SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kırım Hanlığı

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kırım Hanlığı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kırım Hanlığı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu Haber

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu

Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜRKDAM), Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu ile Kızılelma Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği tarafından 8 Aralık 2025 tarihinde “Türk Dünyası Sorunları ve Sorunlu Bölgeler” başlığıyla kapsamlı bir panel düzenlendi. Gazi Üniversitesi Rektörlük binasındaki Mimar Kemaleddin Salonu’nda tertip edilen program saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. "TÜM ATALARIMIZI HÜRMETLE YÂD EDİYORUZ" “Türk dünyasının ata yurdundan bugüne, adı bilinen veya bilinmeyen tüm büyüklerimize; Alp Er Tunga’dan Tonyukuk’a, Korkut Ata’dan Kaşgarlı Mahmud’a, Cengiz Aytmatov’dan İsmail Bey Gaspıralı’ya kadar fikirleriyle, kalemiyle, mücadelesiyle yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi hürmetle yâd ediyoruz.” diyerek programın sunumunu yapan TBMM ve TRT program yapımcısı ve aunucusu Yasemin Aras açılış konuşmaları için protokol isimlerini takdim etti. TÜRK DÜNYASININ DERTLERİYLE DERTLENMEYİ BORÇ BİLEN NESİLLER Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu Başkanı Seyfullah Kaya, katılımcıların programa iştirak ederek, Türk dünyasının dertleriyle dertlenmeyi bir borç olarak bildiğini gösterdiğini vurguladı. Kaya, panelde sorunlu bölgeler başlığıyla toplanılmış olsa da buraya yalnızca coğrafî problemle bakılamayacağını kaydetti. Kaya, “Çünkü bizim için Kırım yalnızca haritada bir yarımada değil, sürgüne direnen bir toplumun vatanı. Ahıska, vatana duyulan bitmeyen bir hasret. Kerkük, Türkmeneli hoyratlarda dile gelen bizi biz yapan, öz mayamızdır. Kıbrıs, vazgeçemeyeceğimiz egemenliğimiz; Karabağ ise sabrın kutlu zaferidir.” ifadelerini kullandı. Kaya, bu bölgelerdeki soydaşların tarih boyunca bedeller ödediğini belirtti. Yalnızca problemlerin konuşulduğu bir program olmaması gerektiğini kaydeden Türk Dünyası Topluluğu Başkanı, “Yolumuz İsmail Bey Gaspıralı’nın da dediği gibi ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ sloganını bir slogan olmaktan çıkarıp yaşantımıza dökmektir.” dedi. "AYNI KANDAN AYNI CANDAN MİLLETİN EVLATLARIYIZ" Ardından Kızılema Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği Başkanı Dr. Yasemin Meydan ise programın yalnızca toplantıdan ibaret olmadığının altını çizdiği açılış konuşmasında, “Bugün burada aynı kandan aynı candan aynı tarihten gelen bir milletin evlatları olarak omuz omuzayız, omuz omuza olmak zorundayız. Her birimizin yüreğinde vatandan uzak, haksızlığa uğramış, sesi kısılmaya çalışılmış Türk yurtlarının hüznü, acısı ve umudu var.” cümlelerini sarf etti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından, Rus işgali altındaki Kırım’da yapılan baskılardan örnek veren Meydan, yayılmacı güçlerin sistematik bir baskı, asimilasyon politikası ve korku yaratma hedeflerinin olduğunu söyledi. Ayrıca Azerbaycan’da memleketlerinden koparılan insanların acılarının devam ettiğini, Ahıska Türklerinin ise hâlâ vatan hasreti çektiğini sözlerine ekleyen Meydan, Türkmeneli’nde varoluş, Kıbrıs’ta ise eşitlik mücadelesi olduğunu dile getirdi. "BİR ÇOCUĞUN DİLİ SUSTURULDUĞUNDA BİR MİLLETİN SESİ KISILIR" Meydan konuşmasında, “Türk dünyasının farklı bölgelerindeki acılar yalnızca istatistik bir rapor ya da yalnızca tarih değildir. Bunlar kadınlarımızın gözyaşı, gençlerimizin feryadı, çocuklarımızın sessizliği, yaşlılarımızın kırılmış yüreğidir. Bir annenin çocuğuna sarılamadığı yerde huzur olmaz. Bir gencin kimliği elinden alınmaya çalışıldığı yerde gelecek olmaz. Bir çocuğun dili susturulduğunda bir milletin sesi kesilir. Bir yaşlının vatan toprağından hasretle ölmesi bir tarihin koparılmasıdır. Biz biliyoruz ki Türk dünyasının bir yerinde zulüm varsa o zulüm hepimize yapılmış demektir.” ifadelerine yer verdi. TÜRK DÜNYASI GENİŞ COĞRAFYAYA HÂKİM TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy ise Türk dünyasını derinliği olan, değerli ve önemli bir kavram olarak nitelendirerek başladığı konuşmasında, Türk nüfusunun derin bir coğrafyaya hâkim olduğunu ifade etti. Bağımsız olarak yaşayan, otonom olarak yaşayan ve başka ülkelerde azınlık halinde kimlik mücadelesi vererek yaşayan Türklerin büyük bir alana yayıldığını aktaran Aksoy, “İşte bu derin coğrafya içerisinde ekonomiden siyasete, sosyo-kültürel meselelerden güvenliğe kadar çok çeşitli alanlarda birtakım sorunların olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni fırsat yeni siyasi konjonktür ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Türk milleti için birtakım fırsatları beraberinde getirirken diğer taraftan da aşılması gereken zaman içerisinde çözümlenmesi gereken sorunları beraberinde getirmiştir.” diyerek toplantının konusuna işaret etti. Programda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Aksoy sözlerine Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “Ağıt” şiiriyle son verdi. TÜRKİSTAN HASSAS BİR DENGE KURMAK ZORUNDA Açılış konuşmaları Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necdet Hayta’nın konuşmasıyla son buldu. Prof. Dr. Hayta, Türk dünyasının Kafkasya, Türkistan, Balkanlar ve Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada olduğunun altını çizdi. Bu nedenle Türklerin farklı siyasî yapıların, farklı ekonomik şartların ve çok çeşitli kültürel ortamlara sahip olduğunu aktaran Hayta, “Türk dünyası hem büyük bir potansiyel hem de ciddi sorunlar barındırabiliyor.” dedi. Türk dünyasının, özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin Rusya, Çin, ABD ve asgari düzeyde bölgede tehdit haline gelen İran gibi ülkelere karşı güvenlik, enerji, ekonomik gibi alanlarda hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu belirtti. Türk dili ve alfabesine dikkat çeken Hayta, farklı alfabelerin uzun vadede kültürel etkileşimi zorlaştırdığını söyledi. Hayta, “Ortak bir müfredat, ortak eğitim politikaları ya da gençler arası güçlü bir kültürel etkileşim gerekmektedir. Öyle ki bazı ülkelerde Türk kimliğine yönelik baskılar ve asimilasyon politikaları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı. Türk dünyasındaki sorunların devam ettiğini vurgulayan Hayta, “Bu sorunların aşılabilmesi için Türk devletlerinin daha güçlü bir iş birliği, daha fazla ekonomik entegrasyon ve ortak sosyo-kültürel politikalar geliştirilmesi son derece önemlidir.” diyerek Türk dünyasına çağrıda bulundu. TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy’un moderatörlüğünü yaptığı panelde; Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Araştırmacı-Yazar Dr. Azad Dedeoğlu, Türkmeneli Dernekler Federasyonu Başkanı Mehmet Tütüncü, Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ve Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü konuşmacı olarak yer aldı. ÇİN YAYILMACI BİR SİYASET GÜDÜYOR Prof. Dr. Emet, Doğu Türkistan sorununu anlamak için öncelikle Çin’i bilmek gerektiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında, Çin’in tarihî sürecini ve coğrafî konumunu kısaca ele aldı. Çin’in özellikle Türk dünyası başta olmak üzere geniş bir alana yayıldığını ifade eden Emet, Japonya ile ipleri geren Çin’in yayılmacı bir politika güttüğünü söyledi. KARDEŞLERİNİN HEPSİ TOPLAMA KAMPINDA Öte yandan Türkiye’de oluşturulan algının tam tersine Doğu Türkistan’da insanlık suçlarının işlendiğini aktaran Emet, kardeşlerinin hepsinin toplama kampında olduğunu dile getirdi. 2017 yılı itibarıyla hayata geçirilen toplama kampları için artık sadece Uygurların değil Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar gibi Türk soyluların da millî kimliği nedeniyle hedef alındığını kaydetti. Emet, “Uydu görüntüleri aracılığıyla bin 200 tane toplama kampı tespit edildi. Korkunç derecede insanlık dışı uygulamalar var burada. Kampa girmek için akrabanızı ziyaret etmeniz bile yeterli. Ayrıca çok sayıda yazar, akademisyen, gazeteci de toplama kamplarına alındı.” dedi. Çin kaynaklarında Uygurların Türk olarak tarihe kaydedildiğini anımsatan Emet, şimdi ise bunun inkâr edildiğini, Uygurların Çinli olduğu yalanını ortaya koyduklarını sözlerine ekledi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Doğu Türkistan ziyaretinin ardından asimilasyon talimatı vermesi üzerine Uygurların yok edilmeye çalışıldığının altını çizen Emet, “Çünkü Doğu Türkistan onlar için stratejik öneme sahip bir bölge.” yorumunda bulundu. Emet ayrıca dünyadaki Doğu Türkistan diasporasına da değindiği konuşmasında, Uygurların oluşturduğu teşkilâtların tek çatı altında toplandığı Dünya Uygur Kurultayından söz etti. Emet, Uygur Türklerinin kimliğini korumak, gelecek nesillere aktarmak için müzikleri, dansları ve ana dili ile kültürel çalışmalar yaptıklarını ifadelerine ekledi. Emet, “Bugün Doğu Türkistan sorununu sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz.” dedi. Ayrıca DUK Sözcüsü, 9 Aralık’ın Doğu Türkistan Soykırım Günü olarak kabul edilmesine işaret ederek, bunun kritik bir önem taşıdığını ve önemli bir gelişme olduğunun altını çizdi. AZERBAYCAN JEOPOLİTİK REKABETTE ÖNE ÇIKIYOR Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozkuş ise Azerbaycan’daki soruna işaret ederek etnik yapısı, coğrafî konumu, bölgesel gelişmeler ve enerji sevkiyatının geçiş güzergâhı üzerinde olması nedeniyle Azerbaycan’ın önemli bir konumda olduğunun altını çizdi. Azerbaycan’ın 1918’de bağımsızlığını ilan edene dek Rusya’nın baskılarını sürdürdüğünü aktaran Bozkuş, iki yıl sonra Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldiğini hatırlattı. Bozkuş, “Bu süreçte Türklerin bölgedeki varlığının izlerinin kasıtlı bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Geçmişin her dönemindeki Kafkasya’daki, Azerbaycan’daki, tarihî kültürel mirasa yönelik saldırılar bölgenin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu, Batılı kaynaklara dâhi yansımıştır.” değerlendirmesini yaptı. Ermeni kaynaklarında da Revan Hanlığından söz edildiğini belirten Bozkuş tarihî kalıntılara günümüzde ulaşıldığını belirtti. “Bu toprakların aslî sakinlerinin Azerbaycan Türklerine ait olduğunu görebiliyoruz.” ifadesine yer veren Bozkuş, aynı zamanda bölgeye gelen Ermenilerin kentlerin isimlerini değiştirdiğini ve ciddi bölgenin demografik değişime uğradığını kaydetti. Bozkuş, “Bölgeye gelen Ermeniler Müslüman halkı göçe zorlamış ve 20. yüzyıla kadar zorunlu göç devam etmiştir.” bilgisini verdi. Kültürel kimliğe yönelik tehdidin Sovyetler Birliği’nde de devam ettiğini vurgulayan Öğretim Üyesi, “Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni dönemde Azerbaycan’ın Kafkasya’daki tarihî mirası araştırma ve gelecek nesillere aktarma konusunda hepimize önemli bir görev düşüyor.” şeklinde konuştu. Bozkuş bu hususta birlik ve dayanışma çağrısı yaparak diasporanın kültürel kimlik konusunda çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizdi. AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNU ELE ALINDI Ardından konuşmasına şiirle başlayan Araştırmacı-Yazar Dedeoğlu, Ahıska Türklerinin yaşadığı problemleri ele aldı. Ahıska Sürgünü’nün bu yıl 81. yılı olduğunu kaydeden Dedeoğlu, Ahıska’nın Türk yurdu olduğunu belirterek, tarihinden ve coğrafî konumundan söz etti. “Bölgede kara bulutlar eksik olmamış” diyen Dedeoğlu, 1828’den sonra Anadolu’ya göçlerin başladığını belirtti. Dedeoğlu, “Ahıska bölgede hem kültürün hem de irfanın ışığı olmuştur. Coğrafyada da söz sahibi olan bir vilayet konumunda olmuştur.” diyerek 19. yüzyıldaki duruma işaret etti. Dedeoğlu, Ahıska’nın 1900’lerde Sovyet sınırları içerisinde kaldığını ve bu süre zarfında kıyımlara maruz kaldığını da ifade etti. AHISKA TÜRKLERİ YAŞAM MÜCADELESİNE DEVAM EDİYOR Öte yandan Dedeoğlu, 14 Kasım 1944’te Ahıska Türklerinin hayvan vagonlarına bindirilip SSCB tarafından vatanlarından koparılarak Türkistan’a sürüldüğünü sözlerine ekledi. Ahıska Türklerinin hâlâ vatan hasreti çektiğini belirten konuşmacı, “1944’ten 1956 yılına kadar tam anlamıyla açık hava hapishanesi diyebileceğimiz bir yaşam sürdürmüşlerdir." dedi. Türk dünyası halklarının SSCB döneminde sürgüne uğradıklarını sözlerine ekleyen Dedeoğlu, “Bunların tamamına yakını geri dönüyor ancak Ahıska Türkleri olarak dünyanın dört bir yanında ABD dâhil dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Ve yaşam mücadelesi veriyoruz.” ifadelerini kullandı. TÜRKMENELİN'DEKİ SORUNLAR KONUŞULDU Türkmeneli’ndeki sorunları masaya yatıran Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Tütüncü ise Türk dünyasındaki sorunlara bakıldığı zaman toplumların farklı milletlerin baskısı altında yaşadığını belirtti. Irak’taki meselenin Türkiye ile iç içe bir mesele olduğunu kaydeden Tütüncü, “Çünkü Türkmenler sınırın öte tarafındadır. Hem Irak’taki hem de Suriye’deki Türkmenler bölgeye yerleşen ilk Türklerdir. O bölge, Anadolu’nun Türkleşmesinden önce Türkleşiyor.” dedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türkmenlerin kaderinin değiştiğini vurgulayan Tütüncü, büyük bir varoluş mücadelesi verildiğini ifadelerine ekledi. "IRAK TÜRKLÜĞÜ HER ŞEYE RAĞMEN ÖZÜNÜ KORUYOR" Tütüncü, Musul’un Misak-ı Millî sınırları içinde olduğu için son derece önemli olduğunun altını çizerek, kaybedilen bir toprak olduğunu belirtti. Günümüzde devletin pek çok kademesinde ve bununla birlikte aydınların siyasî baskıya maruz kaldığını aktaran Tütüncü, “Türkmenler asimilasyona uğratılmak istendi, katliam gören, kendilerine ait binalarının tahrip edilmesine, pek çok yöntemle hunharca soykırıma uğramasına rağmen Irak Türklüğü bugün büyük ölçüde özünü korumaktadır.” şeklinde konuştu. Ayrıca dil ve kültürel açıdan asimile edilmeye çalışıldıklarının ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarının altını çizen Tütüncü, “Siyasî Türkmen kuruluşları, Irak Türkmen Cephesi ve onun yanındaki diğer Türkmen partiler olmak üzere bütün bu Türkmenler coğrafyasında Irak Türkmenleri varlığını, kültürünü, siyasî ve kültürel haklarını savunmaya devam etmektedir. Bu konudaki en büyük desteğimiz elbette ki anavatanımız Türkiye’dir. Bütün Türk dünyasından da bu konuda destek bekliyoruz.” dedi. "KIBRIS'TAKİ TÜRK VARLIĞI 400 YILI AŞKINDIR MEVCUT" Panelistlerden Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Balyemez, bölgedeki sorunları masaya yatırdı. “Türk dünyasına selam olsun” diyerek konuşmasına başlayan Balyemez, Kıbrıs’taki Türk varlığının 4 asırdan bu yana var olduğuna dikkat çekti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Osmanlı'nın fethiyle Kıbrıs Adası’nda var olduğunu ve yakın tarihte var olma mücadelesi verdiğini kaydetti. Balyemez, “Bu varoluş mücadelesi bundan 42 yıl önce kurulan bir devlet olarak varlığını devam ettiriyor.” diyerek bölgedeki soruna da işaret etti. Balyemez, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ısrarla Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını aktardı. "TÜRKİYE 75 YILDIR KIBRIS TÜRKLERİNİN UĞRADIĞI HAKSIZLIĞI GİDERMEK İÇİN ÇABALIYOR" Tarihî süreci anlatan Balyemez, 1931’de İngiliz hükûmeti tarafından Türklerin millî kimliğinin reddedildiğini, Müslüman azınlığı olarak tanınma yönünde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin o tarih itibarıyla Türklük mücadelesine başladığını kaydetti. 1960’lı yıllara gelindiğinde katliamlara uğradıklarını anımsatan Balyemez, daha sonra KKTC’nin kurulmasıyla güvenlik sorunun yaşanmadığını belirtti. Balyemez konuşmasında, “Türkiye yetmiş beş yıldır ana gündem maddesi olan dış politikasında Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlığı gidermek için çabalamaktadır.” cümlesini sarf etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tarafından Türk dünyasının şekillendirilmeye çalışıldığının altını çizen Balyemez, bunun yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getirdi. Son olarak işgal altındaki Kırım, Kırım Tatarları, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’da var olan mevcut durum ve bu bağlamda faaliyette olan Kırım Ailesini anlatan kısa bir video kesit gösterildi. "RUS ORDUSUNA GİRMEMEK, UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞMAMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİM" Panelde konuşmacı olarak yer alan Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü ise Rus işgali altındaki Kırım’ın tarihî serüvenini ve Kırım Tatarlarını katılımcılara anlattı. 2022 yılı itibarıyla Anadolu topraklarına adım attığını belirterek konuşmasına başlayan Kömürcü, “Türkiye’ye gelmemin sebebi Rus ordusuna girmemek, Ukrayna’ya karşı savaşmamak, milletim için çalışmaktı. Biliyorsunuz Kırım, Türk dünyasının hassas ve sorunu olan bölgelerinden biri.” diyerek Kırım Tatarlarının anavatanı Kırım Yarımadası’nın yüzyıllardır maruz kaldığı asimilasyon ve baskı politikalarına değindi. Kırım Hanlığı bağlamında yarımadanın tarihini ele alan Kömürcü, tarihî şahsiyetlerden biri olan İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına yeni bir soluk kazandırdığını vurguladı. Ayrıca 1917 senesinde Numan Çelebicihan başkanlığında Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da sözlerine ekleyen Kömürcü kısa süreli cumhuriyetin ardından aydınların Ruslar tarafından katledildiğine dikkat çekti. Kömürcü, “Bu yetmeyince Kırım Hanlığı'ndan miras kalan yapılarımızı da yok etmeye çalıştılar.” dedi. Kömürcü, 1944’te ise Kırım Tatarlarının SSCB tarafından hayvan vagonlarına bindirilerek ana yurtlarından sürgüne gönderildiğini anımsattı. 1960’lı yılların sonunda Kırım’a geri dönüşlerin başladığını ancak gidenlerin zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini aktaran Zevri Komürcü, SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı itibarıyla Kırım’ın Ukrayna topraklarına dâhil olduğunu belirtti. Kömürcü, böylelikle Kırım Tatarlarının anavatanına döndüğü, asimilasyona karşı verdiği kimlik mücadelesinin sonuç verdiği dönemin ortasında 2014 yılında Kırım’ın yeniden Rusya tarafından işgal edildiğini dile getirdi. MOSKOVA TÜRKİYE'NİN YARDIMLARINDAN SONRA TEDİRGİN OLDU Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım’a her zaman destek verdiğini, bununla birlikte Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) işgalden önce Kırım’da türlü faaliyetler yürüttüğünü ifade eden Kömürcü, “Türkiye’nin Kırım’a yaptığı yardımları gören Moskova Türk dünyasının yeniden kurulmasına izin vermedi.” yorumunda bulundu. İşgal altındaki Kırım’da şu anda 200’ü aşkın siyasî tutsak olduğunu aktaran Kömürcü, işgalcilerin Kırım’daki Türklüğü susturmak istediğini vurguladı. Bu nedenle Kıyiv’de faaliyet gösteren Kırım Ailesinin 2022’de topyekûn Rus saldırılarının başlamasıyla birlikte Eskişehir’e geldiğini dile getiren Kömürcü, “Savaştan hemen önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Savaş başlayacak biliyoruz ama sizin yanınızda olacağız’ diyerek bize teminat vermişti. Öyle de oldu. Savaşın başladığı gün Türkiye'nin Kıyiv Büyükelçiliği otobüslerle çocukların Türkiye’ye getirilmesini sağladı.” dedi. CUMHURBAŞKANI, FIRST LADY VE TİKA BAŞKANINA TEŞEKKÜR Kömürcü, desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, First Lady Emine Erdoğan ve TİKA Başkanı Abdullah Eren’e teşekkür etti. Panelin ardından programın organizatörleri tarafından panelistlere bozkurt temalı plaket, Teşekkür Belgesi ve Kızılelma Ziya Gökalp Onur Ödülü Belgesi takdim edildi. Program, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

Stockholm’de Kırım Hanlığı mirası ve Avrupa’nın Rus yayılmacılığına bakışı masaya yatırıldı Haber

Stockholm’de Kırım Hanlığı mirası ve Avrupa’nın Rus yayılmacılığına bakışı masaya yatırıldı

Kırım Platformu 4. Parlamenter Zirvesi kapsamında, Stockholm’de 25 Kasım 2025 tarihinde “Avrupa’nın Rus Emperyalizmine Karşı Birliği: 17-18. Yüzyıl İttifaklarından 21. Yüzyılın Ortak Sorumluluğuna” başlıklı panel düzenlendi. Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) ve Ukrayna’nın İsveç Büyükelçiliği tarafından organize edilen etkinlik, İsveç Ordusu Müzesi’nde gerçekleştirildi. Panel kapsamında, İsveç Devlet Arşivlerinde bulunan ve Kırım Hanlığı, İsveç, Ukrayna ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki 17-18. yüzyıl diplomatik ilişkilerini belgeleyen arşiv materyalleri sergilendi. Belgeler, dönemin ittifaklarının ortak tehdit olarak görülen Moskova’ya karşı yürütülen askerî ve diplomatik iş birliğini ortaya koydu. Panelde, Kırım’ın yüzyıllardır Avrupa güvenlik hattının ön cephesinde bulunduğu vurgulandı. Katılımcılar, işgal altındaki Kırım’ın Ukrayna’ya geri dönmesinin ve Kırım Tatarlarının haklarının yeniden tesis edilmesinin, Avrupa’da sömürge geçmişin aşılması açısından sembolik önem taşıdığını belirtti. Ukrayna’nın Stockholm Büyükelçisi Svitlana Zalişçuk, arşiv sergisinin önemine değinerek, Rusya’nın tarih anlatılarını manipüle etme çabasına dikkat çekti. Zalişçuk, “Bugün burada gerçek tarihten, daha önce Sovyet imparatorluğu tarafından gizlenmiş sayfalardan bahsediyoruz. Bugün Putin de tarihi anlatıları kullanmaya, gerçeği gizlemeye ve çarpıtılmış bir gelecek için savaşmaya çalışıyor. İsveç Ulusal Arşivleri ile birlikte Ukrayna ve İsveç tarihinin yanı sıra Kırım Hanlığı ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan buluntuları ve eserleri sergileyen ve restore eden İsveç Ordusu Müzesine minnettarım. Ukrayna'nın ve tüm bu devletlerin gerçek tarihini, kendi kimliğimiz için verdiğimiz mücadeledeki tarihi birliğimizi gösteriyor. Askerlerimiz cephede, biz ise enformasyon cephesinde gerçekler için mücadele ediyoruz.” dedi. KTMM Başkanı Refat Çubarov ise, ortak tarihsel bağların bugünkü dayanışmanın temelini oluşturduğunu belirterek şunları kaydetti: Savaşlardan kaçınmak, kimin saldırgan, kimin yayılmacı olduğunu anlamak için, insanlara modern dünyada bizi neyin birleştirmesi gerektiğini açıklamak gerekiyor. Bunun için de bizi birleştiren konuların ele alınması gerekiyor. Bugün İsveç, Türkiye ve Ukrayna arasındaki etkileşim hatlarından bahsetmeye çalıştık. 17. yüzyıldan bahsettiğimiz için, 342 yıl boyunca varlığını sürdüren Kırım Tatar devleti olan Kırım Hanlığı'nı ayrıca vurguladık. Dolayısıyla, bugün bu ortak noktaların arayışı, geçmişi açıklamak ve modern süreçlerle paralellikler kurmak son derece önemlidir. Panelin moderatörlüğünü, “İsveç Arşivlerinin Hazineleri” kitabının derleyicisi araştırmacı Marina Trattner üstlendi. Etkinlikte Türkiye, Ukrayna ve İsveç’ten tarihçiler ve uzmanlar sunum yaptı. Etkinlik, tarihsel ittifakların derslerinin günümüzde Rus emperyalizmine karşı verilen uluslararası mücadelede yol gösterici olduğu mesajıyla tamamlandı. Etkinlikte, geçmiş ittifakların tarihi derslerinin modern Avrupa için olağanüstü değer taşıdığı vurgulanırken, uluslararası dayanışma, ortak güvenlik ve yerli halkların haklarının korunmasının 21. yüzyılda emperyal emellere karşı koymada temel faktörler olmaya devam ettiğine dikkat çekildi.

Kırım Hanlığı'nda suç ve ceza sistemi nasıl işliyordu? Haber

Kırım Hanlığı'nda suç ve ceza sistemi nasıl işliyordu?

Kırım tarihçisi, Kırım Derneği Köklüce Şubesi Başkan Yardımcısı ve Emel Kırım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Doktorant Büşra Kayar, Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajda Kırım Hanlığı’ndaki suç ve ceza sistemi, hukuk sistemi ve şer’iye sicillerinin tarihsel önemi üzerine dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Büşra Kayar, “Osmanlı arşivlerinde Kırım’a ilişkin müstakil belgeler bulunmakla birlikte, sosyal tarih araştırmaları açısından Kırım Hanlığı’na dair başvurulabilecek yegâne kaynak şer‘iye sicilleridir. Bu bağlamda, “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Kataloğu”, 17. ve 18. yüzyıllara ait sicillerin anlaşılmasına rehberlik edecek önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır.” dedi. Kayar, Kırım Hanlığı’nda en çok rastlanan suçun ise at hırsızlığı olduğunu belirtti. “KIRIM KADISI İLE OSMANLI KADISI FARKLIDIR” Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti’nin kadılık sisteminin farklı olduğuna vurgu yapan Kayar, “Kırım Hanlığı’nda Osmanlı Devleti’nden önce de kadılık sistemi olduğunu İbni Bîbî’den görüyoruz. Kırım Hanlığı bir İslâm devletidir ve diğer İslâm devletlerine baktığımızda aynı sistem, Altın Orda’dan yani Cengiz Yasası’ndan gelen farklılıklarla birlikte Kırım Hanlığı’nda da mevcut. 13. yüzyıldan itibaren Kırım’da kadılık sistemi olduğunu İbn Bîbî’nin söylemiyle tespit ettim. Kırım’ın hukuk sistemi içerisinde en aktif rol oynayan kişi kadıdır. Kırım’daki kadılık sistemi, Osmanlı’daki kadılık sisteminden etkilense de iki kadılık sistemi arasında farklar mevcut. Osmanlı’da kadılar üç yılda bir değişiyor ancak Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Kataloğu’nu incelediğimizde Kırım’daki kadıların farklı görev sürelerinin olduğunu ve farklı atamaların yapıldığını görüyoruz.” şeklinde konuştu. “ŞER’İYE SİCİLLERİ, KIRIM HANLIĞI’NDAKİ YAŞAMI ANLATIYOR” Doktora araştırmaları boyunca Kırım Hanlığı’ndaki şer’iye sicillerini inceleyen Kayar, “Kadıların tuttuğu şer’iye sicilleri, Kırım Hanlığı’nda olan olayların kayıtlarını içeriyor; şer’iye sicilleri için bir nevi mahkeme tutanağı diyebiliriz. Kırım Hanlığı’ndaki cezalar, suçlar, noter kayıtları, vakıf kayıtları, Kırım Hanlığı’nın mahalle ve ev yapısı bu kayıtlarda mevcuttur. Evlerin tariflerinin yapıldığı satış kayıtlarından ise bir mahallenin tanımı çıkarılabilir. Bu kayıtlarda evlere dair iki veya üç katlı olduğu, sokak başında bulunduğu, yanında camii olduğu gibi detaylar yer alıyor. Şer’iye sicilleri sosyal tarih alanında en önemli kayıtlardan biridir ve hukuk alanında da bize çok değerli ipuçları verir. Ben 17. yüzyıla ait şer’iye sicillerini incelediğimde suçla ilgili 2 bin 50 kayıt çıktı. Bu suçlar arasında cinayet, darp, küfür, hırsızlık ve ağırlıklı olarak da at hırsızlığı vardı. Edilen küfürler bile kadı tarafından kaydedilmişti. İslam hukukunda ceza; hat, tazir ve kısas olarak üç grupta incelenir. İdam cezası da kısas başlığı altındadır fakat yaptığım incelemelerde idam cezasının genellikle paraya çevrildiğini gördüm.” değerlendirmesini yaptı. “KIRIM HANLIĞI’NDAKİ BÜTÜN ARZ VE TAYİNLER, HAN TARAFINDAN YAPILIRDI” Kayar, Kırım Hanlığı’ndaki atama sistemi konusunda “Benim gözlemlerim Osmanlı’nın, Kırım Hanlığı’nın iç işlerine genel olarak dokunmadığı yönünde. Hanlığın kendi kadısını, subaşısını vs. atadığı görülüyor. Ki, Evliya Çelebi de Kırım’ı anlatırken hanlıktaki bütün arz ve tayinlerin Han tarafından yapıldığını dile getiriyor. Hanlıkta Aristokrat beylerin etkisi de mevcut. Kırım Hanlığı’nda etkili bir yapı olan Aristokrat beyler, Altın Orda’dan gelen bir gelenek. Benim tahminime göre kadıların seçimi, kadı ve kadıasker olarak iki farklı şekilde gerçekleşiyordu. Kadılar, daha çok yerel halkın davalarıyla ilgilenirken kadıaskerler, hanlıktaki üst düzey yöneticilerin davalarını takip ediyordu. Aristokrat beylerin kadıaskerlerin atamasında büyük rol oynadıkları, bir nevi referans görevi gördükleri söylenebilir." ifadelerine yer verdi. Gayrimüslimlerle yaşanan husumetlerin nasıl çözüldüğü konusunda ise Kayar, “Gayrimüslimler de aynı şekilde kendi cemaatleriyle davalarını görebiliyordu fakat Kırım kadısı ile davalarını çözmek istedikleri zaman alınan kayıtlar da elimizde mevcut. Gayrimüslim ve gayrimüslim arasında veya gayrimüslim ile Müslüman arasındaki davaların Müslüman Kırım kadısı tarafından çözüldüğü kayıtlarda bulunuyor.” açıklamasını yaptı. "KIRIM HANLIĞI’NIN KENDİNE ÖZGÜ BİR HUKUK YAPISI VAR" Kayar, Kırım Hanlığı hukuk sistemindeki kısas ve diyet uygulamasından “Şer’iye sicilinde cezalar net olarak gözükmüyor, bu kayıtlar da çok nadir. Benim çıkardığım kayıtların çoğu suç ile ilgili, ceza ile ilgili ise elimde 150 civarı kayıt ya vardır ya da yoktur çünkü cezalar genellikle şer’iye sicillerine yansımıyor. Nadir kayıtlar içindeki kısas ve diyet cezası ise şöyle örneklendirilebilir: 21 Haziran 1613 tarihinde gerçekleşen bir cinayet olayında ölen kişinin vekili geliyor, vekiller ise genellikle aileden oluyor. Normalde kısas cezası verilmesi gerekiyor fakat gerçekleşen olay, nefsimüdafaa olduğu için ve kasıtlı olarak yapılmadığı için kadı, bunu diyete çeviriyor.“ şeklinde bahsetti. Kayar, Kırım Hanlığı’nın şer’iye sicillerini incelerken denk geldiği sıra dışı bir hadiseyi şöyle aktardı: Benim incelediğim ilginç bir hadise oldu, genellikle diyet cezasının miktarı sabittir fakat söz konusu hadisede ceza, dört suçlunun maddi durumuna göre verilmişti. En yoksul suçlu en az miktarda diyet öderken en zengini ise en fazla miktarda diyet ödemişti. Altın Orda Hukuku isimli kitapta, Altın Orda’da verilen cezaların kişilerin maddi durumlarına göre verildiği ifade ediliyor; benim tahminime göre de bu ceza, Altın Orda kökenliydi. Gözlemlediğim bir başka hadise ise Kırım Hanlığı’nda Altın Orda’dan gelen bir geleneğe örnek teşkil etmesi açısından çok mühim: Hanlık divanına üç mezhep kadısı da katılıyor, Osmanlı’da ise genellikle böyle bir durum yok. Kırım Hanlığı’nın, İslâm hukukunun ve Altın Orda hukukunun örneklerinin bulunduğu, kendine özgü bir hukuk yapısı olduğu söylenebilir.

Kırım Tatar tarihçi Dr. Umut Yolsever: Kırım Tatar tarihine dair her katkı, kimliğimizi sağlam temellere oturtmaya hizmet ediyor Haber

Kırım Tatar tarihçi Dr. Umut Yolsever: Kırım Tatar tarihine dair her katkı, kimliğimizi sağlam temellere oturtmaya hizmet ediyor

Dilara Dilşah KAYA / QHA Ankara Türk akademisine büyük bir katkı, genç tarihçi Dr. Umut Yolsever tarafından geldi. Yolsever, hakkında çok az bilgi bulunan, Kırım Hanı I. Sahib Geray Han ve dönemini anlatan bir kitap yazdı. Kırım Tatarı tarihçi Umut Yolsever; kitabı yazma sürecini, neden I. Sahib Geray Han dönemini seçtiğini ve Kırım Tatar tarihinde araştırılması gerektiğini düşündüğü hususları Kırım Haber Ajansına (QHA) aktardı. TARİHE İLGİSİ, KÜÇÜKKEN KIRIM HAKKINDA HİKAYELER DUYMASIYLA ŞEKİLLENDİ Kitabı hakkında bilgi vermeden önce kendisinden bahseden Umut Yolsever; tarihe olan ilgisinin küçükken aile ve arkadaş ortamlarında, atalarına ve ata topraklarına dair anlatılan hikâyeleri sıkça işitmesiyle şekillendiğini aktardı. Yolsever, bu doğrultuda üniversitede tarih bölümünü seçtiğini, lisans ve yüksek lisans derecelerini bu alanda yaptığını belirtti. Doktora eğitimini ise “I. Sahib Geray Han ve Dönemi” başlıklı doktora teziyle tamamladığını aktaran tarihçi, halihazırda Moğollar, Karadeniz’in kuzeyindeki Türk tarihi, Tatar hanlıklarının siyasi ve kültürel yapıları ile özellikle Kırım Hanlığı’nın erken dönemine dair çalışmalar yürüttüğünü ifade etti. I.SAHİB GERAY HAN’A OLAN MERAĞI İŞTE BÖYLE BAŞLADI… I.Sahib Geray Han ve dönemini anlatan bir kitap yazma fikrinin yüksek lisans eğitimi sırasında şekillenmeye başladığını belirten Yolsever, “Altın Orda Devleti ve sonrasında kurulan Tatar hanlıkları hakkında yapmış olduğum okumalar sırasında, değerli hocamız Doç. Dr. Serkan Acar’ın ‘Kazan Hanlığı-Moskova Knezliği Siyasi İlişkileri (1437-1552)’ isimli eserini okudum. Bu eserde, Kazan Hanlığı’nı yöneten isimler arasında Sahib Geray Han’ın da ismi geçiyordu. Bu durum, Sahib Geray Han hakkında daha fazla araştırma yapmamı sağladı. Kazan Hanlığı tahtını bıraktıktan sonra Kanuni Sultan Süleyman ile de sefere çıktığını ve ardından Kırım Hanlığı tahtına oturduğunu öğrenmem beni daha da derinlemesine araştırmaya yönlendirdi.” ifadeleriyle araştırmaları esnasında yaşadığı heyecanı ve öğrenme isteğini anlattı. ARAŞTIRMASINI 4 DİLDE KAYNAK TARAYARAK GERÇEKLEŞTİRDİ Ardından devam ettiği araştırmalarında I. Sahib Geray Han’ın Kırım Hanlığı’na altın çağını yaşattığını fark ettiğini kaydeden Yolsever, söz konusu şahsiyet hakkında yeterli bilgiye ulaşamadığını ve mevcut eksikliğin giderilmesi adına 4 dilde kaynaklar tarayarak çalışmalarına başladığını belirtti. Tarihçi, şu ifadeleri kullandı: Bu kadar geniş bir coğrafyada ve uzun bir süre tarih sahnesinde kalmış bir ismin, bu başarıları nasıl ve hangi koşullarda kazandığına dair yeterli bilgiye ulaşamadığımı gördüm. Mevcut eksikliği gidermek amacıyla bu konuda derinlemesine bir çalışma yapmaya karar verdim. Sonuç olarak; Litvan, Leh, Rus ve Türk kaynaklarını kullanarak bu çalışmayı tamamladım. Öte yandan QHA'ya çalıştığı diğer alanlardan bahseden Yolsever, çıkarmayı düşündüğü, Kırım Tatarlarını ilgilendiren çalışmalarından ve Kırım Tatar tarihinde araştırılması gereken, Türk akademisine katkı sağlayacağını düşündüğü konuları aktardı. TARİHÇİ YOLSEVER, DİĞER ÇALIŞMALARINDAN BAHSETTİ Temin ettiği Rus elçi raporları üzerinden gelecek zamanlarda Kırım Hanlığı tarihi üzerine daha fazla çalışma yapmayı düşündüğünü belirten Yolsever, son birkaç yıl içerisinde; “I.Saadet Geray Han Dönemine Ait Rus Arşivlerinde Bulunan İki Ahitnamenin Tercümesi ve Tahlili”,  “Avrupalı Bürokratların Raporlarına Göre Kırım ve Nogay Türklerinin XVI. Yüzyıldaki Gündelik Yaşamları”, “On The Identity of The Tatar Hanzade At The Circumcision Ceremony of Süleyman I’s Sons”, “Kırım Hanlığı’nda Levirat Evlilikler”, “Kırım Yarımadası’nda Rus Askerlerinin İlk Gölgesi: Daniil Adaşev’in 1559 Kırım Baskını” ve “I. Saadet Geray Han’ın Arka Kapı Diplomasisi: Mikita Mıyasnov ile Moskova’ya Gönderdiği Gizli Yarlık” isimli çalışmalar yaptığını ifade etti. Aynı zamanda gelecek aylarda “Rus Elçi Raporlarına Göre Nogayların 1523 Kırım Baskını” isimli çalışmasının yayınlanacağını duyurdu. KIRIM HANLIĞI’NIN KURULUŞ TARİHİNİN AYDINLATILMASI GEREKİYOR Kırım Tatar tarihi içerisinde hâlâ araştırılması gereken pek çok konu bulunduğuna dikkat çeken Yolsever, “Bunların başında Kırım Hanlığı’nın kuruluş dönemi gelmektedir. Tarih yazımında, pek çok devletin kuruluş süreci araştırmacıların yoğun ilgisini çekerken, ne yazık ki Kırım Hanlığı için bu durum geçerli değildir. 2025 yılına gelmiş olmamıza rağmen hanlığın kuruluş tarihi hâlâ tam anlamıyla aydınlatılamamıştır.” ifadesiyle Kırım Hanlığı’nın kuruluş tarihinin aydınlatılması gerektiğini vurguladı. GENÇ ARAŞTIRMACILARA ÖNERİLER Tarihçi Yolsever, gelecek yıllarda Latince ve İtalyanca kaynaklara hâkim genç araştırmacıların, Ceneviz belgelerini derinlemesine inceleyerek Kırım Hanlığı’nın erken tarihine ışık tutabileceklerine dair bir umudu olduğunu aktardı. Yolsever, “Kırım Tatar tarihine dair her katkının, sadece geçmişi anlamaya değil, aynı zamanda kimliğimizi daha sağlam temellere oturtmaya hizmet ettiğine inanıyorum.” ifadelerini kullanarak tarihe ilgi duyan genç araştırmacıları Türk ve Kırım tarihinin derinliklerine inmeye davet etti. Tarihçi Yolsever, Kırım Tatarlarının sesini duyuran QHA'ya röportaj için teşekkürlerini sundu. Kitap, Efe Akademi Yayınları tarafından basılarak satışa sunuldu. Kitabı bu bağlantı aracılığıyla temin edebilirsiniz.

Ukrayna lideri Zelenskıy'ın favori tablosu "Kremlin alevler içinde" Haber

Ukrayna lideri Zelenskıy'ın favori tablosu "Kremlin alevler içinde"

Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) gazeteci Simon Shuster, haftalık haber dergisi TIME için Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy ile özel bir röportaj yaptı. Cumhurbaşkanı Zelenskıy, röportajda gazeteciye Cumhurbaşkanlığı Ofisini gezdirdi. Gazeteci Shuster, Zelenskıy'ın neredeyse altı yıldır görevde olmasına rağmen, ofisine hakim olan ışıltı ve yaldızlara alışkın olmadığını belirtti.  ZELENSKIY: HER BİRİ ZAFERLE İLGİLİ Simon Shuster, Zelenskıy'ın ofisinin arkasında kendisine ait küçük bir odasının bulunduğunu aktardı. Odada, tek kişilik bir yatağın ve kendisinin seçtiği bir dizi tablonun olduğunu belirtti. Shuster, söz konusu tabloların temsil ettikleri şey nedeniyle başkan için önemli olduğunu kaydetti. Zelenskıy'ın odasında; Karadeniz'de batan bir Rus savaş gemisi tablosu, Rus topraklarında savaşan Ukraynalı askerlerin temsil edildiği tablo, üçüncü ve Zelenskıy'ın favorisi olarak da Kremlin'in alevler içinde olduğu bir tablo yer alıyor. Tabloları anlatan Zelenskıy, "Her biri zaferle ilgili. Orada yaşıyorum." ifadelerini kullandı. FAVORİ TABLOSU: KREMLİN ALEVLER İÇİNDE Cumhurbaşkanı Zelenskıy'ın odasında bulunan favori tablosu, Gürcü sanatçı Sandro Antadze'nin "Rüya" adlı eseri. Sanatçı Antadze, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı topyekûn işgal girişimi ve saldırılarını başlatmasıyla tuvalinin başına geçti. Kremlin'de çıkan yangını tasvir eden bu tabloyu, 2023 yılında çizdi. Antadze, tabloyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: "Resmi boyama sürecinde, tüm öfkemi ve nefretimi ona döktüm. Boyama sırasında, bu tuvalin nereye varması gerektiğini, bunun için en iyi yerin neresi olacağını düşündüm... Basit bir duvara asılmaması gerektiğini, enerjisinin kullanılacağı ve somutlaşacağı yere gitmesi gerektiğini açıkça hissettim. " Sanatçı, bu tablonun birçok kopyasını yaptı. Tablolardan birini ise Zelenskıy'a hediye etti. KIRIM HANLIĞININ RUSLARA KARŞI KAZANDIĞI SON BÜYÜK ZAFER: MOSKOVA YANGINI Osmanlı Devleti ve Doğu Avrupa’da büyük yankı uyandıran Kırım Hanı Devlet Giray Han'ın 1571 yılındaki Moskova seferi, Kırım Hanlığı’nın Ruslara karşı kazandığı son büyük zaferdi. Kırım Hanlığı askerlerinin kesin üstünlüğüyle biten savaşta, IV. İvan, Moskova'dan kaçmış ve şehir neredeyse tamamen yanmıştı. Savaşın ardından Devlet Giray Han'a başarısından ötürü "Taht Algan" unvanı verildi. Kırım Hanı I. Devlet Giray, 1571 yılının mayıs ayında Livonya Savaşı nedeniyle zayıf düşen Rus Çarlığı üzerine yürüdü. Moskova'da sadece 6 bin askeri kalan IV. İvan, Kırım Hanlığı orduları karşısında bir varlık gösteremedi ve I. Devlet Giray Han'a yenildi. Tarihe Büyük Moskova Yangını olarak geçen savaşta, Moskova şehri ve çevresi, Kırım Hanlığı ordusu tarafından yerle bir edildi. Öyle ki, Korkunç İvan'ın yanında bulunan Heinrich von Staden adlı Alman tarihçiye göre şehir, çevredeki kasabalar ve Opriçnina Sarayı, 6 saat içerisinde tamamen yandı. Böylece Moskova şehri, Kırım Hanlığının idaresine geçmişti. Ancak, 3 Haziran 1571'de kazanılan zafere rağmen lojistik yetersizlik nedeniyle Kırım Hanlığı kısa bir süre sonra şehirdeki idaresini kaybetmek zorunda kaldı.

1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait bir parça Kıyiv'de tanıtıldı Haber

1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait bir parça Kıyiv'de tanıtıldı

Ukraynalı bilim insanları tarafından restore edilen, Kırım Hanlığı'nın kurucusu 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait ahşap parça, Kırım Tatar Milli Meclisinin (KTMM) Kıyiv’deki ofisinde tanıtıldı. 15. yüzyıla ait eser, Rus işgalinden birkaç ay önce restore edilmek üzere Kırım’dan “Zaporizska Siç” Müzesi'ne gönderilmişti. Müze uzmanları tarafından restore edilen eser birkaç gün önce Kırım Evi Kültür Merkezi Başkanı Ahtem Seytablayev’a teslim edildi ve Kıyiv’e getirildi. 25 Eylül 2024 tarihinde düzenlenen tanıtım etkinliğe Kırım Tatar halkının millî lideri ve Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, KTMM Başkanı Refat Çubarov, Aziz Sofya Katedrali Milli Parkı Genel Müdürü Maksım Ostapenko, Ukrayna Yerel Mimarisi ve Yaşamı Müzesi Genel Müdürü Oksana Starak-Povyakel ve KTMM üyeleri katıldı. 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait bir parça Kıyiv'de tanıtıldı pic.twitter.com/l0em5RMqUz — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) September 26, 2024 "MUTLAKA VATANIMIZA GERİ DÖNECEĞİZ" KTMM Başkanı Refat Çubarov yaptığı konuşmada, “Tarihi anıtlarımızı Kırım’ın dışında görmekten mutlu olacağımızı hiç düşünmezdik. Bu küçük parça çok şey anlatıyor. Kırım Hanlığı 342 yıl varlığını sürdürdü. 342 yıl az bir süre değil. Bu, şimdilik Rus barbarları tarafından kontrol edilen Kırım’ın bizim vatanımız olduğunu teyit ediyor. Ben biliyorum ki, mutlaka vatanımıza geri döneceğiz. Ve bu tarihi eser de bizimle birlikte olması gereken yere geri dönecektir.” dedi. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ise söz konusu tarihi eserin Kırım Tatarları için büyük öneme sahip olduğunu vurgulayarak, “Bu parça bizim için çok önemli. Çünkü bize ait millî eserlerimiz tarih boyunca yok edildi. Eserin restorasyon sürecine katılan herkese teşekkür ediyorum. Halkımız için bu eseri korudunuz ve restore ettiniz.” ifadelerini kullandı. "1. HACI GİRAY HAN'IN ARMASI VEYA SANCAĞIYDI" Aziz Sofya Katedrali Milli Parkı Genel Müdürü, tarihçi Maksım Ostapenko ilgili eserin basit bir ahşap parça olmadığına dikkat çekerek, “Türbenin en yüksek yerinde bulunan bu sembolik parça bir bakıma 1. Hacı Giray Han'ın arması veya sancağıydı.” değerlendirmesinde bulundu. Tarihi eser Kırım Rus işgalinden kurtarılana kadar Kıyiv yakınlarında bulunan Ukrayna Yerel Mimarisi ve Yaşamı Müzesi'nde saklanacak. Kırım Rus işgalinden kurtarıldıktan sonra ise Bahçesaray’daki müzeye iletilecek.

Ukrayna, 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait parçayı restore etti Haber

Ukrayna, 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait parçayı restore etti

Ukraynalı bilim insanları, Kırım Hanlığı'nın kurucusu 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait bir ahşap parçayı aslına uygun bir şekilde restore ederek Kırım Evi Kültür Merkezine teslim etti. Kırım Cephesi girişiminden yapılan açıklamada, Zaporijjya’da Ukraynalı uzmanlar tarafından restore edilen 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait bir ahşap parçanın Kırım Evi Kültür Merkezine teslim etme töreninin gerçekleştirildiği duyuruldu. 15. yüzyıla ait eser Rus işgalinden birkaç ay önce Kırım’dan “Zaporizska Siç” Müzesi'ne getirildi. Müze uzmanları tarafından restore edilen eser, 23 Eylül 2024 tarihinde Kırım Evi Kültür Merkezi Başkanı Ahtem Seytablayev’a teslim edildi. Konu ile ilgili açıklamada bulunan Ahtem Seytablayev, “Bugün gerçekten tarihi bir olay yaşandı. Ukraynalı kardeşlerimiz Kırım Hanlığı'nın kurucusu 1. Hacı Giray Han'ın türbesine ait tarihi eseri teslim etti. Teslim töreni burada, Ukrayna Kozaklarının ana üssü olan Hortıtsa Adası’nda bulunan “Zaporizska Siç” Müzesi’nde gerçekleşti. Buradaki bilim insanları tarihi eserin restorasyonunu gerçekleştirdi. Bu, Ukrainler ile Kırım Tatarları arasında var olan kardeşliğin gerçek kanıtıdır. Bu, bir kere daha tarihimizin önemini vurguluyor. Kırım Cephesi millî eserimizi evine ulaştıracak.” dedi. Kırım Cephesi Girişimi Koordinatörü Feliks Karayev, Kırım Rus işgalinden kurtarıldıktan sonra eserin Yarımada'ya gönderileceğini aktardı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.