SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Vefat Yıl Dönümü

QHA - Kırım Haber Ajansı - Vefat Yıl Dönümü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Vefat Yıl Dönümü haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Batı Trakya Türklerinin efsanevi lideri Dr. Sadık Ahmet vefatının 30. yılında anılıyor Haber

Batı Trakya Türklerinin efsanevi lideri Dr. Sadık Ahmet vefatının 30. yılında anılıyor

Batı Trakya Türklerinin efsanevi lideri, Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisinin (DEB) kurucusu Dr. Sadık Ahmet, vefatının 30. seneidevriyesinde anılıyor. Defalarca "Türk'üm" dediği için Yunanistan Mahkemesince yargılanan, hapis cezasına çarptırılan Dr. Sadık Ahmet, Lozan Anlaşması'nın 72. yıldönümü olan 24 Temmuz 1995'te şüpheli bir kaza sonucu hayatını kaybetmişti. Dr. Sadık Ahmet, Gümülcine Mahkemesine çıkmadan önceki, söylediği "Bu akıllı adamlar içeride bizim ırkımızı inkar etmeye çalışıyorlar" sözleriyle hafızlara kazınmıştı. DR. SADIK AHMET KİMDİR? Batı Trakya’da Türklerin hak ve adalet mücadelesinin sembol ismi Dr. Sadık Ahmet, 7 Ocak 1947'de Gümülcine'nin Sirkeli köyünde dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını Gümülcine'de geçiren Sadık Ahmet, üniversite eğitimi için Türkiye’ye geldi, burada tıp eğitimi aldı ve 1985 yılında Batı Trakya’ya geri döndü. Ülkesine döner dönmez Batı Trakya Türklerinin yaşadığı sorunları yakından takip eden ve hukukî haklarını alabilmek için mücadele etmek gerektiğini düşünen Dr. Sadık Ahmet, 1985 yılında Batı Trakya çapında bir imza kampanyası başlattı. Topladığı 15 bin imza ile oldukça ses getirdi. Dr. Sadık Ahmet, 8 Ağustos 1986 tarihinde bu faaliyeti nedeniyle tutuklandı. BATI TRAKYA TÜRKLERİNİN İLK SİYASÎ PARTİSİNİ KURDU Dr. Sadık Ahmet, 25 Eylül 1987’de Selanik’e giderek, Demokrasi İnsan Hakları toplantısında Türk toplumunun sorunlarını ileten bir broşür dağıttı. 1988 yılında 30 ay hapis cezasına çarptırıldı. 18 Haziran 1989 seçimlerinde milletvekilliğine adaylığını koydu ancak adaylığı çeşitli gerekçeler ile iptal edildi. 26 Ocak 1990’da Lozan Barış Anlaşması'ndan doğan haklara uygun olarak Batı Trakya Türklerine "Türk" dediği için hapis cezası alan Dr. Ahmet, Selanik Dudullu hapishanesinde iki ay hapis yattı. Sadık Ahmet, 8 Nisan 1990 genel seçimlerinde bağımsız milletvekili seçildi ve Yunanistan Parlamentosu'na girdi. 13 Eylül 1991 tarihinde Batı Trakya Türklerinin ilk siyasi partisi olan Dostluk, Eşitlik ve Barış (DEB) partisini kuran Sadık Ahmet, 1993 genel seçimlerinde Yunanistan’ın seçim kanunlarında yaptığı adaletsiz değişiklik nedeniyle meclise giremedi. ŞÜPHELİ BİR TRAFİK KAZASINDA HAYATINI KAYBETTİ Dr . Sadık Ahmet, Batı Trakya’daki Türk Azınlığının haklarını hukuken imza altına alan Lozan Barış Antlaşması'nın 72. yılı olan 24 Temmuz 1995 tarihinde Gümülcine’nin Susurköy mevkinde şaibeli bir trafik kazasında, aracına traktör çarpması sonucunda yaşamını yitirdi.

Kazan Tatar millî hareketinin öncüsü: Ayaz İshakî Haber

Kazan Tatar millî hareketinin öncüsü: Ayaz İshakî

Kazan Tatar edebiyatının ve basın dünyasının tanınmış isimlerinden, Kazan Tatarlarının aydınlanması ve özgür bir İdil-Ural devletinin kurulmasını savunan Ayaz İshakî, vefatının 71. yılında saygı ve rahmetle anılıyor. AYAZ İSHAKÎ'NİN HAYATI Ayaz İshakî, Kazan ilinin Çistay ilçesinin Yevşirme köyünde 23 Şubat 1878’de dünyaya geldi. Öğrencilik döneminde gerçekleşen devrim hareketlerine aktif olarak katıldı. İshakî, büyük Kırım Tatar aydını İsmail Bey Gaspıralı’nın çıkardığı "Tercüman" gazetesini okuyarak fikir dünyasını genişletti. 1897’de Kazan'da yeni açılan Emirhanovlar Medresesi’nde çalışmaya başladı ve öğrencileri aktif katılıma teşvik eden yenilikçi bir eğitim metodu geliştirdi. 1905 yılı devrimini destekledi ve Tatar halkını uyandırmaya çalıştı. Kazan Tatar millî hareketinin öncülerinden Ayaz İshakî vefatının 71. yılında saygıyla anılıyor pic.twitter.com/aFWrYArFr0 — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) July 22, 2025 BAĞIMSIZ BİR İDİL-URAL DEVLETİ Ayaz İshakî, Çarlık rejimine karşı yazıları ve faaliyetleri nedeniyle sürekli olarak takip edildi ve hapse atıldı. 1907’de Arhangil vilayetine sürgün edildi. Bu dönemde Tatar gençlerinin devrimci hareketlere katılımını anlatan "Tartışma" adlı dramını yazdı. 1913'te genel afla serbest bırakıldı ancak Kazan'da yaşamasına izin verilmedi. Bu yüzden mücadelesine Petersburg'da devam etti ve "İl" gazetesini çıkardı. 1917’de Şubat Devrimi'ni sevinçle karşılayan Ayaz İshakî, Türk halklarının birliği ve millî özerklik için mücadele etti. Ancak, Ekim Devrimi sonrasında Bolşeviklerin baskısı altında milliyetçi düşüncelerini savunmak zorlaştı. Ufa'da Millî Meclis kurulduğunda, İshakî bağımsız bir İdil-Ural devletinin kurulmasını savundu. YAZDIĞI ESERLER, ONUN GENİŞ BİLGİ BİRİKİMİNİ VE ELEŞTİREL BAKIŞ AÇISINI YANSITIYOR 1918'de Paris Sulh Konferansı’na delege olarak gönderilen İshakî, Rusya'ya dönmedi ve sürgün hayatı başladı. Harbin, Paris, Berlin ve Varşova gibi şehirlerde yaşadı. 1939'da Türkiye'ye göç ederek İstanbul’a, ardından Ankara’ya yerleşti. 22 Temmuz 1954’te Ankara’da vefat eden Ayaz İshakî, vasiyeti üzerine İstanbul’daki Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi. Ayaz İshakî’nin yaşamı boyunca yazdığı eserler, onun geniş bilgi birikimini ve eleştirel bakış açısını yansıtmaya, mücadelesi, Tatar halkı ve Türk dünyası için bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

Bir ilim abidesi: Mehmet Fuat Köprülü Haber

Bir ilim abidesi: Mehmet Fuat Köprülü

Osmanlı sadrazamı Köprülü Mehmed Paşa’nın soyundan gelen Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü, 4 Aralık 1890’da İstanbul’da dünyaya geldi. Erken yaşta başladığı edebiyat serüveni, onu sadece bir şair değil; edebiyat tarihçisi, sosyolog, siyasetçi ve fikir adamı olarak Türk düşünce hayatına yön veren öncülerden biri hâline getirdi. Eğitim hayatına Ayasofya Merkez Rüşdiyesinde başlayan Köprülü, ardından Mercan İdadisine devam etti. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi; özellikle Fransızca eserleri yakından takip etti. 1907’de Ankara Hukuk Fakültesine başladıysa da üçüncü sınıfta okulu bırakarak ilmi ve edebi çalışmalara yöneldi. 1909’da Fecr-i Ati topluluğuna katılan Köprülü’nün ilk şiir ve yazıları "Mehasin", "Servet-i Fünûn" ve "Tanin" gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Aynı yıl kaleme aldığı Hayat-ı Fikriye adlı eseri, onun pozitivist düşünce yapısının temellerini ortaya koydu. 23 YAŞINDA PROFESÖR OLDU Edebiyat, sosyoloji ve tarih alanlarında kaleme aldığı çok sayıda makale ve eserle öne çıkan Köprülü, 23 yaşında İstanbul Darülfünununa Türk edebiyatı müderrisi olarak atandı. Bu atama, diplomasız bir gencin profesör olması bakımından ilim çevrelerinde geniş yankı uyandırdı. Akademik kariyerini, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi ile Siyasal Bilgiler Okulunda sürdürdü. Köprülü, 42 yıla sığdırdığı yoğun akademik hayatında 210 kitap ve araştırma, binin üzerinde makale yayımladı. Fuat Köprülü’nün 1913’te “Bilgi” dergisinde yayımlanan "Türk Edebiyatında Usul" başlıklı makalesi, Türk edebiyatı ve tarihi alanında ilk bilimsel metodolojik çalışma olarak kabul edilir. 1919’da yayımlanan "Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar" ve 1921’de kaleme aldığı "Türk Edebiyatı Tarihi" adlı eserleri, Osmanlı edebiyatı ile sınırlı kalmayıp, Türkistan'dan Anadolu’ya uzanan Türk kültür tarihine ışık tutar. Bu eserler, hâlâ alanının temel başvuru kaynakları arasında yer alır. Köprülü’nün çalışmaları yalnızca edebiyatla sınırlı kalmadı. Sosyoloji, tarih, hukuk, İslam medeniyeti, halk edebiyatı ve siyasî düşünce alanlarında da çok sayıda makale ve kitap kaleme aldı. Fransız düşünür Gustave le Bon’dan yaptığı çeviriler, Batı sosyal bilimlerinin Türkiye’de tanıtılmasında etkili oldu. "Ruhul-Cemaat" ve "Ruh-ı Siyaset ve Müdafaa-ı İctimaiyye" gibi tercümeleriyle Batı düşüncesini Türk okuyucusuna kazandırdı. ULUSLARARASI ALANDA TÜRK EDEBİYATINI TEMSİL ETTİ Türkiyat Enstitüsü, Türk Derneği, Türk Ocakları gibi kurumların kuruluşunda etkin rol oynayan Köprülü, uluslararası alanda da büyük takdir gördü. Öyle ki Fuat Köprülü, uluslararası akademi çevrelerinde de büyük bir saygınlığa sahipti. 1927’de Heidelberg Üniversitesi, 1937’de Atina Üniversitesi, 1939’da Sorbonne Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Aynı yıl Macar Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. 1947’de Amerika Şark Cemiyeti’nin şeref üyeliğine kabul edildi. Harvard ve Columbia üniversitelerinde konferanslar veren Köprülü, 1958-1959 yıllarında Amerikan Tarih Cemiyeti’nin de şeref üyesi oldu. SİYASET SAHNESİNDE KÖPRÜLÜ Akademik başarılarının yanı sıra Köprülü, siyaset alanında da etkin rol aldı. Kars milletvekili olarak görev yaparken, Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılarak Adnan Menderes, Celal Bayar ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti’nin kurucuları arasında yer aldı. 1950-1955 yılları arasında iki dönem dışişleri bakanlığı görevinde bulundu. Ayrıca devlet başkanlığı vekilliği ve başbakan yardımcılığı gibi önemli görevlerde de bulundu. VEFATI VE MİRASI Mehmet Fuat Köprülü, 28 Haziran 1966’da hayatını kaybetti. Ardında bıraktığı eserler ve düşünsel mirası, onu yalnızca bir akademisyen ya da siyasetçi değil, aynı zamanda Türk modernleşmesinin temel taşlarından biri olarak ölümsüzleştirdi.

Dr. Kırımlı Aziz Bey'in vefatının 147. yılı Haber

Dr. Kırımlı Aziz Bey'in vefatının 147. yılı

Türk Kızılayın kurucularından, Kızılay'ın hilalini çizen, Osmanlı'nın ilk kimya tarihçisi Dr. Kırımlı Aziz Bey vefatının 147. yılında saygıyla anılıyor. TÜRK KIZILAYI DÜNYAYA TANITAN KIRIMLI AZİZ BEY İstanbul Mekteb-i Tıbbiye'de yetişen Türk bilim adamı olan Kırımlı Aziz Bey, Türk Tıp Tarihinde olduğu kadar Türk kimya tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Osmanlı’nın ilk kimya tarihçisi olan ve Tıbbiye’de eğitim dilinin Türkçeleştirilmesi için mücadele eden Aziz Bey, Avrupa’daki bilimsel gelişmeleri de yakından takip ederek ülkemizde bilimin gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Kırımlı Saraç İdris Efendi’nin oğlu olan Aziz Bey, 1840 yılında İstanbul’da doğdu. Babasının Kırımlı olmasından dolayı kendisine Kırımlı Aziz Bey denildi. Tıbbiye-i Şahane’yi 1865 de kolağası rütbesiyle bitirdikten sonra aynı okulda iç hastalıkları üzerinde çalışmaya başladı. Aynı yıl sivil tıbbiyeye müdür olarak atandı ve burada umumi emraz (genel hastalıklar), tıbbi kimya, hikmeti tabiiye (fizik) ve dâhili emraz (iç hastalıkları) derslerini okuttu. İyi bir doktor olduğu kadar iyi bir edebiyatçı da olan Aziz Bey, tıp kimyası ve genel hastalıklarla ilgili yazılar da yazdı. Yabancı dillerden alınan terimleri Türkçeye uygun şekilde yazan Aziz Bey’in kitapları uzun yıllar tıp okullarında ders kitabı olarak okutulmuştur. Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa, Mekteb-i Tıbbiye Nazırı Marko Paşa ve Dr. Kırımlı Aziz Bey’in yardımları ile toplam 66 üyeden oluşan “Mecruhin ve Mardayı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti" adı ile Kızılay’ın temelini oluşturan bir örgüt kurmayı başardı. Kızılhaç’ın Osmanlı Devletince benimsenmesini engelleyen faktörlerden biri de amblemiydi. Kızılhaç ambleminin din ve mezhepler ile ilgisi olmadığının defalarca duyurulmasına rağmen, yine de Hıristiyanlığı çağrıştırdığından Müslümanlar arasında itici rol oynadığı belirlenmişti. İşte bu konuda yazılarıyla mücadele eden ve sonunda Türklerin Kızılhaç karşılığı olarak beyaz üzerine kırmızı yarım aylı bayrak kullanmalarını benimseten Kırımlı Aziz Bey olmuştur.

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa Haber

Doğu Cephesinin muzaffer komutanı: Kâzım Karabekir Paşa

Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Millî Mücadele yıllarında önemli askerî görevlerde bulunmuş, üstlendiği görevlerin hemen hemen hepsini başarıyla tamamlamış seçkin bir komutan ve Cumhuriyet döneminde siyasî alanda önemli hizmetlerde bulunmuş büyük devlet adamı Musa Kâzım Karabekir Paşa, vefatının  77. yıl dönümünde hürmetle yâd ediliyor. Kâzım Karabekir Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede büyük başarılar göstermekle birlikte Çanakkale Savaşı'nda ortaya koyduğu üstün direniş sebebiyle "Alçıtepe Kahramanı"; İstiklâl Harbi’nde Doğu Cephesi’nde kazandığı başarılarından dolayı “Şark Fatihi” ve “Ermenistan Fatihi” unvanları ile anılıyor. İTTİHATÇI KAZIM KARABEKİR Aslen Karaman'ın Karabekir ilçesinden olan Osmanlı subaylarından Mehmet Emin Paşa ile Havva Hanım'ın 5 erkek çocuğundan biri olarak 23 Temmuz 1882'de İstanbul Kocamustafapaşa'da dünyaya gelen Kâzım Karabekir, ilkokula İstanbul'da başladı. Babasının görevi dolayısıyla Van ve Harput'ta devam ettiği ilkokul eğitimini Mekke'de tamamlayan Karabekir Paşa, orta öğrenimini İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi ile Kuleli Askeri Lisesinde sürdürdü. 1902'de ise Harp Okulunu bitirdi. Mekteb-i Erkan-ı Harbiye'yi 1905'te birincilikle tamamlayarak "Altın Maarif" madalyası ile taltif edilen Kazım Karabekir, bu okuldan "Kurmay Yüzbaşı" rütbesiyle mezun oldu. Kâzım Karabekir, kendi isteği ile iki yıllık stajını tamamlamayı tercih ederek, 3. Ordu’da süvari, topçu ve piyade bölük komutanlığı hizmeti olarak Manastır’da yapmaya başladı. Karabekir, Manastır’da bulunurken Binbaşı Enver Bey ile birlikte, sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan; Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin şubesini kurdu. 1907’de başarılarından dolayı rütbesi Önyüzbaşılığa yükseltildi. 6 Eylül 1907’de Harbiye Mektebi Strateji Muallim Muavinliğine tayin edildiğinden İstanbul’a geri geldi. Bu arada İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin İstanbul teşkilatının kurulmasında vazife aldı. BEYOĞLU KIŞLASI VE YILDIZ SARAYI'NIN ELE GEÇİRİLMESİNDE ÖNEMLİ ROL OYNADI Kazım Karabekir, 13 Nisan 1909'da 31 Mart Olaylarında Selanik'ten İstanbul'a gelen Hareket Ordusunda görev alarak Beyoğlu Kışlası'nın ve Yıldız Sarayı'nın ele geçirilmesinde ve isyanın bastırılmasında önemli rol oynadı. 1910'da Arnavutluk isyanının bastırılmasında da kolordunun hareket şubesi şefi ve kısmen de erkanı harp reis vekili olarak bulunan Karabekir, 1912'de "Binbaşılığa" terfi etti. Karabekir, 1912-1913 Balkan Savaşı sırasında 10. Tümen Kurmay Başkanı olarak görev yaptı. 22 Nisan 1913'te esir düşerek Sofya'ya gönderilen Karabekir, 21 Temmuz 1913'te Edirne'nin alınmasının ardından Bulgaristan ile imzalanan İstanbul Antlaşması ile İstanbul'a geldi. KÛT'ÜL-AMÂRE KAHRAMANI KARABEKİR Karabekir, 1914'te başlayan 1. Dünya Savaşı'na kaymakam rütbesiyle katılarak, Çanakkale Savaşı'nda Fransızlara karşı Kerevizdere'de kazandığı başarı üzerine miralay rütbesi aldı. Alman Mareşali Graf Von der Gotz Paşa'nın kurmay başkanı olarak Irak'a giden Karabekir, Maraşel'in vefatından Bağdat Savaşı sonuna kadar 18. Kolordu Komutanı oldu ve Kut'ül Amare'de İngilizlerin bozguna uğradığı savaşta yer aldı. 1917'de Diyarbakır'daki 2. Kolordu Komutanı olarak Ruslara karşı savaşan Karabekir, Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerle mücadele etmek üzere 31 Aralık 1917'de 3. Ordu'ya bağlı 1. Kafkas Kolordu Kumandanlığına getirildi. Ağır kış koşullarına ve kısıtlı imkanlara rağmen 18 Şubat 1918'de Erzincan'ı, 12 Mart 1918'de Erzurum'u çetecilerden tamamen temizleyen Karabekir, 3 Mart 1918 Brest-Litovsk Anlaşması ile Rusların boşalttığı Kars, Ardahan ve Batum'u, Ermeni ve Gürcülerden almak için harekatı sürdürdü. 25 Nisan 1918'de Kars'ın kurtarılmasından sonra 15 Mayıs'ta Gümrü'ye giren Karabekir, başarılarından dolayı 28 Temmuz'da "Mirliva" rütbesine yükseltildi. Karabekir, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasının ardından İstanbul'a çağrılarak kendisine teklif edilen Erkan-ı Harbiyye-i Umumiyye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevini kabul etmedi. Tekirdağ'daki 14. Kolordu Komutanlığına getirilen Karabekir, kendi isteğiyle 13 Mart 1919'da Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanlığına nakledildi. DOĞU CEPHESİ KOMUTANI KARABEKİR Trabzon'da ve Erzurum'da, Muhafaza-i Hukuk Heyeti üyeleriyle görüşen Kazım Karabekir, halka moral kazandırmak ve durumdan haberdar etmek için mitingler ve görüşmelerde bulundu. Bu görüşmelerde tüm şartları zorlayarak silahlanmayı sağlamak ve yurttan düşmana kesinlikle silah veya cephane yardımı yapılmasını engellemek, Ermeni propagandalarına inanmamak, Erzurum'da doğu illeri temsilcilerinden oluşan büyük bir kongre toplamak konuları üzerinde duruldu. Karabekir'in İzmir'in işgaliyle kongre önerisi kabul edildi ve 30 Mayıs 1919'da her tarafa davetiyeler yazıldı. Samsun'a 19 Mayıs 1919'da çıkan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi'nin toplanması için zemin hazırlayan Kazım Karabekir ile temasa geçti. Erzurum Kongresi'nin toplanma kararını öğrenen Mustafa Kemal Paşa, bunu takdir ettiğini Kazım Karabekir'e telgraf ile bildirdi ve 22 Haziran'da Amasya Genelgesi'ni yayınlayarak kongrenin toplanacağını yurdun dört bir yanına duyurdu. Mustafa Kemal'in Anadolu'daki eylemlerinden çekinen İstanbul hükûmeti, Paşa'yı İstanbul'a çağırdı. Emre karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa'nın tutuklanması için Kazım Karabekir Paşa görevlendirildi. Bu emir üzerine Karabekir, Mustafa Kemal'i komutanı olarak kabul ettiğini bildirdi. 10 Temmuz'da toplanan Erzurum Kongresi'nin Temsil Heyeti'ne seçilen Kazım Karabekir, Sivas Kongresi çalışmalarını da yakından takip etti ve kongrenin aldığı kararları destekledi. Karabekir, Millî Mücadele hareketi boyunca, Edirne Milletvekili ve Doğu Cephesi Komutanı olarak görev yaptı. 1920'de Ermenilerce işgal edilen doğu illerini geri aldıktan sonra 31 Ekim 1920'de korgeneralliğe yükseltilen Karabekir, 2 Aralık 1920'de Ermenilerle Gümrü Anlaşması'nı imzaladı. Karabekir, Rus ve Kafkasya hükûmetleri ile yapılan Kars Antlaşması'na ait görüşmeleri Ankara Hükümeti Murahhas Heyeti Başkanı olarak başarıyla sonuçlandırdı. Karabekir, Doğu'daki başarının ardından emrindeki ordunun büyük kısmını Batı Anadolu'daki ordularını desteklemek üzere sevk etti. Savaş süresince gösterdiği kahramanlıkların yanında Kazım Karabekir, merhametiyle de yetim kalan çocuklara kol kanat gerdi. Karabekir, Erzurum, Kars'ta kurduğu yetimhanelerle 6 bininin üzerinde şehit çocuğunu, barınma ve eğitim imkanına kavuşturdu. 21 Kasım 1923'te "Millî Mücadelemizde Siyasi ve Savaş Yararlılığı" görülenlere verilen İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Karabekir, Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı yıllarında özellikle Doğu Anadolu'da gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla "Şark Fatihi" ünvanı ile anıldı. İLK MUHALEFET PARTİSİ LİDERİ KARABEKİR Kâzım Karabekir 15 Ekim 1922'de, Edirne Milletvekili oldu, 17 Şubat-4 Mart 1923'te toplanan İzmir İktisat Kongresi'ne başkanlık yaptı. 29 Haziran 1923'te İstanbul Milletvekili olan Karabekir, 21 Ekim 1923'te 1. Ordu Müfettişliği'ne atandı. Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Adnan Adıvar ve arkadaşları ile 27 Kasım 1924'te cumhuriyetin ilk muhalefet partisi Terrakki Perver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. Karabekir'in genel başkanı olduğu parti, 1925 yılı şubat ayında ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı dolayısıyla 3 Haziran 1925'te kapatıldı. TBMM BAŞKANI KARABEKİR Karabekir Paşa, 22 Haziran 1926'da İzmir'de Mustafa Kemal'e düzenlenen suikasttan haberdar olduğu halde bildirmediği iddiasıyla tutuklandı ve İstiklal Mahkemesi'nde idamla yargılandı, ancak mahkeme heyetinin oy birliğiyle beraat etti. İkinci dönem milletvekilliği bitince Kazım Karabekir, 5 Aralık 1927'den 1938'e değin Erenköy'deki, bugün müze olan köşkünde inzivaya çekildi. Atatürk'ün vefatının ardından İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı olunca Karabekir de, 31 Aralık 1938'de İstanbul milletvekili oldu, 23 Temmuz 1946'da TBMM Başkanı seçildi. 26 Ocak 1948'de Ankara'da vefat eden Kazım Karabekir, önce Hava Şehitleri Mezarlığı'na defnedildi. Karabekir'in cenazesi daha sonra 30 Ağustos 1988'de Atatürk Orman Çiftliği'nde oluşturulan Devlet Mezarlığı'na nakledildi. Aydın eşrafından Cemal Bey'in kızı İclal Hanım ile 1924'te evlenen Karabekir'in, 1927'de ikiz kızları Hayat ve Emel, 1941 yılında da üçüncü kızı Timsal dünyaya geldi. Kâzım Karabekir, hatıratını da yazdığı kitaplarla gelecek nesillere aktardı. Karabekir, aralarında "Birinci Cihan Harbi", "İstiklal Harbimiz", "İzmir Suikastı", "Çocuklara Öğütler", "Hayatım", "İttihat ve Terrakki Cemiyeti 1896-1909", "Ermeni Dosyası", "İngiltere, İtalya ve Habeş Harbi", "Çocuk, Davamız", "İstiklal Harbimizin Esasları", "Sanayi Projelerimiz", "İktisat Esaslarımız", "İstiklal Harbimizde İttihad Terrakki ve Enver Paşa", "İtalya ve Habeş", "Sarıkamış-Kars ve Ötesi" ve "Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu" olan 17 eser kaleme aldı.

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan vefatının 47. yılında anılıyor Haber

Büyük Selçuklu tarihçisi Osman Turan vefatının 47. yılında anılıyor

Türk tarihinin Selçuklu devrine ilişkin yapmış olduğu akademik çalışmalarıyla tanınan, yerli ve yabancı bütün Selçuklu tarihçileri tarafından konunun en iyi âlimi olduğu hususunda fikir birliğine vardıkları büyük tarihçi Prof. Dr. Osman Ferit Turan, 17 Ocak 1978 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Türk fikir ve siyaset hayatında da önemli çalışmaları bulunan Turan, vefatının 47. yılında unutulmadı. "PROF. DR. OSMAN TURAN, TÜRKLERİN TARİH, KÜLTÜR VE MEDENİYET DAVALARINA DAİR MEFKÛRE MERKEZLİ DÜŞÜNEN BİR BÜYÜK ZİHİNDİR" Prof. Dr. Altan Çetin, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği demecinde Türk tarihçiliği açısından Prof. Dr. Osman Turan'ın önemini şöyle tarif etti: Prof. Dr. Osman Turan Cumhuriyet döneminde yetişen en önemli mütefekkir tarihçilerimizden birisidir. Bir Türk Milliyetçisi olan Prof. Dr. Osman Turan Türklerin tarih, kültür ve medeniyet davalarına dair mefkûre merkezli düşünen bir büyük zihindir. “Zira biz Türk kültürüne hizmet ederken ciddi neşriyatla sarsılan milli ahlak ve mefkûreyi korumaya yardım edeceğimizi de düşünüyoruz. Maarif ve üniversitenin kifayetsizliği ve bozuk neşriyatın sel halini almasiyle gittikçe derinleşen manevi buhranın tedavisinde yüksek hislerin ilim ve şuura dayanması şarttı.”, sözleri de onun çalışmasındaki ana hattı ortaya koyar niteliktedir. Manevi buhran karşısında mefkure müdafii olan Prof. Dr. Osman Turan'ın eserleri, ilmî ve fikrî çalışmalar olarak tasnif edilebilir.  Bu açıdan baktığımızda onun muhtelif ilmi çalışmaları vardır. Prof. Dr. Osman Turan, ilmî araştırmalarını iki ana zeminde yürütmüştür denilebilir. Kaynak yayını ve çeviriler ilk grup iken, makaleler ve araştırma eserleri bu alandaki diğer zemini oluşturur. Gerçekten Selçuklular Tarihi alanında büyük bir boşluğu doldurduğu gibi yıllardır hala bu konudaki önemi ve çalışmalarının orijinalliği devam etmektedir. "DÜŞÜNCE ALANINA EN BÜYÜK KATKISI ŞÜPHESİZ TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ MEFKURESİ TARİHİ ESERİDİR" Prof. Dr. Çetin, Osman Turan'ın tarihçiliğinin yanında fikir adamı ve mefkureci yönünü ise şu şekilde özetledi: Prof. Dr. Osman Turan’ın tarihçilik yanında düşünce adamı ve milliyetçi bir mefkureci olarak yaptığı çok büyük hizmetler vardır. Bunlar kitap, makale telifi yanında Türk Ocakları gibi kurumlarda başkanlığa varan düzeydeki çalışmaları olarak zikredilebilir. Hoca düşünce alanında şüphesiz en büyük katkılardan birisini Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi adlı eserini yazarak yapmıştır. Türk tarihinin metafiziği mahiyetinde olan bu kitap nereden gelip nereye gittiğimiz konusunda ülkemizde türüne az rastlanan bir vuzuh ve vukufta hazırlanmıştır. Bu eser Türklerin cihana hak, adâlet, düzen ve sulhu hedefine koyan dinî, millî, insanî çerçevede , belgelere müstenit olarak süreklilik içinden bugünden yarına Türk gençlerinde mülahaza ettiği millî ülkü ve tarih bilinci eksikliğine karşı mefkureyi tahkim için yazmıştır. PROF. DR. OSMAN TURAN'IN TÜRK TARİH ŞUURUNA İLİŞKİN DEMEÇLERİ Prof. Dr. Osman Turan bu eseri ve diğer eserlerinde töreli devletli Türkleri, “Tanrının mümtaz bir kavmi olduklarına ve onun kendilerini koruduğuna, kağan ve sultanlar Allah’ın cihan hakimiyetini kendilerine ihsan ettiğine ve bu sebeple de dünya nizamı kurmağa memur bulunduklarına inanıyorlardı” ifadeleriyle tarif eder. OSMAN TURAN KİMDİR? Osman Ferit, o dönemlerde Trabzon ili Of ilçesine bağlı olan günümüzde Bayburt’a bağlı Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğdu. Ailesi, Trabzon’un fethinden sonra Van taraflarından bölgeye iskân edilen Kurdoğulları (halk arasında Koronoğulları-Kuranoğulları) aşiretine mensuptur. Babası Hasan Ağa, I. Dünya Savaşı’nda şehit düştü. Osman Turan ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsünde tamamladı. Türk tarihine ilgisi ve çalışkanlığı dolayısıyla M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çekti ve aynı kürsüye burslu doktora öğrencisi seçildi. Köprülü’nün danışmanlığında iki yılda hazırladığı "On İki Hayvanlı Türk Takvimi" adlı çalışmasıyla 1941 yılında doktor unvanını aldı. Bu çalışma Türkiye’de tarih alanında yapılan ilk doktoradır. Köprülü’nün fakülteden ayrılıp siyasete atılması üzerine aynı yıl Ortaçağ Türk-İslâm tarihi derslerini vermekle görevlendirildi. 1942’de aynı kürsüye asistan olarak tayin edildi. Farsça, Arapça ve Fransızca’sını geliştirip kaynak yayımına ve orijinal araştırmalara başlayan Osman Turan, 1943’te "Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar" adlı çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1944’te Türkçülük-Turancılık davasından yargılanan Nihal Atsız’ı fakültedeki odasında ağırlaması yüzünden Millî Eğitim Bakanı tarafından açığa alındı. Memduh Şevket Esendal ve Hasan Tahsin Banguoğlu’nun müdahalesiyle 30 Kasım 1944’te fakültedeki görevine döndü. 1948-1950 yıllarında Paris ve Londra’da araştırmalarda bulundu; bu arada Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle UNESCO konferanslarına bildiriler sundu. 1940’lı yıllarda gerçekleştirdiği yayınlarla bilim dünyasının dikkatini çekti. 1949’da Türk Tarih Kurumuna aslî üye seçildi. 1951’de profesör unvanını aldı. Osman Turan, 1954 yılında siyasete atıldı ve 1954 ve 1957 yıllarında Trabzon milletvekili seçildi. Tarih araştırmalarına ve memleket meselelerine dair yazılarına ara vermeden devam etti. 1959’da Türk Ocağı Genel Başkanlığına seçildi. 27 Mayıs 1960 İhtilâli’nde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. 1962 yılında fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi. Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. 1965 genel seçimlerinde tekrar Trabzon milletvekili seçildi. 1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. OSMAN TURAN'IN ESERLERİ Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Selçuklular Zamanında Türkiye(Malazgirt Zaferi’nin 900. yıldönümüne armağan olarak çıkarılan eser, Osman Turan’ın önemli çalışması olup Anadolu Selçuklu Devleti’nin bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı tarihidir.) Selçuklular ve İslâmiyet, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi . Kaynak neşirleri olarak ise Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr (Ankara 1944); “Selçuk Devri Vakfiyeleri I, II, III” (TTK Belleten, XI/42 [1947]; XI/43; XII/45 [1948]); İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (Ankara 1954, 1984); Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar (Ankara 1958, 1988); M. F. Grenard “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih” (Ülkü, XIII/74, XIV/79, XIV/80, XIV/82, XIV/83, 1939-1940), Selçuklular ve İslâmiyet içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1980, s. 245-308); E. Cavaignac, Tarihî Kronolojinin Esasları (Ankara 1954)

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım vefatının 102. yılında anılıyor Haber

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım vefatının 102. yılında anılıyor

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kıymetli annesi Zübeyde Hanım'ın vefatının üzerinden 102 yıl geçti. Türkiye, bugün Zübeyde Hanım'ı yâd ediyor. Türklerin yakın geçmişteki en önemli liderlerinden, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitimi için büyük fedakarlıklarda bulunan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923'te hayata veda etti. ZÜBEYDE HANIM Karaman'dan Rumeli'ye göç eden Yörük Türkmenlerinden bir aileye mensup Zübeyde Hanım, Selanik'e bir saat uzaklıktaki Langaza'da 1857'de orta halli bir çiftlik sahibi Sofuzade Feyzullah Efendi ile Ayşe Hanım'ın tek kız çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluk yıllarını ailesiyle çiftlikte geçiren Zübeyde Hanım, eğitim olanakları sınırlı olmasına rağmen okuma yazma öğrendi. Genç yaşta Ali Rıza Efendi ile evlenen Zübeyde Hanım'ın Fatma, Ahmet, Ömer, Mustafa, Makbule ve Naciye adında altı çocuğu oldu. Fatma, Ahmet ve Ömer'in o dönem yaygın olan kuşpalazı adıyla bilinen difteri hastalığından, Naciye'nin ise 12 yaşında veremden yaşamını yitirmesiyle Zübeyde Hanım, genç yaşında dört evladını kaybetti. 1890 yılında Ali Rıza Efendi'nin erken ölümüyle 33 yaşında yalnız kalan Zübeyde Hanım, bir süre çocuklarıyla Langaza'da tarımla uğraşan üvey kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğinde yaşadı. Daha sonra reji memuru Ragıp Efendi ile evlendi. Kısmi felç ve romatizma ağrıları artan Zübeyde Hanım'a İzmir'in havasının iyi geleceği düşünüldü. İzmir'e 18 Aralık 1922'de gelen Zübeyde Hanım, Latife Hanım Köşkü'nde 28 gün yaşadıktan sonra 14 Ocak 1923'te, 66 yaşındayken yaşamını yitirdi. Cenazesi Karşıyaka'daki Ferik Osman Paşa Camisi avlusuna defnedildi. Zübeyde Hanım için bir anıt mezar yaptırmak amacıyla 1938 yılında, dönemin İzmir Belediye Başkanı Behçet Uz bir proje hazırlattı. Projeyi çok süslü ve masraflı bulan Atatürk, mezarın başına sadece ağır bir taş parçası konmasını ve üstüne "Atatürk'ün anası Zübeyde burada gömülüdür. Ölümü: 1923" yazdırılmasını, Zübeyde Hanım çocukları çok sevdiği için de etrafının bir çocuk parkı ile süslenmesini istedi.

Yalçın Topçu, Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı'yı vefatının 13. yılında andı Haber

Yalçın Topçu, Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı'yı vefatının 13. yılında andı

Ünlü Kırım Tatar romancı, yazar Cengiz Dağcı bugün vefatının 13. seneidevriyesinde sevgi, saygı ve özlemle anılıyor. 22 Eylül 2011 tarihinde Londra'da hayata gözlerini yuman Kırım Tatar yazar Cengiz Dağcı, vatan hasretini kaleme aldığı eserleriyle yâd ediliyor.  YALÇIN TOPÇU, YAZAR CENGİZ DAĞCI'YI ANDI Türkiye Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, vefatının 13. yıl dönümünde Cengiz Dağcı'yı andı. Topçu anma mesajında şu ifadelere yer verdi: Atamız İsmail Bey Gaspıralı'dan sonra Kırım Tatar Türklüğünün en güçlü savunucusu ünlü romancımız merhum Cengiz Dağcı'yı vefatının (22 Eylül 2011) yıl dönümünde saygı, rahmet ve şükranla anıyoruz. El-Fatiha... CENGİZ DAĞCI KİMDİR? Eserleriyle vatan Kırım’ı okuyucularına anlatan yazar Cengiz Dağcı 9 Mart 1920’de Yalta’nın Gurzuf kasabasında dünyaya geldi. Kırım Pedagoji Enstitüsü öğrencisiyken İkinci Dünya Savaşı çıktı ve 1941’de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düştü. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak Birleşik Krallık’a sığındı. 1946'da Londra’da Wimbledon yakınlarına yerleşti. Cengiz Dağcı, vatanından ayrıldıktan sonra bir daha hiç Kırım’a dönemedi. 22 Eylül 2011 yaşamını yitiren Dağcı’nın naaşı, 2 Ekim 2011’de atalarının mezarlarının bulunduğu Kırım’ın Yalta bölgesi Kızıltaş köyündeki Müslüman mezarlığına defnedildi. Cengiz Dağcı, Türkiye’ye hiç gelmediği halde kitaplarını Türkiye Türkçesi ile yazmıştı. Böylelikle Türkiye’de basılan kitapları sayesinde geniş kitlelere ulaştı. KIRIM'IN HAYALİYLE YAŞADI O tüm hayatı boyunca gurbette Kırım’ın hayaliyle yaşadı, vatanının nefesini hissetti, romanlarının ve hikayelerinin her satırını; Gurzuf köyüne, gençliğinin en mutlu yıllarını geçirdiği, Akmescit’e adadı. Dağcı’nın tüm eserlerinde vatanına olan sevgisi, Kırım Tatar kimliği, milletine olan bağlılığı ve inancı hissediliyordu. Cengiz Dağcı’nın Türk edebiyatının gelişmesine katkı sağladığı ve önemli eserleri arasında “Yoldaşlar”, “Anneme mektuplar”, “Onlar da insandı”, “Badem Dalına Asılı Bebekler”, “Yurdunu Kaybeden Adam”, “Korkunç Yıllar” adlı eserler yer alıyor. Yazdıkları belgesellere, (Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında Türkler, 2005), çeşitli film (Kırımlı, 2014) ve dizi uyarlamalarına (Yurdumda Ölmek İstiyorum-“Onlar da insandı” uyarlaması-1993) konu oldu. Dağcı’nın ünlü “Korkunç Yıllar” eserindeki şu satırlar, Türk dünyası ve Kırım’a olan inancını ve gerçek bir vatanperver olduğunu gösteriyordu: “Bahçesaray’dan Kaşgar’a varana kadar binlerce minaremiz göklere uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azeri diyorlar, Karakalpak, Uygur, Kabardin, Başkurt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanamaz, biz Türk’üz!. . Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkurt, her Kırgız, her Kazak’ın, Kırgız’ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma…" Milyonlarca Kırım Tatarının anavatanları Kırım’a duyduğu özlemi, eserleriyle dile getirerek hafızalara kazınan ünlü Kırım Tatarı yazar Cengiz Dağcı’yı rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz…

Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde kabri başında anıldı Haber

Dr. Sadık Ahmet vefatının yıl dönümünde kabri başında anıldı

Batı Trakya Türklerinin unutulmaz lideri, ömrünü hak arayış mücadelesine adayan, Dostluk Eşitlik Barış Partisi (DEB) Kurucu Genel Başkanı merhum Dr. Sadık Ahmet, 24 Temmuz 2024 tarihinde kabri başında anıldı. Gümülcine'de Kahveci Mezarlığı'ndaki kabri başında düzenlenen anma törenine; Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran, Edirne Valisi Yunus Sezer, Türkiye Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler Genel Müdürü ve eski Atina Büyükelçisi Burak Özügergin, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Çağatay Erciyes, Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosu Aykut Ünal, Türkiye'den siyasi yetkililer, milletvekilleri, belediye başkanları, kaymakamlar, sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticileri ve çok sayıda kişi katıldı.  DR. SADIK AHMET'İN RUHUNA DUALAR OKUNDU Dr. Sadık Ahmet'in eşi Işık Sadık Ahmet, oğlu Levent Sadık Ahmet ve kızı Funda Sadık Ahmet, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Mustafa Trampa, azınlık kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin de yer aldığı törende mevlid okundu. İlk olarak İsmail Karagöz, merhum lider Sadık Ahmet'in ruhuna selâ ve Kuran-ı Kerim okudu. Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ise Sadık Ahmet'in ruhuna dua etti. "TÜRK DÜNYASINDAN KAYAN YILDIZ GÖNLÜMÜZDE HİÇ SÖNMEDİ" DEB Partisi Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu konuşma yaptı. Dr. Sadık Ahmet'in ömrü boyunca hak arama mücadelesi verdiğini vurgulayan Asafoğlu konuşmasında, "Türk dünyasından bir yıldız kaydı. Ancak o kayan yıldız her Batı Trakya Türkü'nün gönlüne gömüldü ve gönüllerde hiç sönmedi" dedi. Funda Sadık Ahmet'in yaptığı konuşmada okuduğu şiir ile katılımcıları duygulandırdı.  TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'DAN DR. SADIK AHMET'İN VEFATINA İLİŞKİN MESAJ Tören katılımcıların konuşmalarının Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay'ın kürsü konuşmasıyla sona erdi. Bakan Yardımcısı Bozay, "Batı Trakya Türklüğünün lideri Sadık Ahmet'in ve yol arkadaşlarının yaktığı meşalenin hiçbir zaman sönmeyeceğini, temel hak ve özgürlüklerine er ya da geç inancınız/inancımız tam olsun" dedi. Bozay, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mesajını okudu. Mesajda şu ifadelere yer verildi: "Batı Trakya Türklerinin lideri, DEB Partisi kurucusu Dr. Sadık Ahmet'i vefatının 29. sene-i devriyesinde rahmetle anıyorum. Sizlerin deçok iyi bildiği gibi merhum Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin gasp edilen haklarına kavuşabilmeleri için büyük bir cesaretle mücadele etmi, ömrünü bu yola vakfetmiş büyük bir dava adamıydı. Batı Trakya Türk azınlığının büyük bir simgesi haline gelmiş, tüm Türk milletinin gönlünde taht kurmuş bir toplum lideriydi." "TÜRK'ÜZ, VARIZ, VAR OLACAĞIZ" Ardından törenin sonunda merhum liderin eşi Işık Sadık Ahmet eşine ithafen yaptığı konuşmada, "Senin izinde batı Trakya Türklerinin mücadelesini sürdüreceğiz. Mücadeleci ruhunu her zaman yanımızda hissedeceğiz. Türk'üz, varız, var olacağız. Bu güce inancın bize her zaman rehberlik edecek. Azınlığımızın geleceği için her zaman senin ışığınla yol alacağız." ifadelerini kullandı.  Törenin sonunda DEB Partisi, Türkiye’den anma töreni için gelen konuklara ve Batı Trakya Türk azınlık temsilcilerine yemek verdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.