SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kafkasya

QHA - Kırım Haber Ajansı - Kafkasya haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kafkasya haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Erdoğan: Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun Haber

Erdoğan: Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bakü'de tertip edilen Azerbaycan'ın Zafer Günü Töreni'nde konuştu. ERDOĞAN'DAN AZERBAYCAN ORDUSUNA TEBRİK Konuşmasına, "Zafer Günü'nüzün 5. yıl dönümünde sizlerle beraber olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. İlham Aliyev kardeşimin nazik daveti için şükranlarımı sunuyorum. Sizlere Türkiye'deki kardeşlerinizin selamlarını getirdim." sözleriyle başlayan Erdoğan, bu gurur gününde Türk Devletleri Teşkilatının da aynı coşkuyu yaşadığını belirtti. "Zaferiniz kutlu olsun. Cenab-ı Allah Azerbaycan'ı ve Türk dünyasını nice zaferlere kavuştursun." diyen Erdoğan, vatan muharebesinde toprağa düşen tüm şehitleri, Azerbaycan'ın yiğit evlatlarını rahmetle yad etti. Erdoğan, Azerbaycan edebiyatının sembol isimlerinden Mehmet Aras'ın Azerbaycan Türkü'nün vatan aşkını, "Bugün gerek her anımız vatan desin. Kılıcımız, kalkanımız, vatan desin. Ölenlerin yerine kalanımız vatan desin. Vatan desin, kalbimizin her duygusu her vurgusu vatan desin. Farkı yoktur harda olak, zamanımız, mekanımız vatan desin." sözleriyle anlattığını söyledi. Kalpleri her seferinde "vatan" diye çarpan kahraman gazilere minnet duygularını ifade eden Erdoğan, hayatları pahasına verdikleri destansı mücadeleyle 30 yıllık işgali sona erdiren Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin tüm mensuplarını bir kez daha tebrik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı şekilde Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'i tebrik etti, başarılarının daim olmasını diledi. "BU BARIŞ VE GÜVEN İKLİMİ DAHA DA GÜÇLENMEYE DEVAM EDECEK" Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: Karabağ'ın azatlığa kavuşması sadece Azerbaycan için değil, Türk dünyası içinde büyük bir gurur vesilesidir. Azerbaycan Ordusunun Karabağ toprağında attığı her adım, istiklal ve izzet uğruna dökülen her damla kan, Türk dünyasının tarihinde birer şeref nişanesi olarak ortak tarihimize altın harflerle yazılmıştır. Bugün burada Azerbaycan askeri Türkiye'den gelen asker kardeşleriyle omuz omuza yan yanalar. Askerlerimize baktıkça iki devlet tek millet şiarının ne demek olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Şehitlerimizin birbirine karışan kanlarının üzerinde yükselen hürriyet sancağı, Karabağ'ın dört bir yanında şanla, şerefle, gururla dalgalanıyor. Bundan 45 gün önce aslen Karabağlı olan büyük bir şairi rahmeti rahmana uğurladıklarını hatırlatan Erdoğan, merhum Yavuz Bülent Bakiler'in Karabağ'a olan hasretini, "Toprağına bayraklarla girebilirim. Kara sevdalılar gibi hasretim Karabağ'a. Uğruna ölebilirim. Bir gün biterse her şey Karabağ'ı görmeden, istemem bandolar büyük çelenkler. Allah'ım, ruhuma biraz sükun ver. Üstüme okunmuş birkaç avuç mübarek Karabağ toprağından serpilse yeter." mısralarıyla dile getirdiğini hatırlattı. Yıllarca şairlerin Karabağ için böyle özlem dolu şiirler yazdığını aktaran Erdoğan, "İlham kardeşimin dirayetli liderliği altında Azerbaycan Ordusu, Karabağ'ı işgalden kurtararak gönüllerdeki 30 yıllık bu yangını da söndürdü. Allah'a hamdolsun bugün Laçin'den Şuşa'ya, Zengilan'dan Hankendi'ne, Hocalı'dan Fuzuli'ye kadar Karabağ'ın her karışında huzur var, kalkınma var, barış, refah ve özgürlük var. İnşallah bu barış ve güven iklimi daha da güçlenmeye devam edecek." diye konuştu. "BU ZAFERİ KAFKASYA'DA KALICI BARIŞA GİDEN YOLUN KİLOMETRE TAŞI OLARAK GÖRÜYORUZ" Karabağ Zaferi'nin vicdanları kanatan büyük bir adaletsizliği sonlandırmakla kalmadığını aynı zamanda bölgede yeni bir dönemin kapılarını araladığını belirten Erdoğan, "Vatan muharebesi, Asya ve Avrupa'daki jeopolitik dengeleri de değiştirdi. Biz ne kin tutarız ne de geçmişteki acıların tekrar yaşanmasına izin veririz. Dolayısıyla bu zaferi bir son olarak değil, Kafkasya'da kalıcı barışa giden yolun kilometre taşı olarak görüyoruz." dedi. Kafkasya'da barışın hakim olmasının Asya'dan Avrupa'ya tüm bölgenin refahına hizmet edeceği kanaatinde olduklarına değinen Erdoğan, şöyle devam etti: Şunu da burada özellikle vurgulamak isterim; biz kalıcı barış noktasında son derece ümit varız, iyimseriz. İlham Aliyev kardeşimin kalıcı barışın tesisi için gösterdiği, samimi çabaları takdirle karşılıyoruz. Ermenistan Başbakanı Sayın (Nikol) Paşinyan'ın da bu yolda attığı cesur adımları memnuniyetle takip ediyoruz. İnşallah bu muhteşem zafer her iki liderin yapıcı tavrıyla bölgede huzuru ve barışı edecek kalıcı bir anlaşmayla neticelenecektir. Türkiye olarak bu konuda üzerimize ne düşüyorsa inşallah bunu yapmaya devam edeceğiz. Gelinen noktada Can Azerbaycan'ın hem bölgesinde hem de ötesinde kaydettiği ilerlemeden büyük bir kıvanç duyuyoruz. İlişkilerin somut ve stratejik projelerle her geçen gün daha da güçlendiğini kaydeden Erdoğan, "Hatırlayacaksınız asrın proje Azeri-Çırak-Güneşli başta olmak üzere Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Şahdeniz ve TANAP ile taçlandırdığımız iş birliğimizi son olarak Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı'nı faaliyete geçmesiyle daha da perçinledik. Şimdi bu iş birliğimizi daha da ileriye götürmenin ve kapsamını geliştirmenin gayreti içindeyiz. Kafkasya'da tesis edilecek yeni rotaların ulaştırma ve enerji iletim imkanlarını arttırmasını temenni ediyoruz. Hazar Geçişli Doğu Batı Orta Koridoru'nun bölgedeki tüm kardeşlerimizin faydasına olacak şekilde yatırımlarla geliştirmemiz gerekiyor." diye konuştu. ⁠"AZERBAYCAN, BÖLGENİN YENİDEN İMAR VE İHYASI İÇİN BÜYÜK BİR GAYRET SARF EDİYOR" Bilhassa Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolu Hattı'nı en verimli şekilde kullanmak için Azerbaycan'la beraber çok daha ileri adımlar atacaklarına inandığını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Azerbaycan, Karabağ başta olmak üzere bölgenin yeniden imar ve ihyası, halkın güvenli geri dönüşü ve yok edilen kültürel ve dini mirasın restorasyonu için büyük bir gayret sarf ediyor." ifadelerini kullandı. İlham Aliyev ile Karabağ'a yaptıkları ziyaretlerin bir kısmına Şahbaz Şerif'in de iştirak ettiğini hatırlatan Erdoğan, zaferden sonra Karabağ'ın tamamında yaşanan kalkınma ve yatırım seferberliğine bizzat şahitlik ettiğini söyledi. Havalimanlarını, yolları, köprüleri, tünelleri, demir yollarını, evleri, yükselen binaları, tarım ve ulaştırma projelerini yerinde gördüklerini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: İlham kardaşımın liderliğinde Can Azerbaycan'ın neleri başarabileceğine yakından tanık olduk. Bir kez daha 'maşallah, barekallah' diyorum. Tabii bizim gördüklerimiz sadece bir başlangıç, inşallah bunların devamı da gelecek. Muhteşem güzelliğiyle Karabağ tekrar bölgenin parlayan yıldızı olacak. Bu süreçte biz de Azerbaycan'a gereken her türlü desteği vereceğiz. Can Azerbaycan'la ikili işbirliğimizin yanı sıra Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki birlik ve dayanışmamızı da sürdürüyoruz. Aile meclisimizin tüm fertlerinin en üst düzey katılımıyla Ekim ayında Gebele'de 12. Zirvemizi gerçekleştirdik. Zirvede çağrısını yaptığım, 15 Aralık Dünya Türk Dili Günü kararının da UNESCO bünyesinde hayata geçmesinden memnuniyet duyuyorum. ERDOĞAN, ENVER PAŞA VE NURİ PAŞA'YI ANDI Azerbaycan'ın sarsılmaz desteğiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) Türk dünyası içindeki konumunun güçlenmesini temenni ettiklerini belirten Erdoğan, "Bu düşüncelerle vatan muharebesinde alkanlarıyla toprağa sulayan aziz şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Aynı şekilde 1918'de Bakü'yü işgalden kurtarın Kafkas İslam Ordusu'nun bütün şehitlerin, bilhassa Gazi-i Namdar, Şehid-i Ala Enver Paşa'yı ve kardeşi Nuri Killigil Paşa'yı bir kez daha minnetle anıyorum. Bu vesileyle 9 Kasım Devlet Bayrak Günü'nüzü de yürekten kutluyorum." dedi. Töreni, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif birlikte izledi. Üç ülkenin milli marşlarının seslendirilmesiyle başlayan törenin ardından 44 günlük savaşta şehit düşen askerlerin aziz hatırasına bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Erdoğan, Aliyev ve Şahbaz'ın konuşmalarından sonra Türk askerlerinin de yer aldığı geçit töreni gerçekleştirildi.

Kuzey Kafkasya Avrupa’nın Güvenlik Sınırı: Kıyiv’de yeni deklarasyon kabul edildi Haber

Kuzey Kafkasya Avrupa’nın Güvenlik Sınırı: Kıyiv’de yeni deklarasyon kabul edildi

Ukrayna’nın başkenti Kıyiv'de 1 Kasım 2025 tarihinde “Avrupa'nın Güvenlik Sınırı: Kuzey Kafkasya” başlıklı uluslararası konferans düzenlendi. Konferansa Ukrayna Parlamentosu Başkan Yardımcısı Oleksandr Koniyenko, sürgündeki Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Başbakanı Ahmed Zakayev, Ukrayna Cumhurbaşkanlığı Ofisi Danışmanı Mıhaylo Podolyak, Ukrayna’nın eski Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko, Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı Refat Çubarov, KTMM Başkan Yardımcısı ve Ukrayna milletvekili Ahtem Çiygöz, Ukrayna Milletvekili Mariya Mezentseva, dünyanın farklı ülkelerinden Çeçen diasporası temsilcileri, Ukrayna ordusunda görev alan gönüllü Çeçen birlikleri askerleri ve Kafkasya’nın diğer halklarının resmi delegeleri ile aktivistler katıldı. Ayrıca konferansın katılımcıları arasında Ukraynalı siyasetçiler, savaş gazileri, insan hakları savunucuları ve gazeteciler yer aldı. Ukrayna Parlamentosunun, Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin Rusya Federasyonu tarafından işgalini ve Çeçen halkının soykırımını kınayan karar tasarısının kabulünün 3. yıl dönümüne ithafen düzenlenen “Avrupa'nın Güvenlik Sınırı: Kuzey Kafkasya” başlıklı uluslararası konferansta, Kuzey Kafkasya’nın stratejik önemi, bölge halklarının özgürlük ve kendi kaderini tayın etme mücadelesi, Kafkas birliklerinin Ukrayna’nın savunmasına ve Rus işgaline karşı direnişe katkıları ele alındı. Konferansın sonunda, “Kuzey Kafkasya'nın Avrupa'nın Güvenlik Sınırı Olduğuna Dair Kıyiv Bildirgesi” kabul edildi. Belgede, Kuzey Kafkasya’nın Avrupa güvenlik mimarisinde kritik bir rol oynadığı vurgulanarak, bölge halklarının özgürlük ve insan hakları mücadelesine uluslararası desteğin artırılması çağrısında bulunuldu. Bildirgenin tam metni şu şekilde: Kuzey Kafkasya'nın Avrupa'nın Güvenlik Sınırı Olduğuna Dair Kıyiv Bildirgesi Kıyiv, 1 Kasım 2025 Giriş Bizler, “Avrupa'nın Güvenlik Sınırı: Kuzey Kafkasya” adlı uluslararası konferansın katılımcıları olarak, Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin işgalini kınayan 18 Ekim 2022 tarihli №2672-IX sayılı Ukrayna Parlamentosu kararının üçüncü yıl dönümü vesilesiyle Kıyiv’de toplandık. Birleşmiş Milletler Şartı, Helsinki Nihai Senedi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilkeleri doğrultusunda hareket ederek, Ukrayna’nın uluslararası tanınmış sınırları içindeki egemenliği ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığımızı teyit ederek, Avrupa’nın istikrarı ve güvenliğinin, Kuzey Kafkasya halklarının kaderiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu kabul ederek, bu bildirgeyi kabul ediyoruz. I. Vizyon ve Temel İlkeler 1. Kuzey Kafkasya, Avrupa güvenlik sisteminin kritik bir halkasıdır. Hibrit saldırılar, militarizasyon, baskılar, sürgünler, kültürel asimilasyon ve bilgi operasyonları gibi sistematik tehditler sınır aşan niteliktedir ve koordineli uluslararası müdahaleler gerektirmektedir. 2. Kuzey Kafkasya’nın yeniden hukukun üstünlüğüne kavuşması, halklarının haklarının korunması ve bölgenin işgalden kurtulması, Avrupa’nın uzun vadeli istikrarının temel unsurlarıdır. Avrupa Birliği, Türkiye, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri için Rusya boyunduruğundan kurtulmuş bir Kuzey Kafkasya; Avrasya’da siyasi istikrarın, Karadeniz’de barışın, çöküş halindeki Rusya Federasyonu’nun emperyalist dürtülerinin dizginlenmesinin ve bu rejimin radikal İran’dan yalıtılmasının teminatıdır. 3. Bölge halklarının özgürlük, güvenlik ve onur arayışına destek verilmesi; caydırıcılık ve adil barış politikalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu bağlamda, Batılı siyasetçi ve uzmanların Kuzey Kafkasya’yı “Rusya’nın bir parçası” olarak değil, kendi kimliği, elitleri ve geleceği olan bağımsız bir makro bölge olarak değerlendirmeye başlaması kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle, bölgenin "milletler hapishanesinde" (Rusya) kalmaya devam etmesine bağlı kalmayan, bölgenin geleceğine dair kendi vizyonlarına sahip olanlarla diyalog başlatmak önemlidir. II. Siyasi ve Hukuki Yönergeler 4. Katılımcılar, Kuzey Kafkasya’ya yönelik kademeli bir İşgalden Kurtarılma Politikası Yol Haritası geliştirilmesini ve uygulanmasını desteklemektedir. Bu yol haritası dört tamamlayıcı eksenden oluşur: Hukuki eksen: Evrensel yargı mekanizmalarının kullanımı, suçların belgelenmesi, uluslararası mahkemelere başvuruların desteklenmesi. Yaptırım ekseni: Baskılar, askeri seferberlik, zorla göç ettirme ve kültürel yok etme eylemleri nedeniyle kişisel ve sektörel yaptırımların genişletilmesi. İnsani eksen: Mülteci ve yerinden edilmiş kişilerin korunması, siyasi mahkûmlara destek, tıbbi ve psikolojik yardıma erişim, dil ve kültürün korunması. İletişim ekseni: Dezenformasyonla mücadele, bağımsız medya ve uzman analizlerinin desteklenmesi. III. Çağrılar ve Tavsiyeler 5. Ukrayna Parlamentosuna: 18 Ekim 2022 tarihli №2672-IX sayılı kararın geliştirilmesi ve sürgündeki İçkerya devletinin işlevselliğinin sağlanması amacıyla: Çeçen İçkerya Cumhuriyeti vatandaşlığını tanımak. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti'nın uluslararası alanda tanınmasına kadar, üçüncü ülkelerin topraklarında Çeçen İçkerya Cumhuriyeti vatandaşlarının çıkarlarını Ukrayna'nın temsil etmesini sağlayacak yükümlülükleri kabul etmek. AB, Birleşik Krallık, Kanada, ABD ve Avrupa Parlamentosu’na, İçkerya’nın milli kurtuluş hareketini destekleme çağrısında bulunmak. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti İşgalden Kurtarılma Devlet Komitesi’ne milli kurtuluş mücadelesi yürüten resmi bir organ statüsü verilmesi ve düzenli parlamenter diyalog mekanizması oluşturulması. Kuzey Kafkasya konularında parlamento içi çalışma gruplarını uluslararası ortaklarla daha sistematik iş birliği için etkinleştirmek. "Rusya Federasyonu Sömürge Halklarının Milli Hareketleriyle Etkileşimine İlişkin Ukrayna Devlet Politikasının Temel İlkeleri Hakkında" (15 Temmuz 2024 tarihli ve 11402 sayılı) Yasa Tasarısını kabul etmek. 6. Avrupa Parlamentosuna, Avrupa Birliği ülkeleri, Birleşik Krallık, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri parlamentolarına ve Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıyan ve ayrıca Ukrayna Parlamentosunun 18 Ekim 2022 tarihli 2672-IX sayılı Kararını destekleyen Rus demokratik muhalefet güçlerinin sağlıklı bir kesimine (öncelikle Rusya Cumhuriyeti Halk Temsilcileri Kongresi): Kuzey Kafkasya halklarının haklarına ilişkin kararlar kabul etme, kamuoyu duruşmaları ve bilgi toplama misyonları düzenleme de dahil olmak üzere Kuzey Kafkasya’nın işgalden kurtarılması politikasının parlamenter boyutunu desteklemek. Kuzey Kafkasya milli kurtuluş hareketleriyle diyalog kurulmasına yardımcı olmak; bu hareketlerle iletişim için parlamenter gruplar oluşturmak. Baskı ve zorla göç uygulamalarından sorumlu kişilere yönelik yaptırım listelerini genişletmek, Kuzey Kafkasyalı askerlerin Ukrayna’daki savaş suçlarına karışmalarını izlemek ve cezalandırılmalarını sağlamak için denetim mekanizmaları kurmak. 7. AB üye ülkeleri, Birleşik Krallık, Kanada ve ABD hükümetlerine ve kurumlarına: Kuzey Kafkasya konusunu stratejik caydırıcılık planlarına entegre etmek. Bölge halklarının insan hakları, kültürel miras ve dil koruma programlarını desteklemek. 8. AB üye ülkeleri, Birleşik Krallık, Kanada ve ABD’nin akademi, uzman çevreler ve STK’lara: Kuzey Kafkasya hukuku, güvenliği ve kültürü üzerine araştırmaları teşvik edecek bir uzman ağı kurmak. Ayrıca bölgedeki insan hakları ihlallerini izlemek üzere “Caucasus Watch” adlı kamu izleme platformunu oluşturmak.

Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanından kritik uyarı: Rusya Kafkasya'daki kontrolü kaybetmemek için etnik çatışma kışkırtabilir Haber

Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanından kritik uyarı: Rusya Kafkasya'daki kontrolü kaybetmemek için etnik çatışma kışkırtabilir

Karadeniz ve Kafkasya, “sınır bölgesi” olmaktan çıkarak yeni Avrasya düzeninin yapısal omurgasına dönüştü. Önümüzdeki yıllarda bu bölgelerde yaşanacak gelişmeler, Rusya’nın jeopolitik statüsünü belirleyecek. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İnal Şerip’in Kıyiv Post için kaleme aldığı köşe yazısında, Ukrayna savaşının küresel öncelikleri kökten değiştirdiğini ve artık lojistik koridorların güvenliği ile kritik altyapının dayanıklılığının, geleneksel askeri güçten farksız bir stratejik öneme sahip olduğunu vurguladı. Bu bağlamda, ABD’li uzman S. Frederick Starr’ın değerlendirmelerine de atıfta bulunarak, Karadeniz’e serbest erişimin Kafkasya devletlerinin egemenliği için hayati olduğunu belirtti. Şerip, Batı’ya yönelimi hızlanan bu kritik coğrafyada kontrolü kaybetmek istemeyen Moskova’nın, doğrudan askeri karşılık yerine Dağıstan-Azerbaycan sınırındaki etnik fay hatlarını istismar eden "Lezgin Kartı" gibi asimetrik ve düşük maliyetli provokasyonlarla bölgede yönetilen bir belirsizlik yaratma tehlikesine dikkat çekerek Rusya’nın bu hamlelerinin, sadece Kafkasya’yı değil, tüm yeni Avrasya düzenini kilitleme riski taşıdığı uyarısında bulundu. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı İnal Şerip’in Kıyiv Post’ta 25 Ekim 2025 tarihinde yayımlandığı köşe yazısının tam metni şu şekilde: "Ukrayna'daki savaş, küresel öncelikler hiyerarşisini kökten değiştirdi; sınırların zorla değiştirilmesi tabusu fiilen kalkarken, yaptırımlar ve lojistik kontrolü devlet yönetiminin kalıcı araçları haline geldi. 'Sert' ve 'yumuşak' deniz ablukalarının rolü, altyapı üzerindeki siber baskı ve limanlar, boğazlar ve okyanuslara nehir erişimi için rekabetle birlikte artıyor. Haberleşme güvenliği ve kritik altyapının dayanıklılığı -günümüzde artık ordu mevcudu veya donanma tonajı kadar- belirleyici hale geldi. Avrasya haritasında bu değişim, en doğrudan Karadeniz ve Kafkasya’yı etkiliyor. Uzun süredir çevresel olarak görülen bu bölgeler artık yeni düzenin kilit düğümüne dönüşmüş durumda. Montrö Sözleşmesi, Karadeniz'e erişimde Türkiye'yi kaçınılmaz bir hakem yaparken; Tuna Nehri, Ukrayna-Romanya koridoru üzerinden Orta Avrupa'yı okyanuslara bağlıyor. Tahıl ve enerji lojistiği, kıyı sularının stratejik değerini yükseltiyor. Aynı zamanda, Karadeniz, Kafkasya, Hazar ve Orta Asya'yı birbirine bağlayan Orta Koridor (Trans-Hazar Koridoru) güçleniyor ve Avrupa Birliği’ne (AB) Rus güzergâhlarına alternatif bir yol sunuyor. Bu bağlamda, 30 Eylül 2025'te ABD Senatosu Avrupa ve Bölgesel Güvenlik Alt Komitesi'nin toplantısında konuşan S. Frederick Starr, Karadeniz krizinin Baltık kriziyle karşılaştırıldığında sistematik biçimde hafife alındığını savundu. Rusya, Türkistan ve Kafkasya konusunda uzman, Orta Asya ve Kafkasya Enstitüsü'nün kurucu başkanı ve Amerikan Dış Politika Konseyi'nin ( AFPC ) önde gelen Avrasya araştırmacısı olan Starr, Karadeniz’in üç NATO üyesi ülkeye (Romanya, Bulgaristan, Türkiye) ev sahipliği yaptığını ve Rusya’nın bu denizi Ortadoğu üzerindeki etkisini yansıtmak için kullandığını vurguladı. Starr’ın temel tezi şuydu: Karadeniz’e serbest erişim, Kafkasya ve hatta Orta Asya devletlerinin egemen manevra kabiliyetlerinin ön koşuludur; bu erişimin kaybı onları Moskova veya Pekin’in kontrolü altına iter. Rusya için riskler çok yüksek. Karadeniz–Kafkasya hattındaki nüfuzunu korumak, küresel güç iddiasının bir testi niteliğinde. Kontrolün kaybı, deniz koridorlarına, kaynak üslerine ve dışa açılma kanallarına erişimi daraltacak; bu da Avrupa üzerindeki enerji ve transit alanındaki baskı araçlarını zayıflatacak. Buna karşılık, rakip güzergâhların işleyişini bozabilme ve bölgeyi “yönetilebilir belirsizlik” içinde tutabilme yeteneği, Rusya’nın dış politika araç setinin ömrünü uzatıyor. Güney Kafkasya’nın Batı’ya yönelimi, ABD yönetiminin aracılığıyla Vaşington'da ağustos ayında duyurulan Ermenistan-Azerbaycan barış anlaşması sonrasında hız kazandı. Kimileri bu gelişmeyi 'tarihi' olarak nitelendirirken, diğer gözlemciler Beyaz Saray deklarasyonu ile onaylanmış bir barış anlaşmasının aynı şey olmadığını ve uzun vadeli uygulama gerektireceğini belirtiyorlar. Yine de niyetlerin teyidi ve altyapı projelerinin başlaması bile güç dengelerini değiştiriyor ve Moskova bunu keskin biçimde hissediyor. Rusya'nın tepkisi ne olacak? Doğrudan bir askeri karşılık, Ukrayna'ya karşı devam eden savaş ve kaynak maliyetleri nedeniyle kısıtlıdır. Yakın vadede daha olası senaryo asimetrik tepkiler; ekonomik baskılar (enerji, transit, seçici gümrük ve düzenleyici engeller), bilgi–psikolojik operasyonlar ve deniz hukuku ya da su alanı rejimleri üzerine hukukî ihtilaflar. Muhtemel 'hedefler' arasında Orta Koridoru’nun (Trans-Hazar) zayıf noktaları ve Karadeniz bağlantıları yer alıyor. Buralarda yaşanacak her aksama, Bakü, Kıyiv, Bükreş ve Brüksel için maliyeti artıracak ve Moskova’ya dolaylı nüfuz alanı sağlayacak. Kremlin’in Güney Kafkasya’nın Batı’ya kalıcı yönelimini sessizce kabullenmesi beklenmiyor. Bu çerçevede Vladimir Putin’in İlham Aliyev’e yönelik uzlaşmacı jestleri, zaman kazanma çabası olarak okunabilir. Bu strateji, farklı keskinlikte 'iğnelerden' oluşan bir set gibi: ekonomik kısıtlamalar, transit anlaşmazlıkları ve Azerbaycan çevresinde etnik fay hatlarını kaşıyan “yönetilebilir istikrarsızlık” yaratma çabaları. Bu bağlamda, uzun süredir kullanılan 'Lezgi Kartı' dikkat çekicidir. Dağıstan ile Azerbaycan'ın kuzeydoğusu arasında hassas kimlikleri manipüle etmeye dayalı bir araç. 1990’larda 'sınırların yeniden çizilmesi' ve 'tarihi adalet' söylemleri sıradan hale gelmişti; 'azınlıkların korunması' retoriği dış müdahale için meşrulaştırıcı gerekçe olarak kullanılıyordu. Abhazya savaşında, Kafkas Dağlı Halkları Konfederasyonu aracılığıyla bir ay içinde yaklaşık bin 500 gönüllünün seferber edilmesi, yerel bir kıvılcımın nasıl devletlerarası krize dönüşebileceğini göstermişti. En riskli senaryo, Dağıstan-Azerbaycan sınırında bir provokasyon, olayın bir 'etnik katliam' olarak gösterilmesi ve dolayısıyla bir 'insani görev' veya 'kardeş halkı koruma' iddialarına kapı açılmasıdır. Demografik yapı da kırılganlığı artırıyor; yalnızca Dağıstan’da yaklaşık 120 bin Azerbaycanlı, Azerbaycan’da ise 250 bin civarında Lezgi ve Avar yaşıyor. Dolayısıyla olası bir çatışma hızla sınırı aşarak Kremlin’e siyasi ve bilgi savaşında geniş manevra alanı sunacaktır. Şimdiden Dağıstan’da 'yerel aktivistler' aracılığıyla Azerbaycan karşıtı söylemleri yayıldığına dair haberler ortaya çıkıyor. Bu yaklaşım Kremlin’in repertuarına tamamen uygun; düşük maliyet, yüksek etki ve sorumluluğun zor kanıtlanması. Moskova’nın 'Lezgi Kartını' uzun süredir yedekte tuttuğuna dair kanıtlar şunlardır: Birinci Çeçen Savaşı’ndan sonra Rus yetkililer, Rusya Federasyonu içindeki ulusal oluşumların uluslararası platformlarda temsilini sistematik biçimde sınırladı ve bu, birçok bölge ve cumhuriyetin Temsili Olmayan Milletler ve Halklar Örgütünden (UNPO) ayrılmasına yol açtı. 'Gönüllü' olarak ayrılanlar arasında; Başkurdistan (1998), Yakutistan (Saha) (1998), Mari El (2009), Çuvaşistan (2008), Tataristan (2008), Kumıkistan (2008), İnguşetya (2008), Komi (2009), Buryatya (2010), Tuva (2010) ve Udmurtiya (2013) vardı. Buna karşın, Rusya'da kendi federal özneliği olmayan, Dağıstan'ın güneyi ve Azerbaycan'ın kuzeydoğusunda yaşayan bir halk olan Lezgilerin Temmuz 2012'de UNPO'ya katılması ve bugün orada temsil edilen tek 'Rus' halkı olarak kalması dikkat çekicidir. Rusya içinde Lezgi kimliğini kurumsal olarak temsil eden yapı, merkezi Moskova’da bulunan Federal Lezgi Ulusal-Kültürel Özerkliği’dir. Başkanları Arif Paşayeviç Kerimov, Rusya Devlet Başkanlığına bağlı Uluslararası İlişkiler Konseyi üyesidir; başkan yardımcısı ise Rusya İçişleri Bakanlığı İç Kuvvetleri Zırhlı Araç Dairesi eski Başkanı, Tümgeneral Tagir Hiyiroviç Eminov’dur. Analistler tarafından bu yapı, Bakü üzerinde potansiyel bir etki kanalı olarak görülmektedir. Bugünkü konjonktürde Kuzey Kafkasya'nın bütün sistemin en kritik bileşenlerinden biri haline geldiğini görüyoruz. Rus kontrolü altında kaldığı sürece bölge, Hazar Denizi'nden Karadeniz'e kadar tüm kuşak boyunca güç kullanabilen bir "barut fıçısı" potansiyelini koruyor. Bölgedeki herhangi bir yerel tırmanış, Güney Kafkasya ve Karadeniz'de anında yankı bulabilir. Özetle, Karadeniz ve tüm Kafkasya, 'sınır bölgesi' olmaktan çıkıp yeni Avrasya düzeninin yapısal omurgası haline geldi. Önümüzdeki birkaç yıl içinde burada kök salacak kurumlar, rotalar ve kurallar, yalnızca Ukrayna'nın istikrarını, Avrupa'nın güvenliğini ve Kafkasya ile Orta Asya'nın özerkliğini değil, aynı zamanda Rusya'nın küresel bir rakip statüsünü koruyup koruyamayacağını veya fiili bir bölgesel güce indirgenip indirgenmeyeceğini de belirleyecektir. Tüm bu sorular, 1 Kasım 2025'te Kıyiv'de düzenlenecek olan 'Avrupa'nın Güvenlik Sınırı: Kuzey Kafkasya' başlıklı uluslararası konferansta ele alınacak."

BP Azerbaycan, 2025’in ilk çeyrek sonuçlarını açıkladı Haber

BP Azerbaycan, 2025’in ilk çeyrek sonuçlarını açıkladı

Britanyalı enerji ve çok uluslu petrol şirketi BP'nin Azerbaycan şubesi, 2025 yılının birinci çeyrek sonuçlarını duyurdu. Yapılan açıklamada Azeri-Çırağ-Derin Deniz Güneşli (ACG) sahası, Sangaçal terminali, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC), Şah Deniz Projesi ve Güney Kafkasya Boru Hattı'nın (SCP) işetme giderleri ve sermaye harcamalarını açıkladı. 19 YILDA 598 MİLYON TON HAM PETROL DÜNYA PAZARINA TAŞINDI BTC'nin 2025 yılının ilk çeyreğinde 32 milyon dolar işletme gideri ve 13 milyon dolar sermaye gideri harcadığı belirtildi. Bin 768 km uzunluğundaki BTC boru hattının faaliyete geçtiği Haziran 2006'dan 2025 yılının ilk çeyreğinin sonuna kadar, 5 bin 932 tankere yüklenen toplam 4,5 milyar varilden (yaklaşık 598 milyon ton) fazla ham petrolü dünya pazarlarına taşıdığı kaydedildi. 2025'in ilk çeyreğinde BTC'den ihraç edilen ham petrolün ise yaklaşık 54 milyon varili (7 milyon ton) Ceyhan'dan kaldırılarak 70 tankere yüklendi. GÜNEY KAFKASYA BORU HATTI 6 MİLYON DOLAR SERMAYE HARCAMASI YAPTI Güney Kafkasya Boru Hattı'nın ise 2025'in ilk çeyreğinde toplamda yaklaşık 18 milyon dolar işletme harcaması ve 6 milyon dolar sermaye harcaması yaptığı belirtildi. Çeyrek boyunca, SCP'nin günlük ortalama ihracat hacmi 60,8 milyon metreküp gaz olarak gerçekleştiği kaydedildi. Şah Deniz gazını Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye'ye taşıyan SCP, 2006 sonundan bu yana faaliyet gösteriyor. Boru hattının genişletilmiş bölümü Haziran 2018'de Türkiye'ye ve Aralık 2020'de Avrupa'ya ticari sevkiyata başladı.

Kafkas Vakfı, Drau Faciası'nın canlı tanıklarını buldu: Kafkasyalı mültecilerin acı hatırası belgesel ile gün yüzüne çıkarılacak Haber

Kafkas Vakfı, Drau Faciası'nın canlı tanıklarını buldu: Kafkasyalı mültecilerin acı hatırası belgesel ile gün yüzüne çıkarılacak

II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın göbeğinde yaşanan en trajik olaylardan biri olan Drau Faciası, Kafkas Vakfının çalışmaları neticesinde 80 yıl sonra yeniden gündeme geldi. Kafkas Vakfının, Avrupa Birliği projeleri çerçevesinde Türkiye Ulusal Ajansının desteğiyle yürüttüğü “Kafkasya Hafızası: Avrupa Tren Macerası” projesi kapsamında, 30 gençle birlikte Avusturya’nın Irschen köyüne yapılan ziyaret, tarihi bir buluşmaya ve çarpıcı tanıklıklara sahne oldu. Ziyaret kapsamında yapılan saha araştırmaları sonucunda, Drau Faciası’nın canlı tanıkları olan 97 yaşındaki Albert Amberger ve 95 yaşındaki eşi Getraud Amberger ile temas kuruldu. Amberger çifti, o dönemde Kafkasyalı mültecilerin bulunduğu kampa komşu olmuş, hatta soyu Kırım Hanlarına dayanan General Sultan Kılıç Geray ve maiyetindekilerin evlerini karargâh olarak kullandığını ifade etti. Bu tanıklıklar, Drau’da yaşanan katliamın sivil hafızadaki izlerini gün yüzüne çıkardı ve olayın insani boyutunu da derinleştiren çok önemli birer kaynak oldu. DRAU FACİASI NEDİR? II. Dünya Savaşı’nda, 1943 yılında Kafkasya’dan çekilmek zorunda kalan Alman ordularıyla birlikte iltica eden Kafkasyalılardan oluşan 15 bin kişilik mülteci grubu önce İtalya’nın dağlık Paluzza bölgesine, ardından da savaşın bitmesiyle Avusturya’nın Drau nehri kıyısında kamp kurmuştu. 11 Şubat 1945 Yalta anlaşması ile mültecilerin Kızıl Ordu’ya teslim edilmesi kararı nedeniyle, 28 Mayıs 1945’te Kafkasyalılar, İngilizler tarafından Sovyetler Birliği’ne iade edilmek istendi. Bunun üzerine Alp Dağları’na kaçıp canlarını kurtarabilenlerin dışında, o gün binlerce Kafkasyalı Drau Irmağı’na atlayarak ya da İngiliz ve Ruslarla savaşarak öldürüldüler. 1945 yılı Mayıs ayında binlerce Kafkasyalı sürgün, İngiliz güçlerinin koruması altındayken Avusturya'nın Drau Nehri kıyısında teslim edildi ve büyük bir bölümü Sovyetler Birliği’ne iade edilerek ya öldürüldü ya da çalışma kamplarına gönderildi. Aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu bu sivillerin dramı, yıllarca sessizlik içinde kaldı. KAFKAS VAKFINDAN HAFIZA VE VEFA YOLCULUĞU Kafkas Vakfı, 2025 yılı başında başlattığı Avrupa Birliği destekli proje ile bu acı hafızayı genç nesillere aktarmayı hedefledi. Türkiye’nin farklı şehirlerinden seçilen 30 genç, trenle gerçekleştirdikleri Avrupa yolculuğunun son durağında Drau Irmağı kıyısında gerçekleştirilen anma programına katıldı. Sessiz bir yürüyüş ve dua töreniyle kaybedilenlerin hatırasını yaşatan gençler, aynı zamanda vefanın, hafızanın ve dayanışmanın canlı birer örneği oldu. DRAU FACİASI BELGESEL OLACAK Ziyaret sırasında elde edilen tanıklıklar ve belgeler, Kafkas Vakfının yürüttüğü belgesel çalışması kapsamında kayıt altına alındı. Facianın tanıkları, tarihi mekânlar ve gençlerin vefa yolculuğu, ilerleyen dönemde uluslararası kamuoyuna sunulacak kapsamlı bir belgeselde yer alacak. KAFKAS VAKFI BAŞKANI ARIHAN: BU TANIKLIKLAR BİZİM İÇİN BİRER HAZİNE NİTELİĞİNDEDİR Drau Faciası hakkında yapılan çalışmalarla ilgili Kafkas Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Arıhan şu açıklamayı yaptı: “Bugün burada sadece bir anmayı değil bir adalet arayışını, bir hafıza seferini gerçekleştirdik. Gençlerimizle birlikte tarihin sessiz kalmış bir sayfasına dokunduk. Bu tanıklıklar bizim için birer hazine niteliğindedir. Drau Irmağı'nın kıyısında ölüme yürüyenlerin hatırasına sahip çıkmak, insanlık onuruna sahip çıkmaktır.” KAFKAS VAKFI: UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ Kafkas Vakfının, Avusturya temasları hususunda yaptığı açıklamada ise şu ifadeler yer aldı: "Drau Faciasının Canlı Tanıklarıyla Buluştuk… Bugün sizlerle, Kafkasya sürgününün Avrupa’daki en karanlık sayfalarından biri olan Drau Faciasına dair son derece kıymetli ve tarihi bir gelişmeyi paylaşmanın heyecanı ve sorumluluğu içindeyiz. 97 yaşındaki Albert Amberger ve 95 yaşındaki eşi Getraud Amberger, o karanlık günlere bizzat tanıklık etmiş; Drau Irmağı kıyısındaki katliamın yaşayan son şahitleri olarak hafızalarımızda yer edecekler. Avusturya’nın Irschen Köyü’nde yaşayan bu vefakâr çift, 1945’te Kafkasyalı sürgünlerin yaşadığı büyük dramı yakından görmüş; evleri ise General Sultan Kılıç Girey ve beraberindekiler tarafından karargâh olarak kullanılmıştı. Bugün onların anlattıkları, yalnızca birer hatıra değil; bir halkın kaderine ışık tutan, tarihin derinliklerinden gelen birer canlı belgeydi. Kafkas Vakfı olarak, bu eşsiz tanıklıkları belgesel çalışmamız kapsamında kayıt altına aldık. Bu sadece bir çekim değil; hafızanın, vefanın ve adalet arayışının yaşayan kaydıdır. Unutmadık, unutturmayacağız."

Rusların korkulu rüyası, Kafkasların hürriyet güneşi Şeyh Şamil Haber

Rusların korkulu rüyası, Kafkasların hürriyet güneşi Şeyh Şamil

Dağıstan’ın Gimri köyünde 26 Haziran 1797 yılında dünyaya gelen Şeyh Şamil'in babası Kafkas Avarlarından Muhammed, annesi ise Avar beylerinden Pir Budak’ın kızı Bahu Mesedu'ydu. Doğduğunda Avar Hanlığının hükümdarlığı son günlerini yaşıyordu bölge, kısa bir süre sonra Rus hakimiyetine girdi. Ona, doğduğunda dedesi Ali'nin adı verilmişti ancak sürekli hastalandığı için adı Şamil olarak değiştirildi. Şamil, arkadaşları ile eğitim için Irak'a gidip dönemin alimlerinden Mevlana Halid-i Şehrezori'den tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf gibi dini ilimler ile edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrendi. Şehrezori, talebesi Şamil'e halifelik de vererek, onu Kafkasya‘ya gönderdi. Bir Nakşibendi şeyhi olan Şamil, lider seçildikten sonra güçlü hitabeti, kararlı tutumu, askeri ve siyasi dehasıyla Dağıstan'da ve bütün Kafkasya'da etkili oldu, hem idari hem dini otorite olarak kabul edildi. Rusların güçlü orduları karşısında unutulmaz bir mücadele veren Şeyh Şamil'in adı, Rus işgaline direnen Kafkas halklarının hafızasına kazındı. Ömrü boyunca beş kez evlilik yapan İmam Şamil'in 11 çocuğu oldu. Oğullarından Gazi Muhammed, Osmanlı'nın hizmetine girerek 93 Harbi'nde Ruslara karşı savaştı. Kafkas Kartalı olarak anılan ve Dağıstan halkları için bir efsane olan Şeyh Şamil, 4 Şubat 1871'de hayata gözlerini yumdu. Şeyh Şamil'in ismi, bugün birçok Müslüman ülkede olduğu gibi Türkiye'de de okul, hastane, cami ve meydanlara verildi. Kafkas Müslüman halkları ile Rus Çarlığı arasında 35 yıl süren savaşlarda, Rus ordularına karşı direnişiyle ün kazandı. Kafkasların kahramanı Şeyh Şamil, ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala hatırlanmaya devam ediyor. RUSLARA KARŞI 35 YILLIK DESTANSI DİRENİŞ Kuzey Kafkasya Müslümanlarının 18. yüzyılın sonlarında başlattıkları direnişe, Ruslar "Müridizm", Kafkasyalılar ise "Gazavat" adını verdi. Bu hareket, İmam Mansur’un ölümünden sonra yıllarca öndersiz kaldı. 1823'te Dağıstan'a dönen Şeyh Şamil, Şeyhi İsmail Şirvani'den hilafet alarak direnişi sürdüren arkadaşlarından Molla Muhammed tarafından 1829'da lider seçildi. Şamil, direnişin sona erdiğinin düşünüldüğü bir zamanda, Avar liderleri tarafından imam olarak belirlendi. Şeyh Şamil, zorlu görevinde ilk iş olarak düzenli bir ordu kurulmasını sağlamıştı. Kafkas Kartalı, 1834'ten 1859'a kadar, Rusya'nın güçlü askeri ve teknik üstünlüğüne karşılık kurduğu düzenli orduyla uzun süre önemli bir mücadelenin başında yer aldı. Şamil, yaklaşık 35 sene süren bu mücadele süresince Ruslara ciddi kayıplar verdirdi. Şeyh Şamil, Dağıstan'da gücünü artırmaya çalışırken; Çeçenistan'da güçlenen Hacı Taşov ve Kibid (Kebed) Muhammed ile anlaşıp bölgedeki hakimiyetini pekiştirdi. 1842'de Çeçenistan ve Dağıstan'ın tek hakimi olan Şamil, 1844'te Kuzey Dağıstan'da kontrolü ele aldı. Çar I. Nikola, 30 Aralık 1843 tarihinde Şamil aleyhine askeri harekat emri verip destekçilerini kazanmak için önlemler aldı ancak Şamil'in güçlü direnişi karşısında Rus askeri harekâtı başarısız kaldı. Sonuç olarak General Neidhardt görevden alındı, yerine Prens Vorontsov atandı. KIRIM SAVAŞI ESNASINDA ETKİLİ DİRENİŞ 1846 yılının nisan ayında Şeyh Şamil, Kabardey'e (Kabartay) giderek Çerkeslerle birleşip Kafkasya birliğini sağlamaya dönük adımlar attı, kısmen başarılı da oldu. Kırım Savaşı'nın başladığı Ekim 1853'e dek bölgede sükunet hakimdi. Kafkasya'da ve özellikle Dağıstan'da Rus askeri faaliyetlerine karşı çalışmalar yaptı. Tiflis'e ulaşmayı hedefleyen bu hareketleri, olası bir Osmanlı-Rus savaşında Çarlık güçlerinin askeri yığınaklarını engellemeyi amaçlıyordu. 4 Ekim 1853'te Kırım Savaşı'nın başlaması, Osmanlı'nın Kafkasya'ya daha fazla yoğunlaşmasına neden oldu. Sultan Abdülmecid, 9 Ekim 1853'te Şeyh Şamil’e bir ferman göndererek onu cihada çağırdı. Şamil ise 13 Aralık 1853'te Tiflis'e askeri bir hareket düzenlenirse Rusların Kafkaslardan çıkarılabileceğini belirtti. Fakat bu teklifi, Osmanlı Devleti tarafından kabul görmedi. Osmanlı Devleti, Mayıs 1854'te Dağıstanlı Halil Bey'in önerisiyle Şeyh Şamil'e "Dağıstan Serdar-ı Ekrem" ünvanını verdi ve Tiflis'e askeri harekat yapılması gerektiğini savunan Şamil, Temmuz 1854'te Gürcistan’ın Kaheti bölgesine girdi. Ancak tüm çabalarına rağmen Osmanlı ordusunun Tiflis’e yürümesini sağlayamadı ve karargahı Dargiye’ye çekildi. ŞEYH ŞAMİL'İN DİRENİŞİ NASIL SON BULDU? Paris Antlaşması 30 Mart 1856'da imzalandıktan sonra Çarlık Rusyası'nın Prens Baryatinskiy'i Kafkas Orduları Başkomutanı ve Kafkas Genel Valisi olarak ataması, Kafkasya'nın ve dolayısıyla Şeyh Şamil’in geleceğinde belirleyici oldu. Prens, Kafkasya'daki kuvvetlerini beş gruba ayırıp her birine bir komutan atadı. Haziran 1857'de Ruslara karşı koyulsa da Şeyh Şamil, 6 Eylül 1859'da teslim olmak zorunda kaldı. Şeyh Şamil, ardından Temirhanşura, Saint Petersburg ve Kaluga'ya götürüldü. 1869'da kendi isteği üzerine Kıyiv'e gönderilen Şeyh Şamil, Rusların izniyle haccını yapmak için 31 Mayıs 1869'da İstanbul'a geldi. 15 Ağustos 1869'da Sultan Abdülaziz'in Dolmabahçe Sarayı'nda kabulüne gidip 7 ay boyunca kendisine tahsis edilen köşkte kaldı. Sultan, kendisine ve ailesine maaş bağladı. Hacdan sonra İstanbul'a dönmesi beklendiği için Zarif Paşa Konağı kendisine tahsis edildi. 25 Ocak'ta İstanbul’dan ayrılan Şeyh Şamil, hac görevini ifa etmesinin ardından 4 Şubat 1871'de Medine'de vefat etti. Şeyh Şamil, Medine'deki Cennetü'l-Baki'ye defnedildi.

Ankara'da Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Parlamentoları Dışişleri Komisyonları Toplantısı gerçekleşti Haber

Ankara'da Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Parlamentoları Dışişleri Komisyonları Toplantısı gerçekleşti

Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Parlamentoları Dışişleri Komisyonları Dokuzuncu Üçlü Toplantısı, 3 Aralık 2024 tarihinde Türkiye'nin başkenti Ankara'da gerçekleşti. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dışişleri Komisyonu Başkanı Fuat Oktay toplantının başındaki konuşmasında iki ülke ile olan iş birliklerine ikili ve çok taraflı olarak devam edeceklerine vurgu yaptı. Yeni dönemde daha yakın çalışacaklarını belirteren Oktay, toplantıda üç ülke arasındaki ortak projeler ile ilgili bir sunum yapacaklarını ve sunumdaki konularla ilgili görüşmeler gerçekleştireceklerini belirtti. Toplantının geri kalanı ise basına kapalı olarak devam etti.  BAKÜ-TİFLİS-KARS DEMİRYOLUNUN TAM KAPASİTEYE ULAŞMASI ELE ALINDI Oktay, toplantının ardından basına açıklama yaptı. Komisyon Başkanı, hükûmetler nezdinde yürütülen ulaştırma, enerji güvenliği ve farklı birçok alandaki projeleri değerlendirme fırsatı bulduklarını aktardı. Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun tam kapasiteye ulaşması için Türkiye olarak Azerbaycan ve Gürcistan tarafından çalışmaların bir an önce bitirilmesi hususunu ele aldıklarını belirten Oktay, toplantı hakkında şu açıklamaları yaptı: Ticaret, ekonomi, savunma, iş birliği, teknoloji, eğitim, turizm, dijital ekonomi gibi birçok alanda işbirliğimizi daha ileriye nasıl taşıyabileceğimizi düşündük. Askerî alanda ortak tatbikatlar ve güvenlik alanında iş birliği konularını ele aldık. Hem ikili hem üçlü mekanizmalar halinde savunma sanayimiz başta olmak üzere yoğun bir çalışma mevcut. Bunların daha ileri boyuta taşınmasıyla ilgili parlamenter diplomasi boyutunda neler yapabileceğimizi değerlendirdik. Ekonomiye baktığımızda üç ülke arasındaki toplam ticaretin 12 milyar dolar civarında olduğunu görüyoruz ki, bunun potansiyelin altında gerçekleştiğini ve daha ileri aşamaya götürülmesi için gerek hükûmetlerimiz, gerek özel sektör, sivil toplum ve meslek örgütleri nezdinde faaliyetlerini desteklemeye karar verdik. Oktay, aynı zamanda görüşmelerde Ukrayna'da devam eden savaşı, Suriye'deki son gelişmeleri, terörle, düzensiz göçle mücadele, Kafkasya'da barış ve istikrarın temini gibi hususları ele aldıklarını aktardı.

Yeşil enerji koridorları, Türkistan ve Kafkasya'yı güçlendirecek Haber

Yeşil enerji koridorları, Türkistan ve Kafkasya'yı güçlendirecek

Dünyanın en prestijli toplantılarından biri olan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 29. Taraflar Konferansı (COP29); "Yeşil bir dünya için birlikte duralım!" sloganının çatısı altında dünyanın dört bir yanından liderleri, bilim insanlarını ve aktivistleri bir araya getirdi. Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de 11 Kasım 2024 tarihinde başlayan konferans, her gün düzenlenen farklı etkinlikleriyle iklim krizine çözüm bulmak için çalışıyor. DÜŞÜK MALİYETLİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ SAĞLANABİLİR Londra merkezli uluslararası enerji düşünce kuruluşu Ember tarafından 14 Kasım 2024 tarihinde "Orta Asya ve Kafkaslar için Yeşil Enerji Koridorları" adlı bir rapor yayımladı. Raporda, Türkistan ve Kafkasya'daki ülkelerin yenilenebilir enerjiden sağlanacak elektriğin yaygınlaştırılması için oluşturulacak geliştirilmiş bir bölgesel iş birliğinden kazanacakları çok şey olduğuna değinildi. Aynı zamanda Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan, Türkiye ve Avrupa Birliği'ni (AB) birbirine bağlaması planlanan yeşil enerji koridorlarının, çeşitli yenilenebilir kaynakları bir araya getirerek sınırlar arasında düşük maliyetli, sürdürülebilir enerji sağlayabileceğine de değinildi. TÜRKİSTAN VE KAFKASYA COĞRAFYASI, BÜYÜK POTANSİYELE SAHİP Yayımlanan raporda, incelenen bölgenin henüz kullanılmamış büyük bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahip olduğu aktarıldı. Türkistan ve Kafkasya coğrafyasının kuzeyde güçlü rüzgar potansiyeli, güneyde güneş enerjisi ve doğuda bölgenin en büyük iki nehri çevresinde hidroelektrik gibi birbirini tamamlayan bir yenilenebilir enerji profiline ve coğrafi çeşitliliğe sahip olduğu belirtildi.  TÜRKİYE, NAHÇIVAN ÜZERİNDEN BU VİZYONU DESTEKLEYEBİLİR Ember Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya Bölge Lideri ve ele alınan raporun sahibi olan Ufuk Alparslan, bölge ülkelerinin yenilenebilir enerji potansiyeline dikkat çekti. Konuyla ilgili "Geliştirilmiş ara bağlantılar, rüzgar zengini kuzeyden güneşli güneye kadar bölgenin yenilenebilir potansiyelinden en iyi şekilde yararlanabilir ve bol miktarda ucuz elektrik tedarikiyle enerji güvenliğini artırmaya yardımcı olabilir." değerlendirmesini yaptı. Bu bağlamda Alparslan, Türkiye'nin koridordaki olası rolüne de değindi. Değerlendirmesinde "Azerbaycan, hedeflerini artırarak ve enerji dönüşümüne yönelik bölgesel iş birliğinde öncü bir rol üstlenerek Orta Asya ve Avrupa'yı birbirine bağlayan bir yeşil enerji merkezi olma potansiyeline sahip. Türkiye, Nahçıvan üzerinden Azerbaycan ile şebeke bağlantısını geliştirerek önemli bir kara köprüsü olarak bu vizyonu daha da destekleyebilir." ifadelerini kullandı.  COP29 YENİ BİR DÖNEM SUNABİLİR Azerbaycan'ın oluşturulacak koridorlarda Türkistan coğrafyasını ve Avrupa'yı birbirine bağlamada merkezi bir rol oynayacağını aktaran Alparslan, Azerbaycan'ın potansiyeli konusunda da değerlendirmede bulundu. Alparslan, "COP29'un ev sahibi, yenilenebilir enerji hedeflerini yükselterek kendisini bölgesel bir yeşil enerji merkezi olarak konumlandırabilir, Orta Asya ve Avrupa arasında köprü kurabilir ve komşu ülkeler arasında temiz enerji geçişleri konusunda daha güçlü bir işbirliğini teşvik edebilir." değerlendirmesini yaptı.  AZERBAYCAN, TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK ULUSLARARASI ORGANİZASYONA EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR Azerbaycan, ülke tarihinde bir ilke imza atarak COP29'a ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 11-22 Kasım 2024 tarihleri ​​arasında Bakü Olimpiyat Stadyumunda tertip edilecek olan konferans, Azerbaycan'ın bugüne kadar düzenlediği en büyük etkinlik olma niteliği taşıyor. AZERBAYCAN'IN  "YEŞİL" HEDEFLERİ Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 25 Aralık 2023 tarihli emrine göre 2024 yılı, Azerbaycan'da “Yeşil Dünya Dayanışma Yılı” olarak belirlendi. Aynı zamanda Azerbaycan, sera gazı emisyonlarını 1990 temel yılına göre 2030 yılına kadar yüzde 35 ve 2050 yılına kadar yüzde 40 oranında azaltmayı hedefliyor. Aynı zamanda Azerbaycan, Ermeni işgalinden kurtardığı bölgelerdeki enerji ihtiyacını yenilenebilir enerjiden sağlamayı düşünüyor. Azerbaycan'ın bu yıl düzenlenen COP29'a ev sahipliği yapması, ülkenin fosil yakıtlara dayalı ekonomisini dönüştürme konusunda attığı adımlar konusunda da öncü rol oynuyor. Azerbaycan; hedeflediği enerji geçişleri, yenilenebilir enerji yatırımları ve çevresel sürdürülebilirlik konularıyla bölgedeki diğer ülkelere de örnek teşkil ediyor.

21 Mayıs 1864 Büyük Çerkes Sürgünü ve Soykırımı’nın 160. yılı Haber

21 Mayıs 1864 Büyük Çerkes Sürgünü ve Soykırımı’nın 160. yılı

Rus emperyalizmi 1853-1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı ile Kafkas halklara kıyım yaparak tarihe bir insanlık suçu daha ekledi. Kırım'ın işgaline karşı göğüs gererek topraklara asker gönderilmesini engelleyen Müslüman Çerkesler, Çarlık Rusyası'nın hedefi haline gelerek 21 Mayıs 1864 yılında zorla sürgüne gönderildi. Tarihe kanlı bir sayfa açan Rus Çarlığı, Büyük Kafkasya Sürgünü'ne imza attı. Bugün o sürgünün 160. yıl dönümü kaydediliyor.  21 MAYIS BÜYÜK KAFKASYA SÜRGÜNÜ Çerkeslerin, Çarlık Rusyası’nın ana hedeflerinden biri haline gelmesi özellikle 1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı ile birlikte oldu. Kırım Savaşı’nda Kafkasya’da bulunan Şeyh Şamil taraftarları ile birlikte Müslüman Çerkesler, Rusya’nın bölgeye kuvvet ayırmasına ve Kırım’daki cephelere destek göndermeyi engellemesine neden oldu. Rusya bu gelişmeden sonra Karadeniz kıyısında bulunan Müslüman topluluklarını yok etmeye yönelik emperyalist politikalarını hızlandırdı. Bu Müslüman toplulukları içerisinde Kırım Tatarları, Çerkes Adigeler, Abhazlar ve Nogaylar bulunuyordu. 1860’lı yıllara gelindiğinde Rusya’nın kontrol altına alamadığı tek alan, Çerkes halklarının bulunduğu bölgeyi kapsıyordu. Rusya bu tarihten itibaren Çerkesleri sürgün ederek, Karadeniz kıyılarından çıkarma planlarını devreye soktu. Rus Çarı II. Aleksandr ile Maykop’ta görüşme fırsatı yakalayan Çerkesler, kendilerinin uzlaşmak istediklerini ve bunun karşılığında sürgün politikasından vazgeçilmesini istediklerini bildirdiler. Ancak Çar II. Aleksandr, Çerkeslere “Ya göç edersiniz ya da Kuban Irmağı havzasındaki topraklara yerleşirsiniz” cevabını verdi. Çerkesler ise bataklıklar ile dolu sıtma tehlikesi yüksek olan ve Kozak milislerinin cirit attığı bir bölgeye asla yerleşmek istemediler. Bunun sonucunda Çarlık Rusyası 1862’de “Çerkeslerin göçüne izin veren” bir karar çıkardı. Bu kararın hemen ardından Rus birlikleri Çerkeslerin yaşadıkları bölgeye sevk edildiler. Direnişçi Çerkes yerleşimleri yakıldı ve insanlar katledildi. 1 yıllık bir direnişten sonra Çerkes halkları Ubıhlar dışında ateşkes istemek zorunda kaldı. Çerkeslerin Abadzeh kolunun bir kısmı sürgünü bir kısmı ise Kuban’a yerleşmeyi kabul etti. Şapsığlar ise Osmanlı’ya sürgün edilmek için kış koşullarının ortadan kalkmasını talep ettiler. Osmanlı İmparatorluğunun da isteği ile Şapsığlara Mart 1864’e kadar yerlerinde kalma hakkı tanındı. 1 MİLYON ÇERKES SÜRGÜN EDİLDİ 24 Mart 1864’te Ruslar Soçi’yi alarak Ubıh direnişine de son verdiler. Buradan sonra daha güneydeki Abhaz topluluklarının yerleşimlerine saldırarak buradaki halkların direnişi de kanlı bir şekilde bastırıldı. Birçok Çerkes halkı, Hristiyanlığa geçmeyi kabul etmeyenler dışında sürgüne tabi tutuldu. Geride kalan Çerkes halklarının sayıları ise keskin bir şekilde azaldı. Çerkes Sürgününde Rus kaynaklarına göre 1863-64 yılları arasında Osmanlı topraklarına 418 bin kişi göç ettirilmiştir. 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493 bindir. Bunlar arasında 30 bin Türk soylu Nogay olduğu da bilinmektedir. İngiliz savaş tarihçisi W.E.D.Allen’e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin (Adıge) sayısı 600 binden fazladır. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının 1.200.000 dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sağ kalan nüfusun 600 bini 1856-64 arasında, 200 bini de 1864 sonrasında göç etmiştir. 500 BİN ÇERKES RUSLAR TARAFINDAN KATLEDİLDİ Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Adige sayısı ise 500 binden fazla olarak tahmin edilmektedir. Çerkesya’yı boşaltma işi 1864 yılı Haziran ayı ortalarında tamamlanmış, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıbe) Irmağı ağzına (şimdi Abhazya’da) değin uzanan Karadeniz kıyılarında tek bir Çerkes bile bırakılmamıştı. Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki bataklık ovalara yerleştirilenlerle birlikte, bu yerlerde toplanmış olarak, geride sadece 80 bin kadar bir Adige nüfusu kalmıştır. Bu 80 bin sayısı Adige tarihçisi Samir Hatko’ya göre ertesi yıl, 1865’de 51 bine düşmüştü. RUSLAR YIĞINLAR HALİNDE GEMİLERE DOLDURDU Rus politikası, Çerkes nüfusu bir an önce Rusya sınırları dışına göndermek ve onlardan ebedi kurtulmak biçiminde uygulanmıştır. Karadeniz kıyısına yığılan sivil nüfus, nine ve dedelerce de doğrulandığı gibi, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere doldurulmuştur. Bu yüzden zayiat da büyük olmuştur. Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken, Burgaz, Varna ve Köstence’de göçmen kampları kurulmuştur. Ancak bu kamplar salgın hastalıklar nedeniyle bir ölüm kampına dönüşmüştür ve kampların etrafı toplu Çerkes mezarlıkları haline gelmiştir.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.