SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kırım Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Vakfı

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kırım Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Vakfı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kırım Türkleri Kültür Ve Yardımlaşma Vakfı haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi Haber

Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları kapsamında yeni isimleri ağırlamaya devam ediyor. 21 Haziran 2025 tarihinde 15.30’da Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi bünyesinde bulunan Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesinde başlayan programa, “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” isimli eseriyle Feridehanum Şahin konuk oldu. Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi pic.twitter.com/l0ohzlFRAY — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) June 21, 2025 TARİH VE KÜLTÜR KONFERANSLARI SEZONU KAPATTI Konferansın açılış konuşmaları Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay tarafından yapıldı. Kalkay konuşmasında bu konferansın 2024-2025 sezonunun son konferansı olduğunu belirterek, “Bugün son programımız. Dokuz programı tamamladık. Biz de zamanı güzel değerlendiren, güzel eserler ortaya koyan kardeşlerimiz ve arkadaşlarımızla birlikteyiz. Yirmi, otuz, hatta kırk yıl önce Türkiye’de Kırım ile ilgili çalışmalarımız oldukça sınırlıydı. Ama şimdi bu konuda büyük ilerlemeler kaydedildi. Programlarımız her hafta büyük ilgi görüyor. Bu bizi çok memnun ediyor.” dedi. Ayrıca Kalkay, 2025-2026 sezonunun ilk programında Kırım Derneğinin anlatılacağını ifade ederek, “Çünkü 26 Haziran’da Kırım Derneğinin 70. kuruluş yıl dönümü var. Kırım Vakfını kuran en büyük destekçilerden biri de Kırım Derneğidir.” ifadelerini kullandı. “HALK BİLİMİ KIRIM TATARLARI İÇİN ÖNEM ARZ EDİYOR” Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin ise eser vesilesiyle halk bilimi çalışmalarının Kırım Tatarları için olan önemine vurgu yaparak, “Her alanda doktorlarımız, öğrencilerimiz, sanatçılarımız, ressamlarımız, müzisyenlerimiz çok. Ancak halk bilimi alanında çalışan uzmanlarımız çok az. Halkımızı, dinimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi iyi bilen ya da bunlara ulaşmaya çalışan uzmanlar maalesef çok az. Bu eserin önemi de burada ortaya çıkıyor. Kendisinin halk bilgisi ve kültür alanındaki çalışmalarına devam etmesini diliyorum. Ona başarılar diliyorum.” cümlelerini sarf etti. “BAŞKA BİR ŞEY ÇALIŞAMAZDIM” Feridehanum Şahin, bu çalışmanın temelinin 2016 yılında yüksek lisans tezi olarak atıldığını belirtti. Tezin başlangıç noktasının ise ilginç bir yanlış anlamaya dayandığını ifade eden Şahin, "Aslında hocamın verdiği bir ödevi yanlış anlayarak yola çıktım. Yüksek lisans tezimde de bu konudan başka bir şey yapamazdım. Çünkü ailemde sürekli türküler konuşulurdu ve anlatılırdı.” dedi. Daha sonrasında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının (TDAV) kendisine ulaştığını belirten Şahin, eserinin yayımlanma sürecinden bahsetti. “SÖZLÜ TARİH VE TARİHİ BİRLEŞTİRDİM” Konferansta kitabın içeriğine de değinen Şahin, eserde 4 ciltlik “Kırım Tatar Tarihi” kitabını hazırlayan Prof. Dr. Valeriy Vozgrin’in çalışmalarından yararlandığını söyledi. Bununla birlikte Şahin, halk bilimi çalışmaları kapsamında sözlü tarih ve tarih bilimini birleştirdiğini belirtti. 1783 İLE BAŞLAYAN GÖÇ SÜRECİ Şahin eserinin başlangıç noktası olarak Rusya’nın Kırım’ı ilk işgal ettiği yıl olan 1783 yılını aldığını belirtti. Şahin, “Çünkü ne geliyorsa başımıza o dönem gelmeye başlıyor. Rus İmparatorluğu’nun Kırım’ı işgal etmesiyle başlayan ‘Karanlık Yüzyıl’, İsmail Bey Gaspıralı’nın Tercüman’ına kadar devam etti. Ruslar, Kırım’ı Kırım Tatarsızlaştırmaya ve Ruslaştırmaya çalıştı. Halka idari, siyasi ve iktisadi baskılarda bulundu. Buna dayanamayan halk göç etmek zorunda kaldı.” dedi. Şahin konuşmasında, göç dalgalarını tarihsel kesitlerle aktardı. 1783-1790 yılları arasında yaşanan ilk büyük göç dalgasının, Osmanlı topraklarına kitlesel geçişleri beraberinde getirdiğini söyledi. İkinci göç dalgasının ise 1820-1840 yıllarında artan baskılar nedeniyle gerçekleştiğini aktaran Şahin, 1850-1860 arasındaki üçüncü dalganın ise özellikle Kırım Savaşı ve sonrasındaki gelişmelerle bağlantılı olduğunu kaydetti. Dördüncü göç dalgasının 1870-1930 yılları arasında yaşandığını belirten yazar, bu süreçte de Kırım Tatarlarının Osmanlı ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti topraklarına göç etmeye devam ettiğini ifade etti. “CAMİLER YOK EDİLDİ, KÜLTÜREL BELLEK HEDEF ALINDI” Konferansta Kırım Tatarlarının uğradığı kültürel ve dinî baskılara da dikkat çeken Şahin, göçlerin yalnızca siyasi veya ekonomik nedenlerle değil, aynı zamanda kültürel soykırıma varan uygulamalar sebebiyle gerçekleştiğini vurguladı. Şahin, Rus İmparatorluğu döneminde camilerin yıkıldığını ya da kiliseye çevrildiğini, mezarlıkların tahrip edildiğini belirterek, "Sökülen mezar taşları inşaatlarda kullanıldı. Bu taşlar, bugün hâlâ arkeolojik kazılarda ya da farklı yerlerde ortaya çıkıyor.” bilgisini verdi. Dinî eğitimin engellendiğine de değinen Şahin, dinî eğitim almak isteyen gençlerin Rusya veya Ukrayna'ya gitmek zorunda kaldıklarını, birçok din adamının ise tutuklanarak sürgüne gönderildiğini söyledi. Ayrıca Şahin bu sebeple “Ant Etkenmen II”den “Ne istediniz mezarlıktan, Bozup evler yaptınız, Tatarlarının yüreğine, Kanlı bıçak vurdunuz.” dörtlüğünü katılımcılarla paylaştı. “Muhabir Türküsü”nü de okuyan Şahin, bu sözlerin dönemin tanıklığını yansıttığını söyledi. “ÖNCE KÜLTÜRÜ YOK ETTİLER” Şahin, kültürel yok oluşun sadece mekânsal yapılarla sınırlı kalmadığını, maddi ve manevi kültürel varlıkların da bilinçli biçimde ortadan kaldırıldığını ifade ederek, “Kültürel kimliğin yok edilmesine gelirsek, Rus sömürgecileri Kırım Tatarlarının maddi ve manevi kültürünü yok etmenin kültürel soykırım olduğunun idrakiyle tarihten ve yeryüzünden silmişlerdir. Bizim kültürümüzü yakmayı tercih ettiler, aynı Kırım'daki halkı yok ettikleri gibi.” şeklinde konuştu. Öte yandan Kırım Tatar kültürünün Kırım Tatar kimliğinin korunması için çok önemli olduğuna işaret eden Şahin, “Rusya kültürü yok ederek daha sonra da insanları daha kolay yıkarım düşüncesiyle hareket ediyor ancak yapamıyor.” dedi. “DERTLİ KAVAL” Şahin, toprağın kaybının halk üzerindeki etkisini de ele aldı. 18. yüzyılda yaşayan bir insanın toprakla kurduğu bağın günümüzden çok daha derin olduğunu belirten Şahin, modern insanın bu bağı anlamakta zorlanabileceğini ifade etti. Şahin toprağından edilen Kırım Tatarlarının, yeni yerlerde yaşasalar da eski manzaraları, dere kenarlarını, dağ silüetlerini hatırlamaya devam ettiklerini belirtti ancak artık gördükleri manzaranın o manzara olmadığını söyledi. Şahin bu özlemin sözlü kültüre de yansıdığını vurguladı ve “Dertli Kaval” türküsünü paylaştı. Şahin sunumunun devamında, 22 Ağustos 1866 tarihinde Taraktaş’ta Kızıltaş manastırının başrahibi Parfeniy’in kaybolması üzerine haksız yere suçlanıp idam edilen Taraktaşlı Seydamet Emir-Ali oğlu, Emir-Üsein Abduraman oğlu, Seyit-İbrahim Seyit-Amet’in katledilmesinin sözlü kültüre yansıtan etkisinden bahsetti. Gençlerin katledilmesi üzerine Kırım Tatarlarını “Menim adım Seyit oğlu Seydamet” adlı türküyü yaktığını belirten Şahin, Taraktaş’taki anıt önünde toplanan Kırım Tatarlarının hâlâ haksız yere öldürülen gençler için türküler söylediğini kaydetti. ZORUNLU ASKERLİĞİN GÖÇLERE ETKİSİ Bununla birlikte Şahin, 19. yüzyılda genç erkeklerin zorunlu askerlik yoluyla Kırım’dan koparıldığını ve bunun da yeni bir göç dalgasını tetiklediğini anlattı. O zamanlar zorunlu askerlikle ilgili yalan haberlerin ortaya çıktığını belirten Şahin, "Gençlerin 2 ya da 3 yıl değil, 7 yıla kadar sürecek askerî hizmete alınacağı söyleniyordu. İnsanlar yine de korkularından Kırım’ı terk etmek zorunda kalıyorlar. 1874 yılının sonuna kadar Kırım’dan 500 aile bu şekilde göç ediyor.” dedi. Öte yandan insanların pasaportsuz bir şekilde Kırım’ı terk etmek zorunda kaldıklarını açıklayan Şahin, “Bir belge dolduruluyor, bir noktalama hatası nedeniyle geri çevriliyor. Her seferinde yeniden para isteniyor, yeniden form dolduruluyor. O dönemde insanlar ekmek bulamazken bu belgeler için defalarca para ödemek zorunda kalıyorlardı.” ifadelerini kullandı. TÜRKÜLERE YANSIYAN ÖFKE VE HÜZÜN Eseri bağlamında Kırım Tatarlarını etkileyen savaşlardan bahseden Şahin, anlamsız savaşlar dolayısıyla öfkelenen Kırım Tatar halkının öfkelerini sözlü kültür ürünleriyle anlattıklarını söyledi. Bu bağlamda Şahin, Port-Arthur Türküsü ve Zapasnoyların Türküsü (Yedek Askerlerin Türküsü) ve Teğmen Tapsaşar Destanı gibi sözlü kültür ürünlerine değindi. Ayrıca yazar, Şompol Faciası üzerine yazılan Şompol Türküsü’nün hikâyesini de anlattı. SOVYET RUSYA VAHŞETİ Şahin, konuşmasında Kırım Tatar halkının sadece göç ve sürgünlerle değil, aynı zamanda açlık ve kolonyal baskılarla da sınandığını vurguladı. Özellikle Sovyet yönetiminin 1932-1933 yıllarında Ukrayna'da milyonlarca insanı aç bırakarak ölüme terk ettiği Holodomor Soykırımı’nı anımsatan Şahin, bu dönemde yaşanan trajedilerin kolektif hafızada derin izler bıraktığını ifade etti. Tarihî kaynaklara atıf yapan Şahin, Kırım Tatar aydını Hasan Sabri Ayvazov’ın Kırım’daki açlık sürecini anlattığı demecini paylaştı. Şahin, “Ayvazov’un aktardığına göre, sadece Şubat 1921 itibarıyla 500 bin kişi açlığa mahkûm edilmişti ve bunların 300 bini çocuktu. Toplam nüfusun yüzde 21’ine denk gelen bu kitlesel açlık, özellikle kırsal kesimde daha yıkıcı etki göstermişti. Açlığın şiddeti o denli büyüktü ki, çocuklarını yemek zorunda kalan aileler dâhi vardı.” cümlelerini sarf etti. VATAN HASRETİNE DAYANAMAMAK Şahin, 1930’lu yıllarda Kırım’da uygulanan kolonizasyon politikalarının halk üzerinde yarattığı ağır sonuçlara dikkat çekti. Şahin, 1930 yılında 4 bin 325 ailenin Ural ve Kuzey bölgelerine zorla sürgün edildiğini, bu uygulamanın Kırım nüfusunu yaklaşık yüzde 14 oranında azalttığını aktardı. Sürgün edilenlerin, Kırım’ın ılıman ikliminden bambaşka ve sert iklim koşullarına sahip Sibirya ve Ural gibi bölgelere gönderildiğini belirten Şahin, bu insanların burada çoğunlukla hayatlarını kaybettiklerini söyledi. Konuşmasında, Sovyet yönetiminin köylülerin tüm mal ve mülklerine el koyduğunu, özel mülkiyetin yasaklandığını dile getiren Şahin, “kulak” adı verilen zengin köylülerin fişlenip Sibirya’ya sürgüne gönderildiğini anlattı. “Kulak” kavramının oldukça keyfi uygulandığını belirten Şahin, bir köylünün sadece üzerinde bir ceket taşıdığı için ya da sahip olduğu bir inek ya da koyun dolayısıyla zengin ilan edilip sürgüne gönderildiğini ifade etti. Şahin “Lişenets” olarak damgalanan kişilerin (haklarından mahrum edilenler) ailelerinin gazeteye ilan vererek onlardan vazgeçtiklerini bildirdikleri uygulamayı anlattı. “1944 SÜRGÜNÜ BİR TRAVMA” Şahin, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nın Kırım Tatar edebiyatına sürgün hikâyelerini türünü kazandırdığını belirterek, “Çünkü bu sürgünü yaşamayan hiçbir aile yok Kırım'da. Ama biz şanslıyız ki bu sürgün hikâyelerini duymuşuz. Bazı aileler bu travmaları seslendirmek istemiyorlar. Çocuklarının bu acıyı yaşamasını istemedikleri için anlatmıyorlar.” dedi. Öte yandan Şahin anneannesi Remziye Seitibragimova’nın sürgünde yaşadığı hayatını anlatarak, Kırım Tatar halkının yaşadığı sürgünün sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve kültürel bir travma olduğunu dinleyicilere aktardı. Şahin 23 Haziran 1978 tarihinde sürgünden döndüğü Kırım'da Sovyet zulmünü protesto etmek için kendini ateşe veren Musa Mamut’un hikayesini anlattı ve Mamut’un cenazesinin âdeta bir mitinge dönüştüğünü hatırlattı. ESERİN KAPAĞI DİRENİŞİN SEMBOLÜ 1990 yılında Özenbaş’ta gerçekleştirilen ilk Hıdırellez kutlamasında Kırım Tatar fotoğraf sanatçısı Akim Seyitablayev tarafından çekilen fotoğrafı eserinin kapağı olarak seçtiğini belirten Şahin, “Çünkü bu kitapta yazılan bunca acıya, bunca adaletsizliğe, vicdansızlığa rağmen bu insanlar evlerine dönebilmişler. Ve kitaba da öyle üzgün bir yüz koymak istemedim açıkçası. Çünkü her ne kadar şu anda zor zamanlarla geçiriyor olsak da insanlarımızın bir kısmı şu an Kırım'da.” ifadeleriyle konuşmasını sonlandırdı. Konferans sonunda Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Feridehanum Şahin’e plaket takdim etti. Feridehanum Şahin, katılımcılar için eserini imzaladı.

Kırım Vakfında dil ve tarih buluştu: Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava “W. Radloff’un Derlemelerine (Proben) Göre Kırım Tatar Türkçesi” isimli eserini tanıttı Haber

Kırım Vakfında dil ve tarih buluştu: Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava “W. Radloff’un Derlemelerine (Proben) Göre Kırım Tatar Türkçesi” isimli eserini tanıttı

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları kapsamında yeni isimleri ağırlamaya devam ediyor. 31 Mayıs 2025 tarihinde 14.00’te Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi bünyesinde bulunan Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesinde başlayan programa, “W. Radloff’un Derlemelerine (Proben) Göre Kırım Tatar Türkçesi” isimli eseriyle Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ) Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava konuk oldu. KALKAY’DAN KIRIM TATAR KADINLARINA ÖZEL TEŞEKKÜR Konferansın açılış konuşmaları Kırım Vakfı Başkanı Kalkay tarafından gerçekleştirildi. Kalkay sözlerine, 2024-2025 sezonunu kasım ayında açtıklarını ve bugüne kadar toplam 8 program gerçekleştirdiklerini belirterek başladı. Bu programlardan altısının 2025 yılı içinde yapıldığını ifade eden Kalkay, konferansların çoğunun kadınlar tarafından gerçekleştiğine dikkat çekti. Bu bağlamda Kalkay, Kırım Tatarlarında kadınların yerinin çok büyük olduğunu vurguladı ve üretkenlikleri için teşekkürlerini sundu. RADLOFF VE KIRIM TATARCA Konuşmasının devamında Kalkay Türkoloji denilince akla W. Radloff’un eserlerinin geldiğini belirterek “1850’li yıllarda yaşayan bu insan Kırım Tatarca ile ilgili çok önemli çalışmalar yapmış. Türkiye'de en önemli kaynaklarda da onun ismi verilmeden geçilmiyor.” dedi. Ayrıca Kalkay, Kırım Tatar Türkçesinin güncelliğini koruyan bir alan olduğuna dikkat çekerek, “Genelde herkes Kırım Tatarcasını biliyor ama farklı şekillerde algılanabiliyor. Biz de bu bakımdan, bize farklı bir bakış açısıyla, bundan 100-150 yıl önceki konunun günümüzdeki durumuyla ilgili bir değerlendirme yapacağız.” ifadelerini kullandı. Sonrasında konferansın sunuculuğunu üstlenen Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Sekreteri Ülkü Aksel, Doç. Dr. Işılay Işıktaş Sava’nın öz geçmişini katılımcılar ile paylaştı. “BU ESER BENİM İLK GÖZ AĞRIM” Doç. Dr. Işıktaş Sava konferansta, “W. Radloff’un Derlemelerine (Proben) Göre Kırım Tatar Türkçesi” isimli eseri çerçevesinde Kırım Tatarcayı dilbilimsel ve tarihsel yönlerinden ele aldı. Eserin ortaya çıkışının aslında lisans eğitimi vesilesiyle Ankara’ya geldiği dönem başladığını kaydeden Doç. Dr. Işıktaş Sava, “Bu benim beşinci kitabım olabilir ama bu kitap ilk göz ağrım, ilk göz bebeğim.” şeklinde konuştu. SAVA’DAN KIRIM VAKFINA VURGU Ayrıca Sava, yüksek lisans eğitimi sırasında Prof. Dr. Zühal Yüksel danışmanlığında hazırladığı tez çalışmasının bu kitabın temelini oluşturduğunu belirtti ve “Zühal Hocam Kırım’dan döndüğünde önüme 300 sayfa kadar Radloff’un yazılarını koydu. 'Işıl Hocam bunları oku, transkrip et sonra biz bunlara bakmaya başlayalım' dedi. Fakat Radloff’un kendine özel işaretlerle yazdığı bir özel alfabesi var. O dönemde de Zühal Hocamızın henüz Türkiye’de basılmış olan gramer kitabı yoktu. Bugün elimizde olan Kırım Tatarca sözlükler de yoktu.” dedi. Bu noktada Ankara’daki Kırım Tatar diasporasının ve Kırım Vakfının desteğinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Sava, dernek çıkışlarında yapılan samimi sohbetlerde dile dair sorularını o çevredeki büyüklerine ve arkadaşlarına yönelttiğini, onların verdiği yanıtların kitabın oluşmasında yol gösterici olduğunu ifade etti. “KIRIM TATARCA VE KIRIM TATAR TÜRKÇESİ AYNI ŞEYİ İFADE EDİYOR” Konuşmasının devamında Doç. Dr. Sava eserin ilk bölümünde Kırım Tatar edebiyatı ve dili hakkında genel bilgiler sunduğunu bildirdi. Aynı zamanda Kırım Tatarcanın hangi Türk lehçesi grubu içerisinde yer aldığına dair çeşitli tasniflere yer verdiğini belirten Sava, “Kırım Tatar Türkçesine dair farklı adlandırmalar karşımıza çıkıyor. Kırım Tatarcası, Kırım Tatar Türkçesi, Kırım Tatarca gibi farklı adlar olmakla beraber hepsi aslında aynı şeyi ifade etmektedir.” dedi. Öte yandan Tatarca denildiği zaman akla Kırım Tatarcanın geldiğini söyleyen Doç. Dr. Işıktaş Sava bunun yanlış bir adlandırma olduğunu belirterek, “Bunun anlam adlandırmasını bazı yerlerde ben hakemliklerimde de düzeltiyorum çünkü biz Tatarca deyince direkt Kırım Tatarcayı anlıyoruz ama genel literatürde ve Türkoloji’de Tatarca denildiği zaman Kazan Tatarcası anlaşılıyor. O yüzden her makalede ya Kazan Tatarcası diye belirtmek gerekiyor ya da Kırım Tatarcası şeklinde yazmak gerekiyor.” cümlelerini sarf etti. KIRIM TATAR TÜRKÇESİ NEDEN OĞUZ ETKİLİ? Bununla birlikte Doç. Dr. Işıktaş Sava Kırım Tatarcanın büyük Türk dili ailesi içerisinde Kıpçak Türkçesi grubunda yer aldığını söyledi. Öte yandan Kırım Tatarcanın arka planına bakıldığı zaman dilin konuşulduğu Kırım coğrafyasının önemine dikkat çeken Doç. Dr. Işıktaş Sava, “Kırım coğrafyası, tarihsel açıdan bakıldığında çok sayıda uygarlığa ev sahipliği yapmış ve en eski dönemlerden itibaren önemli göç yolları üzerinde yer almıştır. Bu özelliği sayesinde hem farklı etnik unsurların merkezi hâline gelmiş hem de zamanla doğudan gelen göçlerle şekillenmiştir. Özellikle eski Türklerin anayurdu olan Türkistan ve Orta Asya'dan gelen Kıpçak boyları, tarih içinde bu bölgeye göç etmiş ve buraya yerleşmiştir. 15. yüzyılın ortalarında Kırım Hanlığı’nın kurulmasıyla birlikte ise Oğuz gruplarının da bölgede yerleşik hayat sürdüğü görülmektedir.” ifadelerini kullandı. Ayrıca “Şair ve yazarlar da İstanbul’u bir kültür merkezi olarak görmüş, burada medrese eğitimi almışlardır. Bunun yanında ‘keday’ olarak bilinen halk ozanları Osmanlı topraklarını gezerek sanatlarını icra etmiş, Kefe gibi ticaret merkezlerinde Osmanlı ile yoğun bir alışveriş ağı kurulmuştur.” diyen Sava bu ve benzeri sebeplerin Kırım’da konuşulan Türkçenin yapısında Osmanlı Türkçesinin, dolayısıyla Oğuz grubunun etkili olmasına zemin hazırladığını söyledi. Sava 1783’teki ilk Rus işgaline ve Kırım Hanlığı’nın yıkılışına kadar, Kırım’da iki temel edebi damarın etkin şekilde yaşamaya devam ettiğini ve hem anonim halk edebiyatı örnekleri hem de adı bilinen şairler tarafından yazılan eserler, Kırım edebiyatının temelini oluşturduğunu vurguladı. GASPIRALI’YA KADAR SÜREN KARANLIK DÖNEM Buna karşın 1783’teki Rus işgaliyle birlikte Kırım için yaklaşık 100 yıl sürecek karanlık bir dönem başladığını ifade eden akademisyen, “Çünkü ilk işgalle birlikte tabii ki işgalin verdiği o kötü dönem, önce oradaki medreselerin kapatılması, camilerin kapatılması, eğitim veya herhangi bir kuruma müsaade etmemeleri gibi durumlar edebiyatın ket vurulmasına sebep oluyor ve ilerleme ne yazık ki duruyor. 1883’te İsmail Bey Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman gazetesine kadar olan dönemde ne yazık ki basılı bir esere rastlamamız mümkün olmuyor. Sadece iki tane karşılıklı konuşma kılavuzları karşımıza çıkıyor. Öte yandan 100 yıl içerisinde iki ya da üç kitabı basılı olması, o medeniyetin ilerlemesinde ne kadar büyük zulümlerin olduğunun göstergesidir.” şeklinde konuştu. DOÇ. DR. IŞIKTAŞ SAVA ESERİN İÇERİĞİNİ AÇIKLADI Doç. Dr. Işıktaş Sava, Türkolog Radloff’un hayatından kısaca söz ederek, Radloff’un Türk dünyasının dört bir yanında yaptığı derlemelerden oluşturduğu “Proben” olarak kısaltılan 18 cildi çeviri ve 10 cildi derleme olan eserinden bahsetti. Eserdeki derlemlerde birtakım eksikliklerin olmasına rağmen Kırım Tatar dili ve edebiyatı açısından büyük bir değer taşıdığını kaydeden Doç. Dr. Işıktaş Sava, “Çünkü az önce söylediğim, 1783'ten 1883'e kadar hiçbir şey basılmadı, herhangi bir çalışma gündeme gelmedi. Ama 100 yıl sonrası, yani 1896'larda, hala Kırım Tatarlarının arasında nelerin konuşulduğunu, nelerin anlatıldığını, dil malzemesi açısından, söz varlığı açısından, belki de bugün karşılaştırma yapabiliyoruz edebiyat dilimize, o malzemeler açısından bize büyük bir imkân sağlamış oluyor.” dedi. Çalıştığı yüksek lisans tezinden itibaren uzun zaman geçtiğini belirten Doç. Dr. Işıktaş Sava, W. Radloff’un Derlemelerine (Proben) Göre Kırım Tatar Türkçesi” isimli eserini, bu geçen zamanda Türkoloji alanından çıkan yeni kaynaklar ile revize ettiğini söyledi. Doç. Dr. Işıktaş Sava, yeni baskıda, özellikle Kırım Tatarcası ile ilgili dil bilgisi bölümlerinin genişletildiği, Türkiye Türkçesi ile Kırım Tatarcası arasındaki benzerlikler ve farklılıkların örnek tablolarla açıklandığını, Radloff’un kullandığı özel transkripsiyon alfabesinin detaylandırılarak metinlerin okunabilirliğin artırıldığını kaydetti. Eserde ayrıca ses bilgisi ve şekil bilgisi bulunduğunu bildiren Sava, “Bu ses bilgisi ve şekil bilgisini de biz her maddede, hem Türkiye Türkçesinde hem de bugünkü Kırım Tatarcasında olanlar, olmayanlar, benzerlikleri, farklılıkları varsa bunlara değinerek maddelerle açıklamış bulunduk. Arkasından da sonuç kısmında bunların her birini değerlendirmesini yaptık.” ifadelerini kullandı. “GELECEKTE BU ALANDA YENİ ÇALIŞMALAR YAPACAĞIM” Doç. Dr. Işıktaş Sava, gelecekte “Radloff’a Göre Kırım Tatar Türkçesi Söz Varlığı” başlıklı yeni bir çalışma yapmayı planladığını belirtti. Ayrıca, Radloff’un çok dilli sözlüğü üzerinden tüm Türk lehçeleriyle karşılaştırmalı söz varlığı analizlerinin yapılmasının da mümkün olabileceğini vurguladı. Son olarak, eserinin 1800’lü yılların sonlarında bugüne kadar Kırım Tatar Türkçesinin gelişimi hakkında fikir vereceğine dikkat çeken Sava, eserin Türkoloji camiasına katkı sunmasını temenni ederek sözlerini tamamladı. Konferansın sonunda katılımcıların sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Sava’ya günün anısına Kırım Vakfı Başkanı Kalkay tarafından plaket takdim edildi. Konferans sonunda Doç. Dr. Sava, katılımcılar için eserini imzaladı.

Kırım Derneği, 21 Mayıs Büyük Çerkes Sürgünü'nü andı: Bir soykırımdır! Haber

Kırım Derneği, 21 Mayıs Büyük Çerkes Sürgünü'nü andı: Bir soykırımdır!

Rus emperyalizmi 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı ile Kafkas halklara kıyım yaparak tarihe bir insanlık suçu daha ekledi. Kırım'ın işgaline karşı göğüs gererek topraklara asker gönderilmesini engelleyen Müslüman Çerkesler, Çarlık Rusyası'nın hedefi haline gelerek 21 Mayıs 1864 yılında zorla sürgüne gönderildi. Tarihe kanlı bir sayfa açan Rus Çarlığı, Büyük Kafkasya Sürgünü'ne imza attı. Bugün o sürgünün 161. yıl dönümü kaydediliyor. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi, 21 Mayıs 1864 Büyük Çerkes Sürgünü’nün 161. yıl dönümü vesilesiyle 21 Mayıs 2025 tarihinde bir basın bildirisi yayımladı. "BU BİR SOYKIRIMDIR" Yayımlanan basın bildirisinde şu ifadeler yer aldı: Çarlık Rusyası 1783 yılında işgal ettiği Kırım’da Kırım Tatar halkına karşı başlattığı sürgün uygulamalarını 1864 yılı itibarı ile Batı Kafkasya’nın gerçek sahipleri olan Çerkes halkını da kapsayacak şekilde genişletmiştir. 1864 yılında Çarlık Rusyası tarafından uygulanan yayılmacı ve baskıcı politikalar sonucu, Kafkasya'nın kadim halkı olan Çerkesler, vatanlarından koparılmış; yaklaşık 1,5 milyon insan sürgün edilmiş, yüz binlercesi açlık, hastalık ve zorlu yol koşulları nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Büyük Çerkes Sürgününün başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mayıs 1864 tarihi sadece bir sürgün değil, bir halkın kimliğini, kültürünü ve varlığını hedef alan sistematik bir soykırımdır. Aynı sürgünleri yaşamış, benzer acıları paylaşmış, kader birliği yapmış, vatanları işgal edilmiş Kırım Tatarları olarak, Çerkes kardeşlerimizin yaşadığı trajediyi derinden anlıyor, bu büyük insanlık suçunun soykırım olarak tanınması ve unutturulmaması gerektiğine inanıyoruz. Kırım Derneği Genel Merkezi olarak, 161 yıllık dinmeyen acısı karşısında Çerkes halkını saygı ile selamlıyor, bu haksızlığa maruz kalarak hayatlarını kaybeden şehitlerini rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyoruz. 21 MAYIS BÜYÜK KAFKASYA SÜRGÜNÜ Çerkeslerin, Çarlık Rusyası’nın ana hedeflerinden biri haline gelmesi özellikle 1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı ile birlikte oldu. Kırım Savaşı’nda Kafkasya’da bulunan Şeyh Şamil taraftarları ile birlikte Müslüman Çerkesler, Rusya’nın bölgeye kuvvet ayırmasına ve Kırım’daki cephelere destek göndermeyi engellemesine neden oldu. Rusya bu gelişmeden sonra Karadeniz kıyısında bulunan Müslüman topluluklarını yok etmeye yönelik emperyalist politikalarını hızlandırdı. Bu Müslüman toplulukları içerisinde Kırım Tatarları, Çerkes Adigeler, Abhazlar ve Nogaylar bulunuyordu. 1860’lı yıllara gelindiğinde Rusya’nın kontrol altına alamadığı tek alan, Çerkes halklarının bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Rusya bu tarihten itibaren Çerkesleri sürgün ederek, Karadeniz kıyılarından çıkarma planlarını devreye soktu. 21 MAYIS BÜYÜK KAFKASYA SÜRGÜNÜ Çerkeslerin, Çarlık Rusyası’nın ana hedeflerinden biri haline gelmesi özellikle 1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı ile birlikte oldu. Kırım Savaşı’nda Kafkasya’da bulunan Şeyh Şamil taraftarları ile birlikte Müslüman Çerkesler, Rusya’nın bölgeye kuvvet ayırmasına ve Kırım’daki cephelere destek göndermeyi engellemesine neden oldu. Rusya bu gelişmeden sonra Karadeniz kıyısında bulunan Müslüman topluluklarını yok etmeye yönelik emperyalist politikalarını hızlandırdı. Bu Müslüman toplulukları içerisinde Kırım Tatarları, Çerkes Adigeler, Abhazlar ve Nogaylar bulunuyordu. 1860’lı yıllara gelindiğinde Rusya’nın kontrol altına alamadığı tek alan, Çerkes halklarının bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Rusya bu tarihten itibaren Çerkesleri sürgün ederek, Karadeniz kıyılarından çıkarma planlarını devreye soktu. 1 MİLYON ÇERKES SÜRGÜN EDİLDİ 24 Mart 1864’te Ruslar Soçi’yi alarak Ubıh direnişine de son verdiler. Buradan sonra daha güneydeki Abhaz topluluklarının yerleşimlerine saldırarak buradaki halkların direnişi de kanlı bir şekilde bastırıldı. Birçok Çerkes halkı, Hristiyanlığa geçmeyi kabul etmeyenler dışında sürgüne tabi tutuldu. Geride kalan Çerkes halklarının sayıları ise keskin bir şekilde azaldı. Çerkes Sürgününde Rus kaynaklarına göre 1863-64 yılları arasında Osmanlı topraklarına 418 bin kişi göç ettirilmiştir. 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493 bindir. Bunlar arasında 30 bin Türk soylu Nogay olduğu da bilinmektedir. İngiliz savaş tarihçisi W.E.D.Allen’e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin (Adıge) sayısı 600 binden fazladır. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sağ kalan nüfusun 600 bini 1856-64 arasında, 200 bini de 1864 sonrasında göç etmiştir. 500 BİN ÇERKES RUSLAR TARAFINDAN KATLEDİLDİ Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Adige sayısı ise 500 binden fazla olarak tahmin edilmektedir. Çerkesya’yı boşaltma işi 1864 yılı Haziran ayı ortalarında tamamlanmış, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıbe) Irmağı ağzına (şimdi Abhazya’da) değin uzanan Karadeniz kıyılarında tek bir Çerkes bile bırakılmamıştı. Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki bataklık ovalara yerleştirilenlerle birlikte, bu yerlerde toplanmış olarak, geride sadece 80 bin kadar bir Adige nüfusu kalmıştır. Bu 80 bin sayısı Adige tarihçisi Samir Hatko’ya göre ertesi yıl, 1865’de 51 bine düşmüştü. RUSLAR YIĞINLAR HÂLİNDE GEMİLERE DOLDURDU Rus politikası, Çerkes nüfusu bir an önce Rusya sınırları dışına göndermek ve onlardan ebedi kurtulmak biçiminde uygulanmıştır. Karadeniz kıyısına yığılan sivil nüfus, nine ve dedelerce de doğrulandığı gibi, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere doldurulmuştur. Bu yüzden zayiat da büyük olmuştur. Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken, Burgaz, Varna ve Köstence’de göçmen kampları kurulmuştur. Ancak bu kamplar salgın hastalıklar nedeniyle bir ölüm kampına dönüşmüştür ve kampların etrafı toplu Çerkes mezarlıkları haline gelmiştir.

1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nın 81. yılında Ankara’da anma etkinlikleri düzenlenecek Haber

1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı'nın 81. yılında Ankara’da anma etkinlikleri düzenlenecek

Kırım Tatarlarının eli kanlı Sovyet lideri Josef Stalin'in emriyle 18 Mayıs 1944'te vatan topraklarından sürgüne gönderilmesinin acı tarihi hafızalardan silinmiyor. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nın 81. yıl dönümü kapsamında Ankara’da düzenlenecek olan etkinlikler ile ilgili bir açıklama yaptı. Ankara’da düzenlenecek olan anma etkinlikleri Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi ve Kırım Tükleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı paydaşlığında, 15-18 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek. EY GÜZEL KIRIM KONSERİ Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Ankara Türk Dünyası Müzik Topluluğu organizatörlüğünde 15 Mayıs 2025 Perşembe günü, "Ey Güzel Kırım Konseri (Sürgün Kurbanları Anısına)” konseri tertip edilecek. CSO Tarihî Salon’da yapılacak olan konser, saat 20.00’da başlayacak. Biletler, www.biletinial.com adresinden temin edilecek. UKRAYNA BÜYÜKELÇİLİĞİNDE ANMA PROGRAMI 16 Mayıs 2025 Cuma günü Ukrayna’nın Ankara Büyükelçiliği tarafından bir anma programı düzenlenecek. Program Ankara’daki Büyükelçilik binasında saat 11.30’da başlayacak. GENÇLİK KURULTAYI Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi tarafından 16 Mayıs 2025 Cuma günü, "Sürgünü Anma ve Gençlik Kurultayı Açılış Programı" yapılacak. YTB Sadık Ahmet Salonu’nda saat 16.00’da başlayacak. RESİM VE FOTOĞRAF SERGİSİ "Kırım Tatarları ve Kırım Tatar Sürgünü Resim ve Fotoğraf Sergisi", 17-18 Mayıs 2025 tarihleri arasında, Ankara Büyükşehir Belediyesi Kızılay Metro İstasyonu Sergi Salonu’nda kapılarını ziyaretçilere açacak. Serginin açılış töreni, saat 09.00’da yapılacak. "SÜRGÜN ACILARI" 10. Kırım Tatar Gençlik Kurultayı kapsamında; 17 Mayıs 2025 tarihinde "’Sürgün Acıları’ Gençlik Kurultayı Delegelerinden Sürgünle ilgili Aile Tarihi Anlatımı” isimli anma programı tertip edilecek. Program, Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki MEB Mogan Uygulama Oteli’nde saat 20.00-21.00 arasında düzenlenecek. "KALBİNDE ATEŞ YAK" Aynı şekilde Kurultay çerçevesinde; "’Kalbinde Ateş Yak’ Sürgün Kurbanları Hatırasına Geleneksel Etkinlik” düzenlenecek. Etkinlik, Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki MEB Mogan Uygulama Oteli’nde saat 21.00-22.00 arasında yapılacak. "18 Mayıs 1944 Sürgünü Anma Açık Hava Toplantısı", 18 Mayıs 2025 Pazar günü Ankara’nın Ulus meydanındaki Atatürk Heykeli önünde saat 14.00’da başlayacak.

“Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı Haber

“Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları kapsamında yeni isimleri ağırlamaya devam ediyor. Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği ile iş birliği içerisinde 5 Nisan 2025 tarihinde 14.00’te Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi bünyesinde bulunan Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde başlayan programda, "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserin yazarı Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Minara Aliyeva Çınar konuk oldu.  “Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı pic.twitter.com/Fzo2Tv5DDy — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) April 5, 2025 Aliyeva Çınar, Türk kadınının millî ve medenî uyanışının en önemli figürlerinden, Türk kadın hareketinin öncüsü Şefika Gaspıralı'nın hayatı ve eşi Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin ideoloğu ve ikinci Başbakanı Nesip Yusufbeyli’nin Şefika Gaspıralı’ya göndermiş olduğu altmış altı adet mektup çerçevesinde hazırladığı eserini tanıttı. Konferansa; Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Kırım Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yüksel, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkan Yardımcısı ve Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin ve çok sayıda kişi katılım sağladı. “ŞEFİKA HANIM’I DAHA İYİ TANIMALI VE TANITMALIYIZ” Konferansın açılış konuşması KTMM Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Yüksel tarafından gerçekleştirildi. Yüksel konuşmasında, "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserin Şefika Gaspıralı’yı yeniden tanıtan ve yakından gösteren bir kitap olduğunu belirterek başladı.  Şefika Gaspıralı’nın Kırım Tatarlarının tarihinde iz bırakan bir kadın olduğunu kaydeden Yüksel cümlelerine şu şekilde devam etti: Maalesef bunu iyi bilmiyoruz, bilemiyoruz. Kırım'dan gelen, Ukrayna'dan gelen birisi olarak bunu söylüyorum. Ve bu kitap, bu çalışma bizim bilincimizi, bizim bilgilerimizi artıran kaynaktır. Ve şunu da söylemem gerekiyor, bir dernek olarak (Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği) yola çıktık, çalışmalarımıza başladık. Çalışmalarımız devam ediyor. Yani çok yeniyiz, yeni kurulduk. Geçen sene kadın birliği olarak yola çıktık. Ve şu anda çalışmalarımız devam etmektedir. Polonya, Romanya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Ukrayna'ya projeler yapıyoruz. Her yerde Şefika Gaspıralı’yı anlatıyoruz. O her yerde ve hakikaten gurur duyacağımız, örnek olarak göstereceğimiz bir kadındır.  “MEKTUPLAR İSMAİL BEY’E AİT SANILDI” Konferans, Aliyeva Çınar’ın "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli kitabının sunumu ile devam etti. Aliyeva Çınar, cümlelerine eserin ortaya çıkış sürecinden bahsederek başladı. Eserin altmış altı mektubun incelenmesiyle ortaya çıktığını belirten Aliyeva Çınar, kırk altı mektubun kendisine Türk Ocakları Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı tarafından verildiğini söyledi. İlk başta mektupların Kırım Tatar siyasetçi, düşünür, yazar, eğitimci ve yayıncı İsmail Bey Gaspıralı’ya ait olduğunu sanıldığını ifade eden Aliyeva Çınar, mektupları okudukça aslında Nesip Yusufbeyli’den Şefika Gaspıralı’ya yazılan mektuplar olduğunun ortaya çıktığını bildirdi. Aliyeva Çınar, altı mektubun Azerbaycan Devlet Arşivi’nde bulunan Azize Caferzade arşivinden; on mektubun ise Nesip Yusufbeyli arşivinden alındığını bildirdi. Aliyeva Çınar geriye kalan üç mektubun ise, ŞengülHablemitoğlu ve Necip Hablemitoğlu’nun “Şefika Gaspıralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi 1893-1920)” isimli eserinden alındığını söyledi. “ONLARIN YERİ ORASI: VATAN” Azize Caferzade’ye mektupların Şefika Gaspıralı’nın kızı Zöhre Yusufbeyli tarafından verildiğini bildiren Aliyeva Çınar, mektupların araştırılması sırasında yaşadığı bir anıyı paylaştı: Dediğim gibi 6 mektubu Prof. Dr. Azize Canferzade'den aldık. Bunu araştırdığımda Azize Canferzade'nin bir yazısını okudum. Orada şöyle bir ifade vardı. Okuduğumda da çok duygulandım: ‘Canferzade, Zöhre Hanım'dan mektupları alır. Canferzade, Zöhre Hanım'dan bu mektupları alırken o an hissettiği duyguyu da şöyle ifade ediyor: Mektupları görünce gözlerime inanamadım diyor. Zöhre Hanım bu mektupları bana verdiğinde ona dedim ki, bu acil hatıraları bana niçin veriyorsunuz? Onlardan nasıl ayrılabilirsiniz? Zöhre Hanım'ın gözleri doldu. Onların yeri orası, vatan…’ TERCÜMAN GAZETESİ VE ŞEFİKA GASPIRALI Aliyeva Çınar sunumuna, Şefika Gaspıralı’nın yetiştiği entelektüel çevreden ve hayatından anekdotlara yer vererek devam etti. Bu bağlamda Aliyeva Çınar, Şefika Gaspıralı’nın hem anne hem de baba tarafından köklü ve aydın ailelerden geldiğini belirtti ve Şefika Hanım’ın oldukça iyi bir eğitim gördüğünü kaydetti. Bununla birlikte “Tabii Tercüman dediğimizde en başta aklımıza İsmail Bey Gaspıralı gelir ama tercüman dediğimiz zaman aklımıza Şefika Hanım da gelir.” diyen Aliyeva Çınar, Tercüman gazetesinin Şefika Hanım’ın hayatında ve hayata bakış açısında çok önemli bir yeri olduğunu söyledi.  Ayrıca Aliyeva Çınar, o dönemdeki edebî çevrenin ve etrafını saran siyasî ve toplumsal olayların, Şefika Hanım'ın hayata bakışının değiştirilmesine vesile olduğunu belirtti ve “Bununla birlikte dünyaya çok daha farklı bir pencereden bakmış oluyor Şefika Hanım. Kadınlara karşı yapılan kabalıkları görüyor, okuyor. Hak etmedikleri muameleleri görüyor. Cehaletin ve rezaletin kurbanı olmaya maruz kalmalarını görüyor. Yani kadın meselesi Şefika Hanım'ı ön planda ya da ilk planda ilgilendiren en önemli konu olarak görülüyor.” şeklinde ekledi. ŞEFİKA HANIM VE NESİP BEY NASIL TANIŞTI? Aliyeva Çınar ifadelerine, Nesip Yusutbeyli’nin hayatınından bahsederek devam etti. Nesip Yusufbeyli’nin Türk dünyası için çok önemli bir isim olduğunu belirten Aliyeva Çınar, “Nesip Yusuf Beyli hayatını, aklını, çalışmalarını hep halkına adamış bir insandır. Ülkenin geleceğini, daha doğrusu Azerbaycan'ın bağımsızlığına ömrünü adayan bir kişiydi. Çok önemli çalışmalara imza atmıştı. Büyük bir devlet adamıydı.” ifadelerini kullandı. Daha sonrasında Aliyeva Çınar, Şefika Hanım ile Nesip Yusufbeyli’nin tanışma hikâyesini aktardı: Tercüman gazetesinin etrafında gelişen olaylar, ceditçilik akımı, eğitim faaliyetleri, Türkçülük akımı, Türkiye-Tataristan ve Azerbaycan ülkelerini birbirine hep yakınlaştırmıştı. O dönemde Odessa Üniversitesinde eğitim alan öğrenciler, İsmail Gaspıralı’yı hep ziyarete sık sık Kırım’a gelirler. Şefika Hanım da böyle bir ziyaret esnasında Nesip Yusufbeyli ile tanışıyor. İlk aşamada tabii ki iki arkadaş gibi ilişkiler kuruluyor. Bunu kendi mektuplardan yola çıkarak söyleyebiliriz. Daha sonra da bu ilişki duygusal bir hâl alıyor.  Birbirinin fikrini öğrenmeye çalışıyorlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. “ŞEFİKA HANIM, SAYGIDEĞER ŞEFİKA HANIM VE ŞEFİ” Konferansın devamında Aliyeva Çınar, “Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserinin ışığında Necip Yusufbeyli tarafından Şefika Gaspıralı’ya gönderilen mektupların özelliklerini ve içeriklerini anlattı. Mektupların sadece ikili sevgili arasında geçen aşk mektupları olmadığını vurgulayan Aliyeva Çınar, mektupların aynı zamanda birer tarihî belge olduğunu söyledi. Bununla birlikte Aliyeva Çınar, mektuplardaki hitap şekillerinin de önemine vurgu yaptı ve Nesip Bey’in Şefika Hanım’a “Şefika Hanım, Saygıdeğer Şefika Hanım ve Şefi” gibi isimlerle seslendiğini bildirdi. Sonrasında Nesip Yusufbeyli’nin 1905 yılında yazmış olduğu bir mektubu aktaran Aliyeva Çınar, cümlelerine şu şekilde devam etti: Nesip Bey'in 1905 Temmuz ayında yazdığı mektupta şöyle bir ifade var. Biraz sitem ediyor tabi bu arada Şefika Hanım'a: ‘…İlk başta senden mektup almadığım bir gün bile olmadı. Gönderdiğin hemen hemen bütün mektuplara da anında cevap yazıp gönderdim. Başlangıçta öyleydi. Şimdi ise… İki haftada bir mektup, bazen de bir kartpostal.’ Demek ki neredeyse her bir mektup gelirdi ve cevap giderdi. Eserini yazma aşamasında Nesip Yusufbeyli’nin mektuplarına kendini kaptırdığını vurgulayan Aliyeva Çınar, mektupların çok güzel bir dille yazıldığını belirtti. Aynı zamanda mektuplarda dönemin tarihî çerçevesi, Türk kadınların toplumdaki yeri, Türk kadının hakları, Türk toplumu hakkında fikirler ve Türk dünyasında eğitimin önemi gibi konuların da yer aldığını söyledi. Öte yandan eseri yazarken karşılaştığı zorluklardan bahseden yazar, mektupların hepsinin belirli bir tarihi olmadığı için sıralama yapmanın zor olduğunu söyledi. Bununla beraber, mektupların sadece Nesip Yusufbeyli tarafından yazılmasından dolayı yorumlamakta güçlük çektiğini bildirdi.  AŞK VE TUTKU, ACI VE HÜZÜN Aliyeva Çınar, “Benim hazırlamış olduğum eserin konusu hayatının baharında suikasta uğrayarak yaşamına göz yuman Azerbaycan'ın önemli bir devlet bir siyaset adamı Nesip Yusuf Beyli'nin üniversite öğrencisi iken âşık olduğu ve daha sonra kendisiyle hayatını birleştirdiği İsmail Gaspıralı’nın kızı Kırım'ın millî mücadelesinde aktif rol oynayan Müslüman-Türk kadınlarının modern yaşamında öncülük yapan Şefika Gaspıralı’na yazdığı mektuplardır. Aşk ve tutkunun, acı ve hüznün, ayrılık ve ihanetin bir arada yaşandığı bir hayat devrelerini bulacağız bu mektuplarda. Feleğin acımadan, vatanlarından uzak yerlere savulduğu iki bedbaht insanın hayatlarıdır.”  ifadeleriyle sunumuna son verdi. Konferansın sonunda katılımcıların sorularını yanıtlayan Minara Aliyeva Çınar'a günün anısında Gayana Yüksel tarafından plaket takdim edildi. Konferans sonrasında Aliyeva Çınar, katılımcılar için eserini imzaladı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.