SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kıbrıs

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kıbrıs haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kıbrıs haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu Haber

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu

Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜRKDAM), Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu ile Kızılelma Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği tarafından 8 Aralık 2025 tarihinde “Türk Dünyası Sorunları ve Sorunlu Bölgeler” başlığıyla kapsamlı bir panel düzenlendi. Gazi Üniversitesi Rektörlük binasındaki Mimar Kemaleddin Salonu’nda tertip edilen program saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. "TÜM ATALARIMIZI HÜRMETLE YÂD EDİYORUZ" “Türk dünyasının ata yurdundan bugüne, adı bilinen veya bilinmeyen tüm büyüklerimize; Alp Er Tunga’dan Tonyukuk’a, Korkut Ata’dan Kaşgarlı Mahmud’a, Cengiz Aytmatov’dan İsmail Bey Gaspıralı’ya kadar fikirleriyle, kalemiyle, mücadelesiyle yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi hürmetle yâd ediyoruz.” diyerek programın sunumunu yapan TBMM ve TRT program yapımcısı ve aunucusu Yasemin Aras açılış konuşmaları için protokol isimlerini takdim etti. TÜRK DÜNYASININ DERTLERİYLE DERTLENMEYİ BORÇ BİLEN NESİLLER Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu Başkanı Seyfullah Kaya, katılımcıların programa iştirak ederek, Türk dünyasının dertleriyle dertlenmeyi bir borç olarak bildiğini gösterdiğini vurguladı. Kaya, panelde sorunlu bölgeler başlığıyla toplanılmış olsa da buraya yalnızca coğrafî problemle bakılamayacağını kaydetti. Kaya, “Çünkü bizim için Kırım yalnızca haritada bir yarımada değil, sürgüne direnen bir toplumun vatanı. Ahıska, vatana duyulan bitmeyen bir hasret. Kerkük, Türkmeneli hoyratlarda dile gelen bizi biz yapan, öz mayamızdır. Kıbrıs, vazgeçemeyeceğimiz egemenliğimiz; Karabağ ise sabrın kutlu zaferidir.” ifadelerini kullandı. Kaya, bu bölgelerdeki soydaşların tarih boyunca bedeller ödediğini belirtti. Yalnızca problemlerin konuşulduğu bir program olmaması gerektiğini kaydeden Türk Dünyası Topluluğu Başkanı, “Yolumuz İsmail Bey Gaspıralı’nın da dediği gibi ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ sloganını bir slogan olmaktan çıkarıp yaşantımıza dökmektir.” dedi. "AYNI KANDAN AYNI CANDAN MİLLETİN EVLATLARIYIZ" Ardından Kızılema Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği Başkanı Dr. Yasemin Meydan ise programın yalnızca toplantıdan ibaret olmadığının altını çizdiği açılış konuşmasında, “Bugün burada aynı kandan aynı candan aynı tarihten gelen bir milletin evlatları olarak omuz omuzayız, omuz omuza olmak zorundayız. Her birimizin yüreğinde vatandan uzak, haksızlığa uğramış, sesi kısılmaya çalışılmış Türk yurtlarının hüznü, acısı ve umudu var.” cümlelerini sarf etti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından, Rus işgali altındaki Kırım’da yapılan baskılardan örnek veren Meydan, yayılmacı güçlerin sistematik bir baskı, asimilasyon politikası ve korku yaratma hedeflerinin olduğunu söyledi. Ayrıca Azerbaycan’da memleketlerinden koparılan insanların acılarının devam ettiğini, Ahıska Türklerinin ise hâlâ vatan hasreti çektiğini sözlerine ekleyen Meydan, Türkmeneli’nde varoluş, Kıbrıs’ta ise eşitlik mücadelesi olduğunu dile getirdi. "BİR ÇOCUĞUN DİLİ SUSTURULDUĞUNDA BİR MİLLETİN SESİ KISILIR" Meydan konuşmasında, “Türk dünyasının farklı bölgelerindeki acılar yalnızca istatistik bir rapor ya da yalnızca tarih değildir. Bunlar kadınlarımızın gözyaşı, gençlerimizin feryadı, çocuklarımızın sessizliği, yaşlılarımızın kırılmış yüreğidir. Bir annenin çocuğuna sarılamadığı yerde huzur olmaz. Bir gencin kimliği elinden alınmaya çalışıldığı yerde gelecek olmaz. Bir çocuğun dili susturulduğunda bir milletin sesi kesilir. Bir yaşlının vatan toprağından hasretle ölmesi bir tarihin koparılmasıdır. Biz biliyoruz ki Türk dünyasının bir yerinde zulüm varsa o zulüm hepimize yapılmış demektir.” ifadelerine yer verdi. TÜRK DÜNYASI GENİŞ COĞRAFYAYA HÂKİM TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy ise Türk dünyasını derinliği olan, değerli ve önemli bir kavram olarak nitelendirerek başladığı konuşmasında, Türk nüfusunun derin bir coğrafyaya hâkim olduğunu ifade etti. Bağımsız olarak yaşayan, otonom olarak yaşayan ve başka ülkelerde azınlık halinde kimlik mücadelesi vererek yaşayan Türklerin büyük bir alana yayıldığını aktaran Aksoy, “İşte bu derin coğrafya içerisinde ekonomiden siyasete, sosyo-kültürel meselelerden güvenliğe kadar çok çeşitli alanlarda birtakım sorunların olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni fırsat yeni siyasi konjonktür ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Türk milleti için birtakım fırsatları beraberinde getirirken diğer taraftan da aşılması gereken zaman içerisinde çözümlenmesi gereken sorunları beraberinde getirmiştir.” diyerek toplantının konusuna işaret etti. Programda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Aksoy sözlerine Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “Ağıt” şiiriyle son verdi. TÜRKİSTAN HASSAS BİR DENGE KURMAK ZORUNDA Açılış konuşmaları Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necdet Hayta’nın konuşmasıyla son buldu. Prof. Dr. Hayta, Türk dünyasının Kafkasya, Türkistan, Balkanlar ve Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada olduğunun altını çizdi. Bu nedenle Türklerin farklı siyasî yapıların, farklı ekonomik şartların ve çok çeşitli kültürel ortamlara sahip olduğunu aktaran Hayta, “Türk dünyası hem büyük bir potansiyel hem de ciddi sorunlar barındırabiliyor.” dedi. Türk dünyasının, özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin Rusya, Çin, ABD ve asgari düzeyde bölgede tehdit haline gelen İran gibi ülkelere karşı güvenlik, enerji, ekonomik gibi alanlarda hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu belirtti. Türk dili ve alfabesine dikkat çeken Hayta, farklı alfabelerin uzun vadede kültürel etkileşimi zorlaştırdığını söyledi. Hayta, “Ortak bir müfredat, ortak eğitim politikaları ya da gençler arası güçlü bir kültürel etkileşim gerekmektedir. Öyle ki bazı ülkelerde Türk kimliğine yönelik baskılar ve asimilasyon politikaları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı. Türk dünyasındaki sorunların devam ettiğini vurgulayan Hayta, “Bu sorunların aşılabilmesi için Türk devletlerinin daha güçlü bir iş birliği, daha fazla ekonomik entegrasyon ve ortak sosyo-kültürel politikalar geliştirilmesi son derece önemlidir.” diyerek Türk dünyasına çağrıda bulundu. TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy’un moderatörlüğünü yaptığı panelde; Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Araştırmacı-Yazar Dr. Azad Dedeoğlu, Türkmeneli Dernekler Federasyonu Başkanı Mehmet Tütüncü, Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ve Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü konuşmacı olarak yer aldı. ÇİN YAYILMACI BİR SİYASET GÜDÜYOR Prof. Dr. Emet, Doğu Türkistan sorununu anlamak için öncelikle Çin’i bilmek gerektiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında, Çin’in tarihî sürecini ve coğrafî konumunu kısaca ele aldı. Çin’in özellikle Türk dünyası başta olmak üzere geniş bir alana yayıldığını ifade eden Emet, Japonya ile ipleri geren Çin’in yayılmacı bir politika güttüğünü söyledi. KARDEŞLERİNİN HEPSİ TOPLAMA KAMPINDA Öte yandan Türkiye’de oluşturulan algının tam tersine Doğu Türkistan’da insanlık suçlarının işlendiğini aktaran Emet, kardeşlerinin hepsinin toplama kampında olduğunu dile getirdi. 2017 yılı itibarıyla hayata geçirilen toplama kampları için artık sadece Uygurların değil Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar gibi Türk soyluların da millî kimliği nedeniyle hedef alındığını kaydetti. Emet, “Uydu görüntüleri aracılığıyla bin 200 tane toplama kampı tespit edildi. Korkunç derecede insanlık dışı uygulamalar var burada. Kampa girmek için akrabanızı ziyaret etmeniz bile yeterli. Ayrıca çok sayıda yazar, akademisyen, gazeteci de toplama kamplarına alındı.” dedi. Çin kaynaklarında Uygurların Türk olarak tarihe kaydedildiğini anımsatan Emet, şimdi ise bunun inkâr edildiğini, Uygurların Çinli olduğu yalanını ortaya koyduklarını sözlerine ekledi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Doğu Türkistan ziyaretinin ardından asimilasyon talimatı vermesi üzerine Uygurların yok edilmeye çalışıldığının altını çizen Emet, “Çünkü Doğu Türkistan onlar için stratejik öneme sahip bir bölge.” yorumunda bulundu. Emet ayrıca dünyadaki Doğu Türkistan diasporasına da değindiği konuşmasında, Uygurların oluşturduğu teşkilâtların tek çatı altında toplandığı Dünya Uygur Kurultayından söz etti. Emet, Uygur Türklerinin kimliğini korumak, gelecek nesillere aktarmak için müzikleri, dansları ve ana dili ile kültürel çalışmalar yaptıklarını ifadelerine ekledi. Emet, “Bugün Doğu Türkistan sorununu sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz.” dedi. Ayrıca DUK Sözcüsü, 9 Aralık’ın Doğu Türkistan Soykırım Günü olarak kabul edilmesine işaret ederek, bunun kritik bir önem taşıdığını ve önemli bir gelişme olduğunun altını çizdi. AZERBAYCAN JEOPOLİTİK REKABETTE ÖNE ÇIKIYOR Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozkuş ise Azerbaycan’daki soruna işaret ederek etnik yapısı, coğrafî konumu, bölgesel gelişmeler ve enerji sevkiyatının geçiş güzergâhı üzerinde olması nedeniyle Azerbaycan’ın önemli bir konumda olduğunun altını çizdi. Azerbaycan’ın 1918’de bağımsızlığını ilan edene dek Rusya’nın baskılarını sürdürdüğünü aktaran Bozkuş, iki yıl sonra Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldiğini hatırlattı. Bozkuş, “Bu süreçte Türklerin bölgedeki varlığının izlerinin kasıtlı bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Geçmişin her dönemindeki Kafkasya’daki, Azerbaycan’daki, tarihî kültürel mirasa yönelik saldırılar bölgenin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu, Batılı kaynaklara dâhi yansımıştır.” değerlendirmesini yaptı. Ermeni kaynaklarında da Revan Hanlığından söz edildiğini belirten Bozkuş tarihî kalıntılara günümüzde ulaşıldığını belirtti. “Bu toprakların aslî sakinlerinin Azerbaycan Türklerine ait olduğunu görebiliyoruz.” ifadesine yer veren Bozkuş, aynı zamanda bölgeye gelen Ermenilerin kentlerin isimlerini değiştirdiğini ve ciddi bölgenin demografik değişime uğradığını kaydetti. Bozkuş, “Bölgeye gelen Ermeniler Müslüman halkı göçe zorlamış ve 20. yüzyıla kadar zorunlu göç devam etmiştir.” bilgisini verdi. Kültürel kimliğe yönelik tehdidin Sovyetler Birliği’nde de devam ettiğini vurgulayan Öğretim Üyesi, “Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni dönemde Azerbaycan’ın Kafkasya’daki tarihî mirası araştırma ve gelecek nesillere aktarma konusunda hepimize önemli bir görev düşüyor.” şeklinde konuştu. Bozkuş bu hususta birlik ve dayanışma çağrısı yaparak diasporanın kültürel kimlik konusunda çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizdi. AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNU ELE ALINDI Ardından konuşmasına şiirle başlayan Araştırmacı-Yazar Dedeoğlu, Ahıska Türklerinin yaşadığı problemleri ele aldı. Ahıska Sürgünü’nün bu yıl 81. yılı olduğunu kaydeden Dedeoğlu, Ahıska’nın Türk yurdu olduğunu belirterek, tarihinden ve coğrafî konumundan söz etti. “Bölgede kara bulutlar eksik olmamış” diyen Dedeoğlu, 1828’den sonra Anadolu’ya göçlerin başladığını belirtti. Dedeoğlu, “Ahıska bölgede hem kültürün hem de irfanın ışığı olmuştur. Coğrafyada da söz sahibi olan bir vilayet konumunda olmuştur.” diyerek 19. yüzyıldaki duruma işaret etti. Dedeoğlu, Ahıska’nın 1900’lerde Sovyet sınırları içerisinde kaldığını ve bu süre zarfında kıyımlara maruz kaldığını da ifade etti. AHISKA TÜRKLERİ YAŞAM MÜCADELESİNE DEVAM EDİYOR Öte yandan Dedeoğlu, 14 Kasım 1944’te Ahıska Türklerinin hayvan vagonlarına bindirilip SSCB tarafından vatanlarından koparılarak Türkistan’a sürüldüğünü sözlerine ekledi. Ahıska Türklerinin hâlâ vatan hasreti çektiğini belirten konuşmacı, “1944’ten 1956 yılına kadar tam anlamıyla açık hava hapishanesi diyebileceğimiz bir yaşam sürdürmüşlerdir." dedi. Türk dünyası halklarının SSCB döneminde sürgüne uğradıklarını sözlerine ekleyen Dedeoğlu, “Bunların tamamına yakını geri dönüyor ancak Ahıska Türkleri olarak dünyanın dört bir yanında ABD dâhil dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Ve yaşam mücadelesi veriyoruz.” ifadelerini kullandı. TÜRKMENELİN'DEKİ SORUNLAR KONUŞULDU Türkmeneli’ndeki sorunları masaya yatıran Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Tütüncü ise Türk dünyasındaki sorunlara bakıldığı zaman toplumların farklı milletlerin baskısı altında yaşadığını belirtti. Irak’taki meselenin Türkiye ile iç içe bir mesele olduğunu kaydeden Tütüncü, “Çünkü Türkmenler sınırın öte tarafındadır. Hem Irak’taki hem de Suriye’deki Türkmenler bölgeye yerleşen ilk Türklerdir. O bölge, Anadolu’nun Türkleşmesinden önce Türkleşiyor.” dedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türkmenlerin kaderinin değiştiğini vurgulayan Tütüncü, büyük bir varoluş mücadelesi verildiğini ifadelerine ekledi. "IRAK TÜRKLÜĞÜ HER ŞEYE RAĞMEN ÖZÜNÜ KORUYOR" Tütüncü, Musul’un Misak-ı Millî sınırları içinde olduğu için son derece önemli olduğunun altını çizerek, kaybedilen bir toprak olduğunu belirtti. Günümüzde devletin pek çok kademesinde ve bununla birlikte aydınların siyasî baskıya maruz kaldığını aktaran Tütüncü, “Türkmenler asimilasyona uğratılmak istendi, katliam gören, kendilerine ait binalarının tahrip edilmesine, pek çok yöntemle hunharca soykırıma uğramasına rağmen Irak Türklüğü bugün büyük ölçüde özünü korumaktadır.” şeklinde konuştu. Ayrıca dil ve kültürel açıdan asimile edilmeye çalışıldıklarının ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarının altını çizen Tütüncü, “Siyasî Türkmen kuruluşları, Irak Türkmen Cephesi ve onun yanındaki diğer Türkmen partiler olmak üzere bütün bu Türkmenler coğrafyasında Irak Türkmenleri varlığını, kültürünü, siyasî ve kültürel haklarını savunmaya devam etmektedir. Bu konudaki en büyük desteğimiz elbette ki anavatanımız Türkiye’dir. Bütün Türk dünyasından da bu konuda destek bekliyoruz.” dedi. "KIBRIS'TAKİ TÜRK VARLIĞI 400 YILI AŞKINDIR MEVCUT" Panelistlerden Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Balyemez, bölgedeki sorunları masaya yatırdı. “Türk dünyasına selam olsun” diyerek konuşmasına başlayan Balyemez, Kıbrıs’taki Türk varlığının 4 asırdan bu yana var olduğuna dikkat çekti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Osmanlı'nın fethiyle Kıbrıs Adası’nda var olduğunu ve yakın tarihte var olma mücadelesi verdiğini kaydetti. Balyemez, “Bu varoluş mücadelesi bundan 42 yıl önce kurulan bir devlet olarak varlığını devam ettiriyor.” diyerek bölgedeki soruna da işaret etti. Balyemez, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ısrarla Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını aktardı. "TÜRKİYE 75 YILDIR KIBRIS TÜRKLERİNİN UĞRADIĞI HAKSIZLIĞI GİDERMEK İÇİN ÇABALIYOR" Tarihî süreci anlatan Balyemez, 1931’de İngiliz hükûmeti tarafından Türklerin millî kimliğinin reddedildiğini, Müslüman azınlığı olarak tanınma yönünde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin o tarih itibarıyla Türklük mücadelesine başladığını kaydetti. 1960’lı yıllara gelindiğinde katliamlara uğradıklarını anımsatan Balyemez, daha sonra KKTC’nin kurulmasıyla güvenlik sorunun yaşanmadığını belirtti. Balyemez konuşmasında, “Türkiye yetmiş beş yıldır ana gündem maddesi olan dış politikasında Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlığı gidermek için çabalamaktadır.” cümlesini sarf etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tarafından Türk dünyasının şekillendirilmeye çalışıldığının altını çizen Balyemez, bunun yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getirdi. Son olarak işgal altındaki Kırım, Kırım Tatarları, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’da var olan mevcut durum ve bu bağlamda faaliyette olan Kırım Ailesini anlatan kısa bir video kesit gösterildi. "RUS ORDUSUNA GİRMEMEK, UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞMAMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİM" Panelde konuşmacı olarak yer alan Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü ise Rus işgali altındaki Kırım’ın tarihî serüvenini ve Kırım Tatarlarını katılımcılara anlattı. 2022 yılı itibarıyla Anadolu topraklarına adım attığını belirterek konuşmasına başlayan Kömürcü, “Türkiye’ye gelmemin sebebi Rus ordusuna girmemek, Ukrayna’ya karşı savaşmamak, milletim için çalışmaktı. Biliyorsunuz Kırım, Türk dünyasının hassas ve sorunu olan bölgelerinden biri.” diyerek Kırım Tatarlarının anavatanı Kırım Yarımadası’nın yüzyıllardır maruz kaldığı asimilasyon ve baskı politikalarına değindi. Kırım Hanlığı bağlamında yarımadanın tarihini ele alan Kömürcü, tarihî şahsiyetlerden biri olan İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına yeni bir soluk kazandırdığını vurguladı. Ayrıca 1917 senesinde Numan Çelebicihan başkanlığında Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da sözlerine ekleyen Kömürcü kısa süreli cumhuriyetin ardından aydınların Ruslar tarafından katledildiğine dikkat çekti. Kömürcü, “Bu yetmeyince Kırım Hanlığı'ndan miras kalan yapılarımızı da yok etmeye çalıştılar.” dedi. Kömürcü, 1944’te ise Kırım Tatarlarının SSCB tarafından hayvan vagonlarına bindirilerek ana yurtlarından sürgüne gönderildiğini anımsattı. 1960’lı yılların sonunda Kırım’a geri dönüşlerin başladığını ancak gidenlerin zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini aktaran Zevri Komürcü, SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı itibarıyla Kırım’ın Ukrayna topraklarına dâhil olduğunu belirtti. Kömürcü, böylelikle Kırım Tatarlarının anavatanına döndüğü, asimilasyona karşı verdiği kimlik mücadelesinin sonuç verdiği dönemin ortasında 2014 yılında Kırım’ın yeniden Rusya tarafından işgal edildiğini dile getirdi. MOSKOVA TÜRKİYE'NİN YARDIMLARINDAN SONRA TEDİRGİN OLDU Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım’a her zaman destek verdiğini, bununla birlikte Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) işgalden önce Kırım’da türlü faaliyetler yürüttüğünü ifade eden Kömürcü, “Türkiye’nin Kırım’a yaptığı yardımları gören Moskova Türk dünyasının yeniden kurulmasına izin vermedi.” yorumunda bulundu. İşgal altındaki Kırım’da şu anda 200’ü aşkın siyasî tutsak olduğunu aktaran Kömürcü, işgalcilerin Kırım’daki Türklüğü susturmak istediğini vurguladı. Bu nedenle Kıyiv’de faaliyet gösteren Kırım Ailesinin 2022’de topyekûn Rus saldırılarının başlamasıyla birlikte Eskişehir’e geldiğini dile getiren Kömürcü, “Savaştan hemen önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Savaş başlayacak biliyoruz ama sizin yanınızda olacağız’ diyerek bize teminat vermişti. Öyle de oldu. Savaşın başladığı gün Türkiye'nin Kıyiv Büyükelçiliği otobüslerle çocukların Türkiye’ye getirilmesini sağladı.” dedi. CUMHURBAŞKANI, FIRST LADY VE TİKA BAŞKANINA TEŞEKKÜR Kömürcü, desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, First Lady Emine Erdoğan ve TİKA Başkanı Abdullah Eren’e teşekkür etti. Panelin ardından programın organizatörleri tarafından panelistlere bozkurt temalı plaket, Teşekkür Belgesi ve Kızılelma Ziya Gökalp Onur Ödülü Belgesi takdim edildi. Program, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

KKTC’den Norveç’in GKRY’ye silah ambargosunu kaldırma kararına sert tepki! Haber

KKTC’den Norveç’in GKRY’ye silah ambargosunu kaldırma kararına sert tepki!

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı, Norveç hükûmetinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) uyguladığı 65 yılı aşkın süredir devam eden silah ambargosunu kaldırma kararına tepki gösterdi. Bakanlık, kararın Doğu Akdeniz’de her geçen gün giderek kırılgan hale gelen hassas dengeyi ciddi şekilde zedelediğini ve bölgedeki istikrar ile güvenlik ortamına olumsuz etkilerinin olacağını vurguladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Norveç Parlamentosu tarafından 1959 yılında kabul edilen bir düzenleme uyarınca, çatışma yaşayan veya iç karışıklık riski bulunan ülkelere silah satışının yasaklandığı hatırlatıldı. Söz konusu ambargonun Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide tarafından 7 Kasım 2025 tarihinde GKRY lideri Nikos Hristodulidis’i arayarak kaldırıldığı belirtildi. “ADA’DAKİ HASSAS DENGEYE BİR MÜDAHALE” Açıklamada, Norveç’in geleneksel barış odaklı dış politikası ile çelişen bu kararın üzüntü ile karşılandığı ifade edildi. Bakanlık, ambargonun kaldırılmasının Ada’daki hassas dengeyi bozduğu ve bölgesel istikrara zarar verdiği görüşünü paylaştı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: Norveç hükûmetinin Kıbrıs Rum tarafının silahlanmasına imkân tanıyan bu kararı, Doğu Akdeniz’de her geçen gün giderek kırılgan bir hal alan mevcut hassas dengeye son derece zarar veren nitelikte olup, bölgedeki istikrar ve güvenlik ortamına katkı sağlamaktan oldukça uzaktır. Şüphesiz, Ada’da kalıcı barış ancak iki halkın eşit haklarının tanınması ve karşılıklı güven ortamının tesisi ile mümkün olabilecektir. Bu türden tek taraflı kararlar bu hedefe ulaştırmayı zorlaştırmakta, mevcut durumu tehlikeye sokmaktadır. “GEREKLİ ADIMLAR TÜRKİYE İLE BİRLİKTE ATILACAKTIR” Açıklamada ayrıca, Norveç hükümeti GKRY’nin provokatif tutumunu cesaretlendirecek ve silahlanma eğilimlerini artıracak girişimlerden vazgeçmeye, Kıbrıs Adası’nın gerçeklerine dayalı, bölgesel istikrar ve barışı destekleyici bir politika benimsemeye davet edildi. KKTC Dışişleri Bakanlığı, bu süreçte gereken adımları Türkiye ile birlikte atmaya devam edeceğini vurguladı. Bakanlık, kararın yalnızca Kıbrıs Türk tarafı için değil, bölgedeki tüm taraflar için olumsuz sonuçlar doğurabileceğini belirtti.

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman Hristodulidis ile görüşecek: Toplantıda BM yok Haber

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman Hristodulidis ile görüşecek: Toplantıda BM yok

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Lideri Nikos Hristodulidis ile Birleşmiş Milletlerin (BM) dâhil olmayacağı, doğrudan bir görüşmede hemfikir olduklarını ancak tarihin henüz belli olmadığını açıkladı. Erhürman, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Kıbrıs Özel Temsilcisi ve BM Barış Gücü (UNFICYP) Misyon Şefi Hassim Diagne'yi 31 Ekim 2025 tarihinde kabul etti. KKTC Cumhurbaşkanlığında gerçekleşen ve yaklaşık yarım saat süren kabulde, Erhürman ve Diagne'nin, teknik komiteler ve Kıbrıs meselesi konusundaki diğer gelişmeleri ele aldıkları öğrenildi. BM’İN DÂHİL OLMAYACAĞI BİR GÖRÜŞME Erhürman gerçekleşen kabulün ardından açıklamalarda bulundu. Erhürman, Hristodulidis ile yaptığı telefon görüşmesinde, gelecek haftalarda bir görüşme yapılması konusunda hemfikir olduklarını bildirdi. Erhürman, "BM’nin dâhil olmayacağı, kendi temsilcilerimizle birlikte olacağımız bir görüşmede bir araya geleceğimizi telefonda kararlaştırdık. Görüşmenin tarihi henüz belli değil. Daha sonra Hristodulidis ile tarih bildirme konusunda anlaştık." ifadelerini kullandı. BM Genel Sekreteri'nin Şahsi Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar ile temas hâlinde olduklarını da söyleyen Erhürman, Cuellar ile 5 Aralık’ta görüşebileceklerini söyledi. Ayrıca Erhürman, görüşmede BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Diagne’ye başarı dileklerini ilettikleri, Kıbrıs'ta iki taraf arasında yaşamı kolaylaştıracak teknik komiteler konusunda karşılıklı görüşlerini paylaştıkları bilgisini paylaştı. “CUMHURBAŞKANI’NA TEBRİKLERİMİ İLETTİM” BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi UNFICYP Misyon Şefi Khassim Diagne de görüşmenin ardından çıkışta gazetecilere yaptığı açıklamada, Erhürman ile ilk görüşmesini yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Diagne, BM Genel Sekreteri Guterres’in 27 Ekim'de Erhürman’a gönderdiği mektubu hatırlatarak, kendisinin de Cumhurbaşkanı'nı görevine başlaması dolayısıyla kutladığını ve başarı dileklerini ilettiğini bildirdi. Guterres'in, Kıbrıs’ta barışçıl ve sürdürülebilir çözüm yolu için tüm adanın refah ve güvenliğine yönelik çalışma kararlılığında olduğuna dikkat çeken Diagne, "Genel Sekreter’in ve BM Barış Gücünün temsilcisi olarak, bu hedefe ulaşmak için elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı Sayın Cumhurbaşkanı’na ilettim." dedi.

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman: Türkiye adanın tamamının garantörüdür Haber

KKTC Cumhurbaşkanı Erhürman: Türkiye adanın tamamının garantörüdür

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nde düzenlenen devir teslim töreni sonrası yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin Kıbrıs'ın tamamında garantör olduğunu vurguladı. Erhürman, “Türkiye Cumhuriyeti evet, adanın tamamının garantörüdür, böyle olacak. Bugünkü koşullarda bu daha da önemli hale geldi. Çünkü kendimizi güvende hissetmemiz günden güne zorlaşıyor.” dedi. “SEÇİMİN KAZANANI HALKIMIZDIR, AYRIŞMAYA İZİN VERMEM” Kıbrıs Türk halkının demokrasi kültürüne dikkat çeken Erhürman, “Mecliste hararetli tartışmalar yaşanır ama dışarıda kahve içilir, sohbet edilir. Bu halkın derin bir hoşgörüsü var” ifadelerini kullandı. Seçim sonuçlarına ilişkin ise “Bu seçimin kaybedeni yok. Kıbrıs Türk halkı kazandı, çocuklarımız kazandı, kardeşliğimiz kazandı” diyerek toplumsal birlik mesajı verdi. SİYASİ EŞİTLİK VURGUSU: “MÜZAKERE DEĞİL, TAAHHÜT OLMALI” Kıbrıs müzakerelerine dair en net mesajını “siyasi eşitlik” konusunda veren Erhürman, “Bu benim yaşamsal kırmızı çizgimdir. BM Güvenlik Konseyi kararında yazan bir şeyi Rum liderle müzakere etmem. Bu pazarlık konusu olamaz.” ifadelerini kullandı. Crans-Montana sürecine atıf yapan Erhürman, Rum liderliğin siyasi eşitliği halkına anlatamadığını söyleyerek masadan çekildiğini hatırlattı. “BM KENDİ SÖZLERİNE SAHİP ÇIKSIN” BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Crans-Montana sonrası yaptığı “müzakere süreci olacaksa zaman sınırlaması olacak” açıklamasına dikkat çeken Erhürman, “BM bu söze sahip çıkmalı. Kıbrıs Türk halkının artık 5-6 yıl daha beklemeye tahammülü yok” dedi. ANNANCI ÇİZGİ: İZOLASYONLARA SON VERİLMESİ ÇAĞRISI Erhürman, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın raporuna atıfta bulunarak, “Kıbrıslı Türklerin ‘evet’ iradesinden sonra üzerlerindeki izolasyonların hiçbir meşru gerekçesi kalmamıştır” ifadelerini hatırlattı. Bu raporun BM Güvenlik Konseyine gitmemesi nedeniyle izolasyonların sürdüğünü belirten Erhürman, “Bu kez baştan taahhüt istiyoruz” dedi. “GÖRÜŞME MASASI” ÖNERİSİ: TEKNİK BAŞLIKLAR ELE ALINABİLİR Kapsamlı çözüm müzakerelerinin tıkanması durumunda “görüşme masası” önerisini dile getiren Erhürman, bu masada Yeşil Hat Tüzüğü, geçiş noktaları, karma evliliklerden doğan çocukların AB vatandaşlığı gibi teknik başlıkların ele alınabileceğini söyledi. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ, ADANIN TAMAMININ GARANTÖRÜDÜR" Erhürman, özellikle son 2 yıldır Güney Rum kesiminde, yabancı devletlerin askeri varlığını artırmasından kaynaklı şartlara ve bu bağlamda Türkiye'nin önemine işaret ederek, şunları söyledi: "İsrail'in güneye geldiği, ABD'nin güneye geldiği, Fransa'nın geldiği, Avrupa Birliği zaten orada, İngilizlerin zaten egemen üsleri var. Bütün bunlar varken, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ada'nın tamamı üzerindeki garantörlüğünü herhalde tartışmaya açmayı düşünmüyordur (GKRY Lideri Nikos) Hristodulis diye düşünüyorum ben kendi adıma. Çünkü anlamlı değil artık bu noktadan sonra bu konu. Kesinlikle konuşulabilir bir konu değil. Türkiye Cumhuriyeti, evet, Ada'nın tamamının garantörüdür, böyle olacak ve bugünkü koşullarda daha da önemli hale geldi. Çünkü bizim kendimizi güvende hissetmemiz daha da güçleşiyor günden güne. Sonuçta İsrail, Gazze'de çocukları öldürüyordu. O sırada Baf Hava Üssü, İsrail'e imtiyazlı olarak kullanım hakkı noktasına geldi. Sonra İsrail döndü, İran'a saldırdı. İran'da dedi ki 'İsrail'e sadece size füze atmayacağız. Nerede üs kullanıyorsanız, oraya da füze atacağız.' Üs burada (GKRY) Baf Üssü. Ve Kıbrıs Türk tarafında, biz 1974'ten sonra ilk defa KKTC'de sığınaklar nerede diye bir tartışmanın içinde bulduk kendimizi. Yani hiçbir şekilde dahil olmadığımız, hiçbir şekilde irademizin olmadığı bir kararın. Bize içinde olmadığımız bir şeyin bedelini ödeme riski ile karşı karşıya kaldık." KKTC Cumhurbaşkanı, GKRY lideri Nikos Hristodulidis'in İsrail ile ilgili aldığı kararlarda, Kıbrıs Türk tarafının iradesinin bulunmadığını kaydederek, "Garantör ülke Türkiye, bütün Kıbrıs Adası'nın garantörüdür. Dolayısıyla, Baf kenti aslında Türkiye'nin yetki alanının dışında falan değil. Güneyde olması, Türkiye'yi yetkisiz kılmıyor. Konuşmamda da söylediğim gibi; (GKRY) hem bizi bypass ediyor, biz yokmuşuz gibi davranıyor, hem Türkiye Cumhuriyeti'nin garantörlük yetkilerini, yetkileri yokmuş gibi davranıyor ve dönüyor aldığı kararlarda bizi yaşamsal riske sokuyor. Bunlar kabul edemeyeceğim şeyler." ifadelerini kullandı. "TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİMİZ ÇOK ÖZELDİR" Erhürman, seçim kampanyası boyunca müzakerelerin Türkiye ile istişare etmeden yürütülmeyeceğine dair mesajlar verdiğini anımsatarak, ilk ziyaretini KKTC'de yerleşik bir devlet geleneği olarak Türkiye'ye yapacağını söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, bugün KKTC ile ilgili yaptığı açıklamalarla yemin törenine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın katıldığına dikkati çeken Erhürman, şöyle devam etti: Kampanyam boyunca gittiğim her yerde, her mitingde ifade ettiğim üzere; bugüne kadarki hiçbir cumhurbaşkanımız, hiçbir müzakere sürecini Türkiye ile istişare etmeksizin yürütmedi. Tek bir örneği yoktur. Ben de başbakanken Türkiye ile her konuda istişare içerisinde çalıştım. Dolayısıyla seçim boyunca hep söyledim. Müzakereler başlayacaksa veya yürüyecekse, bütün bunlar her zaman Türkiye ile istişare içerisinde yapılır. Başka türlüsü zaten mümkün değildir. Hepsini bir tarafa bırakın, Türkiye Cumhuriyeti bizim kardeş ülkemizdir, çok özel ilişkilerimiz var. Başka hiçbir iki devletin ilişkisine benzemez bizim Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkimiz. Türkiye ile ilişkimiz çok özeldir. Ama artı Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs'ta garantör devlettir zaten. Erhürman, KKTC ile Türkiye ilişkilerinin gelecek dönemde daha da ileriye taşınacağını vurgulayarak, "Türkiye Cumhuriyeti ile istişare etmeksizin ne müzakere, ne Kıbrıs sorunuyla ilgili herhangi bir hamle, ne dış politikada herhangi bir hamle, bugüne kadar yapılmadığı gibi bundan sonra da yapılmayacak. Artı Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilerin çok daha iyi bir seviyeye gelmesi de benim kendime özel olarak görev bildiğim, misyon bildiğim bir şeydir." diye konuştu. "GKRY'DEKİ YABANCI ASKERİ VARLIK ENDİŞE VERİCİ" Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ndeki (GKRY) başta İsrail olmak üzere yabancı askeri yapılanmanın sadece KKTC için değil Rum halkı için de endişe verici olduğunu söyleyen Erhürman, İngiliz üslerinin İran tarafından vurulma riski ortaya çıktığında hem KKTC'de hem de Güney Kıbrıs'ta 1974 sonrası ilk defa sığınak sorma ihtiyacı hissettiklerini, GKRY'deki yabancı askeri varlığının artışının endişe verici olduğunu ifade etti. GKRY lideri Nikos Hristodulidis'in, kendince Türkiye'ye karşı denge kurmak üzere bazı devletleri Kıbrıs'a çektiğini aktaran Erhürman, bu güç dengesini Hristodulidis'in kendi ordusu, silahı ve gücü ile değil başka devletler aracılığı ile kurmak istediğini vurguladı. Hristodulidis'in yürüttüğü sürecinin farklı yerlere kaydığını belirten Erhürman, şunları söyledi: "Türkiye'ye karşı güç dengesi kuracağım düşüncesiyle "büyük abiler" oraya gelirse, siz bileceksiniz ki bu büyük abiler girdikleri hiçbir coğrafyadan bugüne kadar çıkmadılar. Hiçbir coğrafyada da kimsenin arkasında durmadılar. Öne geçtiler. Siz arkaya düşeceksiniz ve dolayısıyla kendi iç yönetiminiz açısından da sıkıntı yaşayacağınız gibi güvenlik açısından da siz de sıkıntı yaşayacaksınız." Erhürman, GKRY'nin Hindistan'ı dahi Ada'ya getirmeye çalıştığını aktararak, "O dönemde, İran'ın sadece İsrail ile yetinmeyip üslerin olduğu yerleri vuracağını söylediğinde, biz bile sığınakları tartışmaya başladık. Aslında bu yaklaşım (GKRY'nin yaklaşımı), Ada'yı güvenli olmayan bir yere dönüştüren yaklaşım. Biz Kıbrıslı Türkler olarak dediğim gibi; Türkiye'nin garantörlüğünde kendimizi daha güvende hissetme noktasında durabiliriz. Ama Güney'deki Rumlar, kendilerini nasıl daha güvende hissedecekler onu bilmem?" diye konuştu. "Biz yokmuşuz gibi davranmaya çalışanlar eninde sonunda kaybeder" KKTC Cumhurbaşkanı, son zamanlarda gündeme gelen, Güney Kıbrıs-İsrail ve Yunanistan arasında kurulması düşünülen elektrik bağlantısı projesinin (Great Sea Interconnector) güzergahını da eleştirerek, şu değerlendirmelerde bulundu: "Elektrik bağlantısını, Güney Kıbrıs, İsrail, Yunanistan arasında kurmayı düşüneceksiniz. Neden? 'Türkiye dışarıda kalsın' diye. Halbuki fizibilite olarak baktığınızda en yakın coğrafya Türkiye. Buradaki mantıklı proje Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan. Ama siz sırf Türkiye'yi siyasi sebeplerle dışarıda bırakmak adına dönüyorsunuz hattı yüzlerce kilometre öteden Yunanistan'a bağlanmayı düşünüyorsunuz. Bu ekonomik değil, makul değil. Ama siyaseten bunu tercih ediyorsunuz. Şimdi böyle yaklaşımları sergilediğiniz müddetçe bu bölgede kalıcı barış, kalıcı istikrar sağlamak da çok kolay değil." Erhürman, siyasi yaklaşımlarla gerçeklerden uzaklaşmamak gerektiğine dikkati çekerek, "Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk halkı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bu bölgede görmezden gelinemez. Biz hep vardık. Bugün de varız. Yarın da var olacağız. Biz yokmuşuz gibi davranmaya çalışanlar eninde sonunda kaybeder." dedi.

KKTC Meclisi, “Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm” kararını kabul etti Haber

KKTC Meclisi, “Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm” kararını kabul etti

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhuriyet Meclisi, "Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm" konulu karar önerisini oy çokluğuyla kabul etti. KTCC Cumhuriyet Meclisi Genel Kurulu'nda daha önce komiteden geçen "Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm" konulu karar önerisi için 14 Ekim 2025 tarihinde oylama yapıldı. Genel Kurulda oylanan karar önerisi, iktidardaki Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi ile Lefkoşa Bağımsız Milletvekili Hasan Tosunoğlu'nun verdiği 29 oy ile kabul edildi. Ana muhalefet Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) milletvekilleri ise, oylamaya katılmadı. “KTCC’NİN Bİ HALKI VE DEVLETİ VARDIR” KKTC Başbakanı Ünal Üstel, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda KKTC’nin tanınması yönünde yaptığı çağrıları hatırlattı ve "KKTC’nin bir halkı ve bir devleti vardır. Biz, ana vatanımız Türkiye Cumhuriyeti’nin destekleriyle bugünlere geldik." dedi. Federasyon görüşmelerinde Rumların tavizler verilmesine rağmen anlaşmaya yanaşmadıklarına dikkati çeken Üstel, "Avrupa’nın göbeğinde Bosna Hersek’te yaşananları hepimiz biliyoruz. BM Güvenlik Konseyi kararı olmamasına rağmen bugün yüze yakın ülke Bosna Hersek'i tanımaktadır. Gazze’deki ateşkesi biliyoruz. Yaklaşık 157 ülke Filistin’i BM kararı, Güvenlik Konseyi kararı olmadan tanımaktadır." ifadelerini kullandı. ANA MUHALEFETTEN İTİRAZ Genel Kurulda söz alan ana muhalefet CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman da Kıbrıs konusunda Türk halkının ortaklık hakkından vazgeçmeyeceğini söyledi ve "Kıbrıs sorunuyla ilgili bir kararın seçime beş gün kala alındığı tarihte görülmedi. Meclis, seçim maksadıyla kullanılacak bir enstrüman değildir." dedi. Erhürman, kararın Cumhuriyet Meclisine değil hükûmet'e ait olduğunu savunarak, ne Türkiye'nin ne de önceki cumhurbaşkanlarının Kıbrıs Türk halkını azınlık haline getirecek bir görüşmede bulunduğunu söyledi. KARAR METNİNDE “BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR” VURGUSU Cumhuriyet Meclisinde oy çokluğu ile kabul edilen "Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm" konusundaki karar önerisi metninde şu ifadeler yer alıyor: KKTC'ye yönelik haksız siyasi, ekonomik ve sosyal izolasyonların kaldırılması için çalışılması, KKTC'nin uluslararası alanda tanınması ve tanıtılması yönündeki çabaların hızlandırılması, 'iki devletli' uzlaşının Kıbrıs'ta gerçek ve kalıcı barışın temelini teşkil ettiğinin uluslararası topluma anlatılması. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi, dünyadaki gelişmeleri ve değişmekte olan dengeleri göz önünde bulundurarak, birlik ve beraberlik içinde olunması, ana vatan Türkiye ile sıkı bir çalışma içine girilmesi halinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir an önce bu hedeflere ulaşabileceğine inanmaktadır. Öneride, KKTC'nin Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) tam üyeliği de hedefler arasında yer alırken, Cumhuriyet Meclisi ile Kıbrıs Türk halkının, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" vizyonuna bağlı olduğu vurgulandı.

Cumhurbaşkanı Tatar’dan BM’de net mesaj: “Egemen eşitlik vazgeçilmez” Haber

Cumhurbaşkanı Tatar’dan BM’de net mesaj: “Egemen eşitlik vazgeçilmez”

Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu kapsamında New York’ta bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri António Guterres ile gerçekleştirdiği ikili görüşmenin ardından BM Genel Merkezi’nde açıklamalarda bulundu. Görüşmenin “yapıcı ve samimi” geçtiğini belirten Tatar, bu yılki Genel Kurul toplantılarını “en kritik buluşmalardan biri” olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanı Tatar, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a KKTC’ye verdiği destek ve Kıbrıs Türk halkına uygulanan insanlık dışı tecridin kaldırılması çağrısı için teşekkür etti. “İŞ BİRLİĞİ KÜLTÜRÜ ŞART, FEDERAL MODEL TÜKENMİŞTİR” Ersin Tatar, mart ve temmuz aylarında Kıbrıs Rum tarafıyla gerçekleştirilen görüşmelere atıfta bulunarak, güven inşa etmek ve yeni girişimlerde bulunmak konusunda mutabakata varıldığını hatırlattı. BM Genel Sekreteri’nin himayesinde yapılacak üçlü toplantıya “iyi niyet ve iyimserlikle” yaklaştığını belirten Tatar, bu görüşmelerin yeni sınır kapıları, ara bağlantılar, elektrik ve su gibi konularda somut ilerlemeye zemin hazırlamasını umduğunu söyledi. Tatar, “Bu adımlar günlük yaşamı iyileştirecek ve ada genelinde halklar arası iletişimi güçlendirecektir. Temel mesajım açıktır: Kıbrıs’taki iki halkın acilen iş birliği kültürü yaratması gerekiyor” dedi. Federal temelli müzakerelerin elli yılı aşkın süredir başarısızlıkla sonuçlandığını vurgulayan Tatar, sahadaki gerçekleri dikkate alan yeni bir yaklaşımın artık zorunlu olduğunu ifade etti. “EGEMEN EŞİTLİK VE ULUSLARARASI STATÜ OLMADAN ÇÖZÜM SÜRDÜRÜLEMEZ” Kıbrıs Adası’nda her biri kendi demokratik kurumlarına, kimliğine ve hedeflerine sahip iki halk bulunduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Tatar, “Herhangi bir çözümün sürdürülebilir olması için, egemen eşitliğimize ve uluslararası statümüze dayanması gerekir” dedi. Ticaret, halk sağlığı, çevre ve kaynak yönetimi gibi alanlarda iş birliğinin ortak öncelik haline gelmesi gerektiğini vurguladı. Tatar ayrıca, iklim değişikliği, salgınlar ve enerji güvenliği gibi küresel zorlukların siyasi çözüme ulaşılana kadar iş birliğini zorunlu kıldığını belirterek, Kıbrıs'ta eşitlik, onur ve karşılıklı saygı temelinde etkileşimi teşvik eden yapıcı düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.

Cumhurbaşkanı Tatar, BM Kıbrıs Kişisel Temsilcisi ile görüştü: Üçlü toplantı tarihi belli oldu Haber

Cumhurbaşkanı Tatar, BM Kıbrıs Kişisel Temsilcisi ile görüştü: Üçlü toplantı tarihi belli oldu

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 15 Eylül 2025 tarihinde Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar'ı Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi'nde kabul etti. Bir saati aşan görüşmede, Kıbrıs meselesi, BM nezdinde taraflar arasında yapılacak görüşmeler ve iki taraf arasında açılması planlanan yeni sınır kapılarının gündeme geldiği öğrenildi. ÜÇLÜ TOPLANTI TARİHİ BELLİ OLDU Tatar gerçekleşen görüşmenin ardından bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Cuellar ile yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, 26 Eylül’de BM Genel Sekreteri ve heyetiyle 27 Eylül’de ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Hristodulidis ile üçlü toplantıda bir araya geleceklerini açıkladı. KKTC ile GKRY arasında sınır kapısı açılması için yapılan görüşmeler konusunda Rum tarafının negatif tutumunu Cuellar'a ilettiğini aktaran Tatar, 26-27 Eylül tarihlerinde New York’ta bu konuyu BM Genel Sekreteri nezdinde tekrar gündeme getireceğini bildirdi. “KIBRIS MESELESİ BİR STATÜ MESELESİDİR” Kıbrıs meselesinin özünde statü meselesi olduğunu yineleyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Bir taraf tanınmış cumhuriyet, Avrupa Birliği (AB) devleti diğer taraftan bizler ki, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı olarak kendi egemenlik haklarımızla bu adadaki varlığımızı sürdürürken, bu kadar haksızlık altında, hala izolasyon, engellemeler, kısıtlamalar ve hatta ambargolarla yaşamamızın zorlaştırılması için baskıcı unsurlarla zorluklar çıkaran bir idare ile karşı karşıyayız.” ifadelerini kullandı. Öte yandan Tatar, BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Cuellar ile yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiğini kaydederek, "Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşma olacaksa, statü eşitsizliğinin ortadan kaldırılması, egemen eşitliğin ve eşit uluslararası statünün kabul edilmesi gerekir." diye konuştu. TATAR’DAN HAPİSHANE ŞARTLARINA VURGU Güney Kıbrıs’taki hapishanedeki durumların iç açıcı olmadığını da ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Bizlerin vatandaşları orada büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. Gerek hapishanedeki koşullar, gerek oradaki davranışlar gerçekten oradaki vatandaşlarımızın büyük bir zulümle karşı karşıya olduğu yönünde haberler geliyor.” dedi. Cumhurbaşkanı Tatar, bu konuda Holguin’den karşı tarafla görüşmesini ve vatandaşların insani koşullarda muamele görmesini rica ettiğini belirtti. TEMSİLCİ’DEN AÇIKLAMA Guterres’in Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Cuellar da görüşmenin ardından gazetecilere konuştu. Tatar ile görüşmesinde birkaç hafta içinde New York’ta Genel Sekreter ile yapılacak toplantıyla ilgili süreci ele aldıklarını dile getiren Cuellar, Genel Sekreter'e adadaki durum hakkında bir rapor hazırlamak için Kıbrıs'ta bulunduğunu ifade etti. Cuellar, Tatar ile görüşmesinin olumlu geçtiğinin de altını çizerek, "Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis arasındaki görüşmelerin yeniden başlamasını umuyorum ve bu yönde çalışmaya devam edeceğiz." şeklinde konuştu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.