SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Panel

QHA - Kırım Haber Ajansı - Panel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Panel haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sakarya Üniversitesinden şok karar: Doğu Türkistan Konferansı iptal edildi Haber

Sakarya Üniversitesinden şok karar: Doğu Türkistan Konferansı iptal edildi

Sakarya Üniversitesi Söz ve Kalem Öğrenci Topluluğu tarafından tertip edilen ve Uygur araştırmacı-yazar Abdullah Oğuz’un konuşmacı olarak katılacağı "Doğu Türkistan Konferansı", Rektörlük tarafından son anda iptal edildi. Etkinlik, Çin'in Doğu Türkistan’daki insanlık dışı uygulamalarına dikkat çekmeyi ve Uygur Türklerinin çığlıklarını duyurmayı amaçlıyordu. GENÇLERİN YOĞUN ÇABASI BOŞA GİTTİ 25 Aralık 2024 tarihinde düzenlenmesi planlanan konferans için tüm hazırlıklar tamamlanmış, sosyal medyada etkinlik duyurusu geniş bir kitleye ulaşmıştı. Ancak, konferansın yazılı onayı alınmış olmasına rağmen Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü etkinlik onayını geri çekerek konferansı iptal etti. ABDULLAH OĞUZ’UN ÜZÜNTÜLÜ AÇIKLAMASI Konuyla ilgili olarak açıklama yapan Abdullah Oğuz, "Maalesef konferansımız son dakikada iptal edildi. Soykırım altındaki Doğu Türkistan’ı Türkiye’de anlatamayacaksak, nerede anlatacağız... Bu utanç hepinize yeter." diyerek büyük bir üzüntü ve tepki gösterdi. İPTAL KARARI BÜYÜK TEPKİ ÇEKTİ Çok sayıda öğrencinin büyük ilgi gösterdiği ve katılım sağlamak için heyecanla beklediği konferansın iptali, hem üniversite camiasında hem de sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Katılımcılar, etkinliğin iptalinin Doğu Türkistan’daki zulme karşı sessiz kalmak anlamına geldiğini belirterek, tepkilerini dile getirdi.

Etimesgut'ta "Şefika Gaspıralı: Bir Dava, Bir Ömür" paneli Haber

Etimesgut'ta "Şefika Gaspıralı: Bir Dava, Bir Ömür" paneli

Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği ile Etimesgut Kırım Tatarları Kültür ve Dayanışma Derneği ortaklığında 11 Ocak 2025 tarihinde Türk kadınının millî ve medenî uyanışının önemli bir figürü olan Şefika Gaspıralı anılacak. "ŞEFİKA GASPIRALI: BİR DAVA BİR ÖMÜR" "Şefika Gaspıralı: Bir Dava Bir Ömür" ismli panel, Etimesgut Belediyesi Kent Konseyi Konferans Salonu'nda saat 14.00'te gerçekleştirilecek. Hatice Füsun Taştan'ın moderatörlüğünü yürüteceği panelde; Etimesgut Kırım Tatarları Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Reyhan Kadriye Tanılmış, Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Serra Menekay ve Azerbaycan Kültür Derneği Genel Merkez Kadınlar Kolu Başkanı Nesrin Ünal konuşmacı olarak yer alacak.  Program kapsamında Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Müzik ve Dans Topluluğu Cıyın Ansambli sahne alacak.  ŞEFİKA GASPIRALI KİMDİR? 20. yüzyıl başlarında "Dilde, Fikirde, İşte Birlik" sözleriyle Türk dünyasında kültürel ve siyasi uyanışın önderliğini yapan ve ebedileştiren ünlü gazeteci, eğitimci, politikacı ve reformcu İsmail Bey Gaspıralı'nın kızı, Türk kadınının millî ve medenî uyanışının önemli bir figürü olan Şefika Gaspıralı, 14 Ekim 1886’da Kırım’ın Bahçesaray şehrinde hayata gözlerini açtı. Babası, bütün Türk milliyetçilerinin mutlaka tanıması gereken aydın ve Tercüman gazetesinin kurucusu İsmail Bey Gaspıralı, annesi ise Kazan Tatarlarının tanınmış Türkçü âilelerinden Akçura âilesine mensup Zühre Hanım’dır. Türkçülüğün önde gelen isimlerinden Yusuf Akçura da Şefika Hanım’ın dayısının oğludur. Şefika Hanım’ın hem anne hem de baba tarafı eğitime her zaman büyük önem verdi. Zühre Hanım, vefat ettiği 1903 senesine kadar matbuat işleriyle uğraşarak, dönemin sosyal ve siyasi meseleleriyle yakından ilgilenerek bu yönüyle kızına rol model oldu. Şefika Gaspıralı okuma-yazmayı babasından öğrendi; daha sonra eğitimine babasının Kırım'daki Usûl-ü Cedit Mektebinde devam etti. Annesinin vefatından sonra 17 yaşında evin sorumluluğunu üstlenen Şefika Gaspıralı, bir yandan da Tercüman gazetesinin yayınlarının yönetimi, yazışmaları ve Rusçadan çevirilerin yapılması, posta ve dağıtım işleri konularında babasının en önemli yardımcısı oldu. Şefika Hanım ilk yazısını 1903'de Tercüman'da yayımladı.  Bu sıralarda Şefika Hanım, babasını sıkça ziyaret eden gençlerden Genceli Nesib Bey Yusufbeyli ile tanıştı. Siyasi konularda başlayan mektuplaşmalarının duygusal yakınlaşmaya dönüşmesiyle iki genç 1906 yılında evlendi. Şefika Gaspıralı, 1906-1912 yılları arasında, dünyanın ilk kadınlara özel dergisi haftalık Âlem-I Nisvân dergisinin yönetimini üstlendi. Buradaki ilk yazısı da Kırım Tatar masalları ve folklorüne dairdi. Kadın hürriyeti, erkek-kadın eşitliği,  kadının her alanda eğitim ve çalışma hakkı gibi temel konularda tohumlar eken Şefika Gaspıralı, ayrıca 1. Kırım Tatar Milli Kurultayı Başkanlık Divanı üyesi ve iki dönem milletvekili oldu. Ayrıca Moskova’da gerçekleşen Bütün Rusya Müslümanları Birinci Kongresi’nde de yönetim kurulu üyeliğine seçildi ve Müslüman Türk kadınları içinde siyâsete giren ilk kadın oldu. 30 Nisan 1919’da Bolşeviklerin Kırım’ı işgal ettikten sonra Şefika Gaspıralı ailesi ile birlikte Bahçesaray’dan ayrılmak zorunda kalarak Bakü’ye geldi. Burada, Azerbaycan Halk Eğitim Bakanlığına bağlı çocuk okullarında eğitim verecek eğitimcileri yetiştirmek gâyesiyle kurslar açtı. Bolşevikler Bakü’yü de işgal edip kocası Nesip Yusufbeyli’yi şehit edince, Şefika Gaspıralı bağımsız tek Türk devleti olan Türkiye’ye kaçmak zorunda kaldı. Kırım’da ve bütün Türk coğrafyasında kadınların lideri olan Şefika Hanım, Türkiye’de maddî sıkıntılar çekti; dikiş dikerek, hastânede, yetimhânelerde, Kızılay’da çalışarak hayatını idâme ettirdi. Yaşadığı sıkıntılara rağmen siyasi faaliyetlerden geri durmayan Şefika Hanım, 1930’da Kırım Kadınlar Cemiyetini kurdu. Bu cemiyeti kurarak, Kırım’da yaşayan Türklerin çektiği zulmü bütün dünya kamuoyuna duyurmak istedi. 35 yaşında geldiği Türkiye'de 54 yıl yaşan Şefika Gaspıralı uzun yıllar Kızılay'a hizmet etti. Ayrıca Kırım Dergisi, Emel Dergisi için yazılar yazdı. Şefika Gaspıralı kendi hayatı ile birlikte Rusya'daki Türk Kadın Hareketi'ni bir kitap haline getirmeyi planlıyordu. Bu konuda elinde bulunan belgeleri Necip Hablemitoğlu ve Şengül Hablemitoğlu'na verdi. Bu çalışma daha sonra "Şefika Gaspiralı ve Rusya'da Türk Kadın Hareketi (1893-1920)" ismiyle yayımlandı. 31 Ağustos 1975 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybeden Şefika Gaspıralı Zincirlikuyu Asri Mezarlığına defnedildi.

Vefatının 100. yılında Ziya Gökalp paneli Haber

Vefatının 100. yılında Ziya Gökalp paneli

Sebilürreşad Kültür ve Sanat Merkezi, Türk Ocakları Genel Merkezi iş birliği ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle Türkçülük düşüncesinin fikir babası, toplum bilimci Ziya Gökalp, 14 Aralık 2024 tarihinde düzenlenecek olan panel ile anılacak VEFATININ 100. YILINDA ZİYA GÖKALP Sebilürreşad Cumartesi Konferansları kapsamında, "Vefatının 100. Yılında Ziya Gökalp" başlıklı panelde; Türk Ocakları Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Öz, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Doğan ve Ankara HBVÜ Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları (ÇTLE) Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İbrahim Atabey konuşmacı olarak yer alacak.  AHBVÜ Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tayfun Haykır'ın oturum başkanlığını üstlendiği panel, Sebilürreşad Kültür ve Sanat Merkezinde saat 14.00'te gerçekleşecek.  TÜRK DÜNYASININ ORTAK KİMLİĞİNİ GÜÇLENDİREN FİKİRLERİN ÖNCÜSÜ ZİYA GÖKALP 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğan ve tam adı Mehmet Ziya olan büyük düşünür, 1911 yılı sonrasında Gökalp ismini Ziya ile birlikte kullanmaya başladı ve bu isimle tanındı. Gökalp’in babası, Diyarbakır Vilâyet Evrak Müdürlüğü ve Nüfus Nâzırlığında memur olarak çalışan Tevfik Efendi, annesi Zeliha Hanım’dır. Tevfik Efendi’nin dedesi Hacı Hüseyin Sâbir’in Diyarbakır’da müftülük görevinde bulunmasından dolayı aile "Müftüzâdeler" olarak da anılmaktadır. Ziya Gökalp, Diyarbakır’da bulunduğu dönemde otorite boşluğundan kaynaklanan ve halkı huzursuz eden zorbalar ile bu gruplara destek olan yöneticilerle mücadele etti. 1905 ve 1907 yıllarında iki kez arkadaşlarıyla birlikte Diyarbakır Telgrafhanesini basarak seslerini duyurmak istediler. Daha sonra bu olayları 1924’de bastırdığı "Şaki İbrahim Destanı" eserinde anlattı. Meşrutiyet’in ilânından sonra, 22 Ekim 1908 tarihinde geçmişten beri taraftarı olduğu İttihat ve Terakkî’nin Diyarbakır şubesini kuran Gökalp; “hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik” gibi kavramları bir yandan etrafına topladığı gençlere anlatırken diğer yandan "Peyman" gazetesinde siyasî yazılar kaleme aldı. Aynı yıl İttihat ve Terakkî’nin bölge müfettişi oldu ve Diyarbakır, Van ve Bitlis teşkilatlarının denetlenmesi görevini üstlendi. 18 Eylül 1909’da Selânik’te toplanan kongreye Diyarbakır delegesi olarak katılarak merkez heyeti üyeliğine seçildi. Selanik’te bulunduğu dönemde değişik imzalarla "Genç Kalemler", "Rumeli", "Yeni Felsefe" gibi gazete ve dergilerde yazılar yayımladı. Aynı yıl kaleme aldığı “Altun Destan” isimli çalışmasını "Gökalp" mahlasıyla yazdı ve bu tarihten sonraki yazılarında genelde günümüzde tanındığı şekliyle Ziya Gökalp imzasını kullandı. İttihat ve Terakkî’nin merkez heyeti içerisinde yer alması sonrasında ailesiyle birlikte Selânik’e giden Gökalp, burada yeni açılan Selânik İttihat ve Terakkî Mekteb-i Sultânîsinde kendi teklif ettiği programa göre 1911’de Türkiye’de ilk defa sosyoloji dersleri vermeye başladı. Sosyolojiyi, bilimsel bir disiplin haline getiren Emile Durkheim’ın görüşlerini tercüme eden, Türkiye’nin koşullarına uyarlayarak yeniden yorumlayan ve bunun yanında özgün görüşleri de olan Ziya Gökalp, Türkiye’de sosyolojinin kurucusu kabul edilmektedir. Gökalp, 1914 yılında Durkheim’ın sosyoloji görüşlerini temel alan bir sosyoloji kürsüsü kurmuştur. ZİYA GÖKALP’IN İSTANBUL YILLARI 1912’de İttihat ve Terakki Partisinin genel merkezi İstanbul’a taşınınca Ziya Gökalp da ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Ergani Madeni’nden milletvekili seçildi. İstanbul’da bulunduğu dönemde Türk Yurdu'nda yazılar neşretti. Burada kaleme aldığı yazıları, 1918 yılında "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" adıyla kitaplaştırdı. Edebiyat Fakültesindeki hocalığı esnasında verdiği derslerin notlarını "İlm-i İçtima" adıyla bastırdı. İlk şiir kitabı olan "Kızıl Elma" da yine bu görevi sırasında neşredildi. Ayrıca 1917'de yayın hayatına başlayan İçtimaiyat Mecmuası ve Yeni Mecmua'nın da kurucuları arasında yer aldı. İSTANBUL'UN İŞGALİ SONRASINDA MALTA’YA SÜRÜLDÜ Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle işgal edilen İstanbul'da bulunan Ziya Gökalp, 30 Ocak 1919 tarihinde tutuklanarak birçok İttihatçı ile birlikte sürgüne gönderildi. 29 Mayıs'tan 18 Eylül 1919 tarihine kadar Limni Adası'nda tutulan Gökalp sonra Malta'ya gönderildi ve 29 Mayıs 1919'dan 30 Nisan 1921'e kadar sürgün hayatı yaşadı. Malta'da Polverista ve Verdala karargâhlarındaki esir kamplarında tutulan usta kalem, buralarda zamanını okuyarak, notlar alarak, şiir, makale, hatıra ve mektup yazarak geçirdi. Sürgünde bulunduğu süre içinde eşi ve kızlarına gönderdiği mektuplar, 1965 yılında "Limni ve Malta Mektupları" adıyla neşredildi.

Kırımoğlu'nun katılacağı programda "Ukrayna'da ve Kırım'da Rus Zulmü" konuşulacak Haber

Kırımoğlu'nun katılacağı programda "Ukrayna'da ve Kırım'da Rus Zulmü" konuşulacak

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesinde (AHBVÜ); Holodomor Soykırımı, 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı, Kırım'ın 2014'te Rusya tarafından işgali ve Ukrayna'daki Rus saldırganlığı konuşulacak.  EFSANEVÎ LİDER KIRIMOĞLU PROGRAMA KATILACAK "Ukrayna ve Kırım'da Rus Zulmü: Holodomor, İşgal, Sürgün ve Savaş" başlıklı panel, 26 Kasım 2024 tarihinde AHBVÜ İktisadi İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) 100. Yıl Kültür Merkezinde tertip edilecek. Kırım Tatar halkının millî lideri, Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu'nun da katılacağı program saat 16.00'da gerçekleşecek.  Moderatörlüğünü gazeteci Gönül Şamilkızı'nın yapacağı panelde; Karabük Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Yuliya Biletska, Kapadokya Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Valeriy Morka ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Dr. Öğretim Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu konuşmacı olarak yer alacak.  26 ŞUBAT 2014 KIRIM'IN İŞGALİ  Ukrayna'nın başkenti Kıyiv’de yaşanan Euromeydan protestolarıyla başlayan Onur Devrimi’nin akabinde Kırım’da Rusya çıkarlarına göre hareket eden işbirlikçiler, yarımadanın Rusya tarafından işgali harekete geçti. 25 Şubat 2014 tarihinde Kırım Parlamentosunun olağanüstü toplantı düzenleyip Kırım’ın Ukrayna’dan ayırmayı planladığına dair bilgiler yayımlandı. Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM), Kırım milletvekillerini ve Kırım Parlamentosu Başkanını ikna edemeyince 26 Şubat 2014 tarihinde, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak ve yarımadadaki durumun istikrarsız hale gelmesini önlemek için miting düzenleme kararı aldı. KTMM’nin çağrısıyla 26 Şubat 2014’te, binlerce kişi Kırım Özerk Cumhuri̇yeti̇ Parlamentosu bi̇nasının önünde toplandı. Eylemciler, Ukrayna ve Kırım Tatar bayraklarını açarak,“Yaşasın Ukrayna!”, “Kırım Ukrayna’dır!” sloganları attı. Kremlin güdümündeki Sergey Aksyonov liderliğindeki Kremlin yanlıları ise Ukrayna taraftarı mitinge karşı eylem organize ederek Rus işgaline destek istedi. Ukrayna yanlısı eylemcilerin amacı, Kırım Parlamentosunun Ukrayna egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal eden bir karar almasını engellemekti. 26 Şubat 2014 tarihinde Kırım'ın sivil halkı, barışçıl şeki̇lde Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savundu. Ancak Kırım’daki şi̇ddete dayanamayan toplu direniş, maalesef Kırım'ın Rusya tarafından işgalini önleyemedi̇. 27 Şubat 2014 sabahında savaş suçlusu Puti̇n, Kırım'ın şi̇ddet kullanılarak işgal edi̇lmesi̇ için harekete geçti. Rütbe i̇şaretleri̇ taşımayan silahlı kişiler, i̇dari̇ bi̇naları kontrol altına aldı. İşgalciler, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri̇ne ait üsleri kuşattıi limanları ve havaalanlarını ele geçi̇rdi̇.  Rus işgali 10 yılı aşkın bir süredir devam ederken Kremlin kontrolündeki sözde yönetim Kırım’daki baskı ve zulüm politikasını daha da artırıyor.  Rusya, Kırım’ı işgal ettikten sonra Ukrayna yanlısı açıklamalarda bulunan ve işgalci yönetimi eleştiren insanlara karşı baskı uygulamaya başladı. 26 Şubat 2014’te işgale “hayır” demek için toplu bir miting organize eden Kırım Tatarları ise işgalci Rusya'nın baskılarının odağı haline geldi. Kırım’ın Kremlin kontrolündeki kukla yönetimi, Kırım Tatarlarına zulmetmek için devamlı farklı bahaneler uyduruyor. İşgalin hemen ardından Kırım Tatar halkının milli lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu başta olmak üzere Kırım Tatarlarının siyasi liderlerinin ve kanaat önderlerinin yarımadaya girişleri yasaklandı. Rusya, Nisan 2016’da Kırım Tatar halkının temsilci organı olan Kırım Tatar Milli Meclisinin (KTMM) faaliyetlerini yasaklama kararı aldı. 2014 yılında, Rusya'nın Kırım'ı işgal etmesiyle başlayan bu süreç, uluslararası hukukun çiğnenmesi ve masum insanların acımasızca ezilmesiyle sonlandı. Kırım'ın işgali, sadece bir toprağın kaybı değil aynı zamanda insan hakları ve uluslararası barışın çiğnenmesinin bir sembolüdür. Rusya'nın Ukrayna'nın egemenliğini ihlal ederek Kırım'ı işgal etmesi, bölgedeki barışı ve istikrarı altüst etti. Rusya'nın bu eylemi, uluslararası toplum tarafından geniş çapta kınandı ancak maalesef etkili bir şekilde durdurulamadı. Uluslararası toplumun yeterince tepki göstermemesi işgalci Putin’in iştahını kabarttı ve kanlı diktatör 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Ukrayna’ya karşı topyekun işgal girişimini başlattı. HOLODOMOR SOYKIRIMI 1932-1933 yıllarında Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde, Sovyet idaresinin uygulamaları nedeniyle toplu açlık meydana geldi, milyonlarca insan bu trajedide hayatını kaybetti. Ukrayna Milli Güvenlik Servisi, Holodomor davasının sorgusu sırasında ortaya çıkan bilgilere göre suni açlıktan 3 milyon 941 bin kişinin öldüğünü açıkladı. Açlığın kasıtlı olarak meydana getirildiği ispat edilirken, Rusya bunları reddederek Ukrayna’daki açlığın 1932-1933 yılında SSCB’de meydana gelen açlığın bir parçası olduğunu ileri sürüyor. 26 Kasım 1998 yılında dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Leonid Kuçma’nın kararı ile kasım ayının dördüncü cumartesi günü Holodomor Kurbanlarını Anma Günü olarak ilan edildi. 2006 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko’nun inisiyatifi ile Holodomor’un soykırım olduğunun açık şekilde inkâr edilmesi için ceza öngören yasa kabul edildi. Stalin Rusyası’nın gerçekleştirdiği Holodomor Katliamı, uluslararası kamuoyunun da ilgisini çekti. Günümüzde AB, Kanada, ABD, Avustralya, Portekiz, Almanya, Çekya, Vatikan, Estonya, Belçika, Fransa, Litvanya, Almanya, Letonya, Gürcistan, Polonya, Macaristan, Ekvador, Kolombiya, Meksika, Paraguay ve Peru gibi pek çok ülke, Holodomor’u soykırım olarak tanıdı.

Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anıldı Haber

Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anıldı

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünde 16 Kasım 2024 tarihinde düzenlenen “İşgal Edilişinin 75. Yılında Doğu Türkistan Cumhuriyetleri, Kurucu Kadrolar ve Büyük Göç” başlıklı panel, önemli bir dönüm noktasına ışık tuttu. Panel, Türkiye'deki çeşitli sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle gerçekleştirildi. İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Dünya Uygur Kongresi Vakfı, İsa Yusuf Alptekin Vakfı, Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ortaklığında tertip edilen panel, Türk dünyasının önemli meselelerinden birini gündeme taşıdı. Etkinlik, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Doğu Türkistan Milli Marşı ile devam etti. Açılış konuşmaları ise Dünya Uygur Kongresi Başkanı Abdurreşit Abdulhamit, İsa Yusuf Alptekin Vakfı Başkanı Cahit Dak, Kazak Türkleri Eğitim ve Araştırma Derneği Başkanı Süleyman Öztoprak, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Genel Müdürü Saadet Pınar Yıldırım ve Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşe Zişan Furat tarafından yapıldı. “BÜYÜK GÖÇ”UN CANLI TANIKLARI SÖZ ALDI Panelde, Doğu Türkistan’ın işgalinin ardından yaşanan büyük göç ve bunun etkileri, alanında uzman isimler tarafından ele alındı. Oturum başkanlığını Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel’in üstlendiği etkinlikte, İYAV Genel Sekreteri Abdullah Oğuz, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Kul, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Abdulvahap Kara, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tekin Tuncer ve Uzm. Harun Mesut Akgün, konuyu farklı açılardan değerlendirerek katılımcılara önemli bilgiler sundu. Panelin dikkat çeken bölümlerinden biri ise, Kazak Göçü’nün canlı tanığı Abdurrahman Çetin’in konuşması oldu. Çetin, acı dolu geçmişini ve büyük göçün etkilerini samimi bir dille anlatarak katılımcılara duygusal anlar yaşattı. Göçün zorluklarını ve yaşanan travmaları aktaran Çetin, bu süreçteki kişisel deneyimlerini “Ömür Yolculuğumdaki Son Göç” adlı kitabından alıntılarla sundu. Panelin sonunda, konuşmacılara Abdurrahman Çetin’in “Ömür Yolculuğumdaki Son Göç” adlı kitabı hediye edildi. Etkinlik, toplu fotoğraf çekimiyle son buldu. Bu özel gün, Doğu Türkistan’ın tarihi mücadelesinin hatırlanmasının yanı sıra, Türk dünyasının ortak geçmişine dair önemli bir farkındalık yarattı.

İşgalin 75. yılında Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anılacak Haber

İşgalin 75. yılında Doğu Türkistan cumhuriyetleri ve kurucu kadrosu İstanbul'da anılacak

İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doğu Türkistan cumhuriyetlerinin işgalinin 75. yılına özel bir panel tertip edecek. Panelde, Doğu Türkistan’ın tarihsel mücadelesi, kurucu kadrolar ve büyük göç hareketi ele alınacak. AKADEMİSYENLER VE UZMANLAR PANELDE BULUŞACAK 16 Kasım 2024 tarihinde gerçekleşecek etkinlikte, alanında tanınmış akademisyenler ve uzmanlar, Doğu Türkistan’dan göçleri ve bu bölgedeki tarihi süreci çeşitli yönleriyle değerlendirecek. Panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Mualla Uydu Yücel üstlenirken, konuşmacılar arasında Mimar Sinan Üniversitesinden Prof. Dr. Abdulvahap Kara, İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. Ömer Kul, Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesinden Doç. Dr. Tekin Tuncer ve İYAV Genel Sekreteri Abdullah Oğuz yer alacak. Ayrıca, Uzm. Harun Mesut Akgün de “Yaşayanların Gözüyle Doğu Türkistan’dan Göçler” başlıklı bir sunum yapacak. ETKİNLİK İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNDE GERÇEKLEŞECEK Etkinlik, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü İhtisas Kütüphanesi Orta Alanı’nda, 13.30-17.00 saatleri arasında düzenlenecek. Enstitünün 100. yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen panel, Doğu Türkistan’a dair tarihi ve güncel konulara dikkat çekmeyi amaçlıyor. Panel, Doğu Türkistan’ın tarihini ve kültürünü anmak isteyenler için önemli bir buluşma noktası olacak.

Karabağ Zaferi tüm boyutlarıyla Ankara'da ele alındı Haber

Karabağ Zaferi tüm boyutlarıyla Ankara'da ele alındı

Yağmur Filiz Şahin/QHA Ankara Türkiye Politik ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (TÜRPAV) tarafından 9 Kasım 2024 tarihinde, Karabağ Zaferi’nin 4. yıl dönümü münasebetiyle “Vatan Muharebesi, Karabağ’ın Azatlığı ve Türk Dünyası” başlığıyla panel düzenlendi. Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesinde tertip edilen etkinliğe; Azerbaycan’ın Ankara Büyükelçiliği temsilcileri başta olmak üzere çok sayıda siyasî parti yetkilisi ve akademisyen katıldı. Program saat 14.00’te saygı duruşu, İstiklâl Marşı ve Azerbaycan millî marşının okunmasıyla başladı. "KARABAĞ ZAFERİ 21. YÜZYILIN EN ŞANLI ZAFERİDİR" TÜRPAV Başkanı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Sinan Demirtürk açılış konuşmasında, Karabağ Zaferi’nin 21. yüzyılda Türk dünyasının en şanlı zaferi olduğunu vurguladı. Karabağ Zaferi’ni 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtına benzeten Demirtürk, “En az onun kadar coşkulu ve görkemli. 150 yıl boyunca Anadolu'yu Türkistan'a bağlayan Karabağ coğrafyası; en önemli, en kritik mevkileri ve mevzileri Rusya'nın marifetiyle işgal etmiş olan Ermeni terör gruplarından ve ortak iradeden bahsediyoruz. Bu yönüyle tıpkı 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı gibi bu yüzyılın en önemli askerî ve siyasî zaferlerinden birisidir.” ifadelerini kullandı. "ŞEHİTLERİN KANIYLA ÇİZİLMEK İSTENEN HARİTA PARÇALANMIŞTIR" Rusya’nın ve kukla olarak kullanmış olduğu Ermenistan’ın gerçekleştirdiği kıyımların 1828’den bu yana sürdüğünü, Karabağ meselesinin bir asırlık bir konu olduğunu vurgulayan Demirtürk, 26 Şubat 1993’te Hocalı’da dökülen kanların nihayetinde; Azerbaycan, Türkiye ve Türk dünyasının ortak çalışmaları sonucunda şanlı bir zafer getirdiğini kaydetti. Ayrıca TÜRPAV Başkanı sözlerine, “20. yüzyılın başında çizilmek istenen, şehitlerin kanıyla inşa edilmiş olan bir harita ve jeopolitik, bugün çok büyük ölçüde parçalanmıştır. Yeni bir harita ortaya çıkmıştır. Azerbaycan, tarihî yurtlarına kavuşmuştur, bu Anadolu’yu, Balkanlar’ı, Avrupa'yı, Akdeniz'i, Kafkasya’yı, Hazar Havzası’nı Türkistan'la buluşturan yepyeni bir güzergâhı, yepyeni bir hattı, yepyeni bir gönül birliğini meydana getirmiştir.” ifadelerini ekledi. "ZAFER TÜRK DÜNYASININ BİRLİĞİNE KATKI SAĞLADI" Türk Dünyası Parlamenterler Birliği Başkanı ve 21. Dönem Trabzon Milletvekili Nail Çelebi ise konuşmasına, 44 Günlük Savaş’ta 2 bin 980 askerin şehit olduğunu, 94 Azerbaycanlı sivilin yaralandığını, 6 askerin ise hâlâ kayıp olduğunu anımsatarak başladı. Bu kapsamda 5 kent merkezi, 4 kasaba ve 286 köyün Ermeni işgalinden kurtarıldığını ifade eden Çelebi; Ağdam, Laçın ve Kelbecer bölgelerinin tamamen işgalcilerden boşatıldığını belirtti. “Karabağ'da son 30 yıldır yaşanan krizde kimin ne kazandığı, kimin ne kaybettiği çok iyi bilinmektedir. Bu nedenle kaybeden, acı çeken sadece Karabağ'da yaşayan insanlar olmuştur.” vurgusu yapan Çelebi, zaferin Türk dünyasının birliğine katkı sağladığının altını çizdi. Çelebi şu ifadeleri kullandı: Karabağ Savaşı; Türk dünyasında dayanışmayı güçlendiren, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kardeşlik bağlarını pekiştiren, Türk Konseyinin otoritesi etkinliğini arttıran ve Türk dünyası jeopolitik gücünü gösteren bir dönüm noktası olmuştur. Bu savaş, Türk devletleri arasında askerî, ekonomik, kültürel ve diplomatik iş birliği geliştirilmesi için bir fırsat yaratmıştır. Açılış konuşmalarının ardından Karabağ Zaferi’ni anlatan bir video klip gösterildi. Panelde; Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, Karabük Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Asker ve Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Nazım Caferol konuşmacı olarak yer aldı. AZERBAYCAN TARİHİNDE 7 STRATEJİK OLAY  Dr. Nazım Caferol, gönderdiği video ile panelde görüşlerini bildirdi. Caferol, Karabağ Zaferi’nin Kafkasya tarihindeki 7 stratejik olaylardan biri olduğunun altını çizdi. Bin 500 yıl içinde bunların; bölgeye Arapların yerleşmesi (bölgenin İslam dinini benimsemesini sağladı), Selçuklular dönemiyle birlikte Türklerin bölgeye gelmesi (bölgenin Türk coğrafyası haline gelmesini sağladı), Safevilerin bölgede İmparatorluk kurmuş olması (bölgede Şii mezhebinin yaygınlaşmasını sağladı), 19. Yüzyılda Rusya’nın bölgeyi işgal etmesi (Azerbaycan’ın ikiye bölünmesine neden oldu), Güney Kafkasya’nın bağımsızlaşması ve Sovyetler Birliği’nin dağılması olduğunu aktardı. Ayrıca Caferol Karabağ Zaferi’ni, “Bu çerçevede Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin geleceğine bakmak lazım. Hem Güney Kafkasya’nın iç ve dış siyasî durumuna -yani Türkiye, Rusya, Ermenistan- hem de küresel durumuna bakmak lazım. Çin, ABD, Rusya kucağında önemi, daha iyi anlaşılacak bir süreç olarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.” şeklinde yorumladı. SOVYETLERDEN SONRAKİ EN BÜYÜK ENGEL: İŞGALCİ ERMENİLER Konuşmacılardan Prof. Dr. Ali Asker, Azerbaycan’ın tam egemenliğinin tesis edilmesinin; Azerbaycan Türkleri ile birlikte tüm Türk dünyası için önemli olduğunu belirtti. 20. yüzyılda topraklarının ikiye bölünmesi, Rusya ve İran arasında taksim edilmesiyle birlikte kuzeydeki Azerbaycan Türklerinin kaderinin Rusya’ya bağlandığını anımsattı. Azerbaycan tarihine kısaca değinen Asker, Sovyet döneminden sonra en büyük engelin Ermeni işgali olduğunu kaydetti. Asker, “Ermeni tehdidi her zaman Azerbaycan için vardır. Ermenistan için bizim varlığımız, Türk varlığı en büyük tehditlerinden birisidir. Ermeni katliamlarına, insanlık dışı muameleye, tarihin çok az olaylarında karşılaşırsınız, bunu asla unutmamamız lazım. Bize savaş sarhoşluğu da verilmemesi lazım. Yani sadece öldürmek ya da kıyıma uğratmak değil. Ermeniler, ölmüş insanların üzerinde azalarını kesebiliyorsa insanlıktan nasibini almamış bir gürûhtur. Bizim bunu asla unutmamamız lazım.” dedi. Asker, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ilk kez 100 yıl sonra Karabağ Zaferi ve Antiterör Operasyonu ile sağlayabildiğinin altını çizdi. AZERBAYCAN, ORDUSUYLA TARİH YAZDI Birinci Karabağ Savaşı’na katıldığını dile getiren Asker, Rus gazetecinin Azerbaycan millî kahramanı Vezir Orucov hakkındaki hikâyesinden bahsetti. Asker, o dönemdeki gerçeklerden söz eden Rus gazetecinin, “Çok metanetliydi. Hiçbir Shakespear kahramanı böyle onurlu yürümemişti.” dediğini aktardı. İlk Karabağ Savaşı’nda yenilginin Ermenilere karşı değil Rusya’ya karşı olduğunu söyleyen Öğretim Üyesi, zamanla Azerbaycan ordusunun yeni bir yapılanmaya girdiğini ve Azerbaycan’ın tarih yazdığını vurguladı. Azerbaycan ve Ermeni ordusunu kıyaslayan Asker, “Azerbaycan sadece silahlı unsurlara karşı savaştı, bir tane sivil Ermeninin burnu kanamadı. Ama onlar yenileceklerini bile bile Rusların silahlarıyla saldırdı." vurgusu yaptı.  "TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATININ DESTEĞİ YENİ BİR BOYUT KAZANDIRDI" Karabağ Zaferi bağlamındaki Türkiye’nin rolüne de değinen Asker, Türk ordusunun sahaya inmediğini ancak F-16 savaş uçakları ve insansız hava araçlarıyla (İHA) son yüzyılın en büyük desteğini verdiğini belirtti. Ayrıca Türk devletleri arasındaki sebep olan yeni ilişkiye dikkat çeken Asker, “Türk devletlerinin eksik kalan yardımı zamanla Türk Devletleri Teşkilatının Azerbaycan'a sağladığı siyasî ve diplomatik destekle giderildi ve bu savaştaki zafer aslında Türk cumhuriyetleri arasında iş birliğini çok yeni bir boyuta taşıdı, çok iyi bir motivasyon kaynağı oldu.” değrlendirmesinde bulundu. "TÜRKİYEMİZ'İN MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ HEPİMİZE ÖRNEK TEŞKİL ETTİ" Ardından Prof. Dr. Toğrul İsmayıl, 8 Kasım Karabağ Zaferi, 9 Kasım Azerbaycan Devlet Bayrak Günü ve 10 Kasım Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat yılı olduğunu hatırlatarak başladığı sözlerine, “Hepimiz Atatürk’ün askerleriyiz. Çünkü Türkiye’mizin Millî Mücadele dönemi bizim için örnek teşkil etmiştir.” ifadelerini ekledi. Azerbaycan’ın her zaman Türkiye’nin yanında olduğunu vurgulayan İsmayıl, 10 Kasım’daki zaferin 8 Kasım’a çekilmesinin hassasiyet içeren önemli bir mevzu olduğunu, “Bir millet iki devlet zihniyetini bu şekilde yaşatmamız önemlidir” ifadesiyle vurguladı. "TÜRKİYE'NİN AZERBAYCAN'A YÖNELİK DESTEĞİ ÇOK ÖNEMLİYDİ" Karabağ Savaşı’nın 100 yıldan fazla süren bir varoluş mücadelesi olduğunu aktaran İsmayıl, Türkiye’nin Azerbaycan’a yönelik desteğinin Türk devletleri içerisindeki çok önemli bir örnek olduğunu, Türk Dili Konuşan Devletler Teşkilatından Türk Devletleri Teşkilatına evrildiği örneğiyle vurguladı. İsmayıl, böylelikle Türk devletlerinin de zaferden sonra Azerbaycan’a tam destek verdiğini ifade etti. "ÖLÜLERİN SAYISINI ARTIRAN TEK MİLLET ERMENİLERDİR" Öte yandan İsmayıl, Azerbaycan’ın topraklarını işgalden kurtarmakla uğraşmasının yanı sıra bölgedeki yasa dışı Ermeni silahlı gruplarını da temizlemek için mücadele verdiğini söyledi. Azerbaycan’a yönelik suçlamalara dikkat çeken İsmayıl, “Karabağ'dan gelen Ermeni asıllıları nedense ölülerini, 30 binden 180 bine kadar çıkardı. Biz alışığız aslında. Türklerin yaptığı sözde soykırım meselesinde de eskiden tarih kitaplarında 300 binden başlamışlardı. Şimdi 2 milyona kadar çıkmış bu rakam. Yani ölülerinin sayısını artıran tek millet, Ermenilerdir” dedi. Karabağ Zaferi’nin ardından bölgedeki gelişmeleri ele alan İsmayıl, “Dağlık” Karabağ teriminin son derece yanlış olduğunu, bunun uyduruk bir kavram olduğunu ve Türk siyaset uzmanlarının da bu hususa dikkat etmesi gerektiğini sözlerine ekledi. İsmayıl ayrıca konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Ortak Sınırların Tespit Komisyonunun oluşturulması meselesi... Yenilmiş Ermenistan buna evet demek yerine süreci uzatıyor. Hem Rusya hem de Batılı devletler bir oyun oynuyorlar. Bu oyunun da neticesinde hala Barış Anlaşması imzalanmış değil. Azerbaycan için bu önemli mi? Hayır. Çünkü Azerbaycan kendi toprak bütünlüğünü temin etmiş. Bizim sorunumuz yok. Ama bizim için önemli olan şu: Tartışılacak bir mesele kalmasın. "ŞUŞA BEYANNEMESİ DİĞER TÜRK DEVLETLERİ İÇİN BİR UMUT KAPISI" Türk dünyasına değinen İsmayıl, Türkiye’nin Azerbaycan’a yönelik desteğinin bu bağlamda Şuşa Beyannamesi’nin imzalanmasının diğer Türk devletleri için bir umut kapısı olduğunun altını çizerek, Türkiye Cumhuriyeti’ne teşekkür etti. İsmayıl son olarak konuşmasında, “Nasıl ki, Nuri Paşa komutanlığında, Kafkas İslam Ordusu sadece Bakü'nün değil gerçek anlamda Azerbaycan'ın kurtuluşunda aktif rol üstlendiyse, bugün Azerbaycan halkı o şehitlerini sevgi ve saygıyla anıyorsa aynı şekilde bugün Karabağ’da yaşananlarda da Türkiye'mizin 100 sene önceki gösterdiği bu kahramanlıve bu meseledeTürkiye'nin rolü inanılmazdır. Bu da Türk dünyasına etki gösterir.” ifadelerini kullandı. Panelin ardından, konuşmacılar katılımcıların sorularına kapsamlı bir şekilde yanıt verdi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.