SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Gayana Yüksel

QHA - Kırım Haber Ajansı - Gayana Yüksel haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Gayana Yüksel haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

KTMM Üyesi Yüksel: Putin ile anlaşmak teslimiyettir! Haber

KTMM Üyesi Yüksel: Putin ile anlaşmak teslimiyettir!

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 15 Ağustos'ta Alaska’da bir araya gelen ABD Başkanı Donald Trump, 18 Ağustos'ta Ukrayna lideri Volodımır Zelenskıy'ı Beyaz Saray’da ağırladı. Yaklaşık bir saat süren Trump ile Zelenskıy'ın görüşmesi sonrasında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Finlandiya Cumhurbaşkanı Aleksander Stubb (Alexander Stubb), Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, iki liderle bir araya geldi. Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Beyaz Saray’da gerçekleşen görüşmeleri, Ukrayna ve Kırım bağlamında Kırım Haber Ajansına (QHA) değerlendirdi. Yüksel, önde gelen Avrupa devletlerinin liderlerinin ve ABD Başkanı Trump arasında gerçekleşen görüşmenin, dünya toplumunun ilerici kesiminin büyük bir kısmı tarafından dikkatle takip edilen bir olay olduğunu söyledi. Görüşmelerin ana konusunun Ukrayna’nın geleceği ve savaşın sona erdirilmesinin olası yolları olduğunu belirten Yüksel, “Tabii ki Ukrayna’da herkes istisnasız barış istiyor. Asıl mesele, savaşın hangi bedelle sona ereceğidir.” dedi. “SAVAŞ PUTİN’İN ŞARTLARIYLA SONA EREMEZ” Yüksel, Ukrayna toplumu için savaşın Putin’in şartlarıyla sona erdirilmesinin kesinlikle kabul edilemez olduğuna vurgu yaptı ve şu ifadeleri kullandı: Toprakların, canların, evlerin kaybı, alışılmış düzenin ve adaletin temelinin yıkılması gibi yıllar boyunca yaşananlar saldırganla yapılacak bir uzlaşı çözüm olamaz. Dahası, stratejik çıkarlar açısından bakıldığında, Donetsk bölgesinden ya da diğer bölgelerden vazgeçmek karşılığında alınacak şüpheli ‘güvenceler’, yalnızca geçmişteki hataların tekrarı olur ve Putin’e yeni saldırgan adımlar için cesaret verir. “KIRIM’IN KORUNMASI ULUSLARARASI BİR MESELEDİR” Yüksel, görüşme bağlamında gündeme gelen Kırım konusunda da görüşlerini bildirdi. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın 2014 yılında Kırım yarımadanın işgaliyle başladığını hatırlatan Yüksel, “Kırım Tatarları ve Kırım’da yaşayan diğer halklar için, uluslararası toplumun hiçbir koşulda burayı Rusya’nın toprağı olarak tanımaması hayati önem taşır. Bu, yalnızca uluslararası hukuk meselesi değil, aynı zamanda adalet, tarihsel hafıza ve yerli halkların haklarının korunması meselesidir.” cümlelerini sarf etti. “TEK ÇÖZÜM UKRAYNA’NIN GÜÇLENDİRİLMESİDİR” Ayrıca Yüksel, Vaşington’da gerçekleşen görüşmelerin, barışa giden tek gerçek yolun Ukrayna’nın güçlendirilmesi olduğunu açıkça gösterdiğini bildirdi. Ukrayna’nın güçlendirilmesinin yalnızca siyasi değil, aynı zamanda kapsamlı maddi ve mali yardımı da kapsadığını vurgulayan Yüksel, “Ukrayna, Kremlin’in diktasına sonsuza dek son verebilmek için uzun vadeli direniş ve kendi savunma potansiyelini geliştirme imkânlarına sahip olmalıdır.” dedi. YÜKSEL’DEN AVRUPA'NIN GÜVENLİĞİNE VURGU Ayrıca Ukrayna’nın savunma sanayisinin gelişiminin özel dikkat gerektirdiğine vurgu yapan Yüksel, Ukrayna’nın insansız hava araçlarının (İHA) üretimini hızla artırmakta ve menzili 3 bin kilometreye kadar ulaşabilen kendi füze teknolojilerini geliştirmekte olduğunu anımsattı. Bu bağlamda Yüksel, “Bu adımlar yalnızca Ukrayna’nın kendi kendine gelişim kapasitesini ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda Rusya’yı caydıran bir faktör hâline geliyor. Avrupa devletleri çok iyi anlıyor ki, Ukrayna ayakta kalır ve güçlenirse, bu tüm Avrupa kıtasının güvenliği için bir garanti olacaktır.” şeklinde konuştu. “UKRAYNA’NIN DÜŞMESİ AVRUPA’NIN DÜŞMESİDİR” Yüksel, bugün mevcut ikilemin son derece açıkça göründüğünü belirtti ve şu şekilde konuştu: Putin’le anlaşmaya dair her türlü hayal, onun saldırgan planları karşısında bir teslimiyet anlamına gelir. Avrupa’ya kalıcı barış ve güvenlik getirebilecek tek strateji, Ukrayna’nın tüm imkânlarla güçlendirilmesidir. Aksi hâlde, Ukrayna’nın düşmesi Rusya’nın yeni bir genişleme evresinin başlangıcı olacak ve bu süreç kaçınılmaz olarak Avrupa Birliği (AB) ülkelerini de etkileyecektir.

KTMM Üyesi Gayana Yüksel: 1944 bugünün de bir parçasıdır, asla unutmuyoruz! Haber

KTMM Üyesi Gayana Yüksel: 1944 bugünün de bir parçasıdır, asla unutmuyoruz!

Bugün, Kırım Tatar halkının katil Josef Stalin rejimi tarafından, vatan Kırım’dan sürgün edilerek soykırıma uğramasının 81. yıl dönümü. 18 Mayıs 1944 günü bir şafak vaktinde, milletler hapishanesi Sovyetler Birliği’nin diktatörü Josef Stalin’in emriyle Kırım Tatar halkı öz vatanlarından koparıldı. Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nın 81. yıl dönümüne özel bir anma mesajı yayımladı. pic.twitter.com/APd9yuNJRd — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) May 18, 2025 "KIRIM TATAR HALKI YIKILMADI. SÜRGÜNLE, BASKIYLA, SAVAŞLA YOK EDİLMEDİ" Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nın 81. yıl dönümüne özel bir anma mesajı yayımladı. Yüksel anma mesajına, “Bugün 18 Mayıs 1944'te Kırım Tatar halkının yaşadığı büyük acıyı, sürgünü ve soykırımı anıyoruz. 1944 yılında binlerce kadın, çocuk ve yaşlı bir gecede vatanlarından koparıldı. Orta Asya'ya, Sibirya'ya, Ural'a sürgün edildiler.” diyerek başladı. Yüz binlerce Kırım Tatarının zorla trenlere bindirilip bilinmeyene gönderildiğini kaydeden Yüksel cümlelerine şu şekilde devam etti: "Aileler parçalandı, hayatlar yok oldu. Biz bu acıyı unutmuyoruz. Bu tarih sadece geçmişin değil, bugünün de bir parçasıdır. Çünkü bugün de Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başladığı savaşta halkımız yeniden tehdit altında. Evlerimiz, topraklarımız, kültürümüz ve varlığımız tehdit ediliyor. Bu zorluklara karşı biz savaşıyoruz. Kültürümüzü, dinimizi, dilimizi, tarihimizi korumaya çalışıyoruz. Kimliğimizi koruyoruz. Çünkü biliyoruz ki bir halk olarak ayakta kalmanın tek güçlü yolu kim olduğumuzu unutmamaktadır. Kırım Tatar halkı yıkılmadı. Sürgünle, baskıyla, savaşla yok edilmedi. Atalarımızın acılarını anarken geleceğe daha güçlü bakıyoruz. Sürgünü unutmadık. Unutmayacağız, unutturmayacağız. Kimliğimizi, dilimizi ve vatan sevgimizi yaşatacağız." 18 MAYIS 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ VE SOYKIRIMI 81 yıldır dinmeyen, azalmayan ve adalet bekleyen acı: 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı pic.twitter.com/3M7ndq29Vy — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) May 17, 2025 18 Mayıs 1944 günü bir şafak vaktinde, milletler hapishanesi Sovyetler Birliği’nin diktatörü Josef Stalin’in emriyle Kırım Tatar halkı öz vatanlarından koparıldı. Sovyet yönetimi, sürgünden sonra Kırım’da, Kırım Tatarlarının varlığına işaret eden her şeyi ortadan kaldırmaya başladı. Adeta bir kültürel soykırım dalgası başladı. Köy, kasaba, ilçe ve şehirler başta olmak üzere yarımadadaki binden fazla yerleşim yerinin Kırım Tatarca olan adları değiştirildi. Sovyet yönetimi, Vatan Kırım’ın demografik yapısını değiştirmeyi amaçladı. Ancak Kırım Tatarları, bağrından koparıldıkları o aziz vatanı, Kırım’ı hiçbir zaman unutmadı. Sürgünlük yollarında, sürgün edildikleri yerlerde vatana dönmek için çaba gösterdi. Nihayet, yıl 1989’u gösterdiğinde Kırım Tatarları, yavaş yavaş ata topraklarına dönmeye başladı. O tarihten itibaren Kırım Tatarları yaşadıkları yokluklara rağmen vatanda kalma mücadelesini sürdürdü. Kırım Tatarları, 1989’un sonuna kadar sürgün yerlerinde zorla tutuldu. O döneme değin gerçekleşen vatan Kırım’a geri dönme teşebbüsleri, hapisle ve yeni sürgünle cezalandırılıyordu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Kırım Tatarları vatana dönmeye başladı. Ancak yaklaşık 150 bin Kırım Tatarı maddi yetersizlik ve yasal engeller nedeniyle Türkistan bölgesinde kaldı. 2015 yılında Ukrayna Parlamentosu, Kırım Tatar Sürgünü’nü soykırım olarak kabul etti ve 18 Mayıs tarihini “Kırım Tatar Soykırım Kurbanlarını Anma Günü” olarak ilan etti. 2019 yılında Letonya ve Litvanya meclisleri, 2022’de Kanada parlamentosunun alt kanadı olan Avam Kamarası, 2024'ün temmuz ayında Polonya Parlamentosunun alt kanadı olan Sejm, 2024'ün ekim ayında Estonya Parlamentosu (Riigikogu) ve 2024'ün aralık ayında Çekya Parlamentosunun üst kanadı olan Senato, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nü soykırım olarak tanıdı.

“Yerlilik ve Ulusötesilik: Kırım Tatarlarının Zorla Yerinden Edilmesi ve Ulusötesi Yaklaşımların Zorlukları” isimli çalıştay tertip edildi Haber

“Yerlilik ve Ulusötesilik: Kırım Tatarlarının Zorla Yerinden Edilmesi ve Ulusötesi Yaklaşımların Zorlukları” isimli çalıştay tertip edildi

Carleton Üniversitesi Avrupa, Rusya ve Avrasya Çalışmaları Enstitüsü (EURUS), 5 Mayıs 2025 tarihinde “Yerlilik ve Ulusötesilik: Kırım Tatarlarının Zorla Yerinden Edilmesi ve Ulusötesi Yaklaşımların Zorlukları” konulu çevrim içi bir çalıştay düzenledi. Ukrayna, Türkiye Cumhuriyeti, Kanada, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avusturya ve Polonya'dan akademisyen ve uzmanları bir araya getiren çalıştayda; yerinden edilmenin Kırım Tatarlarının milli anlayışlarını, kimlik politikalarını ve benliklerini şekillendirmedeki etkisi ele alındı ve ulusötesiliğin etno-kültürel adalet, kimlik inşası, kurumsal oluşum ve küresel aktivizm süreçleri incelendi. Çalıştayın oturum başkanlıkları; Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (ASBÜ) Dr. Öğretim Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu ve Carleton Üniversitesi Rusya ve Avrasya Çalışmaları Enstitüsü (EURUS) Öğr. Üyesi Prof. Dr.  Malina Nikolko tarafından yapıldı. “KIRIM TATARLARININ UKRAYNA’YA BAĞLILIĞI KENDİ TERCİHLERİDİR” Çalıştayın birinci paneli, “Sınırlar Yoluyla Yerlilik: Kırım Tatarlarının Yerinden Edilmesi, Hafızası ve Ulusötesi Aidiyeti” başlığıyla düzenlendi. Carleton Üniversitesi EURUS Başkanı Doç. Dr. Paul Goode’nin sunuculuğunu üstlendiği panelde; Viyana İnsan Bilimleri Enstitüsü (IWM) Avrupa Diyaloğunda Ukrayna programında görevli olan Araştırma Görevlisi Mariya Şınkarenko, “Yerli Benliği ve Sınırları: Kırım Tatarları ve Kimlik Politikası” konulu bir sunum yaptı. Şınkarenko, Kırım Tatarlarının yerli halk olarak tanınmasının sadece kimlik değil, aynı zamanda toprak üzerindeki meşruiyetle doğrudan ilişkili olduğunu vurguladı. Şınkarenko, Rusya’nın Kırım Tatarlarını yerli halk olarak tanımamasının, bu nedenle politik bir tercih olduğunu söyledi. Kırım Tatarlarının Ukrayna’ya olan bağlılığını da yerli kimliğin bir parçası olarak tanımlayan Şınkarenko, “Devlete duyulan güven yerli kimliğe zarar vermek yerine, onu destekleyen bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Bu sadakat, yukarıdan dayatılmamış; Kırım Tatarlarının kendi tercihi olmuştur” ifadelerini kullandı.  Bireysel yerli kimliğin sınırlarına da dikkat çeken uzman isim, kolektif kimlik kadar bireysel siyasî aidiyetlerin de önemli olduğunu belirtti. Öte yandan; Kırım’da işgalci Rus yönetimini destekleyen bireylerin yerli Kırım Tatarı olarak tanımlanıp tanımlanamayacağının da toplum içinde tartışma konusu olduğunu kaydetti. “YASAKLAR TOPLUMSAL HAREKETLİLİĞİ SINIRLANDIRIYOR” Avrupa Azınlık Sorunları Merkezinden Doç. Dr. Elmira Muratova, “Tehlike Altındaki Yerli Kimlik: Yerinden Edilme ve İşgal Bağlamında Kırım Tatarları” konulu bir sunum yaptı. Muratova, Rusya'nın izlediği politikaların Kırım Tatarlarını siyaset alanından uzaklaştırdığını ve marjinalleştirmeyi amaçladığını ifade etti. Kırım Tatarlarının bu yoğunlaşan kimlik sorununu algılamalarında birkaç önemli faktör olduğunu vurgulayan Muratova, bunlardan ilkinin, Kırım Tatarlarının meclis ve temsilci organlarına getirilen yasaklar olduğunu söyledi. Muratova, “Bu yasaklar, Kırım Tatarlarının sesini duyurabileceği en önemli platformlardan birini ortadan kaldırdı” diyerek bu durumun, Kırım Tatarlarının toplumsal hareketliliğini sınırladığını vurguladı. Ayrıca, Covid-19 sonrası dönemde Kırım Tatarları üzerinde Kremlin güdümündeki müftülük ile iş birliği yapmaları yönünde baskıların arttığını söyleyen Muratova, “Bu tür baskılar, Kırım Tatarlarının kültürel ve dinî kimliklerinin korunması adına karşılaştıkları büyük bir engeli teşkil ediyor” dedi. Kırım Tatarlarının yerli statülerinin reddedilmesine de değinen Muratova, Rusya'nın resmî belgelerinde dahi Kırım Tatarlarının "Kırım'daki millî azınlıklardan biri" olarak tanımlandığını belirtti. Muratova, "Rus yetkililer, Kırım Tatarlarının yerli halk olarak tanınması gerektiğini kabul etmiyor ve bunun yerine farklı tarihsel ve kültürel argümanlarla Kırım'da yerli halk olmadığını savunuyorlar" şeklinde konuştu. Sovyet sonrası dönemde Kırım Tatarlarının kimlik sorunlarına vurgu yapan Muratova, 2014’teki işgalin, bu sorunu daha da derinleştirdiğini belirtti. Muratova, “Rusya yönetimi altındaki süreç, bu kimlik krizi ve kültürel erozyonu hızlandırdı” diyerek; Rusya’nın izlediği kültürel baskı politikalarının Kırım Tatarlarının kimliğini zayıflattığını vurguladı. PUTİN RUSYASI, TARİHİ NASIL ÇARPITIYOR? İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi, Siyasî Tarih Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Makbule Didem Buhari ve Dr. Hasan Işıklı “Vatanı Geri Kazanmak, Hafıza Yerlerini Yeniden İnşa Etmek: Kırım Tatar Yerli Topluluğunun Esneklik Stratejileri” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Sunumda; 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı sonrasında evlerine dönen Kırım Tatarlarının evlerini ve yaşamlarını yeniden inşa etme süreci ele alındı. Bununla birlikte Buhari, 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgal etmesiyle birlikte mekan ile aidiyet arasında ciddi bir kopuşun yaşandığını ifade etti. Putin rejiminin uygulamaları nedeniyle dilin ve kültürel ifadelerin ciddi şekilde kısıtlandığını belirten Dr. Işıklı ise, bu durumun Kırım Tatar kimliğini Rus-Kırım çatışmasında görünür ama kırılgan bir aktöre dönüştürdüğünü vurguladı. Kimlik inşasında Sovyet dönemi modernist yaklaşımının baskı, dışlanma ve kültürel silinme ile sonuçlandığı belirtilen sunumda, şu an ise geçmişin postmodern bir yaklaşımla “festivalleştirilerek” yeniden üretildiğini, tarihin Ruslar tarafından bilinçli bir şekilde çarpıtıldığını söyledi. Öte yandan Buhari, Kırım Tatarlarının kültürel miraslarını korumak ve yaşatmak için “görelileştirme, uyum, melezleşme ve dönüşüm” olmak üzere dört strateji izlediğini ifade etti. Buhari, bu stratejiler çerçevesinde Kırım Tatar diasporasının geleneksel müzik, sembol, ritüel ve kıyafet gibi unsurları koruyarak kimliğini yaşattığına dikkat çekti. “KIRIM TATARCA SİSTEMATİK OLARAK YOK SAYILIYOR” McMaster Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Alina Dochu, “Kırım'ın İlhakı ve Rusya'nın Ukrayna'ya Açtığı Savaş Sonrasında Sürgün Yerlerinde Yaşayan Yerli Kırım Tatarlarının Dil Hakları” başlıklı sunumunda Kırım Tatarlarının karşı karşıya olduğu hak ihlallerine dikkat çekti. 2014’te Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesinden bu yana dil ve eğitim alanında yaşanan gelişmeleri değerlendiren Dochu, Kırım Tatarcanın Kırım’da yalnızca sembolik düzeyde tanındığını vurguladı. “Kırım’da okullarda Rus müfredatı kullanılmaya devam ediliyor. Bu da çocukları Rus askerî propagandasına açık hâle getiriyor” diyen Dochu, Kırım Tatarcanın da okul öncesi eğitimin de tamamen yok sayıldığını kaydetti.  Medya alanında da benzer bir tablo olduğunu belirten Dochu, Avrupa Konseyi verilerine göre; Kırım'da 2014'ten 2022’ye kadar Kırım Tatar medyasının yüzde 90’ının kapatıldığını ifade etti. “ATR televizyon kanalı, Maidan radyo istasyonu, çocuk TV kanalları, Kırım Haber Ajansı, Avdet ile Kerem gibi dergiler yasaklandı. Yerlerine, Rusya'nın sıkı kontrolü altındaki medya organları getirildi” dedi. Dochu; bir halkın kendi dilinde var olma hakkının sistematik biçimde yok sayıldığını vurgulayarak, uluslararası topluma dil hakları konusunda daha güçlü savunuculuk çağrısı yaptı. Bununla birlikte Dochu, Ukrayna’da, Türkiye’de ve Kanada’da Kırım Tatarcanın korunması adına yapılan çalışmalardan bahsetti. “BUGÜN KIRIM’DA YAŞANAN SÖMÜRGECİLİKLE ÖZDEŞTİR” Kıyiv-Mohıla Akademisi Milli Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Martin-Oleksandr Kislı, “Rus İmparatorluğundan Rus İşgaline: Kırım Tatarları ve Yerinden Edilmenin Kolonyal Politikası” başlıklı sunumunda; Kırım Tatarlarının tarihsel olarak sürekli bir tehdit altında yaşadığını ve şu anda da zulüm, baskı ve tutuklamaların devam ettiğini belirtti. Kislı, sosyal medyada sıkça 1944’teki sürgün ve soykırım ile 19. yüzyıldaki olayların paralellik gösterdiği yorumlarının yapıldığını, ancak bugün Kırım Tatarlarına yönelik zulümlerin kökenlerinin çok daha derinlere dayandığını vurguladı. Ukraynalı tarihçi, "2014’ten bu yana Rusya'nın işgali altındaki Kırım Tatarlarının karşılaştığı zulüm, 1783’te Rus İmparatorluğu'nun Kırım’ı işgal etmesiyle başlayan köklü sömürgeci uygulamalarla özdeştir" dedi. Bu tarihsel sürekliliğin, yerli Kırım Tatar topluluğunu marjinalleştirme, kültürel olarak silme ve demografik dönüşüm yaratma amacını taşıdığını ifade etti. 1783'te Kırım'ı işgal eden Çariçe Katerina ve Potemkin'in burayı bir "uygarlaştırma misyonu" olarak tasarladığını belirten tarihçi; bu misyonun, yerli halkın, yani Kırım Tatarlarının yok edilmesini gerektirdiğini söyledi. Uzman, "Bugün ise, çağdaş Rus yetkililer Kırım’ı Rus toprağı olarak tanımlayarak, Kırım Tatarlarını aşırılıkçı ve terörist olarak etiketleyerek onları marjinalleştiriyorlar. Böylece, zulümlerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar" diye konuştu. RUS PROPAGANDASI DURMADAN DEVAM EDİYOR 2014 yılında Kırım Tatarlarının tarihi anma günlerinin yasaklandığını ve 18 Mayıs gibi önemli tarihlerde anma toplantılarının engellendiğini ifade eden Kislı, bu yasakların sürgün anılarını tazelediğini söyledi. Tarihçi, "Bugün, bu anılar, Kırım Tatarlarının kimliklerini koruma mücadelesinin bir parçası hâline gelmiştir" dedi. Kislı, Rusya'nın şu anki propagandasının; Kırım Tatarlarını "kendi kendini yönetemez" veya buna "layık olmayan" bir halk olarak tasvir ettiğini ve bu söylemin, Rus yönetiminin Kırım üzerindeki kontrolünü meşrulaştırmak için kullanıldığını belirtti. Çalıştayın ikinci paneli ise, “Mekân ve Zaman Boyunca Ulusötesi Bağlantılar: Ulusötesi Bir Çerçevede Kimlik, Sömürgecilik ve Adaletin Kuramsallaştırılması” başlığı altında gerçekleşti. Panelin moderatörlüğü, Carleton Üniversitesi Avrupa, Rusya ve Avrasya Çalışmaları Enstitüsü ve Rusya Çalışmaları Kürsüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Jeff Sahadeo tarafından yapıldı.  İKİNCİ PANEL ZAMAN VE MEKÂNA ODAKLANDI Panelde; Michigan Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Greta Uehling, “Zaman ve Mekân Boyunca Ulusötesilik ve Yerlilik: Ulusal ve Sömürgeci Mirasları Somutlaştırmak ve Bunlar Üzerinde Yön Bulmak”, McMaster Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Vic Satzewich “Ulusötesiciliğin Anlamı ve Önemi Üzerine Düşünceler: 20 Yıl Sonra”, ASBÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şebnem Akçapar, “Mültecilerin Karar Alma Süreçlerindeki Faktörler: Kırım Tatarları ile Ukrayna'daki Ahıska Türklerinin Karşılaştırılması”, Kanada Ukrayna Araştırmaları Enstitüsü Doktora Öğrencisi Nara Narimanova “Kırım Tatarlarının Zorunlu Göçü, Kırım Tatar Toponimi ve Kolonizasyonu”, ASBÜ Dr. Öğretim Üyesi Filiz Tutku Aydın Bezikoğlu ise “Yerli Kırım Tatarlarının Etno-Kültürel Adalet Taleplerinin Ulusötesileştirilmesi” başlıklı sunumlarını gerçekleştirdi. PROF. DR. MAGOCSİ’DEN ÇOK YÖNLÜ FİKİR PAYLAŞIMLARI İkinci panelin sonunda Toronto Üniversitesi Ukrayna Araştırmaları Başkanı Prof. Dr. Paul Robert Magocsi, “Ukrayna Büyük Güney Savaşını Kazanıyor” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Magocsi, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden topyekun savaşı değerlendirerek; bölgede kalıcı barıştan ziyade en iyi ihtimalle geçici ateşkeslerin mümkün olduğunu söyledi. Magocsi, “Karada ve havada ölümcül askerî çatışmalar, soğuk savaş, karma savaş ve gizli gerilla savaşı. Bu koşullar altında Rusya ile Ukrayna arasında sadece ara sıra ateşkes dönemleri görülebilir” dedi. Barış ihtimalinin zayıf olduğunu vurgulayan Magocsi, “Bu nedenle aldatıcı bir barıştan ziyade, tüm tarafların umut edebileceği en iyi sonuç bir ateşkestir” ifadelerini kullandı. Magocsi, Ukrayna’nın dış politika yönelimine dair eleştirilerde de bulundu. “Ukrayna ve liderleri ABD'ye güvenmemeli” diyen Magocsi, bunun ABD’nin halkının kötü niyetli olmasından değil, büyük güçlerin doğası gereği sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmesinden kaynaklandığını belirtti. Magocsi, “19. ve 20. yüzyılın başlarında Fransa ve Britanya ne yaptıysa, şimdi ABD, Rusya ve Çin aynı şekilde davranıyor. Büyük güçler her zaman kendi çıkarlarıyla ilgilenmiştir.” dedi. “UKRAYNA DÜNYANIN EN DENEYİMLİ ORDULARINDAN BİRİ OLDU” ABD ve Ukrayna arasında imzalanan mineral anlaşmasına da değinen Magocsi, bazılarının bu anlaşmayı bir teslimiyet olarak değerlendirdiğini belirterek; bu fikre katılmadığını vurguladı. Ukrayna’nın hâlihazırda büyük bir zafer kazandığını söyleyen Magocsi, “Ukrayna yalnızca ayakta kalmadı; aynı zamanda etnik kökeni, dili ya da dini ne olursa olsun vatandaşlarını bir araya getiren sivil bir ulus devlet hâline geldi” ifadelerini kullandı. Ukrayna’nın askerî kapasitesine dikkat çeken Magocsi, “Ülke, dünyanın en deneyimli ordularından birine sahip hâle geldi. ABD’liler, İngilizler ya da Çinliler en son ne zaman konvansiyonel bir kara savaşına girdiler?” diyerek Ukrayna’nın savaş sahasında edindiği özgün deneyime işaret etti. Bu kazanımların ardından bir ateşkesin gerekli olduğunu dile getiren Magocsi, Ukrayna’nın bu nefes alma sürecini askerî sanayisini genişletmek ve nükleer cephaneliğini yeniden inşa etmek için kullanabileceğini savundu. “DÜNYA UKRAYNA’NIN AVRUPA’NIN BİR PARÇASI OLDUĞUNU KABUL ETTİ” Ateşkesin Ukrayna’nın topraklarından vazgeçmesi anlamına gelmediğini belirten Magocsi, “Doğu, Güney ve Kırım geçici olarak Rus işgali altında kalabilir. Ancak bu, nihai sonuç değil. Gelecekte başka bir gün, başka bir fırsat doğacaktır.” dedi.  Ukrayna’nın son on yılda kazandığı bir diğer zaferin de kimliksel farkındalık olduğunu dile getiren Magocsi, “2014 öncesinde dünya kamuoyu Ukrayna’yı ya tanımıyordu ya da onu Rusya’nın bir parçası gibi görüyordu. Artık durum böyle değil. Ukraynalılar Avrupa’nın bir parçası olduklarını tüm dünyaya kabul ettirdiler.” dedi. Magocsi, Ukrayna’nın geleceğinin Avrupa’da olduğuna dikkat çekerek, “Avrupa liderleri, bazı istisnalar dışında, Ukrayna’nın bir Avrupa ülkesi olarak savunulması gerektiğini artık biliyor.” dedi. Asıl odak noktasının Avrupa olması gerektiğini savunan Magocsi, ABD’yi “güvenilmez” olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Paul Robert Magocsi, "Hem hükûmetlerin hem de dünya kamuoyunun Ukrayna’ya maddi, askerî ve manevi destek sağlamalıdır. Ukrayna zaten Avrupa’ya aittir. Ve AB’nin de parçası olmalıdır.” dedi. KIRIM TATARLARININ ZORUNLU GÖÇLERİ AKADEMİDE DİKKAT ÇEKİYOR Sonrasında “Yerinden Edilme, Aidiyet ve Ses: Kırım Tatar Transnasyonalizmi Üzerine Perspektifler” üzerine bir tartışma oturumu yapıldı. Oturumun sunuculuğu, Alberta Üniversitesi Sanat Fakültesi Modern Diller ve Kültürel Çalışmalar Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Natalya Hanenko-Friesen tarafından üstlenildi. Oturumda; Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel “Rusya'nın Tam Kapsamlı İşgali Sonrasında Kırım Tatarlarının Zorla Yerinden Edilmesi: Göç Dinamiklerinin İncelenmesi” üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Yüksel sunumunda, Kırım’ın 2014’teki işgali ve 2022’de başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı topyekûn savaşıyla hız kazanan Kırım Tatar göç dalgalarını mercek altına alan araştırmalarının ilk bulgularını paylaştı. Yüksel, çağdaş sosyoloji, demografi ve kültürel çalışmaların en güncel konularından birinin zorunlu göç meselesi olduğunu vurgulayarak, “Bugün medyada sıkça yer bulan bu konu, Kırım’ın işgali ve ardından gelen savaş ortamında Ukrayna vatandaşlarının, özellikle de yerli halk olan Kırım Tatarlarının zorunlu göçü bağlamında büyük önem taşıyor.” dedi. “ZORUNLU GÖÇ, ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİNİN MERKEZİNDE” Yüksel, araştırmalarının odağında; Kırım Tatarlarının göç etme nedenleri, coğrafi dağılımları, yeni ülkelerdeki uyum zorlukları ve kimliklerini koruma yollarının bulunduğunu ifade etti. Bu kapsamda üç aşamalı bir alan araştırması yürütüldüğünü belirten Yüksel, çalışmanın ilk aşamasında Almanya, İrlanda, Türkiye, Kanada, ABD, Belçika ve Birleşik Krallık’tan 35 Kırım Tatarı ile elektronik anket gerçekleştirdiklerini bildirdi. Yüksel, “Görüşmelerimizde göçün başlıca nedenleri arasında çocukların geleceğiyle ilgili endişeler ve Rusya’nın işgaline yönelik reddetmeler öne çıkıyor. 2014’teki işgali kabul edemeyen katılımcılar, güvenlik tehdidi, siyasî baskı ve işgalci otoritelerin zulmü nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldıklarını belirtiyor” şeklinde konuştu. Zorunlu göçün beraberinde önemli kültürel ve sosyal sorunlar da getirdiğine dikkat çeken Yüksel, “Katılımcıların büyük çoğunluğunun yeni bir dile uyum sağlamakta zorlandıklarını, iş bulmakta sıkıntı yaşadıklarını ve yaşadıkları toplumla kültürel farklılıklar nedeniyle uyum süreçlerinin yavaş ilerlediğini belirtti. Bununla birlikte millî kimliklerini koruma mücadelesi, özellikle diasporadaki genç nesiller açısından kritik bir mesele olarak öne çıkıyor.” değerlendirmesini yaptı.  ARAŞTIRMANIN ODAĞINDA KİMLİK, COĞRAFYA VE UYUM SORUNLARI VAR Yüksel; araştırmanın nihai hedefinin; Kırım dışında yaşayan Kırım Tatarlarının kültür, dil ve dini sürekliliği nasıl sağladığına odaklandığını vurguladı. Prof. Dr. Yüksel, araştırma bulgularının politika belirleyicilere iletileceğine dikkat çekti. Yüksel, “Bugün karşı karşıya olduğumuz durum, sadece fiziki bir göç değil aynı zamanda ulusal hafızanın, kimliğin ve kültürel aktarımın da yerinden edilmesidir. Bu yeni sürgün biçimini doğru analiz edemezsek; gelecekte Kırım Tatar halkının kültürel varlığı ciddi bir tehlike ile karşı karşıya kalabilir” diyerek sunumunu bitirdi. “SÜRGÜNLER, HALKIN ARASINDAKİ BAĞLARI PARÇALIYOR” Dünya Kırım Tatar Kongresi Üyesi (DQTK), KTMM ABD Temsilcisi Ayla Bakkallı, “Kırım Tatar Feminist Bakış Açısıyla Transnasyonalizm/Hareketlilik Üzerine Düşünmek” isimli sunumunda, Kırım Tatarlarının tarihsel ve güncel yerinden edilme süreçlerine dair bir değerlendirme yaptı. Bakkalı, Kırım Tatar halkının deneyiminin ancak ulusötesi feminist bir bakış açısıyla kavranabileceğini belirtti. Bu bakımdan “vaziyet” kelimesine vurgu yapan Bakkalı, “Kırım Tatarlarının durumu benzersiz bir vaziyet. Bu halkın hikâyesini tanımlarken kullanılan kavramlar; ulusötesilik, yerlilik, hareketlilik ve yerinden edilme, birbirinden ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş durumda.” dedi. Aynı zamanda Bakkalı, sürecin yalnızca fiziksel zorunlu göçlerle sınırlı olmadığını, halkın arasındaki bağların parçalanması, yabancılaşma, ekonomik ve siyasal sistemlerdeki kırılmalarla birlikte düşünülmesi gerektiğini ifade etti. "SÜRGÜN KIRIM TATARLARI İÇİN BİR NORM HÂLİNE GELDİ" Bakkallı, “1944’te kitlesel sürgünle birlikte mülteci olduk, ama sürgün, sıradan yerinden edilmeden farklıdır. Sürgün, vatana ve dönüş umuduna sıkı sıkıya bağlıdır.” dedi. Kırım Tatarlarının 1991'de Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından ana yurtlarına geri dönmesini, “umuda karşı bir dönüş” olarak nitelendirdi. Öte yandan bugün işgal altındaki Kırım Tatarlarının hareketten yoksun, izolasyon ve yabancılaşmayla çevrili bir gerçeklikte yaşadığını vurgulayan Bakkallı, “Bu mücadele ve belirsizlik hali artık ironik biçimde bir norm haline geldi. Sürekli krizle baş başa kalıyoruz.” ifadelerini kullandı. Kırım Tatarlarının vatanlarından sürülmelerini anlamlandırmak için mevcut siyasal analizlerin yetersiz kaldığını belirten Bakkallı, "Çatışma yer değiştirirken biz neden yerimizden ediliyoruz? Savaş, rejimlerin bir yönetim aracı hâline geldi. Bu noktada, ulus-devleti merkez almayan, Kırım Tatarlarının kendi içgörülerine dayanan bir kavramsal çerçeveye ihtiyaç var.” dedi. “KADINLAR SES TAŞIYOR, SINIRLI ULUS ANLATISINI ÇATLATIYOR” Konuşmasında ulusötesilik ve feminizm ilişkisine de değinen Bakkallı, kadınların deneyimlerinin, kapalı ulus tanımlarında çatlaklar yarattığını söyledi. Bakkallı, “Kadınlar, topluluklar arasında ses taşıyor. Bu hem özgürleştirici bir potansiyel hem de yerleşik ulus-toplum anlayışını analitik olarak sorgulatan bir zemin.” dedi. ÇALIŞTAYDA KIRIM AİLESİ DE YER ALDI Kırım Ailesi kurucusu Anife Kurtseitova “Sınır Tanımayan Sesler: Kırım Tatar Kültürel Direnişi ve Kamu Diplomasisi” başlıklı konuşmasına; kurumun Özbekistan’daki sürgün döneminden itibaren yaşadıklarını anlatarak başladı. Kendisinin Herson bölgesinde dünyaya geldiğini belirten Kurtseitova, ailesinin Sovyet yönetimi tarafından Kırım’a dönmesine izin verilmediğini, bu nedenle Kırım’a en yakın bölge olan Herson’da yaşamayı tercih ettiklerini söyledi. “Doğduğum günden beri sadece Ukrayna vatandaşlığımız vardı.” diyen Kurtseitova, 1987’de ailesiyle birlikte Kırım’a döndüklerini, ancak orada da baskıların devam ettiğini ifade etti. “MİLLÎ ÇIKARLAR ORTAK HEDEFTİ” Anife Kurtseitova, “Market alışverişi yapmak bile bir nefrete maruz kalmak demekti. Elektriğimiz yoktu. İnsanlar Kırım'da hayatta kalamayacağımızı, geri dönmek zorunda kalacağımızı düşünüyordu.” dedi. Ancak tüm bu baskılara rağmen halkın umudunu kaybetmediğini, kültür merkezleri kurduklarını, eğitim ve dayanışma faaliyetleri yürüttüklerini anlatan Kurtseitova, bu süreçte ailesinin de aktif biçimde mücadeleye katıldığını belirtti. Bu bağlamda Kurtseitova, “Meclisler halkın örgütlenmesine yardımcı oldu. Millî çıkarlar hepimizin ortak hedefiydi. Ben de bu gelenek doğrultusunda görev aldım.” dedi. Kurtseitova, yerel yönetime katılarak Kırım’a geri dönen Kırım Tatarlarına yardım ettiğini ve bu görevde kendini tatmin olmuş hissettiğini ifade etti. Ancak 2014’te başlayan Rusya’nın Kırım’ı işgaliyle her şeyin değiştiğini belirten Kurtseitova, “İlk kez işgal gücünü gördüğümüzde, Kıyiv’e gitmek zorunda kaldık. Aynı yıl Kırım Ailesini kurduk. Ardından bir çocuk merkezi organize ettik ve 120 çocuğa ulaştık.” dedi. “ÇALIŞMALARIMIZA TÜRKİYE’DE DEVAM EDİYORUZ” Kurtseitova, kültürel etkinlikler düzenlemeye, yayınlar yapmaya devam ettiklerini, ancak 2022’de başlayan topyekûn savaşla birlikte ikinci kez yurtlarını terk etmek zorunda kaldıklarını anlattı. Kırım Ailesi çocukları ile birlikte Eskişehir’e yerleştiklerini ifade eden Kurtseitova, “Türkiye’nin First Lady’sinin (Emine Erdoğan) desteğiyle Kültür Merkezi kurduk. Kıyiv’de başlattığımız çalışmalarımıza burada devam ediyoruz.” sözleriyle anlatımını tamamladı. “KIRIM SADECE BİR TOPRAK DEĞİL BİR YEŞİL ADA’DIR” DQTK İcra Komitesi Polonya Üyesi Nedim Useinov, “Sürgün ve Dönüş Arasında: Polonya'daki Kırım Tatar Yerinden Edilme Deneyimleri” başlıklı sunumunda transnasyonalizm kavramının Kırım Tatarlarının tarihsel ve çok katmanlı göç deneyimine eksiksiz olarak uymadığını söyledi. Useinov, özellikle 18. yüzyıldan bu yana yaşanan zorunlu göçlerin, tek bir diaspora tanımıyla açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu vurguladı. "Bugün diaspora dediğimizde aslında bu kavramı şartlı olarak kullanıyoruz." diyen Useinov, "Çünkü Kırım dışında yaşayan bazı Kırım Tatarları kendilerini diaspora üyesi olarak görmüyor. Kimileri ise bu sürecin Rus işgali sona erdiğinde son bulacağına inanıyor." ifadelerini kullandı. 2022’de başlayan topyekûn savaş ile birlikte Kırım Tatarlarının yeniden kitlesel göçe zorlandığını söyleyen Useinov, bu dalgada birçok kişinin Polonya üzerinden Almanya, Birleşik Krallık, ABD ve Kanada gibi ülkelere göç ettiğini anlattı. Ancak Useinov, bu göçmenlerin bir kısmının, tüm zorluklara rağmen Kırım’a dönmeyi tercih ettiğini belirtti ve “Çünkü Kırım onlar için sadece bir toprak değil, aynı zamanda kimliklerinin merkezinde yer alan Yeşil Ada’dır.” şeklinde konuştu.  “KIRIM’A BAĞLILIK KİMLİĞİN AYRILMAZ BİR PARÇASI” Kırım Tatarlarının Kırım’a olan bu güçlü bağlılığını “birinci sınıf merkezcilik” olarak tanımlayan Useinov, bu fenomenin akademik olarak daha derinlemesine incelenmesi gerektiğini söyledi. Useinov, Kırım’da kalanlarla diasporaya katılanlar arasında yavaş ama istikrarlı bir kopuşun yaşandığını belirtti. Türkiye’deki gibi nesiller boyunca Kırım dışında yaşayan toplulukların artık geri dönmeyi düşünmediklerini, ancak Kırım’daki Tatarlar için fiziksel bağlılık, sürgün anıları ve travmaların kimliğin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı. Son olarak Useinov, "Bugün elimizdeki en büyük sınav; Kırım Tatar halkının gelecekte de bir ulus olarak varlığını sürdürebilmesi için, bu kopuşları anlamak, eksilerini ve artılarını bilimsel yöntemlerle değerlendirmek ve çözüm yolları geliştirmektir.” ifadelerini kullandı. Çalıştay, katılımcıların soruları cevaplamasıyla sona erdi.

Başkent'in Kadınları Şiir Dinletisi'nde Kırım damgası Haber

Başkent'in Kadınları Şiir Dinletisi'nde Kırım damgası

Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı ile EGO Genel Müdürlüğü Hizmet İyileştirme ve Kurumsal Gelişim Dairesi Başkanlığı ortaklığında "21 Mart Dünya Şiir Günü Başkent'in Kadınları Şiir Dinletisi" düzenlendi. Başkent'in Kadınları Şiir Dinletisi'ne Kırım damga vurdu Türkiye'nin başkenti Ankara'da 21 Mart Dünya Şiir Günü münasebetiyle düzenlenen şiir dinletisine, Bekir Sıtkı Çobanzade'nin Ana Dil (Tuvğal Til) şiiri damgasını vurdu pic.twitter.com/UIRfklA1wp — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) March 22, 2025 Ankara Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu'nda iki bölüm şeklinde düzenlenen program'da toplamda 12 kadın birbirinden güzel şiirlere sesleriyle hayat verdi. GECEYE BEKİR SIDKI ÇOBANZADE'NİN ŞİİRİ DAMGA VURDU Açılış konuşmalarının akabinde başlayan etkinliğin ilk bölümünde, Halime Türe Ay kendi şiiri olan Beni Hatırla'yı, Ataol Behramoğlu'nun Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var şiirini Ferhan Özkara, Ali Akbaş'ın Daldan Dala şiirini Nurten Ceceli Alkan, Can Yücel'in Bağlanmayacaksın şiirini Ayten Gök, Başak Durcuk kendi şiiri olan Başak ve Kelebek şiirini, Mevlânâ Celâleddin-î Rûmi'nin Öğrendim şiirini Göknur Atalay seslendirdi. Şiir dinletisinin ikinci bölümüne ise 13 Ekim 1937'de eli kanlı Sovyet rejimi tarafından kurşuna dizilerek şehit edilen, Türkoloji çalışmalarıyla dil bilimine yön veren Kırım Tatar dil bilimci, fikir insanı, şair ve yazar Bekir Sıtkı Çobanzade damgasını vurdu. Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Çobanzade'nin Ana Dil (Tuvğal Til) eserine sesiyle hayat verdi. Programın bu kısmında ayrıca, Kırım Derneği Genel Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Serra Menekay kendi şiiri olan Bin Asır şiirini seslendirdi. Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Üyesi Pınar Ayhan ise Aşık Veysel Satıroğlu'nun Atatürk'e Ağıt eserini okudu. İkinci bölümde ayrıca, Ertuğrul Özüaydın'ın Eğrisi Doğrusu şiiri Birten Gökyay, Cahit Sıtkı Tarancı'nın Memleket İsterim şiiri Şule Çınar ve Nazım Hikmet Ran'ın Davet şiiri Prof. Dr. Senem Gençtürk Hızal tarafından seslendirildi. Dinleti, katılımcılara günün anısına çiçek ve belge takdim edilmesi sonrasında sona erdi.

Ukrayna ve Kırım'ın “Özgürlük Ruhu” Ankara'da anlatıldı Haber

Ukrayna ve Kırım'ın “Özgürlük Ruhu” Ankara'da anlatıldı

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği, Polonya’nın Ankara Büyükelçiliği, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu ve Kült Kavaklıdere iş birliğinde 28 Şubat 2025 tarihinde “Özgürlük Ruhu” başlıklı kapsamlı programın açılışı yapıldı. 28 Şubat-2 Mart 2025 tarihleri arasında Ukrayna ve Polonya büyükelçiliklerinin ortaklığında tertip edilecek etkinliklerin ilki, bugün saat 19.00’da “Journalists Panel (Gazeteciler Paneli)“ ile başladı. Ukrayna ve Kırım'ın “Özgürlük Ruhu” Ankara'da anlatıldı pic.twitter.com/MmqAS7cYTJ — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) February 28, 2025 Program; AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Jurgis Vilcinskas, Polonya'nın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Maciej Kamieniak ve Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Oleksiy Çernışev'in açılış konuşmasıyla başladı. "SINIRLAR GÜÇ KULLANARAK DEĞİŞTİRİLMEMELİ" AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Vilcinskas, Rus saldırıları altındaki Ukrayna’ya yönelik desteğin altını çizdiği konuşmasında, “Şimdi, burada Ukrayna’ya destek olmak için yaptığımız her şey fark yaratıyor. Lütfen desteğinize devam edin. Çünkü sınırlar güç kullanarak değiştirilmemeli. Özgürlük bir imtiyaz değil hak ve hukuktur.” ifadelerini kullandı. Polonya'nın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Maciej Kamieniak, savaşın 11 yıl önce Kırım’ın ve Ukrayna’nın doğusunun işgali ile başladığını vurguladı. Kamieniak, “Rusya, milletlerin egemenliği ve toprak bütünlüğü başta olmak üzere tüm temel ilkeleri ayaklar altına aldı. Terör ve nükleer tehditler savurarak özgür dünyadaki ülkeleri susturmaya çalıştı.” diyerek işgalci Rusya’nın emperyal hedeflerine dikkat çekti. Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Çernışev, konuşmasında programı tertip eden organizatörlere ve katılımcılara teşekkür etti. Etkinliğin yalnızca Ukrayna’daki Rus saldırganlığına karşı mücadelenin göstergesi değil aynı zamanda Ukraynalılar, Polonyalılar ve tüm Avrupa Birliği vatandaşları arasındaki dayanışmayı yansıttığını aktaran Çernışev, “Yardımlarınız bugünkü girişim için kilit öneme sahiptir. Ukrayna’ya destek olma konusundaki adanmışlığınızdan dolayı derin minnettarlığımızı sunuyoruz” dedi. GAZETECİLER PANELİ TERTİP EDİLDİ Kırım Haber Ajansı (QHA) Editörü Mustafa Koçyegit’in moderatörlüğünü yaptığı panelde; Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Gazeteci Nevşin Mengü ve gazeteci-yazar Gönül Şamilkızı konuşmacı olarak yer aldı. Panelde, Kırım’ın işgali ve Ukrayna’daki Rus saldırganlığı ele alındı. Kırım’ın 2014 yılında Rusya tarafından işgaline yerinde tanıklık eden dönemin TRT Muhabiri Gönül Şamilkızı, moderatör Mustafa Koçyegit’in sorusu üzerine, o gün yaşananları anlattı. Savaşın 2014’ten de önce başladığına dikkat çeken Şamilkızı, “Eski Sovyet coğrafyası ülkelerinin bağımsız olma, Rusya’nın kontrolü dışında kendi yönünü belirleme girişimine başlamasıyla savaş başladı.” vurgusu yaptı. Şamilkızı, Eylül 2013’te KTMM Başkanı Refat Çubarov ile Kırım Tatarları üzerine yaptığı röportaja işaret etti. Şamilkızı, Çubarov’un o dönemde de işgal hazırlıklarının yapıldığına ve Kırım’daki durumun tehlikeli olduğuna dikkat çektiğini söyledi. 26 ŞUBAT'TAKİ TARİHΠMİTİNGİ ANLATTI TRT Türk Muhabiri olarak 2013 Aralık’tan 2014 Şubat’a kadar Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’de olduğunu aktaran Şamilkızı, Kırım’daki hareketlilik nedeniyle 24 Şubat’ta Akmescit’e geçtiğini belirtti. Şamilkızı, 26 Şubat’ta Kırım Parlamentosu önündeki tarihî mitingi ve sonrasında yaşananları anlattı. Ertesi gün Başbakanlığın önünde apoletleri sökülmüş üniformalı askerleri gördüğünü ifade eden Şamilkızı, “Bir anda ortaya çıkmaya başladılar. Kimliklerini belirten herhangi bir şey yoktu, kimseyle konuşmadılar, robot gibi bekliyorlardı. Arka planda asıl eylemi gerçekleştiren, militarist bir güce çevrilen Rus yanlısı siyasî gruplardı. Birçoğunda silah vardı.” bilgisini verdi. Kendisinin canlı yayında bir askere Rus olduğunu itiraf ettirdiğini de vurgulayan Şamilkızı, ancak gerçek tepkinin dönemin ABD Başkanı Barack Obama tarafından ancak 3 Mart’ta verildiğini ancak o zaman her şey için geç kalındığını söyledi. "RUSLAR, KIRIM'IN UKRAYNA'DA KALMASINI HAZMEDEMEDİ" Koçyegit'in o dönemin sonuçlarına ilişkin olarak herhangi bir kırılma noktasının olup olmadığı ile ilgili sorusuna Prof. Dr. Gayana Yüksel yanıt verdi. Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunun altını çizerek sözlerine başlayan Yüksel, savaşın 300 yıllık bir süreç içinde oluştuğunu, Rusların Ukrayna’yı hiçbir zaman bağımsız bir devlet olarak görmediğini belirtti. Yüksel, “Özellikle Ruslar Kırım’ın Ukrayna’da kalmasını hazmedemedi. Kırım’da yaşayan Kırım Tatar halkına karşı propaganda çalışmaları asla bitmedi” dedi. Rus milletvekillerinin propaganda çalışmalarına karşı Ukrayna vatandaşı Kırım Tatarı gazeteciler olarak tepki gösterdiklerini belirten Yüksel, tüm bu söylemlerin savaşa ve işgale hazırlık olduğunu dile getirdi. 20 Şubat itibarıyla KTMM olarak toplantılar yaptıklarını ve mitinge karar verdiklerini aktaran Yüksel, “O günü çok iyi hatırlıyorum. Askerler, zırhlı araçlar, silahlar, hepsi gözümün önünde. Sorduğumuz hiçbir şeye yanıt vermiyorlardı. Meclis olarak hemen hemen her gün toplanıyor, gelen haberleri değerlendiriyorduk. Kırım Tatar mahallelerinde nöbet tutuluyordu. Rus işgali bizim için böyle başladı.” diyerek o gün yaşananları anlattı. Yüksel, işgalin ve savaşın Ukrayna ile bir ilgisinin olmadığının, bütün bu eylemlerin Rusya’nın yayılmacı politikasının bir sonucu olduğunun altını çizdi. "PUTİN KENDİSİNİ OTOKRAT YARI TANRISAL BİR LİDER OLARAK GÖRÜYOR" Öte yandan panelistlerden Ukrayna’da 2022 yılında başlayan topyekûn işgal girşiminin ilk günlerini yerinde inceleyen gazeteci Nevşin Mengü, oradaki durumu kendi gözünden anlattı. Sosyal medya nedeniyle çok fazla yanlış bilginin yayıldığını belirten Mengü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 2020 pandemisiyle kendi kabuğuna çekildiği dönemde okuduğu Rus tarih kitaplarından etkilendiğini ve kafasını bununla bozduğunu dile getirdi. Putin’in otokrat bir lider olarak ortaya çıktığını, kendisini yarı tanrısal olarak gördüğünü ifadelerine ekledi. Ukrayna’daki gözlemlerini aktaran Mengü, “Ukraynalı insanlar millî bilinçlerinin farkındalar. Türk kamuoyunun bir kısmı, Rusya’yı anlamaya çalışırken bir kısmı da şöyle özdeşleştirmeye çalışıyor: Burası da emperyalist güçlere karşı milli mücadele ile kurulmuş bir devlet. Dolayısıyla böyle bir paralellik kurabilir Türk halkı.” değerlendirmesinde bulundu. Ukraynalıların Rus boyunduruğu altında yaşamak istemediğinin altını çizen Mengü; Rusların Buça’dan geri çekildiği süreçte, pek çok Ukraynalının elleri arkadan bağlanmış bir şekilde katledildiğini anımsattı. Moderatörün Ukrayna’nın egemenliğine dikkat çektiği konuşmasına ilişkin olarak Azerbaycan Türkü gazeteci Şamilkızı, Karabağ’ı örnek göstererek, “Ukraynalılar bu travmayı yıllarca atlatamayacak” dedi. "YEGÂNE YOL PUTİN'İN KAFASINI KALDIRAMAYACAK ŞEKİLDE EZİLMESİNDEN GEÇİYOR" Şamilkızı sözlerine şöyle son verdi: “Bu coğrafyada Putinizm belasından kurtulmanın, eski Sovyet coğrafyasında insanca yaşamanın yegâne yolu, Putin’in bir daha kafasını kaldıramayacak şekilde ezilmesinden geçiyor” Tekrar söz hakkı alan Yüksel ise Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olduğunu ancak yine de 2014 senesinde NATO meselesinin gündemde olmadığını, bunun bir kılıf olarak öne sürüldüğünü belirtti. Yüksel, bu bağlamda 2014 yılından beri aynı tavra ve pozisyona sahip olan Türkiye’ye teşekkür etti. Mengü ise panelin sonunda şu ifadelere yer verdi: “Rusya, Türkiye NATO üyesi olduğu için kasıtlı olarak hava sahasını ihlal ediyordu. Ne oldu? Türkiye suçlandı. Türkiye’nin bağımsızlığına kasıtta bulundu. Bunun provası yapıldı zaten. NATO meselesi ayrı bir tartışma konusu. Bizim ittifaklar olarak hangi ortak konularda uzlaşabildiğimizi oturup konuşmamız gerekiyor.” UKRAYNA YAPIMI FİLM KATILIMCILARA GÖSTERİLDİ Panelin ardından saat 20.00’de Ukrayna yapımı “Under The Volcano” (Volkanın Altında) filmi özel gösterimle sahne aldı. Özgürlük Ruhu başlıklı program kapsamında Kült Kavaklıdere Kültür Merkezinde; 1 ve 2 Mart tarihlerinde “As It Was” (Olduğu Gibi), “The People” (İnsanlar) ve “Sniper: The White Raven” (Keskin Nişancı: Beyaz Kuzgun) filmlerinin gösterimi yapılacak.

Prof. Dr. Gayana Yüksel yazdı: Ukrayna'daki Kırım Tatarlarının Geleceği Haber

Prof. Dr. Gayana Yüksel yazdı: Ukrayna'daki Kırım Tatarlarının Geleceği

Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel'in, Rus işgali altındaki Kırım'ı, Ukrayna-Türkiye arasındaki stratejik ortaklığı ve Kırım Tatarlarını ele aldığı kapsamlı yazısı Daily Sabah gazetesinde yayımlandı.  "ŞUBAT UKRAYNA İÇİN KRİTİK VE TRAJİK BİR AY" "Ukrayna'daki Kırım Tatarlarının Geleceği" başlıklı yazısında Prof. Dr. Yüksel, Ukrayna ile Türkiye'nin 3 Şubat 1992'de diplomatik ilişkilere başladığını, 20 Şubat 2014'te Rusya'nın Kırım'ı işgal etmek için harekete geçtiğini ve 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'nın tamamına karşı geniş çaplı saldırı başlattığını belirterek, şubat ayının Ukrayna için kritik derecede önem arz eden ve trajik bir ay olduğunu vurguladı.  KIRIM'IN İŞGALİ Savaşın 2014 yılında başladığına işaret eden Yüksel, Vladimir Putin idaresindeki Rusya'nın 2014 yılında sürgünden sonra var olma mücadelesiyle yeniden canlanmaya başlayan Kırım'ın işgal edildiğini belirtti. Yüksel, KTMM temsilcilerinin Rusya'nın bu işgalci eylemlerini ve sözde referandumunu alenen kınadığını; bu nedenle Rusya'nın Meclis'i aşırılıkçılıkla suçlayarak yasakladığını kaydetti. Yüksel, Kırım'ın işgalinden bu yana Yarımada'da haksız tutuklamaların olduğunu, 28'i Kırım Tatarı olmak üzere 60 kişinin öldürüldüğünü, 236 kişinin ise siyasî tutuklu olarak Rus hapishanelerinde olduğunu bildirdi. Siyasî tutsaklardan 24'ünün kayıp olduğunu ifade eden Yüksel, "Bu üzücü istatistik, bir zamanlar Kırım için öncü rol oynamış birçok aktivist ve kültürel figürü evlerinden kaçmaya zorlayan sürekli aramalar, tutuklamalar ve sindirme dalgasıyla daha da kötüleşiyor." değerlendirmesini yaptı.   UKRAYNA KIRIM TATAR DİLİNİN VE KÜLTÜRÜNÜN CANLANMASINI DESTEKLEMİŞTİ 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü'nden sonra Kırım Tatar halkının 1990'ların başında toplu olarak vatanlarına döndükten sonra Ukrayna'nın Kırım Tatar dili ve kültürünün yeniden canlanmasını desteklediğini aktardı. Yüksel o dönemi şöyel anlattı:  Kırım'da ulusal tiyatrolar, kütüphaneler ve Kırım Tatar radyo ve televizyon kanalları aktif olarak çalışıyordu. Anadilde eğitim veren okullar ve sınıflar açılıyordu. Bir dizi altyapı projesi başlatıldı ve uygulandı. Kırım Tatarları için mahalleler inşa edildi, yollar, su temin sistemleri, elektrik ve gaz ağları döşendi. Kırım Tatar yaşamının siyasi çekirdeği, 1991'de yeniden kurulan Kurultay ve resmen tanınan temsili bir organ olan Meclis'ti. 2014'te Kırım'da yaklaşık 250 yerel ve bölgesel meclis vardı ve yerli halkın dört bine kadar aktif temsilcisini bir araya getiriyordu. KIRIM TATARLARI İÇİN TÜRKİYE'NİN GİRİŞİMLERİ Türkiye'nin de Ukrayna'nın yerli halkı olan Kırım Tatarlarını her daim desteklediğinin altını çizen Yüksel, "Türkiye ayrıca Yarımada'yı geçici olarak terk etmek zorunda kalan Kırım Tatarları için insani girişimlerde bulundu. Özellikle Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), diğerlerinin yanı sıra kültürel ve eğitim projelerine fon sağlayarak, sınır dışı edilen ve yerinden edilen insanları destekleyen birçok programa katılıyor. Türkiye'nin arabuluculuğu sayesinde Meclis Başkan Yardımcısı Ahtem Çiygöz ve İlmi Umerov da dahil olmak üzere birçok siyasi tutuklu serbest bırakıldı. Rusya'nın 24 Şubat 2022'deki tam kapsamlı işgal girişiminden sonra Ankara, Kırım Tatarları da dahil olmak üzere savaş esirleri ve siyasi tutukluların değişimi için müzakerelere katılarak barışı koruma misyonunu sürdürdü." ifadelerini kullandı.  Yazısında Kırım'ın Ukrayna'nın bir parçası olduğunun altını çizen Yüksel, Kırım'ın işgalden kurtarılması ve Ukrayna'nın zafer elde etmesi ile egemenliğini sağlamasının tüm küresel toplumun hedefi olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Gayana Yüksel: Bizim vazifemiz duyarlı olmak Haber

Prof. Dr. Gayana Yüksel: Bizim vazifemiz duyarlı olmak

Faces of the Ukrainian Dream (Ukrayna Hayalinin Yüzleri) sergisinin açılışı, 7 Ocak 2025 tarihinde Ankara'daki Türk-Amerikan Derneği Merkezi’nde gerçekleşti. Ukrayna’da faaliyet gösteren All-Ukrainian Association Patriot tarafından hayata geçirilen ve ABD’nin Ankara Büyükelçiliği ve Türk-Amerikan Derneği (TAD) iş birliğiyle düzenlenen projede, Ukraynalı çocukların savaşın zorluklarına rağmen umut ve hayallerini yansıtan eserleri gösterildi.  Serginin açılış törenine katılan Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Kırım Haber Ajansı (QHA) mikrofonlarına "Ukrayna Hayalinin Yüzleri" isimli projenin detaylarını ve geleceğini anlattı. Yüksel, dünyanın neresinde olursa olsun çocukların büyüklerin sorumlulukları yüzünden herhangi bir suç duymaması ve herhangi bir sorumluluk taşımaması gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Yüksel, "Ama maalesef, dünyanın neresinde bir savaş olsa ve herhangi bir trajedi olsa ilk önce bu yükü ve bu sorumluluğu çocuklar taşıyor” ifadelerini kullandı. Yüksel, Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı topyekun savaşın başından beri 600 Ukraynalı çocuğun hayatını kaybettiğini ve 1600 çocuğun ise yaralandığını bildirdi. "VAZİFEMİZ DUYARLI OLMAK" Bununla birlikte 20 bin çocuğun Rusya tarafından kaçırılıp kimliklerinin değiştirildiğini belirten Yüksel, açılışı gerçekleşen serginin Ukraynalı çocukların sesi olduğunu söyledi. Gayana Yüksel, QHA'ya verdiği demeçte şöyle konuştu: Bu sergi, Ukrayna’nın birçok şehrinde düzenlendi. Şu anda yurt dışında yapılıyor ve yurt dışında ilk defa yapıldığı yer Türkiye’dir. Sergi, Türkiye’nin birçok şehrinde de gösterilecek ve Ukrayna’daki bu durum, insanlara anlatılacak. Bizim tek vazifemiz duyarlı olmak, vazifemizi bilmek, durumu bilmek ve mümkün olduğu kadarıyla çocuklara ve büyüklere yardım etmek.

Gebze'de 107. yılında Kırım Halk Cumhuriyeti konuşuldu Haber

Gebze'de 107. yılında Kırım Halk Cumhuriyeti konuşuldu

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Gebze Şubesi "Kırım Sohbetleri" kapsamında, Kırım Halk Cumhuriyeti'nin 107. kuruluş yıl dönümünü 22 Aralık 2024 tarihinde düzenlenen toplantı ile kutladı. Gebze Şubesi binasında gerçekleştirilen etkinliğe, Kocaeli ve Gebze'deki Kırım Tatar diasporası, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri ile vatandaşlar katıldı. Toplantı, saygı duruşu ve Türk İstiklal Marşı'nın ardından Kırım Tatar milli marşı Ant Etkenmen'in okunmasıyla başladı. Programda, ilk olarak Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin ve Kırım Tatar Milli Meclisi Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel söz aldı. Yüksel, 26 Aralık 1917 tarihinde ilan edilen Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, bu dönemde gerçekleştirilen çalışmaları ve bu hareketin Kırım Tatar halkı üzerindeki etkilerini değerlendirdi. KIRIM TATAR MİLLİ HAREKETİ VE KURULTAYLARIN ÖNEMİ Genel Başkan Mükremin Şahin, 1917'de gerçekleştirilen 1. Kırım Tatar Milli Kurultayı'nı ve bu kurultayı referans alarak 1991’de toplanan 2. Kırım Tatar Milli Kurultayı'nın önemini ve faaliyetlerini ele aldı. Şahin ayrıca Kırım Tatar milli hareketinin tarihi süreçte geçirdiği merhaleleri ve Kırım'a dönüş mücadelesindeki kilometre taşlarını ifade etti. Konuşmaların ardından katılımcılarla soru-cevap bölümü gerçekleştirildi. Bu bölümde katılımcılar, konuşmacılara Kırım Tatar halkı ve milli hareketi ile ilgili çeşitli sorular yöneltti. Toplantı sonunda katılımcılara ikramlar sunuldu. Etkinlik, Kırım Tatar halkının tarihine ve mücadelesine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen anlamlı bir buluşma olarak sona erdi. KIRIM HALK CUMHURİYETİ 26 Aralık 1917 tarihinde Bahçesaray’da toplanan ilk Kırım Tatar Milli Kurultayı, Kırım Anayasası’nı kabul ederek Kırım Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti. 9 Aralık 1917’de Bahçesaray’da açılışını yapan Kırım Tatar Milli Kurultayı, 26 Aralık 1917 tarihinde Kurultay’da oylanıp kabul edilen Kanun-u Esasî (Anayasa) ile birlikte Kırım Halk Cumhuriyeti (Kırım Halk Cumhuriyeti) esasını da kabul etmişti. Böylece Kurultay kendisini Kırım Halk Cumhuriyeti’nin meclisi olarak ilan ederken, meclise daimi reis olmak üzere Hasan Sabri Ayvaz, Cafer Ablayev ve Ablâkim İlmiy seçilmişti. Dünya tarihinde ilk kez kadınların seçme ve seçilme hakkını birlikte kullandığı Kurultay Vekilleri seçimleri ile Kırım Tatarları, Kurultay'a katılmak üzere 5’i kadın 76 vekil belirlemişti. KIRIM TATAR HALKININ GÖK BAYRAĞI HANSARAY’IN ÜZERİNDE YÜKSELDİ: KIRIM HALK CUMHURİYETİ VE NUMAN ÇELEBİCİHAN Kurultay’a yarımadanın dört bir yanından gelen 10 bin Kırım Tatarı iştirak etti. Kongre, Kırım’ın farklı halklarının temsilcileri, Ukrayna Sovyetlerinin olağanüstü temsilcileri ve Letonya’daki teşkilatları selamlarken, Rusya’da yaşayan Türk halklarından çok sayıda kutlama telgrafı alındı. Aynı zamanda Kırım, Ukrayna, Polonya, Litvanya ve Batı Rusya Müslümanlarının Müftüsü de olan 32 yaşındaki Numan Çelebicihan'ın kurduğu hükumet, Bolşeviklerin işgaline dek varlığını sürdürebildi. Kurultaydan kısa bir süre önce Çelebicihan konuşmasında, Kırım Tatarlarının yeni siyasi programını ilan etti: “Kırım’ı korumak için, Kırım’da kendi kanunlarımızı ve düzenimizi kurmak için Kırım Müslümanları Kurultayını toplamaya karar verdik. Çünkü Kurultay, yüzlerce yıldır Türkler tarafından düzen ve adaleti sağlayan yasama organı olarak tanınmaktadır… Kurultay, Kırım’ın diğer sakinleriyle adil ve beraber yaşama ilkesini hayata geçirmek istiyor… Kırım yarımadasında çeşitli renklerde birçok zarif gül, zambak, lale vardır. Ve bu lâtif ruh-i naz çiçeklerin hepisinin kendilerine has bir güzelligi, kendilerine has lâtif kokuları var. Bu güller, bu çiçekler Kırım’da yaşayan milletler: Tatarlar, Ruslar, Ermeniler, Yahudiler, Almanlar ve diğerleridir. Kurultayın maksadı onları bir yere toplayıp hepsinden güzel ve nefis bir buket yapmaktır, güzel Kırım adasında hakiki ve medeni bir İsviçre tesis etmektir.” Kırım halklarının farklı renklerde bir buketle böylesine şiirsel bir karşılaştırması halen Çelebicihan’ın en ünlü ifadesi olarak kabul edilmektedir. İşte o zaman ilk kez “Ant Etkenmen” marşı seslendirilmiş ve Kırım Tatarlarının Gökbayrağı, Hansaray’ın üzerinde yükselmiştir. İlk Kurultay 18 gün devam etti. Bu süre içinde Kurultay, Anayasa’yı kabul etti, devletçiliğin temellerini attı ve parlamentoyu kurdu. Dönemin kaynaklarına göre Kırım Tatarlarının önerdiği anayasanın demokratik yapısını değerlendirebiliriz. Belgede kadın erkek eşitliği, eşit oy hakkı, ayrıcalıkların ve mülklerin kaldırılması, kişisel ve kamusal yaşam özgürlüğü düzenlendi. Anayasada kadın erkek eşitliği, eşit oy hakkı, ayrıcalıkların ve sınıfların kaldırılması, kişisel ve kamusal yaşam özgürlüğü öngörülüyordu. Tarihçi Gülnara Bekirova bu hususla ilgili olarak, “Aslında Çelebicihan’ın taraftarlarının sunduğu bu reformlar ve anayasa, bir nevi Avrupa anayasasıydı. Fakat yine de, Rus siyasi seçkinlerinin Kırım Tatarlarının bu gayretlerini küçümseme girişimleri yapacağını yaptı. Öyle görünüyor ki eğer o zaman küçümseyici bakış değil de, işbirliği fırsatı ve arzusu olsaydı, bugün tamamen farklı bir Kırım’da yaşıyor olabilirdik.” açıklamasını yapmıştı. Daha Kurultay’dan önce Müslüman İcra Komitesi Amet Özenbaşlı başkanlığındaki heyeti; Kıyiv’deki Ukrayna Milli Radası yönetimine, Mihaylo Gruşevskiy ve Volodımir Vinniçenko ile müzakerelere gönderdi. Mücadelenin bu aşamasında hem Ukrainler hem Kırım Tatarları kendi halkları için bağımsızlık kazanmaya çalışıyorlardı. KIRIM HALK CUMHURİYETİ BOLŞEVİK İŞGALİ NEDENİYLE AKAMETE UĞRADI 14 Ocak 1918’de Akmescit’e Bolşevikler girdi ve Kurultay’ın çalışmalarını durdurdu, liderlerini mevcut olmayan bir anlaşmayı ihlal etmekle suçladı. Kırım’da kanlı kızıl terör dalgası başladı. Dışişlerinden sorumlu Cafer Seydahmet Türkiye’ye zar zor ulaşabildi. Numan Çelebicihan tutuklandı ve deniz birliklerine mensup anarşistler tarafından Akyar'a (Sivastopol) götürüldü. 27 gün hapis tutulduktan sonra kurşuna dizildi ve cesedi Karadeniz’e atıldı. İki ay süren sıkı çalışmadan sonra Kırım Tatarlarının milli hareketi inanılmaz kayıplara uğradı. 26 Aralık 1917'de Kırım Tatar halkının Tarak Tamgalı Gökbayrağı, Hansaray üzerinde yükseldi. Kırım Tatar halkının bağımsızlığa olan azminin nişanesi olan Kırım Halk Cumhuriyeti, halen hafızalardaki yerini koruyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.