SON DAKİKA
Hava Durumu

Kıbrıslı Türklerin Çanakkale Destanı: Erenköy Direnişi

Yazının Giriş Tarihi: 08.08.2023 10:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.08.2023 17:37

Erenköy, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) batı bölgesinde yer alan küçük ama şirin bir kasabadır. Ancak Erenköy bölgesinin, KKTC topraklarıyla doğrudan bir kara bağlantısı yoktur. Bunun sebebi, Erenköy bölgesinin üç yanının Rum bölgesiyle, kuzey bölgesinin ise denizle çevrili olmasından kaynaklanmaktadır.

Erenköy’ün halkının kahir ekseriyeti Türklerden oluşmaktadır. Ancak, şimdilerde sivil yerleşime açık bir bölge değildir. Bugün itibarıyla burada, sadece KKTC’nin askerî birlikleri bulunmaktadır. Bunun yanı sıra bölgede, şehit olan 13 askerin kabri de bulunduğundan her sene anma törenine gitmek için mahdut sayıda sivil ziyaretine açılmaktadır.

Erenköy, Kıbrıs Türk mücadele tarihinde yaşadığı acılı günlerle ve gösterdiği direniş ile adını duyurmuş bir bölgedir. Bu yüzden Erenköy’de yaşanan hadiseleri, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de yaşanan hadiselerin küçük bir yansıması olarak da değerlendirmek mümkündür. Anadolu’nun düşman işgalinden kurtularak modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Çanakkale Savaşları'nın yeri ve önemi ne ise Erenköy Direnişi’nin de Kıbrıs Türk halkının 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtı’na ulaşmasında ve KKTC’nin kuruluşunda yeri ve önemi odur.

Her şeyden önce Erenköy, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’den silah getirdiği en önemli stratejik limanların başında gelmektedir. Zira bölge, Kıbrıs Türkünün denize sahili olan birkaç sayılı kasabasından biridir. Üzerinde bir adet mermi bulundurmanın bile idam cezasıyla cezalandırıldığı İngiliz döneminde 4.5 metrelik sandallarla, Anadolu’dan silah getiren ilk köylülerin Erenköy’den çıkması boşuna değildir. Özellikle Türkiye’den sandallarla gelen silahlar, buradan çeşitli yollarla Lefkoşa’ya ve Ada’nın diğer bölgelerine ulaştırılmışlardır. Dolayısıyla Erenköy’ün, Kıbrıslı Türklerin 1974’e kadar direnç göstermesinde büyük katkısı olmuştur.

Erenköy’de yaşananlar, Kıbrıs Türkü ile anavatan Türkiye’nin bağlantısının kesilmemesi için verilen mücadeleyi ve bunun için yapılabilecek fedakârlığın derecesini göstermesi açısından önemlidir.

Coğrafî olarak bakıldığı zaman Erenköy, birçok Rum köyünün arasında kalmaktadır. Bu nedenle Rumlar, 25 Aralık 1963 tarihinden itibaren bölgede yığınak yapmaya başlamışlardır. Fakat henüz bir çatışma başlamış değildir. Bu sırada, sayısı 500 civarında olan ve Türkiye’de üniversite öğrencisi olarak bulunan Kıbrıslı Türk öğrenciler, Nisan 1964’te bölgeye çıkmaya başlamışlardır. 25 Nisan 1964 tarihinde Rumlar, saldırıya geçerek çatışmaların başlamasına neden olmuşlardır. Çeşitli aralıklarla devam eden çatışmalar, 2 Ağustos 1964 tarihinde en şiddetli halini almıştır. Bunun üzerine çevredeki diğer Türk köylerinin sakinleri Erenköy’e sığınmak zorunda kalmışlardır.

3 Temmuz 1964’te Atina’ya giden Grivas, Atina’daki temaslarını tamamladıktan sonra 5 Ağustos 1964 akşamı Lefkoşa’ya dönmüş ve Kıbrıs Rum Silahlı Kuvvetleri Genel Karargâhı’ndaki toplantıda; Rum Silahlı Kuvvetlerinin son durumu hakkında bilgi almıştır. Silahlı Kuvvetler Başkomutan Muavini Prokos’un Dillirga bölgesindeki askerî yığınak hakkında bilgi vermesinden sonra Grivas, Lorovouno tepesinin ele geçirilmesi için hücuma geçmeye karar vermiştir. Daha sonra Grivas, Alevkaya bölgesinin hemen güneyindeki Lorovouno tepelerinin ele geçirilmesi için Makarios’un onayını istemiştir. Grivas’ın bu talebinden sonra Rum Bakanlar Kurulu’nu toplantıya çağıran Makarios, harekâtın yapılması kararını çıkarttı.

Makarios, Bakanlar Kurulu kararını Grivas’a duyururken, “Harekâta geçmeden önce Yunan hükumetine de danışılarak, izni alınması gerektiğini” söylemiştir. Grivas ise Yunan Dışişleri Bakanı Kostopulos ile görüşüp onayını almadan harekete geçmeyeceğine dair söz vermiştir. Ancak bu sözünü tutmadığı anlaşılan Grivas’ın, Dillirga bölgesine saldırı emrini vermesiyle 6 Ağustos 1964 tarihinde Türk-Rum çatışması başlamıştır.

Bu saldırı sırasında Erenköy bölgesinde bulunan bir avuç Türk mücahidi, oldukça çetin şartlar altındadır. Mücahitler arasında, saldırıdan kısa süre önce Ada’ya gizlice çıkan Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş da bulunmaktadır. Sıkıntılı durumu telsizle Ankara’ya bildiren mücahitler, yardım talebinde bulunmuşlardır. Kısa bir süre sonra Türk savaş uçakları bölge üzerinde ihtar uçuşlarına başlamışlardır. İhtar uçuşlarına rağmen Rum saldırılarının devam etmesi üzerine Türk uçakları, Rum askerî birliklerine karşı harekât başlatmışlar ve saldırgan Rum kuvvetlerini bozguna uğratmışlardır.

Bunun üzerine Bakanlar Kurulu’nu toplayan Makarios, yenilginin sorumlusunun Yunanistan’a haber vermeden saldırıya geçen Grivas olduğunu ileri sürmüş ve Sovyetler Birliği’nden yardım istemiştir. Makarios’un yardım çağrısından sonra Kruşçev, Başbakan İsmet İnönü’ye bir mesaj göndererek, Türkiye’nin "Kıbrıs’a saldırıda bulunmakla üzerine sorumluluk aldığını" belirtmiştir.

Diğer yandan, Yunanistan Savunma Bakanı Garufalyas, saldırının geceleyin de devam etmesini ve muhtemel bir Türk çıkarmasına karşı birliklerin sahildeki yerlerini almasını istemiştir. Grivas ise komutanlık karargâhına geçerek harekât için zaman beklemektedir. 8 Ağustos günü çarpışmaların başlaması üzerine Türk uçakları Rum kuvvetlerine karşı tekrar saldırıya geçmişlerdir. Türk jetlerinin müdahalesi sonucu Rumlar saldırıyı durdurmak zorunda kalmışlardır.

Aslında 8 Ağustos günü Rumların topyekûn saldırıya geçmesi sırasında Ada Türklerinin ağzını bıçak açmamaktadır. Erenköy ha düştü; ha düşecektir. Bölge hem karadan hem de denizden bombardıman altındadır. Türk mevzileri ve direniş ruhunu, denizden hücumbotlar, karadan ise tanklarla dövülmektedir. Bu yüzden Lefkoşa’da olduğu gibi, Ada’nın diğer bölgelerinde de moraller bozuktur.

Etrafı kuşatılmış, aileleriyle bağlantısı kesilmiş, sarp ve dağlık bir bölgede, öğrenci mücahitlerle köylü halk, hep birlikte savaşmak zorunda kalmışlardır. Silah altındaki öğrenci mücahitlerin pek çoğu vatanını savunmaya çalışmış ve bunun için silah kuşanmışlardır. Ancak mevzidekiler doğru dürüst silah eğitimi almamış kişilerdir. Çünkü onların hiçbiri profesyonel asker değillerdir. Aslında onların büyük bir kısmı, 2-3 haftalık atış eğitimleriyle silah kuşanmış, vatan sevgisiyle dolu Çanakkale şehitlerinin torunlarıdırlar. Kaldı ki onlar, düzgün ve planlı bir askerî organizasyona da tâbi değildirler. Hatta komuta merkezleri bile yoktur. Ta ki TMT’nin efsanevi Bayraktarı Ali Rıza Vuruşkan gelene kadar...

Ancak bu süre zarfında kimileri şehit olmuş, kimileri çok sevdikleri silah arkadaşlarının ölümüne şahit olmuş, çoğunluğu ise Rum saldırılarının bitmesine rağmen bölgenin Rum Millî Muhafız Ordusu" (RMMO) tarafından kuşatılmasından ötürü 2 yıl gibi bir süre daha bu bölgede kalarak açık hava hapishanesinde yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Bir kısmı ise yıllarca travma ve hastalıklarla boğuşmuş; hastalıktan hayatını dahi kaybedenler olmuştur.

Bu dönemde gözler, Anavatan Türkiye’ye çevrilmiş durumdadır. Üniversite gençliği ve köy halkı, silah ve sayı bakımından katbekat üstün Rum kuvvetleri karşısında ayakta durabilmek için ne gerekirse yapmaya çalışmaktadırlar.

Rum Millî Muhafız Ordusu ve Yunan birliklerinin son hücumundan önce, “Türkleri denize nasıl dökeceğimizi gelin siz de görün” diyerek, bölgedeki Rum köylerini otobüslerle Erenköy civarına nakletmişlerdir.

O günlerde Cumhurbaşkanı Muavini merhum Dr. Fazıl Küçük ve arkadaşları derin bir kaygı içerisindedirler. Ankara’ya durum anlatılmış ve müdahalenin kaçınılmaz olduğu ifade edilmiştir. Ancak Ankara’da anlaşılmaz bir sessizlik vardır.

Hâl böyle olunca 8 Ağustos günü öğleden sonra iki Türk uçağı Erenköy üzerinden uçuş yaparak uyarı mesajını vermiştir. Ancak Rumlar, buna rağmen ilerlemeye başlamışlardır. Kıbrıslı Türkler ise buna karşı gelerek direnmeye devam etmişlerdir. Ancak TSK’nın hava unsurlarının (64 Türk uçak) müdahalesiyle çatışmalar sona ermiş ve Rumlar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. 10 Ağustos günü ise ateşkes ilan edilerek çatışmalar sona ermiştir.

Harekâtın tamamlanmasından sonra Erenköy sahillerine yanaşan bir Türk gemisi, bölgedeki yaralılarla birlikte, 1 Ağustos 1964 tarihinde Erenköy’e gizlice çıkan Denktaş’ı Türkiye’ye getirmiştir.

Erenköy savaşının başlarında, “Türkiye müdahale ederse kurtaracak Türk bulamayacaktır” diyen Makarios, Türk savaş uçaklarının iki günlük harekâtından sonra ateşkese razı olmuştur. Ancak Erenköy saldırısında sırasında Rumlar 53 ölü, 125 yaralı verirken; Türklerin kaybı 18 şehit, 4 kayıp ve 32 yaralı olmuştur.

Erenköy çarpışmalarından sonra Kıbrıslı Türklere ekonomik abluka uygulayan Makarios, stratejik madde olduğunu ileri sürdüğü çimento, demir, çivi, kereste, benzin, ayakkabı bağı gibi maddelerin Türk bölgelerine girişini yasaklamıştır. Bununla da yetinmeyerek, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nın değiştirilmesine de engel olacağını iddia etmiştir. Ancak Türkiye’nin Eylül ayında kuvvet kullanarak Kıbrıslı Türklerin ihtiyaç duyduğu maddeleri Ada’ya taşıyacağını açıklamasından sonra Makarios, yardım malzemelerinin Türk bölgesine ulaşmasına göz yummak zorunda kalmıştır.

Aslında Erenköy’de yaşananlar, film platosundan çıkmış bir sahne gibidir. Bu yüzden tarih kitaplarında ifade edildiği gibi bu mücadeleye "Erenköy Destanı" demek hiç de yanlış olmayacaktır.

Her yıl 8 Ağustos’ta sabahın ilk saatlerinde otobüslere dolan Erenköy ve çevre köy sakinleri, Kuzey’de yaşadıkları Yeni Erenköy’den yola çıkarak, bir zamanlar kendilerine kucak açan Erenköy’ün havasını yeniden solumak ve kendine özgü kekiklerini toplamak için Erenköylülerle birlikte yola koyulmaktadırlar.

Erenköy Mücahitleri de uğruna kan döktükleri vatan toprağına yeniden ayak basmak, eski anılarını yad etmek için otobüs kervanına katılmaktadırlar. Bu vesile ile binlerce kişi, her yıl Erenköy Direnişi’ni anmak için oraya gitmektedir.

Bununla ilgili olarak Erenköy mücahidi Hüseyin Laptalı, şu dizeleri kaleme almıştır:

“Gelirseniz kurtuluruz, gelmezseniz vatan sağ olsun!

O da taktı miğferi başına.

Yürüdü cepheye vardı.

Savaşacak, savaşacak, savaşacaktı.

Onun da vardı tek kurşunu saklı.

O öğretmişti bizlere bu aklı.

Ben gibi, arkadaşlarım gibi…

O da beynine sıkacaktı.

Kararlıydı asla teslim olmayacaktı.

Geldiler ve kurtulduk”.

Bu dizelerle Erenköy’de yaşananları tarif etmektedir. Ancak İngiliz gazetelerinde bununla ilgi çıkan bir haber meseleyi özetlemesi açısından önemlidir:

“Bu bir savaş değildir; bu, Yunanistan ve Makarios’un üniversite öğrencilerine karşı uyguladığı katliamdan başka bir şey değildir...”

Bu yüzden Erenköy mücahitleri ve halkı için 8 Ağustos günü, yeniden doğuşun tarihidir. Bir başka deyişle Türkiye sayesinde yeniden yaşama kavuştukları günün belgesidir.

Pek tabiî ki o gün, Yüzbaşı Cengiz Topel’in uçağının düşürüldüğü ve hastanede katledildiği günün de tarihidir. Kısacası 8 Ağustos, denize dökülmek istenen Erenköylülerin, ölüme meydan okuduğu günün tarihidir. Bu nedenle o günden bu yana 8 Ağustoslar bayram havasında kutlanmaktadır. Ancak toprağa verilen şehitlerimiz anıldığında, insanın içini buruk bir hüzün de kaplamıyor değil.

Unutmamak gerekir ki Erenköy, 18’i 1964’te, 3’ü de 1974 yılında olmak üzere toplam 21 şehidin verildiği vatan toprağıdır. Erenköy Direnişi, Kıbrıs Türkü’nün özveriyle ortaya koyduğu mukavemetin adı ve taçlandırılmış ruhudur. Bu yönü ile Erenköy Direnişi, Kıbrıs Türk halkının 1878 yılında Ada’nın İngilizlere verilmesiyle birlikte ortaya çıkan mücadelenin en kritik dönemeçlerinden biridir.

Erenköy Direnişi, başlı başına bir destan, bir kahramanlık timsalidir. Erenköy, adeta Kıbrıs Türkünün var oluş mücadelesinde kilometre taşlarından biridir. Bir başka deyişle yaşamla, ölüm arasında bir ince çizgi gibidir. Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının yok oluşuna seyirci kalmayacağını ve müdahale etmekten kaçınmayacağını göstergesi açısından bir nişanedir. Hâl böyle olduğu için Kıbrıs’ın batı ucundaki vatan toprağında bugün Türk ve KKTC bayrakları dalgalanıyorsa, bunun anlamı ve önemi büyüktür. Çünkü burası KKTC’nin vatan toprağıdır.

Ailesi ve 4 çocuğu ile helalleşip, Erenköy’de cepheye koşan ve Erenköy kuşatmasında denizden Türk mevzilerini top ateşine tutan ve Rum hücumbotunu havanla tek başına püskürten Londralı Fuat ve onun gibiler de Çanakkale’deki Seyit Onbaşı gibi kahramandırlar. Vatan savunması için cepheye koşan bu kahraman öğrenci mücahitler, yaklaşık 10.000 kişilik Yunan askeri, takviye edilmiş Rum Millî Muhafız Ordusu ve EOKA teröristlerinin kuşatması altında savaşmışlardır.

Kıbrıs Türkünün hayatı, özgürlüğü, bağımsızlığı ve egemenliği için öğrenimlerini ve güvenli kariyerlerini bir kenara iten; sadece en güzel yıllarını değil canlarını vatan müdafaasında kahramanca ortaya koyan Kıbrıs Türkünün inançlı, imanlı ve vatan sevgisiyle dolu genç insanları, size ebediyen minnettardır!

Bugün, pek çoğunun saçına ak düşmüş bu kahramanlarımızı, en içten takdir duygularımızla yeniden selamlamak, şehit düşenlerin aziz hatırası önünde saygıyla eğilmek, ebediyete intikal edenleri rahmet, saygı ve şükranla anmak bizlerin boynunun borcudur.

Ruhunuz şad olsun; devletimiz bâki olsun!

08.08.2023 / Ankara

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.