Dr. Rıza Heyet amcası Cevat Heyet'i anlattı: Onu en çok mutlu eden SSCB’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin yeniden kurulması olmuştu
Dr. Rıza Heyet amcası Cevat Heyet'i anlattı: Onu en çok mutlu eden SSCB’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin yeniden kurulması olmuştu
Prof. Dr. Cevat Heyet’in yeğeni Güney Azerbaycan Türkü akademisyen Dr. Mehmet Rıza Heyet, vefatının 10. yılında onun hem Azerbaycan Türkleri hem de Türk dünyası için ne anlam ifade ettiğini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Haber Giriş Tarihi: 12.08.2024 14:21
Haber Güncellenme Tarihi: 12.08.2024 14:38
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Kürşad İsmayıl/QHA ANKARA
Güney Azerbaycan Türklerinin önemli temsilcilerinden biri olan Cevat Heyet, tam 10 sene önce bugün aramızdan ayrıldı. Cevat Heyet vefatının ardından önemli eserler ve büyük bir kültürel külliyat bıraktı. Prof. Dr. Cevat Heyet’in yeğeni Güney Azerbaycan Türkü akademisyen Dr. Mehmet Rıza Heyet, onun hem Azerbaycan Türkleri hem de Türk dünyası için ne anlam ifade ettiğini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Azerbaycan Türkleri için kıymetli bir değer olan Prof. Dr. Cevat Heyet nasıl bir kişiliğe sahipti?
Dr. Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet’i yalnız akrabası olarak değil, aynı zamanda öğrencisi, onun ifadesiyle çalışma arkadaşı ve sırdaşı olarak da en iyi tanıyanlardan biri olmak ve bunları anlatmak benim için büyük bir şereftir. Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Dr. Cevat Heyet karakter olarak oldukça disiplinli biri idi. Yapacağı işleri önceden not alır, o programa göre hareket ederdi. Bu yüzden de yapmak isteyip de yapmadığı ya da yapamadığı iş yoktu. Mesleği olan cerrahlığa aşıktı ve bir daha dünyaya gelirsem yine cerrah olurum derdi. Söylenmesi sakıncalı olan şeyleri söylememekten yanaydı, ama asla yalan söylemezdi. Yaptığı bir hata varsa, onu anladığı an itiraf eder ve düzeltmeye çalışırdı. En önemli özelliklerinden biri de dostlarına olan saygısı, bağlılığı ve sadakati idi. Dostlarını asla kıskanmazdı, tam tersine onları zorla da olsa öne çekmeye çalışırdı. En yakın arkadaşı merhum Dr. Hamid Nutki idi ve ona üstadım diye hitap ederdi. Bir gün kendisine “Sizinle Hamid Nutki arasındaki fark nedir?” diye sordum. “O benden daha zekidir, ben ondan daha çalışkan” diye cevap verdi. Genç yaşlarından beri büyüklerle, büyük şahsiyetlerle sohbet etmeyi tercih ettiği için kendisinden yaşça büyük şahsiyetlerimizle de yakın arkadaşlığı vardı.
Cevat Heyet çok iyi bir araştırmacı idi. İlgisini çeken her konuyu tüm inceliklerine kadar araştırır ve öğrenmeye çalışırdı. Öğrendikten sonra da sürekli tekrar ederdi.
Edebiyata aşıktı ve gençliğinde şiir de yazardı. “Mesleğim cerrahlık, aşkım edebiyat” cümlesi ona aitti. Bu ikisini karşılaştırdığında ise “Cerrahlıkla bir kişiyi kurtarabilirsin, ama edebiyatla bir milleti” derdi.
Açık sözlü bir karakteri vardı. Hakikatten asla ödün vermezdi, kendi zararına olsa bile. Kendisine çok değer verirdi, gururluydu, ama asla kibirli değildi. Hayatta en çok sevdiği ve saydığı kişi babası idi. Onun resmi daima başının üstündeydi ve bazen onun ellerine benziyor diye kendi elini öperdi.
En çok sevdiği şair Fuzuli idi ve en çok sevdiği şiir onun Leyli ve Mecnun eseri. Çok iyi hatırlıyorum Leyli ve Mecnun operasının video kasetini hep yanında taşır, gittiği her yerde onu izlerdi. Ankara’ya geldiğinde bizde kalırdı ve kaseti oynatmamı isterdi. Sandalyeyi televizyona yaklaştırıp dikkatle izler, ağlardı. Eserin tüm beyitlerini ezbere bilirdi.
Kendi ailesinden Heyet soyadını taşıyan birinin onun yolunu devam etmesini çok isterdi. Bu şans ve şeref de bana nasip oldu. Bende bu isteği görünce yanına davet etti ve sen benim manevi mirasçım olacaksın diye beni yetiştirdi.
İstanbul’da öğrenciyken Zeki Velidi Togan, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi, Muharrem Ergin gibi şahsiyetlerle sık sık görüşürdü. Fakat en çok üzüldüğü konu Mehmet Emin Resulzade’nin o tarihlerde Türkiye’de olduğundan habersiz olması idi.
Dr. Cevat Heyet’in Güney Azerbaycan Türklerinin en önemli basılı yayınlarından biri olan Varlıq dergisini kurma süreci nasıl yaşandı?
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet İran devriminden önce de Türk edebiyatı ve kültürüyle ilgilenirdi. Şehriyar’ı Tebriz’den Tahran’a getirip beş ay evinde misafir ederek onun yeniden Türkçe şiirler yazmasında önemli rol oynamıştı. Fakat Pehlevi döneminin şartları ana dilimizde yayın yapmak için elverişli değil. Devrim gerçekleşir gerçekleşmez arkadaşlarını toplayarak bir dergi çıkarmaya karar verir. O dönemde Azerbaycanlı yazarların çoğu Marksist görüşlüydü ve bu da ortak kültürel faaliyetlere zarar veriyordu. Cevat Heyet tartışmalı geçen toplantıların birinde bir konuşma yapıyor ve diyor ki “Ben bu dergiyi çıkaracağım. Dr. Hamid Nutki olmazsa olmazımdır, diğer arkadaşlardan da kim gelirse gözümüzün üstünde yeri var.” Böylece o gruptan ekip çalışmasına yatkın, amacı milletimize hizmet olan birkaç değerli yazar, şair ve araştırmacı dergiye katılır. Varlıq adını Dr. Hamid Nutki önerir ve kabul görür. Bu ad aslında derginin amacını en güzel şekilde açıklıyor. Varlığı inkar edilen bir milletin varlığını ispat etmek. Hem de yalnız sözde değil, yazılarla, bilimsel araştırmalar ve ilmi makalelerle. İkinci sayıdan Şehriyar da “Azadlıq Qulu Varlıq” şiiriyle derginin fahri yazarı olur.
Varlıq dergisi, belirlediği amaç doğrultusunda tüm zorluklara rağmen ilerlemeye devam eder. Dilimizin ve alfabemizin standartlaşması için ciddi çalışmalar yapılır. Koşa bir süre sonra bir mektebe dönüşür ve “Varlıq Mektebi” olarak ün kazanır. Dilimiz, edebiyatımız ve kültürümüzle ilgili birçok konu ilk defa Varlıq dergisinde ele alınır ve aydınlık kazanır. Şimdi de Varlıq, kurucusu ve ilk yazarlarının açtığı yolda milletimize hizmet etmeye, milli bilinci güçlendirmeye ve yeni araştırmalar yapmaya devam ediyor.
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet’e Türklük bilincini aşılayan ilk kişi babası Ali Heyet olmuştur. Ali Heyet, Meşrûtiyet devriminin liderlerinden ve İran-Osmanlı Türkleri arasında kurulan İttihad-i İslam Cemiyeti’nin başkanlarındandı. Büyük bir alim ve Türkçü bir siyaset adamı idi. Cevat Heyet’i eğitim için İstanbul’a gönderirken söylediği sözler onun Türklük ve Azerbaycanlılık açısından ne kadar bilinçli olduğunu gösterir. Ali Heyet der ki “Oğlum Cevat! Seni Bakü’ye göndermeyi çok isterdim, ama ne yazık ki aramızda demir perde var. Şimdi seni yalnız tıp doktoru olmak için İstanbul’a göndermiyorum. Gönderiyorum ki tıpla birlikte dilimizi, edebiyatımızı ve tarihimizi de öğrenesin.” Cevat Heyet işte böyle bir nasihat ve vasiyetle eğitim almaya başlar ve gerçekten de bu cümlelerin hakkını layıkı ile eda eder.
Dr. Cevat Heyet, Türklüğü sadece bir kültürel olgu olarak görmezdi. Onun için bir gurur kaynağı idi. Türkçülüğe ideoloji olarak bakmazdı, görev olarak değerlendirirdi. Bu konuda İsmail Bey Gaspıralı’yı kendine örnek aşmıştı. “Dilde, işte, fikirde birlik” ifadesini kendisine düstur olarak kabul etmişti. Varlıq dergisini Tercüman’ın devamı olarak nitelendiriyor ve onun gibi ortak Türkçeyi benimsiyordu.
Cevat Heyet’in hem Azerbaycan’ı hem de Türk dünyasını nasıl ele alırdı? Bakış açısı neydi?
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet Azerbaycan sevdalısı idi. Bir vatandan daha fazlaydı Azerbaycan onun için. Daha Sovyetler Birliği döneminde bir tıp kurultayı için gittiği Moskova’da ilk işi Azerbaycanlı cerrahları arayıp bulmak olmuştu. Aradaki demir perdeyi yırtıp Bakü’ye bir şekilde ulaşacak kadar aşıktı Azerbaycan’a. Yazdığı ilk kitaplar ve makaleler hep Azerbaycan adı ile başlamıştır. Her yıl Tebriz’e gittiği gibi Bakü’ye gitmeyi adet edinmişti. Bakü’de gördüğü sevgi, saygı ve samimiyet onun Azerbaycan’a olan bağlığını ve hayranlığını artırıyordu. Orada konferanslar verir, televizyon programlarına katılırdı. Dönüşte ise oradan aldığı kitaplar ve makaleleri araştırıp Varlıq dergisi için, Güney Azerbaycan Türklerinin ihtiyaçlarına göre bilimsel makaleler ve kitaplar yazıyordu. O kadar sık sık Bakü’ye gidip geliyordu ki Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev, Bakü’ye geldiğinde kalması için ona ev vermişti. Artık Cevat Heyet ömrünün son yıllarında aylarca Bakü’de kalıp hem hastaların tedavisi ile meşgul oluyor, hem de kültürel faaliyetler yürütüyordu. Vasiyetinde de Tebriz’de veya Bakü’de defnedilmek istediğini vurgulamıştı. Tebriz’de defnedilmesine İran tarafından izin verilmeyince Azerbaycan devleti hemen harekete geçip kendi evladına sahip çıktı ve Cevat Heyet aşığı olduğu Azerbaycan’da Fahri Hiyabanı’nda toprağa verildi. Bütün bunlara göre de Cevat Heyet “İki tayın aksakalı”, “Asrın Dede Korkut’u”, “Azerbaycan’ın fahri vatandaşı” gibi unvanlarla tanınırdı.
Dr. Cevat Heyet’in Türklük anlayışı çok geniş ve kapsayıcı idi. Türk Dünyasının her köşesi onun için doğma idi. Sevdiği Türk şahsiyetlerle Türk Dünyasına daima hayali bir yolculuk yaşardı. Neveyi ile Herat’ı, Fuzuli ile Bağdat’ı, Gaspıralı ile Kırım’ı, Emir Timur ile Semerkant’ı, Aytmatov’la Kırgızistan’ı, Yesevi ile Kazakistan’ı, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’le Türkiye’yi ve Nesimi, Sabir, C.M. Kuluzade, Üzeyir Hacıbeyli, Resulzade ve onlarca şahsiyetle de Azerbaycan’ı gezerdi. Onu en çok mutlu eden SSCB’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin yeniden kurulması olmuştu. Hayatında göremediği ama bir gün gerçekleşeceğine inandığı ise Karabağ’ın işgalden azad edilmesi idi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dr. Rıza Heyet amcası Cevat Heyet'i anlattı: Onu en çok mutlu eden SSCB’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin yeniden kurulması olmuştu
Prof. Dr. Cevat Heyet’in yeğeni Güney Azerbaycan Türkü akademisyen Dr. Mehmet Rıza Heyet, vefatının 10. yılında onun hem Azerbaycan Türkleri hem de Türk dünyası için ne anlam ifade ettiğini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Kürşad İsmayıl/QHA ANKARA
Güney Azerbaycan Türklerinin önemli temsilcilerinden biri olan Cevat Heyet, tam 10 sene önce bugün aramızdan ayrıldı. Cevat Heyet vefatının ardından önemli eserler ve büyük bir kültürel külliyat bıraktı. Prof. Dr. Cevat Heyet’in yeğeni Güney Azerbaycan Türkü akademisyen Dr. Mehmet Rıza Heyet, onun hem Azerbaycan Türkleri hem de Türk dünyası için ne anlam ifade ettiğini Kırım Haber Ajansına anlattı.
Azerbaycan Türkleri için kıymetli bir değer olan Prof. Dr. Cevat Heyet nasıl bir kişiliğe sahipti?
Dr. Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet’i yalnız akrabası olarak değil, aynı zamanda öğrencisi, onun ifadesiyle çalışma arkadaşı ve sırdaşı olarak da en iyi tanıyanlardan biri olmak ve bunları anlatmak benim için büyük bir şereftir. Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
Dr. Cevat Heyet karakter olarak oldukça disiplinli biri idi. Yapacağı işleri önceden not alır, o programa göre hareket ederdi. Bu yüzden de yapmak isteyip de yapmadığı ya da yapamadığı iş yoktu. Mesleği olan cerrahlığa aşıktı ve bir daha dünyaya gelirsem yine cerrah olurum derdi. Söylenmesi sakıncalı olan şeyleri söylememekten yanaydı, ama asla yalan söylemezdi. Yaptığı bir hata varsa, onu anladığı an itiraf eder ve düzeltmeye çalışırdı. En önemli özelliklerinden biri de dostlarına olan saygısı, bağlılığı ve sadakati idi. Dostlarını asla kıskanmazdı, tam tersine onları zorla da olsa öne çekmeye çalışırdı. En yakın arkadaşı merhum Dr. Hamid Nutki idi ve ona üstadım diye hitap ederdi. Bir gün kendisine “Sizinle Hamid Nutki arasındaki fark nedir?” diye sordum. “O benden daha zekidir, ben ondan daha çalışkan” diye cevap verdi. Genç yaşlarından beri büyüklerle, büyük şahsiyetlerle sohbet etmeyi tercih ettiği için kendisinden yaşça büyük şahsiyetlerimizle de yakın arkadaşlığı vardı.
Cevat Heyet çok iyi bir araştırmacı idi. İlgisini çeken her konuyu tüm inceliklerine kadar araştırır ve öğrenmeye çalışırdı. Öğrendikten sonra da sürekli tekrar ederdi.
Edebiyata aşıktı ve gençliğinde şiir de yazardı. “Mesleğim cerrahlık, aşkım edebiyat” cümlesi ona aitti. Bu ikisini karşılaştırdığında ise “Cerrahlıkla bir kişiyi kurtarabilirsin, ama edebiyatla bir milleti” derdi.
Açık sözlü bir karakteri vardı. Hakikatten asla ödün vermezdi, kendi zararına olsa bile. Kendisine çok değer verirdi, gururluydu, ama asla kibirli değildi. Hayatta en çok sevdiği ve saydığı kişi babası idi. Onun resmi daima başının üstündeydi ve bazen onun ellerine benziyor diye kendi elini öperdi.
En çok sevdiği şair Fuzuli idi ve en çok sevdiği şiir onun Leyli ve Mecnun eseri. Çok iyi hatırlıyorum Leyli ve Mecnun operasının video kasetini hep yanında taşır, gittiği her yerde onu izlerdi. Ankara’ya geldiğinde bizde kalırdı ve kaseti oynatmamı isterdi. Sandalyeyi televizyona yaklaştırıp dikkatle izler, ağlardı. Eserin tüm beyitlerini ezbere bilirdi.
Kendi ailesinden Heyet soyadını taşıyan birinin onun yolunu devam etmesini çok isterdi. Bu şans ve şeref de bana nasip oldu. Bende bu isteği görünce yanına davet etti ve sen benim manevi mirasçım olacaksın diye beni yetiştirdi.
İstanbul’da öğrenciyken Zeki Velidi Togan, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi, Muharrem Ergin gibi şahsiyetlerle sık sık görüşürdü. Fakat en çok üzüldüğü konu Mehmet Emin Resulzade’nin o tarihlerde Türkiye’de olduğundan habersiz olması idi.
Dr. Cevat Heyet’in Güney Azerbaycan Türklerinin en önemli basılı yayınlarından biri olan Varlıq dergisini kurma süreci nasıl yaşandı?
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet İran devriminden önce de Türk edebiyatı ve kültürüyle ilgilenirdi. Şehriyar’ı Tebriz’den Tahran’a getirip beş ay evinde misafir ederek onun yeniden Türkçe şiirler yazmasında önemli rol oynamıştı. Fakat Pehlevi döneminin şartları ana dilimizde yayın yapmak için elverişli değil. Devrim gerçekleşir gerçekleşmez arkadaşlarını toplayarak bir dergi çıkarmaya karar verir. O dönemde Azerbaycanlı yazarların çoğu Marksist görüşlüydü ve bu da ortak kültürel faaliyetlere zarar veriyordu. Cevat Heyet tartışmalı geçen toplantıların birinde bir konuşma yapıyor ve diyor ki “Ben bu dergiyi çıkaracağım. Dr. Hamid Nutki olmazsa olmazımdır, diğer arkadaşlardan da kim gelirse gözümüzün üstünde yeri var.” Böylece o gruptan ekip çalışmasına yatkın, amacı milletimize hizmet olan birkaç değerli yazar, şair ve araştırmacı dergiye katılır. Varlıq adını Dr. Hamid Nutki önerir ve kabul görür. Bu ad aslında derginin amacını en güzel şekilde açıklıyor. Varlığı inkar edilen bir milletin varlığını ispat etmek. Hem de yalnız sözde değil, yazılarla, bilimsel araştırmalar ve ilmi makalelerle. İkinci sayıdan Şehriyar da “Azadlıq Qulu Varlıq” şiiriyle derginin fahri yazarı olur.
Varlıq dergisi, belirlediği amaç doğrultusunda tüm zorluklara rağmen ilerlemeye devam eder. Dilimizin ve alfabemizin standartlaşması için ciddi çalışmalar yapılır. Koşa bir süre sonra bir mektebe dönüşür ve “Varlıq Mektebi” olarak ün kazanır. Dilimiz, edebiyatımız ve kültürümüzle ilgili birçok konu ilk defa Varlıq dergisinde ele alınır ve aydınlık kazanır. Şimdi de Varlıq, kurucusu ve ilk yazarlarının açtığı yolda milletimize hizmet etmeye, milli bilinci güçlendirmeye ve yeni araştırmalar yapmaya devam ediyor.
Cevat Heyet’in Türklük şuurunu anlatabilir misiniz?
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet’e Türklük bilincini aşılayan ilk kişi babası Ali Heyet olmuştur. Ali Heyet, Meşrûtiyet devriminin liderlerinden ve İran-Osmanlı Türkleri arasında kurulan İttihad-i İslam Cemiyeti’nin başkanlarındandı. Büyük bir alim ve Türkçü bir siyaset adamı idi. Cevat Heyet’i eğitim için İstanbul’a gönderirken söylediği sözler onun Türklük ve Azerbaycanlılık açısından ne kadar bilinçli olduğunu gösterir. Ali Heyet der ki “Oğlum Cevat! Seni Bakü’ye göndermeyi çok isterdim, ama ne yazık ki aramızda demir perde var. Şimdi seni yalnız tıp doktoru olmak için İstanbul’a göndermiyorum. Gönderiyorum ki tıpla birlikte dilimizi, edebiyatımızı ve tarihimizi de öğrenesin.” Cevat Heyet işte böyle bir nasihat ve vasiyetle eğitim almaya başlar ve gerçekten de bu cümlelerin hakkını layıkı ile eda eder.
Dr. Cevat Heyet, Türklüğü sadece bir kültürel olgu olarak görmezdi. Onun için bir gurur kaynağı idi. Türkçülüğe ideoloji olarak bakmazdı, görev olarak değerlendirirdi. Bu konuda İsmail Bey Gaspıralı’yı kendine örnek aşmıştı. “Dilde, işte, fikirde birlik” ifadesini kendisine düstur olarak kabul etmişti. Varlıq dergisini Tercüman’ın devamı olarak nitelendiriyor ve onun gibi ortak Türkçeyi benimsiyordu.
Cevat Heyet’in hem Azerbaycan’ı hem de Türk dünyasını nasıl ele alırdı? Bakış açısı neydi?
Mehmet Rıza Heyet: Dr. Cevat Heyet Azerbaycan sevdalısı idi. Bir vatandan daha fazlaydı Azerbaycan onun için. Daha Sovyetler Birliği döneminde bir tıp kurultayı için gittiği Moskova’da ilk işi Azerbaycanlı cerrahları arayıp bulmak olmuştu. Aradaki demir perdeyi yırtıp Bakü’ye bir şekilde ulaşacak kadar aşıktı Azerbaycan’a. Yazdığı ilk kitaplar ve makaleler hep Azerbaycan adı ile başlamıştır. Her yıl Tebriz’e gittiği gibi Bakü’ye gitmeyi adet edinmişti. Bakü’de gördüğü sevgi, saygı ve samimiyet onun Azerbaycan’a olan bağlığını ve hayranlığını artırıyordu. Orada konferanslar verir, televizyon programlarına katılırdı. Dönüşte ise oradan aldığı kitaplar ve makaleleri araştırıp Varlıq dergisi için, Güney Azerbaycan Türklerinin ihtiyaçlarına göre bilimsel makaleler ve kitaplar yazıyordu. O kadar sık sık Bakü’ye gidip geliyordu ki Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev, Bakü’ye geldiğinde kalması için ona ev vermişti. Artık Cevat Heyet ömrünün son yıllarında aylarca Bakü’de kalıp hem hastaların tedavisi ile meşgul oluyor, hem de kültürel faaliyetler yürütüyordu. Vasiyetinde de Tebriz’de veya Bakü’de defnedilmek istediğini vurgulamıştı. Tebriz’de defnedilmesine İran tarafından izin verilmeyince Azerbaycan devleti hemen harekete geçip kendi evladına sahip çıktı ve Cevat Heyet aşığı olduğu Azerbaycan’da Fahri Hiyabanı’nda toprağa verildi. Bütün bunlara göre de Cevat Heyet “İki tayın aksakalı”, “Asrın Dede Korkut’u”, “Azerbaycan’ın fahri vatandaşı” gibi unvanlarla tanınırdı.
Dr. Cevat Heyet’in Türklük anlayışı çok geniş ve kapsayıcı idi. Türk Dünyasının her köşesi onun için doğma idi. Sevdiği Türk şahsiyetlerle Türk Dünyasına daima hayali bir yolculuk yaşardı. Neveyi ile Herat’ı, Fuzuli ile Bağdat’ı, Gaspıralı ile Kırım’ı, Emir Timur ile Semerkant’ı, Aytmatov’la Kırgızistan’ı, Yesevi ile Kazakistan’ı, Fatih Sultan Mehmet ve Atatürk’le Türkiye’yi ve Nesimi, Sabir, C.M. Kuluzade, Üzeyir Hacıbeyli, Resulzade ve onlarca şahsiyetle de Azerbaycan’ı gezerdi. Onu en çok mutlu eden SSCB’nin dağılması ve Türk cumhuriyetlerinin yeniden kurulması olmuştu. Hayatında göremediği ama bir gün gerçekleşeceğine inandığı ise Karabağ’ın işgalden azad edilmesi idi.
EN ÇOK OKUNANLAR