"A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlenen EmpowHer Zirvesi sona erdi
"A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlenen EmpowHer Zirvesi sona erdi
Hayat Yolu Derneğinin "A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlediği, Ankara Ukrayna Derneği iş birliğinde tertip edilen EmpowHer Zirvesi ikinci gününde farklı konuların ele alındığı oturumlarla devam etti.
Haber Giriş Tarihi: 15.08.2025 21:04
Haber Güncellenme Tarihi: 15.08.2025 21:19
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.qha.com.tr/
Avrupa Komisyonunun destekleriyle “A Two Way Journey” projesi kapsamında Hayat Yolu Derneği tarafından Ankara Ukrayna Derneği iş birliğiyle düzenlenen EmpowHer Zirvesi ikinci gününde oturumlarla devam etti. Saat 10.00 itibarıyla başlayan ilk oturumda "Çok Kültürlülük ve Toplumsal Kabul" başlığıyla İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkan Yardımcısı Nurhal Çelik katılımcıları bilgilendirdi.
Hayat Yolu Derneğinin "A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlediği, Ankara Ukrayna Derneği iş birliğinde tertip edilen EmpowHer Zirvesi ikinci gününde farklı konuların ele alındığı oturumlarla devam etti. pic.twitter.com/7nT1I4U5qo
— QHA - Kırım Haber Ajansı (@qha_kirimhaber) August 15, 2025
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK VE TOPLUMSAL KABUL
Çelik, çok kültürlü toplumsal kabul konusunda sivil toplum çalışmalarının yaygınlaştırılmasının çok önemli olduğunu dile getirdi. Bugün dünya genelinde savaş, zulüm, çatışma, insan hakları ihlalleri nedenleriyle insanların göç etmek durumunda kaldığını dile getiren Çelik, dünyada her 67 kişiden birinin bu sebeplerle göç etmiş olduğunu aktardı. Çelik, “Bize düşen sorumluluk, uluslararası insan hakları çerçevesinde bu olguya ve bu olgunun getirdiği sorunlara dair duyarlılığı artırmak ve hak temelli bir savunuculuğu yaygınlaştırmak.” ifadelerini kullandı.
MÜLTECİ, SIĞINMACI VE GÖÇMEN KAVRAMLARI
Çelik mülteci, sığınmacı ve göçmen kavramlarının birbirleri ile karıştırıldığından bahsederek bu kavramların anlamlarına açıklık getirdi. Çelik, “Göçmen kavramı, bir uluslararası sınır içinde geçici veya kalıcı olarak çeşitli sebeplerle anavatanını terk edenlere işaret eder. Zorunlu göç ise silahlı çatışmalar, şiddet, insan hakları ihlalleri, doğal veya insan kaynaklı felaketler neticesinde insanların göç etmeye mecbur kalmasıdır. Mülteci kavramı ise 1951 Cenevre Sözleşmesi ile tanımlanmış bir kavramdır. Irkı, dini veya siyasî düşünceleri sebebiyle ülkesine dönemeyen kişileri ifade etmektedir. Sığınmacı ise mülteci olmak için başvurmuş olan kişiye denir.” açıklamasında bulundu.
“İGAM ULUSLARARASI MÜLTECİ HAKLARINI GÖREV EDİNMİŞ BİR KURUM”
Çok kültürlülük ve toplumsal kabul konusunda İGAM’ın yürüttüğü çalışmalardan bahseden Çelik, merkez olarak en çok diyaloğa önem verdiklerini ve diyalog ile birçok sorunun çözülebileceğini ifade etti. Çelik, başkan yardımcısı görevinde bulunduğu İGAM’ın 2013 yılında, Türkiye’deki göç araştırmaları alanında çalışma maksadıyla kurulduğunu kaydetti. İGAM’ın kâr amacı gütmeyen bağımsız bir kurum olduğunu söyleyen Çelik, İGAM’ın hak temelli bir anlayışla hareket eden ve mülteci haklarının korunmasını görev edinen bir kurum olduğunu aktardı. Çelik, İGAM’ın koruma, savunuculuk, toplumsal uyum gibi konularda araştırma, eğitim, danışmanlık ve farkındalık çalışmaları yürüttüğünü kaydetti. Çelik, “İGAM’ın bu bağlamda en temel amacı, uluslararası mülteci hukukunun Türkiye’de uygulanmasını ve geliştirilmesini amaçlar.” dedi.
“ZORUNLU AYRILIK”
EmpowHer Zirvesinin ikinci gününde Nurhal Çelik’in oturumunun ardından Kırım Ailesi Kurucusu Anife Kurtseitova, “Zorunlu Ayrılık” başlığı kapsamında konuşma yaptı. Kurtseitova konuşmasına Ankara Ukrayna Derneğine ve Hayat Yolu Derneğine teşekkür ederek başladı.
Konuşmasına kendi hayat hikayesini anlatarak başlayan Kurtseitova, bir Kırım Tatarı olarak Kırım Tatarlarının maruz kaldığı zulme tanıklık ettiğini aktardı. Kurtseitova, “1944 Kırım Tatar Sürgünü’nde bir kadın 20 yaşındaydı. Sürgünün ilk zamanlarında yaşadıkları zor hayat şartları altında kendi annesini, babasını ve küçücük evladını alıp topraklarını terk etti. Hayvan vagonlarında kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden bütün Kırım Tatarları sürgün edildi.” dedi. Aynı zamanda tüm Kırım Tatar erkeklerin 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği adına savaştığını dile getiren Kurtseitova, Kırım Tatar erkekler savaştayken onların ailelerini sürgüne gönderen Sovyetler Birliği’nin kirli yüzünü gösterdiğini belirtti.
Binlerce Kırım Tatarının 2. Dünya Savaşı’nda ve sürgünde hayatını kaybettiğini dile getiren Kurtseitova, sürgünün ilk yılında Kırım Tatar halkının yarısının sürgün yolundaki insanlık dışı muameleden ve kötü yaşam koşullarından dolayı hayatını kaybettiğini aktardı. “Hayvan vagonlarında su ve yemeğe ulaşmak, hatta nefes almak bile imkânsızdı. Hayatta kalmayı başarabilenler ağır yaşam koşullarında her gün yaşam mücadelesi verdi. Bu koşullar altında birçok mucize de gerçekleşti.” diyen Kurtseitova, annesinin ve kardeşlerinin sürgün döneminde hayata gözlerini açtıklarını dile getirdi.
“BİR GÜN KIRIM’A DÖNME UMUDU İÇİNDE YAŞADILAR”
Vatan topraklarından sürgün edilen ailesinin Ukrayna’nın Herson bölgesine yerleştiğini kaydeden Kurtseitova, ailesinin yerleşmek için Herson bölgesini seçmekle Kırım’a yakın olma isteklerini ve bir gün Kırım’a dönme umudu içinde yaşadıklarını aktardı. Kendi hayat hikâyesini anlatan Kurtseitova, “Ben de Herson’da doğdum ve uzun yıllar burada yaşadıktan sonra ancak 1987 yılında Kırım’a dönebildim. Ben 6 yaşında Kırım’da yaşadığımız süre boyunca çok fazla çocukluk travması geçirdim. Sovyetler Birliği yetkilileri bizi her gün evimizden çıkarmak için uğraşıyordu. Kırım Tatarları haklarını korumak ve memleketlerini geri almak için çetin bir mücadele sergiliyordu. Okula giderken Rus ailelerin çocukları taş atıp ağır hakaretlerde bulunuyordu. Akran zorbalığına maruz kaldığım için eğitim hayatım korkunç bir haldeydi.” şeklinde konuştu.
Kurtseitova, kendisinin ve ailesinin Sovyet rejiminden ağır baskı ve şiddet gördüğünü, ancak mücadeleyi bırakmadıklarını anlattı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra rahatladıklarını dile getiren Kurtseitova, o zamanlarda Kırım Tatar okulları açılmaya başlandığını ve Kırım Tatarlarına ait kültür merkezleri kurulduğunu dile getirdi. Kurtseitova, “Yaşanan bu gelişmeler Kırım Tatar Meclisinin sıkı çalışmasıyla elde edildi. Milletimizin özgürlüğü konusunda ailemin çok aktif rol almasından dolayı gurur duyuyorum. Dolayısıyla benim de halkımızın kurtuluşu adına çalışmaktan başka gayem olamazdı.” dedi.
“KIRIM’DA 2014 YILINA KADAR MUTLUYDUK”
Kırım’da yaşadığı süreçte sürgünden dönenlere yardım edildiğini kaydeden Kurtseitova, 2014 yılına kadar Kırım’da bir düzen kurulduğunu ve mutlu bir yaşam sürüldüğünü belirtti. Ancak Kurtseitova 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından işgaliyle Kırım Tatarlarını yeni bir zorlu süreç karşıladığını ifade etti. Kurtseitova şunları kaydetti:
“Bundan dolayı Kırım’ı terk etmek zorunda kaldık. Bunun neticesinde Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’de (Kiev) yeni bir hayat kurmak zorunda kaldık. İlk başta işgalin yakında biteceğini ve hepimizin eve döneceğini düşündük. Ancak her geçen gün Kırım’dan daha fazla aile ayrılıyordu. Rus askerleri evlere girip zulmediyordu.”
Kırım’ı terk edip Kıyiv’e gelen ailelerle buluştuğunu söyleyen Kurtseitova, “İşgali çok acı bir şekilde yaşayan ve anavatanlarından ayrılmak zorunda kalan çocuklarımızın anadillerini unutmamaları için bazı kurslar düzenlemeyi önerdim. Çocuklar bir aradayken yeni hayatlarına daha da iyi adapte olup, birbirlerine inanılmaz derecede destek sağlıyorlar.” ifadelerini kullandı. Anadilde eğitimin yanı sıra dans eğitimlerinin de verildiğini aktaran Kurtseitova, uzun yıllardır hayalini kurduğu Kırım ve Kırım Tatarlarının tarihiyle ilgili derslere başlandığını belirtti. Kırım Tatar kültürüne dair başka birçok alanda kurslar düzenlendiğini belirten Kurtseitova, “2015 yılında Kırım Ailesi Derneğimizin kuruluşunu resmî olarak tescil ettik. Birkaç yıl içinde Kırım Ailesinde yüzden fazla öğrencimiz oldu.” dedi.
“KIRIM TATAR HALKININ SESİ OLMAK ADINA ÖNEMLİ İŞLERDE BULUNDUK”
Kurtseitova, Kırım Ailesi Derneğinin her geçen gün daha fazla katılım ile büyüdüğünü vurgulayarak, çocukların Kırım kültürünü her yerde tanıtmaya başladığını anlattı. Bu bağlamda Kurtseitova, “Birçok ülkenin farklı şehirlerinde öğrencilerimiz sahneye çıkarak Kırım Tatar millî danslarını icra ettiler. Kültürümüze dair şarkılar söyleyip gösteriler düzenlediler. Derneğimiz tarafından Kırım Tatar kültürünü tanıtan çalışma defterleri basıldı. İnternet üzerinden bilgi adına eğitim platformu kurduk. Halkımızın sesi olmak adına önemli işlerde bulunduk.” cümlelerini sarf etti.
“KIRIM AİLESİ SADECE BİR DERNEK DEĞİL, BÜYÜK BİR AİLE”
Kurtseitova Kırım Ailesi ile ilgili, “Kırım Ailesi sadece bir dernek ve çocuk merkezi değil. Kırım’dan çıkıp Kıyiv’de hayat kuran ailelerin bir araya gelerek oluşturduğu büyük bir aile.” ifadelerini kullandı. Kırım Ailesi Derneğinin Kıyiv’deki faaliyetlerinin yalnızca 8 yıl sürdüğünü dile getiren Kurtseitova, “24 Şubat 2024 tarihinde Kıyiv’de bomba sesleriyle uyandık. Sığınaklarda kendimizi ve çocuklarımızı korumaya çalıştık. Bir süre sığınakta kaldıktan sonra Ukrayna’yı terk etmek zorunda kaldık. Ukrayna’dan çıkarken karşılaştığımız korkunç manzaraları hala dün gibi hatırlıyorum. Büyükelçiliğin kurtarma otobüslerine binerek Türkiye’ye geldik.” dedi.
Savaştan önce 2 Şubat 2024’te Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın Kıyiv’de Kırım Ailesi Derneğini ziyaret ettiğini belirten Kurtseitova, o zamanlarda savaş ihtimalinin gündemde olduğunu ve Erdoğan’ın, savaş olması halinde “Biz sizin yanınızdayız” dediğini aktardı.
“BİZE KUCAK AÇAN TÜRKİYE’YE MİNNETTARIZ”
Üç senedir Kırım Ailesi olarak Eskişehir’de yaşadıklarını ve dernek faaliyetlerine burada devam ettiklerini aktaran Kurtseitova, “Vatanımızdan ve akrabalarımızdan uzak kalsak da burada bize kucak açan ve yaralarımızı saran Türkiye’ye minnettarız. Ayrıca burada bize her türlü desteği sağlayan Göç İdaresine, YTB’ye, TİKA’ya ve Kırım Tatar derneklerine çok teşekkür ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Kırım Tatarları ve Türk dünyasında önemli yere sahip İsmail Bey Gaspıralı ve Bekir Sıtkı Çobanzade gibi isimlerin parlak bir gelecek için çalıştığını vurgulayan Kurtseiova, gelecek nesillerin de aynı şekilde güzel faaliyetlerde bulunmasını temenni etti. Kırım Tatarlarının bütün isteğinin öz vatanlarına dönmek olduğunu dile getiren Kurtseitova, Kırım için mücadele etmeye devam edeceğini söyleyerek anlatımını sonlandırdı.
SİVİL TOPLUMUN ULUSLARARASI POLİTİKADAKİ YERİ
Zirvenin son oturumunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şerif Onur Bahçecik, sivil toplumun uluslararası politikadaki yerini ele aldı.
“UKRAYNA’YA İNSANÎ YARDIMLAR ÖNE ÇIKIYOR”
Konuşmasında sivil toplumun uluslararası politikadaki yerini Ukrayna örneği üzerinden ele alan Bahçecik, Rus saldırıları ile Ukrayna’da önemli oranda insanî yardım ihtiyacının ortaya çıktığını anlattı. Bahçecik insanî yardım konusunda öne çıkan aktörlerin Birleşmiş Milletler (BM), bağış yapan ülkeler ve uluslararası sivil toplum kuruluşlar olduğunu aktardı. Bu bağlamda Bahçecik, “BM insanî yardım çağrısında bulunuyor, raporlama yapıyor ve uluslararası kamuoyunu harekete geçirmeye çalışıyor. Ülkeler, ise BM’nin yaptığı insanî yardımları finansal olarak karşılamak konusunda sorumluluk alıyor. Uluslararası sivil toplum örgütleri de bu yardımları toplayarak yerel sivil toplum kuruluşları ile birlikte belli programlar ve projeler çerçevesinde insanî yardımlar yapıyor.” bilgisini verdi.
YEREL SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE ULUSLARARASI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞ BİRLİĞİ SAĞLAMANIN ÖNEMİ
İnsanî yardımların etkili bir şekilde sağlanabilmesi için uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla yerel sivil toplum kuruluşlarının beraber hareket etmesinin önemine vurgu yapan Bahçecik, Ukrayna’daki sivil toplum kuruluşlarının ülkelerini çok iyi tanıdığını, uluslararası sivil toplum örgütlerinin de uluslararası sisteme çok iyi düzeyde aşina olduğunu belirtti. Bahçecik, yerel sivil toplum örgütleriyle uluslararası sivil toplum örgütlerinin bir arada çalışmasını sağlamak amacıyla Ukrayna’da bu alanda kurumlar kurulduğunu aktardı. Bahçecik, Ukrayna’ya yardım faaliyetlerinin koordinasyonun sağlanabilmesi ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için bu alanda faaliyet gösterecek bir kurumun varlığının önemini vurguladı. Yerel sivil toplum örgütleri ile uluslararası sivil toplum örgütleri arasında sağlanan koordinasyonun örgütler arasında karşılıklı öğrenme ve deneyim paylaşımı gibi avantajları da beraberinde getirdiğini belirten Bahçecik, Ukrayna’da bunun olumlu etkilerinin gözlemlendiğini dile getirdi.
Konuşmaların ardından konuşmacılara Teşekkür Belgesi takdim edildi. Oturumlar sona erdikten sonra Sivil Toplum Örgütü Fuarı düzenlendi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
"A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlenen EmpowHer Zirvesi sona erdi
Hayat Yolu Derneğinin "A Two Way Journey" projesi kapsamında düzenlediği, Ankara Ukrayna Derneği iş birliğinde tertip edilen EmpowHer Zirvesi ikinci gününde farklı konuların ele alındığı oturumlarla devam etti.
Avrupa Komisyonunun destekleriyle “A Two Way Journey” projesi kapsamında Hayat Yolu Derneği tarafından Ankara Ukrayna Derneği iş birliğiyle düzenlenen EmpowHer Zirvesi ikinci gününde oturumlarla devam etti. Saat 10.00 itibarıyla başlayan ilk oturumda "Çok Kültürlülük ve Toplumsal Kabul" başlığıyla İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkan Yardımcısı Nurhal Çelik katılımcıları bilgilendirdi.
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK VE TOPLUMSAL KABUL
Çelik, çok kültürlü toplumsal kabul konusunda sivil toplum çalışmalarının yaygınlaştırılmasının çok önemli olduğunu dile getirdi. Bugün dünya genelinde savaş, zulüm, çatışma, insan hakları ihlalleri nedenleriyle insanların göç etmek durumunda kaldığını dile getiren Çelik, dünyada her 67 kişiden birinin bu sebeplerle göç etmiş olduğunu aktardı. Çelik, “Bize düşen sorumluluk, uluslararası insan hakları çerçevesinde bu olguya ve bu olgunun getirdiği sorunlara dair duyarlılığı artırmak ve hak temelli bir savunuculuğu yaygınlaştırmak.” ifadelerini kullandı.
MÜLTECİ, SIĞINMACI VE GÖÇMEN KAVRAMLARI
Çelik mülteci, sığınmacı ve göçmen kavramlarının birbirleri ile karıştırıldığından bahsederek bu kavramların anlamlarına açıklık getirdi. Çelik, “Göçmen kavramı, bir uluslararası sınır içinde geçici veya kalıcı olarak çeşitli sebeplerle anavatanını terk edenlere işaret eder. Zorunlu göç ise silahlı çatışmalar, şiddet, insan hakları ihlalleri, doğal veya insan kaynaklı felaketler neticesinde insanların göç etmeye mecbur kalmasıdır. Mülteci kavramı ise 1951 Cenevre Sözleşmesi ile tanımlanmış bir kavramdır. Irkı, dini veya siyasî düşünceleri sebebiyle ülkesine dönemeyen kişileri ifade etmektedir. Sığınmacı ise mülteci olmak için başvurmuş olan kişiye denir.” açıklamasında bulundu.
“İGAM ULUSLARARASI MÜLTECİ HAKLARINI GÖREV EDİNMİŞ BİR KURUM”
Çok kültürlülük ve toplumsal kabul konusunda İGAM’ın yürüttüğü çalışmalardan bahseden Çelik, merkez olarak en çok diyaloğa önem verdiklerini ve diyalog ile birçok sorunun çözülebileceğini ifade etti. Çelik, başkan yardımcısı görevinde bulunduğu İGAM’ın 2013 yılında, Türkiye’deki göç araştırmaları alanında çalışma maksadıyla kurulduğunu kaydetti. İGAM’ın kâr amacı gütmeyen bağımsız bir kurum olduğunu söyleyen Çelik, İGAM’ın hak temelli bir anlayışla hareket eden ve mülteci haklarının korunmasını görev edinen bir kurum olduğunu aktardı. Çelik, İGAM’ın koruma, savunuculuk, toplumsal uyum gibi konularda araştırma, eğitim, danışmanlık ve farkındalık çalışmaları yürüttüğünü kaydetti. Çelik, “İGAM’ın bu bağlamda en temel amacı, uluslararası mülteci hukukunun Türkiye’de uygulanmasını ve geliştirilmesini amaçlar.” dedi.
“ZORUNLU AYRILIK”
EmpowHer Zirvesinin ikinci gününde Nurhal Çelik’in oturumunun ardından Kırım Ailesi Kurucusu Anife Kurtseitova, “Zorunlu Ayrılık” başlığı kapsamında konuşma yaptı. Kurtseitova konuşmasına Ankara Ukrayna Derneğine ve Hayat Yolu Derneğine teşekkür ederek başladı.
“SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KİRLİ YÜZÜ: 1944 KIRIM TATAR SÜRGÜNÜ”
Konuşmasına kendi hayat hikayesini anlatarak başlayan Kurtseitova, bir Kırım Tatarı olarak Kırım Tatarlarının maruz kaldığı zulme tanıklık ettiğini aktardı. Kurtseitova, “1944 Kırım Tatar Sürgünü’nde bir kadın 20 yaşındaydı. Sürgünün ilk zamanlarında yaşadıkları zor hayat şartları altında kendi annesini, babasını ve küçücük evladını alıp topraklarını terk etti. Hayvan vagonlarında kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden bütün Kırım Tatarları sürgün edildi.” dedi. Aynı zamanda tüm Kırım Tatar erkeklerin 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği adına savaştığını dile getiren Kurtseitova, Kırım Tatar erkekler savaştayken onların ailelerini sürgüne gönderen Sovyetler Birliği’nin kirli yüzünü gösterdiğini belirtti.
Binlerce Kırım Tatarının 2. Dünya Savaşı’nda ve sürgünde hayatını kaybettiğini dile getiren Kurtseitova, sürgünün ilk yılında Kırım Tatar halkının yarısının sürgün yolundaki insanlık dışı muameleden ve kötü yaşam koşullarından dolayı hayatını kaybettiğini aktardı. “Hayvan vagonlarında su ve yemeğe ulaşmak, hatta nefes almak bile imkânsızdı. Hayatta kalmayı başarabilenler ağır yaşam koşullarında her gün yaşam mücadelesi verdi. Bu koşullar altında birçok mucize de gerçekleşti.” diyen Kurtseitova, annesinin ve kardeşlerinin sürgün döneminde hayata gözlerini açtıklarını dile getirdi.
“BİR GÜN KIRIM’A DÖNME UMUDU İÇİNDE YAŞADILAR”
Vatan topraklarından sürgün edilen ailesinin Ukrayna’nın Herson bölgesine yerleştiğini kaydeden Kurtseitova, ailesinin yerleşmek için Herson bölgesini seçmekle Kırım’a yakın olma isteklerini ve bir gün Kırım’a dönme umudu içinde yaşadıklarını aktardı. Kendi hayat hikâyesini anlatan Kurtseitova, “Ben de Herson’da doğdum ve uzun yıllar burada yaşadıktan sonra ancak 1987 yılında Kırım’a dönebildim. Ben 6 yaşında Kırım’da yaşadığımız süre boyunca çok fazla çocukluk travması geçirdim. Sovyetler Birliği yetkilileri bizi her gün evimizden çıkarmak için uğraşıyordu. Kırım Tatarları haklarını korumak ve memleketlerini geri almak için çetin bir mücadele sergiliyordu. Okula giderken Rus ailelerin çocukları taş atıp ağır hakaretlerde bulunuyordu. Akran zorbalığına maruz kaldığım için eğitim hayatım korkunç bir haldeydi.” şeklinde konuştu.
“KIRIM TATARLARININ ÖZGÜRLÜĞÜ ADINA AİLEMİN MÜCADELESİNDEN DOLAYI GURUR DUYUYORUM”
Kurtseitova, kendisinin ve ailesinin Sovyet rejiminden ağır baskı ve şiddet gördüğünü, ancak mücadeleyi bırakmadıklarını anlattı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra rahatladıklarını dile getiren Kurtseitova, o zamanlarda Kırım Tatar okulları açılmaya başlandığını ve Kırım Tatarlarına ait kültür merkezleri kurulduğunu dile getirdi. Kurtseitova, “Yaşanan bu gelişmeler Kırım Tatar Meclisinin sıkı çalışmasıyla elde edildi. Milletimizin özgürlüğü konusunda ailemin çok aktif rol almasından dolayı gurur duyuyorum. Dolayısıyla benim de halkımızın kurtuluşu adına çalışmaktan başka gayem olamazdı.” dedi.
“KIRIM’DA 2014 YILINA KADAR MUTLUYDUK”
Kırım’da yaşadığı süreçte sürgünden dönenlere yardım edildiğini kaydeden Kurtseitova, 2014 yılına kadar Kırım’da bir düzen kurulduğunu ve mutlu bir yaşam sürüldüğünü belirtti. Ancak Kurtseitova 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından işgaliyle Kırım Tatarlarını yeni bir zorlu süreç karşıladığını ifade etti. Kurtseitova şunları kaydetti:
“Bundan dolayı Kırım’ı terk etmek zorunda kaldık. Bunun neticesinde Ukrayna’nın başkenti Kıyiv’de (Kiev) yeni bir hayat kurmak zorunda kaldık. İlk başta işgalin yakında biteceğini ve hepimizin eve döneceğini düşündük. Ancak her geçen gün Kırım’dan daha fazla aile ayrılıyordu. Rus askerleri evlere girip zulmediyordu.”
“KIRIM AİLESİ DERNEĞİ İLE ÇOCUKLARA KIRIM İLE İLGİLİ ÇOK SAYIDA EĞİTİM SAĞLANIYOR”
Kırım’ı terk edip Kıyiv’e gelen ailelerle buluştuğunu söyleyen Kurtseitova, “İşgali çok acı bir şekilde yaşayan ve anavatanlarından ayrılmak zorunda kalan çocuklarımızın anadillerini unutmamaları için bazı kurslar düzenlemeyi önerdim. Çocuklar bir aradayken yeni hayatlarına daha da iyi adapte olup, birbirlerine inanılmaz derecede destek sağlıyorlar.” ifadelerini kullandı. Anadilde eğitimin yanı sıra dans eğitimlerinin de verildiğini aktaran Kurtseitova, uzun yıllardır hayalini kurduğu Kırım ve Kırım Tatarlarının tarihiyle ilgili derslere başlandığını belirtti. Kırım Tatar kültürüne dair başka birçok alanda kurslar düzenlendiğini belirten Kurtseitova, “2015 yılında Kırım Ailesi Derneğimizin kuruluşunu resmî olarak tescil ettik. Birkaç yıl içinde Kırım Ailesinde yüzden fazla öğrencimiz oldu.” dedi.
“KIRIM TATAR HALKININ SESİ OLMAK ADINA ÖNEMLİ İŞLERDE BULUNDUK”
Kurtseitova, Kırım Ailesi Derneğinin her geçen gün daha fazla katılım ile büyüdüğünü vurgulayarak, çocukların Kırım kültürünü her yerde tanıtmaya başladığını anlattı. Bu bağlamda Kurtseitova, “Birçok ülkenin farklı şehirlerinde öğrencilerimiz sahneye çıkarak Kırım Tatar millî danslarını icra ettiler. Kültürümüze dair şarkılar söyleyip gösteriler düzenlediler. Derneğimiz tarafından Kırım Tatar kültürünü tanıtan çalışma defterleri basıldı. İnternet üzerinden bilgi adına eğitim platformu kurduk. Halkımızın sesi olmak adına önemli işlerde bulunduk.” cümlelerini sarf etti.
“KIRIM AİLESİ SADECE BİR DERNEK DEĞİL, BÜYÜK BİR AİLE”
Kurtseitova Kırım Ailesi ile ilgili, “Kırım Ailesi sadece bir dernek ve çocuk merkezi değil. Kırım’dan çıkıp Kıyiv’de hayat kuran ailelerin bir araya gelerek oluşturduğu büyük bir aile.” ifadelerini kullandı. Kırım Ailesi Derneğinin Kıyiv’deki faaliyetlerinin yalnızca 8 yıl sürdüğünü dile getiren Kurtseitova, “24 Şubat 2024 tarihinde Kıyiv’de bomba sesleriyle uyandık. Sığınaklarda kendimizi ve çocuklarımızı korumaya çalıştık. Bir süre sığınakta kaldıktan sonra Ukrayna’yı terk etmek zorunda kaldık. Ukrayna’dan çıkarken karşılaştığımız korkunç manzaraları hala dün gibi hatırlıyorum. Büyükelçiliğin kurtarma otobüslerine binerek Türkiye’ye geldik.” dedi.
Savaştan önce 2 Şubat 2024’te Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan’ın Kıyiv’de Kırım Ailesi Derneğini ziyaret ettiğini belirten Kurtseitova, o zamanlarda savaş ihtimalinin gündemde olduğunu ve Erdoğan’ın, savaş olması halinde “Biz sizin yanınızdayız” dediğini aktardı.
“BİZE KUCAK AÇAN TÜRKİYE’YE MİNNETTARIZ”
Üç senedir Kırım Ailesi olarak Eskişehir’de yaşadıklarını ve dernek faaliyetlerine burada devam ettiklerini aktaran Kurtseitova, “Vatanımızdan ve akrabalarımızdan uzak kalsak da burada bize kucak açan ve yaralarımızı saran Türkiye’ye minnettarız. Ayrıca burada bize her türlü desteği sağlayan Göç İdaresine, YTB’ye, TİKA’ya ve Kırım Tatar derneklerine çok teşekkür ediyoruz.” ifadelerini kullandı.
Kırım Tatarları ve Türk dünyasında önemli yere sahip İsmail Bey Gaspıralı ve Bekir Sıtkı Çobanzade gibi isimlerin parlak bir gelecek için çalıştığını vurgulayan Kurtseiova, gelecek nesillerin de aynı şekilde güzel faaliyetlerde bulunmasını temenni etti. Kırım Tatarlarının bütün isteğinin öz vatanlarına dönmek olduğunu dile getiren Kurtseitova, Kırım için mücadele etmeye devam edeceğini söyleyerek anlatımını sonlandırdı.
SİVİL TOPLUMUN ULUSLARARASI POLİTİKADAKİ YERİ
Zirvenin son oturumunda Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şerif Onur Bahçecik, sivil toplumun uluslararası politikadaki yerini ele aldı.
“UKRAYNA’YA İNSANÎ YARDIMLAR ÖNE ÇIKIYOR”
Konuşmasında sivil toplumun uluslararası politikadaki yerini Ukrayna örneği üzerinden ele alan Bahçecik, Rus saldırıları ile Ukrayna’da önemli oranda insanî yardım ihtiyacının ortaya çıktığını anlattı. Bahçecik insanî yardım konusunda öne çıkan aktörlerin Birleşmiş Milletler (BM), bağış yapan ülkeler ve uluslararası sivil toplum kuruluşlar olduğunu aktardı. Bu bağlamda Bahçecik, “BM insanî yardım çağrısında bulunuyor, raporlama yapıyor ve uluslararası kamuoyunu harekete geçirmeye çalışıyor. Ülkeler, ise BM’nin yaptığı insanî yardımları finansal olarak karşılamak konusunda sorumluluk alıyor. Uluslararası sivil toplum örgütleri de bu yardımları toplayarak yerel sivil toplum kuruluşları ile birlikte belli programlar ve projeler çerçevesinde insanî yardımlar yapıyor.” bilgisini verdi.
YEREL SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ İLE ULUSLARARASI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ARASINDA İŞ BİRLİĞİ SAĞLAMANIN ÖNEMİ
İnsanî yardımların etkili bir şekilde sağlanabilmesi için uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla yerel sivil toplum kuruluşlarının beraber hareket etmesinin önemine vurgu yapan Bahçecik, Ukrayna’daki sivil toplum kuruluşlarının ülkelerini çok iyi tanıdığını, uluslararası sivil toplum örgütlerinin de uluslararası sisteme çok iyi düzeyde aşina olduğunu belirtti. Bahçecik, yerel sivil toplum örgütleriyle uluslararası sivil toplum örgütlerinin bir arada çalışmasını sağlamak amacıyla Ukrayna’da bu alanda kurumlar kurulduğunu aktardı. Bahçecik, Ukrayna’ya yardım faaliyetlerinin koordinasyonun sağlanabilmesi ve kaynakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için bu alanda faaliyet gösterecek bir kurumun varlığının önemini vurguladı. Yerel sivil toplum örgütleri ile uluslararası sivil toplum örgütleri arasında sağlanan koordinasyonun örgütler arasında karşılıklı öğrenme ve deneyim paylaşımı gibi avantajları da beraberinde getirdiğini belirten Bahçecik, Ukrayna’da bunun olumlu etkilerinin gözlemlendiğini dile getirdi.
Konuşmaların ardından konuşmacılara Teşekkür Belgesi takdim edildi. Oturumlar sona erdikten sonra Sivil Toplum Örgütü Fuarı düzenlendi.
Son Haberler