SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Ankara Kent Konseyi

QHA - Kırım Haber Ajansı - Ankara Kent Konseyi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ankara Kent Konseyi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Ankara'da "Bugünkü Konjonktürde Uygur Sorunu" çalıştayı: Toplama kampları ve Çin’in asimilasyon politikaları ele alındı Haber

Ankara'da "Bugünkü Konjonktürde Uygur Sorunu" çalıştayı: Toplama kampları ve Çin’in asimilasyon politikaları ele alındı

Ankara Kent Konseyi ve Uygur Akademisi organizatörlüğünde 17 Eylül 2025 tarihinde “Bugünkü Konjoktürde Uygur Sorunu” çalıştayı düzenlendi. Ankara Kent Konseyinde düzenlenen çalıştaya; Tayvan’ın Ankara Büyükelçisi Volkan Chih-Yang Huang, Ankara Kent Konseyi Diplomasi Meclisi Başkanı eski Büyükelçi Metin Kılıç, Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Turguncan Alavudun, Uygur Akademisi Başkanı Reşat Abbas, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkin Emet, Türkiye'nin Tahran eski Büyükelçisi Ümit Yardım katıldı. Çalıştayın açılış konuşmaları, Ankara Kent Konseyi Başkanı Yılmaz tarafından gerçekleştirildi. Yılmaz, Ankara’nın altı milyonluk nüfusuna rağmen yalnızca bir vilayet olmadığını, tarihî geçmişiyle mazlum milletlere ilham verecek bir “diriliş kenti” olduğunu vurguladı. Yılmaz kentte yaşayan farklı disiplinlerden bireylerin ve soydaşların karşılaştığı sorunların da Ankara’nın sorunu olduğunu söyledi. Çin hükûmetinin bölgede terör ve aşırılıkla mücadele gerekçesiyle çeşitli baskı politikaları yürüttüğünü belirten Yılmaz, uluslararası insan hakları örgütleri ve bazı devletlerin, toplu gözaltı kampları, dinî ve kültürel kısıtlamalar ve zorla çalıştırma gibi uygulamaları insanlık dışı olarak değerlendirdiğini ifade etti. Kent Konseyinin farklı disiplinlerden kişileri bir araya getirdiğini ve herkesin söz hakkı olduğu bir dayanışma merkezi oluşturduğunu belirten Yılmaz, “Uygur Akademisi ile ortak düzenlediğimiz çalıştay, kentin doğrudan bir sorunu gibi görünmese de kent sakinlerinin tartışmak istediği ve doğru bilgilendirme zemini oluşturmak istediği bir konuya ev sahipliği yapmak istedik.” dedi. Yılmaz, Ankara’nın mazlum milletlerin başkenti olma duygusunu yeniden vurguladı. Kendi mücadelesine güvenenlerin tartışmaktan çekinmeyeceğini ifade eden Yılmaz, “Tartışmaktan korkmadığımız duygularımızı özgürce masaya yatıracağımız bir akşamda ev sahibi olmanın onurunu yaşıyorum.” ifadelerini kullandı. SOYKIRIMCI ÇİN’İN UYGUR TÜRKLERİ ÜZERİNE İDDİALARI Prof. Dr. Emet ise konuşmasına, “İlk Müslüman Türk devletinin Karahanlılar tarafından kurulduğu, ilk Türk sürgününün yaşandığı, ilk felsefi hukuk kitabı Kutadgu Bilig’in yazıldığı Doğu Türkistan’da; Uygur, Hazar ve Kırgız Türkleri başta olmak üzere yaklaşık 25 milyon Müslüman Türk, Çin yönetiminin baskısı, insan hakları ihlalleri ve zulmüyle topyekûn yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.” ifadeleriyle başladı. Emet, 2009 yılından bu yana Türkiye’den gazeteciler ve akademisyenlerin Doğu Türkistan’a götürülerek propaganda amaçlı gezdirildiğini belirtti. Bu gezilerde dört ana söylemin öne çıkarıldığını ifade eden Emet, “Birincisi, ‘Uygurlar mutlu, dans ediyor’ algısı yaratılıyor. Giden heyetlere Uygurlar dans ettiriliyor, bu da Çin’in en bilindik dezenformasyon yöntemlerinden biri. Dans toplumsal mutluluğun göstergesi değil, sadece folklorik bir gösteridir.” dedi. “CAMİLER VAR AMA İÇİNDE CEMAAT YOK” Emet, ikinci iddianın Uygur Türkçesiyle ilgili olduğunu belirterek, “Sokakta ve çarşıda konuşmak serbesttir ancak 2017’den bu yana anaokulundan üniversiteye kadar eğitimde ana dil tamamen yasaklanmıştır.” ifadelerini kullandı. Üçüncü yalanın, “teknoloji ve araştırmalar gelişiyor” söylemi olduğunu dile getiren Emet, 2010’lardan sonra bu tür araştırmaların ve yayınların tamamen durdurulduğunu vurguladı. Dördüncü olarak ise din özgürlüğü konusuna değinen Emet, “Camiler var ama içinde cemaat yok, namaz kılmak yasak. Bu durum uluslararası raporlarla da tespit edilmiş durumda.” dedi. Toplama kamplarının inkâr edilmesine de tepki gösteren Emet, kendi 13 akrabasının kamptan çıktığını da sözlerine ekledi. Emet, Türkiye’de bu konunun daha çok gündeme taşınması gerektiğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı. “ÇİN, ÖNCELİKLE ANA DİLİ YASAKLADI” Uygur Akademisi Başkanı Abbas, “Çin’in Uygur Türklerine Uyguladığı Asimilasyon ve Soykırım Politikaları” isimli sunumu gerçekleştirdi. Abbas, Doğu Türkistan’da Çin’in yürüttüğü asimilasyon ve soykırım politikalarını ayrıntılı biçimde anlattı. 1 Eylül 2017’de yayınlanan bir genelgeyle Uygur Türkçesinin eğitim dilinden kaldırıldığını hatırlatan Abbas, “Bu genelge Çin Anayasası’na aykırı olmasına rağmen, 2017’den sonra Uygur çocukları okullarda yalnızca Çince eğitim almaya başladı. Üç yaşından itibaren ailelerinden koparılan çocuklar yatılı okullara gönderiliyor ve Çinli gibi yetiştiriliyor.” cümlelerini sarf etti. Abbas, Çin’in dinî özgürlükler üzerindeki baskılarına da değinerek, 2012’den bu yana Doğu Türkistan’daki en az 14 bin caminin yıkıldığını, minarelerin söküldüğünü, dinî kitapların toplanarak imha edildiğini söyledi. “Camilerin kapısına kartlı giriş sistemi getirdiler. Sadece 60 yaş üstü kişilere izin veriliyor. Pazartesi sabahları camilerde Çin bayrağı töreni yapılması zorunlu hâle getirildi.” diyen Abbas, Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere tüm dinî kitapların toplandığını, evlerin duvarlarına zorunlu propaganda yazıları asıldığını aktardı. ÇİNLİLER DOĞU TÜRKİSTAN’A GÖÇ ETTİRİLİYOR Ankara Kent Konseyi Diplomasi Meclisi Başkanı eski Büyükelçi Metin Kılıç, 2009’daki Ürümçi Katliamı'ndan bu yana Doğu Türkistan’a düzenli ziyaretler gerçekleştirdiğini aktardı. Kılıç, 2008’de gittiğinde Ürümçi, Kaşgar ve Turfan’ın geleneksel iki veya dört katlı binalardan oluştuğunu, yolların ağaçlıklı ve konaklama imkânlarının kısıtlı olduğunu belirtti. Kılıç, bölgedeki farklı resmî kurumların farklı saat dilimleri kullandığının, aradaki fark nedeniyle uçak bileti sıkıntısı yaşandığının altını çizdi. Ayrıca Kılıç, 2010 yılına gelindiğinde Turfan’a yoğun Çinli göçü başladığını, restoran ve otellerde çoğunluğun Çinlilerden oluştuğunu dile getirdi. Kılıç, sosyal önlemler konusunda da gözlemlerini paylaştı. Uygurların Çin’in diğer sanayileşmiş bölgelerine gidip dönmesinin engellendiğini, oturum sisteminin bunu sınırladığını belirtti. Ayrıca Kılıç, üniversite mezunlarının devlet memurluğu sınavını kazanmaları durumunda zorunlu hizmet için Doğu Türkistan’a gönderildiğini ve her köyde bir kişi görevlendirildiğini ifade etti. Eski Büyükelçi bu uygulamalarla gençlerin bölgeden ayrılmasının ve kültürel asimilasyonun kontrol altına alındığını bildirdi. “BİZ KENDİ KİMLİĞİMİZİ DOĞU TÜRKİSTAN’DA SAVUNUYORUZ” Türkiye'nin Tahran eski Büyükelçisi Yardım konuşmasında, günümüzde uluslararası kuruluşların tarihle hesaplaşma eğilimi gösterdiğini vurguladı. Birleşmiş Milletler (BM) sisteminde Afrika halklarının hak arayışlarının gündeme geldiğini anımsatan Yardım, Türkleri ilgilendiren meselelerin ise çoğunlukla sessizlik içinde kaldığını belirtti. Eski Büyükelçi, Sibirya’dan Balkanlar’a, Almanya’ya kadar uzanan coğrafyada Türk konularının yeterince gündeme gelmediğine dikkat çekti. Yardım, Doğu Türkistan meselesinin Türk halkı tarafından uzun yıllardır sahiplenildiğini, 60-70 yıl önceki basında aydınların konuyu öncelikli olarak ele aldığını söyledi. Öte yandan Yardım, bu sorumluluğun hukukî zeminde de karşılığının olması gerektiğini vurguladı; aksi takdirde bunun yalnızca sözle kalınacağını ifade etti. Çin’le ilişkilerde Türkiye’nin kimliğinin önemli bir etki unsuru olduğunu belirten Yardım, Çin’in asıl olarak Türkiye’nin duruşundan etkilendiğini şu ifadelerle aktardı: Herkes şundan emin olmalıdır: Çin Batılı ülkelerden etkileniyor, ancak asıl korktuğu ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin kimliği -yani bir Türk kimliğinden söz edecek olursak- ana merkezi Uygurların kendisi ve Doğu Türkistan’dır. Çin bunu anladığında ve biz de niyetimizi doğru bir şekilde anlatabildiğimizde, önemli bir engeli aşmış olacağız. Biz kendi kimliğimizi, Türk kimliğini Doğu Türkistan’da savunuyoruz. DÜNYA UYGUR KURULTAYI BAŞKANINDAN ASİMİLASYON MÜHENDİSLİĞİNE KANMAYIN ÇAĞRISI Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Alavudun sözlerine, bugünkü paylaşımın yalnızca bir insan hakları meselesi olmadığını, insanlığa karşı işlenmiş ve gizlenmeye çalışılan bir trajedi, yani sistematik bir soykırım olduğunu vurgulayarak başladı. Alavudun, milyonlarca Uygur Türkünün hiçbir suçu olmadan etnik kimliği ve dinî inancı nedeniyle toplama kamplarına hapsedildiğini, kadınların baskıya maruz kaldığını, doğum oranlarının kasten düşürüldüğünü ve çocukların ailelerinden koparılarak Çin’in asimilasyon okullarına yerleştirildiğini ifade etti. Ayrıca cami, medrese ve türbelerin sistematik olarak yıkıldığını, dinî kimliğin hedef alındığını belirten Alavudun, halkın kimlik, dil ve inançlarının zorla silinmeye çalışıldığından söz etti. Alavudun, Çin’in zulmü gizlemek için sahnelediği propagandaların, toplama kamplarını mesleki eğitim merkezleri olarak pazarlaması, uluslararası basına gösterilen mutlu sahneler, sahte sosyal medya kampanyaları ve diplomatik baskılarla gerçeklerin gizlenmeye çalışılmasını eleştirdi. Alavudun, “Oysa gerçek şudur: Doğu Türkistan’da her sokakta gözetleme sistemleri, yüz tanıma teknolojileri ve evlerde izleme mekanizmaları vardır. Bu bir halka karşı gözetim ve asimilasyon mühendisliğidir.” dedi. DOĞU TÜRKİSTAN’DA SOYKIRIM YAŞANIYOR, TÜRKİYE’YE DÜŞEN ROL NEDİR? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) geçmişte bazı milletvekillerinin Doğu Türkistan’daki ihlallere ilişkin araştırma önergeleri sunduğunu hatırlatan Alavudun, Türkiye’nin tarihî sorumluluğuna dikkat çekti. Alavudun ayrıca, Türkiye’nin dil, kültür, inanç ve tarih bağlarıyla Doğu Türkistan’la derin bir kardeşlik ilişkisine sahip olduğunu, bu topluluğun yaşadığı zulmün ulusal vicdanı da etkilediğini belirtti. Alavudun, dünyanın Doğu Türkistan’ı tanımazken Türkiye’nin sahip çıktığını ve merhum liderler Mehmet Emin Buğra ile İsa Yusuf Alptekin’in bu davası uluslararası platformlara taşıdığını vurguladı. Öte yandan Alavudun, şu an Türkiye’nin Doğu Türkistan meselesinde sessiz kaldığını ve 11 ülke parlamentosunun Çin’in uyguladığı soykırımı tanırken, TBMM’de bu konunun gündeme getirilemediğini şu şekilde ifade etti: Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Çin’in Doğu Türkistan’da işlediği insanlık suçlarını kınayan, partiler üstü bir deklarasyon hazırlanmalıdır. İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, Doğu Türkistan’da yaşanan hak ihlallerini inceleyecek bir araştırma komisyonu oluşturulmalıdır. Üçüncüsü, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Çin’in Doğu Türkistan’daki Uygurlara ve diğer Türk topluluklara yönelik uyguladığı soykırımı tanımalı ve bu soykırımın durdurulması için uluslararası platformlardaki gücünü kullanmalıdır. Dördüncüsü, Türkiye, uluslararası platformlarda Doğu Türkistan konusunda etkin bir aktör olmalıdır. Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, Avrupa Komisyonu ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi kuruluşlarda güçlü bir ses oluşturmalıdır. Beşincisi, Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlılara Türk vatandaşlığı veya uyum desteği sağlanmalı ve onlara hukuki, eğitimsel, sağlık ve sosyal destekler verilmelidir. İade edilmelerine karşı da her türlü koruma sağlanmalıdır. TOPLAMA KAMPLARININ TANIĞI ÇALIŞTAYA DAMGA VURDU Çin'in sistematik baskı ve asimilasyon araçlarından biri olan toplama kamp şahidi Kalbinur Sıddık, işkence odalarındaki yaşadığı vahşeti anlattı. Sıddık, buraya özellikle 18-45 yaş arasındaki kadınların hapsedildiğini ve genç kızların toplamın yüzde 90’ını oluşturduğunu, 40 yaş üstü kadınların ise yüzde 10’luk bir kısmı kapsadığını belirtti. Sıddık, kamplarda uygulanan işkencelerin dört temel yöntem; elektronik şok cihazları, darbe makineleri ve çeşitli fiziksel işkenceler ile gerçekleştirildiğini belirterek, “Kampta kalan kadınların saçları zorla kesiliyor. Psikolojik baskıya maruz bırakılıyor ve hamile kadınlar özel olarak hedef alınıyordu. 18-20 yaşlarındaki gençler zorla çalıştırılıyor, maaşları verilse de yaşam koşulları oldukça zordu. Erkeklerin evlerine gözetleyiciler yerleştirilmiş ve özel yaşamlarına müdahale edilmişti; birçok kişiye tecavüz edilmişti.” dedi. Sıddık, kampta geçirdiği süre içerisinde kendisinin de zorla kürtaj edildiğini sözlerine ekledi. "TÜRKİYE’DE SEVGİYLE KARŞILANDIM" Sıddık, Doğu Türkistan’da milyonlarca insanın toplama kamplarında tutulduğunu ifade etti. Sıddık toplama kampından çıktıktan sonra yaşadığı işkenceleri 15'ten fazla ülkeye giderek anlattığını ifade etti. Sıddık, kampta yaşadıklarını ve yaptığı şikayetleri dile getirdiğini için 2021 yılında Çinli polislerin kendisini aradığını ve eşinden zorla ayrılması için baskı yaptıklarını aktardı. İlk kez Türkiye’ye geldiğini ve burada güven içinde karşılandığını söyleyen Sıddık, Türk halkının ve ABD ile Avrupa halkının Doğu Türkistan’a sahip çıkması gerektiğini vurguladı. Çalıştay, siyasi isimler tarafından bildirilen diplomatik mesajlarla sona erdi. İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Adana Milletvekili Ayyüce Türkeş Taş, “Söz konusu Doğu Türkistan olunca İsmail Bey Gaspıralı’yı, Mehmet Emin Buğra’yı, Yusuf Ziya Alptekin’i ve babam Başbuğ Alparslan Türkeş’i ve tabii ki Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle ve rahmetle anmamak mümkün değil. Onların ne büyük vizyon sahibi olduğunu ve gerçekten ne büyük hizmetler ettiğini özellikle biz, yani ben kendi adıma söylüyorum ki siyasete girdikten sonra çok daha iyi anladık ve gördük.” ifadelerini kullandı.

Türk dünyasının renkleri Ankara'da buluştu: 'Sanatla Gelen Bahar' isimli sergi açıldı Haber

Türk dünyasının renkleri Ankara'da buluştu: 'Sanatla Gelen Bahar' isimli sergi açıldı

Türk dünyasından ressamları buluşturan “Sanatla Gelen Bahar” isimli serginin açılışı 19 Nisan 2025 tarihinde saat 14.00’da Ankara Kent Konseyi Sergi Salonu’nda gerçekleşti. “Türk Dünyasının Kültürel Zenginliği Sanatla Buluşuyor” temasıyla düzenlenen sergi; Ankara Kent Konseyi, Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi, Kök Tuğ Kazak Kültür Derneği ve Art Imperia iş birliğiyle hayata geçti. Sergiye; Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi Başkanı Alper Kaya, Art Imperia Galeri Kurucu Üyesi ve serginin küratörü Nur Doğu Koçak, Kök Tuğ Kazak Kültür Derneği Başkanı ve Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi Yönetim Kurulu Üyesi İlge Karagöz Ahmetova ve çok sayıda ziyaretçi katılım sağladı. Farklı Türk coğrafyalarında 35 sanatçının katılımıyla gerçekleşen sergide; Türk dünyasının zengin kültürel kodları, doğa ve bahar temalarıyla harmanlanan eserler Türk dünyasından ezgiler eşliğinde ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. “TÜRK DÜNYASININ BAHARA SELAMI” Serginin sunuculuğunu Ankara Kent Konseyi Diplomasi Meclisi Üyesi, hikâye anlatıcısı, eğitimci ve yazar Hilâl Koçyiğit üstlendi. Koçyiğit konuşmasında, “Ses Tanrı’ya varan dağların eteklerinden geliyor. Merhaba. Altaylar'dan mı diyeyim? Hazar Kıyısı'ndan mı diyeyim? Uçsuz uçaksız gider bozkırdan mı diyeyim? Merhaba. Selam Ankara'dan geliyorum ama sesi ta Tanrı Dağları'ndan Akdeniz'e bir kısrak başı uzanan bütün topraklarda yankılanıyor. Neyin selamı bu? Türk dünyasından kıymetli sanatçılarımızın kültürümüzün izleriyle sanata baharla; bahara sanatla selamı.” ifadeleriyle kullandı. “BİR HAYALİMİ GERÇEKLEŞTİRDİM” Serginin açılış konuşmaları, Art Imperia Galeri Kurucu Üyesi ve serginin küratörü Nur Doğu Koçak tarafından yapıldı. Doğu Koçak, bu serginin hayalini uzun zamandır kurduğunu kaydederek, “Öncelikle söyleyeyim ki bu sergi benim için çok önemli. Yıllardan beri düşünü kurduğum Türk dünyasından önemli sanatçıları bir araya getirdi. Buradaki sanatçıların hepsi benim dostlarım. Onlarla birlikte böyle bir sergiyi oluşturmak benim için çok onur verici, çok güzel bir duygu.” dedi. “TÜRK DÜNYASI KENETLENMEYE DEVAM EDECEK” Kök Tuğ Kazak Kültür Derneği Başkanı Karagöz Ahmetova sözlerine, baharın tazeliğini, kültür dünyasını ve kültürel mirasını evrensel sanat diliyle buluşturan bu özel anlamlı serginin önemini vurgulayarak başladı. Ayrıca Karagöz konuşmasında, “Sanat, ortak duygularda birleştiren, kalpleri birbirine yaklaştıran çok özel bir güçtür. Bu sergide yer alan eserler de farklı coğrafyalardan sanatçıların aynı ilhamla, aynı duygularla bize seslendiğini gösteriyor. Zaman zaman gündem bizi zorlasa da biz kendi kültürümüzle, tarihimizle, ortak geçmişimizle kenetlenmeye devam edeceğiz, sürdüreceğiz. Biz şuna inanıyoruz: Ortak geçmişimiz ve geleceği olan umudumuz, bizi böyle güzel duygularda birleştiriyor ve biz bu duyguları paylaşmaya devam edeceğiz.” cümlelerine yer verdi. “ANKARA’YI SANAT ALANINDA MARKALAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORUZ” Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi Başkanı Kaya ise, Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisinin kültür ve sanat alanında yapmış olduğu faaliyetlere vurgu yaptı. Bu bağlamda, “Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi olarak bizim bir amacımız var ki, o da Ankara'yı her kültür sanatı alanına markalaştırmak. Ankaralılar olarak dertlerimiz var. Hepimiz Ankara’ya kültürün başkenti diyoruz ama değiliz. Ama olmak için de çabalıyoruz. Bu konuda 100 bin madde yazdık. Bu 100 bin maddenin her birinde sinema, edebiyat, müzik, tiyatro, kültürel miras ve kültürel diplomasi alanlarında çıktılarımız var. Bu sergi de o çıktılardan birisi. Bizi ve Ankara’yı yalnız bırakmayın.” dedi. “TURAN BİRLİĞİNE GİDEN YOLDA KÜLTÜR ÇOK ÖNEMLİ” Art Imperia Galeri Kurucu Üyesi ve serginin küratörü Doğu Koçak, Kırım Haber Ajansı (QHA) mikrofonlarına serginin çıkış noktasını ve gelecek planlarını anlattı. Doğu Koçak cümlelerine, sanatın kendisi için bir yaşam biçimi olduğunu belirterek başladı. Öz köklerinin Kazakistan ile Kırgızistan arasında, Almatı ve Issık Göl arasından olduğunu bildiren Doğu Koçak, “Yıllardan beri bir misyonum olduğunu düşünmeye başladım. Bu misyon da Türk dünyasındaki sanatçılarla Türkiye'deki sanatçıları bir araya getirmekti. Çünkü kültürel birlik, Turan birliğine giden yolda birleşmemiz için çok önemli bir faktör. Kültür birliği, dil birliği olmadan yalnızca ticaretle, çeşitli ilişkilerle, ekonomik ilişkilerle bu işin yürüyeceğine inanmıyorum. Çünkü aslında bir halkız, hepimiz biriz. Gerçekten özümüz bir.” dedi. "Türkistan topraklarında ruhumun ait olduğu yeri buluyorum. Çünkü benim ruhum hep orada.” diyen Doğu Koçak, resimlerinde de Türk mitolojisini, şamanizmi ve Türk dünyasının ruhunu işlemeyi sevdiğini söyledi.  BİR SONRAKİ DURAK ÖZBEKİSTAN Doğu Koçak “Aslına bakarsanız hepimizin gönlünden ortak Türk birliği geçiyor.  Umarım bunu çok daha büyük böyle festivaller hâline getirebiliriz.” dedi ve "Sanatla Gelen Bahar" sergisini kültürel birlik yolunda atılan bir ilk adım olarak nitelendirdi. Ayrıca Doğu Koçak, projeyi genişletmek için çalışmalara başladıklarını açıkladı. Bu bağlamda gelecek mayıs ayıda Özbekistan’da “Heritage Turkuaz” kapsamında bir sergi açacaklarını bildirdi. “DERNEĞİMİZ ÇALIŞMALARINA DEVAM EDECEK” "Sanatla Gelen Bahar" isimli serginin iş birliği ortaklarından biri olan Kök Tuğ Kazak Kültür Derneğinin Başkanı Karagöz Ahmetova, serginin oluşum sürecini ve dernek faaliyetlerini QHA ile paylaştı. Serginin Ankara Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi bünyesindeki çalışmalar sonucu ortaya çıktığını belirten Karagöz Ahmetova, "Ankara Kent Konseyinin Kültür Sanat Meclisi yönetim kurulundayım. Orada kültürel diplomasi çalışma grubundan sorumluyum. Kök Tuğ Kazak Kültür Derneği de Konsey’in birleşenlerinden biri. Nevruz bu yıl Ramazan'a denk geldiği için böyle bir sergi fikri doğdu ve bu ay içinde gerçekleştirmeye karar verdik." dedi. Kök Tuğ Kazak Kültür Derneğinin amacının Kazakistan kültürünü tanıtmak olduğunu dile getiren Karagöz Ahmetova, gelecekte de Türk dünyası alanında çalışmalar gerçekleştirmeyi istediklerini dile getirdi.  "BİZ KÜLTÜRÜMÜZÜ YAŞATMAYA ÇALIŞIYORUZ" "Sanatla Gelen Bahar" isimli sergiye katkı sağlayan Ankara Kent Konseyi Kültürel Demokrasi Çalışma Grubu üyelerinden Fulya Kırımoğlu, etkinlikteki amaçlarını ve kültüre verdikleri önemi QHA’ya anlattı. Kırımoğlu, kültürün bir toplumun geçmişi ve geleceği olduğuna dikkat çekti ve “Çalışma grubu olarak gelecek kuşaklara Birleşmiş Milletlerin (BM) 17 maddesini, onların geleceklerinden ödün vermeden aktarmaya çalışıyoruz. Kültür de bu maddelerden biri. Her ülkenin kendine has örf ve adetleri, yaşama biçimi var.  Kültür kendi bizim birikimimiz, yaşantımız, geçmişimiz ve de geleceğimizdir. Bunu yaşatmaya çalışıyoruz." ifadelerini kullandı. "SERGİ TANIDIK DUYGULARI UYANDIRIYOR" QHA’ya konuşan Ankara Kent Konseyi Diplomasi Meclisi bünyesindeki Kültürel Diplomasi Çalışma Grubu üyesi Betül Serpil Aykam, serginin insan ruhunu doyuran bir etkinlik olduğunu söyledi. Türk boylarının kültürel mirasını sanatta görmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade eden Aykam, özellikle şaman kökenli eserlerin kendisine tanıdık duygular yaşattığını vurgulayarak, "Genetik ve kültürel kökenlerimize bu kadar yakın çalışmaları görmek ruhumu doyurdu. Aynı uzlaşı noktasından baktığımızı görmek çok anlamlıydı." cümlelerini sarf etti. TÜRK DÜNYASINDAN SANATÇILAR QHA’YA KONUŞTU Kazak ressam Zamira Zeren, “Kopuz Çalan Kadın” isimli tablosu hakkında konuştu. Zeren, "Bugün burada, tarihimin ruhunu yansıtan bir eserle karşınızdayım. 'Kopuz Çalan Kadın' tablomda, Kazak kadınının gücünü, zarafetini ve müziğin birleştirici gücünü anlatıyorum." dedi. Bu sergide Türk kültüründen sanatçılarla bir arada olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirten Zamira Zeren, organizasyona emeği geçenlere teşekkür ederek sanatseverleri sergiyi ziyaret etmeye davet etti. Kuzey Kafkas kökenli olduğunu belirten ressam Yıldız Evren, eserlerinde kültürel köklerine de vurgu yaptığını kaydetti. "Atlar, hem Türk kültüründe hem Çerkezlerde, Kuzey Kafkasya halklarında çok önemli bir yere sahip. Onlar bizim kalbimizde her zaman var. Şu an binemiyoruz, göremiyoruz ama bizim hikâyelerimizde, mitolojimizde, atalarımızda hep at figürü ve atın asaleti vardır." cümlelerini kullanan Evren, bu sergiyle ve baharın bereketiyle tüm güzelliklerin artmasını dileyerek sözlerini sonlandırdı. Sergi sanatçılarından ressam Ayla Aksoyoğlu, eserlerine ve ilham kaynaklarına dair bilgi verdi. Anadolu'nun binlerce yıllık kültürel mirasından ilham aldığını belirten Aksoyoğlu, ilhamının Anadolu’dan aldığını kaydetti. Sergide yer alan çalışmasının, 10 bin yıllık Anadolu geçmişini anlatan büyük koleksiyonunun bir parçası olduğunu ifade eden Aksoyoğlu, Göbekli Tepe, Hittit kabartmaları, Urartu ve Karkamış gibi uygarlıklardan figürler taşıyan bir eseri sanatseverlerle buluşturduğunu aktardı.  Tataristan kökenli ressam Alsu Saygılı, "Sanatla Gelen Bahar" isimli sergide seramik pano üzerine çalıştığı eserini ziyaretçilerle buluşturdu. Sanatının temel ilham kaynağının doğup büyüdüğü topraklar olduğunu vurgulayan Saygılı, “İlham olan şeyler, memleketim. İlham veren şeyler, ilk önce doğa, memleketim. Uzak olduğum için özlüyorum. Tataristan’ın kültürünü ve doğasını tablolarıma yansıtıyorum. Burada Türkiye’de Tatarların varlığını görünce doğru bir yolda olduğumu hissettim.” dedi.  Açılışı yapılan sergiyi bir sanatçı gözüyle değerlendiren ressam Memik Kibarkaya konuşmasında, "Sanat insanı insan yapan bir güçtür. Virüsleri temizler gibi ruhu arındırır. Burada da ruhsal olarak kendini ispat etmiş eserler var. Çünkü duygulanırsan ve kendini verirsen ortaya sanat çıkar. Bu bakımdan sergi çok güzel olmuş. Türk dünyasının Türkiye’de gelmesi çok iyi bir şey. Keşke biz de diğer Türk devletlerine gitsek ve sergiler açsak. Sanat bizi birleştiriyor. Sanatın en büyük özelliklerinden biri de budur.” ifadelerine yer verdi. Türkiye'nin başkenti Ankara'da Türk dünyasının renklerini bir araya getiren sergi, 26 Nisan tarihine kadar sanatseverler tarafından ziyaret edilebilecek.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.