SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Soykırım

QHA - Kırım Haber Ajansı - Soykırım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Soykırım haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

CNN Türk Ürümçi'yi gezdi: Propaganda mı, gerçekler mi kayda alındı? Haber

CNN Türk Ürümçi'yi gezdi: Propaganda mı, gerçekler mi kayda alındı?

Gazeteci, Yazar Taha Kılınç'ın Doğu Türkistan ziyareti sonrasında kaleme aldığı "Kayıp Coğrafyanın İzinde: Doğu Türkistan Seyahatnamesi" isimli kitabın çıkmasına engel olmaya çalışan Çin'in Ankara Büyükelçiliği soykırım ve asimilasyon politikalarını örtbas etmek amacıyla Çin'in Doğu Türkistan'ı işgalinin 70. yıl dönümünde Ürümçi turu düzenledi. TANRI DAĞLARINDA NİHAL ATSIZ CNN Türk Muhabiri Büşra Arslantaş ve Kameraman Caner Emre Kınacı, Çin'in daveti üzerine Doğu Türkistan'ın Ürümçi kentine ziyarette bulundu. İlk olarak Tanrı Dağları'nın eteklerini gezen Arslantaş, Nihal Atsız'ın "Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar? Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı'nda" mısralarına yer vererek Türk'ün yüzyıllardan beri var olduğu medeniyet beşiğine işaret etti. Arslantaş, "Bu dağlar Türk'ün yalnızca yurdu değil, kimliğinin, kültürünün ve devlet fikrinin doğduğu kadim merkez. Orhun'dan Altay'a uzanan Türk cihan tasavvurunun stratejik kalbi." ifadelerini kullandı. CNN TÜRK EKİBİ KAMERALARLA TAKİP EDİLDİ Ürümçi turunu tüm detaylarıyla ele alan Arslantaş, kendilerini gezdiren Çinli yetkililerin sorulan sorulara net bir yanıt vermediğini, ziyaret sırasında her an 3 kamera ile takip edildiklerini kaydetti. Kurgulanan tiyatro sahnesinde gezen CNN Türk ekibi bir camiye girdiklerini, boş gördüklerini ve bunu sorguladıklarını vurguladı. Arslantaş, Çinli yetkilinin sorulara kaçamak cevaplar verdiğini belirterek, "Kadınlar ve çocuklar nerede dediğimde 'Pek bilgim yok, genelde evdeler' yanıtını verdiler." dedi. Haberde Doğu Türkistan'dan "Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi" olarak bahsediliyor olsa da kayda alınan görüntülerde baskının birebir kanıtı ele alındı. Kent genelindeki kameraların camiyi dahil kayda aldığı gözlemlendi. SÖZDE ONLARCA İMAM YETİŞTİRİLİYOR ANCAK CAMİLER BOŞ İslam Enstitüsünde imamların yetiştirildiğine dair iddiaların haberde yer almasını isteyen Çinli yetkililer sahte olduğu düşünülen bir sınıfta öğrencilere ders anlattıklarını belirtirken, aynı zamanda "Namaz kılmayan Müslüman değildir" ifadesini aşırıcılık olarak nitelendirdiklerini itiraf etti. Öte yandan Çinli yetkili, öğrencilerin sakal bırakmalarının yasak olduğunu sakalsız halin daha modern görüneceğini savundu. Ardından Hoten'de akşam pazarına uğradıklarını kaydeden CNN Türk ekibi, pazardaki tüm bıçak ve satır gibi kesici aletlerin tezgaha bağlı olduğunu gözden kaçırmadı. Arslantaş, yetkililerin güvenlik gerekçesiyle bıçakları bağladıklarını söylediklerini aktardı. Arslantaş, Uygur Türkleriyle yaşam koşullarına dair soru sorma girişimlerinin olduğunu ancak karşı tarafın yalnızca tebessümle karşılık verdiğini de belirtti. Ayrıca kayda alınan görüntülere göre pazarda Uygur kıyafetlerini tanıtan kadının Çinli olduğu da dikkatlerden kaçmadı. Pazardan sonra medya kuruluşuna giden CNN Türk ekibi, personelin "çok mutlu" ve "rahat çalıştıklarını" söylediklerini kaydetti. Tur kapsamında ekibin yanından ayrılmayan Çinli yetkili, "Amacımız, hükûmetimizin ve partimizin (Çin Komünist Partisi) sesini duyurabilmek." dedi. ÇİN'İN BAKIŞ AÇISIYLA... Gittikleri üniversitede hiçbir öğrenciyle temasa geçemediklerinin altını çizen Arslantaş, "Çin'in bakış açısıyla" vurgusu yaparak tarihçeyi dinlerken kameraların kendilerini yine takip ettiklerini belirtti. Haber, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya ve Gazeteci, Yazar Taha Kılınç'ın analizleriyle pekiştirilerek, Uygur Türklerinin büyük bir Çin baskısı ve zulmüyle karşı karşıya kaldıkları bir kez daha teyit edildi. "BM RAPORLARI ÇİN'İN İNSANLIK SUÇU İŞLEDİĞİNİ SÖYLÜYOR" Doç. Dr. Kaya, haber için yaptığı değerlendirmede, "BM İnsan Hakları Konseyinin son raporuna baktığımızda Uygur Türklerinin zorla asimilasyona maruz kaldığını, yeniden eğitim kampı adı altında toplu gözaltına alındığını ve toplu işkencelerin yapıldığını görüyoruz. Raporlar, Çin'in bu politikalarını insanlığa karşı suç olarak değerlendiriyor. Bu bulgular uluslararası hukuk açısından son derece önemli. Çünkü Uygurların durumu Çin'İn bir iç meselesi değil, küresel insan hakları gündeminin çok önemli bir parçası. Çin bu politikalar kapsamında aşırıcılık suçunu öne sürüyor fakat bağımsız gözlemciler güvenlik tedbiri ile sistematik kültürel asimilasyonun birbirinden ayrılması gerektiğini ifade ediyor." dedi. Müze gezilerinde Çinli yetkililerin 2016 yılı itibarıyla "aşırıcılıkla mücadele" sayesinde "Xinjiang halkının refah içinde yaşadığını" iddia etti. Bu tarih Çin'in toplama kamplarını inşa ettiği döneme denk geliyor. 3 Kasım 2025 tarihli haber Kaya'nın, "Eğer Uygur Türklerinin sesi kısılırsa tüm insanlığın vicdanı da susmuş olur." sözleriyle sona erdi. İlgili haberin Türkiye kamuoyunda Çin sempatizanı medya kuruluşlarının yıllarca gündeme getirdiği iddiaları çürütmesiyle birlikte gerçekleri dünya gündemine taşıdığı belirtildi.

Çinli askerden şoke eden Doğu Türkistan itirafı! Haber

Çinli askerden şoke eden Doğu Türkistan itirafı!

Doğu Türkistan'da Türk ve Müslüman Uygur nüfusunu yok etmeyi amaçlayan Çin'in asimilasyon ve soykırım politikaları bir kez daha gün yüzüne çıktı. Çinli asker Wu Jing sosyal medya hesabından dünya kamuoyunu şoke eden bir itirafta bulundu. Wu'nun tanıklık ettiği kan donduran olay ile Şi Cinping liderliğindeki Çin'in Doğu Türkistan toprakları üzerindeki zulüm bir kez daha gözler önüne serildi. KIYAFETLER TAKAS EDİLDİ: ÇİN, KATLİAMI KENDİ LEHİNE ÇEVİRDİ Wu, 9 Ekim 2025 tarihli X (Twitter) gönderisinde ters köşe yaparak Uygur Türklerini katlettiklerini ve basına yansıyan haberleri kendi lehlerine nasıl çevirdiklerini anlattı. Wu, 2008 yılında Uygur tutsakların hapisten çıkarılarak üzerlerine Çinli askerlerin üniformasını giydirdiklerini ve sonra serbest bıraktıklarını söyledi. Ne yaptıkları hususunda bölük komutanına soru sorduklarını ancak bir cevap alamadıklarını kaydeden Wu, tutsakların kıyafetlerini giymelerinin emredildiğini aktardı. Wu sözlerine şöyle devam etti: "Şaşırmıştım. Bölük komutanına tekrar ne olduğunu sordum. Bize sormamamızı söyledi. Tutukluların kıyafetlerini değiştirdikten sonra bölük komutanı bize yerliler gibi giyinmemizi söyledi; Müslüman cübbesi ve başörtüsü. Daha sonra bizi üniformalı tutuklulardan ayırdı ve görevimizi yerine getireceğimizi söyledi. Görev yerine vardığımızda bagajdan ekipmanlarımızı almamızı söyledi. Toplamda sekiz sırt çantası vardı, sekiz kişiydik ve içleri molotof kokteylleriyle doluydu. Sonra bize operasyon talimatlarını verdi." Ardından dört kaçağın askerî üniforma giymiş bir şekilde kaçtıkları yönünde bir ihbar aldıklarını dile getiren Wu, görevlerinin dört kişiyi öldürmek olduğunu sözlerine ekledi. Wu, "Onları gördüğümde tanıdık göründüklerini anladım. Hapishaneden kurtardığımız dört kişi olduklarını düşündüm. Daha sonra onları molotof kokteylleriyle ateşe verdik ve öldüklerinden emin olduk. O zamanlar şaşkına dönmüştüm, bunun neden olduğunu merak ediyordum. Bunun sahnelenmiş bir gösteri olduğunu düşünmüştüm." ifadelerini kullandı. TERÖRİSTLER ÇİNLİ ASKERLERİN TA KENDİSİYDİ Çinli, ertesi gün çıkan haberlerde sekiz Uygurun dört askeri öldürdüğüne dair çıkan haberlerle şaşkına döndüğünü belirtti. Ayrıca sekiz "teröristin" yakındaki bir köyle bağlantısı olduğu yönünde ısrar üzerine o köyün boşaltılmasının emredildiğini aktaran Wu, köyde çocuklardan yaşlılara herkesin tutuklandığını söyledi. Wu, "Köy neredeyse haritadan silinmişti." dedi. Daha sonra görevinden emekli olduğunu söyleyen Wu, köyü tekrar ziyaret ettiğinde evlerin dahi yıkıldığını gördüğünü ifade etti. Ordudan ayrılma kararını etkileyen bir diğer olayın ise 2008 Pekin Olimpiyatları gerekçesiyle otlatmanın yasak olduğu, koyunları elinden alınan Uygurların Çinli askerler tarafından taş ve tuğla ile hedef alındığı olay olduğunu belirtti. BU OLAYDAN SONRA EMEKLİYE AYRILDI 2012 yılı itibarıyla emekliye ayrılan Wu, "Bu olay beni derinden sarstı. Bu olaydan sonra kararlılıkla emekli olmaya karar verdim. Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Komünist Parti gerçekten kötü." diyerek kendisinin de iştirak ettiği olayı ifşa etti. Wu, şu anda New York'ta ikâmet ediyor.

Ludmıla Korotkıh: Kırım Tatar millî davasını ulusal ve uluslararası sahneye taşımaya devam edeceğiz Haber

Ludmıla Korotkıh: Kırım Tatar millî davasını ulusal ve uluslararası sahneye taşımaya devam edeceğiz

Kırım Tatar Kaynak Merkezi avukatlarından Ludmıla Korotkıh (Liudmyla Korotkykh), Kırım Haber Ajansına (QHA) verdiği özel röportajda, Kırım Tatarlarının kültürel kimliğini ve haklarını koruma mücadelesini anlattı. Korotkıh, işgal altındaki Kırım’da yaşanan baskılara ve ailelerin parçalanmasına dikkat çekerek, Kırım Tatar millî davasının uluslararası sahnede kararlılıkla sürdürüleceğini vurguladı. AVRUPA KONSEYİ, BİR HALKA ÖZEL OLARAK İLK RAPORUNU KIRIM TATARLARI İÇİN ÇIKARDI Birleşmiş Milletler (BM), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlarla da çalışan Ludmıla Korotkıh, Kırım Tatar halkının millî davasının dünyada uzun zamandır tanındığını ve 90’lı yılların sonuyla 2000’li yılların başından itibaren Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) temsilcilerinin, BM Yerli Halklar Hakları Bildirgesi’nin kabul edilmesinde emeği geçtiğini söyledi. “KTMM üyeleri sayesinde, dünyadaki yerli halkların temsilcileri arasında tanınıyoruz.” diye konuşan Korotkıh, eski Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri Dunya Miyatoviç’in (Dunja Mijatović) Kırım Tatarlarına özel bir analiz raporu yayımlamasının ise, tarihte bir halka özel olarak çıkarılan ilk rapor olarak önemine dikkat çekti. “TARİH TEKERRÜR EDİYOR” Kırım Tatar Kaynak Merkezi olarak 1944 Kırım Tatar Sürgünü’nün soykırım olarak tanınması adına da çalıştıklarını ve şu ana kadar dokuz ülkenin bu soykırımı tanıdığını belirten Korotkıh, Rusya’nın Kırım’ı 2014 yılında işgal etmesinin, Kırım Tatarlarına yönelik soykırım politikasının bir devamı olduğunu dile getirdi. “Rusya’nın işlediği bu savaş suçu, bütün uluslararası camia tarafından kınanmalıdır. Bugün de tarih tekerrür ediyor çünkü bu savaş suçu, zamanında kınanmamıştı. Tarihin de tekerrür edeceği böylelikle görüldü” değerlendirmesini yapan Korotkıh, anneannesinin ve dedesinin de 1944 Kırım Tatar Sürgünü’nü yaşadıklarına değindi. “İkinci Dünya Savaşı zamanıydı ve dedem ise cephedeydi. Anneannem Kırım’dan bebeği ile birlikte sürgün edilmişti. Dedem, savaş bittiği zaman Kırım’a geri döndüğünde birçok engelle karşılaşmıştı. Ailem 1992 yılına kadar Kırım’a dönememişti” ifadelerini kullanan Korotkıh, mücadelesini kamuoyuna açık olarak sürdürebilmek için 2015 yılında Kırım’dan ayrılmanın kendisi için son derece zor bir karar olduğunun altını çizdi. İŞGALCİ RUSYA, AİLELERİ PARÇALAMAYA DEVAM EDİYOR Rusya’nın Kırım Tatarlarına yönelik baskıcı politikalarından dolayı 2020’den beri Kırım’a dönemediğini ve ailesiyle görüşemediğini söyleyen Korotkıh; Kırım’da her mesajın ve telefon görüşmesinin kaydedilmesi sebebiyle, akrabalarıyla da 2014’ten beri serbest bir şekilde iletişim kuramadığını belirtti. Kırım’dan ayrıldıktan bir süre sonra ise dayısını ve babasını sağlık sorunları nedeniyle kaybettiğini ve cenaze törenlerine bile katılamadığını ifade eden Korotkıh; Kırım özgürleşmeden doğduğu yere hiçbir zaman geri dönemeyeceğini ve vefat eden yakınlarının mezarlarını bile ziyaret edemeyeceğini vurguladı. Korotkıh, motivasyonunu şu sözlerle tarif etti: Ne zaman bana, ‘Daha ne kadar bu işi yapacaksın?’ diye sorsalar, ‘Gerektiği sürece,’ diyorum. Sadece benim değil, Kırım Tatar Kaynak Merkezindeki, aralarında Kırım’dan gelenlerin de olduğu çoğu arkadaşımızın motivasyonu söz konusu. Hepimiz vatanımıza geri dönmek istiyoruz. Bu yüzden de Kırım Tatarlarıyla Kırım'daki diğer halkların hakları için mücadelemizi sürdüreceğiz. Kırım Tatar millî davasını ulusal ve uluslararası sahneye taşımaya devam edeceğiz.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Sıbiha: “Rusya’nın saldırısı soykırımdır” Haber

Ukrayna Dışişleri Bakanı Sıbiha: “Rusya’nın saldırısı soykırımdır”

Rusya, 9 Ekim’i 10 Ekim’e bağlayan gece yüzlerce SİHA ve füzelerle Ukrayna’nın sivil altyapısını hedef aldı. Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sıbiha (Andrii Sybiha), hava sıcaklığının düşmeye başladığı günlerde Rusya’nın düzenlediği bu saldırıyı bir soykırım olarak niteledi. Sıbiha, resmî sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Rus teröristler, başta enerji olmak üzere Ukrayna’nın sivil altyapısını yüzlerce SİHA ve füzelerle hedef aldı. Bütün müttefiklerimizi Rusya’ya karş sert bir karşılık vermeye davet ediyorum.” ifadelerini kullandı. SALDIRI, 10 EKİM’İN İKİNCİ YIL DÖNÜMÜNDE DÜZENLENDİ Dışişleri Bakanı Sıbiha, söz konusu saldırının 10 Ekim 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’nın enerji altyapısına yönelik düzenlediği ilk geniş çaplı saldırısının ikinci yıl dönümünde gerçekleştiğini aktardı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yönelik konuşan Sıbiha, “Bu saldırı, kendisinin saldırgan tavrını, üç yıl içerisinde yürüttüğü terör faaliyetlerini veya ültimatomlarını değiştirmediğinin açık bir göstergesidir. Kendisi, diplomasiye ve barışçıl yolları reddetmeye devam etmektedir.” açıklamasını yaptı. SIBİHA, SALDIRININ SOYKIRIM OLDUĞUNU BELİRTTİ Sıbiha, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. Maddesi’nin 3. fıkrası uyarınca söz konusu saldırının insanları düşen hava sıcaklıkları karşısında enerjiden mahrum bırakması yönünden soykırım teşkil ettiğini belirtti. SIBİHA, MOSKOVA’YA BASKI UYGULANMASI GEREKTİĞİNİ VURGULADI Sıbiha, ancak Moskova’ya karşı uygulanacak ortak bir baskının sonuç verecebileceğini ifade etti. Moskova’ya karşı ticari yaptırımlar ve siyasi yalnızlaştırma politikası yürütülerek ve Ukrayna’ya sağlanan askerî desteğin artırılması yoluyla bu planın uygulanabileceğini öne sürerek, “Putin, savaşı sürdürmenin maliyetinin savaşı durdurmanın maliyetini aşacağını ve bu savaşı sürdürmenin iktidarı için bir tehdit unsuru olduğunu idrak etmelidir.” Ifadelerine yer verdi. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodımır Zelenskıy daha önce yaptığı bir açıklamada, Hamas’ın bile Gazze için İsrail ile müzakere yapma hususunda adım attığını fakat Putin’in Ukrayna’yı işgalini sonlandırmaya dair herhangi bir diyalog içerisine girmeyi reddettiğini dile getirmişti.

Rus devlet medyasından soykırım çağrısı: “Ukrayna’da hiç kimse sağ kalmamalı” Haber

Rus devlet medyasından soykırım çağrısı: “Ukrayna’da hiç kimse sağ kalmamalı”

Rus propagandasını yayan devlet haber ajansı RİA Novosti, Ukraynalılara yönelik açıkça soykırım çağrısı içeren bir makale yayımladı. “Başka seçenek yok: Ukrayna’da hiç kimse sağ kalmamalı” başlıklı makalenin yazarı, uzun süredir Kremlin propagandasına hizmet eden Kirill Strelnikov. Strelnikov, hazırladığı makalede Ukraynalıları "deneyler için öldürülen laboratuvar fareleri"ne benzetiyor ve Ukrayna toplumunun tamamının yok edilmesi gerektiğini savunuyor. Rus propagandacı makale boyunca sık sık, “Batı efendilerinin Ukraynalılar üzerinden savaş yürüttüğü” ve Ukrayna’nın “askeri bir laboratuvara” dönüştüğü yönündeki Kremlin propagandası tekrar ediliyor. “UKRAYNALILARI YOK EDİLMESİ MİLLÎ İDEOLOJİ HALİNE GELDİ” Söz konusu makaleyi değerlendiren Ukraynalı gazeteci ve savaş muhabiri Andriy Tsaplienko Kremlin’in Ukraynalılara yönelik politikasına tepki gösterdi. Tsaplienko, yaptığı açıklamada, bu tür yayınların Ukraynalıların yok edilmesinin artık Rus halkı için bir "milli fikir" haline geldiğini açıkça gösterdiğini vurguladı. Gazeteci bu fikrin Rusya toplumunu birleştirdiğini, motive ettiğini ve harekete geçirdiğini belirtti. RUS PROPAGANDASINA HİZMET EDEN YAZAR Rusya merkezli dezenformasyon içerikleriyle bilinen Politrussia.com sitesinin kurucularından olan Strelnikov, daha önce de 400 bin Ukraynalı askerin “kayıp” olduğuna dair yalan haberler yaymıştı. Bu iddia bağımsız medya kuruluşu The Insider tarafından çürütülmüştü.

Hollanda, 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıdı! Haber

Hollanda, 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıdı!

Hollanda Krallığı Genel Meclisinin alt meclisi olan Hollanda Temsilciler Meclisi, 19 Haziran 2025 tarihli genel kurulunda, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıyan kararı kabul etti. SIBİHA: YAPILMASI GEREKEN DOĞRU ŞEY BUDUR Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sıbiha (Andrii Sybiha), karar sonrasında yaptığı yazılı açıklamada bir değerlendirmede bulundu. Karar dolayısıyla minnettar olduğunu kaydeden Andriy Sıbiha, "Bu, Rusya'nın Ukrayna'ya bağlı Kırım Yarımadası'nı işgal etmesi nedeniyle hâlen zulüm gören Kırım Tatar halkıyla güçlü bir dayanışma göstergesidir." dedi. Bakan Sıbiha ayrıca şu ifadelere yer verdi: Bu tarihi adaletsizliğin tanınması sadece hakikat ve adaletin tesis edilmesi açısından değil, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek zulümlerin önlenmesi açısından da kritik önem taşımaktadır. Hollanda'ya Ukrayna dışında bu suçu soykırım olarak tanıyan yedinci ülke olduğu için teşekkür ediyor ve diğer tüm ülkeleri de aynı şeyi yapmaya davet ediyorum. Yapılması gereken doğru şey budur. SÜRGÜNÜ SOYKIRIM OLARAK TANIYAN SEKİZİNCİ DEVLET Hollanda 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıyan 8. ülke oldu. 2015 yılında Ukrayna Parlamentosu, Kırım Tatar Sürgünü’nü soykırım olarak kabul etti ve 18 Mayıs tarihini “Kırım Tatar Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” olarak ilan etti. 2019 yılında Letonya ve Litvanya meclisleri, 2022’de Kanada parlamentosunun alt kanadı olan Avam Kamarası, 2024'ün temmuz ayında Polonya Parlamentosunun alt kanadı olan Sejm, 2024'ün ekim ayında Estonya Parlamentosu (Riigikogu) ve 2024'ün aralık ayında Çekya Parlamentosunun üst kanadı olan Senato, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanımıştı. 18 MAYIS 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ VE SOYKIRIMI 18 Mayıs 1944 günü bir şafak vaktinde, milletler hapishanesi Sovyetler Birliği’nin diktatörü Josef Stalin’in emriyle Kırım Tatar halkı öz vatanlarından koparıldı. Sovyet yönetimi, sürgünden sonra Kırım’da, Kırım Tatarlarının varlığına işaret eden her şeyi ortadan kaldırmaya başladı. Adeta bir kültürel soykırım dalgası başladı. Köy, kasaba, ilçe ve şehirler başta olmak üzere yarımadadaki binden fazla yerleşim yerinin Kırım Tatarca olan adları değiştirildi. Sovyet yönetimi, Vatan Kırım’ın demografik yapısını değiştirmeyi amaçladı. Ancak Kırım Tatarları, bağrından koparıldıkları o aziz vatanı, Kırım’ı hiçbir zaman unutmadı. Sürgünlük yollarında, sürgün edildikleri yerlerde vatana dönmek için çaba gösterdi. Nihayet, yıl 1989’u gösterdiğinde Kırım Tatarları, yavaş yavaş ata topraklarına dönmeye başladı. O tarihten itibaren Kırım Tatarları yaşadıkları yokluklara rağmen vatanda kalma mücadelesini sürdürdü. Kırım Tatarları, 1989’un sonuna kadar sürgün yerlerinde zorla tutuldu. O döneme değin gerçekleşen vatan Kırım’a geri dönme teşebbüsleri, hapisle ve yeni sürgünle cezalandırılıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Kırım Tatarları vatana dönmeye başladı. Ancak yaklaşık 150 bin Kırım Tatarı maddi yetersizlik ve yasal engeller nedeniyle Türkistan bölgesinde kaldı.

Bosna Hersek'teki savaşta Sırplar tarafından Saraybosna'da öldürülen bin 601 çocuk anıldı Haber

Bosna Hersek'teki savaşta Sırplar tarafından Saraybosna'da öldürülen bin 601 çocuk anıldı

Bosna Hersek'te 1992-1995 yılları arasında gerçekleşen savaş sırasında kuşatma altında tutulan başkent Saraybosna'da Sırplar tarafından öldürülen bin 601 çocuk için anma töreni düzenlendi. Saraybosna'daki programa kurbanların yakınları, vatandaşlar, yetkililer ile çok sayıda çocuk katıldı. Tören kapsamında, öldürülen çocuklar için dua edildi ve hatıralarını yaşatmak amacıyla yapılan anıta çiçekler konuldu. "GENÇ NESİLLERE HAFIZA KÜLTÜRÜNÜ AKTARMAKLA YÜKÜMLÜYÜZ" 1992-1995 Saraybosna Kuşatmasında Öldürülen Çocukların Aileleri Derneği Başkanı Fikret Grabovica bir açıklama yaptı. Açıklamada, Saraybosnalıların kuşatma yıllarında maruz kaldıkları vahşi cinayetlere dikkat çekildi. Özellikle gençlerin savaş yıllarında yaşananları unutmamaları gerektiğini kaydeden Grabovica, şu ifadeleri kullandı: "Hepimiz, kuşatma sırasında yaşananlar hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan genç nesillere hafıza kültürünü aktarmakla yükümlüyüz. Gençler, kendi yaşıtlarının nasıl katledildiğini ve hayallerinin nasıl korkunç biçimlerde söndürüldüğünü bilmelidir. Bunu birilerinden nefret etmek için değil kendi geleceklerini doğru biçimde kurmak ve bu tür kötülüklerin tekrar yaşanmaması için bilmelidirler." TEK ÇOCUĞUNU SIRPLAR ELİNDEN ALDI Derneğin Başkan Yardımcısı Alija Hodzic ise kuşatma sırasında tek çocuğunu kaybettiğini ve zaman geçtikçe acısının daha da ağırlaştığını ifade etti. Çocuğunun özlemiyle geçen her günün kendisi için daha da zor olduğunu dile getiren Hodzic, "Tek çocuğum, kızım Jasmina 18 yaşındayken öldürüldü. Büyümüş, genç bir kızdı ama caniler onu bizden aldı. Sevgili kardeşlerim, kimse için savaş istemeyin çünkü savaş sadece kötülük getirir. Bunu bugün Gazze, Ukrayna ve Hindistan örneklerinde açıkça görebilirsiniz" şeklinde konuştu. SARAYBOSNA KUŞATMASI Modern tarihin en uzun kuşatması 5 Nisan 1992'de başlamış ve 29 Şubat 1996'ya kadar devam etmişti. Saraybosna Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Suada Dilberovic ile Bosna Hersek Meclisinde çalışan iki çocuk annesi Olga Sucic, Sırp paramiliter birliklerin saldırıları sonucu Saraybosna'daki Vrbanja Köprüsü'nde öldürülmüştü. Sırp birlikleri, 5 Nisan'daki saldırılarında doğrudan sivilleri hedef almış, savaş karşıtı gösteri yapan Boşnaklara ateş açmıştı. Dilberovic ve Sucic'in öldürüldüğü gün aynı zamanda modern tarihin en uzunu Saraybosna kuşatması da başlamış, 1425 gün süren kuşatmada 1601'i çocuk 11 bin 541 kişi hayatını kaybetmişti.

Ermeniler tarafından katledilen şehitlerin torunları konuştu: Asıl soykırımı Ermeniler yaptı! Haber

Ermeniler tarafından katledilen şehitlerin torunları konuştu: Asıl soykırımı Ermeniler yaptı!

Bugün, dünya kamuoyunda 1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Tehciri, Ermeniler tarafından sözde bir "soykırım" olarak tanıtılmaya çalışılıyor. Günümüzde de bu iddialarını sürdüren Ermeni lobisi, söz konusu tehcirden yalnızca 4 sene sonra, Iğdır'ın Hakmehmet köyünde Türklere karşı bir soykırım gerçekleştirdi. 1919 yılında Ermeni çetelerinin katliamına maruz kalan Hakmehmet köyü sakinlerinin torunları, onlarca yıl önce yaşanan soykırımı unutamıyor. En son 1999 yılında köyde yapılan kazı çalışmalarında bulunan, 83 kişinin katledilerek atıldığı Uzun Hüseyin Kuyusu, bölgede yaşanan Ermeni mezalimini gözler önüne seriyor. UZUN HÜSEYİN, YAŞANAN KATLİAMIN GÜNÜMÜZDE DE BİLİNMESİNİ SAĞLADI Tarihi kaynaklar ve yöre halkının anlatımlarına göre 1919'da bölgeye gelen binlerce Ermeni, köyde yaşayan tüm ailelerin erkeklerini, çeşitli hileler kullanarak ya da zorbalıkla köy meydanına topladı. Burada toplananların ellerini bağlayan Ermeni çeteleri, çeşitli işkencelerle kimisini katlederek kimisini de canlı canlı su kuyusuna attı. Ermenilerin yaptığı katliamda kuyuya atılan ve kaçarak kurtulmayı başaran "Uzun Hüseyin" lakabıyla bilinen Hüseyin Duman ise o gün yaşananların bugüne kadar bilinmesini sağladı. Türkiye Azerbaycan Dostluk Dernekleri Federasyonu ve Iğdır Azerbaycan Evi Derneği, Hakmehmet Köyünü ziyaret ederek, Ermeniler tarafından katledilen şehitleri rahmetle andı. Vatandaşlar, 1919 senesinde gerçekleşen katliamda hayatını kaybedenler için yapılan anıt mezarı ziyaret etti. Sözde soykırım iddialarının 110. yılında İHA'ya konuşan katliamın kurbanı olanların torunları, yaşanan acı olayları anlattı. "ASIL SOYKIRIMI ERMENİLER, TÜRK MİLLETİNE YAPMIŞTIR" Türkiye Azerbaycan Dostluk Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı, Iğdır Azerbaycan Evi Derneği Başkanı Serdar Ünsal, Ermenilerin sözde soykırım yalanını bütün dünyaya duyurmaya çalışacağını vurguladığı konuşmasında, "Aslında asıl soykırımı Ermeniler, Türk milletine yapmıştır. 1919 yılında Iğdır ve çevresinde Ermeniler bir katliam yapmışlardır. Bu katliam yapılan yerlerin başında Hakmehmet Köyü, Oba Köyü, Tuzlaca'daki Gedikli Köyü, Koçkıran Köyü, Yaycı Köyü, Kazancı Köyü gibi köyler gelmektedir. Devletimiz de Oba Köyü'nde, Akmamet Köyü'nde toplu mezarları açarak katliamı dünya kamuoyuna duyurdu. Asıl soykırımı biz burada görmekteyiz." ifadelerini kullandı. 1919 KATLİAMINI YAPANLARIN TORUNLARI, 1992'DE HOCALI'DA TÜRKLERİ KATLETTİ! Gerçek soykırımı görmek isteyenlerin Hakmehmet köyüne gelmesini vurgulayan Ünsal, "1919-1920 yılları arasında Iğdır ve çevresinde katliam yapan Ermenilerin torunları maalesef 1992 yılında Hocalı´da aynı katliamı yaptılar." ifadeleriyle, Ermenilerin Türklere karşı uyguladığı başka bir katliam olan Hocalı Katliamı'nı da hatırlattı. Ermenilerin soykırımcı bir millet olduğunun altını çizen Ünsal, Ermenilerin sözde soykırım yalanlarıyla kamuoyunu kandırmaya ve aldatmaya çalıştıklarını kaydetti. Ünsal, davetini yinelediği konuşmasında "Gerçek soykırımı görmek istiyorsanız Doğu Anadolu Bölgesi'ne gelin, Iğdır'a gelin, Azerbaycan'a Hocalı'ya gidin. Orada gerçek soykırımı göreceksiniz. Biz de burada Iğdır Azerbaycan Evi Derneği olarak Hakmehmet Köyü'nde Ermeniler tarafından şehit edilen şehitlerimizi anmak için toplandık. Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun.” ifadelerine yer verdi. 13 METRE DERİNLİĞİNDEKİ SU KUYUSUNA ATILDILAR Hakmehmet köyünde Ermenilerin katliamına maruz kalanların torunlarından olan Türkiye Muhtarlar Derneği Iğdır Şube Başkanı Mikail Ud ise yaşanan katliamı şu ifadelerle anlattı: "1919 yılı, Ermeni çeteleri tarafından bir gece köyümüzün etrafı sarılarak köydeki bütün erkekleri toplayıp şu anda durduğumuz yerde mevcut bulunan ve 13 metre derinlikte, su aldığımız su kuyusunun başına getiriyorlar. Burada teker teker hepsini kurşunlayarak ve hançerleyerek kuyuya atıyorlar. O gün, katliamın yapıldığı gün babası ve kardeşleri gözünün önünde kesilerek, boğazı kesilerek, kurşunlanarak kuyuya atılan Hacı Abbas Güneş amcamız 105 yaşına kadar yaşadı. O zaman çocuk 8-9 yaşlarında babasının ve kardeşlerinin nasıl öldürüldüğünü görüyor. O olayın canlı şahitleri, ölünceye kadar anlatırlardı." "ERMENİLER TÜRKİYE'NİN BARIŞ ELİNİ TUTMAZSA, TÜRKİYE'NİN VE AZERBAYCAN'IN DEMİR YUMRUĞU DEVAMLI OLARAK BAŞLARINDA OLACAKTIR" Ermenilere güven olmayacağını belirten Ud, 2. Karabağ Savaşı ile elde edilen zaferin neticesinde Türkiye'nin Ermenistan'a bir barış eli uzattığını belirtti. Ud, konuşmasında, "Karabağ Zaferi'nden sonra Türkiye, Ermenilere bir dost eli uzattı. Bir barış eli uzattı. Bunu, bölgedeki üç devletin huzur içinde, refah içinde yaşaması için yaptı. Ermeniler buna rağmen hala sinsi planlar içindeler. Şu son zamanlarda duyduğumuz, aldığımız duyumlara göre yine eski örgütlerini canlandırmaya çalışıyorlar. Bazı terör örgütlerini kullanmaya çalışıyorlar. Zararlı çıkacak olan kendileridir. Türkiye'nin dost elini tutmaları lazım. Tutmazlarsa, aynı Karabağ'daki zafer gibi Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın demir yumruğu devamlı olarak onların başında olacaktır.” şeklinde konuştu. ERMENİ SOYKIRIMI EMPERYALİST BİR YALAN! Iğdır Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sözer Akyıldırım ise Ermenilerin her yıl 24 Nisan tarihinde dünya kamuoyunu ayaklandırdığını vurguladı. Ermeni "soykırımı" nın emperyalist bir yalan olduğunu vurgulayan Akyıldırım; Osmanlı Devleti'nin iki milyon Ermeniyi topluca öldürdüğü yönünde iddialar olduğunu kaydetti. Akyıldırım, eğer böyle bir katliam yaşanmışsa toplu mezarların olması gerektiğini ve Ermenilerin arşiv belgelerini açması gerektiğini vurguladı. Akyıldırım,  1915 yılının şartlarında iki milyon Ermeninin öldürülmesi ve katledilmesi iddiasının tamamıyla bir "deli saçması" olduğunu ifade etti. İNSANLAR KUYUDAN ÇIKMASIN DİYE ÖKÜZ CESEDİ ATTILAR! 7 amcası Ermenilerce öldürülen 81 yaşında ki Peri Ud da Ermenilerin 70 kişiyi su kuyusunun içine doldurup öldürdüğünü, onlar arasında 7 amcasının bulunduğunu belirtti. Ud, "Ermeniler insanlar kuyudan çıkmasın diye bir öküzü de vurup kuyuya atmıştır" ifadeleriyle yaşanan vahşetin farklı bir boyutunu gözler önüne serdi.

Karabağ katliamının zanlısı, sivillere ateş açtığını itiraf etti! Haber

Karabağ katliamının zanlısı, sivillere ateş açtığını itiraf etti!

Bakü Ağır Ceza Mahkemesinde, aralarında Karabağ'daki sözde yönetimin siyasî ve askerî yetkililerinin de bulunduğu 15 kişinin yargılanması devam ediyor. 18 Nisan 2025 tarihinde görülen son duruşma, Azerbaycan'ın Hocalı kasabası ile etrafındaki köylerde yaşanan soykırım ve toplu katliamlara tanıklık eden Azerbaycanlıların dinlenmesiyle başladı. Katliama ilişkin görüntüler mahkeme heyetine sunuldu. KATLİAMIN ZANLISI, İTİRAFTA BULUNDU Azerbaycan ordusunun 19 Eylül 2023 tarihinde Karabağ'da başlattığı antiterör operasyonları kapsamında yakalanan zanlılar, mahkemeye çıkarıldı. İşgal döneminde bölgede işlenen cinayet ve işkenceden sorumlu tutulan zanlılardan Madat Babayan, sorgusunda itirafta bulundu. Babayan, sivillere ateş açması emrini üstlerinin verdiğini, kendisinin de bu emri uyguladığını itiraf etti. Konuya ilişkin bir sonraki duruşma, 21 Nisan 2025 tarihinde görülecek. HOCALI KATLİAMI 1992 yılında Türk yurdu Hocalı’da, dünyanın gözü önünde Azerbaycan Türklerine yönelik insanlık tarihinin en korkunç soykırımlarından biri gerçekleştirildi. Hocalı Soykırımı, Azerbaycan tarihinin en trajik ve yıkıcı olaylarından birisi olarak hafızalara kazındı. 26 Şubat 1992'de Karabağ Savaşı sırasında Ermeni Silahlı Kuvvetlerinin Rus ordusunun desteğiyle Karabağ bölgesinde bulunan Hocalı şehrine saldırmasıyla, aralarında kadınlar, çocuklar ve yaşlıların da bulunduğu yüzlerce masum Azerbaycan Türkü sivil katledildi. Karabağ'da küçük bir şehir olan Hocalı, 1991'den beri Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından kuşatma altındaydı. Şehrin elektriği ve suyu kesikti. Bölge sakinleri sürekli bir saldırı korkusu içinde yaşıyordu. Sovyet Kızıl Ordusunun 366. Motorize Alayının işbirliğindeki Ermenistan kuvvetleri, 1992 yılında 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı şehrinde yaşayan Azerbaycan Türklerine yönelik soykırım başlattı. Ermeniler, 25 Şubat 1992 gecesinden itibaren 936 Km2 alana sahip, 2 bin 605 aile ile toplam 11 bin 356 kişinin yaşadığı bir Hocalı kasabasına üç koldan saldırdı. 25-26 Şubat 1992 gecesi Ermeni güçleri kasabaya topyekun bir saldırı başlatan Ermeniler, kendilerini savunma imkânı olmayan sivillere saldırmak için ağır toplar, tanklar ve diğer askeri teçhizatı kullandılar. Ermeni askerleri, kasabaya ilerlediler, gördükleri herkese ateş açtılar, yollarına çıkan herkesi acımasızca öldürdüler. Saldırıdan sonraki gün, hafızalardan yıllarca silinmeyecek görüntüler ortaya çıktı. Hocalı kuşatmasından kaçamayan Azerbaycan Türkleri yakın tarihin gördüğü en acımasız, en vahşi zulmüne maruz kaldı. Kasabadan kaçmayı başaran Azerbaycan Türkü siviller, dondurucu soğukta ve uygun giysi ve yiyecek olmadan dağlardan kaçmak zorunda kaldılar. Birçoğu soğuğa maruz kalmaktan öldü, diğerleri ise Ermeni askerleri tarafından yakalanıp işkence gördü. ÇOK SAYIDA SAVUNMASIZ SİVİL KATLEDİLDİ Resmi verilere göre, Hocalı Katliamı’nda savunmasız durumdaki 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Vahşi soykırımdan 487 kişi ağır yaralı kurtuldu. Ermeni güçleri bin 275 kişiyi esir aldı, bunların 150’sinden bugüne kadar haber alınamadı.  AKILALMAZ İŞKENCE VE ERMENİ VAHŞETİ Eski Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Hocalı Katliamındaki birliklerin başındaki iki komutandan biriydi. Katil Sarkisyan, “Biz bunu Azerbaycanlılara şaka yapmadığımızı göstermek amacıyla ibret olsun diye yaptık” itirafında bulundu. Ermeni doktor Zori Balayan, katliamda pencereye çivilediği 13 yaşındaki bir kız çocuğu üzerinde akıl almaz işkenceyle vahşi bir deney gerçekleştirdi.  SORUMLULARI HALEN CEZALANDIRILMADI BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2, 3, 5, 9 ve 17. Maddelerini ihlal eden “Hocalı Soykırımı’nın sorumluları” ise halen cezalandırılmadı. HOCALI SOYKIRIMI, İNSANLIĞA KARŞI SUÇ OLARAK KABUL EDİLDİ Uluslararası toplum, Hocalı Soykırımı'nı insanlığa karşı bir suç olarak kabul etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, saldırıyı kınayan ve Ermeni güçlerinin Karabağ bölgesinden çekilmesi çağrısında bulunan dört karar aldı. Azerbaycan devletinin yanı sıra İnsan Hakları İzleme Örgütü dahil bazı uluslararası kuruluş ve kaynaklara göre, Ermeni güçlerinin Hocalı'ya düzenlediği saldırıda aralarında çok sayıda kadın, çocuk ve yaşlının da bulunduğu en az 613 Azerbaycanlı sivil öldürüldü. Ayrıca binden fazla kişinin yaralandığı ve çok sayıda kişinin esir alındığı bildirildi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.