SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Asimilasyon

QHA - Kırım Haber Ajansı - Asimilasyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Asimilasyon haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Doğu Türkistan’da süren sessiz çığlık: 9 Aralık Uygur Soykırımı Günü Haber

Doğu Türkistan’da süren sessiz çığlık: 9 Aralık Uygur Soykırımı Günü

9 Aralık, Uygur Türklerinin yaşadığı soykırımı dünyaya duyurmak için önemli bir gün. Uygurlar, işgal altındaki Türk yurdu Doğu Türkistan'da son yıllarda kapsamlı bir baskı, zorla çalıştırma ve kültürel soykırıma maruz kalıyor. Çin hükûmetinin bölgedeki Uygur Türklerine yönelik gerçekleştirdiği baskılar, insanlık dışı uygulamalar ve sistematik soykırım, dünya genelinde yoğun tepkiler alıyor. 9 ARALIK UYGUR SOYKIRIMI GÜNÜ Bağımsız Uygur Mahkemesi, Eylül 2021 yılında başlattığı incelemeler neticesinde Çin'in Doğu Türkistan'da soykırım işlediğine dair güçlü delillere dayanarak aylarca süren soruşturmanın ardından 9 Aralık'ı Uygur Soykırımı Günü ilan etmişti. Mahkeminin başında ise ünlü yargıç ve savaş suçlarıyla suçlanan eski Sırp devlet başkanı Slobodan Miloşeviç’in yargılanması konusunda oynadığı etkin rolle tanınan Prof. Sir Geoffrey Nice oldu. Geoffrey Nice, geçmiş tecrübelerine dayanarak yürüttüğü soruştumalara ilişkin yaptığı açıklamasında, Çin'in kasten ve sistematik bir şekilde Uygur Türklerinin nüfusunu azaltma politikası uyguladığını, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping de dahil üst düzey bürokratların, Doğu Türkistan bölgesindeki Uygur Türklerine karşı uygulanan suçlarda "birincil sorumluluğu" olduğunu bildirmişti. EKONOMİK ÇIKARLAR BİR ÇOK ÜLKEYİ SUSTURDU 9 Aralık, bu vahşeti dünya gündemine taşımak ve Çin’in uyguladığı insan hakları ihlâllerine karşı tepkisini artırmak amacıyla soykırım günü olarak kabul edildi. Ancak, uluslararası toplumun tepkisi, bu noktada dünyadaki Uygur diasporaları tarafından yeterli görülmüyor. Çin’in uygulamaları çoğu zaman göz ardı ediliyor. Birçok ülke, ekonomik ve diplomatik ilişkiler nedeniyle susmayı tercih ediyor. Uygurların yaşadığı acı, dünya üzerinde bir halkın kimliğini, kültürünü ve yaşam hakkını yok etme süreci olarak tarihe geçti.

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu Haber

Türk dünyasının sorunları Gazi Üniversitesinde konuşuldu

Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜRKDAM), Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu ile Kızılelma Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği tarafından 8 Aralık 2025 tarihinde “Türk Dünyası Sorunları ve Sorunlu Bölgeler” başlığıyla kapsamlı bir panel düzenlendi. Gazi Üniversitesi Rektörlük binasındaki Mimar Kemaleddin Salonu’nda tertip edilen program saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı. "TÜM ATALARIMIZI HÜRMETLE YÂD EDİYORUZ" “Türk dünyasının ata yurdundan bugüne, adı bilinen veya bilinmeyen tüm büyüklerimize; Alp Er Tunga’dan Tonyukuk’a, Korkut Ata’dan Kaşgarlı Mahmud’a, Cengiz Aytmatov’dan İsmail Bey Gaspıralı’ya kadar fikirleriyle, kalemiyle, mücadelesiyle yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi hürmetle yâd ediyoruz.” diyerek programın sunumunu yapan TBMM ve TRT program yapımcısı ve aunucusu Yasemin Aras açılış konuşmaları için protokol isimlerini takdim etti. TÜRK DÜNYASININ DERTLERİYLE DERTLENMEYİ BORÇ BİLEN NESİLLER Gazi Üniversitesi Türk Dünyası Gençlik Topluluğu Başkanı Seyfullah Kaya, katılımcıların programa iştirak ederek, Türk dünyasının dertleriyle dertlenmeyi bir borç olarak bildiğini gösterdiğini vurguladı. Kaya, panelde sorunlu bölgeler başlığıyla toplanılmış olsa da buraya yalnızca coğrafî problemle bakılamayacağını kaydetti. Kaya, “Çünkü bizim için Kırım yalnızca haritada bir yarımada değil, sürgüne direnen bir toplumun vatanı. Ahıska, vatana duyulan bitmeyen bir hasret. Kerkük, Türkmeneli hoyratlarda dile gelen bizi biz yapan, öz mayamızdır. Kıbrıs, vazgeçemeyeceğimiz egemenliğimiz; Karabağ ise sabrın kutlu zaferidir.” ifadelerini kullandı. Kaya, bu bölgelerdeki soydaşların tarih boyunca bedeller ödediğini belirtti. Yalnızca problemlerin konuşulduğu bir program olmaması gerektiğini kaydeden Türk Dünyası Topluluğu Başkanı, “Yolumuz İsmail Bey Gaspıralı’nın da dediği gibi ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ sloganını bir slogan olmaktan çıkarıp yaşantımıza dökmektir.” dedi. "AYNI KANDAN AYNI CANDAN MİLLETİN EVLATLARIYIZ" Ardından Kızılema Kadın, Gençlik ve Çocuk Derneği Başkanı Dr. Yasemin Meydan ise programın yalnızca toplantıdan ibaret olmadığının altını çizdiği açılış konuşmasında, “Bugün burada aynı kandan aynı candan aynı tarihten gelen bir milletin evlatları olarak omuz omuzayız, omuz omuza olmak zorundayız. Her birimizin yüreğinde vatandan uzak, haksızlığa uğramış, sesi kısılmaya çalışılmış Türk yurtlarının hüznü, acısı ve umudu var.” cümlelerini sarf etti. Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından, Rus işgali altındaki Kırım’da yapılan baskılardan örnek veren Meydan, yayılmacı güçlerin sistematik bir baskı, asimilasyon politikası ve korku yaratma hedeflerinin olduğunu söyledi. Ayrıca Azerbaycan’da memleketlerinden koparılan insanların acılarının devam ettiğini, Ahıska Türklerinin ise hâlâ vatan hasreti çektiğini sözlerine ekleyen Meydan, Türkmeneli’nde varoluş, Kıbrıs’ta ise eşitlik mücadelesi olduğunu dile getirdi. "BİR ÇOCUĞUN DİLİ SUSTURULDUĞUNDA BİR MİLLETİN SESİ KISILIR" Meydan konuşmasında, “Türk dünyasının farklı bölgelerindeki acılar yalnızca istatistik bir rapor ya da yalnızca tarih değildir. Bunlar kadınlarımızın gözyaşı, gençlerimizin feryadı, çocuklarımızın sessizliği, yaşlılarımızın kırılmış yüreğidir. Bir annenin çocuğuna sarılamadığı yerde huzur olmaz. Bir gencin kimliği elinden alınmaya çalışıldığı yerde gelecek olmaz. Bir çocuğun dili susturulduğunda bir milletin sesi kesilir. Bir yaşlının vatan toprağından hasretle ölmesi bir tarihin koparılmasıdır. Biz biliyoruz ki Türk dünyasının bir yerinde zulüm varsa o zulüm hepimize yapılmış demektir.” ifadelerine yer verdi. TÜRK DÜNYASI GENİŞ COĞRAFYAYA HÂKİM TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy ise Türk dünyasını derinliği olan, değerli ve önemli bir kavram olarak nitelendirerek başladığı konuşmasında, Türk nüfusunun derin bir coğrafyaya hâkim olduğunu ifade etti. Bağımsız olarak yaşayan, otonom olarak yaşayan ve başka ülkelerde azınlık halinde kimlik mücadelesi vererek yaşayan Türklerin büyük bir alana yayıldığını aktaran Aksoy, “İşte bu derin coğrafya içerisinde ekonomiden siyasete, sosyo-kültürel meselelerden güvenliğe kadar çok çeşitli alanlarda birtakım sorunların olduğunu görüyoruz. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile birlikte yeni fırsat yeni siyasi konjonktür ortaya çıkmıştır. Bir taraftan Türk milleti için birtakım fırsatları beraberinde getirirken diğer taraftan da aşılması gereken zaman içerisinde çözümlenmesi gereken sorunları beraberinde getirmiştir.” diyerek toplantının konusuna işaret etti. Programda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını kaydeden Aksoy sözlerine Bayrak şairi Arif Nihat Asya’nın “Ağıt” şiiriyle son verdi. TÜRKİSTAN HASSAS BİR DENGE KURMAK ZORUNDA Açılış konuşmaları Gazi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Necdet Hayta’nın konuşmasıyla son buldu. Prof. Dr. Hayta, Türk dünyasının Kafkasya, Türkistan, Balkanlar ve Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada olduğunun altını çizdi. Bu nedenle Türklerin farklı siyasî yapıların, farklı ekonomik şartların ve çok çeşitli kültürel ortamlara sahip olduğunu aktaran Hayta, “Türk dünyası hem büyük bir potansiyel hem de ciddi sorunlar barındırabiliyor.” dedi. Türk dünyasının, özellikle Türkistan coğrafyasındaki ülkelerin Rusya, Çin, ABD ve asgari düzeyde bölgede tehdit haline gelen İran gibi ülkelere karşı güvenlik, enerji, ekonomik gibi alanlarda hassas bir denge kurmak zorunda olduğunu belirtti. Türk dili ve alfabesine dikkat çeken Hayta, farklı alfabelerin uzun vadede kültürel etkileşimi zorlaştırdığını söyledi. Hayta, “Ortak bir müfredat, ortak eğitim politikaları ya da gençler arası güçlü bir kültürel etkileşim gerekmektedir. Öyle ki bazı ülkelerde Türk kimliğine yönelik baskılar ve asimilasyon politikaları ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.” ifadelerini kullandı. Türk dünyasındaki sorunların devam ettiğini vurgulayan Hayta, “Bu sorunların aşılabilmesi için Türk devletlerinin daha güçlü bir iş birliği, daha fazla ekonomik entegrasyon ve ortak sosyo-kültürel politikalar geliştirilmesi son derece önemlidir.” diyerek Türk dünyasına çağrıda bulundu. TÜRKDAM Müdürü Prof. Dr. Bülent Aksoy’un moderatörlüğünü yaptığı panelde; Dünya Uygur Kurultayı (DUK) Sözcüsü Prof. Dr. Erkin Emet, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş, Araştırmacı-Yazar Dr. Azad Dedeoğlu, Türkmeneli Dernekler Federasyonu Başkanı Mehmet Tütüncü, Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ve Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü konuşmacı olarak yer aldı. ÇİN YAYILMACI BİR SİYASET GÜDÜYOR Prof. Dr. Emet, Doğu Türkistan sorununu anlamak için öncelikle Çin’i bilmek gerektiğini vurgulayarak başladığı konuşmasında, Çin’in tarihî sürecini ve coğrafî konumunu kısaca ele aldı. Çin’in özellikle Türk dünyası başta olmak üzere geniş bir alana yayıldığını ifade eden Emet, Japonya ile ipleri geren Çin’in yayılmacı bir politika güttüğünü söyledi. KARDEŞLERİNİN HEPSİ TOPLAMA KAMPINDA Öte yandan Türkiye’de oluşturulan algının tam tersine Doğu Türkistan’da insanlık suçlarının işlendiğini aktaran Emet, kardeşlerinin hepsinin toplama kampında olduğunu dile getirdi. 2017 yılı itibarıyla hayata geçirilen toplama kampları için artık sadece Uygurların değil Özbek, Kırgız, Kazak, Tatar gibi Türk soyluların da millî kimliği nedeniyle hedef alındığını kaydetti. Emet, “Uydu görüntüleri aracılığıyla bin 200 tane toplama kampı tespit edildi. Korkunç derecede insanlık dışı uygulamalar var burada. Kampa girmek için akrabanızı ziyaret etmeniz bile yeterli. Ayrıca çok sayıda yazar, akademisyen, gazeteci de toplama kamplarına alındı.” dedi. Çin kaynaklarında Uygurların Türk olarak tarihe kaydedildiğini anımsatan Emet, şimdi ise bunun inkâr edildiğini, Uygurların Çinli olduğu yalanını ortaya koyduklarını sözlerine ekledi. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Doğu Türkistan ziyaretinin ardından asimilasyon talimatı vermesi üzerine Uygurların yok edilmeye çalışıldığının altını çizen Emet, “Çünkü Doğu Türkistan onlar için stratejik öneme sahip bir bölge.” yorumunda bulundu. Emet ayrıca dünyadaki Doğu Türkistan diasporasına da değindiği konuşmasında, Uygurların oluşturduğu teşkilâtların tek çatı altında toplandığı Dünya Uygur Kurultayından söz etti. Emet, Uygur Türklerinin kimliğini korumak, gelecek nesillere aktarmak için müzikleri, dansları ve ana dili ile kültürel çalışmalar yaptıklarını ifadelerine ekledi. Emet, “Bugün Doğu Türkistan sorununu sık sık gündeme getirmeye çalışıyoruz.” dedi. Ayrıca DUK Sözcüsü, 9 Aralık’ın Doğu Türkistan Soykırım Günü olarak kabul edilmesine işaret ederek, bunun kritik bir önem taşıdığını ve önemli bir gelişme olduğunun altını çizdi. AZERBAYCAN JEOPOLİTİK REKABETTE ÖNE ÇIKIYOR Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bozkuş ise Azerbaycan’daki soruna işaret ederek etnik yapısı, coğrafî konumu, bölgesel gelişmeler ve enerji sevkiyatının geçiş güzergâhı üzerinde olması nedeniyle Azerbaycan’ın önemli bir konumda olduğunun altını çizdi. Azerbaycan’ın 1918’de bağımsızlığını ilan edene dek Rusya’nın baskılarını sürdürdüğünü aktaran Bozkuş, iki yıl sonra Sovyetler Birliği'nin bir parçası haline geldiğini hatırlattı. Bozkuş, “Bu süreçte Türklerin bölgedeki varlığının izlerinin kasıtlı bir şekilde yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Geçmişin her dönemindeki Kafkasya’daki, Azerbaycan’daki, tarihî kültürel mirasa yönelik saldırılar bölgenin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu, Batılı kaynaklara dâhi yansımıştır.” değerlendirmesini yaptı. Ermeni kaynaklarında da Revan Hanlığından söz edildiğini belirten Bozkuş tarihî kalıntılara günümüzde ulaşıldığını belirtti. “Bu toprakların aslî sakinlerinin Azerbaycan Türklerine ait olduğunu görebiliyoruz.” ifadesine yer veren Bozkuş, aynı zamanda bölgeye gelen Ermenilerin kentlerin isimlerini değiştirdiğini ve ciddi bölgenin demografik değişime uğradığını kaydetti. Bozkuş, “Bölgeye gelen Ermeniler Müslüman halkı göçe zorlamış ve 20. yüzyıla kadar zorunlu göç devam etmiştir.” bilgisini verdi. Kültürel kimliğe yönelik tehdidin Sovyetler Birliği’nde de devam ettiğini vurgulayan Öğretim Üyesi, “Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni dönemde Azerbaycan’ın Kafkasya’daki tarihî mirası araştırma ve gelecek nesillere aktarma konusunda hepimize önemli bir görev düşüyor.” şeklinde konuştu. Bozkuş bu hususta birlik ve dayanışma çağrısı yaparak diasporanın kültürel kimlik konusunda çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizdi. AHISKA TÜRKLERİNİN SORUNU ELE ALINDI Ardından konuşmasına şiirle başlayan Araştırmacı-Yazar Dedeoğlu, Ahıska Türklerinin yaşadığı problemleri ele aldı. Ahıska Sürgünü’nün bu yıl 81. yılı olduğunu kaydeden Dedeoğlu, Ahıska’nın Türk yurdu olduğunu belirterek, tarihinden ve coğrafî konumundan söz etti. “Bölgede kara bulutlar eksik olmamış” diyen Dedeoğlu, 1828’den sonra Anadolu’ya göçlerin başladığını belirtti. Dedeoğlu, “Ahıska bölgede hem kültürün hem de irfanın ışığı olmuştur. Coğrafyada da söz sahibi olan bir vilayet konumunda olmuştur.” diyerek 19. yüzyıldaki duruma işaret etti. Dedeoğlu, Ahıska’nın 1900’lerde Sovyet sınırları içerisinde kaldığını ve bu süre zarfında kıyımlara maruz kaldığını da ifade etti. AHISKA TÜRKLERİ YAŞAM MÜCADELESİNE DEVAM EDİYOR Öte yandan Dedeoğlu, 14 Kasım 1944’te Ahıska Türklerinin hayvan vagonlarına bindirilip SSCB tarafından vatanlarından koparılarak Türkistan’a sürüldüğünü sözlerine ekledi. Ahıska Türklerinin hâlâ vatan hasreti çektiğini belirten konuşmacı, “1944’ten 1956 yılına kadar tam anlamıyla açık hava hapishanesi diyebileceğimiz bir yaşam sürdürmüşlerdir." dedi. Türk dünyası halklarının SSCB döneminde sürgüne uğradıklarını sözlerine ekleyen Dedeoğlu, “Bunların tamamına yakını geri dönüyor ancak Ahıska Türkleri olarak dünyanın dört bir yanında ABD dâhil dağınık bir şekilde yaşıyoruz. Ve yaşam mücadelesi veriyoruz.” ifadelerini kullandı. TÜRKMENELİN'DEKİ SORUNLAR KONUŞULDU Türkmeneli’ndeki sorunları masaya yatıran Türkmeneli Dernekleri Federasyonu Başkanı Tütüncü ise Türk dünyasındaki sorunlara bakıldığı zaman toplumların farklı milletlerin baskısı altında yaşadığını belirtti. Irak’taki meselenin Türkiye ile iç içe bir mesele olduğunu kaydeden Tütüncü, “Çünkü Türkmenler sınırın öte tarafındadır. Hem Irak’taki hem de Suriye’deki Türkmenler bölgeye yerleşen ilk Türklerdir. O bölge, Anadolu’nun Türkleşmesinden önce Türkleşiyor.” dedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgedeki Türkmenlerin kaderinin değiştiğini vurgulayan Tütüncü, büyük bir varoluş mücadelesi verildiğini ifadelerine ekledi. "IRAK TÜRKLÜĞÜ HER ŞEYE RAĞMEN ÖZÜNÜ KORUYOR" Tütüncü, Musul’un Misak-ı Millî sınırları içinde olduğu için son derece önemli olduğunun altını çizerek, kaybedilen bir toprak olduğunu belirtti. Günümüzde devletin pek çok kademesinde ve bununla birlikte aydınların siyasî baskıya maruz kaldığını aktaran Tütüncü, “Türkmenler asimilasyona uğratılmak istendi, katliam gören, kendilerine ait binalarının tahrip edilmesine, pek çok yöntemle hunharca soykırıma uğramasına rağmen Irak Türklüğü bugün büyük ölçüde özünü korumaktadır.” şeklinde konuştu. Ayrıca dil ve kültürel açıdan asimile edilmeye çalışıldıklarının ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarının altını çizen Tütüncü, “Siyasî Türkmen kuruluşları, Irak Türkmen Cephesi ve onun yanındaki diğer Türkmen partiler olmak üzere bütün bu Türkmenler coğrafyasında Irak Türkmenleri varlığını, kültürünü, siyasî ve kültürel haklarını savunmaya devam etmektedir. Bu konudaki en büyük desteğimiz elbette ki anavatanımız Türkiye’dir. Bütün Türk dünyasından da bu konuda destek bekliyoruz.” dedi. "KIBRIS'TAKİ TÜRK VARLIĞI 400 YILI AŞKINDIR MEVCUT" Panelistlerden Başkent Üniversitesi Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Balyemez, bölgedeki sorunları masaya yatırdı. “Türk dünyasına selam olsun” diyerek konuşmasına başlayan Balyemez, Kıbrıs’taki Türk varlığının 4 asırdan bu yana var olduğuna dikkat çekti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Osmanlı'nın fethiyle Kıbrıs Adası’nda var olduğunu ve yakın tarihte var olma mücadelesi verdiğini kaydetti. Balyemez, “Bu varoluş mücadelesi bundan 42 yıl önce kurulan bir devlet olarak varlığını devam ettiriyor.” diyerek bölgedeki soruna da işaret etti. Balyemez, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ısrarla Türkiye Cumhuriyeti dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadığını aktardı. "TÜRKİYE 75 YILDIR KIBRIS TÜRKLERİNİN UĞRADIĞI HAKSIZLIĞI GİDERMEK İÇİN ÇABALIYOR" Tarihî süreci anlatan Balyemez, 1931’de İngiliz hükûmeti tarafından Türklerin millî kimliğinin reddedildiğini, Müslüman azınlığı olarak tanınma yönünde baskıya maruz kaldığını ifade etti. Balyemez, Kıbrıs Türklerinin o tarih itibarıyla Türklük mücadelesine başladığını kaydetti. 1960’lı yıllara gelindiğinde katliamlara uğradıklarını anımsatan Balyemez, daha sonra KKTC’nin kurulmasıyla güvenlik sorunun yaşanmadığını belirtti. Balyemez konuşmasında, “Türkiye yetmiş beş yıldır ana gündem maddesi olan dış politikasında Kıbrıs Türklerinin uğradığı haksızlığı gidermek için çabalamaktadır.” cümlesini sarf etti. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı tarafından Türk dünyasının şekillendirilmeye çalışıldığının altını çizen Balyemez, bunun yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığını dile getirdi. Son olarak işgal altındaki Kırım, Kırım Tatarları, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’da var olan mevcut durum ve bu bağlamda faaliyette olan Kırım Ailesini anlatan kısa bir video kesit gösterildi. "RUS ORDUSUNA GİRMEMEK, UKRAYNA'YA KARŞI SAVAŞMAMAK İÇİN TÜRKİYE'YE GELDİM" Panelde konuşmacı olarak yer alan Kırım Ailesi Gençlik Kolları Üyesi Zevri Kömürcü ise Rus işgali altındaki Kırım’ın tarihî serüvenini ve Kırım Tatarlarını katılımcılara anlattı. 2022 yılı itibarıyla Anadolu topraklarına adım attığını belirterek konuşmasına başlayan Kömürcü, “Türkiye’ye gelmemin sebebi Rus ordusuna girmemek, Ukrayna’ya karşı savaşmamak, milletim için çalışmaktı. Biliyorsunuz Kırım, Türk dünyasının hassas ve sorunu olan bölgelerinden biri.” diyerek Kırım Tatarlarının anavatanı Kırım Yarımadası’nın yüzyıllardır maruz kaldığı asimilasyon ve baskı politikalarına değindi. Kırım Hanlığı bağlamında yarımadanın tarihini ele alan Kömürcü, tarihî şahsiyetlerden biri olan İsmail Bey Gaspıralı’nın Türk dünyasına yeni bir soluk kazandırdığını vurguladı. Ayrıca 1917 senesinde Numan Çelebicihan başkanlığında Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu da sözlerine ekleyen Kömürcü kısa süreli cumhuriyetin ardından aydınların Ruslar tarafından katledildiğine dikkat çekti. Kömürcü, “Bu yetmeyince Kırım Hanlığı'ndan miras kalan yapılarımızı da yok etmeye çalıştılar.” dedi. Kömürcü, 1944’te ise Kırım Tatarlarının SSCB tarafından hayvan vagonlarına bindirilerek ana yurtlarından sürgüne gönderildiğini anımsattı. 1960’lı yılların sonunda Kırım’a geri dönüşlerin başladığını ancak gidenlerin zorlu şartlar altında yaşam mücadelesi verdiğini aktaran Zevri Komürcü, SSCB’nin dağıldığı 1991 yılı itibarıyla Kırım’ın Ukrayna topraklarına dâhil olduğunu belirtti. Kömürcü, böylelikle Kırım Tatarlarının anavatanına döndüğü, asimilasyona karşı verdiği kimlik mücadelesinin sonuç verdiği dönemin ortasında 2014 yılında Kırım’ın yeniden Rusya tarafından işgal edildiğini dile getirdi. MOSKOVA TÜRKİYE'NİN YARDIMLARINDAN SONRA TEDİRGİN OLDU Türkiye Cumhuriyeti’nin Kırım’a her zaman destek verdiğini, bununla birlikte Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı Başkanlığının (TİKA) işgalden önce Kırım’da türlü faaliyetler yürüttüğünü ifade eden Kömürcü, “Türkiye’nin Kırım’a yaptığı yardımları gören Moskova Türk dünyasının yeniden kurulmasına izin vermedi.” yorumunda bulundu. İşgal altındaki Kırım’da şu anda 200’ü aşkın siyasî tutsak olduğunu aktaran Kömürcü, işgalcilerin Kırım’daki Türklüğü susturmak istediğini vurguladı. Bu nedenle Kıyiv’de faaliyet gösteren Kırım Ailesinin 2022’de topyekûn Rus saldırılarının başlamasıyla birlikte Eskişehir’e geldiğini dile getiren Kömürcü, “Savaştan hemen önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, ‘Savaş başlayacak biliyoruz ama sizin yanınızda olacağız’ diyerek bize teminat vermişti. Öyle de oldu. Savaşın başladığı gün Türkiye'nin Kıyiv Büyükelçiliği otobüslerle çocukların Türkiye’ye getirilmesini sağladı.” dedi. CUMHURBAŞKANI, FIRST LADY VE TİKA BAŞKANINA TEŞEKKÜR Kömürcü, desteklerinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, First Lady Emine Erdoğan ve TİKA Başkanı Abdullah Eren’e teşekkür etti. Panelin ardından programın organizatörleri tarafından panelistlere bozkurt temalı plaket, Teşekkür Belgesi ve Kızılelma Ziya Gökalp Onur Ödülü Belgesi takdim edildi. Program, toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.

Putin’den işgal altındaki Ukrayna topraklarında “Rus kimliğini güçlendirme” talimatı Haber

Putin’den işgal altındaki Ukrayna topraklarında “Rus kimliğini güçlendirme” talimatı

Rusya’nın işgal altındaki Ukrayna topraklarında yürüttüğü sistematik asimilasyon politikası yeni bir strateji belgesiyle daha da kurumsallaştırılıyor. Kremlin, Vladimir Putin’in imzasıyla yayımlanan “2036’ya Kadar Rusya’nın Ulusal Politika Stratejisi” kapsamında, özellikle 2022 sonrası işgal edilen bölgelerde yaşayanların kimliklerini, dil kullanımını ve aidiyetini Ruslaştırmayı hedefliyor. Belge, Rusya’nın hem demografik hem de kültürel yapıyı değiştirmeye yönelik uzun vadeli bir plan yürüttüğünü ortaya koyarken, işgal altında yaşayan insanların zorla kimlik dönüşümüne maruz bırakıldığı yönündeki endişeleri de artırıyor. Reuters’ın aktardığı habere göre, “2036’ya Kadar Rusya’nın Ulusal Politika Stratejisi” başlıklı belge, 25 Kasım 2025 tarihinde, Putin tarafından imzalanarak yayımlandı. Belge özellikle işgal altındaki Ukrayna topraklarında “Rus kimliğini güçlendirmeyi” hedefliyor. Belgeye göre Kremlin yönetimi, özellikle 2022’deki geniş çaplı işgal sonrasında Rusya’nın kontrolüne geçen Ukrayna bölgelerinde, kendini “Rus olarak tanımlayan” kişileri ve Rusça konuşanların sayısını artırmayı planlıyor. Öte yandan haberde, Rusya ile Ukrayna arasındaki tarihsel bağlar nedeniyle bazı Ukraynalıların geçmişte Rusya’ya sempati duyduğu, ancak işgal sonrası bu sempatinin tamamen kaybolduğu vurgulandı. Ayrıca anketlerin, Rusça kullanımının Ukrayna’da önemli ölçüde azaldığını gösterdiğine dikkat çekildi. Putin, Şubat 2022’deki işgali sözde “Ukrayna’yı askerileştirmeden ve Nazizmden arındırma” iddialarıyla meşrulaştırmaya çalışmış, ayrıca doğudaki Rusça konuşan nüfusu “koruma” gerekçesini öne sürmüştü. Aynı yılın ardından Rusya, işgal altına aldığı Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijjya bölgelerinde yasa dışı sözde referandumlar düzenleyerek bu bölgelerin Rusya’ya “bağlandığını ilan etti”, ancak Moskova hâlâ bu bölgelerin tamamını askerî olarak kontrol edemiyor. Yeni strateji belgesinde, Rusya’nın doğu bölgeleri üzerindeki “kontrolün sağlanmasının”, sözde “tarihi Rus topraklarının yeniden birleştirilmesi” için koşullar yarattığı öne sürülüyor. Belgede ayrıca Rusça kullanımının yaygınlaştırılması, “Rus kimliğinin güçlendirilmesi” ve “düşman yabancı devletlerin etnik ve dini ilişkileri istikrarsızlaştırma girişimlerine karşı koyma” hedefleri yer aldı. Stratejinin uygulanması, 2036’ya kadar izlenecek göstergelerle değerlendirilecek. Belgede, “Genel Rus vatandaşlık kimliği seviyesinin en az yüzde 95 olması” ana hedef olarak tanımlandı.

CNN Türk Ürümçi'yi gezdi: Propaganda mı, gerçekler mi kayda alındı? Haber

CNN Türk Ürümçi'yi gezdi: Propaganda mı, gerçekler mi kayda alındı?

Gazeteci, Yazar Taha Kılınç'ın Doğu Türkistan ziyareti sonrasında kaleme aldığı "Kayıp Coğrafyanın İzinde: Doğu Türkistan Seyahatnamesi" isimli kitabın çıkmasına engel olmaya çalışan Çin'in Ankara Büyükelçiliği soykırım ve asimilasyon politikalarını örtbas etmek amacıyla Çin'in Doğu Türkistan'ı işgalinin 70. yıl dönümünde Ürümçi turu düzenledi. TANRI DAĞLARINDA NİHAL ATSIZ CNN Türk Muhabiri Büşra Arslantaş ve Kameraman Caner Emre Kınacı, Çin'in daveti üzerine Doğu Türkistan'ın Ürümçi kentine ziyarette bulundu. İlk olarak Tanrı Dağları'nın eteklerini gezen Arslantaş, Nihal Atsız'ın "Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar? Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı'nda" mısralarına yer vererek Türk'ün yüzyıllardan beri var olduğu medeniyet beşiğine işaret etti. Arslantaş, "Bu dağlar Türk'ün yalnızca yurdu değil, kimliğinin, kültürünün ve devlet fikrinin doğduğu kadim merkez. Orhun'dan Altay'a uzanan Türk cihan tasavvurunun stratejik kalbi." ifadelerini kullandı. CNN TÜRK EKİBİ KAMERALARLA TAKİP EDİLDİ Ürümçi turunu tüm detaylarıyla ele alan Arslantaş, kendilerini gezdiren Çinli yetkililerin sorulan sorulara net bir yanıt vermediğini, ziyaret sırasında her an 3 kamera ile takip edildiklerini kaydetti. Kurgulanan tiyatro sahnesinde gezen CNN Türk ekibi bir camiye girdiklerini, boş gördüklerini ve bunu sorguladıklarını vurguladı. Arslantaş, Çinli yetkilinin sorulara kaçamak cevaplar verdiğini belirterek, "Kadınlar ve çocuklar nerede dediğimde 'Pek bilgim yok, genelde evdeler' yanıtını verdiler." dedi. Haberde Doğu Türkistan'dan "Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi" olarak bahsediliyor olsa da kayda alınan görüntülerde baskının birebir kanıtı ele alındı. Kent genelindeki kameraların camiyi dahil kayda aldığı gözlemlendi. SÖZDE ONLARCA İMAM YETİŞTİRİLİYOR ANCAK CAMİLER BOŞ İslam Enstitüsünde imamların yetiştirildiğine dair iddiaların haberde yer almasını isteyen Çinli yetkililer sahte olduğu düşünülen bir sınıfta öğrencilere ders anlattıklarını belirtirken, aynı zamanda "Namaz kılmayan Müslüman değildir" ifadesini aşırıcılık olarak nitelendirdiklerini itiraf etti. Öte yandan Çinli yetkili, öğrencilerin sakal bırakmalarının yasak olduğunu sakalsız halin daha modern görüneceğini savundu. Ardından Hoten'de akşam pazarına uğradıklarını kaydeden CNN Türk ekibi, pazardaki tüm bıçak ve satır gibi kesici aletlerin tezgaha bağlı olduğunu gözden kaçırmadı. Arslantaş, yetkililerin güvenlik gerekçesiyle bıçakları bağladıklarını söylediklerini aktardı. Arslantaş, Uygur Türkleriyle yaşam koşullarına dair soru sorma girişimlerinin olduğunu ancak karşı tarafın yalnızca tebessümle karşılık verdiğini de belirtti. Ayrıca kayda alınan görüntülere göre pazarda Uygur kıyafetlerini tanıtan kadının Çinli olduğu da dikkatlerden kaçmadı. Pazardan sonra medya kuruluşuna giden CNN Türk ekibi, personelin "çok mutlu" ve "rahat çalıştıklarını" söylediklerini kaydetti. Tur kapsamında ekibin yanından ayrılmayan Çinli yetkili, "Amacımız, hükûmetimizin ve partimizin (Çin Komünist Partisi) sesini duyurabilmek." dedi. ÇİN'İN BAKIŞ AÇISIYLA... Gittikleri üniversitede hiçbir öğrenciyle temasa geçemediklerinin altını çizen Arslantaş, "Çin'in bakış açısıyla" vurgusu yaparak tarihçeyi dinlerken kameraların kendilerini yine takip ettiklerini belirtti. Haber, Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya ve Gazeteci, Yazar Taha Kılınç'ın analizleriyle pekiştirilerek, Uygur Türklerinin büyük bir Çin baskısı ve zulmüyle karşı karşıya kaldıkları bir kez daha teyit edildi. "BM RAPORLARI ÇİN'İN İNSANLIK SUÇU İŞLEDİĞİNİ SÖYLÜYOR" Doç. Dr. Kaya, haber için yaptığı değerlendirmede, "BM İnsan Hakları Konseyinin son raporuna baktığımızda Uygur Türklerinin zorla asimilasyona maruz kaldığını, yeniden eğitim kampı adı altında toplu gözaltına alındığını ve toplu işkencelerin yapıldığını görüyoruz. Raporlar, Çin'in bu politikalarını insanlığa karşı suç olarak değerlendiriyor. Bu bulgular uluslararası hukuk açısından son derece önemli. Çünkü Uygurların durumu Çin'İn bir iç meselesi değil, küresel insan hakları gündeminin çok önemli bir parçası. Çin bu politikalar kapsamında aşırıcılık suçunu öne sürüyor fakat bağımsız gözlemciler güvenlik tedbiri ile sistematik kültürel asimilasyonun birbirinden ayrılması gerektiğini ifade ediyor." dedi. Müze gezilerinde Çinli yetkililerin 2016 yılı itibarıyla "aşırıcılıkla mücadele" sayesinde "Xinjiang halkının refah içinde yaşadığını" iddia etti. Bu tarih Çin'in toplama kamplarını inşa ettiği döneme denk geliyor. 3 Kasım 2025 tarihli haber Kaya'nın, "Eğer Uygur Türklerinin sesi kısılırsa tüm insanlığın vicdanı da susmuş olur." sözleriyle sona erdi. İlgili haberin Türkiye kamuoyunda Çin sempatizanı medya kuruluşlarının yıllarca gündeme getirdiği iddiaları çürütmesiyle birlikte gerçekleri dünya gündemine taşıdığı belirtildi.

Çinli öğretmen, Uygur Türkü öğrenciyi resmen sorguya çekti! Haber

Çinli öğretmen, Uygur Türkü öğrenciyi resmen sorguya çekti!

Asimilasyon politikasına bağlı olan Şi Cinping idaresindeki Çin, baskı ve zulüm altında bıraktığı Doğu Türkistan'daki Türklük ve Müslümanlık değerlerini hiçe sayarak, Uygurların kimliğini yok etmeyi amaçlıyor. Soykırım emelleriyle hareket eden Çin, Uygur Türkü çocukların öz vatanlarında ana dilde eğitim almasını engellerken, kimliklerini unutmaları için çaba sarf ediyor. UYGUR TÜRKÜ ÇOCUKLAR RESMEN SORGUYA ÇEKİLİYOR! Doğu Türkistan'da kaydedilen bir videoda, Uygur Türkü çocukların sınıfta Çinli bir öğretmen tarafından sorguya çekildiği görüldü. Öğretmenin, "Milletimiz kim?, Vatanımız neresi? Başkentimiz neresi?, Bayrağımız ne?" gibi sorular yönlendirerek çocuklara "yüksek sesli bir şekilde" yanıltıcı cevaplar verdiriyor. Uygur Türkü çocuğun inanmayarak verdiği cevaplar ise yardım isteyen gözlerinden okunabiliyor. Doğu Türkistan'daki bir okulda kaydedilen videoda Çinli bir öğretmenin Uygur öğrenciyi "sorguya" çektiği görüldü. Asimilasyon politikasına bağlı kalarak, Türk kimliğini unutturmayı amaçlayan öğretmenin, öğrenciden yüksek sesli bir şekilde cevaplar vermesini istedi. pic.twitter.com/wYjMSRzYuS — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) June 14, 2025 TÜM OKULLARDA MANDARİN ÇİNCESİNİ ZORUNLU KILDI Çin hükûmeti geçen günlerde kendi Anayasası'nın 4. maddesini çiğneyerek, ülke genelinde ve Doğu Türkistan'da okul öncesi eğitimlerde Mandarin Çincesini zorunlu hale getirmişti. Tüm bölgelerde okul öncesinden itibaren eğitim dilinin Mandarin Çincesi olacağına karar veren komünist rejim, Uygurların ana dilini unutturmayı hedefliyor. İnsan hakları ihlalinde bulunan Çin hükûmetinin Anayasası'ndaki 4. madde şu ifadeleri içeriyor: "Tüm etnik gruplar kendi konuşma ve yazı dillerini kullanma ve geliştirme ile gelenek ve göreneklerini koruma ya da onları değiştirme özgürlüğüne sahip olacaktır."

Kırım’da Ortodoks din adamından skandal çağrı: Müslüman ailelere Hristiyanlık dayatması Haber

Kırım’da Ortodoks din adamından skandal çağrı: Müslüman ailelere Hristiyanlık dayatması

Rus işgali altındaki Kırım’da, Kremlin yönetimi tarafından yürütülen asimilasyon girişimlerine bir yenisi daha eklendi. Yarımadada yaşayan Müslümanlar bir kez daha hedef alındı. Rus Ortodoks Kilisesine bağlı sözde Kırım Metropoliti Tihon, Müslüman evli çiftlerin Hristiyanlığa geçirilmesi ve çocuklarının "gerçek Ruslar" olarak yetiştirilmesi çağrısında bulundu. Kırım Haber Ajansının (QHA) elde ettiği belgeye göre, sözde Kırım ve Simferopol (Akmescit) Metropoliti Tihon’un imzasıyla, Kırım’daki Müslüman nüfusa yönelik Hristiyanlaştırma girişimleri başlatıldı. Belge, Rus işgali altındaki Kırım’da faaliyet gösteren tüm kamu ve özel kurumların yöneticilerine, ayrıca şehir ve ilçe idarecilerine hitaben kaleme alındı. Tihon, belgede “gelecekte Rusya'yı savunması için yeni nesillerin oluşturulması ve yetiştirilmesi amacıyla” Kırım’da doğum oranlarını artırmak için alınması gereken önlemleri sıralarken, Müslüman çiftlerin Hristiyanlığa geçmesi yönünde adımlar atılmasını da talep etti. Belgede yer alan 4. maddede ise şu ifadeler dikkat çekiyor: Müslüman inancına mensup evli çiftlerle, onlara saygı ve kardeşlik ruhu içinde, Kutsal Vaftiz ve Evlilik Ayini’ni kabul etmeleri yönünde sohbetler yapılmasını rica ederim. Çocukları artık Ortodoks Hristiyan olarak, Kutsal Rusya’nın evlatları şeklinde doğsun; atalarının topraklarını savunmaya hazır, vicdanı temiz ve kalbi açık gerçek Ruslar olsunlar. Aynı belgede ayrıca şu talimatlara da yer verildi: 25 yaş üstü, çocuksuz evli çiftlerin listesi hazırlanacak; Evlilik ayini yapılmamış çiftlerle bu ritüel mutlaka gerçekleştirilecek; Bilinçli şekilde çocuk sahibi olmak istemeyen çiftlerle açıklayıcı konuşmalar yapılacak. Tihon’un bu çağrısı, özellikle Müslüman Kırım Tatar nüfusa yönelik asimilasyon politikalarının yeni bir adımı olarak değerlendiriliyor.

Çin, Doğu Türkistan'da bir nesli nasıl yok ediyor? Haber

Çin, Doğu Türkistan'da bir nesli nasıl yok ediyor?

2017 yılında Doğu Türkistan'da başlayan kitlesel gözaltı ve tutuklamalar, binlerce ailenin hayatını alt üst etti. Çin hükûmeti, tutuklanan ebeveynlerin çocuklarını asimile etmek için yatılı okullar kurdu. Bu okullar, masum bir imaj yaratmak amacıyla “Melek Okulları” gibi isimlerle anılıyor. Ancak, bu yatılı okulların perde arkasında soykırım gayesi taşıması, bölgede yaşanan gerçeği gözler önüne seriyor. SÖZDE MELEK OKULLARI ÖZDE ÇOCUK KAMPLARI! Elde edilen bilgilere göre, ebeveynleri toplama kamplarına gönderilen Uygur Türkü çocukların yerleştirildiği bu okullar, görünüşte yetimhane ve eğitim kurumu işlevi görüyor. Ancak okullarda sıkı güvenlik önlemleri dikkat çekiyor. Okul girişlerinde polis kontrol noktaları bulunurken; yüksek duvarların üzerinde dikenli teller yer alıyor. SADECE YARKENT'TE 6 ÇOCUK KAMPI VAR! Özgür Asya Radyosunun (RFA) 6 Aralık 2024 tarihli haberinde, uydu telefonları ile iletişime geçilen Çinli bir güvenlik görevlisinin ifadelerine göre; Doğu Türkistan'ın yalnızca Yarkent ilçesinde en az 6 farklı çocuk kampı faaliyet gösteriyor. Örneğin Lenger, Arslanbağ ve Çaharbağ kasabalarındaki okullar, çocukların günlük yaşamlarına sürekli ideolojik müdahalelerde bulunulan yerler arasında. DOĞU TÜRKİSTAN'DA KİTLESEL BİR ASİMİLASYON VE SOYKIRIM YAŞANIYOR Bu yatılı okullarda kalan çocuklar, psikolojik ve ideolojik olarak sürekli kontrol ediliyor. Çinli polisler ve öğretmenler, çocukların "düşünce dünyasını" izlemekle görevlendiriliyor. RFA'nın iletişime geçtiği diğer bir Çinli güvenlik görevlisi, halen ebeveynleri sözde "yeniden eğitim" kamplarında olan çocukların ne zaman ailelerine kavuşacağının belirsiz olduğunu belirtiyor. Çinli güvenlik görevlisi, bu tür kampların azalmadığını aksine arttığını ifade ediyor. Geçen hafta Lenger kasabasında yeni bir yetimhane daha açıldığı ve burada 30 çocuğun eğitim aldığı aktarılıyor. Bu durum, aynı zamanda ailelerin eş zamanlı olarak tutuklanmaya devam ettiğini gözler önüne seriyor.

Doğu Türkistan Ulusal Çıkar Merkezi'nden yeni rapor: Uygur Türkü çocuklar hedefte! Haber

Doğu Türkistan Ulusal Çıkar Merkezi'nden yeni rapor: Uygur Türkü çocuklar hedefte!

Kanada merkezli Doğu Türkistan Ulusal Çıkar Merkezi, komünist Çin yönetimi tarafından milyonlarca Uygur Türkü ve diğer Türk topluluklarının atıldığı, işkence gördüğü, Uygur Türkü çocuklarının asimile edildiği toplama kampları ve politikası ile ilgili yeni bir rapor yayımladı. TÜRK ÇOCUKLARI HEDEF TAHTASINDA "Çin'de Uygur Çocuklarının Toplu Tutuklanması ve Zorla Asimilasyonu" başlıklı raporda, Uygur Türkü çocuklarını zorla asimile etmek için tarihin en büyük operasyonlarından birinin şu anda Çin'in sömürgeleştirilmiş topraklarında devam ettiği belirtiliyor. Çin hükümeti tarafından organize edilen bu büyük asimilasyon politikası, Doğu Türkistan'da yaşayan 12 ile 15 milyon etnik Uygur, Kazak ve diğer Türk toplulukları ve onların çocuklarını hedef alıyor. ÇİN'İN YERLEŞİMCİ-SÖMÜRGECİ POLİTİKALARI Çin tarzı asimilasyon politikasının 2017'de başlatılan yeni ve büyük bir stratejik planlama olduğu vurgulanan raporda, bu politikanın köklerinin 1949'dan beri ve öncesinde Çin'in yerleşimci-sömürgeci politikalarına dayandığı aktarılıyor. Mevcut asimilasyon politikası, okullarda ve yetimhanelerde tutulan ve ailelerinden, kardeşlerinden, dillerinden ve kültürlerinden zorla izole edilen yüz binlerce Uygur Türkü çocuğu etkiliyor. Rapor ayrıca, Türk çocuklarının ana dillerini kullanmalarının yasak olduğuna, çocukların kültürlerinden koparıldığına ve iki yıldan kısa bir sürede ana dillerini kalıcı olarak kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor.

Bir soykırımın görüntüleri: Uygur Türkü çocuklar nasıl asimilasyona uğruyor? Haber

Bir soykırımın görüntüleri: Uygur Türkü çocuklar nasıl asimilasyona uğruyor?

Selahaddin Kaşgarlı / QHA Muhabir / Ankara Çin, Doğu Türkistan'daki asimilasyon politikalarına hız kesmeden devam ediyor. Çin merkezli sosyal medya platforumlarında; Uygur Türkü çocukları, birer Çinli olarak yetiştirmeyi amaçlayan çocuk toplama kamplarının görüntüleri ortaya çıktı.  ÇİNLİLEŞTİRME POLİTİKASI HIZ KESMEDEN DEVAM EDİYOR Doğu Türkistan'ın Aksu iline bağlı Kelpin ilçesindeki Kelpin Hucov Tongşin (Huzhou Tongxin) Çocuk Eğitim Merkezinde (Çocuk Toplama Kampı) Uygur Türkü çocukların, Çinlilerin eğitim ile beyin yıkama programı olarak adlandırdığı Konfüçyus eğitimi ile nasıl asimile edildikleri görüldü. Görüntüler, kültür soykırımının boyutlarını gözler önüne serdi. Çin'in Doğu Türkistan'daki asimilasyon politikası artarak devam ediyor Aksu ilinin Kelpin ilçesindeki Uygur Türkü çocuklara yönelik Çinlileştirme politikası gün yüzüne çıktı ???? https://t.co/5x6pQ1zMtC pic.twitter.com/TONFd51Z8L — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) December 21, 2023 UYGUR TÜRKÜ ÇOCUKLAR ZORLA ÇİN KÜLTÜRÜNE ADEPTE EDİLİYOR! Uygur Türk kültürüne tamemen aykırı olan elbise ve şapkaların giydirildiği Uygur Türkü çocuklar, bir taraftan Çince propaganda metinlerini ezberlerken; diğer taraftan Konfüçyus'ün portresi önünde zorla eğiliyor. Görüntüler, asimilasyon ve kültür soykırımının boyutlarını gözler önüne serdi. DOĞU TÜRKİSTAN'DAKİ ÇOCUK TOPLAMA KAMPLARI  Öte yandan Çin’in devlet denetimindeki Vangyi internet sitesinde, 14 Haziran 2023 tarihinde paylaşılan bir haberde, Doğu Türkistan'ın Gulca şehrindeki Çin Eğitim Biriminin, Pekin yönetiminden yüklü miktarda yatırım aldığı bildirilmişti. Alınan yatırımın yeni inşa edilecek olan sözde "Çince Anaokulu Eğitim Merkezleri" olarak değerlendirileceği öğrenilmişti. Bu kapsamda, Çin yönetiminin, Doğu Türkistan'da bir asimilasyon aracı olarak kullandığı çocuk toplama kamplarının sayısının artacağı kaydedilmişti. ÇOCUK TOPLAMA KAMPLARININ İNŞASI İÇİN YÜKLÜ YATIRIM Çin yönetiminin Gulca şehrinde inşa edeceği çocuk toplama kampları için toplamda 450 milyon Yuan (yaklaşık 63 milyon dolar) yatırım yapılacağı bildirilmişti. Ayrıca Çinli firmaların, Gulca şehrinde inşası planlanan birçok sözde "Çince Anaokulu Eğitim Merkezi" için ihaleye girdiği aktarılmıştı. Ayrıca, konuya ilişkin Çin medyasında çıkan haberlerde Doğu Türkistan'ın Kumul şehrinde de benzer kampların inşa edileceği belirtilmişti.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.