SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kırım

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kırım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kırım haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sürgün yollarında hayatını kaybeden Kırım Tatarları için dualar okundu Haber

Sürgün yollarında hayatını kaybeden Kırım Tatarları için dualar okundu

18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı, dün kılınan Cuma Namazı'nda da unutulmadı. Antalya Manavgat'ta 81. yılında sürgün yollarında hayatını kaybedenler için dualar okundu. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Manavgat Şubesi Başkanı Diğdem Başak Başkır Çalışkan, Kırım Haber Ajansına (QHA) yaptığı açıklamada, dün kılınan Cuma Namazı öncesinde Hasan Fehmi Boztepe Camisi'nde 18 Mayıs Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nda hayatını kaybeden Kırım Tatarları için dualar okunduğunu belirtti. İMAM, CEMAATE KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ HAKKINDA BİLGİ VERDİ Cami imamı, "Kırım Tatar Sürgünü'nün 81. yılında şehitlerimizi anıyoruz. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna gelindiğinde 18 Mayıs 1944 yılında 423 bin Kırım Tatarınının 1 gün içinde evlerinden zorla çıkartılması ile gerçekleşti. Sovyet askerlerince belirlenen Türk evlerine teker teker baskın düzenlemiş ve herkesin yalnızca taşınabilir eşyalarını yanlarına alarak meydana çıkmaları emrini verilmişti. 423 bin Kırım Tatarı, trenlere doldurularak Sibirya, Kazakistan, Özbekistan gibi yerlere sürgün edildi. Bazı yaşlılar ve Kırım’ı terk etmek istemeyenler, aynı meydanda kurşuna dizildi. Kadınlar, kundaktaki bebekler, yaşlılar, hastalar, savaşamayacak durumdaki erkeklerden oluşan 423 bin Kırım Tatarı, gece yarısı hayvan vagonlarına istif edildi. Bir kısmı ise açlıktan hayatını kaybetti. Şehitlerimizin mekani cennet olsun." ifadeleriyle cemaate sürgün ile ilgili bilgi verdi. Ardından sürgün yollarında hayatını kaybeden Kırım Tatarlarının ruhuna dualar okundu. 18 MAYIS 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ VE SOYKIRIMI 18 Mayıs 1944 günü bir şafak vaktinde, milletler hapishanesi Sovyetler Birliği’nin diktatörü Josef Stalin’in emriyle Kırım Tatar halkı öz vatanlarından koparıldı. Sovyet yönetimi, sürgünden sonra Kırım’da, Kırım Tatarlarının varlığına işaret eden her şeyi ortadan kaldırmaya başladı. Adeta bir kültürel soykırım dalgası başladı. Köy, kasaba, ilçe ve şehirler başta olmak üzere yarımadadaki binden fazla yerleşim yerinin Kırım Tatarca olan adları değiştirildi. Sovyet yönetimi, Vatan Kırım’ın demografik yapısını değiştirmeyi amaçladı. Ancak Kırım Tatarları, bağrından koparıldıkları o aziz vatanı, Kırım’ı hiçbir zaman unutmadı. Sürgünlük yollarında, sürgün edildikleri yerlerde vatana dönmek için çaba gösterdi. Nihayet, yıl 1989’u gösterdiğinde Kırım Tatarları, yavaş yavaş ata topraklarına dönmeye başladı. O tarihten itibaren Kırım Tatarları yaşadıkları yokluklara rağmen vatanda kalma mücadelesini sürdürdü. Kırım Tatarları, 1989’un sonuna kadar sürgün yerlerinde zorla tutuldu. O döneme değin gerçekleşen vatan Kırım’a geri dönme teşebbüsleri, hapisle ve yeni sürgünle cezalandırılıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Kırım Tatarları vatana dönmeye başladı. Ancak yaklaşık 150 bin Kırım Tatarı maddi yetersizlik ve yasal engeller nedeniyle Türkistan bölgesinde kaldı. 2015 yılında Ukrayna Parlamentosu, Kırım Tatar Sürgünü’nü soykırım olarak kabul etti ve 18 Mayıs tarihini “Kırım Tatar Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” olarak ilan etti. 2019 yılında Letonya ve Litvanya meclisleri, 2022’de Kanada parlamentosunun alt kanadı olan Avam Kamarası, 2024'ün temmuz ayında Polonya Parlamentosunun alt kanadı olan Sejm, 2024'ün ekim ayında Estonya Parlamentosu (Riigikogu) ve 2024'ün aralık ayında Çekya Parlamentosunun üst kanadı olan Senato, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıdı.

KTMM’den işgalci Rusya’nın Özbekistan’daki kültür provokasyonuna karşı uyarı Haber

KTMM’den işgalci Rusya’nın Özbekistan’daki kültür provokasyonuna karşı uyarı

Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Başkanlık Divanı, Rusya Federasyonu’nun 28 Mayıs-2 Haziran 2025 tarihleri arasında Özbekistan’ın Taşkent ve Semerkant şehirlerinde düzenleyeceği Rusya Kültür Günleri kapsamında gerçekleştirmeyi planladığı etkinliklerle ilgili olarak sert bir açıklama yayımladı. "KTMM, KIRIM TOPRAKLARINDAKİ İŞGAL GÜÇLERİN FAALİYETLERİNE İLİŞKİN BİLGİLERİ SÜREKLİ OLARAK İZLİYOR" KTMM tarafından yayımlanan açıklamada, “KTMM, geçici olarak işgal altında bulunan Kırım Özerk Cumhuriyeti topraklarındaki işgal güçlerin faaliyetlerine ilişkin bilgileri sürekli olarak izliyor ve analiz ediyor. Bu kapsamda, 28-2 Mayıs 2025 tarihleri ​​arasında Özbekistan Cumhuriyeti'nin Taşkent ve Semerkant kentlerinde düzenlenen Rusya Kültür Günü çerçevesindeki etkinliklere Kırım'ın yasa dışı işgal yönetiminin temsilcilerinin de katılımına ilişkin haberler KTMM’nin dikkatini çekmiştir.” denildi. Yapılan yazılı açıklamada, işgal altındaki Kırım’ın Kremlin kontrolündeki gayrimeşru yönetimini temsilen bazı isimlerin bu etkinliklerde yer almasının uluslararası hukuka aykırı olduğu vurgulandı. Etkinliklere sözde “Kırım Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu” adı altında faaliyet gösteren yapının temsilcileri Georgiy Muradov, Ruslan Yakubov ve Çingiz Yakubov’un yanı sıra, işgalci yönetimin denetiminde olan kültürel toplulukların da katılacağı bildirildi. Etkinlik programında, Kırım Tatarlarının Özbekistan’ın gelişimine katkısına dair bir almanak sunumu, "Kırım Tatarlarının Özbekistan’a hizmetleri"ne adanmış bir anıt tasarımının tanıtımı, sözde Kırım Filarmoni Orkestrası'nın konseri ve işgal yönetimine bağlı Kırım Mühendislik-Pedagoji Üniversitesi ile Taşkent Devlet Teknik Üniversitesi arasında bir iş birliği anlaşması imzalanması gibi faaliyetlerin yer aldığı belirtildi. KTMM'DEN ÖZBEKİSTAN HÜKÛMETİNE ÇAĞRI KTMM Başkanlık Divanı’nın açıklamasında şu uyarıya yer verildi: Kırım’ın işgalci yönetimiyle kurulacak her türlü resmi veya gayriresmî temasları ve onların Özbekistan egemen devleti topraklarındaki etkinlikler katılımları, Kırım’da Rus işgalini tanınma olarak yorumlanacaktır. Bu çerçevede KTMM, Özbekistan hükûmetine; Rusya’nın yasa dışı işgal yönetimiyle bağlantılı şahıs, kurum ve toplulukların ülke sınırları içindeki etkinliklere katılımına izin verilmemesini, ayrıca Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi çağrısında bulundu. Meclis Başkanı Refat Çubarov imzalı açıklamada son olarak şu ifadelere yer verildi: Özbekistan’ın, uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak yükümlülüklerine sadık kalacağına ve Rusya’nın yeni bir provokasyonuna karşı kararlı bir duruş sergileyeceğine inanıyoruz.

Kısa ömre sığan büyük miras: Abdürreşîd Mehdî Haber

Kısa ömre sığan büyük miras: Abdürreşîd Mehdî

Kırım Tatar halkının özgürlük ve millî uyanış mücadelesinin öncülerinden biri olan Abdürreşîd Mehdî, bugün vefatının 113. yıl dönümünde saygı ve minnetle anılıyor. Henüz 32 yaşındayken 24 Mayıs 1912’de Karasubazar’da hayata gözlerini yuman Mehdî, kısa süren hayatına büyük bir fikir ve siyaset mirası sığdırdı. Kırım’ın kuzeyindeki fakir bir köylü ailesinden çıkan bu mücadele insanı, halkının sesi olmayı hayatının merkezine koydu. Kırım’ın kuzeyindeki Or (Perekop) bölgesinde fakir bir köylü ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen Abdürreşîd Mehdî, amcasının yardımıyla, Kırım Tatar çocuklarını Ruslaştırmak için Ruslar tarafından Akmescit’te açılan Tatar Öğretmen Okulu’nda öğrenim gördü ve 1902’de buradan mezun oldu. Ardından Karasubazar’da öğretmenliğe başladı. Ancak onun asıl gayesi sadece ders vermek değil, Kırım Tatar halkının içinde bulunduğu derin yoksulluk, topraksızlık ve cehalet sarmalına karşı bir çıkış yolu bulmaktı. Bu amaçla, dönemin inkılapçı Rus hareketlerinden ilham alarak “Genç Tatarlar” adıyla bilinen bir fikir çevresinin öncüsü oldu. Kırım’ın Karasubazar, Bahçesaray, Akmescit, Yalta ve diğer şehirlerinde gizli hücreler kurarak, halkın millî şuura kavuşması ve özgürlüğüne ulaşması için mücadele etti. Mehdî’nin önderliğinde 1906’da Karasubazar’da çıkmaya başlayan Vatan Hâdimi gazetesi, Kırım Tatar milliyetçiliğinin fikirsel zeminini oluşturan yayın organlarından biri haline geldi. İstanbul Türkçesiyle yayımlanan gazete, sadece Kırım’da değil, tüm Türk ve İslâm dünyasında yankı buldu. Mehdî’nin kaleme aldığı yazılar, Kırım’ın Kırım Tatarlarına ait olduğu fikrini cesaretle savunurken, millî kimliğin ve eğitimin yaygınlaştırılmasının da altını çizdi. Halk arasında kazandığı şöhret sayesinde Mehdî, 1906’da Karasubazar Blediye Başkan Yardımcılığına, ertesi yıl da Belediye Başkanlığına seçildi. Kısa aralarla hayatının sonuna kadar belediyedeki görevine devam eden Mehdî, Kırım Tatarlarına sağladığı hizmetlerle büyük ün kazandı. Kırım’ın Müslüman ahalisi arasından milletvekili seçilebilmesini fevkalâde zorlaştıran karmaşık seçim sistemine rağmen Mehdî, 1907 yılında Tavrida eyaletinden II. Rusya Dumasına milletvekili seçildi. Milletvekili görevindeyken, Duma kürsüsünden çarlık rejiminin Kırım’daki işgalci ve sömürgeci politikalarını belgelerle ortaya koyarak büyük ses getiren konuşmalar yaptı. Kırım Tatarlarının ve tüm Rusya Müslümanlarının haklarını kararlılıkla savunan Mehdî, Duma’nın kapatılmasıyla birlikte Karasubazar Belediye Başkanlığı görevine döndü. Siyasî baskılar nedeniyle faaliyet alanı daralsa da, maarif ve yerel yönetim çalışmalarıyla hizmetlerini sürdürdü. 1912 yılında yakalandığı verem hastalığı nedeniyle henüz 32 yaşındayken vefat eden Abdürreşîd Mehdî, ardında silinmez izler bıraktı. Onun milliyetçi ve inkılapçı fikirleri, sonraki kuşaklara ilham verdi ve Kırım Tatarlarının kolektif hafızasında ölümsüzleşti. Bugün, Mehdî’nin hatırası, Kırım Tatar halkının adalet ve özgürlük yolundaki mücadelesinde yaşamaya devam ediyor.

Cuma namazı öncesinde 1944 Sürgünü şehitlerinin ruhuna dua okundu Haber

Cuma namazı öncesinde 1944 Sürgünü şehitlerinin ruhuna dua okundu

Sürgün yollarında hayatını kaybeden Kırım Tatarları bu hafta kılınan Cuma Namazında da unutulmadı. Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesine bağlı Emiryakup Mahallesi'nde 18 Mayıs 1944 Sürgünü'nde hayatını kaybeden Kırım Tatarları için Cuma Namazı öncesinde dualar okundu. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Emiryakup Temsilcisi Adil Bilsel, Kırım Haber Ajansına (QHA) yaptığı açıklamada yaşamını yitiren Kırım Tatarlarının ruhuna dualar okuduklarını kaydetti. SÜRGÜN YOLLARINDA HAYATINI KAYBEDENLERİN RUHLARINA DUALAR OKUNDU Emiryakup Mahallesi Camisi'nin imamı Kur'an-ı Kerim'den okuduğu ayetlerin ardından ettiği duada, "Dualarımızı vatan, millet uğruna canlarını feda eden şehitlerimizin, Kırım'daki geçmişlerimizin ruhuna hediye eyledik, sen muasır eyle ya Rabbi! Varsa günahlarını affeyle, cennetinden bir bahçe nasip et ya Rabbi! Kırım'dan sürgün yollarında şehit düşenlerin ruhlarına hediye eyledik, sen muasır eyle ya Rabbi!" ifadelerini kullandı. 18 MAYIS 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ VE SOYKIRIMI 18 Mayıs 1944 günü bir şafak vaktinde, milletler hapishanesi Sovyetler Birliği’nin diktatörü Josef Stalin’in emriyle Kırım Tatar halkı öz vatanlarından koparıldı. Sovyet yönetimi, sürgünden sonra Kırım’da, Kırım Tatarlarının varlığına işaret eden her şeyi ortadan kaldırmaya başladı. Adeta bir kültürel soykırım dalgası başladı. Köy, kasaba, ilçe ve şehirler başta olmak üzere yarımadadaki binden fazla yerleşim yerinin Kırım Tatarca olan adları değiştirildi. Sovyet yönetimi, Vatan Kırım’ın demografik yapısını değiştirmeyi amaçladı. Ancak Kırım Tatarları, bağrından koparıldıkları o aziz vatanı, Kırım’ı hiçbir zaman unutmadı. Sürgünlük yollarında, sürgün edildikleri yerlerde vatana dönmek için çaba gösterdi. Nihayet, yıl 1989’u gösterdiğinde Kırım Tatarları, yavaş yavaş ata topraklarına dönmeye başladı. O tarihten itibaren Kırım Tatarları yaşadıkları yokluklara rağmen vatanda kalma mücadelesini sürdürdü. Kırım Tatarları, 1989’un sonuna kadar sürgün yerlerinde zorla tutuldu. O döneme değin gerçekleşen vatan Kırım’a geri dönme teşebbüsleri, hapisle ve yeni sürgünle cezalandırılıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Kırım Tatarları vatana dönmeye başladı. Ancak yaklaşık 150 bin Kırım Tatarı maddi yetersizlik ve yasal engeller nedeniyle Türkistan bölgesinde kaldı. 2015 yılında Ukrayna Parlamentosu, Kırım Tatar Sürgünü’nü soykırım olarak kabul etti ve 18 Mayıs tarihini “Kırım Tatar Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” olarak ilan etti. 2019 yılında Letonya ve Litvanya meclisleri, 2022’de Kanada parlamentosunun alt kanadı olan Avam Kamarası, 2024'ün temmuz ayında Polonya Parlamentosunun alt kanadı olan Sejm, 2024'ün ekim ayında Estonya Parlamentosu (Riigikogu) ve 2024'ün aralık ayında Çekya Parlamentosunun üst kanadı olan Senato, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıdı.

Türk Dünyası Stratejik Araştırmalar Kongresi'nde "Kırım" paneli: Sürgünün 81. yılında kültür, tarih ve siyaset bağlamında Kırım Tatarları ele alındı Haber

Türk Dünyası Stratejik Araştırmalar Kongresi'nde "Kırım" paneli: Sürgünün 81. yılında kültür, tarih ve siyaset bağlamında Kırım Tatarları ele alındı

II. Uluslararası Türk Dünyası Stratejik Araştırmalar Kongresi, 16-18 Mayıs 2025 tarihleri arasında Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (HBVÜ) ev sahipliğinde düzenlendi. Kongre, Türk Dünyası Yörük Türkmen Birliği ve HBVÜ Türkiyat Uygulama ve Araştırma Merkezi ortaklığında tertip edildi. Türk dünyasından birçok akademisyeni bir araya getiren kongre, "Türk Devletleri ve Toplulukları Arasında Stratejik İş Birliği İmkânları" temasıyla pek çok bildirinin sunulmasına imkân sağladı. 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nın 81. yıl dönümünde kongre kapsamında "Kırım ve Diasporada Kırım Tatarları: Kültür, Tarih ve Adalet" başlıklı panel gerçekleştirildi. 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nın 81. yılında düzenlenen özel oturumda; Prof. Dr. Makbule Didem Buhari, Dr. Metin Ömer, Ufuk Aykol, Enver Uğur Aykol ve Ömer Cihad Kaya tebliğlerini sundu. Oturum başkanlığını Dr. Ögretim Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu yaptı. 2014 SONRASI KIRIM TATARLARININ KÜLTÜREL DİPLOMASİSİ Kırım oturumunun ilk bildirisi İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Makbule Didem Buhari ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu'nun hazırladığı "2014 Sonrası Kırım Tatarlarının Kültürel Diplomasisi" başlığını taşıdı. Prof. Dr. Buhari, Rusya'nın Rus olmayan halklara ve özellikle savaş ve işgal girişimi ile mücadele eden Ukrayna ve Kırım Tatarlarına yönelik saldırgan bellek siyasetine dikkat çekti. Kırım'ın işgali ve 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan topyekûn savaş ile Rusya'nın kimliksizleştirme faaliyetleri ve kolonyal politikasına vurgu yapan Prof. Dr. Buhari şunları ifade etti: "2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesiyle beraber, Rusya’ya bakıldığında Sovyetler Birliği hatırlanıyor. Yapılan haksızlıklar anımsanıyor. Geçmişle bugün arasında bir bağ kuruluyor. Biz bu çalışma ile şu andaki Ukrayna-Rusya Savaşı’nı da bir tür bellek savaşı olarak okumak gerektiğini ifade ediyoruz. Moskova; Ukrayna ve Ukraynalı diye bir kimliğin var olmadığını savunuyor. Ukraynalı kimliğinin, otantik olmadığını, herhangi bir tarihi olmadığını, Ukraynalıların aslında Rus olduğunu söylüyor. Ukraynalıları Avrupalı ideologların manipüle ettiğini ve Ruslara düşman ettiğini iddia ediyor. Rusları bir ölçüde böldüğünü ileri sürüyor. Burada doğrudan bir tarihi anlatı üzerinden Ukraynalıların kimliğine bir saldırı yapılıyor ve saldırgan bir şekilde bellek siyaseti kullanılıyor. Buna karşılık olarak da Ukraynalılar kendi milli kimliklerini savunuyorlar." Prof. Dr. Makbule Didem Buhari, Kremlin'in bu saldırgan tavırla bir milli kimliği yoksaydığını ve kendi savaş suçlarını gizlemek istediğini belirterek şöyle konuştu: "Rusya, bu asimilasyon siyasetine karşı çıkan Kırım Tatarlarını, Litvanyalıları, Ukraynalıları ve Polonyalıları geçmişte Nazilerle iş birliği yapmakla suçlayarak, bu noktada saldırgan bir politika izlemektedir. Putin Rusyası, şu anda gerçekleştirdiği saldırıları bu şekilde meşrulaştırmaya ve gizlemeye çalışmaktadır. Buna karşılık, Kırım Tatarları da kendi belleklerini savunmaktadır." Bu konuda Buhari, Kırım Tatar halkının milli kültür ve milli kimliğinin korunması için “Haytarma” filminin hikayesini örnek verdi. Ayrıca, tarihi adaletsizlik hususunda ise şu ifadeleri kullandı: "Ukrayna, Kırım Tatarlarının kültürel diplomasi faaliyetlerini desteklemektedir. Bilindiği üzere, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü’nün soykırım olarak tanınması için uluslararası bir kampanya başlattı. Bu, Ukrayna ve Kırım Tatarlarıyla tarihsel adaletsizliğe başkaldırdıklarını gösteriyor. Sovyetler Birliği döneminde yapılan etnik temizlik, soykırım gibi savaş suçları bugün daha postmodern bir şekilde yapılabiliyor. Ancak, buna karşılık özellikle Türkiye’deki Kırım Tatar diasporasının faaliyetleri, Ukrayna’nın da desteğiyle Kırım Tatarlarına yapılan baskıların dünyaya duyurulduğunu görüyoruz." TEHLİKEDEKİ DİL OLARAK KIRIM TATARCASI: GEÇMİŞTEN BUGÜNE KIRIM TATARCA NEŞRİYAT Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi Ufuk Aykol ve Türk Edebiyatı Dergisi Yazı İşleri Müdürü Enver Uğur Aykol, Kırım Tatarca neşriyatın geçmişten bugüne yaşadığı serüveni ve tehlikedeki bir dil olarak Kırım Tatarcanın yok olmaması ve gelişmesi için günümüzde neler yapılabileceği yönünde bir sunum gerçekleştirdi. Kırım Tatar tarihçi Ufuk Aykol, konuşmasında Kırım Tatar yazını ve edebiyatı hususunda şöyle konuştu: "Kırım Tatarları, Kırım’ın yerli ve Müslüman Türk halkıdır. Doğal olarak, Kırım Tatarca da Türk dilinin Kırım’a özgü bir lehçesidir. Ancak, Kırım Tatarcanın tarihsel gelişiminde yaşadığı serüven, çok farklı coğrafyalara yayılmalarına sebep olduğu için sadece Kırım’da değil Türkiye, Romanya Bulgaristan hatta sürgünden sonra Özbekistan ve Türkistan'da yaşamaya devam etti. Organik bir şekilde bağlı bulunduğu coğrafyaya adapte olabilen, görece değişebilen ve yaşamaya devam eden bir dil haline geldi. Kırım’da özellikle 1783’teki Rus İmparatorluğunun işgalinden sonra Kırım'daki Tatar nüfusu geometrik olarak azalmaya başladı. Rus kolonizasyonu sonucunda 19. yüzyılda muhaceretin neticesinde Kırım'daki nüfus azınlığa düştü. 1883'te hepimizin çok iyi bildiği İsmail Bey Gaspıralı ortaya çıktı ve Kırım Tatarca yazının yaşayabilmesi adına ilk Kırım Tatarca gazete olan Tercüman’ı neşretti. 1883'ten 1914'e kadar Tercüman, muntazam, haftada en az iki kere olmak üzere basılmaya devam etti. Ve ortak bir edebi dil için çalışan Gaspıralı, gazetesinde Kırım Tatarca ifadelere, cümlelere, şiirlere, anlatılara yer verdi. Doğal olarak; onun yolunu açtığı Kırım Tatarcanın yaşaması için kurulan bu müessese, Kırım Tatar gençlerini, aydınlarını etkiledi ve Kırım’da neşriyat, 19. yüzyılın sonunda canlılık kazandı. Bugün Yaş Tatarlar adını verdiğimiz oluşum, 1905’teki Rusya’daki devrimden sonra ortaya çıkan Vatan Hadimi gazetesini neşretti. Bu gazete, sadece Kırım Tatarca çıkarıldı. Tercüman, Osmanlı Türkçesine yakın bir dil tercih ederken “Vatan Hadimi” tamamen Kırım Tatarca çıkarılıyordu. Bu gelişme, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Kırım Tatarlarına da sirayet etti. İstanbul'da okuyan Kırım Tatar gençleri, Kırım Talebe Cemiyetini kurdu. Bu cemiyetteki gençler, Kırım Tatarcanın yaşatılması için Yaş Tatar Yazgıçları Cıyını (Genç Tatar Yazarlar Kulübü) adlı grubu kurdu. Ve ilk defa 1912 senesinde İstanbul'da tamamen Kırım Tatarca yayınlar çıkarıldı. Bu ekip; Numan Çelebicihan, Mehmet Niyazi, Bekir Sıtkı Çobanzade gibi bugün Kırım Tatar Edebiyatının, Kırım Tatar Milli Hareketi’nin büyük isimlerinin eserlerini bastı, neşredilmesini sağladı." Aykol, Gaspıralı ve Ceditçilik reformları sayesinde büyük adımların atıldığını ve ana dilde eğitimin hızlı bir şekilde öğretilmesiyle büyük bir toplumsal dönüşümün meydana geldiğini vurguladı. Aykol, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı ile Kırım Tatar dilinin büyüktür yara aldığını ifade etti. Stalin'in ölümüyle beraber yeniden çeşitli adımlar atılsa da komünist Sovyet ideolojisi neticesinde Kırım Tatarca neşriyatın bağımsız bir şekilde ilerleyemediğini kaydetti. Ufuk Aykol şunları ifade etti: "1990'lı yıllarda Kırım'da geri dönüş başladıktan sonra Kırım Tatarları kendi dillerini koruyabilmek için Avdet ve Yeni Dünya gibi yeni gazeteler neşretmeye başladılar. Ama burada şöyle bir problem çıktı. Artık 1944'te Kırım Tatarca da erozyona uğradığı için Kırım Tatarca neşriyatın okur kitlesinin ortaya çıkması da biraz müşküldü. Ve bu durumda Kırım Tatarca neşriyatın tirajı, etkinlik sahası daralmaya başladı." Enver Uğur Aykol ise günümüzde bu konuda nelerin yapılabileceği ve tehlikedeki bir dil olması sebebiyle neden daha özenle korunması gerektiğini açıkladı. Aykol bu husustaki tebliğinde şöyle konuştu: "Öncelikle şüphesiz bir dil yalnızca kelime haznesiyle oluşmuyor aynı zamanda bir kültür aktarımını da merkeze alıyor. Bu kültür; toplulukların tüm parçasını, kendi kimliğini ve kendi geleneğini ortaya koyan bir yapı oluşturuyor. Bu sebeple kültürel asimilasyon çalışmaları, öncelikle dilin erozyona uğratılmasıyla veya dilin kullanım alanının daraltılmasıyla başlıyor. Bu sebeple de Kırım Tatarcanın UNESCO'nun da belirttiği gibi ölü diller statüsünden çıkması için kullanım alanlarının genişletilmesi gerekiyor. Dilbilim açısından Kırım Tatarcanın çok şanslı olduğunu söylemek gerek. Çünkü tehlikedeki diller için dokümanter dilbilimi temel olarak fiziki unsurların kayda geçirilmesini tavsiye eder. Bu konuda Çobanzade’den günümüze kadar birçok çalışma var. Tabii ki, bunların tamamına yeterli demek mümkün değil. Elbette ki daha kayda geçirilmemiş birçok deyim, atasözü, masal ve şiir ve öyküler var. Kırım Tatarca konuşmanın teşvik edilmesi ve yayınlar yapılması son derece önemli. Çünkü, kullanım alanıyla beraber yeni bir kültür aktarımı ve söylem geliştiriliyor. Aynı zamanda hem politika alanında hem de sivil toplum kuruluşlarında dilin öğretilmesi ve eğitmenlerin yetişmesi gerekli. Şüphesiz Kırım Tatarcanın geliştirilmesi ve daha çok kişiye ulaşması için yapılacak yayınların dışında etkinliklerin ve edebiyatın da çok büyük bir önemi olduğunu söylemek gerekiyor. Bunun için aslında güzel bir örnek vermek istiyorum. Ukrayna'da hala yayın yapan Kırım İnciri Antolojisi var. Bu antolojide her sene Karim Tatarca şiirler ve öyküler neşrediliyor. Bu öyküler, birçok uzak coğrafyada Karim Tatarca konuşan ve yazan şair ve yazarları bir araya getiriyor. Dilin yaşaması için kesin bir topluluğa ihtiyacı var. Dilin, konuşuru olmadan yaşaması mümkün değil. Bu sebeple halkın, sonraki kuşaklara mutlaka Kırım Tatarcayı aktarmaları gerektiğini düşünüyorum." Oturum Başkanı Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu, Ufuk Aykol ile Kırım Talebe Cemiyetinin neşriyatı üzerine hazırladıkları kitabın yakında Ötüken Yayınevinden çıkacağını duyurdu. Ayrıca, Enver Aykol'un çıkardığı Türk Edebiyatı dergisine de katkı olunması yönünde çağrı yaptı. Bezikoğlu, ayrıca Dr. Metin Ömer ve Edige Burak Atmaca ile hazırladıkları Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının desteğiyle basılan resimli albümü dinleyicilerin ilgisine sundu. TARİHÎ PERSPEKTİFTEN ROMANYA’DAKİ KIRIM TATARLARININ KURUMSAL YAPISININ GELİŞİMİ Köstence Ovidius Üniversitesi Doğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsünde çalışan Dr. Metin Ömer, Romanya'daki Kırım Tatarlarının kurumsal gelişimi, siyasi, sosyal ve kültürel faaliyetleri hakkında önemli bir tebliğ yaptı. Tarihsel süreçte Romanya'daki Kırım Tatarlarının kurdukları örgütleri, topluluklarını anlayabilmek için birkaç unsurun bilinmesi gerektiğini kaydetti. 2021 senesinde yapılan resmi nüfus sayımına göre Romaya'daki Kırım Tatarlarının nüfusunun yaklaşık 20 bin olduğunu bildiren Ömer, bu sayının tarihteki en düşük sayı olduğunu belirtti. Tarihi olarak Kuzey Dobruca olarak adlandırılan bölgede, 1878'de nüfusun çoğunluğunu Türk-Tatarların oluşturduğunu kaydetti. Fakat 1877'den başlayarak Dobruca'dan Osmanlı topraklarına çok yoğun bir göç hareketi yaşandığını belirten Dr. Ömer, "Benim incelediğim kaynaklara göre; Birinci Dünya Savaşı'na kadar yaklaşık 100 bin kadar Türk-Tatar, Osmanlıya göç etmiştir" ifadelerini kullandı. Romanya'daki Kırım Tatarlarının kurumsal yapısı hakkında şu durumlara dikkat çekti: "Romanya'daki Kırım Tatarlarının kurumsal yapısı her zaman Romanya'daki siyasi yapıdan etkilenmiştir. 1878'den günümüze kadar, Romanya'da 3 kez siyasi rejim değişmiştir. Birincisi, Romanya bağımsız devlet olarak kurulduğunda bir prensliktir, ondan sonra krallık oldu. Daha sonra 1947'de 2. Dünya Savaşı sonucunda Sovyet etkisiyle Romanya'da komünist iktidar kuruluyor. Aralık 1989'daki devrimden günümüze kadar Romanya'da demokratik bir siyasi ortam hakim." Romanya'nın vakıf mallarını yönetmek için Müslüman topluluklarının kurulduğunu vurgulayan Ömer, 1918'e kadar bu kurumları yönetenler aslında Kırım Tatarlarının da olduğunu ifade etti. Bu konuda Kırım Halk Cumhuriyeti’ne Romanya'dan da katılanların bulunduğu belirtildi. 1. Dünya Savaşı sonrasında azınlıklara da önemli haklar verildiği ve Kırım Tatarlarının da bundan etkilendiğini kaydetti. Dr. Metin Ömer, Kırım Tatarlarının Romanya’daki tarihi süreci hakkında şöyle konuştu: "Bunların arasında en önemlilerinden birisi Müslüman Semineri Mezunlar Derneği. Müslüman Semineri aslında Kırım Tatarlarının tarihinde çok önemli bir yeri var. 1889'da açılan bir okul. Romanya'daki Türk-Tatar nüfusunun yetiştirildiği bir okul. Ve aynı zamanda Kırım Tatar Milli Hareketine destek vermek gayretiyle kurulmuş bir yerdi. Onun dışında ayrıca 1930'larda gayriresmi olarak Romanya hukuku tarafından tanınan belli bir statüsü olmayan bir kuruluş teşekkül etti. Bunu Emel Grubu olarak adlandırıyoruz. Emel Grubu, Emel Dergisi etrafında örgütlenen, Kırım Tatar Milli Hareketi'nin ana çekirdeği olan grubu teşkil ediyor. Emelciler, İkinci Dünya Savaşı’nda en faal dönemini yaşadı. 1944'te sadece Kırım Tatarlarının fiziki yok oluşu değil bir etnisite olarak da yok oluşu amaçlanmıştır. Ronanya'da komünist iktidarı olduğu için Kırım Tatar milli hareketi de yasaklanmıştır. 1989'da Romanya demokratik bir siyasi yapıya dönünce azınlıklara kendi kimliklerini koruma imkanı tanınmış, bu çerçevede Romen siyaset adamları, Romanya'da yaşayan 19 tarihi azınlık tanınarak bunlara belli haklar verilmiştir. Her azınlığı temsil eden bir dernek kuruldu ve bu azınlığa belirli bir bütçe tanınıyor. Örneğin Romanya Müslüman Türk Tatar Demokrat Birliği, her sene belirli bir bütçe alıyor ayrıca meclise katılma hakkı var. Adayları temsil hakkı kazanabiliyor. Sonuç olarak, her ne kadar 1990'lardan sonra kurumsal yapı açısında Romanya'daki Kırım Tatarları için en elverişli dönem yaşansa da iki dünya savaşı arasındaki faaliyetlerle kıyaslayacak olursak daha fazla işler yapılması gerektiği çok açıktır." "UKRAYNA-RUSYA SAVAŞI VE TÜRK DEVLETLERİNİN BÖLGESEL GÜVENLİK RİSKLERİNE KARŞI POLİTİKA BELİRLEMESİNİN ZORUNLULUĞU VE ÖNERİLER" Kırım panelinin son bildirisini araştırmacı Ömer Cihad Kaya sundu. Kaya, konuşmasına 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nı anarak başladı ve sürgün çerçevesinde hayatını kaybeden masumlara Allah'tan rahmet diledi. Kaya, sürgünün uluslararası hukuk açısından da kelimenin tam manasıyla bir soykırım olduğuna dikkat çekti. 2015 yılında Ukrayna'nın, Kırım Tatar halkının Sovyet zulmüne uğrayarak soykırıma uğradığını kabul ettiğini hatırlatan Kaya, hâlen 7 ülkenin soykırım kararını kabul ettiğini ifade etti. Ukrayna'nın ülke parlamentolarına bu yönde çağrı yaptığını belirten Kaya, Türkiye Cumhuriyeti de dahil olmak üzere ülkelerin bu çağrıya kulak vermesi gerektiğini vurguladı. Kaya, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne taraf olduğunu vurgulayan Kaya, soykırım suçlarının zamanaşımına uğramadığını kaydetti. Kırım Tatarlarına karşı soykırım suçu işleyenlerin aradan geçen 81 yıla rağmen cezalandırılmadığına vurgu yapan Kaya, günümüzde Putin Rusyası’nın da bu mirası sahiplendiğini ifade etti. Kaya, "Kırım Tatarlarının sürgünü bitmedi... Devam eden işgal ve savaş nedeniyle halen sürüyor. Unutulan soykırım tekrarlanır. Ve failleri cezası kalan her suç, faili daha fazla azgınlaştırıyor" değerlendirmesini yaptı. Ardından "Türk Devletleri Teşkilatı Üyesi Ülkelerin Ukrayna-Rusya Savaşı’na Bakışı: Bölgesel Güvenlik Risklerine Karşı Politika Belirlenmesinin Zorunluluğu ve Öneriler" başlıklı tebliğinin sunan Kaya, Rusya'nın başlattığı topyekûn savaşın yarattığı küresel ve bölgesel risklere dikkat çekti. Ömer Cihad Kaya şunları ifade etti: "Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaş ve işgal girişimi, Avrupa'da ve yakın coğrafyasında bir güvenlik sorunu, bir tehdit unsurudur. Çünkü, 21. yüzyılda sınırların değişmezliği ilkesini sorgulatır hale getiren bu savaş, dünyada yaşayan herkes için endişe vericidir. Sadece bölgesel değil küresel de bir meydan okumadır. Rusya’nın Kırım ve Donbas’ı işgali ve 24 Şubat 2022’de Ukrayna-Rusya Savaşı’nı başlatmasındaki en temel motivasyon, Yakın Çevre Doktrini’dir. Kremlin müesses nizamının, Rus dış politikasını tanımlamak ve saldırganlıklarına kılıf bulmak için ortaya attığı doktrin, dengeleri Kremlin’in lehine dönüştürmek ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra kurulan ülkeleri etki altına almak için kurgulanmıştır. Bu doktrin, Ukrayna’ya özel önem vermektedir. Çünkü, Rusya Federasyonu'nun yeniden süper güç olması için Ukrayna’ya ihtiyacı vardır. Peki Türk Devletleri Teşkilatı, dünyada yaşanan bu güvenlik risklerine karşı ne yapabilir? 2021 yılındaki İstanbul zirvesinde, Türk Dünyası 2040 Vizyonu’nun hazırlanması ve ilanı, bu yönde bir beklenti ve hazırlığın olduğuna işarettir. Bu vizyon belgesi tesadüfi değildir, dünyada barışın ve istikrarın tehlikede olmaya başladığı bir dönemde kabul edilmiştir. Ortak güvenlik kaygıları ve ortak risklere karşı birliktelik fikrini beslemektedir. Bu nedenle, Türk Devletleri Teşkilatına üye ülkelerin, bundan sonrada hem 2040 vizyonu hem de TDT 2022-2026 Stratejisi ve gelecek 5 yıl için 2026-2030 Stratejisi ışığında ortak tehdit algısını geliştirmesi bir jeopolitik zorunluluktur." Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin savaşın taraflarıyla askeri, mali, insani ve siyasi ilişkilerini değerlendiren Kaya, Teşkilat'ın uluslararası bir kuruluş olarak ortak bir duruş sergilemesi ve aktör konumunda olması için bazı adımları kısa ve uzun vadede hayata geçirmesi gerektiğini vurguladı. Panel, Kırım'ın ve Kırım Tatar halkının tarihindeki acı olaylar, Kırım'ın 2014'teki işgali ve Ukrayna'daki topyekun savaşın getirdiği sonuçların tartışıldığı soru cevap kısmı ile sona erdi.

Kıyiv'de “Kırım: Direnişten Doğan Özgürlük” paneli gerçekleştirildi Haber

Kıyiv'de “Kırım: Direnişten Doğan Özgürlük” paneli gerçekleştirildi

Kıyiv Millî Taras Şevçenko Üniversitesinde “Kırım: Direnişten Doğan Özgürlük” başlıklı bir panel düzenlendi. Etkinlikte, işgal altındaki yarımadada özellikle gençler arasında devam eden direniş ele alındı ve Rusya’nın baskıcı politikalarının mağduru olan kişilerin hikâyeleri anlatıldı. Kıyiv Millî Taras Şevçenko Üniversitesinde 20 Mayıs’ta düzenlenen etkinliğe; Ukrayna Cumhurbaşkanlığının Kırım Daimî Temsilcisi Olga Kurışko, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov, eski Kırım Tatar siyasi tutsak Leniye Umerova, Kırım İnsan Hakları Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Olga Skrıpnık katıldı. Panelin moderatörlüğünü ise Kırım Temsilciliği Bilgi Desteği Departmanı Başkanı Yevhen Bondarenko üstlendi. Açılış konuşmalarını ise Kıyiv Millî Taras Şevçenko Üniversitesi Rektörü Volodımır Buhrov ve Kamu Yönetimi Enstitüsü Direktörü Larısa Komaha yaptı. Kırım Temsilcisi Olga Kurışko konuşmasında, işgal altındaki Kırım’da barışçıl direniş gösteren vatandaşlara yönelik baskı yöntemlerine değinerek, sadece “Rus ordusunun itibarını zedeleme” suçlamasıyla bin 350’den fazla kişiye ceza verildiğini belirtti. Özellikle gençlerin hedef alındığını vurgulayan Kurışko, 15 yıl hapis cezasına çarptırılan sanatçı Bogdan Ziza örneğini hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: Geniş çaplı işgal saldırısı başladıktan sonra işgal yönetimi siyasi nedenlerle gençlere daha fazla baskı uygulamaya başladı. Bunun en canlı örneği, Kezlev’deki (Yevpatoriya) işgal yönetimi binasını mavi ve sarı boyayla boyayan ve hukuksuz bir şekilde 15 yıl hapse mahkûm edilen Bohdan Ziza'nın hikayesidir. Refat Çubarov ise Kırım’daki baskının Sovyet döneminden çok daha kapsamlı ve sürekli olduğuna dikkat çekerek şunları kaydetti: Çoğu zaman Kırım’da aslında neler yaşandığını ve işgale karşı çıkmanın ne kadar mümkün olduğunu tam olarak kavrayamıyoruz. Sovyet döneminde eğer aktif şekilde protesto edersen, seni takip ederlerdi, baskı altına alırlardı. Bugün Kırım’daki durum tamamen farklı; orada sürekli bağlılık göstermek zorundasın, aksi takdirde mutlaka seni hedef alırlar. İşgalci yönetimle iş birliği yapmadan, şiddete başvurmadan direnen insanlar cesur insanlardır. Ve bu insanların sayısı yüz binleri buluyor. Kırım İnsan Hakları Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Olga Skrıpnık, Rusya’nın baskı politikasının işgalin ilk günlerinden bu yana sistemli şekilde yürütüldüğünü kaydederek, en az 223 Ukrayna vatandaşının siyasi gerekçelerle Rusya tarafından alıkonulduğunu belirterek, “Şu anda en az 223 Ukrayna vatandaşının siyasi gerekçelerle açılan davalar sonucunda Rus cezaevinde tutulduğunu biliyoruz. Kırım Tatarı aktivistlere yönelik ‘terör suçlamalarıyla’ davalar uyduruluyor ve 17-18 yıl hapis cezaları veriliyor. Ukraynalılara yönelik yaygın suçlamalar ise ‘casusluk’ veya ‘Ukrayna Güvenlik Servisi ile iş birliği’ şeklinde. Kadınlar da bu baskıdan etkileniyor; aralarında 69 yaşındaki Vira Dovgopola’nın da bulunduğu 22’den fazla kadın hukuka aykırı şekilde gözaltına alındı. 2022’den sonra durum özellikle kritik bir hal aldı; çünkü Kırım, yeni işgal edilen bölgelerin sakinleri için fiilen bir hapishaneye dönüştü.” dedi. Hasta babasını ziyaret için Kırım’a giderken uydurma suçlamalarıyla alıkonulan eski siyasi tutsak Leniye Umerova kendi hikayesini paylaştı. Rusya’nın insanları korkutarak, zulmederek işgale karşı çıkan insanlardan kurtulmaya çalıştığını belirterek şu ifadelere yer verdi: Eğer onurun ve eleştirel düşünme yeteneğin varsa, Ruslar için bir düşmansın. İnsan farklı düşünebiliyorsa, onu ortadan kaldırıyorlar. Onu hiçe sayıyorlar. Bu, doğrudan sürgünle paralellik kurmamıza neden oluyor. Aileme o zamanlar hain denmişti. Şimdi ise bizi casusluk ve vatana ihanet suçlamalarıyla hapse atıyorlar. Rusya’nın insanlara ihtiyacı yok; sadece toprak ele geçiriyor ve onların uysal, sindirilmiş topluma ihtiyacı var. Etkinlikte ayrıca “Özgür Kırım’a Mektuplar” girişimi kapsamında siyasi tutsak Ukrayna vatandaşlarına destek mektupları yazıldı. Katılımcılar, insan hakları örgütü ZMINA tarafından hazırlanan “Sivil Gazetecilerin Gözünden Kırım: Esaret Altında 10 Yıl” başlıklı fotoğraf sergisini inceleme fırsatı buldu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.