SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tarih Ve Kültür Konferansları

QHA - Kırım Haber Ajansı - Tarih Ve Kültür Konferansları haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tarih Ve Kültür Konferansları haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Kırım Vakfının Tarih ve Kültür Konferansları yeni dönemini QHA ile açtı Haber

Kırım Vakfının Tarih ve Kültür Konferansları yeni dönemini QHA ile açtı

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı tarafından her ay düzenli olarak tertip edilen “Tarih ve Kültür Konferansları’nın” 2025-2026 döneminin ilk programı Kırım Haber Ajansının (QHA) hazırladığı “70 Yaşında Bir Çınar: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği” belgeselinin tanıtımı ve gösterimi üzerine oldu. 4 Ekim 2025 tarihinde Dr. Ahmet İhasn Kırımlı Sosyal Tesisi’ndeki Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi’nde düzenlenen programa; Belgeselin yönetmenliğini üstlenen QHA Türkiye İrtibat Bürosu Müdürü Esma Kasar ve belgeselin senaristliğini üstlenen QHA Muhabiri Yağmur Filiz Kaşgarlı oldu. Saat 14.00 itibarıyla başlayan konferans yoğun ilgi gördü. Kırım Haber Ajansı (QHA) tarafından hazırlanan "70 Yaşında Bir Çınar: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği" belgeseli Kırım Vakfının her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları'nın yeni sezonunda tanıtıldı. pic.twitter.com/msOdTmlcZE — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) October 4, 2025 Programın açılış konuşmasını Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay ve Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin gerçekleştirdi. Kalkay, Tarih ve Kültür Konferansları’nın bu sezon 3. kez gerçekleştirildiğini belirterek konuşmasına başladı. BİR SONRAKİ PROGRAMDA DERNEĞİN 70. YILINA ÖZEL OLARAK HAZIRLANAN KİTABIN TANITIMI YAPILACAK 2021 yılından bu yana Kırım Derneği üzerine çalışmalar yaparak arşiv topladıklarını kaydeden Kalkay, QHA ile kurulan bağlantı ile ortaya yaklaşık bir saatlik bir belgeselin ortaya çıktığını söyledi. Kalkay, bir sonraki toplantıda ise Kırım Derneğinin 70. yılına özel olarak arşivi toplayarak hazırladıkları kitabın tanıtımının yapılacağını dile getirdi. Kırım Derneği üzerine arşivleri kaydederken tarihî bir tesadüfe rastladıklarını belirten Kalkay, “Kırım Derneğinin, 1991’deki İkinci Kırım Tatar Kurultayı olan 26 Haziran’da kurulduğunu fark ettik. 26 Haziran aynı zaman Kırım Tatar Bayrak Günü.” diyerek tarihin tesadüfî bir şekilde anlamlı olduğunu vurguladı. KIRIM DERNEĞİ BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin ise 70. yılında derneğin faaliyetlerinin bu sene daha da artacağını, birçok etkinliğe hazırlık yaptıklarını kaydetti. Türkiye’de 70. yılını dolduran dernek sayısının parmakla gösterecek kadar az olduğuna işaret eden Şahin, “Bu, gurur duyduğumuz bir şey. 1979’dan bu yana bu dernekte aktif olarak bulunuyorum. Her türlü görevi yaptım.” diyerek o dönem bu imkânların olmadığını ancak diasporada idealist insanların olduğunu vurguladı. Dr. Ahmet İhsan Kırımlı’nın göreve gelmesi için teklifte bulunduklarını ve kendisinin kabul etmesiyle derneğin büyümeye ve güçlenmeye başladığını ifade eden Şahin, “Ahmet Amcamız olmasaydı kamu yararına bir dernek olamazdık.” dedi. "BUNDAN SONRA DAHA BÜYÜK ADIMLAR ATACAĞIZ" Kırım Derneğinin fikrî altyapısına değinen Şahin, sürgün yerleri olan Urallar ve Özbekistan’daki Kırım Tatar diasporasıyla birebir iletişime geçen yapının Kırım Derneği olduğunu ve bu sayede 1980’lerin başında dergileri takip ettiklerini kaydetti. Şahin, “Kırım millî marşını, Tarak Tamgalı Gök Bayrağı öğrettik insanlarımıza. Bugün artık Kırım millî marşı okunduğunda insanlar ayağa kalkıyor. Bir günde olan meseleler değil. Biz bu şekilde buralara geldik. Bundan sonra da daha büyük adımlar atarak, çok daha güçlü olacağız.” cümlelerini sarf etti. "KIRIM DERNEĞİ BENİM İÇİN SICAK BİR YUVA OLDU" “70 Yaşında Bir Çınar: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği” belgeselinin yönetmenliğini üstlenen, QHA Türkiye İrtibat Bürosu Müdürü Esma Kasar konuşmasına kendisinin diasporanın bir parçası olduğunu belirterek başladı. Eğitim için Kırım’dan Türkiye’ye geldiği dönemde Kırım Derneği ile ilk kez 16 yaşında tanıştığını belirten Kasar, “TÖMER eğitimi için gittiğim Bursa’da o zaman başkanlığını Adnan Süyen’in yaptığı Bursa’daki Kırım Derneği benim için bir ev, sıcak bir yuva olmuştu.” dedi. Daha sonra Ankara Üniversitesindeki eğitimi için başkente geldiğinde Genel Merkezin de aynı şekilde kendisine yuva olduğunu vurgulayan Kasar, belgeselin kendisi için bir vefa borcu olduğunun altını çizdi. "MİLLETİNE HİZMET ETMEK İSTİYORSAN BİLDİĞİN EN İYİ İŞİ YAPMALISIN" Dernek çalışmalarının gönüllülük esasına dayalı yapıldığına dikkat çeken Kasar, “Burada yapılan çalışmalar, gönüllülük esasıyla kalplerinde Kırım sevdası taşıyan insanlarla yapıldı. Millî davamıza gönül veren insanların yürüttükleri bu faaliyetler bu yüzden çok kıymetli.” ifadelerini kullandı. Kasar, “Milletine hizmet etmek istiyorsan bildiğin en iyi işi yapmalısın” sözünden yola çıkarak belgesel hazırlama fikrini Kalkay’a ilettiğini aktardı. 70 yıllık geçmişi olan derneği bir saate sığdırmanın oldukça güç olduğuna işaret eden Kasar, bir gazeteci olarak bu çalışmaları gelecek nesillere belgesel hazırlayarak anlatabileceğini düşündüğünü kaydetti. KIRIM TATAR DİASPORASINI KENDİ GÖZÜNDEN ANLATTI Öte yandan belgeselin senaristliğini üstlenen QHA Muhabiri Yağmur Filiz Kaşgarlı ise sözlerine diaspora kavramının önemini vurgulayarak başladı. Kendisinin diasporanın bir parçası olmadığını ancak diasporanın içinde bulunan bir dış göz olduğunu dile getiren Kaşgarlı, tanıdığı ilk diasporanın Kırım Tatar diasporası olduğunu belirtti. Kaşgarlı, “O tanışmamla Kırım Tatar diasporasının 'birliğin' adı, vücut bulmuş hali olduğunu fark ettim.” dedi. Belgeseli hazırlamanın diasporayı tanımanın en iyi fırsat olduğunu vurgulayan Kaşgarlı, Kalkay ile birlikte derneğin arşivini çalıştıklarını kaydetti. Kaşgarlı bu süreçte en heyecanlı kısmın röportajlar olduğunu belirterek, “Çünkü Tuncer Bey’in anlattığı hikâyelerin başrolleriyle konuşacaktım, benim için puzzle parçaları o zaman tamamlanmıştı.” dedi. KAŞGARLI İMKÂNSIZLIK İÇİNDE İMKÂN YARATMADAN ETKİLENDİĞİNİ SÖYLEDİ Belgeselin hazırlık aşamasında etkilendiği şeylerden birinin, “İmkânsızlık içinde imkân yaratmanın” olduğunu ifade eden Kaşgarlı, 1980’de meydana gelen darbenin dernek faaliyetlerinin yürütülmesine engel olmadığına şaşırdığını da sözlerine ekledi. Kaşgarlı, “Tam da Kırım Tatar diasporasından beklediğimiz şey buydu. Darbe nedeniyle Türkiye genelinde derneklerin faaliyetleri durdurulsa bile Kırım Tatarları Tepreş Şenlikleri’nde bir araya gelmiş, kültürlerini nasıl yaşatacaklarını düşünmüş, bir şekilde faaliyetlerini burada sürdürmüş.” şeklinde konuştu. Sürgüne uğramış bir halk olan Kırım Tatarlarının kültürlerini koruyabilmiş olmasının son derece kıymetli olduğunun altını çizen Kaşgarlı, müziğin ve dansın yalnızca kulağa ve göze hitap eden naif bir görsel ya da işitsel araç olmadığına, her birinin altında farklı hikâyeler bulunduğuna dikkat çekti. Kaşgarlı, “Bugün saygıyla ayağa kalkıp millî marşın okunması veya Kırım Tatar yırlarının dilden dile dolaşması, o günlerde verilen çabanın en büyük örneğidir.” dedi. "KIRIM TATAR DİASPORASININ ÇOCUKLARININ GÖZLERİNİ KIRIM'A AÇMASINI TEMENNİ EDİYORUM" Röportaj esnasında sorduğu “Kırım Derneği ile nasıl tanıştınız?” sorusuna verilen “Gözümü açtığımda” şeklindeki yanıtın kendisini çok etkilediğini belirten Kaşgarlı, “Bu hem gerçek hem de mecazî bir anlam taşıyordu. Dünya üzerindeki Kırım Tatar diasporasının çocuklarının ve torunlarının gözlerini vatan Kırım’a açmasını temenni ediyorum.” diyerek sözlerini sonlandırdı. Sunumun ardından “70 Yaşında Bir Çınar: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği” belgeselinin kısa versiyonu katılımcılara gösterildi. Belgesel katılımcılar tarafından beğeni topladı. KIRIM TATAR KÜLTÜRÜ ZOR KOŞULLARDA GELECEK NESİLLERE AKTARILDI Konferansın sunuculuğunu yapan Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin belgesel dair izlenimlerini ve duygularını katılımcılarla paylaştı. Şahin, “Bu arşivler, kitaplar ve belgeseller işte bu yüzden çok önemli. İzlerken çok farklı yerlere gittim.” diyerek Tepreş Şenlikleri’nde Kırım Tatar yırlarını elindeki daktilo ile tek tek çoğaltıp kültürlerini gelecek nesillere taşımayı zor koşullarda hedeflediklerini anımsattı. 45 yıl önce halk oyunları çalışmalarıyla Kırım Derneğinde aktif olarak görev aldığını belirten Şahin okul koridorlarında çalıştıklarına dikkat çekerek, “O günlerden bu günlere geldik. Kocaman binalarımız oldu. Bugünkü yerimizi sağlayan herkese teşekkür ederiz, rahmete gidenlerin yeri cennet olsun. Hepimiz dernekle büyüdük.” ifadelerini kullandı. "ASLINDA KIRIM TATARLARININ TEŞKİLATLANMASI BİR GENÇLİK HAREKETİ" Program kapsamında Esma Kasar’ın talebi üzerine gençlik yıllarından bu yana derneğe gönül verenlerden biri olan Kırım Derneği Genel Başkan Vekili Av. Namık Kemal Bayar, derneğin kronolojik tarihini kendi gözünden anlattı. Derneğin içinde doğduğunu ancak dernek ile resmî olarak 1993 yılında tanıştığını aktaran Bayar, “Aslında Kırım Tatarlarının teşkilatlanması bir gençlik hareketiydi. Numan Çelenbicihan, Cafer Seydahmet’te de bunu görebiliyoruz. 18-20’li yaşlarda millî hareketin kurucuları olarak yola çıkmışlar. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nda da bunu görebiliyoruz.” cümlelerini sarf etti. Bayar, bundan sonraki neslin de bu hareketi ve mücadeleyi devam ettireceğini temenni etti. Derneğin kendisi için önemli birkaç noktası olduğunu vurgulayarak, bunlardan birini “birlik” olarak nitelendiren Bayar, “Kırım Derneği; 25 şubesi, 5'i Türkiye’de 5'i yurt dışında temsilciliği bulunan yaklaşık 35 teşkilata sahip bir birlik.” diyerek Kırım Tatar Teşkilatları Platformu ve Dünya Kırım Tatar Kongresinin (DQTK) kuruluşundan da söz etti. "BİZ BU BİRLİĞİ SAĞLIYORUZ" Bayar, “2009 yılında kurulan DQTK’ye 11 ülkeden teşkilat katılmıştı. 2015 yılında 16 ülkeden 183 Kırım Tatar sivil toplum kuruluşunun (STK) 400 delegesini burada topladık. Bunu, Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) gözetimi, denetimi ve ortaklığıyla bugün çatısı altında bulunduğumuz Kırım Derneği Genel Merkezi yaptı. Bu sene 10. kez düzenlediğimiz Yaşlık Kurultayı'na 13 ülkeden 85 gencimiz katılım sağladı. Dolayısıyla biz bu birliği sağlıyoruz.” şeklinde konuştu. Ayrıca Bayar, 1992 yılından Kırım’ın işgali olan 2014 yılına kadar resmî verilere göre bin 598 Kırım Tatar gencinin Türkiye’ye gelerek eğitim almasını sağlamanın önünü açtıklarını dile getirerek, “Bana göre bu derneğin Kırım Tatar halkının geleceği için yaptığı en gurur duyduğum, en önemli katkılarından birisi budur.” dedi. KASAR'IN OKUDUĞU "KIRIM CENNET DEĞİL DOSTLAR" ŞİİRİ BÜYÜK BEĞENİ TOPLADI Bayar’a ithafen Türkiye’de eğitim alan öğrencilerden biri olduğunu hatırlatan Kasar, vatan Kırım’a dönerek kendi vatanına hizmet etmeyi amaçladığını kaydetti. Kasar, “İşgal buna mani oldu maalesef vatanımı terk etmek mecburiyetinde kaldım. Hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan, halkımızın yaşaması için, yeryüzünden silinmemesi için hepimiz elimizden geleninin fazlasının yapmalıyız. Bunu da görebiliyorum.” dedi. Kasar sözlerini, Kırım Tatar şair Şakir Selim’in “Kırım Cennet Değil Dostlar” şiiriyle sonlandırdı. Programı büyük bir beğeniyle takip eden katılımcılar, şiiri Kırım Tatarca okuyan Kasar’ı uzunca alkışladı. Katılımcılar gözyaşlarına hakim olamadı. PLAKET TAKDİM EDİLDİ Programın sonunda Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay ve Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin; QHA Türkiye İrtibat Bürosu Müdürü Esma Kasar, QHA Muhabiri Yağmur Filiz Kaşgarlı ve belgeselin çekimleri ile kurgu montajını üstlenen, QHA Video Editörü İrem Kaya’ya plaket takdim etti.

Kırım Vakfı Tarih ve Kültür Konferansları QHA ile başlıyor Haber

Kırım Vakfı Tarih ve Kültür Konferansları QHA ile başlıyor

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfının düzenli olarak her ayın ilk cumartesi günü düzenlediği Tarih ve Kültür Konferansları'nın yeni dönemi başlıyor. 2025-2026 dönemi için açılışını yapacak olan Tarih ve Kültür Konferansları'nın ilk programı Kırım Haber Ajansının (QHA) hazırladığı "70 Yaşında Bir Çınar: Kırım Derneği" belgeseli hakkında olacak. QHA Türkiye İrtibat Bürosu Müdürü Esma Kasar'ın, belgeselin hazırlığı ile ilgili olarak yapacağı sunumun ardından belgesel filmi katılımcılara gösterilecek. Program 4 Ekim 2025 tarihinde Kırım Derneği Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi'ndeki Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde tertip edilecek. 70 YAŞINDA BİR ÇINAR: KIRIM DERNEĞİ Kırım Haber Ajansı (QHA) tarafından hazırlanan "70 yaşında bir çınar: Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği" belgeseli 1 Eylül 2025 tarihinde ajansın tüm sosyal medya hesaplarında yayınlandı. Kaynak Metin ve Genel Danışmanlığı Tuncer Kalkay'ın, Yönetmenliğini Esma Kasar'ın, Senaryosunu Yağmur Filiz Kaşgarlı'nın, Kamera ve Kurguyu İrem Kaya ile Elif Başak Boyacı'nın, Sanat Yönetmenliğini ise Nazım Erkan Uğurluol'un üstlendiği belgesel filmi ilgi topladı. Vatanlarından koparılmalarına rağmen kimliklerini, kültürlerini ve millî davalarını unutmayan Kırım Tatarlarının sesi olan Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği, köklü tarihini ve 70 yılı aşan mücadelesini konu alan bir belgeselle izleyiciyle buluşuyor. 1950’li yıllarda İstanbul ve Ankara’da kurulan dernekler, Kırım Tatar diasporasının ortak çatısı haline geldi. İlk başkanlarından Niyazi Kırım’dan, efsanevi lider Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Türkiye ziyaretlerine; 12 Eylül sonrası yeniden canlanma sürecinden, 1990’larda Kırım’a dönüş ve yardımlara kadar birçok kritik dönemeç belgeselde yer alıyor. Belgesel; Kırım gecelerinden Tepreş şenliklerine, millî kıyafetlerle sahne alan halk oyunlarından “Bin Konut Projesi”ne, 2014 işgali sonrası düzenlenen büyük mitinglerden 2022'de Rusya'nın Ukrayna'nın tamamına karşı başlattığı topyekûn saldırıları karşısında verilen mücadeleye kadar geniş bir perspektif sunuyor. Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin “bir çınar” gibi kök salışını anlatan yapım, sadece bir kurumun tarihini değil, aynı zamanda Kırım Tatar halkının hafızasını, acılarını ve umutlarını da gözler önüne seriyor. Belgeselin tamamına ulaşmak için aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz:

Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi Haber

Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları kapsamında yeni isimleri ağırlamaya devam ediyor. 21 Haziran 2025 tarihinde 15.30’da Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi bünyesinde bulunan Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesinde başlayan programa, “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” isimli eseriyle Feridehanum Şahin konuk oldu. Kırım Vakfında “Toplumsal Hafızada Kırım Savaşları ve Sürgünler” konferansı düzenlendi pic.twitter.com/l0ohzlFRAY — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) June 21, 2025 TARİH VE KÜLTÜR KONFERANSLARI SEZONU KAPATTI Konferansın açılış konuşmaları Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay tarafından yapıldı. Kalkay konuşmasında bu konferansın 2024-2025 sezonunun son konferansı olduğunu belirterek, “Bugün son programımız. Dokuz programı tamamladık. Biz de zamanı güzel değerlendiren, güzel eserler ortaya koyan kardeşlerimiz ve arkadaşlarımızla birlikteyiz. Yirmi, otuz, hatta kırk yıl önce Türkiye’de Kırım ile ilgili çalışmalarımız oldukça sınırlıydı. Ama şimdi bu konuda büyük ilerlemeler kaydedildi. Programlarımız her hafta büyük ilgi görüyor. Bu bizi çok memnun ediyor.” dedi. Ayrıca Kalkay, 2025-2026 sezonunun ilk programında Kırım Derneğinin anlatılacağını ifade ederek, “Çünkü 26 Haziran’da Kırım Derneğinin 70. kuruluş yıl dönümü var. Kırım Vakfını kuran en büyük destekçilerden biri de Kırım Derneğidir.” ifadelerini kullandı. “HALK BİLİMİ KIRIM TATARLARI İÇİN ÖNEM ARZ EDİYOR” Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin ise eser vesilesiyle halk bilimi çalışmalarının Kırım Tatarları için olan önemine vurgu yaparak, “Her alanda doktorlarımız, öğrencilerimiz, sanatçılarımız, ressamlarımız, müzisyenlerimiz çok. Ancak halk bilimi alanında çalışan uzmanlarımız çok az. Halkımızı, dinimizi, kültürümüzü ve medeniyetimizi iyi bilen ya da bunlara ulaşmaya çalışan uzmanlar maalesef çok az. Bu eserin önemi de burada ortaya çıkıyor. Kendisinin halk bilgisi ve kültür alanındaki çalışmalarına devam etmesini diliyorum. Ona başarılar diliyorum.” cümlelerini sarf etti. “BAŞKA BİR ŞEY ÇALIŞAMAZDIM” Feridehanum Şahin, bu çalışmanın temelinin 2016 yılında yüksek lisans tezi olarak atıldığını belirtti. Tezin başlangıç noktasının ise ilginç bir yanlış anlamaya dayandığını ifade eden Şahin, "Aslında hocamın verdiği bir ödevi yanlış anlayarak yola çıktım. Yüksek lisans tezimde de bu konudan başka bir şey yapamazdım. Çünkü ailemde sürekli türküler konuşulurdu ve anlatılırdı.” dedi. Daha sonrasında Türk Dünyası Araştırmaları Vakfının (TDAV) kendisine ulaştığını belirten Şahin, eserinin yayımlanma sürecinden bahsetti. “SÖZLÜ TARİH VE TARİHİ BİRLEŞTİRDİM” Konferansta kitabın içeriğine de değinen Şahin, eserde 4 ciltlik “Kırım Tatar Tarihi” kitabını hazırlayan Prof. Dr. Valeriy Vozgrin’in çalışmalarından yararlandığını söyledi. Bununla birlikte Şahin, halk bilimi çalışmaları kapsamında sözlü tarih ve tarih bilimini birleştirdiğini belirtti. 1783 İLE BAŞLAYAN GÖÇ SÜRECİ Şahin eserinin başlangıç noktası olarak Rusya’nın Kırım’ı ilk işgal ettiği yıl olan 1783 yılını aldığını belirtti. Şahin, “Çünkü ne geliyorsa başımıza o dönem gelmeye başlıyor. Rus İmparatorluğu’nun Kırım’ı işgal etmesiyle başlayan ‘Karanlık Yüzyıl’, İsmail Bey Gaspıralı’nın Tercüman’ına kadar devam etti. Ruslar, Kırım’ı Kırım Tatarsızlaştırmaya ve Ruslaştırmaya çalıştı. Halka idari, siyasi ve iktisadi baskılarda bulundu. Buna dayanamayan halk göç etmek zorunda kaldı.” dedi. Şahin konuşmasında, göç dalgalarını tarihsel kesitlerle aktardı. 1783-1790 yılları arasında yaşanan ilk büyük göç dalgasının, Osmanlı topraklarına kitlesel geçişleri beraberinde getirdiğini söyledi. İkinci göç dalgasının ise 1820-1840 yıllarında artan baskılar nedeniyle gerçekleştiğini aktaran Şahin, 1850-1860 arasındaki üçüncü dalganın ise özellikle Kırım Savaşı ve sonrasındaki gelişmelerle bağlantılı olduğunu kaydetti. Dördüncü göç dalgasının 1870-1930 yılları arasında yaşandığını belirten yazar, bu süreçte de Kırım Tatarlarının Osmanlı ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti topraklarına göç etmeye devam ettiğini ifade etti. “CAMİLER YOK EDİLDİ, KÜLTÜREL BELLEK HEDEF ALINDI” Konferansta Kırım Tatarlarının uğradığı kültürel ve dinî baskılara da dikkat çeken Şahin, göçlerin yalnızca siyasi veya ekonomik nedenlerle değil, aynı zamanda kültürel soykırıma varan uygulamalar sebebiyle gerçekleştiğini vurguladı. Şahin, Rus İmparatorluğu döneminde camilerin yıkıldığını ya da kiliseye çevrildiğini, mezarlıkların tahrip edildiğini belirterek, "Sökülen mezar taşları inşaatlarda kullanıldı. Bu taşlar, bugün hâlâ arkeolojik kazılarda ya da farklı yerlerde ortaya çıkıyor.” bilgisini verdi. Dinî eğitimin engellendiğine de değinen Şahin, dinî eğitim almak isteyen gençlerin Rusya veya Ukrayna'ya gitmek zorunda kaldıklarını, birçok din adamının ise tutuklanarak sürgüne gönderildiğini söyledi. Ayrıca Şahin bu sebeple “Ant Etkenmen II”den “Ne istediniz mezarlıktan, Bozup evler yaptınız, Tatarlarının yüreğine, Kanlı bıçak vurdunuz.” dörtlüğünü katılımcılarla paylaştı. “Muhabir Türküsü”nü de okuyan Şahin, bu sözlerin dönemin tanıklığını yansıttığını söyledi. “ÖNCE KÜLTÜRÜ YOK ETTİLER” Şahin, kültürel yok oluşun sadece mekânsal yapılarla sınırlı kalmadığını, maddi ve manevi kültürel varlıkların da bilinçli biçimde ortadan kaldırıldığını ifade ederek, “Kültürel kimliğin yok edilmesine gelirsek, Rus sömürgecileri Kırım Tatarlarının maddi ve manevi kültürünü yok etmenin kültürel soykırım olduğunun idrakiyle tarihten ve yeryüzünden silmişlerdir. Bizim kültürümüzü yakmayı tercih ettiler, aynı Kırım'daki halkı yok ettikleri gibi.” şeklinde konuştu. Öte yandan Kırım Tatar kültürünün Kırım Tatar kimliğinin korunması için çok önemli olduğuna işaret eden Şahin, “Rusya kültürü yok ederek daha sonra da insanları daha kolay yıkarım düşüncesiyle hareket ediyor ancak yapamıyor.” dedi. “DERTLİ KAVAL” Şahin, toprağın kaybının halk üzerindeki etkisini de ele aldı. 18. yüzyılda yaşayan bir insanın toprakla kurduğu bağın günümüzden çok daha derin olduğunu belirten Şahin, modern insanın bu bağı anlamakta zorlanabileceğini ifade etti. Şahin toprağından edilen Kırım Tatarlarının, yeni yerlerde yaşasalar da eski manzaraları, dere kenarlarını, dağ silüetlerini hatırlamaya devam ettiklerini belirtti ancak artık gördükleri manzaranın o manzara olmadığını söyledi. Şahin bu özlemin sözlü kültüre de yansıdığını vurguladı ve “Dertli Kaval” türküsünü paylaştı. Şahin sunumunun devamında, 22 Ağustos 1866 tarihinde Taraktaş’ta Kızıltaş manastırının başrahibi Parfeniy’in kaybolması üzerine haksız yere suçlanıp idam edilen Taraktaşlı Seydamet Emir-Ali oğlu, Emir-Üsein Abduraman oğlu, Seyit-İbrahim Seyit-Amet’in katledilmesinin sözlü kültüre yansıtan etkisinden bahsetti. Gençlerin katledilmesi üzerine Kırım Tatarlarını “Menim adım Seyit oğlu Seydamet” adlı türküyü yaktığını belirten Şahin, Taraktaş’taki anıt önünde toplanan Kırım Tatarlarının hâlâ haksız yere öldürülen gençler için türküler söylediğini kaydetti. ZORUNLU ASKERLİĞİN GÖÇLERE ETKİSİ Bununla birlikte Şahin, 19. yüzyılda genç erkeklerin zorunlu askerlik yoluyla Kırım’dan koparıldığını ve bunun da yeni bir göç dalgasını tetiklediğini anlattı. O zamanlar zorunlu askerlikle ilgili yalan haberlerin ortaya çıktığını belirten Şahin, "Gençlerin 2 ya da 3 yıl değil, 7 yıla kadar sürecek askerî hizmete alınacağı söyleniyordu. İnsanlar yine de korkularından Kırım’ı terk etmek zorunda kalıyorlar. 1874 yılının sonuna kadar Kırım’dan 500 aile bu şekilde göç ediyor.” dedi. Öte yandan insanların pasaportsuz bir şekilde Kırım’ı terk etmek zorunda kaldıklarını açıklayan Şahin, “Bir belge dolduruluyor, bir noktalama hatası nedeniyle geri çevriliyor. Her seferinde yeniden para isteniyor, yeniden form dolduruluyor. O dönemde insanlar ekmek bulamazken bu belgeler için defalarca para ödemek zorunda kalıyorlardı.” ifadelerini kullandı. TÜRKÜLERE YANSIYAN ÖFKE VE HÜZÜN Eseri bağlamında Kırım Tatarlarını etkileyen savaşlardan bahseden Şahin, anlamsız savaşlar dolayısıyla öfkelenen Kırım Tatar halkının öfkelerini sözlü kültür ürünleriyle anlattıklarını söyledi. Bu bağlamda Şahin, Port-Arthur Türküsü ve Zapasnoyların Türküsü (Yedek Askerlerin Türküsü) ve Teğmen Tapsaşar Destanı gibi sözlü kültür ürünlerine değindi. Ayrıca yazar, Şompol Faciası üzerine yazılan Şompol Türküsü’nün hikâyesini de anlattı. SOVYET RUSYA VAHŞETİ Şahin, konuşmasında Kırım Tatar halkının sadece göç ve sürgünlerle değil, aynı zamanda açlık ve kolonyal baskılarla da sınandığını vurguladı. Özellikle Sovyet yönetiminin 1932-1933 yıllarında Ukrayna'da milyonlarca insanı aç bırakarak ölüme terk ettiği Holodomor Soykırımı’nı anımsatan Şahin, bu dönemde yaşanan trajedilerin kolektif hafızada derin izler bıraktığını ifade etti. Tarihî kaynaklara atıf yapan Şahin, Kırım Tatar aydını Hasan Sabri Ayvazov’ın Kırım’daki açlık sürecini anlattığı demecini paylaştı. Şahin, “Ayvazov’un aktardığına göre, sadece Şubat 1921 itibarıyla 500 bin kişi açlığa mahkûm edilmişti ve bunların 300 bini çocuktu. Toplam nüfusun yüzde 21’ine denk gelen bu kitlesel açlık, özellikle kırsal kesimde daha yıkıcı etki göstermişti. Açlığın şiddeti o denli büyüktü ki, çocuklarını yemek zorunda kalan aileler dâhi vardı.” cümlelerini sarf etti. VATAN HASRETİNE DAYANAMAMAK Şahin, 1930’lu yıllarda Kırım’da uygulanan kolonizasyon politikalarının halk üzerinde yarattığı ağır sonuçlara dikkat çekti. Şahin, 1930 yılında 4 bin 325 ailenin Ural ve Kuzey bölgelerine zorla sürgün edildiğini, bu uygulamanın Kırım nüfusunu yaklaşık yüzde 14 oranında azalttığını aktardı. Sürgün edilenlerin, Kırım’ın ılıman ikliminden bambaşka ve sert iklim koşullarına sahip Sibirya ve Ural gibi bölgelere gönderildiğini belirten Şahin, bu insanların burada çoğunlukla hayatlarını kaybettiklerini söyledi. Konuşmasında, Sovyet yönetiminin köylülerin tüm mal ve mülklerine el koyduğunu, özel mülkiyetin yasaklandığını dile getiren Şahin, “kulak” adı verilen zengin köylülerin fişlenip Sibirya’ya sürgüne gönderildiğini anlattı. “Kulak” kavramının oldukça keyfi uygulandığını belirten Şahin, bir köylünün sadece üzerinde bir ceket taşıdığı için ya da sahip olduğu bir inek ya da koyun dolayısıyla zengin ilan edilip sürgüne gönderildiğini ifade etti. Şahin “Lişenets” olarak damgalanan kişilerin (haklarından mahrum edilenler) ailelerinin gazeteye ilan vererek onlardan vazgeçtiklerini bildirdikleri uygulamayı anlattı. “1944 SÜRGÜNÜ BİR TRAVMA” Şahin, 18 Mayıs 1944 Kırım Tatar Sürgünü ve Soykırımı’nın Kırım Tatar edebiyatına sürgün hikâyelerini türünü kazandırdığını belirterek, “Çünkü bu sürgünü yaşamayan hiçbir aile yok Kırım'da. Ama biz şanslıyız ki bu sürgün hikâyelerini duymuşuz. Bazı aileler bu travmaları seslendirmek istemiyorlar. Çocuklarının bu acıyı yaşamasını istemedikleri için anlatmıyorlar.” dedi. Öte yandan Şahin anneannesi Remziye Seitibragimova’nın sürgünde yaşadığı hayatını anlatarak, Kırım Tatar halkının yaşadığı sürgünün sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve kültürel bir travma olduğunu dinleyicilere aktardı. Şahin 23 Haziran 1978 tarihinde sürgünden döndüğü Kırım'da Sovyet zulmünü protesto etmek için kendini ateşe veren Musa Mamut’un hikayesini anlattı ve Mamut’un cenazesinin âdeta bir mitinge dönüştüğünü hatırlattı. ESERİN KAPAĞI DİRENİŞİN SEMBOLÜ 1990 yılında Özenbaş’ta gerçekleştirilen ilk Hıdırellez kutlamasında Kırım Tatar fotoğraf sanatçısı Akim Seyitablayev tarafından çekilen fotoğrafı eserinin kapağı olarak seçtiğini belirten Şahin, “Çünkü bu kitapta yazılan bunca acıya, bunca adaletsizliğe, vicdansızlığa rağmen bu insanlar evlerine dönebilmişler. Ve kitaba da öyle üzgün bir yüz koymak istemedim açıkçası. Çünkü her ne kadar şu anda zor zamanlarla geçiriyor olsak da insanlarımızın bir kısmı şu an Kırım'da.” ifadeleriyle konuşmasını sonlandırdı. Konferans sonunda Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Feridehanum Şahin’e plaket takdim etti. Feridehanum Şahin, katılımcılar için eserini imzaladı.

Tarih ve Kültür Konferansları'nda “Belgeselci Gözüyle Kırım” konuşuldu Haber

Tarih ve Kültür Konferansları'nda “Belgeselci Gözüyle Kırım” konuşuldu

TRT televizyonlarında hazırladığı pek çok belgeseli ile tanınan, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödülü'nü üç defa kazanan Yapımcı-Yönetmen Neşe Sarısoy Karatay, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı tarafından her ay düzenli olarak tertip edilen Tarih ve Kültür Konferansları'na konuk oldu. Konferans, Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi'ndeki Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde 3 Mayıs 2025 tarihinde saat 14.00’te başladı. Programa; Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, KTMM Türkiye Temsilcisi ve Emel Kırım Vakfı Başkanı Zafer Karatay, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Kırım Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yüksel, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkan Yardımcısı ve Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin, yazar Dr. Serra Menekay ve Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Sekreteri Ülkü Aksel başta olmak üzere çok sayıda kişi katılım sağladı. Programın sunuculuğunu Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkan Yardımcısı ve Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin yaptı. Şahin, konuşmasında Kırım’ın çok farklı yönleriyle Tarih ve Kültür Konferansları'nda ele alındığını belirtti. KALKAY, YAŞANILANLARIN KAYIT ALTINA ALINMASI GEREKTİĞİNİ VURGULADI Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, programın açılış konuşmasını yaptı. Kalkay, konuşmasında gerçekleştirilen bu konferanslarla özellikle Türkiye’de yapılmış olan Kırım ile ilgili  çalışmaları gündeme aldıklarını belirtti. Bu konferansın düzenlenen 14. program olduğunu aktaran Kalkay, tarih boyunca yaşananların kayıt altına alınmasının önemine de dikkat çekti. Aynı zamanda konuşmasında 2025 yılının Kırım Derneğinin 70. kuruluş yıl dönümü olduğunu vurgulayan Kalkay, konuya ilişkin yapılan çalışmalarla mayıs ayı sonunda bir program düzenleneceğini duyurdu. KARATAY, BELGESELLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME YAPTI Yapımcı ve yönetmen Neşe Sarısoy Karatay, konuşmasında KTMM Türkiye Temsilcisi ve Emel Kırım Vakfı Başkanı Zafer Karatay ile çalışmalarının 1993 yılında başladığını belirtti. Konuşmasının başında “Kırım Tatarlarının vatan için verdiği mücadele, benim de vatana olan hassasiyetimi artırdı” ifadelerini kullanan Karatay, program kapsamında yapımcılığını veyahut yönetmenliğini üstlendiği; Kırım Belgeseli, Kırımoğlu: Bir Halkın Mücadelesi, Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında, Cengiz Dağcı Belgeseli ve İsmail Bey Gaspıralı Belgeseli isimli belgesellerden kesitler gösterdi. Sunum kapsamında bilgilendirmelere de yer verdi. “KIRIM TATARLARININ HEPSİ BİR VATAN MÜCADELESİ VERİYORDU” İlk defa 1993 yılında Kırım Belgeseli’ni çekmek için Kırım’a gittiğini aktaran Karatay, katılımcılara Kırım’a Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından çok kısa bir süre sonra gitmelerinden dolayı girişte yaşadıkları zorlukları anlattı. Kırım’ın o dönemlerde çok büyük bir yokluk ve yoksulluk içerisinde olduğunu belirten Karatay, aynı yıllarda Kırım Tatarlarının da yavaş yavaş yarımadaya döndüğünü aktardı. Karatay şu ifadeleri kullandı: Sovyetler Birliği’nin diğer bölgelerinde yaşayan Kırım Tatarları, oradaki evlerini ve işlerini bırakmışlar ve orada bir toprağın içerisinde çadır kurarak, tek gözlü bir evde bir sürü aile yaşamaya çalışıyordu. Gelirleri de yoktu. Gerçekten yokluk ve yoksulluk içerisindeydiler. Kırım Belgeseli’ne biz böyle başladık... İnsanlar gerçekten eğitimli ve medeniydi. Ancak o şartlar onları o duruma  getirmişti. Fakat hepsi bir vatan mücadelesi veriyordu. “BİR MİLLETİN YÜZDE 46.2’Sİ SÜRGÜN SIRASINDA KAYBEDİLİYORSA, O BİR SOYKIRIMDIR” Tüm bu projelerin yönetmenin Zafer Karatay olduğunu aktaran Neşe Sarısoy Karatay, bu belgeseli çekmesindeki amacın Kırım Tatarlarının yaşadığı sıkıntıları dünyaya anlatmak ve konu hakkında kamuoyu oluşturmak olduğunu vurguladı. Projelerde özellikle soykırım hususu üzerinde çok durduklarını belirten Karatay, “Kırım Tatarlarının sürgünü, aslında bir soykırımdır. Başka bir şey değil. Çünkü bir milletin yüzde 46.2’si sürgün sırasında kaybediliyorsa, o bir soykırımdır, soykırımdan da ötedir.” ifadelerini kullandı. Karatay, Kırım Belgeseli’nde hem Kırım’ın tarihinin hem de 1900’lü yıllarda yaşananların ele alındığını belirtti. Söz konusu bu belgeselin 6 bölümden oluştuğunu ve bunun Türkiye’de bir ilk olma niteliği taşıdığını aktardı. Neşe Sarısoy Karatay; Zafer Karatay’ın Kırım hakkındaki bilgisi, tecrübesi ve davaya olan inancıyla belgeselin başarılı bir ürün olduğunu belirtti. 1993 YILINDA ÇEKİLEN BELGESELDE SÜRGÜN CANLANDIRILDI Ardından yönetmenliğini Zafer Karatay’ın, 2. yönetmenliğini ise Neşe Sarısoy Karatay’ın yaptığı Kırım Belgeseli’nden kesitler gösterildi. Belgesel görüntülerinde dikkat çeken nokta ise 18 Mayıs 1944’te gerçekleşen sürgün gecesinin canlandırılması oldu. Karatay, sürgüne ait görseller videolar aradıklarını fakat bulamadıklarını bu nedenle de canlandırma yolunu seçtiklerini belirtti. Oyuncuların da sürgünü yaşayan ailelerden gelen insanlar olduğunu ve bu nedenle görüntülerdeki duygu aktarımının çok gerçekçi olduğunu ifade etti. Kırım belgeselinin yayınlandığı dönemde büyük bir etki yarattığını ve gazetelere de çıktığını aktaran Karatay, bu süreçten sonra Kırım meselesinin kitaplarda ve televizyonlarda daha çok yer almaya başladığını belirtti. “MİLLETİNE HİZMET ETMEK İSTİYORSAN ELİNDEN GELEN İŞLE BAŞLA” Ardından Türk dünyasındaki milli uyanış hareketlerinin öncülerinden ve en büyük fikir adamlarından olan Kırım Tatarı İsmail Bey Gaspıralı’nın anlatıldığı belgeselden kesitler izletildi. Sunumu kapsamında İsmail Bey Gaspıralı hakkında bilgi veren Neşe Sarısoy Karatay, Tercüman gazetesinin o dönemde yarattığı etkiden bahsetti. Karatay, “Belgesel yayınlandıktan sonra İsmail Bey Gaspıralı’nın şu sözü tekrar edilmeye başlandı: Milletine hizmet etmek istiyorsan elinden gelen işle başla.” şeklinde konuştu.  Aynı zamanda belgeselden sonra “Dilde, işte, fikirde birlik” şiarının Türkiye ve Türk çevrelerine tekrardan hatırlatıldığını ve çokça tekrarlandığını aktardı. İKİ ATEŞ ARASINDA KALMIŞ MÜSLÜMAN TÜRKLER VE MÜCADELELERİ Yönetmenliğini Neşe Sarısoy Karatay’ın, danışmanlığını Zafer Karatay’ın yaptığı Gamalı Haç İle Kızıl Yıldız Arasında belgeseli izletildi. Karatay; 2. Dünya Savaşı’nın ele alındığı belgeselde, eli kanlı diktatörler Adolf Hitler ve Josef Stalin’in kurbanı olan Türklerin öyküsünün aktarıldığını belirtti. Karatay, şu ifadeleri kullandı: Sovyetler Birliği'nde yaşayan iki ateş arasında (Hitler ve Stalin) kalmış tüm Müslüman ve Türk halklarının acısını anlatmaya çalıştık. Çünkü 2. Dünya Savaşı denildiği zaman bu trajedilerden sadece Yahudilerin etkilendiği düşünülüyor. Ancak Sovyetler Birliği'nde iki ateş arasında, ilk olarak Kızıl Ordu üniformasıyla savaşmak zorunda kalmış daha sonra Hitler’in Nazi kamplarında vefat etmiş binlerce insandan kimse bahsetmiyor. Bu insanlar isimsiz olarak mezarlara gömülmüş ve hepsinin başına bir haç dikilmişti. Ne Müslüman oldukları ne de kimlikleri belirtiliyordu. Çünkü Stalin, savaşta esir düşmeyi vatan hainliği olarak değerlendiriyordu. KARATAY, ASILSIZ İDDİALAR NEDENİYLE BU BELGESELİ ÇEKMEK İSTEDİ Bu belgeseli çekmek istemesindeki nedeni ise şu ifadelerle aktardı: Benim bu belgeseli çekmekteki en büyük isteğim, ortaya atılan asılsız iddialardı. Kırım Tatarlarının Almanlarla iş birliği yaptığı ve bu nedenle ülkelerinden sürüldüğü iddiası. Ben bu belgeselde bunu hiç dile getirmemeye çalıştım. Çünkü bir iddiayı dile getirmek sanki gerçekmiş gibi algılanmasına yol açıyordu. Sadece bu belgeselde insanların 1917’deki Rus ihtilalinden sonra nasıl baskılar altında kaldığını Cengiz Dağcı’nın romanlarından alıntılar ve canlandırmalar yaparak ve aynı zamanda o dönemi yaşamış kişilerin tanıklıklarıyla anlatmaya çalıştım… Büyük bir yalanın ve büyük bir iddianın arkasına biz bu belgeseli yaptık. Kırım Tatarlarının Almanlarla iş birliği yok. CENGİZ DAĞCI’NIN ESERLERİ, BELGESELLERDE KULLANILDI Aynı zamanda Neşe Sarısoy Karatay, Cengiz Dağcı’nın “Korkunç Yıllar” ve “Yurdunu Kaybeden Adam” eserlerinden alıntılarla belgeselin zenginleştirildiğine dikkat çekti. Çekilen bu belgesel ile konu üzerindeki sessizlik kilidinin kırıldığına dikkat çeken Karatay, Kırım Tatarlarının vatanlarına olan hassasiyetinin de kendisi üzerinde büyük etkiler yarattığını ifade etti. Cengiz Dağcı Belgeseli’ne ait kesitlerin izletilmesinin ardından Karatay, belgeselin yine o dönemlerde basında büyük ses uyandırdığını aktardı. Cengiz Dağcı’nın kendini halkına adadığını ve yazdığı romanlarla bellek aktarımını gerçekleştirdiğini vurguladı. Cengiz Dağcı’nın vefatına ait detayları anlatan Karatay; cenazenin Türkiye aracılığıyla Birleşik Krallık’tan Kırım’a getirildiğini ve Kızıltaş’a gömüldüğünü aktardı. Dağcı’nın “Yansılar” kitabında “Ölü bedenim Kızıltaş’a gömülsün” ifadelerini kullandığını ve bu durumun ilginç bir tesadüf olduğunu belirtti. KIRIMOĞLU’NUN HAYATI PARALELİNDE BİR HALKIN MÜCADELESİ Karatay, Kırımoğlu: Bir Halkın Mücadelesi Belgeseli’nde ise Kırım Tatar halkının millî lideri ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun hayatı paralelinde bir halkın mücadelesini anlattıklarını aktardı. Belgeselde Kırımoğlu’nun hayatının, kutlu davasının, Kırım Tatarlarının mücadelesinin ve Kırım’a geri dönüşlerin ele alındığını dile getirdi. Karatay, belgeselin detayı hakkında ise “Bu belgeselde Kırımoğlu, bir insan hakları savunucusuydu. Onu öne çıkarmaya çalıştık. Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun ve Kırım Tatarlarının vatan mücadelesinin bir pasif direniş olduğunu, kimseye şiddet uygulamadan vatana dönmek için yapılan bir mücadele olduğunu aktardık.” bilgilendirmesini yaptı. “İNŞALLAH KIRIM’DA TEKRARDAN YİNE BELGESEL ÇEKMEK NASİP OLUR” Neşe Sarısoy Karatay, belgeselde bine yakın dönem tanığının dinlendiğini, Sovyet arşivleri, KGB tutanakları ve kişisel arşiv bilgilerinin toplanıp taranarak belgesel için süzüldüğünü belirtti. Belgeselin TRT’de 14 kere yayınlandığını ve farklı dillere çevrildiğine dikkat çeken Karatay, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) film festivallerinde gösterildiğini belirtti. Ayrıca Karatay, belgeselin 2013 yılında çekildiğini ve 2014 yılında Kırım’ın Rus işgaline uğradığını kaydetti. Programın kapanışında ise Karatay, “İnşallah Kırım’da tekrardan yine belgesel çekmek nasip olur. Bütün arzumuz o.” dileğini ifade etti. PLAKET TAKDİM EDİLDİ Program kapanışında Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, yapımcı ve yönetmen Neşe Sarısoy Karatay’a plaket takdim etti.

“Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı Haber

“Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Vakfı her ay düzenli olarak tertip ettiği Tarih ve Kültür Konferansları kapsamında yeni isimleri ağırlamaya devam ediyor. Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği ile iş birliği içerisinde 5 Nisan 2025 tarihinde 14.00’te Dr. Ahmet İhsan Kırımlı Sosyal Tesisi bünyesinde bulunan Bekir Sıtkı Çobanzade Kütüphanesi'nde başlayan programda, "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserin yazarı Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Minara Aliyeva Çınar konuk oldu.  “Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya” isimli konferans Ankara’da yankı uyandırdı pic.twitter.com/Fzo2Tv5DDy — QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) April 5, 2025 Aliyeva Çınar, Türk kadınının millî ve medenî uyanışının en önemli figürlerinden, Türk kadın hareketinin öncüsü Şefika Gaspıralı'nın hayatı ve eşi Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin ideoloğu ve ikinci Başbakanı Nesip Yusufbeyli’nin Şefika Gaspıralı’ya göndermiş olduğu altmış altı adet mektup çerçevesinde hazırladığı eserini tanıttı. Konferansa; Kırım Derneği Genel Başkanı Mükremin Şahin, Kırım Vakfı Başkanı Tuncer Kalkay, Kırım Tatar Millî Meclisi (KTMM) Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Prof. Dr. Gayana Yüksel, Kırım Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yüksel, Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkan Yardımcısı ve Tuvgan Til İnternet Sitesi Koordinatörü Oya Deniz Çongar Şahin ve çok sayıda kişi katılım sağladı. “ŞEFİKA HANIM’I DAHA İYİ TANIMALI VE TANITMALIYIZ” Konferansın açılış konuşması KTMM Üyesi ve Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği Başkanı Yüksel tarafından gerçekleştirildi. Yüksel konuşmasında, "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserin Şefika Gaspıralı’yı yeniden tanıtan ve yakından gösteren bir kitap olduğunu belirterek başladı.  Şefika Gaspıralı’nın Kırım Tatarlarının tarihinde iz bırakan bir kadın olduğunu kaydeden Yüksel cümlelerine şu şekilde devam etti: Maalesef bunu iyi bilmiyoruz, bilemiyoruz. Kırım'dan gelen, Ukrayna'dan gelen birisi olarak bunu söylüyorum. Ve bu kitap, bu çalışma bizim bilincimizi, bizim bilgilerimizi artıran kaynaktır. Ve şunu da söylemem gerekiyor, bir dernek olarak (Şefika Gaspıralı Uluslararası Kadın Birliği) yola çıktık, çalışmalarımıza başladık. Çalışmalarımız devam ediyor. Yani çok yeniyiz, yeni kurulduk. Geçen sene kadın birliği olarak yola çıktık. Ve şu anda çalışmalarımız devam etmektedir. Polonya, Romanya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Ukrayna'ya projeler yapıyoruz. Her yerde Şefika Gaspıralı’yı anlatıyoruz. O her yerde ve hakikaten gurur duyacağımız, örnek olarak göstereceğimiz bir kadındır.  “MEKTUPLAR İSMAİL BEY’E AİT SANILDI” Konferans, Aliyeva Çınar’ın "Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli kitabının sunumu ile devam etti. Aliyeva Çınar, cümlelerine eserin ortaya çıkış sürecinden bahsederek başladı. Eserin altmış altı mektubun incelenmesiyle ortaya çıktığını belirten Aliyeva Çınar, kırk altı mektubun kendisine Türk Ocakları Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı tarafından verildiğini söyledi. İlk başta mektupların Kırım Tatar siyasetçi, düşünür, yazar, eğitimci ve yayıncı İsmail Bey Gaspıralı’ya ait olduğunu sanıldığını ifade eden Aliyeva Çınar, mektupları okudukça aslında Nesip Yusufbeyli’den Şefika Gaspıralı’ya yazılan mektuplar olduğunun ortaya çıktığını bildirdi. Aliyeva Çınar, altı mektubun Azerbaycan Devlet Arşivi’nde bulunan Azize Caferzade arşivinden; on mektubun ise Nesip Yusufbeyli arşivinden alındığını bildirdi. Aliyeva Çınar geriye kalan üç mektubun ise, ŞengülHablemitoğlu ve Necip Hablemitoğlu’nun “Şefika Gaspıralı ve Rusya’da Türk Kadın Hareketi 1893-1920)” isimli eserinden alındığını söyledi. “ONLARIN YERİ ORASI: VATAN” Azize Caferzade’ye mektupların Şefika Gaspıralı’nın kızı Zöhre Yusufbeyli tarafından verildiğini bildiren Aliyeva Çınar, mektupların araştırılması sırasında yaşadığı bir anıyı paylaştı: Dediğim gibi 6 mektubu Prof. Dr. Azize Canferzade'den aldık. Bunu araştırdığımda Azize Canferzade'nin bir yazısını okudum. Orada şöyle bir ifade vardı. Okuduğumda da çok duygulandım: ‘Canferzade, Zöhre Hanım'dan mektupları alır. Canferzade, Zöhre Hanım'dan bu mektupları alırken o an hissettiği duyguyu da şöyle ifade ediyor: Mektupları görünce gözlerime inanamadım diyor. Zöhre Hanım bu mektupları bana verdiğinde ona dedim ki, bu acil hatıraları bana niçin veriyorsunuz? Onlardan nasıl ayrılabilirsiniz? Zöhre Hanım'ın gözleri doldu. Onların yeri orası, vatan…’ TERCÜMAN GAZETESİ VE ŞEFİKA GASPIRALI Aliyeva Çınar sunumuna, Şefika Gaspıralı’nın yetiştiği entelektüel çevreden ve hayatından anekdotlara yer vererek devam etti. Bu bağlamda Aliyeva Çınar, Şefika Gaspıralı’nın hem anne hem de baba tarafından köklü ve aydın ailelerden geldiğini belirtti ve Şefika Hanım’ın oldukça iyi bir eğitim gördüğünü kaydetti. Bununla birlikte “Tabii Tercüman dediğimizde en başta aklımıza İsmail Bey Gaspıralı gelir ama tercüman dediğimiz zaman aklımıza Şefika Hanım da gelir.” diyen Aliyeva Çınar, Tercüman gazetesinin Şefika Hanım’ın hayatında ve hayata bakış açısında çok önemli bir yeri olduğunu söyledi.  Ayrıca Aliyeva Çınar, o dönemdeki edebî çevrenin ve etrafını saran siyasî ve toplumsal olayların, Şefika Hanım'ın hayata bakışının değiştirilmesine vesile olduğunu belirtti ve “Bununla birlikte dünyaya çok daha farklı bir pencereden bakmış oluyor Şefika Hanım. Kadınlara karşı yapılan kabalıkları görüyor, okuyor. Hak etmedikleri muameleleri görüyor. Cehaletin ve rezaletin kurbanı olmaya maruz kalmalarını görüyor. Yani kadın meselesi Şefika Hanım'ı ön planda ya da ilk planda ilgilendiren en önemli konu olarak görülüyor.” şeklinde ekledi. ŞEFİKA HANIM VE NESİP BEY NASIL TANIŞTI? Aliyeva Çınar ifadelerine, Nesip Yusutbeyli’nin hayatınından bahsederek devam etti. Nesip Yusufbeyli’nin Türk dünyası için çok önemli bir isim olduğunu belirten Aliyeva Çınar, “Nesip Yusuf Beyli hayatını, aklını, çalışmalarını hep halkına adamış bir insandır. Ülkenin geleceğini, daha doğrusu Azerbaycan'ın bağımsızlığına ömrünü adayan bir kişiydi. Çok önemli çalışmalara imza atmıştı. Büyük bir devlet adamıydı.” ifadelerini kullandı. Daha sonrasında Aliyeva Çınar, Şefika Hanım ile Nesip Yusufbeyli’nin tanışma hikâyesini aktardı: Tercüman gazetesinin etrafında gelişen olaylar, ceditçilik akımı, eğitim faaliyetleri, Türkçülük akımı, Türkiye-Tataristan ve Azerbaycan ülkelerini birbirine hep yakınlaştırmıştı. O dönemde Odessa Üniversitesinde eğitim alan öğrenciler, İsmail Gaspıralı’yı hep ziyarete sık sık Kırım’a gelirler. Şefika Hanım da böyle bir ziyaret esnasında Nesip Yusufbeyli ile tanışıyor. İlk aşamada tabii ki iki arkadaş gibi ilişkiler kuruluyor. Bunu kendi mektuplardan yola çıkarak söyleyebiliriz. Daha sonra da bu ilişki duygusal bir hâl alıyor.  Birbirinin fikrini öğrenmeye çalışıyorlar, birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. “ŞEFİKA HANIM, SAYGIDEĞER ŞEFİKA HANIM VE ŞEFİ” Konferansın devamında Aliyeva Çınar, “Mektuplar: Nesip Yusufbeyli'den Şefika Gaspıralı'ya" isimli eserinin ışığında Necip Yusufbeyli tarafından Şefika Gaspıralı’ya gönderilen mektupların özelliklerini ve içeriklerini anlattı. Mektupların sadece ikili sevgili arasında geçen aşk mektupları olmadığını vurgulayan Aliyeva Çınar, mektupların aynı zamanda birer tarihî belge olduğunu söyledi. Bununla birlikte Aliyeva Çınar, mektuplardaki hitap şekillerinin de önemine vurgu yaptı ve Nesip Bey’in Şefika Hanım’a “Şefika Hanım, Saygıdeğer Şefika Hanım ve Şefi” gibi isimlerle seslendiğini bildirdi. Sonrasında Nesip Yusufbeyli’nin 1905 yılında yazmış olduğu bir mektubu aktaran Aliyeva Çınar, cümlelerine şu şekilde devam etti: Nesip Bey'in 1905 Temmuz ayında yazdığı mektupta şöyle bir ifade var. Biraz sitem ediyor tabi bu arada Şefika Hanım'a: ‘…İlk başta senden mektup almadığım bir gün bile olmadı. Gönderdiğin hemen hemen bütün mektuplara da anında cevap yazıp gönderdim. Başlangıçta öyleydi. Şimdi ise… İki haftada bir mektup, bazen de bir kartpostal.’ Demek ki neredeyse her bir mektup gelirdi ve cevap giderdi. Eserini yazma aşamasında Nesip Yusufbeyli’nin mektuplarına kendini kaptırdığını vurgulayan Aliyeva Çınar, mektupların çok güzel bir dille yazıldığını belirtti. Aynı zamanda mektuplarda dönemin tarihî çerçevesi, Türk kadınların toplumdaki yeri, Türk kadının hakları, Türk toplumu hakkında fikirler ve Türk dünyasında eğitimin önemi gibi konuların da yer aldığını söyledi. Öte yandan eseri yazarken karşılaştığı zorluklardan bahseden yazar, mektupların hepsinin belirli bir tarihi olmadığı için sıralama yapmanın zor olduğunu söyledi. Bununla beraber, mektupların sadece Nesip Yusufbeyli tarafından yazılmasından dolayı yorumlamakta güçlük çektiğini bildirdi.  AŞK VE TUTKU, ACI VE HÜZÜN Aliyeva Çınar, “Benim hazırlamış olduğum eserin konusu hayatının baharında suikasta uğrayarak yaşamına göz yuman Azerbaycan'ın önemli bir devlet bir siyaset adamı Nesip Yusuf Beyli'nin üniversite öğrencisi iken âşık olduğu ve daha sonra kendisiyle hayatını birleştirdiği İsmail Gaspıralı’nın kızı Kırım'ın millî mücadelesinde aktif rol oynayan Müslüman-Türk kadınlarının modern yaşamında öncülük yapan Şefika Gaspıralı’na yazdığı mektuplardır. Aşk ve tutkunun, acı ve hüznün, ayrılık ve ihanetin bir arada yaşandığı bir hayat devrelerini bulacağız bu mektuplarda. Feleğin acımadan, vatanlarından uzak yerlere savulduğu iki bedbaht insanın hayatlarıdır.”  ifadeleriyle sunumuna son verdi. Konferansın sonunda katılımcıların sorularını yanıtlayan Minara Aliyeva Çınar'a günün anısında Gayana Yüksel tarafından plaket takdim edildi. Konferans sonrasında Aliyeva Çınar, katılımcılar için eserini imzaladı.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.