SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Türk Dünyası

QHA - Kırım Haber Ajansı - Türk Dünyası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türk Dünyası haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

9 Kasım Azerbaycan Devlet Bayrak Günü Haber

9 Kasım Azerbaycan Devlet Bayrak Günü

Azerbaycan 1991'de SSCB'den ayrılarak bağımsızlığını ilan ettikten sonra her yıl Devlet Bayrak Günü'nü kutluyor. 17 Kasım 2009'da yürürlüğe giren Devlet Bayrak Günü dolayısıyla Azerbaycan'da resmi tatil ilan edildi. Azerbaycan’ın üç renkli milli bayrağı, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hükümetinin kararıyla ilk kez 9 Kasım 1918'de Azerbaycan'da kabul edildi. 28 Nisan 1920'de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesinden sonra bu bayrak Azerbaycan'da kaldırılmıştı. İLK KEZ 1990'DA TEKRAR GÜNDEME GELDİ Azerbaycan’ın bağımsızlık bayrağı, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin kararıyla 17 Kasım 1990 tarihinde alınan kararla ikinci kez gündeme gelmiş ve Nahçıvan’ın devlet bayrağı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi, üç renkli bayrağın Azerbaycan'ın resmi devlet sembolü olarak tanınması için Azerbaycan SSC Yüksek Sovyeti'ne bir dilekçe sundu. Azerbaycan SSC Yüksek Konseyi, 5 Şubat 1991 tarihinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi'nin dilekçesini değerlendirdi ve üç renkli bayrağın Azerbaycan'ın milli bayrağı olarak kabul edilmesine karar verdi. Azerbaycan’ın millî bayrağı eşit genişlikte üç yatay şeritten oluşur. Üst bant mavi, orta bant kırmızı ve alt bant yeşildir. Mavi renk Azerbaycan halkının Türk kökenini, kırmızı renk modern bir toplum kurma ve demokrasiyi geliştirme arzusunu, yeşil renk ise İslam medeniyetine mensup olmayı ifade etmektedir. Kırmızı şeridin ortasında bayrağın her iki yanında beyaz hilalli sekiz köşeli bir yıldız tasvir edilmiştir. Azerbaycan’ın millî bayrağı, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Hükumeti'nin 9 Kasım 1918 tarihli toplantısında kabul edilmiş ve Nisan 1920'ye kadar resmî sembol olarak kalmıştır.

Erdoğan: Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun Haber

Erdoğan: Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bakü'de tertip edilen Azerbaycan'ın Zafer Günü Töreni'nde konuştu. ERDOĞAN'DAN AZERBAYCAN ORDUSUNA TEBRİK Konuşmasına, "Zafer Günü'nüzün 5. yıl dönümünde sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. İlham Aliyev kardeşimin nazik daveti için şükranlarımı sunuyorum. Sizlere Türkiye'deki kardeşlerinizin selamlarını getirdim." sözleriyle başlayan Erdoğan, bu gurur gününde Türk Devletleri Teşkilatının da aynı coşkuyu yaşadığını belirtti. "Zaferiniz kutlu olsun. Cenab-ı Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun." diyen Erdoğan, vatan muharebesinde toprağa düşen tüm şehitleri, Azerbaycan'ın yiğit evlatlarını rahmetle yad etti. Erdoğan, Azerbaycan edebiyatının sembol isimlerinden Mehmet Aras'ın Azerbaycan Türkü'nün vatan aşkını, "Bugün gerek her anımız vatan desin. Kılıcımız, kalkanımız, vatan desin. Ölenlerin yerine kalanımız vatan desin. Vatan desin, kalbimizin her duygusu her vurgusu vatan desin. Farkı yoktur harda olak, zamanımız, mekanımız vatan desin." sözleriyle anlattığını söyledi. Kalpleri her seferinde "vatan" diye çarpan kahraman gazilere minnet duygularını ifade eden Erdoğan, hayatları pahasına verdikleri destansı mücadeleyle 30 yıllık işgali sona erdiren Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin tüm mensuplarını bir kez daha tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı şekilde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'i tebrik etti, başarılarının daim olmasını diledi. "BU BARIŞ VE GÜVEN İKLİMİ DAHA DA GÜÇLENMEYE DEVAM EDECEK" Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: Karabağ'ın azatlığa kavuşması sadece Azerbaycan için değil, Türk dünyası içinde büyük bir gurur vesilesidir. Azerbaycan Ordusunun Karabağ toprağında attığı her adım, istiklal ve izzet uğruna dökülen her damla kan, Türk dünyasının tarihinde birer şeref nişanesi olarak ortak tarihimize altın harflerle yazılmıştır. Bugün burada Azerbaycan askeri Türkiye'den gelen asker kardeşleriyle omuz omuza yan yanalar. Askerlerimize baktıkça iki devlet tek millet şiarının ne demek olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Şehitlerimizin birbirine karışan kanlarının üzerinde yükselen hürriyet sancağı, Karabağ'ın dört bir yanında şanla, şerefle, gururla dalgalanıyor. Bundan 45 gün önce aslen Karabağlı olan büyük bir şairi rahmeti rahmana uğurladıklarını hatırlatan Erdoğan, merhum Yavuz Bülent Bakiler'in Karabağ'a olan hasretini, "Toprağına bayraklarla girebilirim. Kara sevdalılar gibi hasretim Karabağ'a. Uğruna ölebilirim. Bir gün biterse her şey Karabağ'ı görmeden, istemem bandolar büyük çelenkler. Allah'ım, ruhuma biraz sükun ver. Üstüme okunmuş birkaç avuç mübarek Karabağ toprağından serpilse yeter." mısralarıyla dile getirdiğini hatırlattı. Yıllarca şairlerin Karabağ için böyle özlem dolu şiirler yazdığını aktaran Erdoğan, "İlham kardeşimin dirayetli liderliği altında Azerbaycan Ordusu, Karabağ'ı işgalden kurtararak gönüllerdeki 30 yıllık bu yangını da söndürdü. Allah'a hamdolsun bugün Laçin'den Şuşa'ya, Zengilan'dan Hankendi'ne, Hocalı'dan Fuzuli'ye kadar Karabağ'ın her karışında huzur var, kalkınma var, barış, refah ve özgürlük var. İnşallah bu barış ve güven iklimi daha da güçlenmeye devam edecek." diye konuştu. "BU ZAFERİ KAFKASYA'DA KALICI BARIŞA GİDEN YOLUN KİLOMETRE TAŞI OLARAK GÖRÜYORUZ" Karabağ Zaferi'nin vicdanları kanatan büyük bir adaletsizliği sonlandırmakla kalmadığını aynı zamanda bölgede yeni bir dönemin kapılarını araladığını belirten Erdoğan, "Vatan muharebesi, Asya ve Avrupa'daki jeopolitik dengeleri de değiştirdi. Biz ne kin tutarız ne de geçmişteki acıların tekrar yaşanmasına izin veririz. Dolayısıyla bu zaferi bir son olarak değil, Kafkasya'da kalıcı barışa giden yolun kilometre taşı olarak görüyoruz." dedi. Kafkasya'da barışın hakim olmasının Asya'dan Avrupa'ya tüm bölgenin refahına hizmet edeceği kanaatinde olduklarına değinen Erdoğan, şöyle devam etti: Şunu da burada özellikle vurgulamak isterim; biz kalıcı barış noktasında son derece ümit varız, iyimseriz. İlham Aliyev kardeşimin kalıcı barışın tesisi için gösterdiği, samimi çabaları takdirle karşılıyoruz. Ermenistan Başbakanı Sayın (Nikol) Paşinyan'ın da bu yolda attığı cesur adımları memnuniyetle takip ediyoruz. İnşallah bu muhteşem zafer her iki liderin yapıcı tavrıyla bölgede huzuru ve barışı edecek kalıcı bir anlaşmayla neticelenecektir. Türkiye olarak bu konuda üzerimize ne düşüyorsa inşallah bunu yapmaya devam edeceğiz. Gelinen noktada Can Azerbaycan'ın hem bölgesinde hem de ötesinde kaydettiği ilerlemeden büyük bir kıvanç duyuyoruz. İlişkilerin somut ve stratejik projelerle her geçen gün daha da güçlendiğini kaydeden Erdoğan, "Hatırlayacaksınız asrın proje Azeri-Çırak-Güneşli başta olmak üzere Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Şahdeniz ve TANAP ile taçlandırdığımız iş birliğimizi son olarak Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı'nı faaliyete geçmesiyle daha da perçinledik. Şimdi bu iş birliğimizi daha da ileriye götürmenin ve kapsamını geliştirmenin gayreti içindeyiz. Kafkasya'da tesis edilecek yeni rotaların ulaştırma ve enerji iletim imkanlarını arttırmasını temenni ediyoruz. Hazar Geçişli Doğu Batı Orta Koridoru'nun bölgedeki tüm kardeşlerimizin faydasına olacak şekilde yatırımlarla geliştirmemiz gerekiyor." diye konuştu. ⁠"AZERBAYCAN, BÖLGENİN YENİDEN İMAR VE İHYASI İÇİN BÜYÜK BİR GAYRET SARF EDİYOR" Bilhassa Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Hattı'nı en verimli şekilde kullanmak için Azerbaycan'la beraber çok daha ileri adımlar atacaklarına inandığını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Azerbaycan, Karabağ başta olmak üzere bölgenin yeniden imar ve ihyası, halkın güvenli geri dönüşü ve yok edilen kültürel ve dini mirasın restorasyonu için büyük bir gayret sarf ediyor." ifadelerini kullandı. İlham Aliyev ile Karabağ'a yaptıkları ziyaretlerin bir kısmına Şahbaz Şerif'in de iştirak ettiğini hatırlatan Erdoğan, zaferden sonra Karabağ'ın tamamında yaşanan kalkınma ve yatırım seferberliğine bizzat şahitlik ettiğini söyledi. Havalimanlarını, yolları, köprüleri, tünelleri, demir yollarını, evleri, yükselen binaları, tarım ve ulaştırma projelerini yerinde gördüklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: İlham kardaşımın liderliğinde Can Azerbaycan'ın neleri başarabileceğine yakından tanık olduk. Bir kez daha 'maşallah, barekallah' diyorum. Tabii bizim gördüklerimiz sadece bir başlangıç, inşallah bunların devamı da gelecek. Muhteşem güzelliğiyle Karabağ tekrar bölgenin parlayan yıldızı olacak. Bu süreçte biz de Azerbaycan'a gereken her türlü desteği vereceğiz. Can Azerbaycan'la ikili işbirliğimizin yanı sıra Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki birlik ve dayanışmamızı da sürdürüyoruz. Aile meclisimizin tüm fertlerinin en üst düzey katılımıyla Ekim ayında Gebele'de 12. Zirvemizi gerçekleştirdik. Zirvede çağrısını yaptığım, 15 Aralık Dünya Türk Dili Günü kararının da UNESCO bünyesinde hayata geçmesinden memnuniyet duyuyorum. ERDOĞAN, ENVER PAŞA VE NURİ PAŞA'YI ANDI Azerbaycan'ın sarsılmaz desteğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türk dünyası içindeki konumunun güçlenmesini temenni ettiklerini belirten Erdoğan, "Bu düşüncelerle vatan muharebesinde alkanlarıyla toprağa sulayan aziz şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Aynı şekilde 1918'de Bakü'yü işgalden kurtarın Kafkas İslam Ordusu'nun bütün şehitlerin, bilhassa Gazi-i Namdar, Şehid-i Ala Enver Paşa'yı ve kardeşi Nuri Killigil Paşa'yı bir kez daha minnetle anıyorum. Bu vesileyle 9 Kasım Devlet Bayrak Günü'nüzü de yürekten kutluyorum." dedi. Töreni, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif birlikte izledi. Üç ülkenin milli marşlarının seslendirilmesiyle başlayan törenin ardından 44 günlük savaşta şehit düşen askerlerin aziz hatırasına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Erdoğan, Aliyev ve Şahbaz'ın konuşmalarından sonra Türk askerlerinin de yer aldığı geçit töreni gerçekleştirildi.

22 Eylül, “Uluslararası Göçebe Miras Günü” olarak ilan edildi! Haber

22 Eylül, “Uluslararası Göçebe Miras Günü” olarak ilan edildi!

UNESCO’nun 43. Genel Konferansı kapsamında alınan kararla, Kırgızistan’ın girişimi üzerine 22 Eylül “Uluslararası Göçebe Miras Günü” olarak ilan edildi. Karar, konferansa katılan üye devletlerin oy birliğiyle kabul edildi. Kırgızistan Kültür, Enformasyon ve Gençlik Politikaları Bakanı Mirbek Mambetaliev, 6 Kasım 2025 tarihinde Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen UNESCO’nun 43. Genel Konferansı çerçevesinde Sosyal ve Beşerî Bilimler Komisyonu (SHS) toplantısında konuştu. Mambetaliev konuşmasında, sosyal ve beşerî bilimlerin adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir dünya inşa etmedeki önemine vurgu yaparak UNESCO’nun bu alandaki faaliyetlerinin barışın ve kültürlerarası diyaloğun güçlenmesine büyük katkı sunduğunu belirtti. 22 ÜLKE TARAFINDAN DESTEKLENDİ Bakan, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov’un önerisiyle 22 Eylül’ün “Uluslararası Göçebe Miras Günü” olarak ilan edilmesi yönündeki Kırgız girişimini resmî olarak sundu. Söz konusu öneri, Kırgızistan’ın UNESCO Daimî Temsilciliği tarafından hazırlanarak sunuldu ve 22 üye ülke tarafından desteklendi. Mambetaliev, “Doğayla uyum içinde yaşama ve değişimlere uyum sağlama becerisine dayanan göçebe felsefesi, sürdürülebilir bir gelecek arayışındaki çağdaş dünya için ilham kaynağı olabilir.” ifadelerini kullandı. GÖÇEBE OYUNLARINA DAVET Bakan ayrıca katılımcıları 2026 yılında Kırgızistan’da düzenlenecek VI. Dünya Göçebe Oyunları'na davet etti. Bu uluslararası etkinliğin, göçebe halkların zengin kültürel mirasının korunması ve tanıtılmasının yanı sıra sürdürülebilir kalkınma ve kültürlerarası anlayış ilkelerinin yaygınlaştırılmasına hizmet edeceğini belirtti.

15 Aralık "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" ilan edildi Haber

15 Aralık "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" ilan edildi

Özbekistan'ın Semerkand şehrinde bugün gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) 43. Genel Konferansı'nda tarihî bir karar alındı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Aralık’ın "Dünya Türk Dili Ailesi Günü" ilan edilmesi önerisine ilişkin karar taslağı onaylandı. Böylelikle 15 Aralık, Dünya Türk Dili Ailesi Günü ilan edildi. Türkiye'nin UNESCO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Gülnur Aybet konuya ilişkin olarak oturumda yaptığı konuşmada, UNESCO himayesinde Türk dili ailesini yaşatmak, kutlamak ve tanıtmak için tüm Türk devletlerince ortaklaşa hazırlanan önerinin eş sunucusu ülkelere teşekkür etti. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINDAN MEMNUNİYET MESAJI Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise söz konusu kararı memnuniyetle karşıladığını bildirdi. Yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi: "15 Aralık’ın, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO) 43. Genel Konferansı’nın bugün (3 Kasım) gerçekleştirilen oturumunda kabul edilen kararla Dünya Türk Dili Ailesi Günü olarak ilan edilmesini memnuniyetle karşılıyoruz. Ülkemiz ve kardeş Türk devletleri tarafından hazırlanan bu karar, Türk dünyasının ortak mirası olan Türk dilini korumayı ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedefleyen müşterek çabaları daha da güçlendirecektir. Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nün Türk dünyasının kadim kentlerinden Özbekistan’ın Semerkant şehrinde ilan edilmiş olması da ayrıca özel bir anlam taşımaktadır. Bilindiği üzere, ünlü Türkolog Vilhelm Thomsen, 1889 yılında bulunan ve Türk dilinin bilinen ilk yazılı kaynakları olan “Orhun Yazıtları”nın Türk dilinde yazıldığını 15 Aralık 1893 tarihinde uluslararası bilim dünyasına duyurmuştu. Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nün Türk dünyası ile Türkçe bilen ve öğrenen dostlarımıza şimdiden kutlu olmasını dileriz."

Uygur şair Aziz İsa Elkün: Kırım Tatarları ile Uygurlar Türk dünyasının iki kanayan yarasıdır Haber

Uygur şair Aziz İsa Elkün: Kırım Tatarları ile Uygurlar Türk dünyasının iki kanayan yarasıdır

Uygur Türkü şair, yazar ve akademisyen Aziz İsa Elkün, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajda, sürgündeki yaşamını, edebi kimliğini ve Çin'in Uygur halkına karşı yürüttüğü soykırım politikalarına karşı kültürel direniş mücadelesini anlattı. Elkün, Kırım Tatarları ile Uygurlar arasındaki tarihî ve kültürel paralelliklere dikkat çekerek, her iki halkın da baskıya maruz kaldığını vurguladı. Londra’da 20 yılı aşkın süredir sürgünde yaşayan Elkün, vatan özleminin hem acılarının hem de ilhamının kaynağı olduğunu kaydetti. "ŞİİRLERİMDE TAKLAMAKAN ÇÖLÜ BENİM MÜREKKEBİMDİR" Doğu Türkistan'ın edebî kimliğinde büyük bir etkiye sahip olduğunu kaydeden Aziz İsa Elkün, "Şiirlerimde Taklamakan Çölü benim mürekkebimdir; kum ise dizelerime dönüşür. Onlar olmadan yazmam mümkün değildir. Bu kökleri, yeryüzünde hiçbir güç söküp atamaz. Taklamakan var oldukça, ben de şair olarak var olmaya devam edeceğim. Biz Uygurlar, binlerce yıldır bu çölün kalbinde yaşadık. Bu kumların altında kadim uygarlıklarımızın izleri saklıdır. Benim görevim, şiir aracılığıyla o ölümsüz ruhu yeniden diriltmektir. Birçok ulusal edebiyat gibi, Uygur şiiri de toprakla iç içedir; Tarım Havzası, uçsuz bucaksız çöller ve Tanrı Dağları… Bu coğrafyalar kültürümüzün can damarıdır; hayal gücümüzü, direncimizi ve aidiyet duygumuzu şekillendirir." ifadelerini kullandı. "ÖZLEM HEM ACIMIN KAYNAĞI HEM DE İLHAMIMIN TEMELİDİR" “Sürgün” kelimesinin kendisi için “ebedî özlem”le eş anlamlı olduğunu kaydeden şair, "Sürgünde geçirdiğim her yıl, hasret duygumu daha da derinleştiriyor. Bu özlem hem acımın kaynağı hem de ilhamımın temelidir. Bu anlamda şiir benim için bir tür ilaçtır diyebilirim; acımı hafifletmenin ve halkımın ortak yarasını tüm dünyayla paylaşmanın bir yoludur. Sürgünde yazmak kolay değildir. Londra’da yirmi yılı aşkın süredir yaşarken, kaçınılmaz olarak İngiliz kültürünün bazı yönlerini benimsedim. Artık bir zamanlar ilk şiirlerime ilham veren Türkistan’daki vahalar ve çöl rüzgârlarından uzağım. Fakat bu uzaklık, yeni bir yaratıcı sentezin doğmasına da vesile oldu: Şiirim artık iki dünyayı birleştiriyor; Uygur duygusunu, İngilizce okur tarafından da anlaşılabilen evrensel insanî deneyimlerle harmanlıyor. Şair olarak iç dünyam değişti ama özlemimin özü aynı kaldı." diye konuştu. Elkün, kendisini en çok etkileyen yazarlar, şairler ya da düşünürler kim olduğu sorusunu ise şöyle yanıtladı: Uygur edebiyat geleneği çok köklü ve engindir. Alp Er Tunga ve Oğuz Kağan destanlarından Yusuf Has Hacib, Edip Ahmet Yükneki ve İpek Yolu’nun duygulu şairlerine kadar uzanan bir derinliği vardır. Bu gelenek, hem ruhani hem de entelektüel bir incelik taşır. Modern dönemden Abdurehim Ötkür, Lutpulla Mutellip ve vatanseverliği, romantizmi ve direnişi birleştiren diğer 20. yüzyıl Uygur şairleri bana ilham verdi. Uluslararası ölçekte ise Şilili Pablo Neruda, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî ve Filistinli Mahmud Derviş gibi şairleri hayranlıkla izliyorum. Onlar acıyı ve sürgünü evrensel bir şiire dönüştürmeyi başardılar. Hakikati güce karşı dile getirme cesaretleri, sanatsal yolculuğumda bana ilham vermeye devam ediyor. "İKİ HALK DA ZORLA YERİNDEN EDİLME, BASKI VE KÜLTÜREL YOK ETME GİRİŞİMLERİNE MARUZ KALDI" "Kırım Tatarları ile Uygurlar arasında dikkat çekici tarihî ve kültürel benzerlikler bulunur. Her iki halk da güçlü imparatorluklar tarafından zorla yerinden edilme, baskı ve kültürel yok etme girişimlerine maruz kalmıştır. Her ikisi de köklü Türk soyuna, zengin sözlü geleneklere ve şiir ile müziğe derin bir sevgiye sahiptir. Bu gelenekler, yüzyıllar boyunca kimliklerini ayakta tutmuştur." diyen Aziz İsa Elkün Uygur kültürünü ve kimliğini korumanın, gelecek nesillerin bu mirası öğrenip devralabilmesi için hayati önemde sahip olduğunu vurguladı. "KÜLTÜREL VE RUHSAL YIKIMIN BOYUTU TAHAYYÜL EDİLEMEZ" Çin’in 2017’de başlattığı kitlesel tutuklama kampanyasından bu yana üç milyondan fazla Uygur ve diğer Türk halklarının toplama kamplarına kapatıldığı tahmin edildiğini anımsatan Elkün, "Aynı dönemde Çin yönetimi, Kur’an dahil olmak üzere Uygurca yazılmış dini ve edebî eserleri sistematik biçimde yok etti. Bu kültürel ve ruhsal yıkımın boyutu tahayyül edilemez." dedi. Bu nedenle genç yaşlarından itibaren Uygur kitaplarını toplamaya ve restore etmeye başladığını söyleyen şair, bu ömür boyu süren çabanın sonucu olarak,1940’lardan 2015’e kadar yayımlanmış edebî, tarihî ve siyasî eserleri içeren Aziz İsa Elkün Uygur Edebiyat Koleksiyonu'nun 2024 yılında Amerika’daki Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde kurulduğunu belirtti. "UYGURLAR OLMADAN TÜRK DÜNYASI GERÇEKTEN TAM BİRLİK İÇİNDE AYAKTA KALAMAZ" Gerek edebî gerekse de akademik çalışmalarında "Uygur” kelimesinin köken anlamı olan “Uygarlık” kavramını vurguladığını dile getiren Elkün, uygarlığı tüm Türk dünyası için bir direniş sembolü olarak sunduğunu kaydetti. Uygurların Türk dünyası için “Uygarlık” kavramının yaşayan simgesi olduğunun altını çizen Aziz İsa Elkün, "Uluslararası toplumun ve cesur müttefiklerimizin desteğiyle, özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizi sürdüreceğiz; çünkü bu mücadele, milletimizin varlığını korumanın temelidir. Uygur kültürünün yaşaması, Türk dünyasının yaşamasıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer Türk devletleri ve halkları kendi kültürel miraslarını korumak istiyorlarsa, Uygurlarla dayanışma içinde olmalı ve Çin rejimine karşı durmalıdırlar. Uygurlar olmadan Türk dünyası gerçekten tam birlik içinde ayakta kalamaz ve gelişemez. Bu nedenle tüm Türk milletlerinin ve halklarının yalnızca sözle değil, samimi biçimde dayanışma göstermesi elzemdir. Siyasi eylem, kültürel iş birliği ve ahlaki destek hayati önemdedir. Uygurların yok olması, ortak bir Türk uygarlığı tarihsel fikrini eksik bırakır." şeklinde konuştu. Batı medyası ve akademisinin Uygur meselesine dair ilgisini değerlendiren Elkün, "Son yıllarda Batı medyası ve akademisinde bu konuya yönelik ilgi artmıştır. Çok sayıda rapor, tanıklık ve belgesel Çin’in insanlığa karşı suçlarını ortaya koymuştur. 2022’de Birleşmiş Milletler’in yayımladığı rapor, Uygur bölgesinde insanlığa karşı suçlar niteliğinde ciddi insan hakları ihlalleri yaşandığını doğrulamıştır. Ayrıca 2021 yılında Londra’da düzenlenen Uygur Mahkemesi (Uyghur Tribunal), Çin’in Uygurlar ve diğer Türk halklarına karşı soykırım işlediği sonucuna varmıştır. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki birkaç parlamento da bu soykırımı resmî olarak tanımıştır. Ancak Batılı kurumlar kısmen cesaret göstermiş olsa da, Müslüman ve Türk dünyasından gelen sessizlik kulakları sağır edecek kadar derindir. Onların ilgisizliği, Batı’nın cehaletinden çok daha acı vericidir. Bizim için sözde kardeşlerimizin sessizliği, en ağır yüktür." ifadelerini kullandı. "UYGURLAR VE KIRIM TATARLARI, TÜRK DÜNYASININ İKİ KANAYAN YARASIDIR" Uygur Türkü insan hakları savunucusu, şair, yazar ve akademisyen Aziz İsa Elkün, son olarak Türk dünyasındaki genç kuşaklara şöyle seslendi: "2012 yılında, yani Rus işgalinden iki yıl önce Kırım’ı ziyaret ettim. Bahçesaray’a gidip İsmail Bey Gaspıralı’nın mezarını ziyaret etme onuruna eriştim. Orada dururken onun ölümsüz sözlerini hatırladım: 'Dilde, fikirde, işte birlik.' Uygurlar ve Kırım Tatarları, Türk dünyasının iki kanayan yarasıdır ve her ikisinin de iyileşmesi gerekir. Bugün Uygurların durumu trajik biçimde daha ağır olsa da, iki halk da aynı onur ve özgürlük mücadelesini paylaşıyor. Tatarlar, 19. yüzyılda tüm Türkistan coğrafyasında eğitimin modernleşmesinde öncü bir rol oynamışlardır. Onların entelektüel mirası bugün de bize ilham vermelidir. Yapay zekâ çağında asıl sınav teknolojik değil, ruhanîdir: Kim olduğumuzu unutmamak ve tek bir Türk ailesi olarak birbirimizi desteklemektir. Atalarımızın dediği gibi: Kurtlar sürüyle gezerse güçlü olur. Oğuz Kağan’ın ruhunu yeniden canlandırmalı, Ötüken’in kutsal dağının ve göğünün çağrısını duymalı, birliğimizi asla terk etmemeliyiz. Türk dünyasının gençlerine çağrım şudur: Uygurların acısını paylaşın ve onların yaşamasına yardım etme sorumluluğunu üstlenin. Yürek ve ülkü birliği sağladığımız gün, Turan yurdu artık gözyaşlarının değil; tebessümlerin, ezgilerin ve özgürlüğün diyarı olacaktır."

Kızıl Elma'nın peşinde bir eğitimci: Doç. Dr. Şamil Sadık QHA'ya konuştu Haber

Kızıl Elma'nın peşinde bir eğitimci: Doç. Dr. Şamil Sadık QHA'ya konuştu

Hedef Şirketler Grubu Kurucu Başkanı ve Azerbaycan Yayıncılar Birliği Başkanı Doç. Dr. Şamil Sadık, eğitime adanmış yaşam öyküsünü, Türk Dünyası vizyonunu ve “Kızıl Elma” anlayışını anlattı. Kazakistan’da gerçekleştirilen röportajda Sadık, eğitimin yalnızca bir meslek değil, bir medeniyet meselesi olduğunu vurguladı. “ELİMDEKİ ŞANSI EN DOĞRU ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMELİYİM” "Doğrusu, öğretmen olmayı hiç planlamamıştım." diyen Doç. Dr. Şamil Sadık, üniversiteden mezun olduktan sonra devlet okulunda öğretmenliğe başladığını ve sınıfa ilk girdiğinde tek düşüncesinin, “Elimdeki şansı en doğru şekilde değerlendirmeliyim.” olduğunu belirtti. 2001 yılında öğretmenliğe başladıktan sonra 2008'de kardeşiyle birlikte "Hedef" adını taşıyan eğitim kurumunu kurduklarını anlatan Doç. Dr. Sadık, bugün Hedef Grubu bünyesinde okullar, kurslar, kolejler ve yayınevlerinin bulunduğunu, bin 500 çalışan ve yılda yaklaşık 10 bin öğrenciye ulaştığını belirtti. BİLGE İNSANI ORTAYA ÇIKARAN BEŞ DEĞER Hedef Okullarının amacını ise millî değerlerle çağın ruhunu birleştiren bireyler yetiştirmek olarak özetleyen Sadık, şöyle konuştu: Bizim hedefimiz Kızıl Elma’dır. Kızıl Elma’ya ulaşmak isteyenlerin hedefi hiçbir zaman bitmez; çünkü o, bir ufuktur. Biz, millî değerlere sahip çıkan, vatanını, milletini, devletini seven; insanlığa, tabiata ve kültüre değer veren bireyler yetiştirmek istiyoruz. Ancak sadece millî kimliğe sıkışıp kalamayız; dünyayı da anlamak gerekir. Millî kimliğimizi korurken çağın ruhuna da açık olmalıyız. Okullarında öğrencilerden "beş temel değeri” benimsemelerini istediklerini belirten Sadık, bu değerlerleri şu şekilde sıraladı: Kökünü bilmek Manevî ve bedensel sağlık Beceri sahibi olmak Yaratıcılık Bilgelik Bu beş unsurun birleştiğinde ortaya “bilge insan” çıktığını söyleyen Doç. Dr. Şamil Sadık, "Ayrıca bu beş temel değer, okulumuzun logosu olan Hayat Ağacı ile de sembolleştirilmiştir. Hayat Ağacı’nın beş kolu, bu beş değeri temsil eder. Kökleri geleneklerimizde, gövdesi milletimizin iradesinde, dalları ise geleceğe uzanan gençliğimizdedir. Çünkü insan özünü tanıdıkça geleceğe bir ağaç gibi kök salabilir. Bizim kültürümüzde doğa kutsaldır. 'Ağaç bizim bütün hayatımızdır.' deriz. Okullarımızda hem çağdaş teknoloji atölyeleri hem de otağ kültürünü yansıtan Türk çadırı bulunur. Böylece öğrenci hem geleceğe hem geçmişe dokunur." ifadelerini kullandı. SADIK: TÜRK DÜNYASINDA ORTAK DİL TÜRKİYE TÜRKÇESİ OLMALIDIR Türk dünyasında ortak bir müfredatın mümkün olup olmadığına ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunan Şamil Sadık, şu yorumda bulundu: Evet, mümkündür. Hatta bunun ilk adımları atılmış durumda. Artık Türk Devletleri Teşkilatı tarafından ortak alfabe onaylandı. 'Ortak Türk Tarihi', 'Ortak Türk Edebiyatı' ve 'Ortak Türk Coğrafyası' kitapları hazırlanıyor. Ancak bu yeterli değil. Gerçek bir birlik için yalnızca dil veya tarih değil, ekonomik, kültürel ve turistik entegrasyon da sağlanmalıdır. Biz sadece 'sanatkâr halk' değiliz; aynı zamanda bilim halkıyız. Öğrencilerimiz, yalnız Batı bilim insanlarını değil, kendi köklerinden gelen bilginleri de tanımalı. Mesela, sıfırı bulan Harezmî, kozmik çalışmaların öncüsü Kerim Kerimov gibi isimler bizim medeniyetimizin ürünleridir. Ayrıca destanlarımız da ortak bilincimizdir. Manas Destanı yalnızca bir şiir değil, bir yaşam felsefesidir. Biz böyle bir destanı ortaya çıkaran bir milletin evladıyız. Aynı zamanda Han Neşriyatın da kurucusu olan Sadık, Türk dünyasında ortak bir dil ihtiyacının olup olmadığı hususunda ise "Elbette var. Bu ortak dil Türkiye Türkçesi olmalıdır. Çünkü Türkiye hem eğitimde hem siyasette bu rolü üstlenebilecek güce sahiptir. Kardeş ülkeler 'neden bizim dilimiz değil' diye rekabet etmemeli. Aksine, hepimiz bu dili desteklemeliyiz. Bugün Azerbaycan’da okunan kitapların yüzde 30-40’ı Türkiye Türkçesiyle yazılıyor. Bu zaten doğal bir birliktir." dedi.

KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçimi için oy kullanma işlemleri başladı Haber

KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçimi için oy kullanma işlemleri başladı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) cumhurbaşkanı seçiminin ilk turu için kurulan sandıklarda oy verme işlemi başladı. KKTC vatandaşları, ülke tarihindeki 9’uncu cumhurbaşkanlığı seçiminde sandık başına gitti. Seçmenler, 08.00 itibarıyla oy kullanmaya başlarken, ülke genelinde kurulan 777 sandıkta oy verme işlemi 18.00’e kadar sürecek. Yüksek Seçim Kurulu verilerine göre 218 bin 313 seçmen bulunuyor. KKTC yasalarına göre, cumhurbaşkanı seçilebilmek için geçerli oyların salt çoğunluğunu (yüzde 50+1) almak gerekiyor. İlk turda hiçbir aday bu çoğunluğa ulaşamazsa, en fazla oyu alan iki aday bir hafta içinde yapılacak ikinci turda yarışacak. İkinci turda en fazla oyu alan aday, KKTC’nin yeni cumhurbaşkanı olacak. 5’İ BAĞIMSIZ 7 ADAY YARIŞIYOR Bu yılki seçimde 5’i bağımsız olmak üzere 7 aday yarışıyor. Oy pusulasında sıralama şöyle: 1. Osman Zorba (Kıbrıs Sosyalist Partisi) 2. Tufan Erhürman (Cumhuriyetçi Türk Partisi) 3. Arif Salih Kırdağ (Bağımsız) 4. Ahmet Boran (Bağımsız) 5. Mehmet Hasgüler (Bağımsız) 6. İbrahim Yazıcı (Bağımsız) 7. Hüseyin Gürlek (Bağımsız) 8. Ersin Tatar (Bağımsız) Öte yandan, 7’nci sırada yer alan Hüseyin Gürlek, dün yaptığı açıklamayla Ersin Tatar lehine adaylıktan çekildiğini duyurmuştu. Oy verme işlemlerinin tamamlanmasının ardından, sandıkların kapanmasıyla birlikte sayım ve sonuç açıklama süreci başlayacak.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.