SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Türksoy

QHA - Kırım Haber Ajansı - Türksoy haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türksoy haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Başkentte binlerce yılın mirası, Türk dünyasının ortak dili "Türkçe" konuşuldu Haber

Başkentte binlerce yılın mirası, Türk dünyasının ortak dili "Türkçe" konuşuldu

Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı TÜRKSOY, 15 Aralık Dünya Türk Dili Ailesi Günü’ne ithafen Cumhurbaşkanlığı 15 Temmuz Demokrasi Müzesi ev sahipliğinde “Türk Dünyası’nın Dili: Binlerce Yıllık Mirasın Sesi Uluslararası Paneli” başlıklı kapsamlı bir program düzenledi. Program; saygı duruşu, İstiklâl Marşı ve açılış konuşmalarıyla başladı. "TÜRK DİL MİRASI GELECEĞİN TEMİNATIDIR" Etkinliğe ev sahipliği yapan 15 Temmuz Demokrasi Müzesi Müdürü Ali Haydar Atalar, katılımcıları müzede ağırlamaktan onur duyduğunu belirterek, Türk milletinin ortak mirası olan Türk diline dikkat çekti. Atalar, “Türk dili ailesi; destanların, bilgelik sözlerinin, devletlerin ve medeniyetlerin dili olmuştur. Orhun Yazıtları’ndan Divan-ı Lügati’t Türk’e, Kutadgu Bilig’ten günümüz edebiyatına uzanan bu büyük dil mirası; sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de teminatıdır.” ifadelerini kullandı. "TAŞLARA KAZINAN DİLİMİZ MANAS, KORKUT ATA, KÖROĞLU GİBİ DESTANLARLA VARLIĞIMIZI ÖNE ÇIKARMIŞTIR" Ardından programın organizasyonunu üstlenen TÜRKSOY’un Genel Sekreteri Sultan Raev, açılış konuşması kapsamında Türk dünyası bağlamında etkinlikler düzenlediklerini; bunun, “ortak bir medeni bilincin ve büyük Türk ailesine ait müşterek mirasın idrak edilmesi açısından önemli olduğuna” vurgu yaptı. Raev, “Orhun Abideleri'nde taşlara kazınan dilimiz ozanlarımızın deyişleri ile Manas, Korkut Ata, Köroğlu gibi destanlarla millî bilincimizi şekillendirerek günümüzde bizleri dünyanın en büyük milletlerinden biri olan Türk ailesi olarak varlığımızı öne çıkarmıştır.” değerlendirmesinde bulundu. Raev, konuşmasını “Var olsun Türk dünyası! Var olsun ana dilimiz, Türkçemiz!” sözleriyle sonlandırdı. "TÜRK DİLİNİ YAŞATMAK ECDADA KARŞI BİR VEFA BORCUDUR" Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım, Türk dünyası ülkelerinin birliğine vurgu yaptığı konuşmasında, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türk ülkelerini tanıyan ilk devletin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu anımsattı. Artık bağımsız Türk dünyası ülkelerinin güçlendiğini belirten Ayrım konuşmasında şunları dile getirdi: “Türk dili Altaylardan Balkanlara, Kafkaslardan Anadolu'ya, Türkistan bozkırlarından Mezopotamya’ya uzanan geniş coğrafyada yalnızca bir iletim aracı değil aynı zamanda tarihin, kültürün, inancın ve kimliğin taşıyıcısıdır. Türk dili, Orhun Yazıtları’nda devlet aklıdır, Dede Korkut hikmetidir, Yunus Emre'de sevgidir, Ali Şir Nevai’de ilimdir, Mehmet Akif'te vicdandır. Bu dil bizi geçmişimize bağlayan bugünümüzü anlamlandıran ve geleceğimizi inşa edecek olan en güçlü ortak bayramımızdır. Türk dünyası birliği, dayanışması ve ortak geleceği ancak din, kültür ve tarih kemerinde kalıcı ve güçlü olandır. Bu nedenle Türk dilini yaşatmak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmak yalnızca akademik bir sorumluluk değil aynı zamanda tarihe ve ecdada karşı bir vefa borcudur.” 15 ARALIK'IN ÖNEMİNE İŞARET ETTİ Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nün kabul edildiği 15 Aralık tarihine işaret ederek başladığı konuşmasında, tarihin Orhun Abideleri’nin Danimarkalı dilbilimci ve Türkolog Wilhelm Thomsan tarafından keşfedilmesi nedeniyle önemli olduğunun altını çizdi. Rektör Arıcan, Kültigin’in “Mavi gök çökmedikçe, yağız yer delinmedikçe Türk ili, Türk töresi ilelebet yaşayacak.” sözüne atıfta bulunarak, hakikatin söylendiğine ve zamanla hakikatin ortaya yeniden çıktığına değindi. Ayrıca Kaşgarlı Mahmud’un Sultan Alparslan’a “Medeniyetin dili Türkçe’dir.” ifadesine örnek veren Arıcan, Türk dilinin korunmasının ve yaygınlaştırılmasının önemine vurgu yaptı. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Bülent Gönültaş ise ortak değerlerin en önemlisinin Türk dili olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, bu tür programların her yıl düzenli olarak tekrarlanmasını ve hafızalara “mıh gibi çakılmasını” temenni etti. "KARAR EN AZ 7 YILLIK BİR EMEKLE ALINDI" Ahmed Cevad Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ruhi Ersoy ise, yıllarca Türk dünyası ülkelerinin farklı kimlik ve farklı dil propagandasına maruz kaldığını dile getirdi. UNESCO 43. Konferansı’nda ilan edilen Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nün son derece önemli olduğunu vurgulayan Ersoy, kararın en az 7 yıllık bir emek sonucunda alındığını kaydetti. Ersoy, “Türkçe’nin uluslararası topluluklarda, özellikle batı merkezli, Birleşmiş Milletler nezdinde bir dil ailesi mensubu olduğu ve en az üç yüz milyon ve üzeri konuşulan bir dil olduğu kabul edilmiş oldu. UNESCO nezdinde kabul edilmesi, bir adım sonra Birleşmiş Milletler nezdinde belki de Türkçe'yi konuşulan dil sayısı açısından ellinci sıraya getirecek bir gelişmedir. Dolayısıyla bu Karamanoğlu Mehmet Bey’in ‘Bugünden sonra divanda, dergâhta ve bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.’ fermanı kadar önemli bir gelişmedir.” yorumunu yaptı. Türk dünyasının eserlerinin 1890’ların başına kadar bilinmediğini sözlerine ekleyen Ersoy, bunun İsmail Bey Gaspıralı’nın çıkarmış olduğu Tercüman gazetesi ile kırıldığını söyledi. Ersoy, “Türk dünyasının mefkûre merkezi Kırım’da yaşanan bu fikirler Tercüman’ın ötesinde Usûl-ü Cedid ile birlikte milliyetçilik düşüncesini, Türk dünyasının birlikteliği düşüncesini ateşledi.” dedi. Açılış ve selamlama konuşmalarının ardından Türk dünyasının her bir köşesinden uzmanın konuştuğu kapsamlı panel başladı. "TÜM TÜRK DÜNYASININ KALBİ BİRLİKTE ATIYOR" Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil, Balkanlar’daki Türklerin nüfus, dillerini koruma ve yaşatma hususundaki istatistiklerine değindi. Balkanların kalbinin Türk dünyasının kalbiyle bir attığını vurgulayan İbrahimgil, “Türkistan’daki bir acıyı Balkanlar’daki Türkler de hissediyor. Oralardaki sevinci Balkanlar’daki Türkler de paylaşıyor.” dedi. Kuzey Makedonya, Romanya, Bulgaristan ve Batı Trakya’daki Türklerin ana dil eğitimlerine işaret eden İbrahimgil, aynı zamanda Türk dili öğrenemeyen veya okullarda bu noktada problem yaşayan bölgelere de dikkat çekti. Ayrıca İbrahimgil, Batı Trakya’da türlü gerekçelerle kapatılan Türk okullarına da işaret etti. İbrahimgil bu sorunların önüne geçilebilmesi için Balkanlar’daki öğrenciler başta olmak üzere Türk dünyasındaki öğrencilerin Türkiye’deki öğrencilerle kaynaşması, çeşitli program ve yarışmalarda bir araya getirilmesi önerisinde bulundu. "ALLAH TÜRK'E YAR OLSUN, TÜRK MİLLETİ VAR OLSUN!" Panelistelerden Jandarma ve Sajil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Hacı Murat Arabacı ise Kırım Tatar aydını İsmail Bey Gaspıralı’nın “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarı ile gençlik yıllarında sıklıkla söyledikleri, “Türkiye büyük Turan olacak” sözlerinin bugün hayat geçtiğini vurguladı. Rus bir tarihçinin Türkler için söylediği sözleri anımsatan Arabacı, Nogayların göçebe hayatına değindi. Nogaylarda her zaman iki dillilik olduğunu, Rusya’ya gidenlerin Rusça’nın, Türkiye’ye göç edenlerin Oğuz Türkçesinin etkisinde kaldığını ifade etti. Arabacı konuşmasını, “Benim gençliğim Türk dünyası hayaliyle geçti. Şükür ki hep bugünleri hayal ederek büyüdüm. Ve nihayet diyorum ki Allah Türk’e yar olsun. Türk milleti var olsun. Ne mutlu Türküm diyene!” ifadeleriyle sonlandırdı. GAGAUZ TÜRKLERİ VE GAGAUZ TÜRKÇESİ Gagauz Derneği Başkanı Dr. İrina Yusumbeli ise hazırladığı sunum ile katılımcıları bilgilendirdi. Gagauz Türklerinin tarihî geçmişi, dili, dini, nüfusu ve yaşam biçimden söz eden Yusumbeli, “Gagauzlar, büyük Türk ailesinin küçük bir üyesi, batıda yaşayan Ortodoks Hristiyan Türk topluluğudur.” dedi. Gagauzların nüfus bakımından yoğun olarak Moldova’nın Gagauz Yeri’nde yaşadıklarının altını çizen Yusumbeli, lehçelerinin Oğuz Türkçesi grubundan olduğunu söyledi. Tarihleri boyunca kendi dil ve alfabelerini zaman zaman kullanmaya çalıştıklarını ancak Rusya’nın asimilasyon politikalarına maruz kaldıklarını belirten Yusumbeli, Rusça’nın hayatlarının her alanında etkili olduğunu dile getirdi. Yusumbeli, Gagauz dilinin UNESCO’nun Tehlikede Olan Diller kategorisinde olduğuna dikkat çekti. Bu nedenle Gagauz dilinin korunması için türlü çalışmaların yapıldığını 2018’de kabul edilen yasa ile ilkokula başlamadan önce çocukların Gagauz Türkçesinin öğrenmelerini için fon sağlandığını aktardı. "TÜRKÇE KONUŞ, TÜRKÇE DÜŞÜN, TÜRKÇEYİ YAŞAT" Ana dillerin gelecek nesillere aktarılmasının önemine vurgu yapan Yusumbeli, Gagauz Türkçesinin tehlikede olan diller kategorisinde olduğuna bir kez daha dikkat çekerek, “Fakat Gagauz Yeri’nde Gagauz Türkleri bölgedeki nüfus üstünlüğüne sahip olduğu için ve ana dilini koruma çabalarıyla ana dil bilinci devamlılığı olduğu sürece Gagauz Türkçesini kaybolmaktan kurtarmak mümkündür. Gagauz Türkçesinin nereye kadar devam edeceği Gagauz Türklerine bağlıdır. Bu yüzden binlerce yılın mirası olan Türkçe konuş, Türkçe düşün, Türkçeyi yaşat.” şeklinde konuştu. "TÜRKÇE, GÜNEY AZERBAYCAN'DA VAROLUŞ, MÜCADELE VE KAHRAMANLIK DİLİ" Ardından Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Mehsa Mehdizade kendisinin 35 milyonluk bir nüfusa sahip halktan (Güney Azerbaycan) geldiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında Türkçeyi “varoluş dili” olarak nitelendirdi. Güney Azerbaycan’da Türkçenin “mücadele dili” olduğunu belirten Mehdizade, geldiği coğrafyada türlü baskılar nedeniyle çocuklara Türkçe isim verilmediğini hatırlattı. “Çocuğunuza Türkçe bir isim vermek için 6 sene mahkeme kapılarında beklersiniz, işte bu yüzden Türkçe bir kahramanlık dilidir.” dedi. Türk dünyasının Türkçe ile var olduğunu ve devletler kurduğunun altını çizen Mehdizade, Türkçe’nin olmaması halinde SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını elde eden Türk devletlerinin ortaya çıkamayacağını vurguladı. Mehdizade, “Biz bu kimliğin ve bu çatının altında birleştik. Ve bundan güç birliği doğdu. Bugün büyük bir mücadele veriyorlar büyük bir aşkla hapislerde yatarak, hayatlarıyla bedel ödeyerek, aileleriyle bedel ödeyerek, vatanlarına yıllarca hasret kalarak... Onun için Türkçe çok kutsal bir dildir. Hepimizi birleştirebilir, devletler kurabilir. Nitekim bağımsız Türk Devletleri Teşkilatıyla birlikte biz Türkçe’nin çatısı altında birkaç devleti de birleştirdik.” ifadelerine yer verdi. "KIRIM TATARLARI GÜÇLÜ FİKRÎ ALTYAPILARI VE TARİHÎ MİRASIYLA PROBLEMLERİ ÇÖZMEK İÇİN ÇALIŞIYOR" Arından Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, en yoğun nüfusu Türkiye’de olmak üzere Kırım Tatarlarının dünyada 20 ülkede yaşadığını belirtti. Büyük bir sorunun içinde olan Kırım Tatarlarının problemlerini çözmek için çalıştığını vurgulayan Şahin, “Çünkü çok güçlü bir fikir altyapımız, çok güçlü bir tarihî mirasımız var. Sekiz yüz yıllık bir edebiyatımız var.” diyerek dünyada önemli hale gelen Kırım Tatar şahsiyetlere örnek verdi. Kırım Tatarcanın dünyadaki yerine işaret eden Şahin, ilk olarak Gazi Geray Han’ı örnek gösterdi. Aynı zamanda yiğit ve savaşçı bir asker olan Geray Han’ın Osmanlı, Çağatay ve Kırım Tatarca olmak üzere üç Türk lehçesinde şiir yazdığını söyledi. Şahin, “Bu Kırım’daki kültür muhitini göstermek açısından mühimdir.” dedi. İkinci olarak Kırım Tatar aydını İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına büyük hizmetlerde bulunduğunun altını çizen Şahin, Gaspıralı’nın “millet” kavramından söz ederken zaman zaman Kırım Tatarlarını zaman zaman Dünya Türklüğünü zaman zaman ise İslam dünyasını kastettiğini ifade etti. Şahin, 1900’lü yılların başında Türk dünyası aydınlarının bugüne göre daha fazla etkileşim halinde olabildiklerini dile getirdi. Bugün Türk dünyası birlikteliğinin arttığını ifadelerine ekleyen Şahin, akademide, STK’larda ve çeşitli alanlarda bu boşluğun doldurulması gerektiğinin altını çizdi. Öte yandan diğer Kırım Tatar aydını, Türkolog Bekir Sıtkı Çobanzade’ye işaret eden Şahin, “Çobanzade hem Kıpçak hem de Oğuz diline hâkimdir. Kırım Tatarcanın önemi de burada ortaya çıkmaktadır. Bir Kırım Tatarı Konyalı’yı, Üsküplü’yü veya Kırgız’ı da anlayabilir. Kırım Tatarcanın Oğuz ve Kıpçak grubu karışımı olması bunu gösteriyor.” şeklinde konuştu. Türk dünyasındaki problemlerden birinin terminoloji hataları olduğunu da sözlerine ekleyen Şahin, “Coğrafyamızı anlatırken, Kıpçak’ın ne olduğunu bile anlatamazsak çocuklarımıza ne öğretebiliriz ki?” diyerek bahsettiği soruna dikkat çekti. Bunun Tercüman gazetesinde ele alındığını da belirten Şahin, bu konuda çalışan aydınlara ihtiyaç olduğunu vurguladı. GÜNEY TÜRKİSTAN'DAKİ TÜRKLERİN SORUNLARI GÜNDEME NEDEN TAŞINMIYOR? Türkistan Elleri Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Haşim Hamdam, Güney Türkistan’ın tarihî coğrafyasından söz etti. Türklerin yıllardır orada var olduğunu belirten Hamdam, nüfusun yarısının birçok insanî haklarından mahrum bırakıldığının altını çizdi. Hamdam, Afganistan’ın içine kapanık bir ülke olarak gündeme getirilmediğini vurguladı. Bölgede kaydedilen 5 buçuk milyon Türk nüfusu olduğu kanısının doğru olmadığını ifade eden Hamdam, 1880’lerden bugüne dek Afganistan’daki 45 milyonluk Türk varlığına yönelik olarak rejimin tehdit haline geldiğini, asimilasyona uğradıklarını, aydınlarının hapse atıldığını kaydetti. Hamdam, “170 yıldır ölümlere, katliamlara rağmen susmadık, mücadelemizden ödün vermedik ama maalesef Türk dünyası 30 yıldır bağımsızlığına kavuşan desteklerini gösteremedi.” diyerek sitemde bulundu. Türk dünyasının birlikteliği konusunda yine de umutları olduğunu aktaran Hamdam, mücadelenin bir günlük olmadığının altını çizdi. Türk soyluların hepsinin bölgede yer aldığını da sözlerine ekleyen Hamdam, “Türk toprağı çok geniştir.” dedi. IRAK TÜRKLERİNİN TARİHÎ GEÇMİŞİNDEN BAHSETTİ Panel, Irak Türkmen Cephesi (ITC) Türkiye Temsilciliği Halkla İlişkiler Sorumlusu İbrahim Gassab’ın konuşmasıyla devam etti. Gassab, Irak Türklerinin anlaşılması için tarihî coğrafyasının anlatılması gerektiğini dile getirerek, tarihî geçmişinden söz etti. Irak bölgesinin Birinci Dünya Savaşı’na kadar Türkler tarafından yönetildiğine dikkat çeken Gassab, daha sonra kurulan hükûmetlerde Türklere yer verilmediğini söyledi. Irak Türklerinin verimli topraklar üzerinde olan Türkmeneli bölgesinde yaşadıklarını anlatan Gassab, kullanılan alfabenin 2003’e kadar eski Osmanlı Arap alfabesi kullandıklarını, bu döneme kadar eğitim ve dil hakkı tanınmadığını söyledi. Gassab, “2003’te haklarımızı aldık ve o tarihten itibaren Türkmenli’nde Türkçe konuşmak serbestti. Türkçe tabela astık, yayınlar açtık, kendimize ait radyolarımız oldu. Dergi ve gazeteler çıkardık. Okullarımız oldu.” bilgisini verdi. Gassab, Irak Türkleri Türkçesinin Oğuz kolundan olduğunu belirterek, lehçelerinin daha saf Türkçe olduğunu, Azerbaycan Türkçesine yakın olduğunu aktardı. Gassab, ayrıca geniş bir edebiyatlarının olduğunu da sözlerine ekledi. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ, TRT UYGURCA MASASINI AÇARAK ÖNEMLİ BİR MESAJ VERDİ" Panelde son olarak TRT Uygurca Masası Spikeri, Gazeteci Mirkâmil Kaşgarlı, Doğu Türkistan’daki asimilasyona dikkat çekerek başladığı konuşmasında Uygur Türkü çocukların Çin yönetimi tarafından 2008’den bu yana yasaklanması nedeniyle ana dilini öğrenemediğini kaydetti. Kaşgarlı, Uygurcanın büyük bir tehlike altında olduğunu söyledi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Türk diline her zaman sahip çıktığını vurgulayan Kaşgarlı, “Ben şu an karşınızda bir konuşmacı değil, bu dilin yaşaması için mücadele eden, 17 yıldır TRT çatısı altında bu dili yaşatma amacı olan bir gazeteciyim.” ifadelerini kullandı. Bu kapsamda Uygurca yayınlarının devam ettiğini aktaran Kaşgarlı, “TRT Uygurca Masası’nı açarak Türkiye Cumhuriyeti, ‘Kaşgarlı Mahmud’un, Yusuf Has Hacip’in diyarında Uygurca yasaklanıyorsa bu dili yaşatacak olan ülke, Uygurca’nın hamisi Türkiye Cumhuriyeti’dir’ mesajını vermiştir.” değerlendirmesinde bulundu. "UYGURCA TÜRK DÜNYASININ HAFIZASIDIR" Uygurcanın tehlikede altında olduğunu vurgulayan Kaşgarlı, TÜRKSOY gibi teşkilatların desteğiyle dilin, dijital kütüphanelerde arşivlenmesi hususunda öneride bulundu. Kaşgarlı, “Çünkü Uygurca tüm Türk dünyasının hafızasıdır.” vurgusu yaptı. Kaşgarlı Türk devletlerine çağrıda bulunduğu konuşmasında şunları dile getirdi: “Türkiye’nin TRT ile 2008’de başlattığı bu dil koruma kalkanı modülünü örnek almalılar. Uygur Türkçesi sadece Uygurların değil, 300 milyonluk tüm Türk dünyasının bu dili koruması için tüm Uygurca yayınların başlaması gerekmektedir.” Kaşgarlı sözlerine, “Topraklar işgal edilebilir, binalar yıkılabilir. Ancak bir milletin dili o millet yaşadığı sürece yenilmezdir. Gök bayrağın gölgesinde konuşulan bu güzel Türkçemizin Al bayrağın gölgesindeki tüm Türk dünyasında devam etmesi dileğiyle.” diyerek sözlerine son verdi. Panel, alanında uzman konuşmacılara Teşekkür Belgesi takdimiyle sona erdi. TÜRK DÜNYASI MÜZİK VE DANS TOPLULUĞU SAHNE ALDI Ardından Türk Dünyası Müzik ve Dans Topluluğu katılımcılara Türk dünyası ezgilerini sundu. Topluluk, izleyicilerin beğenisini topladı.

Kırgızistan'ın Aşık Veysel'i ozan Barpı Alıkulov TÜRKSOY'da anıldı Haber

Kırgızistan'ın Aşık Veysel'i ozan Barpı Alıkulov TÜRKSOY'da anıldı

Kırgız halk ozanı Barpı Alıkulov'un doğumunun 140. yıl dönümü münasebetiyle Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından anma programı gerçekleştirildi. "BARPI ALIKULOV'UN ANADOLU'DAKİ ÖRNEĞİ AŞIK VEYSEL" TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, Alıkulov'u anmak amacıyla düzenledikleri etkinliğin açılış konuşmasında, büyük halk ozanı Barpı Alıkulov'un şirilerinin yalnızca Kırgızistan'da değil tüm Türk dünyasında bilindiğini belirterek, eserlerinin önemine dikkat çekti. Barpı Alıkulov'un Anadolu'daki örneğinin Aşık Veysel olduğunu vurgulayan Raev, "Buradan TÜRKSOY’un Barpı Alıkulov ve Âşık Veysel’e dair tüm faaliyetlere destek olacağını duyurmak isterim. Hayatı, dünyayı, alemi ve sevgiyi kalp gözüyle okuyan iki soydaş ozanımızın Türk Dünyası gençleri tarafından tanınması için özel talimat verdim ve bu konunun bizzat takipçisi olacağım" dedi.  TÜRKSOY Genel Sekreterinin konuşmasının ardından Kırgızistan Halk Sanatçısı Murmat Mambetov’un "Barpı Alıkulov” filmi gösterildi.  "ONLAR OLAN BİTEN HER ŞEYİ GÖNÜL GÖZÜYLE GÖREBİLENLERDİR" Programda konuşmacı olarak yer alan Sedat Sarıkaya, “Büyük Türk milletinde Âşık Veysel, Kazak milletinde Abay vardır. Kırgız milletinin yetiştirdiği en önemli halk ozanlarından birisi ise Barpı Alıkulov’dur. Onlar olan biten her şeyi gönül gözüyle görebilenlerdir. İçinde yaşadıkları toplumların tarihini, kültürünü, geleneklerini yaşatan bu halk ozanlarını bilmek ve bildirmek bizim görevimizdir” ifadelerini kullandı. Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Dr. Öğretim Görevlisi Anara Yürümez ise kürsüde “Aladağ Güzelleşmez Halk Olmazsa” şiirini okudu.  PROF. DR. TÜLAY DURAN'A MADALYA TAKDİMİ Kırgızistan'ın Ankara Büyükelçiliği ile ortaklaşa düzenlenen program çerçevesinde TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, Tarihi Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı ve Ayaz Tahir Türkistan İdil Ural Vakfı Başkanı, Celal Bayar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tülay Duran'a madalya takdim etti.

"Han Sultan: Altın Orda Operası" İstanbul'da Haber

"Han Sultan: Altın Orda Operası" İstanbul'da

"Han Sultan: Altın Orda Operası" Türk tarihinin önde gelen kadın figürü, destansı bir anlatım ve 300 kişilik büyük kadroyla 15-16 Aralık 2024 tarihlerinde İstanbul Atatürk Kültür Merkezi Türk Telekom Opera Salonu'nda izleyicisiyle buluşacak. ALTIN ORDA'NIN KURULUŞUNA UZANAN DESTANSI BİR HİKAYE Kazakistan Kültür ve Enformasyon Bakanlığı, Abay Kazak Devlet Akademik Opera ve Balesi ve Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY) iş birliğiyle sahnelenen bu operada; Altın Orda Devleti'nin kaderini değiştiren, bir annenin zekası, gücü ve iradesiyle tarihe yön veren kahraman Han Sultan'ın hikayesi, Cengiz Han'ın Harezm'i fethetmesiyle başlayan ve Altın Orda'nın kuruluşuna kadar uzanan yolculuğu izleyiciye aktarılacak. Gerçekleştirilecek olan bu epik operada Cengiz Han, Cuci Han ve Berke Han gibi Türk tarihinin önemli şahsiyetleri ele alınacak.  ALTIN ORDA'NIN MİRASI CANLANDIRILIYOR Anadolu Ajansının (AA) haberine göre, Abay Kazak Ulusal Opera ve Bale Tiyatrosu Direktörü ve operanın fikir sahibi Aynur Köpbasarova; gerçekleşecek operanın yalnızca tarihin zengin dokusunu aktarmadığını, ortak değerleri ve kültürü sanat yoluyla geleceğe taşıyan bir köprü niteliğinde olduğunu belirtti. Direktör, yaptığı açıklamada operada sadece güçlü bir kadının liderlik vizyonunu ve diplomatik yeteneklerinin anlatılmadığını ve Altın Orda'nın mirasının da canlandırıldığını kaydetti.  ORTAK TARİHİ ONURLANDIRAN BİR ESER Aynı zamanda Köpbasarova, operayla ilgili açıklamasında, "Büyük Bozkır'ın cesur kadınlarının hikayelerini, onların tarihimize yazdığı izleri, opera gibi görkemli sanat eserleriyle dünyaya tanıtabildiğimiz için ve ülkemizin dışındaki ilk adımı İstanbul'dan attığımız için çok mutluyuz. Bu eser, ortak geçmişimizi onurlandırırken gelecek nesillere bir ilham kaynağı olacaktır." ifadelerini kullanarak; Türk dünyasında ortak tarihe de vurgu yaptı. TÜRK DÜNYASININ ORTAK TARİHİNE VE KÜLTÜREL MİRASINA IŞIK TUTAN BİR SANAT ESERİ TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev de Han Sultan Operası'nı, "Türk dünyasının ortak tarihine ve kültürel mirasına ışık tutan son derece önemli bir sanat eseri" olarak tanımladı. Raev, "Ortak kültürümüzden beslenen bu opera, Türk halklarının zengin geçmişini ve değerlerini günümüze taşırken, sadece sanatsal bir eser olmanın ötesinde, bizleri sanatla bir araya getiren, kültürel bağlarımızı güçlendiren bir köprü işlevi görmektedir. Eserin İstanbul'daki prömiyeri son derece anlamlı bir adım olmuştur. Eserin Kazakistan prömiyerine Almatı'da katıldım ve bu harika eserin, İstanbulluları da büyüleyeceğine eminim." ifadelerini kullandı. Ayrıca Raev, bu tür yapımların çoğalmasının Türk dünyasının sanatsal gücünün dünyaya tanıtılması bakımından büyük önem taşıdığını kaydetti. 

Kırgızistan’da “Dîvanu Lugâti’t Türk: 950. Yıl” konferansı gerçekleştirildi Haber

Kırgızistan’da “Dîvanu Lugâti’t Türk: 950. Yıl” konferansı gerçekleştirildi

Kırgızistan’ın başkenti Bişkek'te 27 Kasım 2024 tarihinde “Dîvanu Lugâti’t Türk: 950. Yıl” konferansı gerçekleştirildi. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), tarafından ilan edilen 2024 Dîvânu Lugâti't-Türk yılı etkinlikleri kapsamında tertip edilen konferans, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ), Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi (KTMÜ) ve Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) iş birliğiyle organize edildi. KTMÜ ev sahipliğinde düzenlenen konferansta Türk dilinin ilk sözlüğü ve Türk kültür tarihinin en kıymetli eserlerinden biri olan Dîvânu Lugâti't-Türk’ün kültürel ve dini mirası anıldı; mirasın süregelen önemini vurgulandı. Konferans, KTMÜ Rektörü Prof. Dr. Alpaslan Ceylan ve Rektör Vekili Prof. Dr. Almaz İbrayev’in konuşmalarıyla başladı. Ardından KTMÜ Yabancı Diller Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Recai Doğan ve ASBÜ Rektörü ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan tarafından Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün Türk kültürü ve dili açısından taşıdığı tarihî ve güncel öneme vurgu yapıldı. Açılışın ardından gerçekleşen panellerde Kaşgarlı Mahmud’un ölümsüz eseri Dîvânu Lugâti’t-Türk, farklı açılardan ele alındı.Konferans katılımcıların değerlendirme ve geri bildirimlerinin alındığı oturumla sona erdi. Kapanış oturumunun ardından katılımcılar, Balasagun ve Issık Gölü gibi önemli mekanları ziyaret ederek bölgenin tarihini yakından tanıma fırsatı buldu. Türkiye'nin Bişkek Büyükelçiliği, TİKA ve Türk Maarif Koleji gibi kurumlara yapılan ziyaretlerde, Türk dünyasına yönelik projeler hakkında bilgiler paylaşıldı. DÎVÂNU LUGÂTİ’T-TÜRK Türkistan coğrafyasının bilinen ilk sözlüğü ve en önemli eserlerinden biri olan Dîvânu Lugâti’t-Türk, 11. yüzyılda Kâşgarlı Mahmut tarafından Karahanlı Türkçesi ile yazılmıştı. “Türk Sözlüğünün Divanı” anlamına gelen ve Türk dilinin ilk sözlüğü olan bu eser; Türk dili, Türk tarihi, Türk mitolojisi, Türk coğrafyası, Türk kültürü ve Türk töresi hakkında değerli bilgileri sunan bir eser olarak kabul ediliyor. Nitekim Kâşgarlı Mahmut Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserini, Türk milletinin yüceliğini, Türk dilinin Arapça ile koşu atları gibi yarış edeceğini, Türk dilinin zenginliğini ve Türk dilinin her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmek içindir kaleme almıştır. Bu sebeple eser, Türkçeden Arapçaya bir sözlük biçiminde yazılmıştır. Başta Türkologlar olmak üzere birçok araştırmacı tarafından incelenen Dîvânu Lugâti’t-Türk, UNESCO Dünya Belleği Türkiye Ulusal Listesi’ne de kayıtlıdır. Eserin bugün tek nüshası ise İstanbul’daki Millet Kütüphanesinde yer almakta. KÂŞGARLI MAHMUT KİMDİR? Türklerin en açık anlatanlarından, en doğru anlayanlarından en iyi kargı kullanan cengaverlerinden olduğum hâlde, Türklerin tekmil illerini, obalarını, çöllerini karış karış, gezip dolaştım... Gördüm ki, Yüce Tanrı devlet güneşini Türklerin burçlarından doğdurmuş... Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserin yazarı olan Kâşgarlı Mahmut, Türk dilinin ve Türk milliyetçiliğinin en büyük sözcülerinden olarak kabul ediliyor. Doğu Türkistan’ın en önemli merkezlerinden biri olan Kâşgar’da doğan Kâşgarlı Mahmut, iyi öğretim görmüş, İslâmiyet’le ilgili bilimsel çalışmaları yakından izlemiştir. Kâşgarlı Mahmut, Arapça ve Farsçayı da çok iyi öğrenmiştir. Türklerin bulunduğu bölgeleri gezmiş, ana dili olan Türkçenin bütün lehçelerini yerlerinde öğrenmiş, geleneklerini göreneklerini yakından izlemiştir. Bütün Sirderya (Seyhun) kıyılarını dolaştığından Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserinde söz etmektedir. Daha sonrasında dönemin İslam coğrafyasının en önemli kültür merkezlerinden biri olan Irak’a göç eden Kâşgarlı Mhamut, çalışmalarına burada devam etmiştir.

Türkçenin şiir şöleni Özbekistan'da başlıyor Haber

Türkçenin şiir şöleni Özbekistan'da başlıyor

Türkiye Yazarlar Birliğinin 1992 yılından itibaren düzenlediği "Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni", 26-30 Kasım 2024 tarihleri arasında Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te tertip edilecek. Bu özel program, Türk dünyasından 90'a yakın şairi bir araya getirerek, Türkçe şiirin gücünü ve ortak kültürel bağları kutlamak amacıyla düzenleniyor. BİR ASIRLIK BİR GELENEĞİN PARÇASI Türk dünyasının dört bir yanından, farklı lehçelerde eser veren şairlerin katıldığı bu önemli şölen, 1992’den bu yana düzenli olarak yapılıyor. Şiir şöleninde, şairler sadece eserlerini paylaşmakla kalmıyor, aynı zamanda geçmişin derin izlerini bugüne taşırken, gönül köprüleri kurarak kültürel bir birliktelik oluşturuyor. Bu yıl 16. kez düzenlenen etkinlik, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) ve Özbekistan Yazarlar Birliğinin destekleriyle hayata geçirilecek. Şölenin açılışı, 27 Kasım 2024 tarihinde Özbekistan Yazarlar Birliğinin toplantı salonunda yapılacak. Üç gün sürecek etkinlik, şiir atölyeleri, konserler ve şiir fasılları ile dolu dolu geçecek. Her iki yılda bir farklı bir ülkede yapılan bu etkinlikte, Türk dünyasının ünlü şairlerinin anısına "büyük ödüller" verilecek. Katılımcılara "iştirak beratları" sunulacak ve Türk şiirinin en değerli isimlerinin hatırasına yapılan etkinlik, her zaman olduğu gibi Türkçenin ve şiirin gücünü pekiştirecek. Ayrıca, her şölenin sonunda yayımlanan “Güldeste” adlı kitap, bu özel etkinliğin bir hatırası olarak katılımcılara takdim edilecek. Daha önce pek çok Türk şehri ve ülkede yapılan şiir şöleni, Türkiye ve Türk dünyasındaki şairlerin kültürel bağlarını güçlendirmek için bir fırsat sunuyor. Taşkent’te bir araya gelecek şairler, Türk dilinin farklı coğrafyalardaki çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtarak, edebiyatın sınırları aşan bir dil olduğunu bir kez daha kanıtlayacak.

Türk dünyası gençliği Almatı’da buluşuyor Haber

Türk dünyası gençliği Almatı’da buluşuyor

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından tertip edilen Türk Dünyası Gençlik Buluşmaları kapsamında 1. Türk Dünyası Gençlik Forumu, 20 ülkeden 250 gencin katılımıyla Kazakistan’ın Almatı şehrinde tertip edilecek. Etkinlik, 20-23 Kasım 2024 tarihleri arasında Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilecek. TÜRK DÜNYASININ GELECEĞİ GENÇLERLE ŞEKİLLENECEK Foruma, Türk dünyasının dört bir yanından gelen gençler; kültürel, sosyal ve ekonomik iş birliğini geliştirmek için bir araya gelecek. Forum kapsamında düzenlenecek oturumlarda gençler, Türk dünyasının ortak değerlerini, tarihsel bağlarını ve güncel meselelerini ele alma fırsatı bulacak. Etkinlik, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Yunus Emre Enstitüsü ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) gibi Türk dünyasında aktif rol oynayan kurumlar tarafından destekleniyor. Forum boyunca düzenlenecek paneller, çalıştaylar ve kültürel etkinliklerle katılımcılar, hem akademik hem de sosyal anlamda kendilerini geliştirme fırsatı yakalayacak. Etkinlik, gençlerin Türk dünyasının geleceği için ortak projeler üretmelerine zemin hazırlamayı hedefliyor. Türk dünyasının genç lider adaylarını bir araya getirecek bu önemli etkinlik, Almatı’da Türk dünyasının ortak kültürüne dair bir buluşma noktası olacak.

"Dr. Sadık Ahmet" filmi, Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nde ödül aldı Haber

"Dr. Sadık Ahmet" filmi, Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nde ödül aldı

Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta düzenlenen Dördüncü Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali sona erdi. 12-15 Kasım 2024 tarihleri arasında gerçekleşen festivalin kapanış gününde, Türk dünyasında birçok film ödüle layık görüldü. Uluslararası Türk Kültür Teşkilatının (TÜRKSOY) açıklamasına göre törene; Türkmenistan Başbakan Yardımcısı Mihricemal Mammedova, Türkmenistan Kültür Bakanı Atageldi Şamuradov, TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, Özbekistan Kültür Bakanlığı Sinematografi Ajansı Başkanı Şuhrat Rızayev ve çok sayıda davetli katıldı. Türk dünyasının sinema camiasını buluşturan ödül töreninde açılış konuşmalarını yapan TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, Türk bilgini Mahtumkulu Firaki’nin 300. doğum yılını hep birlikte kutlamanın mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, "Sinema, Türk dünyasının sesini duyuran, halkların hikayesini anlatan, bizi biz yapan değerleri yaşatan bir güçtür" ifadelerini kullandı. TÜRK DÜNYASI SANATÇILARI ÖDÜLLERİNİ ALDI "En İyi Belgesel Film" ödülünü, Mahtumkulu Firaki’nin 300. doğum yılı anısına çekilen “Âleme Belgilidir” adlı yapım kazandı. Özbek ve Türkmen sinemacılar tarafından ortak çekilen “Mağtımgulı Pırağı” yapımı ise "En İyi Uzun Metraj Film" kategorisinde birincilik ödülü kazandı. Bununla birlikte “En iyi Yönetmen'' ödülü, Türkiye'den "Dr. Sadık Ahmet" filmi ile Hakan Yonat'a takdim edildi.  Toplam 20 filmin yarıştığı festivalde Türkiye’den belgesel dalında katılan Vaveyla da ikincilik ödülü aldı. DR. SADIK AHMET KİMDİR? Sadık Ahmet, Yununistan’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen 185.000 kişinin hayatını kaybettiği iç savaş (1946-1949) döneminde, 7 Ocak 1947’de Yunanistan’ın Gümülcine şehrinde dünyaya geldi. Türk-Yunan dostluğunun bir kanıtı olarak açılan Celal Bayar Ortaokul ve Lisesi’nde eğitim aldı ve yarım asırlık bir aradan sonra liseden mezun olabilen ilk Batı Trakyalı Türk gençleri arasında yer aldı. Lise yıllarında Batı Trakya Türklerine ait yerel bir gazete olan Akın’daki “Gençliğin Köşesinde” “Batıl İnanışlar” ve “Mislümanlık ve Türklük” adlı iki yazısı yayınlandı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’de 1 yıl okuyan Ahmet daha sonra Selanik Aristoteles Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptırdı ve 1974’te tıp doktoru olarak mezun oldu. Ahmet, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’nin 28 kurucusundan biri oldu ve bir dönem derneğin genel sekreterliğini de yürüttü. Arabasında yapılan arama neticesinde bulunan imzalı kâğıtlar sebebiyle Sadık Ahmet’e dava açıldı. Ancak dava süreci Sadık Ahmet’in kişisel bir meselesi olmaktan çıkıp toplumun meselesi hâline geldi. Yaşadığı sürece Batı Türklerinin hakları için mücadele eden Ahmet, 24 Temmuz 1995’te Lozan Anlaşması’nın 72. yıldönümünde şüpheli bir trafik kazasıyla hayatını kaybeder.

Türk Dünyası Kültür Başkenti bayrağını Kazakistan Aktau teslim aldı Haber

Türk Dünyası Kültür Başkenti bayrağını Kazakistan Aktau teslim aldı

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) tarafından 2024 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilen Anev şehri için düzenlenen kapanış töreni 17 Kasım 2024 tarihinde Ahal vilayetinin Ak Bugday ilçesindeki Nevruz Yaylası’nda bulunan görkemli "Türkmen Ak Öýi" (Türkmen Ak Evi) binasında yapıldı. Törende, Türk dünyasının sanat ustalarının sahne aldığı özel bir konser verildi. TÜRK DÜNYASI’NIN ZENGİN KÜLTÜREL MİRASI 2024 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak seçilen Anev şehri, büyük bir kültürel etkinlikler serisine ev sahipliği yaptı. Türk halklarının geleneksel ve modern sanatlarını bir araya getiren konserler, sergiler ve özel toplantılarla Türk dünyasının zengin kültürel mirası geniş bir kitleye tanıtıldı. TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ SEÇİMİ Törende, Anev’in 2024 yılı için Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilmesi nedeniyle düzenlenen etkinliklerin önemine değinildi. TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, Türk dünyasının kültürel zenginliklerini uluslararası alanda tanıtmak adına büyük bir fırsat sunulduğunu belirtti. Raev, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov ve Türkmenistan Halk Maslahatı Başkanı Arkadağ Gurbangulu Berdimuhamedov'a teşekkürlerini sundu. TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ BAYRAĞI AKTAU’YA TESLİM EDİLDİ Tören sırasında 2025 yılı için Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak seçilen Kazakistan’ın Aktau şehri, bayrağı teslim aldı. Aktau şehrine, 2025 yılında düzenlenecek olan Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nin sembolü olan Turna Kuşu takdim edildi.

2026, Ziya Gökalp’ı Anma Yılı ilan edildi Haber

2026, Ziya Gökalp’ı Anma Yılı ilan edildi

Türk dünyasının kültürel iş birliğini güçlendiren ve ortak hedeflere yönelik kararların alındığı Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatının (TÜRKSOY) Daimî Konseyi 41. Dönem Toplantısı, 16 Kasım 2024 tarihinde Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta, TÜRKSOY Dönem Koordinatörü, Türkmenistan Kültür Bakanı Atageldi Şamuradov’un ev sahipliğinde düzenlendi. ZİYA GÖKALP ANMA YILI Toplantıda TÜRKSOY Daimi Konseyi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının teklifi üzerine 2026 yılını, Türkçülük düşüncesinin fikir babası, toplum bilimci, fikir insanı Ziya Gökalp'ın doğumunun 150. yılı vesilesiyle "Ziya Gökalp Anma Yılı" olarak ilan etti. Alınan karar, Türk dünyasının kültürel ve entelektüel mirasını tanıtma ve bu mirası gelecek nesillere aktarma amacı taşıyor. Konseyin üyeleri, bu kararın oy birliği ile kabul edilmesini büyük bir memnuniyetle karşıladı. Ziya Gökalp Yılı kapsamında Türk dünyası genelinde çeşitli anma etkinlikleri, sergiler, sempozyumlar ve kültürel programların düzenlenmesi planlanıyor. TÜRKSOY Genel Sekreteri Sultan Raev, bu kararı şu sözlerle değerlendirdi: Ziya Gökalp, Türk dünyasının ortak kimliğini güçlendiren fikirlerin öncüsü olmuştur. 2026 yılını Gökalp’a adamak, onun evrensel değerlerini anlama ve aktarma adına önemli bir fırsattır. TÜRK DÜNYASININ ORTAK KİMLİĞİNİ GÜÇLENDİREN FİKİRLERİN ÖNCÜSÜ ZİYA GÖKALP 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan ve tam adı Mehmet Ziya olan büyük düşünür, 1911 yılı sonrasında Gökalp ismini Ziya ile birlikte kullanmaya başladı ve bu isimle tanındı. Gökalp’in babası, Diyarbakır Vilâyet Evrak Müdürlüğü ve Nüfus Nâzırlığında memur olarak çalışan Tevfik Efendi, annesi Zeliha Hanım’dır. Tevfik Efendi’nin dedesi Hacı Hüseyin Sâbir’in Diyarbakır’da müftülük görevinde bulunmasından dolayı aile "Müftüzâdeler" olarak da anılmaktadır. Ziya Gökalp, Diyarbakır’da bulunduğu dönemde otorite boşluğundan kaynaklanan ve halkı huzursuz eden zorbalar ile bu gruplara destek olan yöneticilerle mücadele etti. 1905 ve 1907 yıllarında iki kez arkadaşlarıyla birlikte Diyarbakır Telgrafhanesini basarak seslerini duyurmak istediler. Daha sonra bu olayları 1924’de bastırdığı "Şaki İbrahim Destanı" eserinde anlattı. Meşrutiyet’in ilânından sonra, 22 Ekim 1908 tarihinde geçmişten beri taraftarı olduğu İttihat ve Terakkî’nin Diyarbakır şubesini kuran Gökalp; “hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik” gibi kavramları bir yandan etrafına topladığı gençlere anlatırken diğer yandan "Peyman" gazetesinde siyasî yazılar kaleme aldı. Aynı yıl İttihat ve Terakkî’nin bölge müfettişi oldu ve Diyarbakır, Van ve Bitlis teşkilatlarının denetlenmesi görevini üstlendi. 18 Eylül 1909’da Selânik’te toplanan kongreye Diyarbakır delegesi olarak katılarak merkez heyeti üyeliğine seçildi. Selanik’te bulunduğu dönemde değişik imzalarla "Genç Kalemler", "Rumeli", "Yeni Felsefe" gibi gazete ve dergilerde yazılar yayımladı. Aynı yıl kaleme aldığı “Altun Destan” isimli çalışmasını "Gökalp" mahlasıyla yazdı ve bu tarihten sonraki yazılarında genelde günümüzde tanındığı şekliyle Ziya Gökalp imzasını kullandı. İttihat ve Terakkî’nin merkez heyeti içerisinde yer alması sonrasında ailesiyle birlikte Selânik’e giden Gökalp, burada yeni açılan "Selânik İttihat ve Terakkî Mekteb-i Sultânîsi"nde kendi teklif ettiği programa göre 1911’de Türkiye’de ilk defa sosyoloji dersleri vermeye başladı. Sosyolojiyi, bilimsel bir disiplin haline getiren Emile Durkheim’ın görüşlerini tercüme eden, Türkiye’nin koşullarına uyarlayarak yeniden yorumlayan ve bunun yanında özgün görüşleri de olan Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojinin kurucusu kabul edilmektedir. Gökalp, 1914 yılında Durkheim’ın sosyoloji görüşlerini temel alan bir sosyoloji kürsüsü kurmuştur. ZİYA GÖKALP’İN İSTANBUL YILLARI 1912’de İttihat ve Terakki Partisinin genel merkezi İstanbul’a taşınınca Ziya Gökalp da ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Ergani Madeni’nden milletvekili seçildi. İstanbul’da bulunduğu dönemde Türk Yurdu'nda yazılar neşretti. Burada kaleme aldığı yazıları, 1918 yılında "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adıyla kitaplaştırdı. Edebiyat Fakültesindeki hocalığı esnasında verdiği derslerin notlarını "İlm-i İçtima" adıyla bastırdı. İlk şiir kitabı olan "Kızıl Elma" da yine bu görevi sırasında neşredildi. Ayrıca 1917'de yayın hayatına başlayan "İçtimaiyat Mecmuası" ve "Yeni Mecmua"nın da kurucuları arasında yer aldı. İSTANBUL'UN İŞGALİ SONRASINDA MALTA’YA SÜRÜLDÜ Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle işgal edilen İstanbul'da bulunan Ziya Gökalp, 30 Ocak 1919 tarihinde tutuklanarak birçok İttihatçı ile birlikte sürgüne gönderildi. 29 Mayıs'tan 18 Eylül 1919 tarihine kadar Limni Adası'nda tutulan Gökalp sonra Malta'ya gönderildi ve 29 Mayıs 1919'dan 30 Nisan 1921'e kadar sürgün hayatı yaşadı. Malta'da Polverista ve Verdala karargâhlarındaki esir kamplarında tutulan usta kalem, buralarda zamanını okuyarak, notlar alarak, şiir, makale, hatıra ve mektup yazarak geçirdi. Sürgünde bulunduğu süre içinde eşi ve kızlarına gönderdiği mektuplar, 1965 yılında "Limni ve Malta Mektupları" adıyla neşredildi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.