çok farklı arşivden yararlandık. Tabii, bunları yanında özel arşivler çok önemli. Geray sülalesinin özel arşivleri de mevcut. Binlerce insandan edinilen belgeler... Bunların arasında maalesef elinde bilgi, belge olan çok az insan var. Sınırlı çapta ama bunlardan da mümkün olduğunca faydalanmaya çalıştım. Fakat bunlardan daha önemlisi, Geray hanedânının yaşadığı her yere bizzat gittim. En ufak bir iz kalmaması için fırsatını bulduğum her bölgeye giderek yerinde keşif yaptım. Bu yolla, çok farklı kaynaklar aslında bu kitapta birleşti. Hem saha çalışması, hem sözlü tarih hem de grafik arşiv çalışması yaptık. Bunların bir tür sentezi ile eser oluştu. Mevcut kaynaklardan ulaşabildiğim her şeye ulaştım, ancak şüphesiz ulaşamadığım nice kaynak da mevcuttur. "GERAYLARIN YAŞADIĞI, YERLEŞTİĞİ BÖLGELERE TEK TEK GİDEREK ARAŞTIRMA YAPTIM" Bugünkü Bulgaristan topraklarındaki Eski Zağra’dan İstanbul’a kadar olan muazzam arazi aslında, Gerayların yerleştikleri, yaşadıkları bölgedir. Eski Zağra, Yeni Zağra, Yanbolu, Edirne, İslimiye, Aydos, Kırklareli, Tekirdağ... Yani eski Osmanlı topraklarını barındırıyor. Benim tespit edebildiğim kadarıyla 200'ün çok üzerinde yerleşim yeri mevcut. O bölgelere tek tek gidip araştırdım. Hiçbiri kafadan atılmış yerler değil, belgelere dayanarak yazıldı. Hem maddi hem sözlü hatırayı yakalamaya çalıştım. Kuzey Kafkasya da, Gerayların yaşadığı önemli bölgelerden ancak maalesef oralara Putin Rusyası'nın idaresinde olması sebebiyle gidebilme imkanım olmadı. Fakat, orada da arşiv kayıtları ve çeşitli belgeleri toplamaya gayret gösterdim. Prof. Dr. Hakan Kırımlı’nın “Geraylar ve Osmanlılar Kırım Hanlık Hânedânının Osmanlı Devleti’ndeki Hikâyesi” kitabı Ötüken Neşriyat’ın internet sayfasından temin edilebilir. Ötüken Neşriyat'ın Geraylar ve Osmanlılar yeni esere ilişkin tanıtım yazısını yayımladı: Üç buçuk yüzyıl Kırım Hanlığı’nın başında bulunan Geray hânedânı Cengiz Han’a istinat edilen kökeni ile İslâm âleminin meşruiyeti en tartışılmaz hükümdarlık soylarından birisidir. Geraylar kökenleri itibarıyla kendilerini daima Altın Orda İmparatorluğu’nun vârisleri olarak tanımlamakta ve bu durum diplomatik açıdan da kabul görmekteydi. Geray hânedânı bütünüyle kendine has ve köklü geleneklere, kimliğe ve hiyerarşiye sahipti. 1475’ten itibaren Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti arasında himaye yahut tâbilik bağı kuruldu. Bu tarihten itibaren, gerek Kırım Hanlığı gerekse Geray hânedânı Osmanlı Devleti nezdinde çok önemli bir konuma sahip oldu. Geray ve Osmanlı hânedânları arasında da özel bir ilişki ve karşılıklı etkileşim ortaya çıktı. Hatta kriz anlarında Gerayların Osmanlıların yegâne taht alternatifi olduğu iddiaları sık sık dile getirildi. Böylelikle kurulan bağlar iki devletin yakın ilişkilerinin de ötesine geçti. Bu süreç içinde, Geray hânedânının pek çoğu peyderpey Osmanlı topraklarında iskân edilmeye başlandı ve müteakip yüzyıllarda sayısı belirlenemeyecek kadar çok Geray, Osmanlı topraklarında yaşadı ve orada öldü. Bilhassa, Kırım’ın 1783’te Rusya’nın eline geçmesini müteakip Geray hânedânının Kırım’daki erkek mensuplarının büyük çoğunluğu Osmanlı Devleti’ne göç etmeye mecbur kalırken, bir kısmı da Kuzey Kafkasya’ya yerleşti. Osmanlı Devleti’ndeki Geraylar Rumeli’nde kendilere ait ya da tahsis edilmiş bulunan geniş çiftliklerde yaşamışlardır. Rumeli’ndeki Geraylar, Osmanlı Devleti’nin fevkalâde karışık bu dönemlerinde bazen ülke ölçeğinde, bazen de mahallî çapta gayet kayda değer roller üstlenmişlerdir. Bunun yanı sıra, Kırım Hanlığı’nın yıkılmasından sonra dahi Gerayların Osmanlı ordusunda özellikle Kırım Tatarlarından müteşekkil birliklere kumandanlık yaptıkları görülmektedir. Kuzey Kafkasya’ya yerleşen Geraylar ise bu bölgede önce Osmanlı, daha sonra da Rusya hâkimiyeti altında çok önemli roller oynamışlardır. Çok zengin arşiv malzemesine ve 200’e yakın yerleşim yerinde saha araştırmalarına dayanan bu çalışma, Geray hânedânının temel özelliklerine ve onların Osmanlı Devleti’ndeki ilginç, ancak şimdiye kadar hemen hiçbir monografiye konu olmamış olan hikâyelerine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Buna bağlı olarak, bir yandan Geray sülâlesi mensuplarının yerleştikleri Osmanlı Devleti ve toplumu içinde üstlendikleri rolleri ortaya koymak, öte yandan günümüz Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan devletleri sınırları dâhilinde bulunan bu arazide Gerayların ikamet yerlerini belirleyerek onlardan kalan izleri göstermek de bu kitabın temel yönelişlerindendir.

Türk devlet adamı, hukukçu ve tarihçi Ahmed Cevdet Paşa Haber

Türk devlet adamı, hukukçu ve tarihçi Ahmed Cevdet Paşa

Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vuran, büyük âlimi, hukukçu, devlet adamı ve tarihçi Ahmed Cevdet Paşa, 6-27 Mart 1823) Bulgaristan’ın Lofça kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı Ahmed olup Cevdet mahlasını İstanbul’da öğrenim gördüğü sırada şair Süleyman Fehîm Efendi tarafından kendisine verildi. Ahmed Cevdet Paşa, çok yönlü kimliğiyle 19. yüzyıla damgasını vuran bir devlet adamı olarak tarihe geçti. Cevdet Paşa, 26 Mayıs 1895'te İstanbul'da hayata gözlerini yumdu. HUKUKÇU, TARİHÇİ VE MÜTEFEKKİR BİR DEVLET ADAMI: AHMED CEVDET PAŞA Tanzimat devrinin önde gelen şahsiyetlerinden olan Cevdet Paşa, son asır Türk-İslâm ilim âleminin mümtaz simalarından biridir. Ahmed Cevdet büyük bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda tarihçi, hukukçu, mütefekkir, edip, eğitimci ve sosyolog olarak eserler verdi. Henüz genç bir medrese öğrencisiyken bilgisi, birikimi ve zekası ile hocalarının dikkatini çekti. Genç yaşta İslâmî ilimlerle birlikte Arapça ve Farsça’yı çok iyi bir şekilde öğrendi ancak aynı zamanda Fransızca'yı da iyi derecede biliyordu. Ahmed Cevdet Paşa, bu şekilde Batı tarih kitaplarını ve kanunlarını okuma ve anlama fırsatı yakaladı. 19. yüzyılın büyük âlimi, devlet adamı ve tarihçisi Ahmed Cevdet Paşa...#TarihteBugün#AhmedCevdetPaşa pic.twitter.com/8R0qF90FQj — Türk Tarih Kurumu (@ttkgovtr) May 26, 2023 OSMANLI HUKUKUNA KAZANDIRDIĞI "MECELLE" ESERİ Cevdet Paşa’nın İslâm ve Osmanlı hukukuna kazandırdığı en önemli eser şüphesiz Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye oldu. Eser, bütün İslâm devletlerinde İslâm hukuku alanında hazırlanan ilk kanun olma özelliğine sahiptir. Cevdet Paşa’nın bu kanunun ortaya çıkmasındaki rolü, Mecelle’yi hazırlayan heyetin başkanı sıfatıyla sadece kanunun hazırlanmasında değildi. Bu noktaya gelmeden önce Fransız medenî kanununun alınmasını isteyenlere ve bu arada en başta Sadrazam Âlî Paşa ile Fransız büyükelçisi De Bourée’ye karşı vermiş olduğu mücadele sonunda Code Civile’in iktibası yerine millî bir kanunun hazırlanması fikrini kabul ettirmesi ve bu fikre sonuna kadar sahip çıkarak Mecelle’nin tamamlanmasını sağlaması en az telifindeki emeği kadar önemlidir. İbn Haldun'un "Mukaddime" adlı eserinin Osmanlı Türkçesine tercümesini yapan Ahmed Cevdet, teftiş için gönderildiği yurt içi ve yurt dışındaki denetlemelerinde ve ıslah faaliyetlerinde de gösterdiği başarılara bağlı olarak ikinci rütbeden "Nişan-ı Osmani" ile ödüllendirildi. Bu başarılardan sonra Sultan Abdülaziz tarafından şeyhülislamlığa getirilmesi beklenen Ahmed Cevdet Efendi, 1866’da ilmiye sınıfından mülkiye sınıfına nakledilerek paşa oldu ve Maraş, Urfa, Zor sancakları ve Adana eyaletinin birleştirilmesiyle oluşturulan Halep valiliğine tayin edildi.  Mustafa Reşid Paşa’nın etkisiyle elden geldiğince sade bir dil kullanmayı tercih eden Cevdet Paşa, gerek Arazi Kanunnâmesi ve Mecelle, gerekse kaleme almış olduğu diğer kanun ve nizamnâmelerle Türk hukuk dilinin oluşmasında önemli bir role sahiptir. Ahmed Cevdet Paşa, Mecelle, Tarih-i Cevdet, Tezakir, Kısas-ı Enbiya başta olmak üzere 21 civarında eser ortaya koymuş ve bu eserlerin büyük bir çoğunluğu başyapıt olarak kabul edilmektedir.  Kaynak: İslam Ansiklopedisi / Cevdet Paşa

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.