SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#El Sanatları

QHA - Kırım Haber Ajansı - El Sanatları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, El Sanatları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Beşinci Kırım Platformu Zirvesi'nin simgesi: Dünya kalkanı Haber

Beşinci Kırım Platformu Zirvesi'nin simgesi: Dünya kalkanı

New York’ta gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) 80. Genel Kurulu marjında Beşinci Kırım Platformu Zirvesi düzenlendi. 60 ülke ve uluslararası örgütün katılımıyla tertip edilen zirvenin ana odak noktası "özgürlük, egemenlik ve uluslararası hukukun ortak değerlerinin pekiştirilmesi" oldu. Ayrıca Kırım'ın sadece Ukrayna'nın ayrılmaz bir parçası değil, aynı zamanda "dünya güvenliğinin bir kalkanı" olduğu vurgulandı. Zirvesi’nin simgesi ise, “Dünya” isimli kalkan oldu. Seramik kalkan, zirvenin gerçekleştirildiği New York’taki BM Genel Kurulu Salonu'nda katılımcılara sunuldu. Kırım Tatar seramik sanatçısı Rüstem Skibin, Beşinci Uluslararası Kırım Platformu Zirvesi’nin sembolü “Dünya” kalkanını sadece bir sanat eseri olarak görmediğini, bunun aynı zamanda güçlü bir savunma, direniş ve kimliği koruma simgesi olduğunu belirtti. Beşinci Kırım Platformu'nun simgesi: Dünya Kalkanı ???? BM Genel Kurulu marjında New York’ta düzenlenen Beşinci Kırım Platformu Zirvesi’nde, Kırım Tatar sanatçı Rustem Skibin’in “Dünya” adlı kalkanı sergilendi. ???? Direnişi, kimliği ve özgürlüğü sembolize eden eser, “Kırım sadece… pic.twitter.com/gbsqUZU3ht — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) September 25, 2025 KIRIM İŞGALE KARŞI DİRENİŞİN İLK CEPHESİ Skibin, kalkan ile insan hakları, kültür ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün korunmasının görsel olarak temsil edildiğini vurguladı ve Kırım’ın işgale karşı direnişin ilk cephesi olduğunu ifade etti. Skibin’in tasarladığı “Dünya” kalkanı, Ukrayna’nın tüm dünyaya verdiği bir görsel mesaj niteliği taşıyor. Pano, BM Genel Kurulu salonuna hem sembolik hem de görsel olarak uyum sağlıyor ve Kırım’ın özgürleştirilmesinin yalnızca Ukrayna meselesi değil, dünya güvenliği ve adaleti açısından önemini hatırlatıyor. ÖZGÜRLÜK METAFORU BM SAHNESİNDE Kalkanın görüntüsü, Kırım’ın askerî geleneğinin yansıması olmasının yanı sıra, uluslararası hukukun saldırganlığı durdurma kapasitesinin metaforu olarak öne çıkıyor. “Dünya” adlı kalkan, derin anlamını adından alıyor. Merkezinde adaletin yer aldığı bir dünya modelini simgeliyor; etrafında ise halklar ortak hedefe dönük bir şekilde konumlanıyor. Kırım Platformu, BM üye ülkelerinin liderlerini bir araya getirerek Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygı gösterdiklerini ve BM Antlaşması’nın öngördüğü şekilde barış için mücadele etmeye hazır olduklarını gösterdi. KIRIM TATAR ÇOCUKLARIN ESERLERİ DE SERGİLENDİ Beşinci Kırım Platformu Zirvesi katılımcılarına, Kıyiv’deki Birlik Kırım Tatar Okulu, Ukrayna Müslümanları Ruhani Yönetimi "Umma" ve Novopecherska Okul Kompleksi öğrencilerinin çizimleri de sunuldu. Çalışmaların amacı, yabancı diplomatlara Kırım’ın Ukrayna’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu aktarmaktı. “Crimea is Ukraine” (Kırım Ukrayna’dır) yazılarıyla desteklenen çocuk eserleri, en genç temsilcileri dâhil Kırım Tatar halkının Kırım’ın Rus işgalinden mutlaka özgürleştirilmesi gerektiği mesajını güçlü biçimde ortaya koydu.

Eskişehir’in eşsiz el sanatı: Lületaşı işlemeciliği Haber

Eskişehir’in eşsiz el sanatı: Lületaşı işlemeciliği

QHA ÖZEL Denizköpüğü, beyazaltın, ellerde şekillenen bir maden… Eskişehir’in simgelerinden biri olan lületaşı, Eskişehir’in Tepebaşı ilçesine bağlı Beyazaltın köyünden çıkıp, ustaların ellerinden tüm dünyaya yayılıyor. Öyle ki tarihî ve mineral özellikleri olan, sağlık açısından da faydalı bu madenin, çıkarımından işçiliğine kadar insan gücü kullanılıyor. Turistik ve kültürel yönüyle dikkat çeken Eskişehir’in Odunpazarı bölgesi, birçok lületaşı ustasına ve atölyelerine ev sahipliği yapıyor. Çeşit çeşit dükkanlarda dizili pipo, tespih, biblo ve takılar hem turistlerin hem de kültür meraklılarının ilgisini çekiyor. Kırım Haber Ajansına (QHA) konuşan lületaşı ustaları ise, bu sanatın usta-çırak ilişkisiyle aktarıldığına ve geleceğine dair duydukları endişelere dikkat çekiyor. Odunpazarı’nda doğup büyüyen ve Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü son sınıf öğrencisi olan İsmet İlker Güler, henüz 24 yaşında olmasına rağmen 15 yılı aşkın süredir lületaşı ustalığı yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığına kayıtlı en genç devlet zanaatkârı olan Güler, bu mesleği dedelerinden devralan yedi kuşaklık bir ailenin son temsilcisi olma özelliği taşıyor. “YEDİ GÖBEKTİR BU SANATI YAPIYORUZ” Lületaşı oymacılığının aile geleneği olduğunu anlatan Güler, “Ben alaylı olarak büyüdüm, babamdan öğrendim. Babası babasından, babası babasından derken yedi göbek, Lületaşı içerisinde büyümüş kişileriz. Ben de şu anda o göbeğin son kuşağındayım. Benden sonrasına da muhtemelen ben yön vereceğim gibi duruyor.” dedi. DÜNYADA SADECE ESKİŞEHİR’DE Dünyada yalnızca Eskişehir’in kuzeyindeki sekiz-on köyde çıkarılan lületaşının, beş bin yıllık bir geçmişe sahip olduğunu belirten Güler, bu madenin ilk olarak bir Firavun’un kızının mezarında mühür olarak bulunduğunu söyledi. Aynı zamanda Usta Güler, magnezyum silis ve karbonat esaslı olan taşın nikotini, radyasyonu ve negatif enerjiyi emme özelliği bulunduğunu, ayrıca mide asidi ve reflü gibi rahatsızlıklara da iyi geldiğine vurgu yaptı. Bununla birlikte Güler, Lületaşı’nın yenilebilen bir maden olduğunu da ifadelerine ekledi. TAŞTAN FİGÜRE YOLCULUK Lületaşı madeni kuyularından çıkarıldıktan sonra, ilk olarak temizleniyor. Aynı şekilde taşın çıkarıldıktan sonra temizlenip temizlenmeyeceğine lületaşı ustaları karar veriyor. Öte yandan her taştan her figürün işlenemediğine dikkat çeken Güler, “Tespih taşı ayrı, pipo taşı ayrı, biblo taşı ayrı, takı taşları da ayrı oluyor. Bu yüzden de genelde pipo taşları veya biblo taşları temizlenmiş olarak bizlere geliyor. Çünkü içerisinde çatlak veya gözenek var mı? Bunları görmemize yaradığı için taşları temiz istiyoruz. İlk işlem böyle oluyor.” ifadelerini kullandı. Güler, taşı işlerken kullanılan bıçakların inceliklerini ise, “Üç temel bıçağımız var: Kaba bıçağı, sıyırgı bıçağı ve kanca bıçağı. Hepsi el yapımıdır, ustanın eline göre şekillendirilir. Normal meyve bıçağı gibi ya da herhangi bıçak gibi değil de elimizde hangi bıçak uyuyorsa, şekilde hangisi uyuyorsa onu kullanıyoruz. Bu yüzden bu bıçaklar da el yapımıdır. Kaba bıçağı ile taşın fazlasını alırız, sıyırgı ile yüzeyi düzeltiriz, kanca bıçağı ise ince işçilik içindir.” şeklinde aktardı. KAPLUMBAĞA FİGÜRÜNDEN BAŞLAYAN EĞİTİM Lületaşı işlemeye başlayan bir çırak, ilk olarak kaplumbağa figürüyle tanışıyor. Kaplumbağa işleme geleneğinin nedenini, “Kaplumbağa kolay gözükür ama değil. Kaplumbağa, ustalıkta bütün bıçak darbelerini öğreten figürdür. Elin tersini, düzünü kullanmayı, kıvırmaları hep burada öğrenirsiniz. Sonra balık, baykuş, fil gibi figürlere geçilir. Bu süreç aylar değil, yıllar alır.” şeklinde açıklayan Güler, usta-çırak ilişkisinin önemine vurgu yaparak, “Kimin neyi yapabildiği, kimin yola devam edeceği böyle ortaya çıkıyor. Yani bu bir usta-çırak ilişkisi…” dedi. GENÇ NESİL İLGİ GÖSTERMİYOR Öte yandan Usta Güler, lületaşı işlemeciliğinin gelecekteki en büyük sıkıntısının gençlerin bu sanata duyduğu ilginin az olması ve usta-çırak ilişkisinin kurulamaması olduğunu söyledi. Güler, “Gençlerden talep yok. Gelenler kısa sürede bırakıyor. Benim birkaç öğrencim var; biri okuldan sınıf arkadaşım. Ona çırak bıçağı ve taş verdim, deniyor. Elleri bu yumuşak taşa nasıl tepki verecek, göreceğiz.” şeklinde konuştu. BİR KADIN USTANIN GÖZÜNDEN LÜLETAŞI Bir diğer Lületaşı Ustası olan Nimet Yunar, Beyazaltın köylü olup bu nadide sanatın köydeki kadın temsilcilerinden biri olarak sanatını icra ediyor. Babasından öğrendiği mesleği yıllardır sürdüren Yunar, hem üretim hem de satış yaparak lületaşını yaşatmaya çalışıyor. Yunar, Beyazaltın’da lületaşı çıkarmanın, kömür madeni gibi kuyulardan yapılan zahmetli bir süreç olduğuna vurgu yaparak, “Bizim köyümüzde damar hâlinde değil, serpinti şeklinde çıkar. O yüzden bulmak da çıkarmak da zordur. Eskiden kazma ve kürekle yapılan madencilik, bugün hilti ve makaralı sistemlerle yürütülüyor. Önceden sepetle çıkartılıyordu. Bu yüzden Sepetçiler köyüydü. Ancak taşın çıkarılması kadar işlenmesi de ayrı bir ustalık istiyor.” ifadelerini kullandı. “BU İŞ EL BECERESİNE BAĞLI” Eşinin de lületaşı ustası olduğunu ve tespih işlediğini belirten Usta, “Kadın ya da erkek fark etmez, bu iş el becerisine bağlı.” şeklinde konuştu. Öte yandan ustalığın ve eğitimin önemine vurgu yapan Yunar, “Bıçak darbelerinde tek hata, taşın modelini değiştirir. Taşı küçültür. Bu yüzden çok dikkat ister.” diye ekledi. “BU SANATIN ÖLMEMESİ GEREKİYOR” Babasından bakarak öğrendiği lületaşı işçiliğini kızına da aktarmak isteyen Yunar, mesleğin geleceği konusunda kaygılı olduğunu ifade ederek, “Sanatımızın ölmemesi lazım. Bu sanata ilgi ve alaka gösterilmesi lazım. Gençler pek hevesli değil. Orta nesil gidiyor, yaşlı nesil ise artık kuyulara inemiyor. Bu sanatın ölmemesi için ilgi ve azim lazım.” dedi. LÜLETAŞINA AKADEMİK BİR BAKIŞ Türk Halk Bilimi Bilim Uzmanı Büşra Yılmaz, lületaşı işlemeciliği alanında “Eskişehir’in Beyaz Altını: Gelenekten Geleceğe Lületaşı İşlemeciliği ve Ustaları” isimli yüksek lisans tezininde lületaşını kapsamlı bir şekilde inceledi. Beyazaltın Köyü’nde başlayan saha araştırmalarıyla Eskişehir’in eşsiz madeni lületaşının geçmişi, bugünü ve geleceği üzerine önemli veriler ortaya koyan Yılmaz, bu sanatın yaşadığı zorlukları ve korunma gerekliliğini vurguladı. EKMEĞİNİ TAŞTAN ÇIKARAN USTALAR Yılmaz, lületaşının tamamen insan eliyle yapılan bir taş olduğu için ustaların çırak yetiştirmede çok büyük problemler yaşadıklarını belirterek, “Madende çalışacak işçi yok ne yazık ki. Şu anda 60-70 yaşındaki insanlar hâlâ madenin ocaklarında çalışıyor. Öte yandan genç neslin özellikle bu mesleğe hem mesleğe hem de ev sanatına ne yazık ki uzakta kaldığını görülüyor. Böyle olunca ne yazık ki bu meslek de bu el sanatı da artık bitme noktasına geliyor. Hatta artık son demlerini yaşıyor diyebilirim.” dedi. Bununla birlikte Yılmaz, lületaşının Türkiye’de ve dünyada benzersiz olduğunu, ancak yerel halkın dahi bu değerden yeterince haberdar olmadığını aktardı. Öte yandan Yılmaz, bu “ekmeğini taştan çıkaran” ustalardan ve sanatlarından çok etkilendiğini de cümlelerine ekledi. LÜLETAŞI EFSANESİ Yılmaz, araştırma sürecinde karşılaştığı bir halk efsanesini ise şu şekilde anlattı: Lületaşı ilk olarak bir köstebek tarafından aslında ortaya çıktığı biliniyor. Rivayete göre geçmiş zamanda bir çoban varmış. Bu çoban koyunlarını güderken bir ağacın gölgesine oturuyormuş. Daha sonrasında ağacın gölgesine otururken gözüne bir köstebek ilişmiş. Bu köstebeğe de dikkatle bakarken köstebeğin elinde oynadığı beyaz bir taş görmüş. Bizim çoban da bu taşı merak etmiş ve elini almış. Elini alınca yanında taşıdığı bıçağını çıkarıp taşı şekillendirmeye başlamış. Çoban taşı şekillendirince birden bir peri kızına dönüşmüş bu taş. Bizim çoban da tabii ki o peri kızına oracıkta âşık olmuş. Ama o peri kızı köstebeğin açmış olduğu o kuyunun içerisine girmiş. Çoban peri kızının girdiği kuyuyu eşmeye başlamış. Çoban kuyuyu günlerce, aylarca hatta yıllarca eşmiş, eşmiş, eşmiş... Sonrasında köylüler bu eşilmiş o kuyuyu bulmuş. O kuyunun içine girmişler ve bakmışlar ki orada bir çoban, elinde de bir taş. Çoban kuyuda bulduğu taşları işlemiş işlemiş ama hiçbiri de peri kızına dönüşememiş... Çoban elinde taşlarla orada ölü bulunmuş. Bu yüzden söylenir ki ilk kuyular bir çoban tarafından ve bir köstebek tarafından ortaya çıkmış. İlk lületaşı da bir köstebek tarafından yeryüzüne çıkarılmış. Bu yüzden lületaşı bereketsiz bir taş olarak biliniyor aslında... PEKİ NASIL GELECEĞE TAŞINIR? Büşra Yılmaz, lületaşının tamamen uygulama üzerine kurulu bir sanat olduğuna dikkat çekerek, “Hiçbir ustanın ‘Şunu yapacaksan şöyle yap’ diye kesin bir tekniği yok. Taş, ustanın elini nereye götürürse o şekilde işlenir. Bu yüzden usta-çırak ilişkisinin ve eğitimin önemi çok büyük.” dedi. Bununla birlikte, Halk Eğitim Merkezleri’nde lületaşı eğitiminin yaygınlaşması gerektiğine dikkat çeken Yılmaz, “Her ustanın bir atölyesi ve dükkânı var. Atölyelerde taş işleniyor, dükkanlarda satış yapılıyor. Ancak halk önünde canlı yapım gösterimleri yapılırsa, gelen bir kişi taşa ve sanata dokunabilir, bu da ilgi uyandırır. Bu aynı zamanda kültür turizmini de canlandırır.” diyerek lületaşı işlemeciliği sanatının kültürünün korunmasının gerekliliğini vurguladı.

Azerbaycan halı sanatı yeniden yorumlanıyor: İkinci Hayat sergisi Bakü'de başlıyor Haber

Azerbaycan halı sanatı yeniden yorumlanıyor: İkinci Hayat sergisi Bakü'de başlıyor

Azerbaycan Millî Halı Müzesinde geleneksel Azerbaycan halılarının modern dokunuşlarla birleştiği "İkinci Hayat" sergisi açılacak. Sergide, Azerbaycan'ın farklı bölgelerine ait eski, hasarlı veya kullanılamaz hâle gelmiş halılar üzerine 25 profesyonel sanatçının farklı türlerde yaptığı resimler yer alacak. Azerbaycan Sanat Konseyi ve Azerbaycan Millî Halı Müzesi tarafından organize edilen sergi, Avrupa El Sanatları İttifakı ve Milletlerarası Müzeler Konseyi (ICOM) Azerbaycan Millî Komitesinin desteğiyle hayata geçecek. Azerbaycan Millî Halı Müzesi tarafından yapılan açıklamaya göre 1980-2000 yılları arasında dokunan geleneksel halılar, sanatçıların özgün yaklaşımlarıyla ve yeni sanatsal üsluplarla sentezlenerek daha da zenginleştirildi.  Sergilenecek güzel sanat örneklerinde ise, Azerbaycan’ın simgesi sayılan Karabağ motifleri ve nar unsurları modern bir yorumla sunulacak. GELENEKSEL SANAT MODERN SANATLARLA BULUŞUYOR Projenin temel amacı Azerbaycan halı sanatını korumak, çağdaş sanat bağlamında yeniden ifade etmek, aynı zamanda çevre bilincini geliştirmek ve sanat yoluyla yeniden kullanımını teşvik etmek olarak kaydedildi. Serginin ana hedefi ise yerel sanatçıların yanı sıra uluslararası sanat camiasını da bu yaratıcı sürece dâhil etmek ve Azerbaycan Türklerinin günlük yaşamının ve kültürünün ayrılmaz bir parçası olan halı sanatını dünyada daha geniş bir şekilde tanıtmak olarak belirtildi. Proje, Birleşmiş Milletler (BM) 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) çerçevesinde sorumlu tüketim ve üretim (SKH 12) ve iklim değişikliğiyle mücadele (SKH 13) ilkeleri doğrultusunda yürütülüyor. Sergi 17 Nisan ve 27 Nisan tarihleri arasında ziyarete açık olacak.

Çulun Bin Deseni Sergisi, Azerbaycan Millî Halı Müzesinde ziyaretçilerini bekliyor Haber

Çulun Bin Deseni Sergisi, Azerbaycan Millî Halı Müzesinde ziyaretçilerini bekliyor

“Çulun Bin Deseni” adlı sergi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yer alan Azerbaycan Millî Halı Müzesinde açıldı. Azertac'ın (Azerbaycan Devlet Haber Ajansı) 3 Mart 2025 tarihinde gündeme getirdiği habere göre “Çulun Bin Deseni” sergisinde; Bakü, Şirvan, Gazah ve Karabağ gibi Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde dokunan 25 çul örneği sergilenecek. Geleneksel hayvan ve bereket motifleri ile bezenen çullar, Azerbaycan Millî Halı Müzesinde 1 Nisan 2025 tarihine kadar ziyaretçileriyle buluşacak. “AĞUSTOSUN 15'İNDEN SONRA ERE KAFTAN, ATA ÇUL” Türk kültüründe at, deve, eşek ve öküz gibi farklı yük hayvanlarının sırtlarını örtmeye yarayan çullar, çeşitli teknikler ile dokunuyor. Azerbaycan kültüründe çullar çoğunlukla; havlı, düz dokuma, gulabatin (altın nakış), takalduz (zincir dikiş nakış), julma (kuş gözü) ve kırkyama gibi nakış teknikleriyle yapılıyor. Geleneksel uygulamalar, festivaller, bayramlar ve törenlerde develer ve atlar güzelleştirmek ve süslemek için çul ile kapanır. Aynı zamanda çullar, kış zamanları hayvanların ısınmasını sağlıyor.  Bununla birlikte Güney Azerbaycan'daki Maku'da bulunan ve M.Ö. 2. yüzyılda yapıldığı tespit edilen üzerinde çiçek desenli çul çizilen kilden bir at figürü ve Urmiye Gölü'nün yanındaki Teppe Hasanlu'da bulunan, M.Ö. 1. yüzyılda yapıldığı tespit edilen üzerinde çullu bir aslan bulunan altın bir kâse, çulun antik bir eşya olduğunu kanıtlıyor.  Eski zamanlarda çul, hükümdarların ve saray soylularının atları için renkli yün ve ipekten, bazen de altın ve gümüş ipliklerden ve değerli taşlardan yapılırdı.

Türkistan, "Dünya El Sanatları Kenti" statüsüne sahip olabilir Haber

Türkistan, "Dünya El Sanatları Kenti" statüsüne sahip olabilir

Dünyanın farklı ülkelerinden zanaatkarları bir araya getiren uluslararası bir örgüt olan Dünya Zanaat Konseyi (The World Crafts Council) uzmanları, Kazakistan'ın Türkistan şehrinde bir araya geldi. Kazakistan kaynaklı 24.KZ'nin gündeme getirdiği habere göre uzmanlar; Türkistan'da bulundukları 3 gün boyunca şehrin yakınlarındaki tarihî ve kültürel mekanları gezerek, yöresel zanaatkarların ürünlerini yakından tanıma fırsatı buldu. Aynı zamanda uzmanlar, öğrencileri de sanat eserlerini yaparken izledi. TÜRKİSTAN, DÜNYA EL SANATLARI KENTİ STATÜSÜNE SAHİP OLABİLİR Uzmanlar, Türkistan kenti ve yakınında şahit oldukları işleri örgütün diğer üye ülkelerindeki meslektaşlarına aktaracak ve şehrin sahip olduğu fırsatlardan bahsedecek. Komisyonun olumlu karar vermesi halinde Türkistan, nisan ayında "Dünya El Sanatları Kenti" statüsüne kavuşacak. "Türkistanlı ustaların elinden çıkan seramik ürünler, güzellikleri, incelikli desenleri ve kaliteleriyle öne çıkıyor." şeklinde yorumlarda bulunan uzmanlar, aynı zamanda kutsal bir şehir olarak anılan Türkistan'ın listeye alınmasının, bölgede turizmin gelişmesine yeni bir ivme kazandıracağını kaydetti. HANGİ ŞEHİRLER "EL SANATLARI KENTİ" STATÜSÜNÜ ELDE EDEBİLİR? Dünya Zanaat Konseyi Asya-Pasifik uzmanı Sohan Kumar Jha, bu listeye dahil olmanın kendine özgü gereklilikleri ve özellikleri  olduğunu şu ifadelerle açıkladı: "Öncelikle şehrin köklü bir tarihe sahip olması gerekiyor. İkinci olarak altyapı sistemlerinin tarihi ve kültürel eserlerin bulunduğu bölgelere çekilmesi gerekmektedir. En önemlisi yerel yönetimlerin desteğine ihtiyaç var. O zaman ulusal ve uluslararası alanda kabul gören geleneksel bir zanaat haline gelmeli. Türkistan'da seramik sanatı oldukça gelişmiştir. Bu doğrultuda listeye eklemeler yapmaya çalışıyoruz." Kent Girişimcilik ve Turizm Dairesi Başkanı Muhtar Akjigitulı ise Türkistan'ın böyle bir listeye dahil olmasının el sanatlarının uluslararası alanda daha da gelişmesi için büyük bir fırsat sunduğunu kaydetti. Daire Başkanı, zanaatkarlara destek sağlanacağını ise "Hem özel statü çerçevesinde hem de kanun çerçevesinde zanaatkârlara kendi binalarını kiralama, ekipman satın alma, hammadde satın alma konularında destek sağlayacağız. Bütün bu çalışmalar Türkistan kentinin el sanatlarının geliştirilmesine yöneliktir." ifadeleriyle duyurdu.

Özbekistan’da Geleneksel Çömlek Tarihi Müzesi açılıyor Haber

Özbekistan’da Geleneksel Çömlek Tarihi Müzesi açılıyor

Özbekistan’ın Rişon şehrinde Geleneksel Çömlek Tarihi Müzesi açılacak. Özbekistan Ulusal Haber Ajansının (UzA) 29 Ocak 205 tarihinde gündeme getirdiği habere göre; ülkede "Rişon’da Geleneksel Çömlek Tarihi Müzesi'nin Kurulması Hakkında" başlıklı karar kabul edildi.  Özbekistan’ın geleneksel el sanatlarından çanak çömlekçiliğinin tarihini konu edinen bir müzede, çömlekçilik üzerine eğitimsel ve bilimsel faaliyetler yürütülecek. Aynı zamanda müzede; yaşayan müzecilik anlayışına uygun olarak usta-çırak ilişkisi içerisinde bu sanat öğretilecek. Bununla birlikte müzede, çömlekçiliğin zengin kültürel mirasını ve insanlık tarihindeki rolünü gerçekçi bir şekilde tasvir edilecek. Diğer müzelerle sergi düzenleme konusunda karşılıklı yarar sağlayan iş birlikleri kuracak olan müze, 1 Nisan 2025 tarihine kadar açılmış olacak. ÖZBEKİSTAN'IN GELENEKSEL ÇÖMLEK SANATI Özbek Seramik el sanatı, dünyanın en eski ve en iyileri seramik sanatları arasında yer alır. Tarihî İpek Yolu ile Türkistan coğrafyasına yayılan Özbek seramik el sanatında bitki özlerinden elde edilen kök boyalar kullanılır. Özbekistan’ın kendine has mavisi lapis lazuli taşının veya yabani ıshor bitkisinin elde öğütülmesinden elde edilir. Çömleklerin üzerine resmedilen motifler ise, Özbek sözlü geleneğinden gelir. Çömleklerle birlikte tarihî şehir Semerkant’ta yer alan medreseleri de süsleyen Özbek seramik sanatı, babadan oğula geçen Özbek kültürünün göz alıcı sanatlarından biridir.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.