SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sscb

QHA - Kırım Haber Ajansı - Sscb haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sscb haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Erdoğan: İsmail Bey Gaspıralı'nın şiarıyla Türk dünyası ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendiriyoruz Haber

Erdoğan: İsmail Bey Gaspıralı'nın şiarıyla Türk dünyası ülkeleriyle ilişkilerimizi güçlendiriyoruz

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "AK Parti Türk Dünyası Vizyonu Belgesi Tanıtım Programı"nda Türk dünyasının birlikteliğine dikkat çekti. ERDOĞAN, DÜNYA TÜRK DİLİ AİLESİ GÜNÜ'NÜ KUTLADI AK Parti Türk Devletleri İle İlişkiler Başkanlığı tarafından AK Parti Kongre Merkezinde tertip edilen programda Cumhurbaşkanı Erdoğan 15 Aralık Dünya Türk Dili Ailesi Günü'ne işaret ederek, "Türk dünyasının ve yeryüzünün farklı köşelerinde aynı dili konuştuğumuz, aynı hayali kurduğumuz, kalplerimizin beraber çarptığı tüm kardeşlerimizin Türk Dili Ailesi Günü kutlu olsun." dedi. Erdoğan, Özbek Türkü şair ve yazar Süleyman Çolpan'ın kurşuna dizilerek hayatını kaybetmesine neden olan kaleme aldığı şiiri "Güzel Türkistan'ın" satırlarını dile getirdi. Son 200 yılın Türk dünyası için zorluk, işgal, çile ve sıkıntıyla geçtiğini ifade eden Erdoğan, "Kültür coğrafyamızın birçok bölgesine o toprağın kadim kimlikleri, dilleri, inanç değerleri yasaklandı, halklar parçalandı. Kelimenin tam anlamıyla bir hazan mevsimi yaşadık." şeklinde konuştu. "NİCE MÜNEVVER YA HAPSE ATILDI, YA SÜRGÜN EDİLDİ..." Erdoğan, Türklerin tek yürek, tek bilek olmaması için tüm yolların denendiğini vurgulayarak, "Kimliğini savunan, değerlerine sahip çıkan münevverler Turancılıkla suçlanarak ya hapse atıldı ya sürgün edildi ya da kurşuna dizildi." dedi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı, Türk cumhuriyetilerinin bağımsızlığını tanıyan ilk ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunun altını çizdi. Erdoğan, akabinde bir sene sonra Türkiye'in girişimleriyle "Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları" adında zirveler düzenlendiğini aktararak, 21. yüzyılın Türk ve Türkiye Asrı olacağını kaydetti. İSMAİL BEY GASPIRALI'NIN ŞİARI TÜRK DEVLETLERİ İLE İLİŞKİLERİ GÜÇLENDİRİYOR Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan; Kırım Tatar aydını, büyük fikir insanı, Tercüman gazetesinin kurucusu İsmaill Bey Gaspıralı'nın "Dilde, fikirde, işte birlik" şiarıyla Türkiye'nin Türk devletleri ile olan ilişkilerini her alanda güçlendiridiğini belirtti. "TÜRK DÜNYASI İLE ARAMIZDA YENİ KÖPRÜLER KURDUK" Türk Konseyi'nin kurucu belgesi Nahçıvan Antlaşması'nın Türk dünyası açısından bir dönüm noktasını teşkil ettiğini belirten Erdoğan, şunları söyledi: 2021 senesinde Türk devletlerinin bağımsızlığının 30. yıl dönümünün kutlandığı İstanbul Zirvesi'nde iş birliğimizi bir üst aşamaya çıkardık ve Türk Devletleri Teşkilatı olarak yola devam etme kararı aldık. Zirvede, ayrıca, Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi'ni kabul ettik. Teşkilatımızın gözlemci üyelerinden Macaristan'da düzenlenen zirvede ise teklifimiz üzerine 2021 Mart'ın Türk Devletleri Teşkilatı Nevruz Anma ve Kutlama Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdık. Geride bıraktığımız 34 yıllık süreçte, Türk devletleri olarak eğitimden ticarete, güvenlikten enerjiye, kültürden sanata kadar her alanda geçmişle kıyas dahi yapılamayacak sıkı bağlar geliştirdik. TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Türkiye Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımız aracılığıyla Türk dünyası ile aramızda yeni köprüler kurduk. Programa; Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Gayana Yüksel, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay ve Kırım Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yüksel de katıldı.

Rusya, Türk dünyasını hedef alıyor: Yeni projesiyle iklim dengesini alt üst edecek! Haber

Rusya, Türk dünyasını hedef alıyor: Yeni projesiyle iklim dengesini alt üst edecek!

Vladimir Putin idaresindeki Rusya, su kaynaklarını Türkistan ülkelerine aktararak bölge üzerindeki siyasî baskısını artırmayı amaçlıyor. Ukrayna Dış İstihbarat Servisi, Ob Nehri'ndeki su kaynaklarının "Rusya'nın güneyindeki su tedarikini istikrara kavuşturma" bahanesiyle Sibirya'yı susuz bırakma tehdidi oluşturduğunu kaydetti. Rus Bilimler Akademisinin Ob Nehri'nden su kaynaklarının bir kısmını Kazakistan ve Özbekistan'a yönlendirmeyi amaçlayan büyük ölçekli bir altyapı projesi başlattığı aktarılan açıklamada, "Proje, özünde 'Sibirya nehirlerini açma' Sovyet planının modernize edilmiş bir versiyonudur. Bu proje, yüksek ve öngörülemeyen çevresel riskler nedeniyle 1986'da terk edilmişti." ifadeleri kullanıldı. Ukrayna'daki topyekûn saldırılarına devam eden Rusya'nın Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin en büyük doğalgaz ihracatçısının Çin olmasıyla birlikte bölgedeki etkisini artırmaya çalıştığı görülüyor. Ukrayna Dış İstihbarat Servisi de konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, "Bu koşullar altında Rusya, 'su diplomasisi'ne, yani Sovyet sonrası ülkeler üzerinde yeni bir siyasi baskı aracı oluşturmaya yöneliyor." değerlendirmesinde bulundu. Ön hesaplamalara göre projenin 100 milyar dolarlık maliyetle başlayacağı kaydedildi. Su akışlarının yeniden yönlendirilmesinin; bazı bölgelerin çölleşmesine ve diğerlerinin sular altında kalmasına, hidrolojik sistemlerin istikrarsızlaşmasına ve Arktik buzullarının erimesinin hızlanmasına neden olabileceği belirtildi.

Zafer Karatay, Dobruca’daki Kırım Tatar diasporasının güncel durumunu QHA'ya anlattı Haber

Zafer Karatay, Dobruca’daki Kırım Tatar diasporasının güncel durumunu QHA'ya anlattı

Emel Dergisi'nin isim babası, Dobruca’daki Kırım Tatar millî hareketinin öncüsü şair ve öğretmenin ideallerini yaşatmak için adına kurulan Mehmet Niyazi Kültür Derneği tarafından Köstence Tarih ve Arkeoloji Müzesi iş birliğinde tertip edilen, "Tarihte Güncellik: Kırım Tatarlarının Günümüzdeki Durumu ve Geleceğe Bakışı" konferansı vesilesiyle Dobruca bölgesine ziyarette bulunan, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Türkiye Temsilcisi ve Emel Kırım Vakfı Başkanı Zafer Karatay; Dobruca’daki Kırım Tatar diasporası ve Rumen halkının Türkiye tutumu hakkında Kırım Haber Ajansına (QHA) özel değerlendirmelerde bulundu. ‘’TOPLUM ÖNDERLERİ TEDBİR ALMALI” Konferans vesilesiyle Dobruca’daki Kırım Tatarlarının genel durumunu bir kere daha yakından görme fırsatı elde ettiğini, hem Romanya hem Bulgaristan tarafındaki Dobruca’nın köylerine gittiğini belirten Karatay, "Maalesef, hem Romanya’daki hem de Bulgaristan’daki Kırım Tatar toplumunun kan kaybettiğini söyleyebilirim. Romanya ve Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girmesinden sonra pek çok Kırım Tatar genci, hatta aileler Avrupa Birliği ülkelerine gitmiş" dedi. Kırım Tatarlarının geleceği açısından endişesini dile getiren Karatay, "Benim dedemin doğduğu köy olan Karatay köyü, bir zamanlar Dobruca’nın en büyük köylerinden birisiydi fakat şimdi burada sadece üç veya dört Kırım Tatarı var. Bu köyde üç camiden bir tanesi ayakta ve birkaç gönüllünün gayretiyle tamir ediliyor ve yaşatmaya çalışıyor. O insanlar gittikten sonra buralara kim sahip çıkacak, gelecekte neler olacak? Çoğu köy sakininin çocukları geleceklerini başka yerlerde arıyorlar. Bunun gibi bir çok köyde ve kasabada benzeri durum var. Mesela, Şumnu’da 'Tatar Camisi' olarak da bilinen camiye gittik. Gittiğimizde öğlen ezanı okunuyordu. İmamla birlikte tek ben namaz kıldım. 20 yıla yakındır bu camide görev yapan imam, ‘Eskiden bu mahallede Kırım Tatarları çok olduğu için bu adla anılıyor camimiz ama şimdi üç dört hane ancak var. Gençler Avrupa'ya gidiyor, genel olarak gerek Kırım gerek Anadolu’dan gelip yerleşmiş bütün Türklerde böyle bir durum var' dedi. Kırım’ın Rusya tarafından işgali ve Ukrayna’daki savaştan sonra da oradaki insanlar; Avrupa ülkelerine, ABD'ye ve Kanada’ya gitti. Dobruca’da da durum böyle. Bu konuda toplum önderleri düşünmeli, tedbir almalı” şeklinde konuştu. KIRIM TATARLARININ KİMLİK MÜCADELESİ “Avrupa modası”nın sadece Romanya ve Bulgaristan için değil, Türkiye için de bir sorun olduğunu vurgulayan Karatay, “Elbette, gençlerimizin başka ülkelerde iyi üniversitelere gitmesi, eğitim almaları, bilgi ve görgülerini geliştirmeleri gerekir; bu çok da yararlı olur ama istikballerini o ülkelerde görmeleri ve temelli olarak gitmeleri son derece tehlikeli” dedi. “Türkiye’de nüfusumuz fazla olsa da Kırım’da ve Dobruca’da çok daha azız. Buralardaki kan kaybımızın oranı çok daha yüksek ve geleceğimiz için tehlikeli bir durum” değerlendirmesini yapan Karatay, Kırım Tatarlarının kimliğini kaybetmesinin, ailelerin ve toplumda faaliyet gösteren herkesin üzerine düşünmesi gereken ciddi bir konu olduğunun ve toplumun iç çekişmeleri bırakıp birlikte geleceğini kurtarmanın yollarını aramaları gerektiğinin altını çizdi. RUMEN HALKININ TÜRKİYE SEVGİSİ Rumen halkının Türkiye’ye karşı duyduğu sevgi ve sempatinin devam etmesi ve kuvvetlenmesi adına, Romanya’ya ziyarette bulunan Türk iş insanlarının tutum ve davranışlarının belirleyici olacağını dile getiren Karatay, Rumen halkının Türkiye’ye karşı olan tutumu üzerine şu ifadelere yer verdi: Romanya’da konferansa gelen akademisyenler ve müdürlerle sohbetlerimizden yola çıkarak Rumen halkının, genellikle Kırım Tatarlarına ve Türklere bakışının olumlu olduğunu söylemek mümkün. Kızıl Ordu, 1950’lerde Romanya’yı işgal ettikten sonra KGB mensuplarının emirleriyle sadece Kırım Tatarlarına ve Kırım davasına hizmet edenlere değil, Rumen halkına da büyük zulümler yaptı fakat daha sonra bu baskı giderek azaldı. Sovyetler Birliği ile kıyaslandığında kendi azınlıklarına en hoşgörülü davranan, geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine Romanya olmuştur. Çavuşesku rejimi yıkıldıktan sonra Rumen halkında genel bir Türkiye sempatisinin ve sevgisinin olduğunu söylemek mümkün, bu durum da sevindirici. Romanya’nın Türklere bakışı için şunu da hatırlatayım: Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokratik Birliğinin kurucu başkanı ve Romanya’nın önde gelen Osmanlı tarihçilerinden Prof.Dr. Tasin Cemil, Romanya’nın Azerbaycan’daki ilk tam yetkili büyükelçisi olarak görevlendirildi, ardından da Türkmenistan’da büyükelçilik yaptı. Şu anda Romanya’nın Hindistan Büyükelçisi de Sena Latif adlı bir Kırım Tatar kızımız.

Umerov: Ukraynalıları yok etmeye çalışan her rejim sonunda kaybeder Haber

Umerov: Ukraynalıları yok etmeye çalışan her rejim sonunda kaybeder

Josef Stalin liderliğindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) tatbik ettiği Holodomor Soykırımı, Ukrayna halkı ve tüm dünya tarafından her yıl kasım ayının dördüncü cumartesi günü anılıyor. Ukrayna Millî Güvenlik ve Savunma Konseyi Sekreteri Rüstem Umerov, yayımladığı mesajla Ukrayna başta olmak üzere tüm dünyada anılan Holodomor Soykırımı kurbanlarını yâd etti. Rüstem Umerov, Holodomor’un 1921-1923, 1932-1933 ve 1946-1947 yıllarında milyonlarca Ukraynalının hayatını alan insanlığa karşı suçlar olduğunu belirterek, ülkenin bugün bu trajedinin kurbanlarını andığını kaydetti. Umerov, Holodomorların Ukrayna halkının iradesini ve kimliğini yok etmeye yönelik girişimler olduğunu vurgulayarak, “Ukraynalılar tüm bu teröre rağmen ayakta kaldı ve devletini yeniden kurmayı başardı. Bu, milletimizin gücünün ve sarsılmazlığının kanıtıdır.” ifadelerini kullandı. Öte yandan Holodomorun yalnızca tarihe ait bir acı olmadığını belirten Rüstem Umerov, bu hafızanın bugün de önemli mesajlar taşıdığını kaydetti. Umerov, “Ukraynalıları ulus olarak yok etmeye çalışan her rejim dirençle karşılaşır ve sonunda kaybeder.” dedi Umerov, soykırımın tüm kurbanları için başsağlığı dilerken, ülkeyi bugün savunan askerlere de teşekkür etti. “Benzer trajedilerin bir daha yaşanmaması için mücadele eden tüm savunucularımıza minnettarız” ifadelerini kullanan Umerov, açıklamasını “Hatırlıyoruz. Savunuyoruz. Kazanacağız!” sözleriyle bitirdi.

Ukrayna’da Sovyetlerin kanlı mirası: Holodomor Soykırımı Haber

Ukrayna’da Sovyetlerin kanlı mirası: Holodomor Soykırımı

1932-1933 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin egemenliğindeki Ukrayna’da, eli kanlı diktatör Josef Stalin’in emriyle ortaya konulan kıtlık sebebiyle milyonlarca insan açlıktan hayatını kaybetmişti. Sovyetlerin Ukrayna halkına karşı işlediği bu korkunç suça "açlıkla ölüm" anlamında Holodomor adı verildi. Sovyet Rusya yönetiminin milyonlarca Ukraynalıyı ölüme sürüklediği sun'i açlık Holodomor, Ukraynalılara boyun eğdirme amacı taşıyordu. Ukrayna'nın komünist rejime karşı direnişini ve Moskova'dan bağımsız bir Ukrayna devleti kurma girişimlerini nihai olarak ortadan kaldırmak için gerçekleştirildi. 26 Kasım 1998’de dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma’nın kararı ile kasım ayının dördüncü cumartesi günü "Holodomor Kurbanlarını Anma Günü" olarak ilan edildi. Daha sonra 2006’da Ukrayna Parlamentosu, kabul ettiği karar ile Holodomor’u Ukrayna halkına karşı yapılan bir soykırım olarak tanıdı. STALİN'DEN ZİRAATİN KOLEKTİFLEŞTİRİLMESİ KANUNU 1924’te Sovyetler Birliği’nde iktidara gelen Josef Stalin, siyasi muhaliflerini ortadan kaldırdıktan sonra, Ukrayna’daki iktisadi ve sosyal hayatı sıkı kontrol altına alarak Ukrayna’yı tamamen Kremlin’e bağladı. 1929’da diktatör Stalin, ziraatin kolektifleştirilmesi için kanun çıkarma emri verdi. Çıkarılan kanun uyarınca Ukrayna’da verimli topraklar, tarlalar devletleştirildi, köylüler, kendi eski topraklarında devletin işçisi hâline getirildi. Gece gündüz köle gibi çalışan köylüler kendileri için bir kilo buğday bile kullanamaz iken devlet bütün buğdayları Avrupa’ya satarak fabrikalar inşa etti. UKRAYNA HALKI, KOMÜNİST REJİMİNİN BASKI POLİTİKASINA KARŞI ÇIKTI Komünist totaliter rejimin politikası, Ukrayna halkının direnişini kışkırttı. Ukrayna’daki köylüler, 1930'ların başında komünist rejiminin kolektifleştirme, vergilendirme politikası, soygun ve terörüne karşı yaklaşık 4 bin büyük çaplı eylem gerçekleştirdi. Ukraynalı köylüleri tehdit olarak gören Stalin, binlerce Sovyet memurunu köylülere baskı kurması için Ukrayna'ya gönderdi. Ukrayna'da yarım milyondan fazla insan rejimin tarım uygulamalarına isyan ettiği için yük trenlerine doldurularak Sibirya'ya sürgün edildi. Sürgün sırasında binlerce Ukraynalı açlıktan, hastalıktan hayatını kaybetti. Bununla birlikte Sovyet Rusyası, Ukrayna'da sun'i kıtlık oluşturmak için bir dizi uygulama işleme koydu. Tüm gıda ürünlerine el koyan Kremlin, Ukrayna halkının bir kısmının yok edilmesini amaçlayan koşulları yarattı. Ukrayna’daki açlık çeken bütün bölgeler askerlerle çevriliydi, kimsenin kurtarılmaması ve bu bölgelere hiçbir yardımın geçmemesi için Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bütün sınırları kapatılmıştı. Holodomor yılları boyunca Sovyet yönetimi, adeta bir açlık terörü icra etti. Holodomor, Ukrayna halkına karşı başlattığı gerçek bir savaştı. HER BİR DAKİKADA 24 KİŞİ HAYATINI KAYBEDİYORDU 1933 baharında Ukrayna'daki ölüm oranları felaket boyutlarına ulaştı. Haziran 1933'te her gün 34 bin kişinin, saatte bin 440 kişinin ve her dakika 24 kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. SADECE RESMİ VERİLERE GÖRE NEREDEYSE 4 MİLYON İNSAN HAYATINI KAYBETTİ Ukrayna Milli Güvenlik Servisi, Holodomor davasının soruşturulması sırasında ortaya çıkan bilgileri kamuoyuyla paylaştı. 1932-1933 yıllarında suni açlıktan 3 milyon 941 bin kişi öldü. Açlığın kasıtlı olarak meydana getirildiği ispat edilirken buna karşı Rusya, hala Ukrayna’daki açlığın 1932-1933 yılında SSCB’de meydana gelen açlığın bir parçası olduğunu ileri sürüyor. Stalin'in kanlı mirasının destekçisi olmaya devam ediyor. RUSYA SUÇUNU ÖRTMEYE ÇALIŞTI Bu suçun boyutları ve sebepleri uzun bir süre boyunca insanlardan ve dünya kamuoyundan saklanmaya çalışıldı. Sovyetler döneminde Holodomor ile ilgili herhangi bir hatırlama durumunda insanlara hapis cezası veriliyordu. Stalin Rusyası’nın gerçekleştirdiği Holodomor Soykırımı, uluslararası kamuoyunun da gündeminde. Günümüzde Holodomor; Birleşik Krallık, Kanada, Fransa, İtalya ve Almanya başta olmak üzere 30’dan fazla ülke tarafından "soykırım" olarak tanındı.

Holodomor Soykırımı kurbanları Ankara'da anıldı Haber

Holodomor Soykırımı kurbanları Ankara'da anıldı

Ukrayna halkına karşı Josef Stalin yönetimi tarafından 1932-1933 yıllarında uygulanan Holodomor Soykırımı’nın kurbanları, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliğinde düzenlenen törenle anıldı. Milyonlarca insanın açlıktan hayatını kaybetmesine yol açan ve Ukrayna halkını sindirme amacı taşıyan suni açlık politikası, tarihe “Holodomor” adıyla geçti. Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği, 21 Kasım 2025’te düzenlediği anma programıyla bu insanlık suçunun kurbanlarını bir kez daha andı. Törene; Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Kırım Gelişim Vakfı Başkanı Ümit Şilit ile Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden Ukrayna ve Kırım Tatar diasporasının temsilcileri katılım gösterdi. Saygı duruşunda bulunulması ile başlayan programda Holodomor tanıklarının anıları okundu. Anı ışıklarının yakıldığı etkinlikte Büyükelçilik çalışanları ve davetliler, ellerindeki fenerlerle "bölünmez Ukrayna" haritasını oluşturdu. BÜYÜKELÇİ CELÂL: HOLODOMOR, UKRAYNA HALKINI YOK ETMEYİ HEDEFLEYEN BİR SUÇTU Etkinlikte konuşan Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Nariman Celâl, Holodomor’un amacının Ukrayna halkını fiziksel olarak yok etmek ve millî bilincini kırmak olduğunu vurguladı. Celal, dünyanın en verimli topraklarından birine sahip bir ülkede kıtlığın doğal yollarla ortaya çıkmasının mümkün olmadığını belirterek, “Holodomor, Sovyet yönetiminin Ukrayna’ya karşı işlediği bilinçli bir suçtu ve bugün birçok ülke tarafından soykırım olarak tanınıyor” ifadelerini kullandı. Büyükelçi Celal, Ukrayna’nın bugün yeniden Rusya’nın saldırganlığıyla karşı karşıya olduğunu hatırlatarak, “Tarihimizin acı dersleri bugün daha da anlamlı. Özgürlüğümüz için mücadele etmek, tekrar kurban olmamak ve işlenen suçların cezasız kalmamasını sağlamak bizim hakkımız ve görevimizdir” dedi. Rusya’nın günümüzde de benzer yöntemler kullanmaya devam ettiğini söyleyen Celâl, Ukrayna tahılının çalınması ve verimli tarım arazilerinin işgal edilmesinin bu politikanın bir uzantısı olduğunu kaydetti. “TÜRKİYE’NİN ROLÜ ÖZEL BİR ÖNEM TAŞIYOR” Konuşmasında Türkiye’nin Karadeniz Tahıl Girişimi kapsamındaki katkılarına özellikle dikkat çeken Celâl, “Türkiye’nin öncülük ettiği Karadeniz Tahıl Girişimi, Ukrayna tahılının en çok ihtiyaç duyan ülkelere, özellikle Suriye ve Filistin’e ulaşmasını sağladı. Savaş koşullarına rağmen bu gerçek bir insanlık diplomasisidir” değerlendirmesinde bulundu. Ayrıca, Holodomor haftası boyunca Türkiye’nin birçok şehrinde Ukrayna toplumu ve dostlarıyla birlikte “Bir Mum Yak” temasıyla anma etkinliğinin düzenlendiğini kaydeden Celâl, “Bizler hem hatırlamak hem de dünyaya hatırlatmak zorundayız. Holodomor kurbanlarına ebedi rahmet olsun. Yaşasın Ukrayna!” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

17 Kasım Azerbaycan Milli Diriliş Günü kutlu olsun! Haber

17 Kasım Azerbaycan Milli Diriliş Günü kutlu olsun!

Azerbaycan'ın bağımsızlık tarihinde önemli bir yere sahip olan ve bağımsızlık hareketinin başladığı gün olarak kabul edilen 17 Kasım 1988, Azerbaycan'da Milli Diriliş Günü olarak adlandırılıyor. Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecinde, Ermeniler 1988 yılından itibaren Azerbaycan Türklerine karşı saldırı ve katliamlara girişmişlerdi. Karabağ toprakları üzerinde hak iddia etmeye başladığı yıl olan 1988'den başlayarak 1994 tarihine kadar Ermenilerin saldırıları sonucunda bin 500'den fazla kişi hayatını kaybederken, 3 binden fazla kişi de yaralanmıştı. Azerbaycan'ın bine yakın yerleşim yerine düzenlenen saldırılarda yüzbinlerce insan yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Yaklaşık bir milyon insanın Azerbaycan'ın diğer bölgelerine göç etmesi neticesinde "kaçkınlar" olarak adlandırılan insanlar, yıllarca zor şartlar altında çadırlarda yaşamak zorunda kalmıştı. 1987 yılı sonları ve 1988 yılı başlarındaki bu olaylara Sovyetler Birliği yönetimi ve Azerbaycan'ın yerel idarecileri sessiz kalınca halk hareketleri başlattı. Gittikçe büyüyen ve destek gören hareketler mitinglere dönüştü. Bu mitinglerin sonucunda 17 Kasım 1988 günü, şimdiki Azadlık o zamanda kullanılan ismiyle “Lenin” meydanında toplanan Azerbaycan Türkleri, SSCB'nin anti-Azerbaycan tutumuna karşı tek yumruk olarak sürekli mitinge başladı. Günlerce dağıtılamayan kalabalığa müdahaleler olsa da özgürlük için artık yola çıkanlar 18 gün boyunca meydanı terk etmedi. Sovyet yönetimi ilk defa olağanüstü hâl ilan ederek Kızıl Ordu askerleri ile meydanı kuşatmış, birçok insanı tutuklayarak mitinge son verebilmişti. SOVYETLER BİRLİĞİNE KARŞI AZERBAYCAN TÜRKLERİ TEK YÜREK OLDU Bu olaylar, Azerbaycan'da bağımsızlık hareketlerini daha da alevlendirmiş ve ileride kurulacak bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti'nin temelini attı. Artık halk birlik olarak ayağa kalkmış ve kendi gücünü görmüştü. Bağımsızlık yolunda hiçbir güç engel olamazdı o halka. Nitekim olamadı da. Tarihte Milli Azadlık Harekâtı adıyla yerini alan bu olay, 18 Ekim 1991'de kazanılan bağımsızlığın zeminini oluşturdu ve alt yapısını hazırladı. Haziran 1989'da Azerbaycan Halk Cephesi kuruldu. Aynı yılın eylül ayında Azerbaycan Yüksek Sovyet’inin Azerbaycan'ın egemenliği hakkında Anayasal Bildirgeyi kabul etmesi Moskova’yı biraz daha körükledi ve 1990 yılında 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece Kızıl Ordu birlikleri Bakü'ye girdi. Bu birliği Bakü'ye sokmamak için el-ele tutuşarak tankların önüne dizilen ve "Bizi ezmeden Bakü'ye giremezsiniz" diyen insanları ezerek Bakü'ye dahil olan Kızıl Ordu, yüzlerce insanı acımasızca katletti. Ancak Rusya'nın baskısı ve katliamları, halkın direncini hiçbir şekilde kıramadı; tam aksine bağımsızlık sürecini daha da hızlandırdı. Ve bunun sonucunda 18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan bağımsızlığını kazandı. 1992 senesinin Mayıs ayında Azerbaycan Halk Cephesi iktidara geldi ve kısa süre içinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı için tehdit oluşturan Rus askeri birlikleri ülkeden çıkartıldı. 17 Kasım tarihi ise Ebülfez Elçibey tarafından Milli Diriliş (Uyanış) Günü olarak ilan edildi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.