SON DAKİKA
Hava Durumu

#Toplama Kampları

QHA - Kırım Haber Ajansı - Toplama Kampları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Toplama Kampları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çin önce kocasını sonra eşini işkenceyle öldürdü Haber

Çin önce kocasını sonra eşini işkenceyle öldürdü

Doğu Türkistan genelinde 2017 yılında sözde yeniden eğitim kamplarına çok sayıda Uygur Türkü, keyfi tutuklama yönetimi ile toplama kamplarına atıldı. Doğu Türkistan'ın Kaşgar şehrinde Çin yönetimi tarafından toplama kampına atılıp öldürülen Mehmettursun Emin'in eşi Nurimangül Haşim de işkenceyle öldürdü. 32 YAŞINDAKİ UYGUR TÜRKÜ GENÇ YAŞTA ÖLDÜRÜLDÜ Kaşgar’ın Yenişehir nahiyesine bağlı Hanérik köyünden 32 yaşındaki Memettursun Emin, internet sansürünü aşarak yabancı web sitelerini ziyaret ettiği bahanesiyle milyonlarca Uygur Türkü gibi 2017-2018 yıllarında suçsuz yere toplama kamplarına atılmıştı.  EŞİNİN KATİLLERİNE KATİL DEDİĞİ İÇİN HAPSE ATILDI Özgür Asya Radyosu (RFA) geçen hafta uydu telefonları aracılığı ile Hanérik köyündeki toplama kampına ulaştı. RFA, toplama kampında çalışan polislerin telefon görüşmesi sırarsında Emin'in cesedinin Nurimangül Haşim'e teslim ettiklerini, Nurimangül Haşim'in o sırada görevlilere "katiller dedikleri için hapse atıklarını itiraf ettiğini bildirdi. UYGUR TÜRKÜ KADIN SORGUDA İŞKENCE EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜ Öte yandan RFA'nın Hanérik köyündeki diğer polis merkezinden edindiği bilgilere göre, Nurimangül Haşim'in 29 yaşında olduğu, hapse atıldıktan sonra sorguya çekildiği ve sorgu sırasında yapılan işkencelerden dolayı vefat ettiği öğrenildi. 

Bir soykırımın görüntüleri: Uygur Türkü çocuklar nasıl asimilasyona uğruyor? Haber

Bir soykırımın görüntüleri: Uygur Türkü çocuklar nasıl asimilasyona uğruyor?

Selahaddin Kaşgarlı / QHA Muhabir / Ankara Çin, Doğu Türkistan'daki asimilasyon politikalarına hız kesmeden devam ediyor. Çin merkezli sosyal medya platforumlarında; Uygur Türkü çocukları, birer Çinli olarak yetiştirmeyi amaçlayan çocuk toplama kamplarının görüntüleri ortaya çıktı.  ÇİNLİLEŞTİRME POLİTİKASI HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR Doğu Türkistan'ın Aksu iline bağlı Kelpin ilçesindeki Kelpin Hucov Tongşin (Huzhou Tongxin) Çocuk Eğitim Merkezinde (Çocuk Toplama Kampı) Uygur Türkü çocukların, Çinlilerin eğitim ile beyin yıkama programı olarak adlandırdığı Konfüçyus eğitimi ile nasıl asimile edildikleri görüldü. Görüntüler, kültür soykırımının boyutlarını gözler önüne serdi. Çin'in Doğu Türkistan'daki asimilasyon politikası artarak devam ediyor Aksu ilinin Kelpin ilçesindeki Uygur Türkü çocuklara yönelik Çinlileştirme politikası gün yüzüne çıktı ???? https://t.co/5x6pQ1zMtC pic.twitter.com/TONFd51Z8L — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 21, 2023 UYGUR TÜRKÜ ÇOCUKLAR ZORLA ÇİN KÜLTÜRÜNE ADEPTE EDİLİYOR! Uygur Türk kültürüne tamemen aykırı olan elbise ve şapkaların giydirildiği Uygur Türkü çocuklar, bir taraftan Çince propaganda metinlerini ezberlerken; diğer taraftan Konfüçyus'ün portresi önünde zorla eğiliyor. Görüntüler, asimilasyon ve kültür soykırımının boyutlarını gözler önüne serdi. DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ ÇOCUK TOPLAMA KAMPLARI  Öte yandan Çin’in devlet denetimindeki Vangyi internet sitesinde, 14 Haziran 2023 tarihinde paylaşılan bir haberde, Doğu Türkistan'ın Gulca şehrindeki Çin Eğitim Biriminin, Pekin yönetiminden yüklü miktarda yatırım aldığı bildirilmişti. Alınan yatırımın yeni inşa edilecek olan sözde "Çince Anaokulu Eğitim Merkezleri" olarak değerlendirileceği öğrenilmişti. Bu kapsamda, Çin yönetiminin, Doğu Türkistan'da bir asimilasyon aracı olarak kullandığı çocuk toplama kamplarının sayısının artacağı kaydedilmişti. ÇOCUK TOPLAMA KAMPLARININ İNŞASI İÇİN YÜKLÜ YATIRIM Çin yönetiminin Gulca şehrinde inşa edeceği çocuk toplama kampları için toplamda 450 milyon Yuan (yaklaşık 63 milyon dolar) yatırım yapılacağı bildirilmişti. Ayrıca Çinli firmaların, Gulca şehrinde inşası planlanan birçok sözde "Çince Anaokulu Eğitim Merkezi" için ihaleye girdiği aktarılmıştı. Ayrıca, konuya ilişkin Çin medyasında çıkan haberlerde Doğu Türkistan'ın Kumul şehrinde de benzer kampların inşa edileceği belirtilmişti.

Çin, Uygurların "helal" organlarını Araplara pazarlıyor! Haber

Çin, Uygurların "helal" organlarını Araplara pazarlıyor!

Çin yönetimi, Doğu Türkistan'da güya suç işleme potansiyeli olduğunu iddia ettiği kişileri toplama kamplarına almaya devam ediyor. Kamplara alınan Doğu Türkistanlıların organlarının Arap devletlerine helal  olarak pazarlandığı ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı, araştırmacı gazeteci Ethan Gutmann, bu konuyu gündeme getirdi. Araştırmada, Çin yönetiminin toplama kamplarındaki Doğu Türkistanlıları organ bankası olarak kullandığı belirtildi. Toplama kamplarında hayatını kaybedenlerin organları, zengin Arap devletlerine "helal organ" adı altında satıldı. ORGANLAR "İSLAMA UYGUN!" Pekin yönetimi, organ nakli için bekleyen Müslüman hastaları ülkeye çekmek için helal organ reklamları yaparak, organı "bağışlayan" kişinin alkol ve domuz eti tüketmemek gibi İslam dininin kurallarına uyduğunu vurguluyor. Söz konusu araştırma raporunda, her organ için ayrı bir fiyat belirlendiği belirtilirken, bir karaciğerin 100 bin dolar olarak pazarlandığı ancak organ "helal" ise fiyatı üç katına çıktığı bildiriliyor. UYGUR TÜRKLERİNİN ORGANLARI ORTADOĞU ÜLKELERİNE "HELAL" VURGUSUYLA PAZARLANIYOR Çin Mahkemesi tarafından 2020 yılında yayımlanan bir rapora göre, Uygurların DNA örnekleri ücretsiz bir sağlık kontrolünden geçiriliyor ve yasa dışı olarak faaliyet gösteren bir organ bankasının veritabanına işleniyor. Çin'in gelişmiş teknolojik uygulamalarla yönettiği toplama kamplarında hayatını kaybeden Uygur Türklerinin organları, ailelerinin haberi olmaksızın satılıyor. Kamplardaki Uygur Türklerinin önemli bir kısmı domuz eti yemediği ve alkol almadığı için organları, Ortadoğu ülkelerine "helal" vurgusuyla pazarlanıyor. Çin hükumeti, bu vahşeti gizlemek için, hayatını kaybeden Uygur Türklerinin yüzünü sadece birinci derecede akrabalarına gösteriyor. İslami bir cenaze töreninden önce, ölen kişinin cesedinin yıkanması gerekiriyor ancak buna Çin yönetimi tarafından da izin verilmiyor. KAŞGAR HAVAALANI ORGAN TRANSFERİ İÇİN KULLANILIYOR! Ölüm cezası mahkumlarının organlarını toplamaya tanıklık eden ve operasyonlara zorla katılan doktor Enver Tohti, olaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Doğu Türkistan'ın Kaşgar havaalanı organ transferi için kullanılıyor. Havaalanı zemininde Çince ve İngilizce olarak, organların taşıma rotası işaretleri bulunur.  Bu havaalanı seyrek nüfuslu bir bölgede bulunuyor ki bu hiç mantıklı gelmiyor. Hunan eyaletinde olsa mantıklı olurdu ancak Doğu Türkistan'ın sadece 25 milyon nüfus var. Nasıl bu kadar çok organ taşımacılığı olabilir?” ifadelerini kullandı. Uygur Türklerinin konuyla ilgili tanıklıkları da durumun vehametini ortaya koyuyor. Konuyla ilgili Kırım Haber Ajansına röportaj veren toplama kampı şahidi Gülbahar Celilova, bu iddiaları doğrulamış ve gözaltı sırasında birçok Uygur Türkü kadının organlarının zorla alındığını dile getirmişti. Çin, Uygur kimliğini Doğu Türkistan topraklarından silmek için sistematik, soykırımcı faaliyetlerini sürdürüyor. Uluslararası toplumun sessizliğinden yararlanarak, korkunç listesine yeni ve giderek insanlık dışı uygulamalar eklemeye devam ediyor.

Doğu Türkistan'daki toplama kamplarının tanığı Kazakistanlı Gülbahar Celilova yaşadığı Çin zulmünü anlattı Haber

Doğu Türkistan'daki toplama kamplarının tanığı Kazakistanlı Gülbahar Celilova yaşadığı Çin zulmünü anlattı

Çin’in 2014 yılında inşa etmeye başladığı 2017 yılında ise Doğu Türkistan’ın genelinde milyonlarca Uygur Türkünü ve diğer Türk-Müslüman topluluklarını topluca hapsettiği "Nazi Toplama Kampları" hala kapatılmadı. Kamplarda milyonlarca insan her gün Çin propagandasına, işkencesine ve soykırım politikasına maruz kalıyor. Çin'in Doğu Türkistan'daki toplama kamplarının tanığı Gülbahar Celilova ise 2017 yılında ticaret için gittiği Ürümçi şehrinde Çinli polislerce tutuklanarak kampa götürülmüş, bir buçuk yıla yakın söz konusu kampta türlü işkence çeken bir Kazakistan vatandaşıydı. Celilova kampta bizzat şahit olduğu insanlık dışı muameleleri Kırım Haber Ajansına (QHA) anlattı. Kendinizi tanıtır mısınız? Çin kampına nasıl alındınız? Ben Gülbahar Celilova, Toplama Kampı şahidiyim. 4 Nisan 1964’te Kazakistan’da doğdum. Kazakistan vatandaşıyım. 4 çocuk annesiyim. İlk, orta ve lise eğitimimi Kazakistan’ın Almatı şehrinde tamamladım. Daha sonra takı ticareti ile uğraştım. Ticaret gereği Doğu Türkistan’dan mal alıp mal götürüp orada satıyordum. 21 Mayıs 2017’de Ürümçi’ye ticaret için gittim. 22 Mayıs sabahı kaldığım otelde 3 polis “bir iki soru soracağız” diyerek beni tutukladı. Sabah kaldığım otelden beni polis merkezine götürdüler, cep telefonumu alıp inceleme yaptılar. Telefonumda hiçbir problem çıkmayınca beni bodrum katına indirdiler. Beni sorguya aldılar. Bana "Sen Türkiye’ye gitmişsin, orada kimlerle görüştün?" diye sordular ve Türkiye’ye gitmediğimi söyledim. Çinli polisler cevabıma sinirlenerek bana şiddet uygulayarak "Biz ne dersek tamam diyeceksin! Sen Türkiye’ye gitmişsin biz bilgisayardan gördük" dedi. Ben direnmeye devam edince önüme Çince bir evrak koydular ve bana imzalamam gerektiğini söylediler. Ben onlara, Çince ve Uygurca yazıları okumayı bilmediğimi, Rusça eğitim aldığım için Rusça bildiğimi söyledim. Yazının benim anlayabildiğim bir dilde olmasını istedim. "Ben bunu imzalayamam, avukat istiyorum" dedim. Onlar "Eğer imzalamazsan, imzalayacağın yere götüreceğiz" diye tehdit ettiler. Aynı gece beni bir Senken denilen Ürümçi’deki 3’üncü hapishaneye (kampa) götürdüler. Aslında beni "toplama kamplarına göndermeleri gerekiyormuş" ama kamplar tamamen dolu olduğu için Senken Hapishanesi’nin bir bölümünü kampa çevirmişler. Varır varmaz beni sağlık kontrolüne soktular. Hamile olup olmadığımı anlamaya çalıştılar. Eğer hamile olsaymışım karnımdaki bebeği düşüreceklerdi. Gözlerime baktılar, parmak izlerimi ve kan örneğimi aldılar. Beni daha sonra hiçbir suçum olmamasına rağmen 704 numaralı koğuşa hapsettiler. 704 numaralı koğuşta nelere şahit oldunuz? Beni Senken Hapishanesi’nin 704 numaralı koğuşuna kapattılar. Beni oraya götüren gardiyanlar çok katı, çok sert davranıyorlardı. Beni şiddetli bir şekilde iterek odaya soktular. Odada bir lamba vardı. Çok rahatsız ediciydi, koğuşu aydınlatmıyordu. 14 yaşından 80 yaşına kadar kadınlar vardı. Sadece benim kaldığım koğuşta kadın vardı. Küçük bir odanın içinde kırk kişi ve bunların yirmisi ayakta duruyorlardı. İnanamadım orada gördüklerime. O zamanlarda saçlarını kazımamışlardı, hepsinin saçları uzamış berbat görünüyorlardı. Ayaklarında pranga vardı, odadaki kadınların yarısından fazlasının elleri kelepçeyle, ayakları pranga zincirleriyle bağlıydı. Ben nereye getirildiğimi bilememiştim. Burası delilerin kaldığı oda mı diye düşündüm. Sonra bağırdım, çığlık attım. Koğuştaki bir kadın bana, "Ağlama, ağlarsan çok ağır cezalar verilecek’"dedi. Öyle bir odada kaldım ki penceresi yok. Tuvalet aynı odadaydı. Kadınlar tuvalete oturduğunda ve kalktığında her şey görünüyordu. Mecburduk. Çok sağlıksız şartlarda kalıyorduk. Yaklaşık 20 kilo zayıfladım. Her iki günde bir bize iğne yapıyorlardı. İlk günlerde anlamamıştım ama daha sonra öğrendim ki bize vurulan iğneler kadınlık hormonlarında değişiklik yapan iğneymiş. Beyinlerimiz hasar görmüş gibiydi. Zorla yediğimiz ilaç ve iğnelerden sonra acı hissetmemeye başladık. Kadınlığımızı yitirmeye başladık. Hapishanede kız çocukları var mıydı? Burada neler yaşadınız? Kapatıldığım hapishanede 14 ile 80 yaş arası kadınlar vardı. Yeni doğum yapan kadınlar doğum yaptığı gün hastaneden hapishaneye getiriliyorlardı. Çocukları ise hastanede kalıyordu. Kadınların sütleri akıyordu. Bu olay bana çok ağır gelmişti. Sütleri akıyor, çocuklarına veremiyorlardı. Çocuğu hastanede kaldığı için anne bebeğinin ne durumda olduğunu bilmiyordu. Çocuklarının nerede olduğu belli değildi. Benim yanıma da bir kadın getirilmişti, o kadının göğsünden süt damlıyordu. O kadınlara sütü kesen ilaçlar veriyorlardı. İlacın tesiriyle süt anında dururdu. Tuvalete girdiğimizde ihtiyacımızı giderdikten sonra elimizi yıkamaya dahi izin vermiyorlardı. Elimizi yıkadığımız zaman abdest alırız düşüncesiyle suya hiçbir şekilde dokunmamıza izin vermiyorlardı. Daha sonra bir kız maruz kaldığı işkenceden dolayı aklını yitirdi. Tuvalette ihtiyacını gördükten sonra oradaki pisliği aldı ve dudağının üstüne ve altına sürerek "Ben erkek oldum" diye bağırmaya başladı. Delirmişti. Ne yapacağımızı bilmiyorduk. Bize haftada bir kez Şi Cinping’in resmine 20 dakika baktırıyorlardı. Her hafta bize zorla pişmanlık dilekçesi yazdırıyorlardı. (ÇKP) Partiye olan teşekkürümüzü, bundan sonra çocuklarımıza Çince eğitim vereceğimizi, Çin’in dünyadaki yerinin birinci sırada olduğunu, çocuklarımızı Uygurca okullara göndermeyeceğimizi ifade eden "pişmanlık yazıları" yazıyorduk. Her hafta aynı şekilde devam ediyordu. İşkenceye maruz kaldınız mı? Ben sorguya alındığımda ellerimdeki zinciri çıkarırlardı, ama ayağımdaki zincirleri çıkarmıyorlardı. İlk sorguya çekildiğimde 27 yaşlarındaki bir adam geldi ve pantolonunun fermuarını açtı. Bana doğru gelerek "istediğimiz belgeye imza atmazsan senin ağzına sokacağım" dedi. Ben ona "Senin annen yok mu? Senin bacın yok mu? Nasıl böyle yapabiliyorsun?" dedim. Bana yaklaştı ve başıma vurarak "Sen kendine baksana, kime benziyorsun? Sen hayvana benziyorsun, sen nasıl benim annem olabilirsin! Sen nasıl benim bacım olabilirsin! Sen hayvana benziyorsun". dedi. Bu haldeyken ne yapabilirdim, kaçacak yerim yoktu… Kamptan nasıl kurtuldunuz? Benim buradan kurtulmak gibi bir düşüncem yoktu, umudumu kesmiştim. Ancak oradan kurtulmama umut ışığı olan şey çocuklarımdı. Ben orada işkence çekerken çocuklarım ellerinden geleni yapmışlar. Kazakistan’daki Çin konsolosluğuna gidip benim nerede olduğumu sormuşlar ancak onlara cevap vermemişler. Kazakistan’daki BM Temsilciliğine, İnsan Hakları Komiserliğine mektup yazmışlar. Sonunda BM’nin Çin’e baskı uygulaması sonucunda oradan kurtuldum. 27 Ağustos 2018’de beni koğuştan aldılar. Hastaneye götürdüler. Saçlarımı boyattılar. Daha sonra güzel bir otele yerleştirildim. Bir hafta boyunca vitamin verdiler, iğne yaptılar. İlaçların etkisiyle hızlıca kendime geldim. Her zaman yanımda Çin istihbaratından bir kadın vardı. Sonra bana uçak bileti kesildi ancak kampta bana zorla içirtilen ve vurulan ilaç iğnelerden dolayı uçağa binemez teşhisi koyuldu. Daha sonra beni Ürümçi Ulusal Güvenlik Kurumuna götürdüler. Orada üç gün kaldım. En son giderken Çinli polisler bana, "Burada yaşadıklarını kimseye bahsetmezsen, normal hayatına devam edersen tekrar Çin’e gelebilirsin, ticaretini yapabilirsin, bizden destek alabilirsin, biz sana gereken her türlü desteği sağlarız ama burada gördüğün şeyleri yurtdışında anlatırsan Çin’in her yerde eli var. Seni öldürebiliriz. Bunu gayet iyi biliyorsun" dediler. "KAMPTAKİ KARDEŞLERİMİZİ DÜŞÜNDÜKÇE DAYANAMIYORUM" Doğu Türkistan’da şu an kara kış. Hava çok soğuk. Kampta kalan kardeşlerimiz aklıma geldikçe dayanamıyorum. Gözlerim yaşarıyor. Şu an ne haldeler acaba? Ben kamptayken bir battaniyemiz bile yoktu, çok üşüyorduk. Bazen ayaklarımız soğuktan hiçbir şeyi hissetmiyordu. Çok zor günler geçirmiştik. Dil ile ifade edilemez yaşadığımız bu zulümler... Kampta kalan kardeşlerimi "Yaşıyorlar mı?"diye merak ediyorum. Onlarla görüşmek hasbihal etmek istiyorum.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.