SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Protesto

QHA - Kırım Haber Ajansı - Protesto haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Protesto haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

İşgalci Rusya görme engelli eski siyasi tutsak Sizikov'u yeniden hapis cezasına mahkûm ediyor! Haber

İşgalci Rusya görme engelli eski siyasi tutsak Sizikov'u yeniden hapis cezasına mahkûm ediyor!

Rus işali altındaki Kırım'da Kırım Tatarlarına destek vermek amacıyla protesto düzenlediği için hapse mahkûm edilen görme engelli siyasî tutsak Mayıs 2025'te sağlık nedenleriyle serbest bırakılmıştı. Ancak Krasnoyarsk Bölge Mahkemesi, tahliye kararını bozarak Sizikov'un tekrar hapse gönderilmesi hususunda yeni bir karar aldı. Avukat Nazım Şeyhmambetov, Kırım Dayanışmasına verdiği bilgide Temyiz Mahkemesinin savcının talebini kabul ettiğini bildirdi. Savcılığın, ilk derece mahkemesinin kararını bozmak için sunduğu kesin gerekçeler ise henüz bilinmiyor. GÖRME ENGELLİ OLDUĞUNA RAĞMEN EVİNDEN BİNLERCE KİLOMETRE UZAKLIĞINA SEVK EDİLDİ Sizikov, 9 Aralık 2024’te, avukatı Safiye Şabanova’nın tüm itirazlarına rağmen sağlık durumu göz ardı edilerek Rus işgali altındaki Kırım’dan 5 bin kilometre uzaklığındaki Rusya’nın Krasnoyarsk bölgesinde bulunan bir cezaevine sevk edilmişti. Mahkeme kararından önce Sizikov dört yıl boyunca ev hapsinde tutulmuştu. ALEKSANDR SİZİKOV 2020'DE ALIKONULDU 2009 yılında geçirdiği bir trafik kazası nedeniyle görme yetisini kaybeden Aleksandr Sizikov, haksız yere alıkonulan Kırım Tatarlarına destek vermek amacıyla protesto gerçekleştirmiş ve bu nedenle Rus işgal güçleri tarafından hedef alınmıştı. Temmuz 2020'de alıkonulan Sizikov yaklaşık 4 yıl boyunca ev hapsinde tutulmuştu. Eylül 2024’de Rus mahkemesi, hakkında 17 yıl hapis cezası kararı almıştı. Ardından Sizikov evden alınarak hapse gönderilmişti. Rus mahkemesi, Rusya Ceza Kanunu’nun 81. maddesi uyarınca, ciddi hastalığı nedeniyle cezayı infaz etmenin mümkün olmadığına hükmederek mayıs ayında Sizikov’un tahliyesine karar vermişti.

Dr. Mehsa Mehdizade QHA'ya anlattı: İran'da başörtüsü yasağı kalktı mı yoksa bu bir dezenformasyon mu? Haber

Dr. Mehsa Mehdizade QHA'ya anlattı: İran'da başörtüsü yasağı kalktı mı yoksa bu bir dezenformasyon mu?

Yağmur Filiz Kaşgarlı/QHA Ankara Sosyal medya platformlarında sık sık paylaşılan İran'da başörtüsü yasağının kalktığına ilişkin videolar nedeniyle dünya, gözlerini ülkedeki Molla rejimine çevirdi. İranlı siyasetçi, Danışma Meclisi Üyesi Muhammedrıza Bahuner'in de başörtüsü zorunluluğunun kalktığına ilişkin açıklamaları "İran'da Neler Oluyor?" dedirtti. Güney Azerbaycanlı Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Mehsa Mehdizade dünya kamuoyunu meraklandıran başörtüsü yasağı hususunda Kırım Haber Ajansının (QHA) sorularını yanıtladı. İran İslam Cumhuriyeti Anaysası'nın 4. ve 20. maddelerine işaret eden Mehdizade, tüm yasaların İslamî usullere uygun olmasını öngörüdüğünü, bu yüzden Ceza Kanunu'nun 638. maddesi uyarınca kadınların kamuya açık alanlarda "İslamî hicaba riayet etmemelerinin" suç olarak tanımlandığını anımsattı. Ali Hamaney dinî liderliğindeki İran'da yasaların devam ettiğine işaret eden Mehdizade, bu çerçevede tesettüre uymayan kadınların para veya kısa süreli hapis cezasına çarptırıldığını kaydetti. YUMUŞAK YAKLAŞIM SİNYALİ Mİ VERİLİYOR? İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın Güney Azerbaycan Türkü olduğunu vurgulayan Mehdizade, Pezeşkiyan'ın "zorlayıcı yöntemler yerine sosyal ikna yolunu tercih edecekleri" bir yol izleyeceklerini söyledikleri aktardı. Mehdizade, "Ancak, yasal düzenleme hâlâ yürürlüktedir. Yani hicap zorunluluğu devam etmekte, sadece uygulamada daha yumuşak bir yaklaşım sinyali verilmektedir." değerlendirmesinde bulundu. SOSYAL MEDYADA YAYILAN GÖRÜNTÜLER GERÇEK Mİ? Sosyal medyada yayılan başı açık veya modern kıyafetli İranlı kadınların videolarının gerçeği yansıtmadığını sözlerine ekleyen Mehdizade, videoların İranlı kadınlara ait olduğunu fakat bu videoların büyük bir bölümünün eski veya İran dışı olduğunu belirtti. Mehdizade, "İran'da başörtü yasağı kalktı" söylemlerinin doğru olmadığının da altını çizdi. "İRAN'DA BASKI KALKTI ALGISI YARATILIYOR" Mehdizade, "Bu tür içeriklerin yayılmasının ardında sadece rejim karşıtı propaganda değil, aynı zamanda devletin bu konuda daha gevşek davrandığını göstermek ve toplumu yumuşatmak amacı da olabilir. Yani toplumun tepkisini azaltmak için 'artık baskı kalktı' algısı bilinçli olarak güçlendiriliyor olabilir. Bu nedenle bu görüntülerin bir kısmı, devletin kontrollü bir gevşeme politikası yürüttüğünü düşündürmek için üretilen bir dezenformasyon olarak değerlendirilebilir. Bu, halkı rahatlatmak ama aynı zamanda sistemin temellerini korumak amacıyla yapılmış bir yönlendirme niteliği taşır." ifadelerine yer verdi. QHA'nın sorusu üzerine 2022'de ahlak polisleri tarafından gözaltına alındıktan sonra Mahsa Amini'nin hayatını kaybetmesiyle geniş çaplı protesto etkinliklerinin arttığını hatırlatan Mehdizade, devletin yumuşak sinyal vermesinin toplumsal baskı sonucunda gerçekleştiğini dile getirdi. Bunun yasanın kalktığıyla ilişkilendirilmemesi gerektiğini vurgulayan Mehdizade, "Bu gelişme, İran yönetiminin halkın taleplerini tamamen reddetmeden, sistem içi bir denge arayışına yöneldiğini göstermektedir." yorumunu yaptı. "BU MESELE DEVLET İDEOLOJİSİNİN DAYATTIĞI KİMLİK POLİTİKASININ BİR SONUCUDUR" Mehdizade, "İran toplumunda son durum nedir?" sorusuna ise şu yanıtı verdi: "Bugün İran’da kadınların büyük bir kısmı, özellikle Tahran, Tebriz ve İsfahan gibi büyük şehirlerde hicap kuralına daha gevşek biçimde uymaktadır. Fakat bu durum, toplumsal değerlerden kaynaklanan bir değişim değil; devlet ideolojisi ile halkın özgürlük talebi arasındaki derin bir çatışmanın yansımasıdır. Zorunlu hicap, toplumun büyük kesimi tarafından değer olarak benimsenmemekte, yalnızca yasal mecburiyet nedeniyle uygulanmaktadır. Dolayısıyla bu mesele, ahlakî ya da kültürel bir norm değil, doğrudan devlet ideolojisinin dayattığı kimlik politikasının bir sonucudur. Bugün İran’da hicap konusu, rejimle toplum arasındaki en belirgin sembolik çatışma alanı hâline gelmiştir."

Çin'in Doğu Türkistan işgali İstanbul'da protesto edilecek Haber

Çin'in Doğu Türkistan işgali İstanbul'da protesto edilecek

Çin’in Doğu Türkistan’ı işgalinin 76. yılında, Türkiye’deki Uygur diasporası İstanbul Çin Başkonsolosluğu önünde bir araya gelerek Pekin yönetiminin soykırım ve baskı politikalarını protesto edecek. 1 Ekim 2025 tarihinde düzenlenecek olan eylem, saat 11.00’de başlayacak. Katılımcılar, Doğu Türkistan bayraklarıyla konsolosluk önünde toplanarak hem basın açıklaması yapacak hem de kamuoyunu Çin’in insan hakları ihlallerine karşı duyarlılığa davet edecek. ÇİN'İN DOĞU TÜRKİSTAN'I İŞGALİ Doğu Türkistan, tarih boyunca Türk boylarının kültürel ve siyasî merkezlerinden biri olarak bilinen, Türklerin anayurdu olarak kabul edilen bir bölge. İpek Yolu'nun en stratejik noktalarından birinde yer alan bu bölge, tarih boyunca farklı güçlerin ilgisini çekmişti. Ancak, ne kültürel zenginliği ne de tarihsel derinliği Doğu Türkistan'ı Çin’in emperyal hedeflerinden koruyabildi. BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ VE KISA SÜRELİ CUMHURİYETLER Doğu Türkistan, 20. yüzyılın başlarında bağımsızlık mücadelesi vererek iki kez cumhuriyet ilan etti. 1933 yılında Uygur Türkleri, Kaşgar merkezli bağımsız bir devlet kurdular: Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti. Ancak, Çin Milliyetçi hükûmeti (Kuomintang) ve Sovyetler Birliği’nin iş birliği ile bu bağımsızlık hareketi kısa sürede bastırıldı. İkinci Doğu Türkistan Cumhuriyeti ise 1944 yılında Gulca'da ilan edildi. Bu kez de Çin Komünist Partisi’nin Sovyetler Birliği ile kurduğu stratejik iş birliği sonucunda cumhuriyetin ömrü uzun olmadı. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile Doğu Türkistan karanlık bir döneme girdi. 1949’DAN GÜNÜMÜZE ÇİN ZULMÜ 1949 yılında Mao Zedong'un Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etmesinin ardından Doğu Türkistan, Çin ordusunun işgali altına girdi. Uygur liderlerinin bir kısmı gizemli bir uçak kazasında hayatını kaybederken, diğerleri sürgün edildi veya idam edildi. O günden bu yana Doğu Türkistan, Çin’in sistematik asimilasyon ve soykırım politikalarına maruz kalıyor. SİSTEMATİK SOYKIRIM VE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ Çin, Doğu Türkistan’da demografik yapıyı değiştirmek amacıyla milyonlarca Çinliyi bölgeye yerleştirirken, Uygur nüfusunu zorla azaltmak için çeşitli yöntemler kullanıyor. Türk kadınlar zorla kısırlaştırılıyor, çocuklar ailelerinden koparılarak Çin’in propaganda okullarında asimile ediliyor. Bölgede İslam inancı aşırılık olarak görülüyor, camiler yıkılıyor ve ibadet yasaklanıyor. ÇİN’İN PROPAGANDA VE LOBİCİLİK FAALİYETLERİ Çin, uluslararası kamuoyunda uyguladığı bu zulmü gizlemek için kapsamlı bir propaganda ve lobicilik faaliyeti yürütüyor. Türkiye de dahil olmak üzere bazı ülkelerde medya kuruluşları ve siyasetçiler, Çin’in baskı politikalarını görmezden geliyor veya bu zulmü haklı göstermeye çalışıyor. ### Doğu Türkistan Soykırımına Sessiz Kalmayın Doğu Türkistan'daki zulüm ve insan hakları ihlallerine karşı dünya sessiz kalmamalı. Tarihin en eski Türk yurtlarından biri olan Doğu Türkistan, Çin’in işgalci ve baskıcı politikalarına rağmen bağımsızlık mücadelesini sürdürüyor.

İstanbul’da Ukraynalı esirler için destek eylemi: Rusya tüm dünya barışını tehdit ediyor Haber

İstanbul’da Ukraynalı esirler için destek eylemi: Rusya tüm dünya barışını tehdit ediyor

23 Ağustos Ukrayna Bayrak Günü ve 24 Ağustos Ukrayna Bağımsızlık Günü'nde İstanbul Şişhane Meydanı'nda, Rus işgaline karşı vatanlarını savunurken esir düşen, cephede kaybolan ve yasa dışı şekilde mahkûm edilen Ukraynalı askerlere destek amacıyla protesto gösterisi düzenlendi. Ukrayna Kültür Derneği tarafından organize edilen protestoya Rusya tarafından esir tutulan Ukraynalıların aileleri, İstanbul’da yaşayan Ukraynalılar ve Kırım Tatarları katıldı. Ukrayna millî marşının okunması ile başlayan eylemde Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi Nariman Celâl konuşma gerçekleştirdi. Büyükelçi Celal, “Ukrayna özgür bir ülke ve özgür kalacaktır. Devletini savunan askerlerimizin cesareti sayesinde özgür kalacaktır. Ve Rus esaretinde alıkonulan tüm esirlerimizi evine getirene kadar pes etmeyeceğiz.” dedi. Ukrayna'nın İstanbul Başkonsolosu Roman Nedilskıy, topyekûn savaşın başından bu yana İstanbul’da düzenlenen eylemlere katılan Ukraynalılara teşekkür ederek, “Türk halkına, Tükiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Türk hükûmetine, Ukraynalı esirlerin serbest bırakılması konusunda Ukrayna’ya sağladığı destek, harcadığı çabalar dolayısıyla teşekkür etmek istiyorum.” şeklinde konuştu. İşgalci Rusya’nın tüm dünya barışı hususunda tehdit oluşturmaya devam ettiğini belirten Kırım Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Celal İçten, “Dünyanın barışı ve huzuru için tüm dünya birleşerek bu gözü dönmüş canavarı durdurmanın yolunu bir an önce bulmalıdır.” ifadelerini kullandı. Kırım Derneği İstanbul Şubesinin Ukrayna ve Rus işgali altındaki Kırım’da yaşanan olayları büyük kaygıyla takip ettiğini ve kınadığını vurgulayan İçten, “İstanbul Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği olarak sonsuza kadar Ukrayna halkı ve toprak bütünlüğü ile Kırım’da kök salan halkımızın Milli Kurultayı ve Milli Meclisi yanında ve emirlerinde olacağımızı kamuoyuna bir kez daha duyuruyoruz.” dedi. Sürgündeki İçkerya Çeçen Cumhuriyeti Hükûmeti Türkiye ve Ortadoğu Ülkeleri Genel Temsilcisi Abdulhakim Şaptukayev, Ukrayna’nın 4. kez Bağımsızlık Günü’nü Rusya’nın topyekûn işgal saldırısı şartlarında kutladığına dikkat çekerek, “Halkınız Rus saldırganın topyekûn işgal girişimine yiğitce karşı koyuyor. Kan, gözyaşı, yıkılmış kentler ve evlerinden sürülmüş milyonlarca insan tüm bunlar sizin özgürlüğünüz ve onurunuz için ödenen korkunç bir bedel olmuştur. Tarih, Ukrayna ve Çeçen halklarını birbirine bağladı. Halklarımız yüzyıllardır aynı komşudan acı çekiyor. Rusya bizim için kutsal olan her şeyi; toprağımızı, dilimizi, kültürümüzü yok etmeye çalışıyor. Rus saldırılarına karşı gerektiği kadar sizinle birlikte mücadele edeceğiz. Allah bize zaferi bahşedene kadar.” şeklinde konuştu. Ardından eylemde Rus esaretinde alıkonulan ve cephede kaybolan askerlerin yakınları konuşmalar yaptı. Ukraynalı askerlerin yakınları Rusya’nın, elinde tuttuğu esirler hakkında hiçbir bilgi vermediğine, insan hakları ve Kızılhaç gibi örgütlere esirlere erişim sağlamadığına ayrıca karma sağlık komisyonların oluşturulma teklifini reddettiğine dikkat çekti. Ayrıca Rusya tarafından esir tutulan Ukrayna vatandaşlarının neredeyse tamamının fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz bırakıldığı vurgulanarak, “Biz esir Ukraynalı savaş esirlerin yakınları olarak uluslararası topluma yakınlarımızın serbest bırakılması amacıyla Rusya’ya baskı uygulama çağrısında bulunuyoruz. Uluslararası toplumu Ukrayna’yı desteklemeye davet ediyoruz. Çünkü biz bu savaşı istemedik. Bu savaşı Rusya başlattı ve işlediği tüm savaş suçları için adil bir şekilde cezalandırılmalıdır. 21. yüzyılda emperyalizme yer yoktur.” cümleleri sarf edildi. 24 Ağustos’ta düzenlenen eyleme; Ukrayna'nın Ankara Büyükelçisi Nariman Celâl, İstanbul Başkonsolosu Roman Nedilskıy, Kırım Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Celal İçten, Emel Kırım Vakfı Başkan Vekili Nurten Camcı Bay, Sürgündeki İçkerya Çeçen Cumhuriyeti Hükûmeti Türkiye ve Ortadoğu Ülkeleri Genel Temsilcisi Abdulhakim Şaptukayev ve Rusya tarafından esir tutulan Ukraynalı askerlerin yakınları katıldı. Eylemin sonunda katılımcılar birlik zinciri oluşturarak savaşta hayatını kayberen Ukraynalı asker ve sivilleri andı.

Kırımoğlu: Hayatım boyunca sonucu ne olursa olsun ahlaki görevimi yerine getirdim Haber

Kırımoğlu: Hayatım boyunca sonucu ne olursa olsun ahlaki görevimi yerine getirdim

Ukrayna Parlamentosu (Verhovna Rada) tarafından bu hafta içinde kabul edilen yasa tasarısı, ülkenin gündemine bomba gibi düştü. Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) ve Özel Yolsuzlukla Mücadele Savcılığı (SAP) kurumlarının kimi yetkilerini Ukrayna Başsavcılığına devreden tasarının parlamentoda kabul edilmesi ve Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy tarafından imzalanması sonrasında, 2022 yılından bu yana Rusya'nın topyekûn işgal girişimine karşı savaşan ülkede protestolar patlak verdi. Başsavcılık makamına atamanın doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından yapılması nedeniyle hükûmetteki yolsuzlukları soruşturmakla görevli olan NABU ve başlatılan cezai soruşturmaları denetlemekle sorumlu olan SAP'ın bağımsızlığını ve söz konusu soruşturmaların doğruluğunu zedeleyebileceğini savunan protestocular başkent Kıyiv başta olmak üzere Ukrayna genelinde düzenledikleri eylemlerde tepkilerini dile getirdi. Avrupa Birliği (AB) tarafından da eleştiriyle karşılanan yasa tasarısına lehte oy kullanan parlamenterler arasında Kırım Tatar halkının millî lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da yer aldı. Eylemcilerin "Euromaydan" ilkelerine ve Ukrayna'nın Avrupa entegrasyonuna yönelik bir tehdit olarak nitelendirdiği söz konusu 12414 sayılı yasa tasarısına Parlamentoda "evet" diyen 263 milletvekilinin arasında yer alan Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, neden lehte oy kullandığını Kırım Haber Ajansına (QHA) açıkladı. PARLAMENTO GRUBUNDAN ORTAK KARAR ÇIKMADI Yasa tasarısının parti grubunda oldukça hararetli bir şekilde tartıştıklarını ve ne yönde oy kullanılması gerektiği konusunda ortak bir görüşün alınmadığını aktaran Kırımoğlu, "Bazıları anti-demokratik olduğunu düşünerek yasaya şiddetle karşı çıkarken, diğerleri savaş durumunda Cumhurbaşkanına, hükûmete veya Parlamentoya bağlı olmayan bir yürütme organının varlığının ülke için büyük riskler oluşturduğuna ve bu nedenle Başsavcılığın işlevlerini güçlendirirken NABU'nun yetkilerine bazı kısıtlamalar getiren bu yasayı desteklememiz gerektiğine inanıyordu. Sonunda her grup üyesinin kendi takdirine göre oy kullanmasına karar verildi. Ben lehte oy kullanmaya karar verdim." ifadelerini kullandı. Kırımoğlu, kanunun kabul edilip Zelenskıy tarafından imzalanması sonrasında getirilen eleştirilen bağlamında öngörülen uygulamanın Euromaydan'ın taşıdığı ruh, demokratik değerler, Avrupa standartlarıyla çelişip çelişmediği ve Avrupa ile entegrasyon sürecini yavaşlatma ihtimalini ise şu şekilde yanıtladı: Hem 2004'te "Turuncu Devrim" olarak adlandırılan ilk gösterilerde hem de Kasım 2013'ten Şubat 2014'e kadar süren ve "Onur Devrimi" olarak adlandırılan ikinci eylemlerde aktif olarak yer aldım. Ayrıca eylemlerde infaz edilen "Semavi Yüz Kahramanları"nın naaşları kaldırılırken Euromaydan kürsüsünde bir konuşma yaptım. İkinci protestolar, Yanukoviç rejiminin AB ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamayı reddetmesine bir tepkiydi. Yani halk, ülkenin rotasının Avrupa-Atlantik entegrasyonu yönünde olmasını talep ediyordu. Ayrıca ülkenin en üst makamlarında yolsuzlukla mücadele edecek etkili bir organın oluşturulması için çok sayıda protesto ve talep vardı. O dönemde Euromaydan'daki hiç kimse Rusya'nın yakında ülkemize saldıracağını, topraklarının bir kısmını işgal edeceğini ve ardından Ukrayna devletini yok etmek için İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kanlı savaşı başlatacağını düşünmüyordu. Ne de olsa bu ülke, diğer nükleer güçlerle birlikte 1994 yılında Budapeşte Memorandumu'nu imzalamış ve Ukrayna'nın nükleer cephaneliğinden vazgeçmesi karşılığında Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü ve güvenliğini garanti altına almıştı. Ama olan oldu... Bildiğiniz gibi savaş durumunda, ülkeyi daha etkin bir şekilde korumak amacıyla, barış zamanındaki demokrasi ilkelerine uymayan bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Savaş bittikten sonra bu yasanın yeniden gözden geçirileceğini ve NABU'nun yetkilerinin iade edileceğini düşünüyorum. Ancak NABU, iktidarın en üst kademelerindeki yolsuzlukla mücadele için her derde deva bir çözüm değildir. BM üyesi 193 ülkeden sadece bir düzine ülkede bizim NABU'muza benzer kurumlar var. Avrupa ülkeleri arasında ise hatırladığım kadarıyla sadece Romanya, Arnavutluk, Bulgaristan, Fransa ve Litvanya'da var. Kendi NABU'ları olmadığı için diğer Avrupa ülkelerinde yolsuzluğun yaygın olduğu anlamına mı geliyor? "ÖNEMLİ OLAN, TARTIŞMALARIN ÜLKE İÇİN TEHLİKELİ BİR ÇATIŞMAYA DÖNÜŞMEMESİ" Öte yandan protestolar için sokağa çıkan insanlar arasında şahsen kendisine yönelik "hayal kırıklığı" duyduklarını söyleyenlere ise Kırımoğlu şöyle seslendi: Hayatım boyunca hiç kimseyi etkilemek için yola çıkmadım. Her zaman, -benim için kişisel sonuçları ne olursa olsun- ahlaki görevimi yerine getirmem gerektiğine inandım. Örneğin, Sovyet döneminde insanların benim gibi muhaliflere karşı tutumu konusunda bir kamuoyu yoklaması yapılsaydı, eminim ki büyük çoğunluk benim gibi alçakların kurşuna dizilmesi gerektiğini söylerdi. Elbette, bu yıl 22 Temmuz'da Verhovna Rada tarafından kabul edilen 12414 sayılı yasa tartışmalı, bunu onaylayan ve onaylamayan birçok insan var. Demokratik bir ülke için bu gayet normaldir. Önemli olan, tartışmaların ülke için tehlikeli bir çatışmaya dönüşmemesi ve her iki tarafın da haklılığını yalnızca yasal yollarla savunmasıdır. Örneğin Ukrayna Anayasa Mahkemesi bu yasanın Anayasa'ya aykırı olduğuna karar verirse, yasa iptal edilecektir. UKRAYNA'DA HÜKÛMET GERİ ADIM ATTI Öte yandan söz konusu eylemler ve toplumsal muhalefet neticesinde Ukrayna'da hükûmet geri adım attı ve NABU ile SAP kurumlarının bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi adına yeni yasa sürecini başlattı.

Avrupa Parlamentosu önünde tek kişilik eylem: Kırım Tatar siyasî tutsak Appaz Kurtamet'in annesinden yardım çağrısı Haber

Avrupa Parlamentosu önünde tek kişilik eylem: Kırım Tatar siyasî tutsak Appaz Kurtamet'in annesinden yardım çağrısı

Rus işgali altındaki Kırım’da Kremlin kontrolündeki sözde mahkeme tarafından, işgalcilerce uydurulan düzmece bir dava çerçevesinde 7 yıl hapis cezasına mahkûm edilen 22 yaşındaki Kırım Tatar siyasi tutsak Appaz Kurtamet'in annesi Ayşe Kurtamet, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu binası önünde tek kişilik protesto eylemi gerçekleştirdi. Elinde oğlunun fotoğrafıyla duran Ayşe Kurtamet, uluslararası topluma Kırım’da Kırım Tatarlarına uygulanan baskılara tepki gösterme ve siyasi tutsakların serbest bırakılması için yardım çağrısında bulundu. En genç Kırımlı siyasi tutuklu olarak kabul edilen Appaz Kurtamet’in annesi, eylem sırasında yaptığı konuşmada, “Tek başıma mücadele ediyorum. Bütün ailem hapiste. Yardıma ihtiyacım var.” ifadelerini kullandı. Ayşe Kurtamet, oğlunun 19 yaşında tutuklandığını, şimdi ise 22 yaşında olduğunu belirterek, “Üç yıldır hiçbir suçu olmadan ceza çekiyor. Suçsuz yere hüküm giydi. Ayrıca Appaz alıkonulduktan yaklaşık bir yıl sonra babası da alıkonuldu. Ona da baskı uygulandı, işkence gördü. Daha sonra aynı suçlamayla 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı.” dedi. GENÇ KIRIM TATARINA DÜZMECE SUÇLAMALAR ÇERÇEVESİNDE 7 YIL HAPİS CEZASI Akmescit kentinde faaliyet gösteren sözde Kiyevskiy Bölge Mahkemesinin sözde yargıcı Oksana Kraçevskaya, Nisan 2023’te güya “terörizm sponsorluğu yapmakla” suçlanan Kırım Tatarı Appaz Kurtamet’i suçlu bularak hakkında yasa dışı bir şekilde 7 yıl hapis cezası kararı aldı. Kasım 2023’te Kurtamet’in Rusya’daki cezaevine sevk edildiği öğrenildi. İŞGALCİLERCE KAÇIRILAN GENÇTEN AYLARCA HABER ALINAMADI Kırım Tatarı Appaz Kurtamet 23 Temmuz 2022’de işgal altındaki Kırım ile Herson bölgesi arasındaki idari sınırda bulunan Çongar kontrol noktasında işgalcilerce alıkonuldu. Daha sonra günlerce genç Kırım Tatarı hakkında hiçbir haber alınamadı. Appaz Kurtamet kaybolduktan 2 hafta sonra babasına, oğlunun tutukevinde alıkonulduğu bildirildi ve oğlunun kaçırılması ile ilgili “yaygara koparmaması” istendi. Daha sonra Appaz Kurtamet’in işgalci güçler tarafından Kırım’da alıkonulduğu ortaya çıktı. Appaz Kurtamet kaçırıldıktan 3 ay sonra ekim ayında Kırım’daki sözde mahkeme, hakkında tutuklama kararı çıkardı. Kırım Tatar aktivist Elmaz Kırımlı, Appaz Kurtamet'in Kırım Taburunda görev yapan arkadaşına 500 grivna borç verdiği için işgalcilerce “terörizm sponsorluğu yapmakla” suçlandığını aktarmıştı. İŞGALCİLER AİLELERE BASKI UYGULUYOR Rus işgal güçleri, Kasım 2023’te Herson bölgesine bağlı Novooleksiyivka kasabasında yaşayan Kırım Tatar siyasi tutsak Appaz Kurtamet’in babası Halil Kurtamet’i alıkoydu. İşgalciler, Halil Kurtamet’i Numan Çelebicihan Taburu’na mensup olmakla suçladı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.