SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sovyetler Birliği

QHA - Kırım Haber Ajansı - Sovyetler Birliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sovyetler Birliği haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kırım Vakfı Başkanı Kalkay: Kırım’dan vazgeçmemiz mümkün değil Haber

Kırım Vakfı Başkanı Kalkay: Kırım’dan vazgeçmemiz mümkün değil

Tarımsal Kalkınma Vakfı (TAK-VA) tarafından tertip edilen Cumartesi Sohbetleri'nde, bu hafta Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay konuk oldu. Kalkay, "Kırım Neden Gündemde ve Sahibi Kim?" konulu konferansta; Trump'ın sözde barış planı taslağını, Ukrayna'yı, işgal altındaki Kırım'ı ve Kırım Tatarlarını anlattı. 29 Kasım 2025 tarihinde TAK-VA binasında saat 14.00’te başlayan ve çevrim içi olarak da katılımın sağlandığı etkinlikte, Ukraynalıların istiklâl mücadelesi ve Kırım Tatarlarının barış konusundaki kararlı duruşu vurgulandı. TÜRKİYE İLE KIRIM’IN TARİHÎ BAĞLARINA DİKKAT ÇEKİLDİ Açılış konuşmasını yapan TAK-VA Başkanı Enver Şimşek, “Kırım Yarımadası, tarih boyunca Karadeniz’deki stratejik konumu nedeniyle büyük güçlerin dikkatini çekmiştir. Bu coğrafya, tarih boyunca Avrupa, Asya ve Orda Doğu arasında bir köprü işlevi görmesi nedeniyle askerî ve ekonomik açıdan önemli bir bölge” değerlendirmesini yaparak Kırım üzerindeki güç mücadelesinin Osmanlı Devleti, Sovyetler Birliği ve Rusya’ya, daha sonra ise Türkiye, Ukrayna ve Batı’ya kadar geniş bir yelpaze içerisinde yer aldığını hatırlattı. Türkiye ile Kırım’ın tarihî bağlarına dikkat çeken Şimşek, “Türkiye için Kırım, tarihî bağlar, kültürel miras ve bölgesel güvenlik çerçevesinde jeopolitik açıdan önemli bir konumdadır” dedi. “VATAN SAVUNMASINDAN DAHA KUTSAL BİR ŞEY YOKTUR” Tuncer Kalkay konuşmasında, “İster beğenin ister beğenmeyin, şu anda Ukrayna halkı, vatanını savunuyor. Fikrimce vatan savunmasından daha kutsal başka bir şey yoktur. Vatanını kaybetmiş bir milletin (Kırım Tatarlarının) çocuğu olarak bunu takdir etmem lazım” ifadelerini kullandı. Kalkay; Kırım Tatarlarının Rusya ve Ukrayna arasında değil, diktatörlükle demokrasi arasında bir seçim yapması gerektiğinin altını çizdi. “KURALLARLA HAREKET EDECEĞİZ VE HUKUKTAN YANA DURACAĞIZ” Kırım Tatarlarının unutulmaz lideri, Antlı Şehit Numan Çelebicihan’ın kaleme aldığı Kırım Tatar millî marşı Ant Etkenmen’i okuyan Kalkay, konuşmasını şu ifadelerle sonlandırdı: Biz, sözle kendimizi ifade edeceğiz, karşımızdaki ne kadar kötü olursa olsun hiçbir zaman silaha sarılmayacağız. Kurallarla hareket edeceğiz ve hukuktan yana duracağız. Kırım’dan vazgeçmemiz mümkün değil. Türkiye'de hem halkın hem de yönetimin Kırım Tatarlarına teveccüh gösterip Kırım Tatarlarının yanında olma çerçevesinde bir misyon üstlenmesi, bize büyük bir güç veriyor. Toplantı sonunda TAK-VA, Kalkay’a hediye takdim ederken, Kalkay ise 4 yıl boyunca üzerinde çalışarak Kırım Derneğinin arşivini bir araya getirdiği “Kırım Derneği 70. Yıl” kitabını TAK-VA’ya armağan etti.

Ukrayna’da Sovyetlerin kanlı mirası: Holodomor Soykırımı Haber

Ukrayna’da Sovyetlerin kanlı mirası: Holodomor Soykırımı

1932-1933 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin egemenliğindeki Ukrayna’da, eli kanlı diktatör Josef Stalin’in emriyle ortaya konulan kıtlık sebebiyle milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetmişti. Sovyetlerin Ukrayna halkına karşı işlediği bu korkunç suça "açlıkla ölüm" anlamında Holodomor adı verildi. Sovyet Rusya yönetiminin milyonlarca Ukraynalıyı ölüme sürüklediği sun'i açlık Holodomor, Ukraynalılara boyun eğdirme amacı taşıyordu. Ukrayna'nın komünist rejime karşı direnişini ve Moskova'dan bağımsız bir Ukrayna devleti kurma girişimlerini nihai olarak ortadan kaldırmak için gerçekleştirildi. 26 Kasım 1998’de dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma’nın kararı ile kasım ayının dördüncü cumartesi günü "Holodomor Kurbanlarını Anma Günü" olarak ilan edildi. Daha sonra 2006’da Ukrayna Parlamentosu, kabul ettiği karar ile Holodomor’u Ukrayna halkına karşı yapılan bir soykırım olarak tanıdı. STALİN'DEN ZİRAATİN KOLEKTİFLEŞTİRİLMESİ KANUNU 1924’te Sovyetler Birliği’nde iktidara gelen Josef Stalin, siyasi muhaliflerini ortadan kaldırdıktan sonra, Ukrayna’daki iktisadi ve sosyal hayatı sıkı kontrol altına alarak Ukrayna’yı tamamen Kremlin’e bağladı. 1929’da diktatör Stalin, ziraatin kolektifleştirilmesi için kanun çıkarma emri verdi. Çıkarılan kanun uyarınca Ukrayna’da verimli topraklar, tarlalar devletleştirildi, köylüler, kendi eski topraklarında devletin işçisi hâline getirildi. Gece gündüz köle gibi çalışan köylüler kendileri için bir kilo buğday bile kullanamaz iken devlet bütün buğdayları Avrupa’ya satarak fabrikalar inşa etti. UKRAYNA HALKI, KOMÜNİST REJİMİNİN BASKI POLİTİKASINA KARŞI ÇIKTI Komünist totaliter rejimin politikası, Ukrayna halkının direnişini kışkırttı. Ukrayna’daki köylüler, 1930'ların başında komünist rejiminin kolektifleştirme, vergilendirme politikası, soygun ve terörüne karşı yaklaşık 4 bin büyük çaplı eylem gerçekleştirdi. Ukraynalı köylüleri tehdit olarak gören Stalin, binlerce Sovyet memurunu köylülere baskı kurması için Ukrayna'ya gönderdi. Ukrayna'da yarım milyondan fazla insan rejimin tarım uygulamalarına isyan ettiği için yük trenlerine doldurularak Sibirya'ya sürgün edildi. Sürgün sırasında binlerce Ukraynalı açlıktan, hastalıktan hayatını kaybetti. Bununla birlikte Sovyet Rusyası, Ukrayna'da sun'i kıtlık oluşturmak için bir dizi uygulama işleme koydu. Tüm gıda ürünlerine el koyan Kremlin, Ukrayna halkının bir kısmının yok edilmesini amaçlayan koşulları yarattı. Ukrayna’daki açlık çeken bütün bölgeler askerlerle çevriliydi, kimsenin kurtarılmaması ve bu bölgelere hiçbir yardımın geçmemesi için Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bütün sınırları kapatılmıştı. Holodomor yılları boyunca Sovyet yönetimi, adeta bir açlık terörü icra etti. Holodomor, Ukrayna halkına karşı başlattığı gerçek bir savaştı. HER BİR DAKİKADA 24 KİŞİ HAYATINI KAYBEDİYORDU 1933 baharında Ukrayna'daki ölüm oranları felaket boyutlarına ulaştı. Haziran 1933'te her gün 34 bin kişinin, saatte bin 440 kişinin ve her dakika 24 kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. SADECE RESMİ VERİLERE GÖRE NEREDEYSE 4 MİLYON İNSAN HAYATINI KAYBETTİ Ukrayna Milli Güvenlik Servisi, Holodomor davasının soruşturulması sırasında ortaya çıkan bilgileri kamuoyuyla paylaştı. 1932-1933 yıllarında suni açlıktan 3 milyon 941 bin kişi öldü. Açlığın kasıtlı olarak meydana getirildiği ispat edilirken buna karşı Rusya, hala Ukrayna’daki açlığın 1932-1933 yılında SSCB’de meydana gelen açlığın bir parçası olduğunu ileri sürüyor. Stalin'in kanlı mirasının destekçisi olmaya devam ediyor. RUSYA SUÇUNU ÖRTMEYE ÇALIŞTI Bu suçun boyutları ve sebepleri uzun bir süre boyunca insanlardan ve dünya kamuoyundan saklanmaya çalışıldı. Sovyetler döneminde Holodomor ile ilgili herhangi bir hatırlama durumunda insanlara hapis cezası veriliyordu. Stalin Rusyası’nın gerçekleştirdiği Holodomor Soykırımı, uluslararası kamuoyunun da gündeminde. Günümüzde Holodomor; Birleşik Krallık, Kanada, Fransa, İtalya ve Almanya başta olmak üzere 30’dan fazla ülke tarafından "soykırım" olarak tanındı.

17 Kasım Azerbaycan Milli Diriliş Günü kutlu olsun! Haber

17 Kasım Azerbaycan Milli Diriliş Günü kutlu olsun!

Azerbaycan'ın bağımsızlık tarihinde önemli bir yere sahip olan ve bağımsızlık hareketinin başladığı gün olarak kabul edilen 17 Kasım 1988, Azerbaycan'da Milli Diriliş Günü olarak adlandırılıyor. Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde, Ermeniler 1988 yılından itibaren Azerbaycan Türklerine karşı saldırı ve katliamlara girişmişlerdi. Karabağ toprakları üzerinde hak iddia etmeye başladığı yıl olan 1988'den başlayarak 1994 tarihine kadar Ermenilerin saldırıları sonucunda bin 500'den fazla kişi hayatını kaybederken, 3 binden fazla kişi de yaralanmıştı. Azerbaycan'ın bine yakın yerleşim yerine düzenlenen saldırılarda yüzbinlerce insan yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık bir milyon insanın Azerbaycan'ın diğer bölgelerine göç etmesi neticesinde "kaçkınlar" olarak adlandırılan insanlar, yıllarca zor şartlar altında çadırlarda yaşamak zorunda kalmıştı. 1987 yılı sonları ve 1988 yılı başlarındaki bu olaylara Sovyetler Birliği yönetimi ve Azerbaycan'ın yerel idarecileri sessiz kalınca halk hareketleri başlattı. Gittikçe büyüyen ve destek gören hareketler mitinglere dönüştü. Bu mitinglerin sonucunda 17 Kasım 1988 günü, şimdiki Azadlık o zamanda kullanılan ismiyle “Lenin” meydanında toplanan Azerbaycan Türkleri, SSCB'nin anti-Azerbaycan tutumuna karşı tek yumruk olarak sürekli mitinge başladı. Günlerce dağıtılamayan kalabalığa müdahaleler olsa da özgürlük için artık yola çıkanlar 18 gün boyunca meydanı terk etmedi. Sovyet yönetimi ilk defa olağanüstü hâl ilan ederek Kızıl Ordu askerleri ile meydanı kuşatmış, birçok insanı tutuklayarak mitinge son verebilmişti. SOVYETLER BİRLİĞİNE KARŞI AZERBAYCAN TÜRKLERİ TEK YÜREK OLDU Bu olaylar, Azerbaycan'da bağımsızlık hareketlerini daha da alevlendirmiş ve ileride kurulacak bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin temelini attı. Artık halk birlik olarak ayağa kalkmış ve kendi gücünü görmüştü. Bağımsızlık yolunda hiçbir güç engel olamazdı o halka. Nitekim olamadı da. Tarihte Milli Azadlık Harekâtı adıyla yerini alan bu olay, 18 Ekim 1991'de kazanılan bağımsızlığın zeminini oluşturdu ve alt yapısını hazırladı. Haziran 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi kuruldu. Aynı yılın eylül ayında Azerbaycan Yüksek Sovyet’inin Azerbaycan'ın egemenliği hakkında Anayasal Bildirgeyi kabul etmesi Moskova’yı biraz daha körükledi ve 1990 yılında 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece Kızıl Ordu birlikleri Bakü'ye girdi. Bu birliği Bakü'ye sokmamak için el-ele tutuşarak tankların önüne dizilen ve "Bizi ezmeden Bakü'ye giremezsiniz" diyen insanları ezerek Bakü'ye dahil olan Kızıl Ordu, yüzlerce insanı acımasızca katletti. Ancak Rusya'nın baskısı ve katliamları, halkın direncini hiçbir şekilde kıramadı; tam aksine bağımsızlık sürecini daha da hızlandırdı. Ve bunun sonucunda 18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını kazandı. 1992 senesinin Mayıs ayında Azerbaycan Halk Cephesi iktidara geldi ve kısa süre içinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı için tehdit oluşturan Rus askeri birlikleri ülkeden çıkartıldı. 17 Kasım tarihi ise Ebülfez Elçibey tarafından Milli Diriliş (Uyanış) Günü olarak ilan edildi.

18 Ekim: Azerbaycan Bağımsızlığın Yeniden Sağlanması Günü Haber

18 Ekim: Azerbaycan Bağımsızlığın Yeniden Sağlanması Günü

Azerbaycan Cumhuriyeti, tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan bağımsızlığının yeniden tesisinin 34. yıl dönümünü kutluyor. 18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Yüksek Sovyetinin Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akti'ni kabul etmesiyle, Azerbaycan halkının özgürlük iradesi gerçeğe dönüşmüştü. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in girişimiyle 15 Ekim 2021'de kabul edilen yeni yasaya göre, daha önce "Bağımsızlık Günü" olarak kutlanan 18 Ekim artık "Bağımsızlığın Yeniden Sağlanması Günü" olarak belirlenirken, 28 Mayıs ise "Bağımsızlık Günü" olarak kutlanmaya devam ediyor. Azerbaycan halkı, Sovyetler Birliği altında geçen 70 yıla rağmen, 1918’de kurulan ve Doğu’nun ilk demokratik cumhuriyeti kabul edilen devletin mirasını unutmadı. Irk, din, mezhep ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm yurttaşlara eşit haklar tanıyan bu cumhuriyetin değerleri, 1991’de yeniden hayat buldu. 20 OCAK KATLİAMI: BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLUN KIRILMA NOKTASI Sovyet ordusunun 20 Ocak 1990’da Bakü ve diğer illerde kadın-çocuk demeden gerçekleştirdiği katliam, Azerbaycan halkının SSCB’ye olan güvenini tamamen sarstı. Bu olay, ülkenin bağımsızlık sürecini hızlandıran en kritik dönemeçlerden biri oldu. 30 Ağustos 1991’de Azerbaycan Yüksek Konseyi’nde bağımsızlık ilanı yönünde bildiri kabul edildi. Eylül ayında yapılan oturumlarda Sovyetler Birliği’nden ayrılma süreci tartışıldı. 18 Ekim 1991’de "Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akti" oy çokluğuyla kabul edildi. Belgede Sovyetler işgalci olarak tanımlandı ve Azerbaycan’ın 1918’de kurulan cumhuriyetin varisi olduğu ilan edildi. 29 Aralık 1991’de yapılan referandumda halkın neredeyse tamamı bağımsızlıktan yana oy kullandı. KARABAĞ KURTARILDI: AZERBAYCAN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ SAĞLANDI 2020 yılında 44 günlük Vatanseverlik Savaşı'nda kazanılan şanlı Zafer ile Azerbaycan Ordusu, 27 yıllık işgale son verdi. Karabağ'ın kalbi Şuşa'nın kurtarılması ile taçlanan bu tarihi zafer, uluslararası toplumun yıllardır uygulanamayan BM Güvenlik Konseyi kararlarını bizzat hayata geçirdi. Bağımsızlığın ardından geçen 34 yılda Azerbaycan, ekonomik kalkınmasını hızlandırdı, ordusunu modernize etti. Türkiye ile stratejik iş birliği düzeyine çıkarılan ilişkiler sayesinde enerji ve ulaştırma projeleri hayata geçirildi. Bu projelerle Azerbaycan, bölgesel ve küresel düzeyde etkili bir aktöre dönüştü. Bugün Azerbaycan, yalnızca topraklarını işgalden kurtaran değil; aynı zamanda büyüyen ekonomisi, artan diplomatik nüfuzu ve güçlü devlet yapısıyla bölgenin en önemli ülkelerinden biri haline geldi.

Moskova’nın vurdumduymazlığı Karaçay Türklerinin geleceğini çaldı Haber

Moskova’nın vurdumduymazlığı Karaçay Türklerinin geleceğini çaldı

Rusya’nın Çelyabinsk bölgesinde, Ural Dağları yakınında bulunan Karaçay Gölü, dünyanın en kirli su kütlesi olarak kayıtlara geçti. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nin Mayak kimya tesisinden çıkan yüksek seviyeli radyoaktif atıklar 1951’den itibaren doğrudan göle boşaltıldı. Toplamda 200 milyon kürî civarında radyoaktif maddenin göle aktarıldığı belirtiliyor. Bu miktar, Çernobil felaketinde açığa çıkan radyasyonun yaklaşık dört katına denk geliyor. KARAÇAY TÜRKLERİNİN TOPRAKLARI NÜKLEER ATIKLARLA ZEHİRLENDİ 1967’de yaşanan kuraklık, gölün sığ bölgelerinin kurumasına yol açtı. Rüzgarlarla taşınan radyoaktif tozlar 75 bin kişinin yaşadığı geniş bir alana yayıldı. Olay, bölgedeki halkın sağlığını derinden etkilerken geri dönüşü olmayan çevresel felaketlere de neden oldu. Özellikle Karaçay Türkleri başta olmak üzere yörede yaşayan topluluklar, radyasyonun yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı; pek çok kişi göç etmek zorunda kaldı. KARAÇAY GÖLÜ 2026 YILINA KADAR KAPATILACAK Rusya’nın bu süreçteki tutumu, çevre ve insan sağlığına verilen önemi tartışmaya açtı. Kontrolsüz bırakılan nükleer atıklar, bölgenin doğal yapısını yok etti. 2015 yılında gölün tamamen kapatılması kararlaştırıldı. Küçük havuzlardan biri 2023’te kapatılırken, daha büyük bölümün ise 2026’ya kadar beton ve toprakla doldurularak tamamen bertaraf edilmesi planlanıyor. Karaçay Gölü artık bir su kütlesi olarak varlığını yitirmiş durumda; bölge, nükleer atıklarla dolu bir alan olarak sürekli gözetim altında tutulmak zorunda. Moskova yönetiminin bu ihmalkâr politikaları, yalnızca doğayı değil, bir halkın yaşam alanını, kültürel belleğini ve gelecek kuşaklarını da yok etti. Karaçay Gölü, Rusya’nın nükleer hırslarının kurbanı olarak tarihe geçti.

Boraltan Köprüsü Faciası: 195 Azerbaycan Türkü Sovyetlere teslim edildi, kurşuna dizildi Haber

Boraltan Köprüsü Faciası: 195 Azerbaycan Türkü Sovyetlere teslim edildi, kurşuna dizildi

Türkiye ile Azerbaycan sınırında bulunan Boraltan Köprüsü’nde, bundan tam 80 yıl önce tarihin en acıklı olaylarından biri meydana geldi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) iade edilmek üzere köprüye götürülen 195 Azerbaycan Türkü, Sovyet askerleri tarafından katledildi. 195 AZERBAYCAN TÜRKÜ ACIMASIZCA KATLEDİLDİ 2. Dünya Savaşı’nın son zamanlarında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Sovyetler Birliği ile anlaşmazlıklar içinde olan Türkiye’nin Sovyet tehdidine daha fazla maruz kalmaması için mülteci krizine son vermek istedi. Sovyetler Birliği’nden kaçıp Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türklerini geri iade etmek üzere anlaşma imzalandı. 195 Azerbaycan Türkü’nün Sovyetler Birliği ile Türkiye sınırında yer alan Boraltan Köprüsü’nde Sovyet askerlerine teslimi gerçekleşti. Ancak Sovyetler Birliği’ne teslim edilen 195 Azerbaycan Türkü, Boraltan Köprüsü’nü geçer geçmez Sovyet askerleri tarafından acımasızca kurşuna dizildi. BORALTAN KÖPRÜSÜ FACİASI O dönemin şartlarına bakıldığında 2. Dünya Savaşı’nın son dönemleriydi ve savaş hukukuna göre Azerbaycan Türkü askerlerin Türkiye’de tutulması mecburiydi. Türkiye’nin SSCB ile soğuk giden ilişkilerini düzeltmek ve yeni bir krize yol açmak istememesi sebebiyle Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türklerinin iadesine karar verildi. Boraltan Köprüsü’nde gerçekleşen elim olay Sovyetlerin katil diktatörü Josef Stalin döneminde gerçekleşti. Stalin, Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türklerinin iadesini istedi. Türkiye, SSCB ile kriz yaşamamak için bunu kabul etti. Türkiye’ye sığınan 237 Azerbaycan Türkü’nün 195’i SSCB’ye iade edildi. Boraltan Köprüsü’nde katledilen 195 Azerbaycan Türkünden haber alınamaması üzerine, Türkiye geri kalan Azerbaycan Türkü sığınmacıların iadesine müsaade etmedi. ELİM HADİSE TBMM TUTANAKLARINDA YER ALDI Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tutanaklarında Boraltan Köprüsü Faciası'nın detayları yer aldı. Boraltan Köprüsü faciası ilk kez 1951 yılında dönemin Demokrat Parti Tekirdağ Milletvekili Şevket Mocan tarafından gündeme getirilmesiyle TBMM tutanaklarında yer buldu. Bu şekilde Boraltan Köprüsü’nde yaşanan elim hadise kamuoyuna da ulaştı.

Verilen tarihe dikkat: Başarısız Sovyet uzay sondası, kontrolsüz şekilde Dünya'ya düşebilir! Haber

Verilen tarihe dikkat: Başarısız Sovyet uzay sondası, kontrolsüz şekilde Dünya'ya düşebilir!

Uzay gözlemcileri, Venera programı kapsamında 1972 yılında uzaya fırlatılan ve Venüs'e iniş yapmak üzere tasarlanan yarım tonluk Sovyet uzay sondasının Dünya’ya kontrolsüz bir şekilde düşebileceğini bildirdi. Gözlemciler, kapsülün yaklaşık 10 Mayıs civarında atmosfere girerek yeryüzüne çarpabileceği uyarısında bulundu. 10 MAYIS'TA YERYÜZÜNE ÇARPABİLİR! Hollandalı uydu takip uzmanı Dr. Marco Langbroek, kapsülün meteor benzeri bir etkiyle yere düşebileceğini duyurdu. Langbroek, “Yaklaşık iki hafta içinde sıra dışı bir yeniden giriş gerçekleşecek. 53 yaşındaki bir iniş kapsülü, başarısız bir Sovyet Venera görevi kapsamında Dünya yörüngesinde sıkışıp kaldı” ifadelerini kullandı. Uzmanlar, kapsülün tam olarak ne zaman ve nereye düşeceğini belirlemek için takibe devam ediyor. Mevcut modellere göre, yeniden girişin 9-10 Mayıs 2025 tarihleri arasında olması bekleniyor. Ancak Langbroek, “Giriş anı yaklaştıkça belirsizlik azalacak olsa da, tam gününde bile kesinlik sağlamak zor” ifadelerini kullandı. KAPSÜLÜN ATMOSFERE GİRERKEN YANMA OLASILIĞI DÜŞÜK Söz konusu kapsülün, tasarımı gereği Venüs atmosferine dayanıklı olarak üretildiği için Dünya atmosferine girerken tamamen yanma ihtimalinin düşük olduğu belirtiliyor. Langbroek, kapsülün paraşüt sistemine sahip olduğunu ancak bu sistemin hâlâ çalışıp çalışmadığının bilinmediğini kaydetti. Uzman, “Eğer yeniden girişten sağ çıkarsa, yere sert bir şekilde çarpacak.” açıklamasını yaptı.  Yaklaşık 1 metre çapında ve 500 kilogram ağırlığında olan Sovyet uzay aracının atmosfere saatte 250 kilometre hızla girebileceği belirtiliyor. Uzmanlar, bu girişin bir meteor çarpmasıyla benzer etkiler doğurabileceğini aktardı. BİRLEŞİK KRALLIK'TAN YENİ ZELANDA'YA GENİŞ BİR COĞRAFYAYA DÜŞEBİLİR Langbroek, riskin yüksek olmadığını ancak tamamen göz ardı edilemeyeceğini kaydetti ve “Yeniden giriş, 51.7 derecelik yörünge eğimi nedeniyle 52 kuzey ile 52 güney enlemleri arasında herhangi bir noktada gerçekleşebilir.” şeklinde konuştu. Uzmanın verdiği koordinatlar, sondanın Birleşik Krallık’tan Yeni Zelanda’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yere düşebileceğini gösteriyor.

Kırım Tatar halkının sadık dostu Andrey Saharov'un vefatının 35. yılı Haber

Kırım Tatar halkının sadık dostu Andrey Saharov'un vefatının 35. yılı

Dünyaca tanınan bilim adamı ve insan hakları aktivisti Andrey Saharov, Kırım Tatar halkının sürgün edildiği yerlerden vatan Kırım’a dönüş mücadelesinde büyük rol oynamıştı. Andrey Saharov, 35 yıl önce bugün Moskova’da hayata veda etti. ANDREY SAHAROV KİMDİR? Andrey Saharov 21 Mayıs 1921 de Moskova’da doğdu. 1942’de Moskova Üniversitesinden mezun olan ve 26 yaşında fizik doktorası için P.N. Lebedev Enstütüsüne giden Saharov, bir yıl sonra araştırma çalışmalarına, Sovyet fizikçi İgor Tamm’la birlikte füzyon enerjisini kontrol altında tutma amacıyla devam etti. Bu çalışmalar ise hidrojen bombasının doğuşuna neden oldu. Saharov’un 1961’de hidrojen bombasının atmosfer testlerini protesto etmesi, politik bir olaya dönüştü. 1968’de nükleer silahların indirimi için eylem başlatan Saharov, 1970’de insan hakları için bir komite kurdu. Saharov, 1970’li yıllarının başında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) iktidarının yasa dışı olarak takip ettiği insanlara yardım etmeye başladı. Pyotr Grigorenko ve Aleksandr Soljenitsın ile birlikte SSCB’deki insan hakları savunucusu hareketinin liderlerinden biri olan Saharov, 1975 yılında Nobel Ödülü aldı. Fakat Sovyetler Birliği, Saharov’un ödülünü alması için Norveç’e gitmesine izin vermedi. 1980’de Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ile birlikte yönetime karşı eleştirileri yüzünden Saharov, Gorki’ye sürgüne gönderildi. Saharov’un, 1986’da Moskova’ya dönmesine izin verildi ve Moskova Yasama Meclisine seçildi. Saharov, ölümüne kadar politik reformlar ve insan hakları konusundaki mücadelesine devam etti.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.